Ana Sayfa Blog Sayfa 856

Asgari ücret 5500 TL oldu

Yüksek enflasyon nedeniyle yıl ortasında yeniden zam yapılan asgari ücret 5 bin 500 Türk lirasına yükseldi. Asgari ücrete yüzde 30’luk zam yapıldı.

Zammı AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bizzat Dolmabahçe Çalışma Ofisi‘nde yapılan toplantıda açıkladı.

Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK) açıkladığı altı aylık enflasyon yaklaşık yüzde 40’a varırken bugün açıklanan yüzde 30’luk zam hayal kırıklığı yarattı.

Erdoğan asgari ücret zammını yanlış açıkladı

Recep Tayyip Erdoğan asgari ücrete getirilen zammın oranını yanlış açıkladı. Erdoğan zammı konuşması sırasında yüzde 25 olarak açıkladı. Erdoğan’ın oran hatasının düzeltilmesi ise açıklamasının bitmesinin ardından ancak yapılabildi.

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, Erdoğan’ın konuşmasının bitmesini bekledikten sonra artışın yüzde 30 olduğunu Erdoğan’a aktardı. Recep Tayyip Erdoğan uyarının ardından asgari ücrete gelen zammı yüzde 30 olarak düzeltti.

Yılın başında 4 bin 253 lira olarak belirlenen asgari ücret artık, 5 bin 500 TL oldu. Asgari ücrete yüzde 30 zam getirildi.

Asgari ücretin yıl sonu itibarıyla tekrar belirleneceği bildirildi.

Fotoğraf: AA

‘Hiçbir vatandaşımızı enflasyona ezdirmeme sözümüz, kararlığımız var’

Erdoğan İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleştirilen NATO Liderler Zirvesi dönüşü gazetecilere “Hiçbir vatandaşımızı enflasyona ezdirmeme sözümüz, kararlığımız var. Şartlara göre ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaya devam edeceğiz” açıklamasında bulunmuştu. 

Yıl ortasında asgari ücretine getirilecek zamla ilgili komisyon görüşmeleri dün gerçekleştirilmişti.

Komisyon daha önce yıllık olarak toplanmalar gerçekleştirilirken bu yıl ara zam için tekrar toplanmıştı. 

Teklif 6 bin 391 TL’ydi

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda teklif edilen rakam altı bin 391 Türk lirası olarak açıklanmıştı. 

Asgari ücret zammına dair daha önce açıklanan senaryolardaki zam oranları yıllık ve altı aylık enflasyon rakamları gibi çeşitli oranlar üzerinden hesaplanmış ve yüzde 20’den yüzde 38’e varan oranlar dile getirilmişti. 

Türk-İş Genel Sekreteri Nazmi Irgat dünkü Asgari Ücret Tespit Komisyonu Toplantısı’nda “İnsanca yaşayabilecek bir ücreti insanların hak ettiğini ifade ettik. Bugün itibariyle 15 milyon 200 bin çalışan var. Bunların 2 milyon 200 bini örgütlü. İnsanca yaşayabileceğimiz bir ücreti ifade ettik. Geldiğimiz noktada işverenlerin istekleri oldu. 6 bin 391 lira açlık sınırını ifade ettik, bunun altında kalmasın dedik” demişti. 

Erdoğan: Önceliğimizi kendi vatandaşlarımızın çözümüne verdik

Erdoğan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

  • “Türkiye bir süredir maruz kaldığı ekonomik tuzaklara karşı kendi programını uygulamaktadır. Önce salgın, sonra savaşın bozduğu küresel ekonomik nedenlerle karşı karşıya geldik. En olumsuz sonuçları kurdaki ve enflasyondaki yükseliş olarak yaşadık. 
‣DİSK-AR’dan başkanlık rejiminin bilançosu: Enflasyon ve işsizlik arttı, emeğin milli gelirde payı azaldı
  • Enflasyon tüm dünyanın sorunudur. Ülkemizde enflasyon rakamları farklı tezahür etmektedir. Dünyadaki her gelişmeyi yakından takip ederken önceliğimizi kendi vatandaşlarımızın çözümüne verdik. 
‣Enflasyon rakamları açıklandı: TÜİK’e göre yüzde 73, ENAG’a göre yüzde 161
  • Dört yıldır uyguladığımız ekonomik programdaki önceliğimiz insanlarımızın umutlarının korunması olmuştur. Bunu büyüme esasına dayalı ekonomi programına göre yapıyoruz. 
  • Küresel üretim ve tedarik zincirlerinin çöktüğü dönemde Türkiye kendi ihtiyacını karşılayan bir ülke olarak öne çıkmıştır. Ülkemizi bugünlerde pozitif yönde ayrıştırmayı başardık. Her bir insanımızın refah kaybını telafi edecek tedbirleri aldık, almaya devam ediyoruz. İstihdamın gerilemesine müsaade etmedik.
Türkiye ekonomisinde enflasyon ve ‘işgal’in yankıları: Benzin, ekmek ve yağ krizi yakın
  • Yılbaşında ciddi artışlar yapmıştık. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun çabalarıyla emeklilerimizin maaşlarında tarihi artışı gerçekleştirdik. Asgari ücrette devlet olarak fedakarlıkta bulunarak tüm maaşların asgari ücret kadar olan kısımlarından vazgeçtik. Bu artışların bir süre sonra yetersiz kaldığını tespit ettik. Arkadaşlarımızdan gerekli hazırlıkları yapmasını istedik. Kamu çalışanları ve emeklilerimizin maaşlarına yüzde 40’ın üzerinde bir artış yapılacak. 
Tarımsal girdi enflasyonu rekor tazeledi: En büyük artış gübrede
  • Asgari ücretlerin de kayıplarını telafi etmeleri gerektiğini gördük. Komisyon toplantıya çağırıldı. Yeni bir asgari ücret rakamı belirledik. Asgari ücrete temmuzdan geçerli olmak üzere yüzde 30 artış yapıyoruz. Asgari ücret net 5500 lira olacak. İşçi başına devletimiz işverenlere de 100 lira destek verecek.”

KESK’in TÜİK önündeki basın açıklamasına izin verilmedi

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

KESK Ankara Şubeler Platformu bugün asgari ücret açıklamadan önce “Sahte enflasyonu değil, gerçek rakamları açıkla” talebiyle TÜİK önünde basın açıklaması gerçekleştirmek istemişti. Ancak açıklama yapılmasına polis izin vermedi. 

TTB’den maymun çiçeği açıklaması: Yine vaka görülene kadar hiçbir adım atmayan bir Sağlık Bakanlığı!

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye’de ilk maymun çiçeği (monkeypox) vakası görüldüğünü açıklayan Sağlık Bakanlığı’nı daha önce önlem almadığı için eleştirdiği bir açıklama yayımladı.

Bugüne kadar Afrika dışında rastlanmayan maymun çiçeği virüsünün Mayıs ayının başından bu yana  50’den fazla ülkede 4 binden fazla kişide tespit edildiğini hatırlatan hekimler, Sağlık Bakanlığı’nı planlama yapmaya ve toplumu bilgilendirmeye çağırdı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca dün yaptığı açıklamada, Türkiye’de ilk kez maymun çiçeği (monkeypox) vakası görüldüğünü açıkladı.hastanın 37 yaşında olduğu ve bağışıklık sistemi yetersizliği olduğu bilgilerini paylaşmış, hastanın tecrit edildiğini ve temaslı takibinde bir vakaya rastlanmadığını söylemişti.

Türkiye’de ilk maymun çiçeği vakası görüldü: Neler biliyoruz, endişelenmeli miyiz?

Maskeler maymun çiçeğinin yayılmasını önleyebilir

Hastalığın oluşturduğu salgının kontrolünde hastaların izole edilmesi gerektiğine dikkat çekilen açıklamada, ” Ayrıca maskeler maymun çiçeğinin yayılmasını önleyebilir. Uzun süreli yüz yüze maruz kalma durumlarında maymun çiçeği virüsü solunum yoluyla yayılabilir. Bu nedenle enfekte hastalarla yakın temas kurması gereken kişilerin ve sağlık çalışanlarının hastalanmalarının önüne geçmek için maske yararlı olabilir.” denildi.

Ayrıca hastalığa karşı çeşitli ilaçlar ve aşılar olduğu hatırlatılarak bu bağışıklığın, hastalığı engellemede veya belirtisiz geçirilmesinde etkili olduğu düşünüldüğü de söylendi.

TTB, “Nasıl oluyor da çiçek hastalığına karşı yarım yüzyıldan önce geliştirilen bir aşı, bugün maymun çiçeği hastalığına karşı da etkili olabiliyorken; sadece bir yıl önce geliştirilmiş COVID-19 aşılarının sürekli güncellenmesi ya da aralıklarla tekrar aşılama yapılması gerekiyor?” sorusuna da cevap verdi:

“Çünkü virüsler mutasyona uğrayarak zaman içinde dikkate değer bir değişme yeteneğine sahiptir; sadece farklı virüsler için değişim hızı farklıdır. Maymun çiçeği virüsündeki bir DNA virüsüyken SARS-CoV-2’de virüsü RNA virüsüdür. COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsü de dahil olmak üzere RNA virüsleri, maymun çiçeği gibi DNA virüslerinden genel olarak çok daha hızlı mutasyona uğrama eğilimindedir. Bu da maymun çiçeği hastalığını kontrol etme şansımızın COVID-19 hastalığından çok daha fazla olduğunu gösteren bir veridir.”

Açıklamada son aylarda artan maymun çiçeği vakalarının neden önemsenmesi gerektiği şu cümlelerle açıklandı:

“Son elli yıldaki maymun çiçeği hastalığı sayılarına ve son iki aydaki hızlı vaka artışına baktığımızda; maymun çiçeği hastalığı, devam eden COVID-19 pandemisi ile karşılaştırılabilir bir tehdit düzeyine henüz ulaşmamıştır.

Bu nedenle Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak salgının kontrol altına alınacağı konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik içindeyiz; ancak maymun çiçeği hastalığı hakkında farkındalığın ve beklenmedik durumlara hazırlıklı olmanın önemine de üç nedenden ötürü vurgu yapıyoruz:

Birinci neden; 2022 Mayıs’ının başından bu yana 50’den fazla ülkede 4 binden fazla maymun çiçeği vakasının tespit edilmesi ile bu viral hastalığın yayılması alarma neden oldu; çünkü bu ülkelerin çoğunda bu yıla kadar sürekli olarak maymun çiçeği bulaşı görülmemekteydi.

İkinci neden; bugüne kadar devam eden epidemiyolojik araştırmalarda, vakaların Afrika’daki maymun çiçeği endemik bölgelerine önemli seyahat bağlantılarının olmamasıdır. Bu durum, maymun çiçeği virüsünün bir süredir Avrupa’da tespit edilmeden yayıldığını ve virüsün insandan insana bulaşının enfekte asemptomatik veya semptomatik kişilerle yakın fiziksel temas nedeniyle olduğunu gösteriyor olabilir.

Üçüncü neden; bir çalışmada maymun çiçeği virüsünün beklenenden daha fazla mutasyon geçirdiği ortaya konulmuş olsa da son iki aydaki hızlı vaka artışının maymun çiçeği virüsünün bulaşma özelliklerindeki değişiklikten mi yoksa artan virülanstan mı kaynaklandığının net olarak belirlenememesidir.

Tüm bunlara dayanarak, maymun çiçeği hastalığının halk sağlığı açısından önemi hafife alınmamalıdır.

Sağlık Bakanı, Türkiye’de maymun çiçeği hastalığının ilk defa 37 yaşındaki bir hastada tespit edildiğini 30 Haziran 2022 tarihinde açıkladı.

Şimdiden sonra önemli olan bakanlığın enfekte kişi başına ortalama ikincil vaka sayısını 1’in altına nasıl düşüreceğidir.

Genel olarak müdahale olmadan, herhangi bir ülkede 3 vaka 18 ikincil vakaya; 30 vaka 118 ikincil vakaya ve 300 vaka 402 ikincil vakaya neden olabilir. Bu nedenle izolasyon ve temaslı takibi önemlidir. Nitekim, ilk üç vakanın tespitinin ardından semptomatik vakaların izolasyonu ve temaslı takibi ikincil vaka sayısını %72,2; 30 vakanın ardından %66,1; 300 vakanın ardından %68,9 oranında azaltabilecektir. Temaslı takibi ve temaslı aşılaması birlikte ilk üç vakanın ardından ikincil vakaların sayısını %77,8; 30 vakanın ardından %78,8 ve 300 vakanın ardından %86,1 oranında azaltabilecektir.

Bütün sürecin, TTB başta olmak üzere ilgili emek ve meslek örgütleriyle birlikte bilimsel ve şeffaf bir anlayışla yürütülmesi; COVID-19 salgınında on binlerin kaybına neden olan yanlışların yeniden yapılmasını önleyerek, topluma da güven verecektir.”

Sağlık Bakanlığı’nın olağandışı bir durum olduğunu kabul etmesi gerektiği belirtilen açıklamada, öneriler ise şöyle sıralandı:

  • Zaman kaybetmeden Bulaşıcı Hastalıkların İhbarı ve Bildirim Sistemi Hakkında Tebliğ’de değişiklik yaparak maymun çiçeği hastalığını bildirimi zorunlu bir hastalık olarak listelemelidir.
  • Enfekte hastaları izole etmelidir.
  • Temaslı takibi ile olası yeni vakaların tespitini erken yapmalıdır.
  • Uygun enfeksiyon önleme ve kontrol önlemlerinin uygulanmasını sağlamalıdır.
  • Paniğe neden olmayacak biçimde sağlık çalışanları başta olmak üzere toplumun geneline yönelik eğitim ve bilgilendirme çalışmaları planlamalı ve yapmalıdır.
  • Riskli ve temaslı kişilere yönelik bir aşı programı planlamalı ve uygulamalıdır (Halihazırda iki farklı aşı seçeneği mevcuttur; ACAM2000 ve JYNNEOS).
  • Hastalar için ilaç teminini gerçekleştirmeli, semptomları olabileceğinden endişe duyan herkesin sağlık hizmetlerine erişebileceğini hissetmesini sağlamak için, maymun çiçeği hastalığı ve şüpheli maymun çiçeği hastalığının teşhis ve tedavisini tamamen ücretsiz yapmalıdır.
  • Bütün sürecin, TTB başta olmak üzere ilgili emek ve meslek örgütleriyle birlikte bilimsel ve şeffaf bir anlayışla yürütülmesi; COVID-19 salgınında on binlerin kaybına neden olan yanlışların yeniden yapılmasını önleyerek, topluma da güven verecektir.

Yedi il için ‘Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi’ ilan edildi

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cuma namazı çıkışı yaptığı açıklamada yaşanan sel felaketleri ile ilgili olarak zarar gören bölgelerin ‘Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi‘ ilan edildiğini duyurdu.

Afet ve Acil Durumu Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Bartın, Bolu, Düzce, Karabük, Kastamonu, Sinop ve Zonguldak’ta yaşanan sel, heyelan ve kaya düşmesi afetlerinden ekilenen bölgelerin “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” olarak ilan edildiği duyurdu. 

Batı Karadeniz’de kırmızı alarm: Dört ili sel bastı

AFAD, ayrıca Ankara’de bugün şiddetli yağış beklendiğini duyurarak uyarıda bulundu. AFAD tarafından yapılan açıklamada Ayaş, Kahramankazan, Etimesgut ve Sincan’da beklenen şiddetli yağışlara karşı vatandaşların dere yatakları ve riskli alanlardan uzak durmaları uyarısı yapıldı. 

Haziran’ın ortasında yurdun dört bir yanında sel, fırtına ve hortum

İklim krizinin yol açtığı aşırı hava olayları, 2021’de milyonlarca kişiyi sefalete sürükledi

Batı Karadeniz’de 26 ile 29 tarihlerinde meydana gelen sel, heyelan ve kaya düşmesi afetler sonucunda iki vatandaşın sel sularına kapılarak kaybolduğu belirtildi. 

Afetlerde birçok hayvan kaybı yaşandı. Ancak AFAD tarafından yapılan açıklamada kayıpların sayısı verilmedi. 

Öte yandan Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) ve Ankara Valiliği de kuvvetli yağış uyarıları yaptı. MGM tarafından yapılan açıklamada yurdun birçok kesiminde kuvvetli yağış görüleceği bildirildi. 

Seller ve ‘kırılgan’ kentler: Türkiye şehirleri aşırı yağışa neden hazırlıksız?

AFAD’tan sel tehlikesinde yapılacaklarla ilgili açıklama

Sel tehlikesi ile karşı karşıya kalan vatandaşların elektrik kaynaklarından uzak durmaları ve araç içinde olunması durumunda ise suyla kaplı yoldan gidilmemesi gerektiği bildirildi. 

Genel hayata etkili afet bölgesi nedir?

“Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi” tanımı ve kapsamı 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun çerçevesinde belirleniyor.

Bölgede; deprem, toprak kayması, çığ, sel, yangın, kaya düşmesi, su baskını gibi büyük hasara neden olacak şekilde afetin meydana gelmesi durumunda o bölge Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi ilan ediliyor.

Gerekli şartlar nedir?

Bir bölgenin Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi ilan edilmesi için:

  • Hane sayısı 100’den az olan yerlerde konutların 10’a birinin,
  • Nüfusu 50 binden az olan il ve ilçelerde en az 20 binanın,
  • Nüfusu 15 binden az olan yerlerde en az 10 binanın oturulamayacak hale gelmesi,
  • Tarım ürünlerinin en az üçte biri kadarının zarar görmesi,
  • Çok sayıda ölü ve yaralı olması gerekiyor.

Genel hayata etkili afet bölgesine dair daha ayrıntılı bilgiyi “Genel Hayata Etkili Afet Bölgesi nedir?başlıklı yazımızdan okuyabilirsiniz. 

Kaliforniya’da iddialı yasa: 2032’ye kadar tek kullanımlık plastikte yüzde 25 düşüş

ABD‘nin Kaliforniya eyaleti, tek kullanımlık plastikleri önemli ölçüde azaltmak için iddialı bir yasa çıkardı ve ABD’de bu tür kapsamlı kısıtlamaları onaylayan ilk eyalet oldu.

Kaliforniya valisi Gavin Newsom‘un bugün öğleden sonra imzaladığı yeni yasaya göre eyalet, 2032 yılına kadar tek kullanımlık plastikte yüzde 25’lik bir düşüş sağlamak zorunda.

Ayrıca gıda kaplarında yaygın olarak kullanılan polistireni 2023 yılına kadar yüzde 25 oranında azaltması gerekecek. Üreticiler, eyalet 2032 yılına kadar polistirenin yüzde 65’inin geri dönüştürülmesini sağlayana kadar birkaç yılda bir artan gerekli geri dönüşüm oranlarını karşılayamazsa, malzeme tamamen yasaklanacak.

Satılan veya satın alınan plastik ürünlerin  2028 yılına kadar en az yüzde 30’u da geri dönüştürülebilir olmak zorunda. Eyalet ayrıca bir  “plastik kirliliği azaltma fonu” kuruyor.

Yeni yasaya uymayan herhangi bir kuruluş, günde 50 bin dolara kadar cezayla karşılaşacak.

Yasayı çıkaran eyalet senatörü Ben Allen, “Kaliforniya’nın plastik krizini engellemede ulusa ve dünyaya liderlik etmesinin zamanı geldi. Gezegenimiz bekleyemez” şeklinde konuştu.

Los Angeles Times gazetesinin haberine göre, ekonomik sorumluluğun plastik üreticilerine kalmasını sağlamak ve sektördekilerden çevrecilere kadar tüm ilgililerin taleplerini karşılayan bir dil kullanan bir teklif hazırlamak için çalışan bir ekiple yasa tasarısı üzerindeki müzakereler altı aydır sürüyor.

Yasa, devlet tarafından denetlenecek bir geri dönüşüm programı yürütmek için sektör temsilcilerinden oluşan bir ‘üretici sorumluluk örgütü’ kurulmasını da öngörüyor. Bu kuruluş ayrıca , plastiklerin çevresel ve sağlık üzerindeki etkilerini araştıracak bir ‘kirlilik azaltma fonunu’ desteklemek için yılda 500 milyon dolardan sorumlu olacak.

The Guardian‘ın yorumuna göre Kaliforniya eyaleti, plastik poşet, pipet ve mutfak eşyaları gibi tek kullanımlık plastiklerin kullanımını caydırmak ve mikroplastiklerden kurtulmak için ülkeye öncülük ediyor.

Ekim ayında Vali Newsom, eyaletin “çöp alanlarımızı dolduran atıkları azaltmak ve iklim krizine neden olan zararlı kirleticiler üretmek” için çalıştığını söyleyerek plastik kirliliğiyle mücadeleyi amaçlayan bir yasa paketi imzaladı. Bu yılın başlarında, eyalet başsavcısı, küresel plastik kirliliği krizindeki rollerini inceleyen fosil yakıt şirketlerine yönelik bir soruşturmanın parçası olarak ExxonMobil‘i mahkemeye çağırdı.

ABD dünyanın en büyük plastik kirleticisi.

ABD’de her yıl satılan tüm plastiğin yüzde 10’dan daha azı geri dönüştürülüyor. Bunun yerine, milyonlarca ton plasti ğin önemli bir kısmının yolculuğu çöplüklerde ve  okyanusta son buluyor. Kaliforniya, su yollarından ve sahillerinden plastik kirliliği temizlemek için her yıl 500 milyon dolar harcıyor.

Pınar Gültekin’in katili kendini ‘askerliğimi Hakkari’de yaptım’ diye savunmuş

Pınar Gültekin’i katleden ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ‘haksız tahrik’ indirimi ile 23 yıla indirilen Cemal Metin Avcı‘nın, mahkemede bir verdiği ifadede kendini “Hakkari Aktütün Karakolu‘nda yaptığı askerlikle” savunduğu ortaya çıktı.

Yeni Yaşam gazetesinden Hicran Ürün“ün ulaştığı belgeye göre sanık, mahkemede cinayeti, “Ben askerliğimi Hakkari’de yaptım. O büyük Aktütün baskını olduğu zaman oradaydım. Çok çatışmaya da şahit oldum. Hatta beş tane ölü, üç tane şehit, iki tane terörist cesedi… Onları dağdan indirttiler. Askerden gelince de altı  ay psikoloğa gittim…” şeklinde gerekçelendirdi.

3 Ekim 2008’de PKK’nın saldırısına uğrayan Aktütün Karakolu olarak bilinen 13’üncü Jandarma Sınır Bölük Komutanlığı’nda 15 asker ölmüş, 20 asker yaralanmıştı.

Hicran Ürün’ün “Pınar Gültekin davası ve Aktütün baskını” başlıklı yazısında dava ile ilgili pek de gündeme gelmeyen, konuşulmayan bir ‘ayrıntı’ daha var” diyerek şunları yazdı:

“Avcı, mahkemede meşhur Aktütün baskınından söz ediyor. Edindiğimiz bilgilere göre, duruşmada mahkeme ile Avcı arasında dikkat çekici diyaloglar geçiyor:

Mahkeme, Avcı’ya niçin panik atak tedavisi gördüğünü soruyor. Bunun üzerine Avcı şu cevabı veriyor: ‘Askerden -ben askerliğimi Hakkari Çukurca’da yaptım- orada 2008 yılında yaptım, hatta Aktütün baskını, o büyük Aktütün baskını olduğu zaman oradaydım. Çok çatışmaya da şahit oldum. Hatta beş tane ölü, üç tane şehit, iki tane terörist cesedi… Onları dağdan indirttiler. Askerden gelince de 6 ay psikoloğa gittim…”

Burada davayı değerlendirirken öncelikle Türkiye’de yargının eril saiklerle hareket ettiği kadar ‘vatan- bayrak’ güzellemelerine de ne kadar itibar ettiğinin altını çizmek gerekiyor.

Fail Avcı da birçok fail erkek gibi bunun bilincinde olarak mahkemenin sorduğu soruyu fırsat biliyor ve duruşmanın seyrini değiştiriyor. Pınar bir Kürt kadın, fail de ‘teröre karşı’ savaşmış bir asker olunca mahkemenin ‘haksız tahrik’ indirimine önemli bir gerekçe daha eklenmiş oluyor.

Kadın cinayetleri ile ilgili davalarda ‘vatan millet’ güzellemesi yapmak veya üniformalı olmak en az ‘tahrik’ savunması yapmak veya ‘kravatlı’ olmak kadar yaygın bir indirim gerekçesi olarak kullanılıyor.

Çünkü tahrik indirimlerinin veya cezasızlık politikalarının en fazla üniformalılara uygulandığını en çok yankı uyandıran örneğinden, İpek Er’e tecavüz ederek intihara sürükleyen Musa Orhan’dan biliyoruz.”

Türkiye Yükseköğretiminin Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı’nda ‘yeni bir yükseköğretim kanunu’ talebi

Türkiye’de 13 farklı üniversite ve kurumdan yaklaşık 50 akademisyen, 30 Haziran ile 1 Temmuz tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen ‘Türkiye Yükseköğretim Alanının Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı’nda bir araya geldi.

Bilim Akademisi Başkanı Prof. Dr. Canan Atılgan, Boğaziçi Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, İTÜ eski rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer ve ODTÜ eski rektör yardımcısı Prof. Dr. H. Nevzat Özgüven’in çağrısıyla Türkiye Barolar Birliği (TBB) Merkezi’nde düzenlenen çalıştay bugün sonlandı.

İki gün süren çalıştayda “Başka bir üniversite mümkün” diyerek bir araya gelen 13 farklı üniversite ve kurumdan  elliye yakın akademisyen, Türkiye‘de yükseköğretimin yaşadığı sorunlar ve krizden yola çıkarak akademik özgürlük ve üniversite özerkliği çerçevesinde yükseköğretimin yeniden yapılandırılmasının gerçekleşme olanak ve yolları üzerinde çalıştı.

‘Başka bir üniversite mümkün’ diyen akademisyenlerden yükseköğretim çalıştayı

Yükseköğretimin tüm dünyada ticarileşme, kaynak yetersizlikleri, yeni gelişmelere uyum sağlama gibi sorunlar yaşadığı hatırlatılan çalıştayda, bu tür sorunların Türkiye’de YÖK ile başlayan ama mevcut durumda onu da aşan bir tepeden inmecilik ve bununla bağlantılı kötü yönetim üzerinden Türkiye üniversitelerinde bilginin üretilmesi, öğretimi ve topluma kazandırılması işlevlerinin sekteye uğramış olduğu saptandı.

‘Var olan krizi çözmek için yeni bir yükseköğretim kanunu şart’

Akademik özgürlük ve üniversite özerkliğini temel şart olarak kabul etmeden başlatılacak hiçbir yeniden yapılandırma çalışmasının başarılı olamayacağını belirten çalıştay katılımcıları, yükseköğretim alanına nefes aldıracak yeni bir yükseköğretim kanunun var olan krizi çözmek için olmazsa olmaz bir ilk adım olduğunu vurguladılar.

Çalıştayın ikinci gününde siyasi partilerden temsilcilerin de katılımıyla, gelecek günlerde kamuoyuyla paylaşılacak çalıştay raporunun ilk taslağı sunuldu ve yeni bir yükseköğretim kanunun kapsamı tartışmaya açıldı. Bunun ardından, Zürih Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Yeşim Atamer “Bir yükseköğretim kanunu neyi düzenlemeli (ve neyi düzenlememeli)?” başlıklı bir konuşma yaptı.

Prof. Dr. Atamer’in konuşmasını  katılımcılar, siyasetçiler ve basın mensuplarının da katıldığı ve çalıştay sonrasında yapılması gerekenlere dönük bir genel tartışma izledi ve tartışmanın ardından çalıştay sonlandı.

Metan, su, kuşlar, çevre kirliliği…Pirinç çiftçileri hangi birini feda etsin?

Theresa Lieb‘ın GreenBiz‘de yayımlanan bu makalesi, Yeşil Gazete‘nin de parçası olduğu küresel gazetecilik ağı Covering Climate Now’un (CCNOW) ‘Gıda ve Su Ortak Yayın Haftası’ işbirliğinin bir parçasıdır.

*

Pirinç dünyanın en önemli mahsulüdür.

Küresel nüfusun yarısından fazlası günlük temel gıda olarak pirince yaslanıyor; Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü ve ABD Tarım Bakanlığı‘na göre de dünyanın beşte birinden fazlası geçimini pirinçten sağlıyor. Yani pirincin çevreye bu kadar büyük bir ayak izi ile damgasını vurması şaşırtıcı değil.

Pirinç üretimi, büyük miktarda metan emisyonundan sorumlu: Dünya Kaynakları Enstitüsü‘ne göre, küresel tarımsal sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 10’u. Küresel sulama suyunun ise yüzde 40’ını tüketiyor.

Ancak doğa da pirinç üretimiyle birlikte değişti. Özellikle su kuşları, göç sırasında av, yuva ve dinlenme için suyla kaplı pirinç tarlalarını kullanır.

İnsanlar doğal sulak alanları yok etmeye devam ettikçe, bu ilişki kuşlar için daha da önemli hale geliyor.

Ancak pirinç üreten ülkeler ve şirketler, iklim hedeflerine ulaşmak ve su kıtlığına yanıt vermek için metan emisyonlarını ve su kullanımını azaltmaya giderek daha fazla odaklandıkça, pirinç tarlalarındaki bu önemli habitatın da azalması riski var.

Emisyonları azaltırken aynı zamanda habitatı korumanın bir yolu var mı?

Tüm dünyanın pirinç bulmacasını tek bir makalede çözmeye çalışmayacağım, ancak size iklim, su, biyolojik çeşitlilik, yerel topluluklar ve çiftçiler için makul sonuçların mümkün göründüğü bir örnek vereceğim:

Metan, su ve kuşlar için bir kazan-kazan-nötr seçeneği

Tarımsal Araştırma Servisi‘ne göre, Arkansas ve ABD pirinç tarlalarının üçte ikisine ev sahipliği yapan Aşağı Mississippi Nehri Havzası’ndaki diğer eyaletlerde sürdürülebilir pirinç tarımı konusunda umut verici çalışmalar yapılıyor.

Çoğu pirinç, büyük miktarda sulama suyu gerektiren suyla kaplı tarlalarda yetişir. Su toprağı kapladığında oksijenin geçmesini engeller, organik maddeyi parçalayan ve metan yayan bakteriler için mükemmel koşullar yaratır – anaerobik (oksjensiz) sindirim adı verilen bir süreç. Su kapsamını azaltan ve toprağın nefes almasına izin veren herhangi bir yöntem, emisyonları azaltır.

Arkansas Üniversitesi’nde doçent Benjamin Runkle, tam da bunu yapmak için teknikler araştırıyor. En iyimser baktığı yöntem, alternatif ıslatma ve kurutma (AWD) olarak adlandırılıyor: Çiftçiler, tarlaları sürekli olarak suyla kaplı tutmak yerine, bir sonraki suyu pompalamadan önce bir veya iki gün boyunca alanın kurumasına izin veriyor.

Runkle, “Ölçümlerimiz, bu yöntem  doğru uygulandığında verimi etkilemeden metan emisyonlarını yüzde 64 azaltabileceğinizi gösteriyor” diyor.

Aynı zamanda, su kullanımı yüzde 20 ila 40 oranında düşüyor.

Runkle, kuşların yaşam alanı konusunda da endişelenmiyor çünkü komşu tarlalar farklı zamanlarda sulanıp farklı zamanlarda kuru olacağı için kuşların kullanması için bir geçici sulak alan mozaiği sunacak.

Popülerlik kazanan diğer uygulamalar ise kuşlar için daha önemli riskler oluşturabilir.

Oluk- sulamalı pirinç olarak da adlandırılan sıralı pirinç tarımı, tarlaların suyla kaplanmaını gerektirmeyen ve alanın tamamen düze olmasına gerek kalmadan pirinç tarımına olanak tanıor ve işçilikten tasarruf sağlıyor. Bu yöntemde çiftçiler, pirinci dar toprak yataklarına ekiyor ve yataklar arasındaki oluklardan sulama suyunu akıtıyor.

Böylesi bir ‘kuru tip’ pirinç çiftçiliği isetipik olarak pirinç çiftlikleriyle birlikte yaşayan kuşlara sulak alan benzeri koşulları sunmuyor.

Bu tekniğin faydaları bir süredir biliniyordu, ancak Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) bir 2014 çalışmasında AWD’nin alınmasını engelleyen çok fazla pratik engel belirledi.

Çiftçiler, örneğin şiddetli fırtınaların olduğu tropik bölgelerde veya zamanla kısıtlı su erişimiyle uğraşırken, iyi ıslatma ve kurutma süreçleri sağlamak için su üzerinde her zaman yeterli kontrole sahip değildir. Kötü yapılırsa, uygulama verimi azaltabilir. Ve son olarak, WRI o zaman, “çiftçiler emisyonları azaltmak için hiçbir ödül almazlar ve onları artırmak için hiçbir ceza almazlar” sonucuna vardı.

Sekiz yıl sonra, iyi haber şu ki, en azından teşvikler değişti. Kellogg kısa süre önce Arkansas, Michigan, Illinois ve Nebraska‘daki The Nature Conservancy ile pirinç tarlalarında koruma uygulamalarını benimsemek için teknik ve finansal destek sağlayan üç yıllık bir işbirliğini tamamladı.

Programın bir yönü, Arkansas’taki çiftliklere 180 sulama pompası zamanlayıcısı kurarak 8 milyar galondan fazla su tasarrufu sağlamaktı.

Mars gibi diğer büyük gıda şirketleri de diğer sürdürülebilir pirinç tarım uygulamalarının yanı sıra AWD’yi benimsemiş durumda.

Nashville, Tennessee merkezli bir karbon ölçüm girişimi olan AgriCapture, buu ay, distribütörlerin ve restoran gruplarının, şirketin iklim dostu pirinç standardına göre yetiştirilen pirinç için tüketicilerden bir prim talep etmelerini sağlamak için bir “karbon nötr” pirinç sertifikası başlattı.

Bu sertifika AWD’yi benimseme, daha verimli besin yönetimi ve alan yakmama gibi uygulamaları içeriyor.

AgriCapture, sertifikalı ürününün bölgedeki geleneksel pirinç üretimine göre yüzde 50 ila 80 arasında daha düşük sera gazı emisyonuna sahip olduğunu iddia ediyor. Bu önemli bir başarı olurdu, ancak bu, pirinci doğası gereği karbon nötr yapamaz.

Aslında neredeyse hiçbir yiyecek karbon nötr olamaz, çünkü yetiştirilmek için su, toprak ve enerji kaynakları gerektirir.

İTO: İstanbul enflasyonu yüzde 94’ü aştı

İstanbul Ticaret Odası (İTO) verilerine göre; İstanbul’da yıllık enflasyon yüzde 94,2 oldu. Aylık enflasyon ise yüzde 4,03 arttı. 

Yıllık olarak yaşanan fiyat değişimlerini gösteren bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranı ‘1995 bazlı Ücretliler Geçinme İndeksi’nde yüzde 94,19, Toptan Eşya Fiyatları İndeksi’nde ise yüzde 87,98 olarak gerçekleşti. Haziran 2022’de İstanbul’da toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları İndeksi yüzde 8,17 oranında arttı.

‣DİSK-AR’dan başkanlık rejiminin bilançosu: Enflasyon ve işsizlik arttı, emeğin milli gelirde payı azaldı

Ulaştırmada, konutta, eğitimde artış…

Haziran 2022’de perakende fiyatlarda bir önceki aya göre; ulaştırma ve haberleşme harcamalarında yüzde 5,16, konut harcamalarında yüzde 5,06, kültür eğitim ve eğlence harcamalarında yüzde 4,55, gıda harcamalarında yüzde 3,79 artış gerçekleşti. 

Verilere göre; sağlık ve kişisel bakım harcamalarında yüzde 3,72, ev eşyası harcamalarında yüzde 3,57, giyim harcamalarında yüzde 2,12 ve diğer harcamalar grubunda yüzde 0,52 artış yaşandı.

‣Enflasyon rakamları açıklandı: TÜİK’e göre yüzde 73, ENAG’a göre yüzde 161

Yakacak ve enerji grubunda yüzde 15,11

Haziran 2022’de toptan fiyatlarda bir önceki aya göre; ‘Yakacak ve Enerji Maddeleri Grubu’nda yüzde 15,11, ‘Gıda Maddeleri’ grubunda yüzde 10,34, ‘Kimyevi Maddeler Grubu’nda yüzde 8,06, ‘Mensucat Grubu’nda yüzde 6,75, İşlenmemiş ‘Maddeler Grubu’nda yüzde 5,33, ‘İnşaat Malzemeleri Grubu’nda yüzde 3,52 artış, ‘Madenler Grubu’nda yüzde -1,00, azalış görüldü.

Erişim engeli getirilen DW: Lisans zorunluluğu hükümetin sansürünü mümkün hale getirecek

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)‘e lisans başvurusu yapmadığı için Türkiye’deki haberi sitesine erişim engeli getirilen Deutsche Welle (DW) Türkçe, yasal yollara başvuracağını açıkladı.

“Türkiye’de lisanslı medya, RTÜK’ün uygunsuz olarak değerlendirdiği çevrimiçi içeriği silmekle yükümlü. Bu durum bağımsız bir medya kuruluşu için kabul edilemez” diyen Almanya merkezli yayın kuruluşu, RTÜK’ün getirdiği lisans zorunluluğunun ‘Türkiye hükümetinin editoryal içeriği sansürlemesini mümkün hale getireceğini’ söyledi.

RTÜK’ün dayatmasına uymayan DW ve VOA Türkçe’ye erişim engeli: İşte basın özgürlüğü(!)

DW Genel Müdürü Peter Limbourg, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Yaptığımız kapsamlı yazışmalarda ve ayrıca medya denetleme kurumu başkanıyla yaptığımız kişisel görüşmelerde DW’nin neden böyle bir lisans için başvuruda bulunamayacağını açıklamıştık.

Örneğin, Türkiye’de lisanslı medya, RTÜK’ün uygunsuz olarak değerlendirdiği çevrimiçi içeriği silmekle yükümlü. Bu durum bağımsız bir medya kuruluşu için kabul edilemez. DW, şimdi uygulanan erişim engeline karşı yasal yollara başvuracak.”

Ne olmuştu?

RTÜK 9 Şubat’ta lisans kararı almış, görüntülü haberleriyle ilgili lisans başvurusu yapmamaları durumunda her iki yayın organına da kısıtlama getireceğini bildirmişti. RTÜK daha önce Türkçe yayın yapan uluslararası haber sitelerinin denetleneceğini bildirmişti. Erişim engeli dün akşam saatlerinde Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla hayata geçirildi. 

RTÜK Üst Kurul Üyesi Okan Konuralp, 9 Şubat’taki paylaşımında  kararı eleştirmiş, “RTÜK, VOA, DW ve Euronews’e lisans başvurusu için 72 saat süre tanınmasını. “SETA’nın 2019’daki fişleme niteliğindeki uluslararası medya raporunun bir uygulaması” olarak değerlendirmişti.

RTÜK’e  internet üzerinden yayın yapan platformları denetleme yetkisini veren yönetmelik, 2019’da Resmi Gazete‘de “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” adı altında yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Dün akşam lisans başvurusunu yapmayan Deutsche Welle (DW) Türkçe ve Amerika’nın Sesi’ne (VoA) erişim engeli getirildi.

 

Ankara’daki selde 20 yaşındaki Doğanay hayatını kaybetti, bir kişi kayıp

Ankara’da etkili olan sağanak nedeniyle cadde ve sokaklar göle döndü, evini su basan 20 yaşındaki Busenur Doğanay, hayatını kaybetti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca selde bir kişinin kaybolduğunu ve arama çalışmalarına devam edildiğini duyurdu.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün dün için sarı uyarı yaptığı iller arasında yer alan Ankara’da akşam saatlerinde Keçiören, Yenimahalle ve Etimesgut’ta etkili olan sağanak nedeniyle cadde ve sokaklar göle döndü.

DHA’nın aktardığına göre; sürücüler suyla kaplanan yollarda ilerlemekte güçlük çekti. Bazı araçlar suda sürüklendi. Bazı bölgelerde araçlar yolda kalarak suya gömüldü. Suda sürüklenen bir motosiklet ise çevredeki bazı kişilerin çabası ile son anda kurtarıldı. Birçok noktada binaların giriş katlarında bulunan ev ve iş yerlerini su bastı.

Keçiören ilçesi İncirli Mahallesi’ndeki dört katlı Umut Apartmanı‘nı da sağanak ile birlikte su bastı. Kot-1‘deki evde yaşayan Busenur Doğanay‘ın evin suyla dolması üzerine mahsur kaldığı ihbarı yapıldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi Su Altı Arama Kurtarma dalgıçları, binaya girerek arama başlattı. Çalışmalar sonucunda Doğanay’ın cansız bedenine ulaşıldı.

Fotoğraf: DHA

Sağanak yağışın can kaybına yol açtığı Ankara’da, Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sel sularının etkili olduğu bölgelere gelerek görevlilerden bilgi aldı. Busenur Doğanay’ın yaşamını yitirdiği Keçiören ilçesi İncirli Mahallesi’nde su altında kalan binalarda inceleme yapan Yavaş, yağmurun aniden bastırdığını belirterek, “Daha önce ikaz da etmiştik ama nereye ne yağacak bilemiyorsunuz. Daha önceki zamanlarda şehrin başka bölgelerine de yağıyordu bugün (30 Haziran) özellikle Keçiören, Ostim, İvedik, Yenimahalle bölgesine yoğun yağış oldu. 20 dakikada metrekareye 20 kilogram kadar yağış geldi” dedi.

Fotoğraf: DHA

Mansur Yavaş, bu tür afetlerde camilerden merkezi sistemle anons geçilmesi yönünde fikirlerin olduğunu ifade ederek, “Camilerimizin hepsi merkezi sisteme bağlı artık. Bundan sonra afet geliyor gibi bildirimlerin ülkemizde de yapılması gerekecek. Biz alarm sistemi de kuruyoruz başkent mobil üzerinde ama yeterli olmuyor. Çünkü herkes daha bu uygulamayı indirmedi. Mesela AFAD bunu yapabilir, herkesin telefonuna lokal olarak gönderebilir” diye konuştu. Mansur Yavaş, açıklaması şöyle sürdürdü:

“Baktığımız zaman buralar sonradan yapılaşmaya açılmış, tamamen asfalt, su kayarak sel olup geliyor. Suyun kaçabileceği bir yer yok. Buraların alt yapısı tamamen yenilenecek. Şu anda fizibilite yapılıyor. Daha sonra ihaleye çıkılacak. Çünkü buranın altyapısı 30 sene önce nasılsa öyle duruyor ama yaşayan nüfus, bina çoğaldığı için bu şekilde suların toprakla buluşacağı yer maalesef olmuyor.”

Yavaş, yağışların iklim değişikliği sonucu ortaya çıktığını belirterek, “Çok üzücü, bir can kaybımız var ama şu içeri baktığımız zaman neredeyse bir kişi kayboldu diye teselli bulacağız. Çünkü gerçekten ters dubleks olan binanın üst kısımlarına kadar sel basmış. Öngörülebilecek bişey değil. Bu iklim değişikliğinin sonucu. Bunun için inşallah hükümetle birlikte Paris Anlaşması’nın imzalanmasıyla elde edilecek paradan özellikle büyük illerde bu alt yapının sıfırdan yapılması gerekir diye düşünüyorum” ifadesini kullandı.