Türkiye’den ve dünyanın çeşitli yerlerinden hak temelli çalışan örgütleri ve aktivistleri bir araya getiren Sivil Sesler Festivali’nin beşincisi bu yıl Sivil Toplum Sensin: katılım, iyilik, güzellik #Seninsesinde! sloganıyla 30 Eylül-1 Ekim tarihleri arasında Ankara‘da TED Üniversitesi’nde düzenlenecek.
TED Üniversitesi‘nde yapılacak festival Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu’nun desteğiyle Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Derneği (STGM) tarafından hayata geçiriliyor.
İki gün sürecek festival, yurt içi ve yurt dışından konuklarla sivil toplumun gündemine giren konuların konuşulacağı paneller, sivil toplum örgütlerinin düzenlediği atölyeler, etkinlikler, çeşitli sergiler ve sahne performanslarına ev sahipliği yapacak.
Katılımcı örgütler stant faaliyetleri ya da poster sunumları aracılığıyla da kendilerini tanıtma imkanı da bulacak.
Son başvuru 31 Ağustos
Festivale son başvuru tarihi: 31 Ağustos 2022 Çarşamba saat 23.59.
Başvurular STGM tarafından değerlendirildikten sonra örgütlere 19 Eylül 2022 Pazartesi günü e-posta aracılığıyla bilgilendirme yapılacak. Seçilen katılımcı örgüt temsilcilerinin konaklama ve yol masrafları da kurum tarafından karşılanacak.
Boğaziçi Üniversitesi’nde atanmış rektör Naci İnci‘nin isteğiyle okulla ilişkisi ikinci kez kesilen belgesel sinemacı ve öğretim görevlisi Can Candan rektörlüğe iki yeni dava açtı.
Hakkında açılan disiplin soruşturması sonucu verilen cezanın iptali ile göreve son verme işleminin yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini talep eden Candan, iki işlemin de açıkça hukuksuz ve haksız olduğunu söyledi.
Candan’ın avukatı Fırat Kuyurtar da daha önceki göreve son verme işleminin istinaf tarafından iptal edildiğine dikkat çekti:
“Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, 8 Ağustos tarihli kararı ile tıpkı geçtiğimiz sene olduğu gibi bu sene de Can Candan’ın görev süresinin uzatılmamasına karar vermiştir. Karara gerekçe olarak Can Candan’ın almış olduğu disiplin cezası başta olmak üzere, artık kendisine ihtiyaç kalmadığı, zaten Can Candan’ın da üzerine düşen sorumlulukları da yerine getiren bir öğretim elemanı olmadığı gibi gerekçeler dile getirilmiştir.
Bu gerekçeler daha önceki göreve son verme işlemi ile hemen hemen aynıdır ve anılan gerekçelerle göreve son verme işlemi İstanbul Bölge idare Mahkemesi tarafından haksız bulunmuş, İstanbul 2.İdare Mahkemesi tarafından da iptal edilmiştir.
Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü, Can Candan lehine mahkeme kararlarını uygulamamak için yeni arayışlar içine girmiştir. Disiplin cezası da bu göreve son verme işlemine dayanak olması için verilmiştir.
Gerek haksız disiplin cezasının iptali gerekse görev süresinin uzatılmaması kararının iptali için İstanbul İdare Mahkemeleri nezdinde dava süreçleri başlatılmıştır.
Can Candan’ın, Boğaziçi Üniversitesi’nin, öğretim elemanlarının ve öğrencilerin maddi ve manevi haklarını açıkça gasp eden, kamu zararı oluşturma pahasına gerçekleştirilen hukuksuz işlemlere karşı bundan gerekli hukuki mücadele verilmeye devam edecektir.”
Tabii ki döneceğim! Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bunu bu hukuksuzluğu yapanlar da çok iyi biliyor… https://t.co/TQkcvibfmC
Candan’a destek veren Eğitim-Sen İstanbul Üniversiteler Şubesi, söz konusu uygulamanın üniversite teamüllerine aykırı olmakla birlikte hukuk ve yasalara da aykırı olduğunu kaydetti. Eğitim-Sen’in açıklamasında “Kayyım rektör ve kayyım dekan Can Candan’a ve Boğaziçi Üniversitesi direnişine karşı düşman hukuku uygulayarak öç almakta, görevini kötüye kullanmaktadır” denildi.
Ne olmuştu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın atadığı ilk rektör Melih Bulu‘nun görevden alınmasıyla yerine geçen Mehmet Naci İnci, belgesel sinemacı ve Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Film Çalışmaları Programı’nda on dört yıldır ders veren öğretim görevlisi Can Candan hakkında soruşturma açtığını iddia ederek, temmuz ayında görevden almıştı.
Candan, rektörlüğe 13 Ağustos 2021’de yürütmenin durdurulması ve iptali için dava açmış, Mart ayında İstanbul 7’inci İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Daha önce de hakkında verilen karar tedbiren durdurulan ve görevine yeniden atanan Candan için mahkeme yine iade kararı verdi ve bu defa tazminat ödenmesine hükmetti.
Her gün Güney Meydanı’nda akademisyenler tarafından gerçekleştirilen nöbette davul zurnayla karşılanan Candan, “Biliyorsunuz ki benim görevim hiçbir zaman bitmedi. Ben hiçbir zaman Boğaziçi’nden, sizlerden uzak kalmadım. Hep buradaydım, hep sizinleydim. Şimdi de daha yakından sizinleyim” demişti.
Fakat Boğaziçi yönetimi mahkeme kararını tanımayarak Candan’ın görevine son verildiğini tebliğ etti.
Her yıl 14-16 Ağustos tarihlerinde düzenlenen Gökçeada Meryem Ana Panayırı iptal edildi. Bu yıl yapımını İmroz Eğitim ve Kültür Derneği‘nin üstlendiği ve gerekli izinlerin alındığı panayırın iptal gerekçesi CİMER‘e yapılan şikayetler.
Meryem Ana Panayırı, her yıl dünyanın her yerinden on binlerce kişiye ev sahipliği yapıyor.
Dernekten yapılan açıklamada Tepeköy Muhtarlığı’nın onayı ve Gökçeada Kaymakamlığı’nın izni alınarak organize edilen panayırla ilgili şikayetlerin yapıldığını, bu ortamda panayırın organize edilmesinin mümkün olmadığını belirtildi:
“Geleneksel 15 Ağustos Meryem Ana Panayırı’nı bu sene İmroz Eğitim Kültür Derneği olarak üstlenmeye ve elde edilecek geliri okullarımız ile Tepeköy Muhtarlığı’na bırakmak üzere yola çıktık. Başlıca amaçlarımızdan biri, günün dini anlamı vesilesiyle yüzyıllardır yapılan kutlamayı yeniden geleneksel haline döndürebilmek ve bir arada eğlenme kültürüne katkı sağlayacak bu panayırdan elde edilecek geliri de eğitim öğrenim faaliyetleri ile Tepeköy’ün ihtiyaçları için kullanmaktı.
Bu amaçla çıktığımız ve Tepeköy Muhtarlığı’nın onayı sonrası Gökçeada Kaymakamlığı’ndan izin alarak tüm hazırlığını yaptığımız Panayır organizasyonu hakkında çeşitli şikayetler yapıldığını üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Yüzyıllardır imece olarak süregelen panayırımızın ticari bir faaliyete dönüştürülmeye çalışılmasına karşı olduğumuzu ifade etme ihtiyacını hissediyoruz.
‘Bu şartlar altında gerçekleştiremeyeceğiz’
“Bu seneye mahsus gecikmeli olarak organizasyonunu üstlendiğimiz panayırımızı bu şartlar altında gerçekleştiremeyeceğimiz kanaatine varmış bulunmaktayız. Ancak yukarıda belirttiğimiz amaçlarla ve yüzyıllardır süre gelen ticari kaygılardan uzak gelenekselleşmiş haliyle bu panayırı bundan sonraki yıllarda gerçekleştirmek için gönüllü olduğumuzu kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
Panayır her yıl 14-16 Ağustos’ta, Meryem Ana’nın göğe yükselişinin anısına kutlanan yortuya denk gelecek şekilde düzenleniyor. Bu tarihlerde başta Yunanistan olmak üzere dünyanın farklı ülkelerine dağılan adalılar ve aileleri Gökçeada’da bir araya geliyor.
Panayırda bu yıl geleneksel dans grubu, Petros İmvrios, Lambros Kafkulas ve Troia Trio sahne alacaktı.
DÜZCE –Düzce‘de orman gülünden elde edilen ve halk arasında ‘delibal, acı bal‘ olarak bilinen baldan zehirlenen ayının sarhoşluk geçirdiği görüntüler, dün Türkiye ve dünyada viral oldu.
Tarım ve Orman Bakanlığı, ‘bal tutması’ olarak bilinen baygınlığı geçiren hayvanın sağlık durumunun iyi olduğunu ve tedavisinin ardından ormana bırakıldığını belirtirken, Düzce ÜniversitesiArıcılık Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Meral Kekeçoğlu, bu balın etkileri konusunda insanları uyarıyor:
“Halk arasında ‘deli baldan yerseniz bir şey yapmaz’ diye biliniyor. Hatta tansiyonu düşürücü etkisi olduğu için ‘çok iyi gelir’ diye biliniyor. Bu bilgi kesinlikle yanlıştır: Çünkü orman gülünün çok yoğun olduğu alanlarda eğer arı orman gülü nektarından çok fazla yararlanırsa bu balın içinde grayanotoksin dediğimiz bir zehir var.”
Bu zehrin balda ne kadar bulunduğunun ancak labaratuvar ortamında tespit edilebileceğini söyleyen Dr. Kekeçoğlu zehrin bala çok miktarda karışmış olması durumunda ayıda görülen belirtilerin insanda da görülebileceğine, hatta daha kötü etkileri olabileceğine dikkat çekiyor:
“Ayı iri vücutlu olduğu için tolere edebildi. Ama bunu bir insan yeseydi çok daha kötü durumlar görebilirdik.”
Söylemlere değil, analize bakılmalı
Kekeçoğlu’nun aktardığına göre grayanotoksin maddesi içeren bu balın kontrolsüz kullanımı baygınlık, halüsinasyon durumu, kalp atışlarının yavaşlaması hatta aşırı tansiyon düşürdüğü için kalp atışlarının durmasına kadar giden sonuçlara neden olabiliyor:
Bu balın satışının Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından bu sebeplerle yasaklandığını hatırlatan Kekeçoğlu, “Balda grayanotoksin tipleri ve miktarları değişebiliyor. Hangi bal olursa olsun söylemlere değil, analiz sonuçlarına bakmamız gerekiyor. Her şeyden önce yenilen orman gülü balının polen analiziyle o bitki florasından olup olmadığının kanıtlanıp, kanıtlanmadığı, içerisinde grayanotoksin 1, 2 ve 3’ler var. Bunlardan 1, 2 veya 3 hangi grayanotoksin olduğunun belirlenmiş olması gerekmektedir.” diyor.
Ancak doktor kontrolünde doğru dozda kullanımında bu balın bazı faydaları da var:
“Orman gülü balının gerçekten iyi yönleri ve faydaları var. Özellikle astım hastaları, üst solunum yolu enfeksiyon hastaları başta olmak üzere hipertansiyon hastalarında kullanılabilir. Ancak tamamen doktor kontrolünde, testleri yapılmış, etiketli, medikal olarak satışa sunulan bir orman gülü balının tüketilmesi gerekiyor. Rastgele arıcılardan alıp tüketmenin doğru olmayacağını vurgulamak istiyorum.”
BİNGÖL-Kiğı ve Adaklı ilçelerine bağlı Eskikavak, İlbey, Maltepe, Aysaklı ve Mirzikan köylerinde yürütülmesi planlanan madencilik faaliyetlerine karşı Kiğı’da bir araya gelen sivil toplum kuruluşları, çevreciler ve köylüler maden sahasına yürüyerek doğayı tahrip edecek çalışmaları protesto etti. Birçok vatandaş madencilik faaliyetlerine karşı yapılacak protesto için İstanbul’dan otobüsle 20 saatlik yol katetti.
Sabah saatlerinden itibaren çevre il ve ilçelerden Kiğı’ya gelen yüzlerce kişi konvoy oluşturarak maden sahasının bulunduğu alana hareket etti.
Eylemde yapılan açıklamalarda madenin perde arkasındaki sahibinin bölgede daha önce de kaymakamlık yapmış bir bürokrat olduğu ancak görünürdeki işletmecilerin farklı olduğu belirtildi. Ancak isim belirtilmedi.
Öte yandan bölgede bulunan endemik türlere, yaban yaşamına ve hassas bölgelerin varlığına ve tehlike altında olmasına ilişkin açıklamalarda bulunuldu.
Peri Vadisi Çevre Platformu çağrısıyla yapılan eyleme TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, BİNÇEVDER, Mirzikan Derneği, yöre dernekleri, HDP, CHP, Saadet Partisi ve çok sayıda yurttaş katıldı.
Bölgedeki madencilik faaliyetlerine tepki gösterilen eyleme ayrıca Dersim Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, HDP Bingöl Milletvekili Erdal Aydemir, CHP Tunceli Milletvekili Polat Şaroğlu, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Eş Genel Başkanları Ahmet Dursun Kahraman ve Fatma Akgün, Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi Sözcüsü Barış Yıldırım da katıldı.
‘Doğamızı yok etmeyin’
KAYY-DER Eşbaşkanı Ahmet Tüzün’ün açılış konuşmasını yaparak katılımcılara ve imzacı kurumlara teşekkür etmesiyle başlayan maden protestosunda
sivil toplum örgütleri temsilcileri ve siyasiler de konuşma gerçekleştirdi.
“Ekolojik kırıma hayır. Sen kar edeceksin, çeri çöpü bize kalacak. Yağma yok”, “Toprağın üstü altından daha değerlidir, doğamızı yok etmeyin” yazılı pankartlar açıldı.
Maden projesine karşı köylülerin açtığı yürütmeyi durdurma ve iptal davasının gönüllü vekilliğini üstelenen Dersim Barosu‘ndan Avukat Barış Yıldırım da ayrıca değerlendirmelerde bulundu, bölgedeki yıkımı anlattı.
‘Bingöl için tarihi gün’
Bingöl’ün tarihi bir gün yaşadığını söyleyen Yıldırım şunları dile getirdi:
“Fırat ekosistemi içerisinde yer alan Bingöl Havzası’nda böyle bir etkinlik ilk defa yapılıyor . Maalesef Peri Vadisi dokuz HES ile yok edildi.”
‘ÇED Olumlu Kararı‘nın hukuka aykırı olduğunu belirten Yıldırım, kararın derhal iptal edilmesi gerektiğini belirtti.
Yıldırım bölgede yaşayan nesli tükenme tehlikesi altında olan yaban hayvanlarından ve güvence altına alınan bitki türlerinden bahsederek , projenin Türkiye’nin de taraf olduğu Bern Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu söyledi.
Malatya, Elazığ, Bingöl, Tunceli Çevre Düzeni Planı’nın 2012’de onaylanarak yürürlüğe girdiğine dikkat çeken Barış Yıldırım, “Planda bulunduğumuz bölge ekolojik öneme sahip olan orman, tarım, mera ve çayırlık alan, kumluk alan, kayalık, taşlık alan olarak tespit edildi. Plan karar ve hükümlerine göre ekolojik öneme sahip alanlarda bu tip madencilik projeleri gerçekleştirilemez” dedi.
‘Projelerinize geçit vermeyeceğiz’
Yıldırım konuşmasının devamında Peri Vadisi’nde yürütülen projeler sebebiyle su kaynaklarının neredeyse yok olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Dersimliler, Munzurlular, Bingöllüler olarak bağırıyoruz: Bu projelerinize geçit vermeyeceğiz!”
Maçoğlu: Daha önce yapılanlara müdahale etseydik, belki…
Maden protestosu eyleminde Dersim Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu da söz alarak değerlendirmelerde bulundu.
Son 30 yılda emperyalizmin, kapitalizmin sadece insan üzerinde değil bütün dünya üzerinde yaban yaşamı ve doğa üzerinde baskısının başladığını belirten Maçoğlu bunun tüketim endeksli politikaların sonucu olduğunu söyledi ve ekledi:
“ÇED’ler, raporlar hukuki şeyler söyleyebilir. Ancak şu köye döndüğünde vicdanı ve yüreği sızlayanlar bu toprağın değerini bilebilir.”
“Karadeniz’de yapılanlara müdahale etseydik belki buraya sıra gelmezdi” diyen Maçoğlu son olarak şunları söyledi:
“Eğer biz Zaxo’da, Hakkari’de, Van’da yapılanlara müdahale etseydik belki buraya sıra gelmezdi. Dağların seviyesi derelerin seviyesine indiğinde bütün insanlık yok olacak. Bundan kaynaklı dağlarımıza, köylerimize, yaylalarımıza, bütün yaban yaşama ve en son da insanlara sahip çıkmamız lazım. Yoksa kaybedeceğiz .”
‘Bölge insansızlaştırılmak isteniyor’
CHP Dersim Milletvekili Polat Şaroğlu ise bölgenin insansızlaştırılmak istendiğine dikkat çekerek “İnsanların yaşam alanlarını yok ederek doğayı yok etmek istiyorlar. Bu sefer başka bir yöntemle bölgeyi insansızlaştırmak istiyorlar.
Buradan Bingöl Dağları’ndan sesleniyoruz: Bu bölgemize doğamıza kirli ellerinizi bulaştırmayın” dedi.
‘AKP ağacı sevmez, doğaya saygısı yok’
Eylemde söz alan HDP Bingöl Milletvekili Erdal Aydemir ise Cumhur İttifakı’nı şöyle eleştirdi:
“Bu hükümetin programında insana asla yer yok. Doğaya saygısı yok, olmamıştır, olamaz. AKP ağacı sevmez, AKP yaban hayvanını sevmez. AKP halk tarafından kutsal sayılan mekanları, dağları, dereleri sevmez. Onun varlık nedeni varsa yoksa beşli çeteyi zenginleştirme, yandaşının kalkındırma ve bunun önündeki bütün engellerin üzerinden geçip yok etmektir.”
‘Maden işletmesinin asıl sahibi ilçenin eski kaymakamı’
Maden projesinin yapımını ve iznini verecekleri mücadele ile sonlandıracaklarını söyleyen Aydemir de “Bu madenin arkasında da burada Kaymakamlık yapmış bir bürokrat var. Asıl perde arkasındaki sahibi bu kaymakam ama görünürdeki işletmeciler farklı. İşte AKP – MHP hükümetinin işleyişi tamamen bu. Biz Cumhur İttifakı’nı ilk seçimde bir daha dönmemek üzere sandığa gömeceğiz.” diye konuştu.
‘Talan projelerine sonuna kadar karşı duracağız’
Maden protestosu için Ankara’dan Bingöl’e gelen TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ahmet Dursun Kahraman, Peri Vadisi’ndeki direnişe omuz vermek için burada olduklarını belirterek şunları aktardı:
“Biz bugün buradaki birlikteliği, yaşam alanlarımızı savunmak için geliştirilen bir direniş olarak değerlendiriyoruz. Siyasal iradenin sermayeyle olan işbirliği sonucu yerel kapitalizmi güçlendiren bu tür talan projelerine halkımızla birlikte sonuna kadar karşı duracağız.”
‘Kılıfına uydurulmuş izin dosyaları ile sürecin nihaileştirildiği şüphemiz var’
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası 2. Başkanı Fatma Akgün ise maden sahasının büyük kısmının ekolojik öneme sahip alan olduğunu hatırlatarak ”Yaban hayatını koruma ve geliştirme alanı olarak ilan edilen hassas bölge de 50 metre kadar yakınında. Yine bu bölge için onlarca endemik türden bahsediliyor. Durum bu iken kılıfına uydurulmuş izin dosyaları ile sürecin nihaileştirildiği şüphemiz var” dedi ve ekledi:
“Tüm bu uygunsuzluklara karşı çözümün adresinin ortak mücadele hattı olduğunu ifade ederek; bilim, teknik ve doğadan yana olan tüm çevrelerle dayanışma içinde olacağımızı belirtmek isterim.”
STK ve siyasi parti temsilcilerinin konuşmalarının ardından aralarında, TMMOB – Çevre Mühendisleri Odası, Kazdağları İstanbul Dayanışması, Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu’nun da olduğu 100’e yakın sivil toplum kuruluşunun imzasıyla basın açıklaması yapıldı.
‘Proje ve karar hukuka aykırı’
Peri Vadisi Çevre Platformu adına basın metnini okuyan Eskikavak Köy Derneği Başkanı İbrahim Kudiş, madencilik faaliyetlerine tepki göstererek projenin ve ÇED olumlu raporunun hukuka aykırı olduğunu söyledi.
İbrahim Kudiş
Kudiş, çevresel etki değerlendirme sürecinde bölgenin özellikleri ve hassasiyetlerinin göz önünde bulundurulmadığına dikkat çekerek “Bölgenin kültürel, tarihi, sosyal ve ekonomik konumu, ÇED olumlu raporunda yeterince ortaya konulmamış, yöre halkı bir şirketin çıkarlarına kurban edilmek istenmiştir” ifadelerini kullandı.
Basın açıklamasında da projenin yol açacağı çevresel zararlara ve bölgenin doğal özelliklerine dikkat çekilerek madencilik faaliyetlerine tepki gösterildi.
‘İzin vermeyeceğiz!’
Bingöl’de son yıllarda ‘yatırım’ adı altında yapılanların bölgenin habitatını olumsuz etkilediğini ifade eden Kudiş, basın açıklamasında son olarak madencilik faaliyetlerinin planlandığı bölgede köylülerin hayallerinin, mezarlarının, anılarının kutsallarının yer aldığı belirtilerek “Hayallerimizi yıkamayacaksınız. Buna asla izin vermeyeceğiz” diyerek şirketin faaliyetleri ile ilgili yürütmeyi durdurma kararı verilmesini ve maden projesinin iptal edilmesini istedi.
Yapılan konuşmalar ve basın açıklaması sonrası davul zurna eşliğinde halaylar çekilerek madencilik faaliyetleri protesto edildi.
Profesyonel doğa fotoğrafçılığı akademisi Nature TTL, her yıl düzenlediği Yılın Fotoğrafçısı yarışmasının kazananlarını açıkladı.
2022 yılının Doğa Fotoğrafçısı ABD’den Dennis Stogsdill seçildi. Stogsdill, rengarenk bir flamingo olan avını taşıyan karakulağın “Bir Kedi ve Ödülü” isimli fotoğrafıyla 1.800 dolarlık büyük ödülü kazandı.
Yarışmadaki bazı kategorilerden seçkiler:
‘HAYVANLARIN HAREKETLERİ’ KATEGORİSİ
“Bir Kedi ve Ödülü” – Dennis Stogsdill
“Tanzanya’daki Ndutu Gölü kıyısında bir yaban kedisinin kuş avladığını duyunca görmek için koştuk. Gittiğimizde ise bu yaban kedisinin bir karakulak olduğunu anladık. Sığlıklarda beslenen flamingoları avlıyordu. Biz vardıktan bir dakika sonra karakulak, takip etmeye başladığı güzel ama şanssız güzel ama şanssız kuşlardan birini sonunda avlamayı başardı.”İkinci: “Toz püskürten Afrika fili” – Michael Snedic, AvustralyaMansiyon: ‘Ölümüne gıdıklanmak‘ – Dennis Stottgill, ABDMansiyon: ‘Kalabalık’ – Bence Mate, MacaristanMansiyon: ‘Leopar yavrusunun ölümü‘ – Lauren Pretorius, ABD
‘Küçük dünya’ kategorisi
Kazanan: “Bir güvenin yolculuğu” – Tibor Litauszki
“Bu güveyi yazın, alacakaranlıkta fotoğraflamayı başardım. Uçuşunu takip etmek için bir LED far kullandım ve güveyi flaşla aydınlattım. Kameranın içinde çoklu pozlama ile alacakaranlık havası yarattım.”İkinci: “Polen İçinde Güzel” – Tim Crabb, Birleşik Krallık. Düğün çiçeği çiçeğinden elde edilen altın polen toplarıyla kaplı bir Mikro güve (Micropterix calthella).Mansiyon: “Başka bir dünyadan”- Geoffrey Reynaud, FransaMansiyon: ‘Kıvrımlar’ – Jan Piecha, Almanya
‘Kent yaban hayatı’ kategorisi
Kazanan: ‘Şehir yaban tavşanı’ – Jan Piecha, Almanya
“Gündüzleri bu kenar mahalle, günlük işleriyle uğraşan insanlarla dolup taşıyor. Ama geceleri sokak lambaları altında oynamaya çıkan hayvanlara ait.”
İkinci: ‘Ateşböceği kenti’ – Josselin Coronou. “Yağmurlu günlerde güzel ışıklar sağlayan bu eski tren istasyonunu yağmurlu bir günde ateş böcekleri dolduruyor. Bu demiryolu 20′ yüzyılın başında kapatıldı, terk edildi. Sonra doğa burayı doldurmaya başladı.Bu fotoğrafta milyonlarca ateş böceği görülebilir. Bu fotoğrafı gerçekleştirmek için bir fırtına sırasında oraya seyahat etmem gerekti, çünkü geçici bir şelale belirmeye başlayacaktı. Bu fotoğraf çekildikten bir gün sonra tünel sular altında kaldı.”Mansiyon: ‘Renkli Gece‘ – Mohammad Murad, Kuveyt
‘Vahşi Portreler’ kategorisi
Kazanan: ‘Seni Görüyorum’, Tomasz Szpila, Polonya
“Kocaman bir aslan gözlerinin içine baktığında, arabanda güvenle oturduğunu hemen unutuyorsun. İçgüdüsel olarak avcıyı kışkırtmamak için siniyor ve yavaşça arabanın daha derinlerine çekiliyorsunuz. Neyse ki o ve kardeşleri, birkaç dakika önce avladıkları genç bufaloyu tüketmekle meşguldü.”İkinci: ‘El değmemiş doğada bir an’ – Matt Engelmann. “Bu köpek tilkisini bir ay boyunca dikkatle gözlemlediğim için buranın işaretleme noktası olarak kullanıldığını fark ettim. Fotoğraf, tilkiyi rahatsız etmemek için uzaktan, deklanşöre sahip geniş açılı bir lensle çekildi.”Mansiyon: ‘Altın Işık’ – Mitchell Lewis, Avustralya
Mansiyon: ‘Kalın derili hayvan‘ – Jan Piecha, AlmanyaMansityon: ‘Alacakaranlıkta bir karıncayiyen’ Shannon Wild, Avustralya
Sualtı kategorisi
Kazanan: “Günbatımı ışıkları” – Andy Schmid
‘Maldivler’in başkenti Malé yakınlarında bulunan ünlü dalış alanı “Tuna Fabrikası”nda bir öğleden sonra geç saatlerde batan güneşe karşı bir afiş balığı sürüsünün arasından geçen pembe vatoz.’İkinci: ‘Havyar’ – Talia Greis, AvustralyaMansiyon: ‘Yıldızlararası deniz aslanı’ – Celia Kujala, ABD
Dün İklim Politikası Girişimi (CPI) tarafından hazırlanan bir rapora göre Afrika, iklim değişikliğinin etkisini yönetmek için ihtiyaç duyduğu finansmanın sadece yüzde 12’sini alıyor.
Afrika ülkelerinin daha yeşil teknolojilere geçmesine ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamasına yardımcı olmak için yılda yaklaşık 250 milyar dolara ihtiyacı var: Ancak 2020’de alabildiği finansman sadece 29.5 milyar dolardı.
Rapor, müreffeh ülkelerin 2009’da verdikleri ‘daha fakir ülkelere yardım etmek için yılda 100 milyar dolar sağlama’ taahhüdünü ve bunu yerine getirmedikleri için artan eleştirileri yeniden gündeme getiriyor.
Bu konunun Kasım ayında Mısır’daki COP27 iklim görüşmelerindeki tartışmaların merkezinde yer alması bekleniyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre Afrika, dünya nüfusunun yaklaşık beşte birine sahip olsa da karbondioksit emisyonlarının yüzde 3’ünden daha azını üretiyor.
Raporda Afrika ülkelerindeki iklim yatırımlarını çeşitli seviyelerde engelleyen beceri altyapı, veri, ve finansal piyasa, yönetişim sorunları ve para birimi riskleri de ele alınıyor.
Rapora göre, bu engeller en çok, altyapı ve krediye erişimin olmadığı, yatırımları engelleyen siyasi ve düzenleyici sorunların yüksek risk yarattığı Orta Afrika ülkelerinde:
“Bu engellerin gerçek olması bir yana; Afrika kıtasındaki yatırımların risk algısı, özel yatırımcıların ulusal bağlamları sınırlı bir şekilde anlıyor olmasından da kaynaklanıyor. Bu sermayelerini daha güvenilir olarak algılanan diğer pazarlara yönlendirmeleriyle sonuçlanabilir; ancak potansiyel karlı yatırım fırsatlarını da kaçırmış olurlar.”
ANKARA – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi‘nde DSİ tarafından yapımı tamamlanan 34 hidroelektrik santralinin (HES) açılış töreninde konuştu.
Erdoğan konuşmasında, bu yıl içinde kamu-özel sektör işbirliğiyle 20 farklı ilde 34 hidroelektrik santrali hizmete gireceğini söyledi.
İktidarda oldukları son 20 yılda 605 yeni HES yaptıklarını, toplam rakamı 730’a ulaştırdıklarını ve toplam baraj sayısının da 930’u bulduğunu açıklayan Erdoğan, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Yerli enerji üretimimizde en önemli kaynağımız su. Hidroelektrik santralleri pek çok imkan sağlıyor. Sudan elektrik üretimi çevre kirliliğine yol açmayan özelliğiyle öne çıkmaktadır. Ülkemizde üç lambadan birinin elektriği su kaynaklarımızdan gelmektedir. Su depolama kapasitesini yükselttiğimiz için kuraklık sıkıntısı yaşamıyoruz.”
Türkiye’de bugün Erdoğan’ın açıkladığı üzere ülkenin her bölgesinde kurulu 730 HES’in yanı sıra, hala inşası süren veya planlanan yüzlerce proje de bulunuyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın verilerine göre 2018 yıl sonu itibarıyle işletmede bulunan 28.291 MW’lık kurulu güce sahip 653 adet HES, Türkiye toplam kurulu gücünün yüzde 31,9’una karşılık geliyordu. Bu değer 2019 Ağustos sonu itibariyle 28.437 MW değerine ulaşmıştı.Türkiye, 2020’de Çin’den sonra en yüksek hidroelektrik kapasitesini devreye alan ülke olmuştu ve 2021 temmuz sonu itibariyle dünyadaki ilk 10 ülke arasına girerek kurulu gücünü 31 bin 436 megavata çıkarmıştı.
Güneş ve rüzgar enerjisi, maliyetinin hızlı düşüşü ve küresel büyümesi nedeniyle 21’inci yüzyılın yenilenebilir süper yıldızları olurken hidroelektrik üretimi halen açık arayla en büyük toplam ‘yenilenebilir’ enerji kaynağı olmaya devam ediyor ve bir süre daha öyle kalacak. IEA, 2025’te hala dünya elektrik üretiminin yüzde 16’sını karşılamasını bekliyor.
Peki hidrolik elektrik üretimi, Türkiye’deki dahil dünyadaki bazı devlet enerji kurumlarının savunduğu gibi doğa dostu ve sürdürülebilir bir enerji kaynağı mı?
Pek çok uzman ve araştırma genel olarak HES emisyonlarının fosil yakıt tesisleriyle karşılaştırıldığında görece iyi; ancak rüzgar, güneş enerjisinden daha kötü olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak bazı araştırmalar, bazı hidroelektrik santrallerinin fosil yakıt santralleriyle karşılaştırılabilir emisyonlara sahip olabileceğine ve nehir akışı ve ekosistemler üzerindeki etkilerden yerel halkın yerinden edilmesine kadar teknolojiyle ilgili bir dizi diğer soruna işaret ediyor.
Hidroelektrik Birliği, hidroelektrikten elde edilen elektriğin kömür tarafından sağlanması durumunda fosil yakıtlardan ve endüstriden kaynaklanan küresel emisyonların yaklaşık yüzde 10 daha yüksek olacağını iddia ediyor.
Ancak bazı durumlarda, hidroelektrik santrallerinden kaynaklanan metan ve diğer biyojenik karbon kaynakları, kömür santrallerinden kaynaklanan emisyonlarla karşılaştırılabilir hale gelebiliyor.
Hidroelektriğin karbon ayak izi, barajlar, malzemelerin tedariki ve nakliyesi ve inşaat için yol açmak için ormanların yok edilmesinden kaynaklanıyor, ancak bununla sınırlı değil.
Rezervuarda bekleyen sular altında kalan bitki örtüsünden üretilen metan gazı, özellikle kısa vadede başka bir ana kaynak daha olabiliyor.
Bu nedenlerden kaynaklanan iklim etkisi, bir barajın işletilmesinin ilk on yılında en yüksek oluyor.
İklim etkisi hidroelektrikle ilgili birçok çevresel kaygıdan sadece biri
Hidroelektrik enerjisinin balıklar, vahşi yaşam, sulak alanlar ve hayatta kalabilmek için sağlıklı akan nehirlere bağımlı olan sayısız diğer türler üzerindeki yıkıcı etkileri var.
Taşkın kontrolü, hidroelektrik üretimi , sulama, su depolama veya navigasyon amaçlarıyla nehirlere baraj yapılması, büyük miktarda çevresel hasara neden oluyor.
Baraj inşaatları, çıkarılması gereken ve inşaat sırasında yerel kirliliğe neden olabilecek çok sayıda çelik ve çimento gerektiriyor. Bu çalışmaların ayrıca tatlı su nehir balıkları üzerindeki yıkıcı etkilerini belgeleyen çalışmalar mevcut: Amazon, Kongo, Salween ve Mekong su havzaları – gelişmekte olan ülkelerde inşa edilen büyük hidroelektrik barajlarının son trendleri arasında yer alan kilit yerler – dahil olmak üzere dünyanın önemli biyoçeşitlilik noktaları, bu inşaatlarla sert darbeler aldı.
Bu hasarın en belirgin kısmı yerel flora ve faunada görülüyor. Ancak bunun yanı sıra yerel nüfusun yer değiştirmek zorunda kalması gibi pek çok olumsuz sonucu da beraberinde getirebiliyor.
Türkiye’nin hemen her bölgesinde, hatta bazı bölgelerinde birden fazla HES’in inşası ile insanların tarım arazileri ve suları kirleniyor, su kaynakları azalıyor, bağlı oldukları ekosistem, türler, bitki örtüsü değişiyor.
Öte yandan Türkiye’nin planlanmakta veya işletilmekta olan pek çok HES projesi ya çok düşük eneji ürettiği için bu çevresel maliyetini karşılayabilir durumda değil. Hatta bazıları tamamen atıl durumda bir beton çöplüğüne dönüşmüş durumda, ancak bunlara dair şeffaf bilgiler sunulmuyor.
Bu konuya ilişkin HDP milletvekili Ali Kenanoğlu, Meclis’te atıl kalan HES’lerin kapanma nedenini sormak için bir soru önergesi vermiş; soru Türkiye’de yenilenebilir enerjinin payını yükseltmenin ‘akarsuları yok eden HES’lerle değil, güneş ve rüzgar gibi alternatiflerin tercih edilmesiyle mümkün olacağını’ söylemişti.
Dersim Araştırmaları Merkezi’nin (DAM), Erzincanİliç’teki Çöpler Altın Madeni‘ndeki siyanür sızıntısıyla gündeme gelen Kanada merkezli SSR Mining ve Çalık Grubu’na bağlı Lidya Madencilik ortaklığındaki Anagold Madencilik‘in, Ovacık‘ın köylerinde altın arama çalışmalarına başladığını açıklaması yöre halkında endişe yarattı. Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, Ovacık’taki Cevizlidere Köyü’ne giderek doğayı tehdit eden şirketlere karşı “Biz buradayız. Ne Anagold girebilir, ne Çalık” dedi.
Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) temsilcileri ile birlikte Cevizlidere’ye giden Maçoğlu, sosyal medya hesabından doğa tahribatına sebep olan şirketlere tepki gösterdi:
“Maden projeleri için bölgeye göz döken şirketler,sizlere sesleniyoruz. Doğamızı sizlere teslim etmeyeceğiz, en iyisi siz bu işe başlamadan pılınızı pırtınızı toplayın gidin!
Bu topraklarda çokça duygumuz var bizim!”
Maçoğlu, bölgede ne Çalık’ın ne de Anagold Holding’in yeri olmadığını belirterek şunları söyledi:
“İnsanların inancına, yaşamına, kültürüne dair birçok anı ve duyguları var. İnsanların mezarı burada. Bu toprakları yok etmek isteyen anlayışa karşı Anagold, Çalık ve benzerlerine karşı buradaki halk, doğa, yaban hayatı rahatsız. Burada biz olacağız ve bekleyeceğiz. Onlara izin vermeyeceğiz. Sadece bir kaygı yaratmak istiyorlar. Ama bu topraklarda yaşayanlar aslında o bilince sahipler. Onların oyunlarını boşa çıkaracağız. Kimsenin şüphesi olmasın. Herkes bugün burada birbirine sahip çıkacak. Ne Anagold girebilir, ne Çalık… Biz burada olacağız.”
43 bin 500 hektar alanda maden ruhsatı var
DAM tarafından geçen günlerde yapılan açıklamada Ovacık köylerinde siyanürlü altın çalışmasının başlatılmasının an meselesi olduğunu belirtilmiş, ilk etapta Cevizlidere (Merxo), Otlu Bahçe (Xezku), Yazı Ören (Velolar) köylerinin pilot bölge olarak seçildiğini aktarmıştı.
2019 yılında Dersim’de 43 bin 500 hektar alanda maden ruhsatı verildiği de ayrıca hatırlatılmıştı.
Buna göre Cevizlidere köyü birinci, Karayonca köyü ikinci, Karaoğlan köyü üçüncü, Doludibek köyü dördüncü ve merkeze bağlı Geyiksuyu köyü Sin mezrası ise beşinci ruhsat sahası olarak belirlenmişti.
Çalık Grubu’nun uzun süredir Ovacık köyleri arasında ‘mekik dokuduğunu’ ve görevlilerinin köylüleri arazilerini kiralama konusunda ikna etmeye çabaladığını aktaran DAM, şirketin yol kat ettiğini ancak arazileri kiralama veya satın alma uğraşlarının henüz bitmediğini kaydetmişti.
Gallup Araştırma Şirketi, 100 ülkede 15 yaş üstü bin kişiye, ‘Bir gün önce hangi duyguları yaşıyordunuz?’ sorusunu yöneltti. Şirket gelen yanıtlara göre şirket, ‘Küresel Duygu Raporu’ yayımladı.
Buna göre, Türkiye sinir, üzüntü, stres ve az zevk alma duygusunda ilk sıralarda yer aldı.
Avrupa’nın en sinirlisi
Türkiye halkı, Avrupa’nın en sinirli vatandaşları olurken anket sonuçlarında dünya genelinde bir önceki gün sinirlenme duygusuna kapılan ülkelerde; Lübnan yüzde 49 ile birinci, Türkiye yüzde 48 ile ikinci oldu. Bu iki ülkeyi ise Ermenistan ve Irak yüzde 46, Afganistan yüzde 41 ile takip etti.
Türkiye, ‘Dün çok güldünüz mü?’ sorusuna olumlu yanıt veren ülkeler arasında sondan ikinci ülke oldu. En düşük ülkeler sıralamasında ise Afganistan, ve Türkiye ardından Lübnan geldi. En çok gülen insanların olduğu ülke ise Honduras, Endonezya ve Panama.
Anketten bir gün önce üzüntü hissini yaşayanlar sıralamasında ise Türkiye üçüncü sırada yer aldı. Genel olarak üzüntü duyduğunu söyleyenler sıralamasında Afganistan yüzde 61 ile ilk sırada gelirken, Lübnan yüzde 56 ile ikinci, Türkiye yüzde 49 ile üçüncü sırada.
‘Zevk duygusunu’ da en az yaşayan ülkelerden
Türkiye, zevk duygusunu en az yaşayan ülke sıralamasında da üçüncü oldu. İzlanda ve Paraguaylılar yüzde 89 ile zevk duygusunu en çok yaşayanlar olurken Afganistan, Lübnan ve Türkiye zevk duygusunu en az yaşayan ülke.
Çalışmada stres konusunda da benzer sonuçlara ulaşıldı. Bu duyguda da sırasıyla Afganistan, Lübnan ve Türkiye dünyada ilk üç sırayı aldı.
Türkiye’de mutluluk katsayısı özellikle son 10 yıldır düzenli olarak düşüyor. Bu durum TÜİK istatistiklerine de yansıyor. Olumsuz duygularla ilgili yapılan dünya çapındaki anketlerde ise son beş yılda Türkiye hep ilk sıralardaki yerini koruyor. Gallup’un geçen yıl 16 ülkede yaklaşık 160 bin kişiyle yaptığı ankette de Türkiye ise en öfkeli, en stresli, insanların hayattan en az keyif aldığı ve en az güldüğü ülkeler arasında yer almıştı.