Ana Sayfa Blog Sayfa 752

Urfa’da pamuk çiftçileri, açıklanan taban fiyata yolu kapatarak isyan etti: Girdiler yüzde 300 arttı

Pamuk üretiminde başı çeken ilçelerden Şanlıurfa Harran‘da çiftçiler, Çukobirlik‘in açıkladığı 21 liralık taban fiyata karayolunu kapatarak tepki gösterdi.

Eylem yapan çiftçilerin karşısına zırhlı araç ve jandarma gönderildi.

Grup adına konuşan pamuk üreticisi İbrahim Toygar, taban fiyatlarının çok düşük olarak açıklamasından mağdur olduklarını söyledi:

“Geçen yıla göre tarım girdi fiyatlarının yüzde 300 artış göstermesi, elektrik fiyatlarının yüzde 140 zamlanmasından dolayı zor günler geçiren çiftçiler, umutlarını pamuk taban fiyatlarının yüksek olmasına bağladı. Bu yıl Çukobirlik tarafından açıklanan taban fiyatı çiftçilerimizi zora soktu” dedi.

Böyle giderse gelecek yıl kimse pamuk ekemeyecek

Şanlıurfa Ziraat Odası Başkanı Ahmet Eyyüpoğlu ise çiftçilerin haklı olduğunu belirterek, “Bu yıl girdiler yüzde 300 kat arttı. Durum böyle olunca çiftçilerimiz zor günler geçirmeye başladı. Bir an önce Türki Cumhuriyetleri’nden gelen iplik ihracatının durdurulması lazımdır. Buna bir kota konulması gerekiyor” dedi:

Şu anda çiftçilerimiz iflas etmiş durumdadır. Pamuk çok ciddi bir üründür. Bir an önce bu taban fiyatının iyileştirilmesi gerekiyor. Böyle giderse önümüzdeki yıl kimse pamuk ekmeyecektir” diye konuştu.

Uluslararası Gıda İsrafı Farkındalık Günü: İnsanlık için, gezegen için israfı durdur!

29 Eylül Uluslararası Gıda Kaybı ve İsrafı Farkındalık Günü, bu yıl üçüncü kez “Gıda israfını durdur! İnsanlar ve gezegen için!” sloganıyla kutlanıyor.

Dünyadaki gıdanın yaklaşık yüzde 14’ü hasattan sonra, tedarik zincirinin perakende aşamasına kadar kayboluyor ve tahminen yüzde 17’si de perakende ve tüketim düzeyinde israf ediliyor.

2021 BM Gıda İsrafı Endeks Raporu’na göre dünyada 2019 yılında 931 milyon ton gıda (kişi başı 74 kilogram) israf edildi. Bu israfının yüzde 61’i evlerde, yüzde 26’sı ev dışı tüketimde ve yüzde 13’ü de satış kanallarında gerçekleşti.

Meyve, sebze ve tahıl en çok israf edilen gıda türleri. Gıda israfı aynı zamanda su, toprak, enerji, emek ve sermaye gibi kaynakların da israfı anlamına geliyor.

Gıda kaybı ve israfı, toplam küresel sera gazlarının yüzde 8 ila 10’undan sorumlu.

Bu emisyon, iklim krizi kaynaklı kuraklık ve sel gibi aşırı hava olaylarına ve bu değişiklikler de mahsul verimini olumsuz etkileyerek v etedarik zinciri aksamalarına neden olarak ve küresel gıda güvenliğini tehdit ediyor.

Birleşmiş Milletler, 2030 hedefie ulaşmak için sekiz yıl kala gıda kaybını ve israfını azaltmak için harekete geçmenin aciliyetinin ‘daha fazla vurgulanamayacağını’ söylüyor.

Dünya çapında tahminen 3,1 milyar insanın sağlıklı beslenmeye erişimi yok ve yaklaşık 828 milyon insan aç.

Tüm bunlar, gıda kaybını ve israfını azaltmak için acilen harekete geçilmesi gerektiği anlamına geliyor.

Gıda mühendisleri: İsrafın önlenmesi için bilim ve mühendisliğin gereği yapılmalı

TMMOB Gıda Mühendisleri Odası bugün yaptığı basın açıklamasında, dünyada yüksek gelire sahip gelişmiş ülkeler gıdayı israf ederken, gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülke vatandaşlarının gıdaya ulaşamadığına vurgu yaptı:

“Dünya genelinde yeterli gıdaya erişimin sağlanamamasının en önemli nedeni gelir dağılımındaki eşitsizliktir. Gıdanın küresel ölçekte adil dağılımı, herkesin gıdaya erişim hakkına sahip olması ve yoksul kesimlerin gelirlerinin iyileştirilmesi/artırılması, gıda israfının önlenmesinde en önemli adım olacaktır.”

Açıklamada Türkiye’de gıda israfının azaltılması için Tarım ve Orman Bakanlığı’nın şu adımları atması gerektiğine dikkat çekildi:

  • Doğru tarım ve gıda politikaları ile hasat planlaması yapılmalı, ürünlerin sofralarımıza gelmeden tarlada israf olması önlenmeli,
  • Hasattan başlayarak lojistik, dağıtım, depolama ve üretim aşamalarında bilimin ve mühendisliğin gerekleri yapılmalı, teknoloji ve alt yapının iyileştirilmesi sağlanmalı,
  • Gıda sektöründe israfın önlenmesi ve verimliliğin arttırılması için en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm gıda işletmelerinde Gıda Mühendisi istihdamı sağlanmalı,
  • Toplu tüketim yerlerinde ve otellerde israfın azaltılmasını sağlayacak tedbirler alınmalı,
  • Gıda bankacılığı gıda güvenliği ilkelerine uygun bir şekilde geliştirilmeli,
  • Bilinçli gıda tüketimi ve tüketici eğitimi için ilgili kurumlarla işbirliğine gidilmeli,
  • Tüketicilerin tüketim alışkanlıklarında israftan uzak durmasının sağlanması için aksiyonlar alınmalı,
  • Gıdaların saklanması ve değerlendirilmesi konusunda bilimsel fikir alışverişi ortamı sağlanmalı,
  • Medyada tüketicileri yanlış yönlendirecek kişi ve kurumların değil, konu ile ilgili bilim insanlarının ve kurumların yer almasına özen gösterilmeli.

Tarlabaşı Derneği’nin fesih davası ertelendi: Bakanlık müdahil oldu

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne (TTM) açılan iki ayrı davadan biri olan “derneğin feshi” davasının ikinci duruşması bugün (29 Eylül Perşembe) Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görüldü. Dava 9 Mayıs 2023’e bırakıldı.

Bianet’ten Evrim Kepenek‘in aktardığına göre; İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi‘ndeki duruşmada TTM‘yi çok sayıda avukat temsil etti.

Tarlabaşı Toplum Merkezi davası ertelendi: Örgütlenme özgürlüğüne müdahale ediliyor 

Duruşmada, ilk olarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatı konuştu. Davaya katılma talebi olduğunu belirtti. TTM’nin avukatı da “Daha önce de sözlü beyanlarımızda söylediğimiz gibi. Talebimizin kabulünü istiyoruz. Bu aşamada karar verecekseniz biz savunma için hazırız. Biz beyanda bulunmak için süre istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın müdahale talebinin kabülüne karar verdi. Derneğin defterlerinde inceleme yapılması için bilirkişiye gönderilmesine karar verildi. Bir sonraki duruşma için 9 Mayıs 2023’e tarih verildi. İki ayrı “fesih” davasından biri, 14 Nisan’da görülmüştü.

İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi’ndeki duruşma öncesinde, TTM Dayanışma Grubu basına açıklama yaptı. Açıklamayı grup adına insan hakları savunucusu Ümit Efe okudu. Açıklama şöyle:

“Bu süre içinde bazı olumlu gelişmeleri sizlerle paylaşmak isteriz. Hatırlanacağı üzere, yokluğun tespiti talepli davada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı müdahillik talebinde bulunmuştu.

Bu sene Birleşmiş Milletler CEDAW 82. Oturumu’nda Türkiye gözden geçirmesi oturumları kapsamında CEDAW Komitesi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a örgütlenme özgürlüğünün üzerindeki baskıları ve Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne açılan davaları da sordu. Cenevre’de gerçekleşen oturumlara Türkiye delegasyonunun başı olarak katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık, kendi bakanlığının müdahil olduğu davalar hakkında Komite’ye bir cevap vermedi.

CEDAW Komitesi Tarlabaşı Toplum Merkezi davası başta olmak üzere Türkiye’de sivil topluma ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik artan baskılara dikkat çekerek Türkiye’yi sivil toplum örgütlerine yönelen baskılar ve davalar konusunda uyardı.

Bunun yanı sıra TTM’ye karşı açılmış olan davalar, AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Delegasyonu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Savunucularının Korunması Özel Raportörleri düzeyinde takip edilmekte ve derneğin faaliyetlerinin tamamen meşru ve önemli olduğu ifade edilmektedir.

Uluslararası insan hakları mekanizmalarının ortaklaşarak TTM’ye verdiği destek ve dayanışma, derneğin kapanmasına karşı güçlü bir uluslararası kamuoyu olduğunu ortaya koymaktadır.

Öte yandan, İçişleri Bakanlığı da TTM’ye karşı açılan bir diğer dava olan derneğin kapatılması davasında müdahillik talebinde bulunmuştu. Hatırlanacağı üzere kapatma davasında, faaliyetten alıkonulmaya ilişkin tedbir kararını, Mahkeme TTM’nin itirazı üzerine kaldırdı. Bu karara karşı, İçişleri Bakanlığı istinaf başvurusunda bulunmuştu. İstinaf başvurusunu değerlendiren üst mahkeme, İçişleri Bakanlığının başvurusunu usulden kesin olarak reddetti.

TTM, tüm bu süreçlerde, kendisine yöneltilen suçlamalar ve karalamalara karşı nefret söylemini yeniden üretmemeyi ilke edinmiştir. Bununla birlikte TTM, kendisini 1 yılı aşkın bir süredir sistematik şekilde hedef gösteren gazeteci ve kurumlar hakkında suç duyurusunda bulunarak hukuki haklarını aramayı sürdürmektedir.

Bugün de Tarlabaşı’nda tam 16 senedir çocukların ve kadınların bir araya gelebilecekleri güvenli alanları kurarak hak temelli bir sosyal hizmet modeli uygulamak ve ortak yaşama kültürünü geliştirmek amacıyla çalışan Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’nin ‘varoluş amacının ortadan kalkması’ gerekçesiyle ‘yokluğunun tespit edilmeye çalışıldığı’ bir davanın duruşmasına katılmak için buradayız.

Hepimiz biliyoruz ki Tarlabaşı’nda yoksulluk da, kadın ve çocukların özgür ve eşit bir şekilde hayata katılma ve eğitim ve adalet başta olmak üzere haklara erişme ihtiyacı da aynen devam ediyor. Ancak TTM’ye yönelik süren davalar ve bir seneyi aşkın süredir devam eden hedef gösterme ve nefret söylemleri derneğin faaliyetlerini gerçekleştirmesini neredeyse imkansız hale getirmiştir.

Bizler, adil, insan haklarına saygılı ve kapsayıcı bir toplumun ancak güçlü bir sivil toplumla birlikte inşa edilebileceğine inanıyor ve sivil topluma yönelik baskılara bir an evvel son verilmesini istiyoruz. Mahkemenin Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne açılan yokluğun tespiti davasını en kısa sürede reddederek hukuka uygun bir karar vereceğine inanıyor, Derneğin faaliyetlerine özgür bir şekilde devam edebilmesini talep ediyoruz.

Yargı, Yeşiller Partisi’nin kurulmasını engelleyen Bakanlığı haksız buldu: İşlem hukuksuz, yürütmesinin durdurulmasına…

Yeşiller Partisi’nin İçişleri Bakanlığı nezdinde,  “kuruluş için gerekli evraka alındı belgesi vermeyerek partinin kuruluşunu fiilen engellediği” gerekçesiyle açılan davada, Ankara 8. İdare Mahkemesi partinin talebini haklı buldu.

Ankara 8. İdare Mahkemesi, yasal kuruluş için gerekli “alındı” belgesini vermeyen Bakanlığın işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verdi. Mahkeme kararında, Anayasa’nın ”Parti Kurma, Partilere Girme ve Partilerden Çıkma” başlıklı 68. maddesinde; ”Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir. Parti üyesi olabilmek için on sekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir. Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler, önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içinde faaliyetlerini sürdürürler” hükmüne yer verildi.

‘İçişleri Bakanlığı Yeşiller Partisi’ne politik blokaj uyguluyor’

Siyasi partilerin ilgili belgeleri Bakanlığa iletmelerinin ardından, önceden izin almadan serbestçe kurulabileceğini ve tüzel kişilik kazanacağını hatırlatan 8. İdare Mahkemesi, ayrıca İdari Yargılama Usulü Kanununun “Yürütmenin Durdurulması” başlıklı maddesinde “Danıştay veya idari mahkemelerin, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler” ifadelerini de zikretti.

Yeşiller Partisi’nin kurulamayışının tarihsel anekdotları

5 Ocak 2021’de bakanlığa başvurulmasına ve birkaç kez başvurunun tekrarlanmasına rağmen 13 aralık 2020’de konuyla ilgili açılan davaya kadar İdare’nin Yeşiller Partisi yetkililerine herhangi bir yanıt vermediği kaydedilen mahkeme kararında, İçişleri Bakanlığı’nın kendilerinin gerekçeyle ilgili sorularına da yanıt vermediği belirtildi.

‘Parti kuruluşu izne tabi değil, alındı belgesi verilmemesi hukuka aykırı’

‘Alındı belgesinin verilmemesinin idarenin takdirine bağlı olmadığı dile getirilen mahkeme kararında şunlar denildi:

“Bu duruma göre, temel hak ve hürriyetler arasında yer alan örgütlenme özgürlüğü kapsamında siyasi partilerin kuruluşunun herhangi bir izne tabi olmadığı, siyasi parti kurabilme şartını taşıyanlara yüklenen yükümlülüğün yalnızca Kanun’un 8.maddesinde belirtilen belgelerin eksiksiz olarak idareye sunulması olduğu, idarece yapılacak incelemenin de bu belgelerin eksik olup olmadığı ve yasal şartların gerçekleşip gerçekleşmediği ile sınırlı olduğu, davacılar tarafından sunulan belgelerde herhangi bir eksiklik bulunduğu yolunda idarece somut bilgi ve belge sunulmadığı gibi, davacıların yasal şartları taşımadığı yolunda bir tespitin de bulunmadığı anlaşılmış olup, alındı belgesinin verilmemesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamıştır.”

Yeşiller Partisi’nin kuruluşunun engellenmesi Meclis gündeminde

Bakanlığın tutumunun devamı halinde Anayasayla güvence altına alınan siyasi parti kurma hakkının ihlal edileceğini ve telafisi güç veya imkansız zararlar oluşacağını belirten 8. İdari Mahkemesi, işlemin yürütmesinin durdurulmasına oybirliğiyle karar verdi.

Ne olmuştu?

Yeşiller Partisi, 22 Mart’ta partinin kuruluş sürecini tamamlamalarını, “alındı belgesi” vermeyerek engelleyen İçişleri Bakanlığı’na  dava açmıştı.

Ankara 8. İdari Mahkemesi, belgeyi vermeyerek partinin tüzel kişilik kazanmasını sekteye uğratan Bakanlıktan gerekçeli yanıt ve savunma istemiş, ancak herhangi bir cevap alamamış; bunun üzerine Yeşiller Partisi’nden “parti kurmaya ilişkin başvuru dosyasının bir örneğinin kendilerine gönderilmesini” istemişti.

Dosyanın mahkemeye ulaştırılması üzerine bugün, bakanlığın işleminin hukuka aykırı olduğu ve yürütmesinin durdurulması kararı oybirliğiyle alındı.

 

 

 

İstanbul’daki şirketlerin yüzde 40’ı ‘yeşil dönüşüm’ü hiç duymamış: ‘Çevre sorunu yok’ diyen şirketler var

İstanbul Ticaret Odası Stratejik Araştırmalar Merkezi (İTOSAM)  “İstanbul’da Reel Sektörün Yeşil Dönüşümü: Mevcut Durum ve Beklentiler” başlıklı ilk araştırma raporunu yayımladı.

İstanbul’un 39 ilçesinin tamamından toplam 2 bin 4 şirketle yapılan çalışmaya göre şirketlerin yalnızca yüzde 58,5’i “yeşil dönüşüm” kavramını daha önce duydu. 

Şirketlerin yaklaşık yüzde 81’i, kamunun sunduğu yeşil dönüşüm teşviklerinden haberdar değil ve bilgi edinme ihtiyacı da hissetmiyor.

Rapora göre şirketlerin yalnızca yüzde 15,4’ü Paris İklim Anlaşması’na dair gelişmeleri şirket düzeyinde takip ettiklerini belirtiyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı’na dair gelişmeleri takip eden şirketlerin oranı ise yüzde 10,3.

Şirketlerin yüzde 53,4’ü, yeşil dönüşüm sürecini yönetmekte finansal açıdan yeterli olduklarını düşünmüyor, yüzde 25’inin buna dair bir fikri yok.

Şirketlerin sadece yüzde 9,3’ü, ürettikleri ürün veya hizmetlerin karbon ayak izini biliyor. Su ayak izi içinse bu oran yüzde 8,5.

Şirketlerin yüzde 74,3’ünün iklim değişikliği denince akıllarına sıcaklık artışı/küresel ısınma geliyor. Onu sırasıyla kuraklık, aşırı hava olayları ve enerji kesintisi/krizi takip ediyor.

Şirketlere göre, iklim değişikliğine bağlı unsurlardan ekonomik faaliyetlerini en fazla tehdit eden ‘enerji kesintisidir/ krizi’.

Şirketlere son beş yılda uzun ömürlü ve çevre dostu aydınlatma sistemleri kullanmak, makine ve ekipmanları çevre dostu olanlarla değiştirmek, atıkları geri dönüştürmek, su tasarrufuna yönelik teknoloji ve ekipman kullanmak,
zararlı kimyasal ve malzemeleri çevreye zarar vermeyecek şekilde bertaraf etmek, çevresel sosyal sorumluluk projelerinde yer almak gibi 14 temel çevre dostu faaliyetlerin hangilerini gerçekleştrdiği soruldu.

Buna göre şirketlerin en az gerçekleştirdiği çevre dostu faaliyet ise yenilenebilir kaynaklarla enerji üretimi oldu (yüzde 10,8).

Şirketlerin yalnızca yüzde 44’ü atıklarını geri dönüştürdüğünü belirtirken, yalnızca yüzde 43’ü çevreci ve geri dönüştürülebilir mazlemeler kullanıyor.

Çevresel sosyal sorumluluk projelerinde yer alan şirketlerin oranı ise 17,3.

Sektör bazında bakıldığında en çok çevre dostu faaliyeti gıda imalatında çalışan şirketler yaparken, en az çevre dostu faaliyet yürütenler madencilik şirketleri.

Maliyet en önemli faktör

Çevre dostu yatırımlara ilişkin aldıkları kararlarda şirketleri yönlendiren ve motive eden en önemli faktör ise maliyetler.

Çevre dostu yatırım kararı alan şirketlerin, yatırım yaparken hangi faktörleri dikkate aldığı sorulduğunda maliyetleri azaltmak ve satışları arttırmak iki en önemli motivasyon olarak ortaya çıkıyor. ‘Sürdürülebilir kalkınma için çevresel fayda sağlamak’ motivasyonu, 7 cevap arasında beşinci sırada yer alıyor.

Çevre dostu faaliyet yürüten şirketlerin yüzde 35,4’ü, bu faaliyetlerin, toplam maliyetlerini azalttığını düşünüyor.

Şirketlerin yüzde 32,4’ü, çevre dostu faaliyet yürütmedikleri taktirde herhangi bir sorunla karşılaşmayacağını düşünüyor.

Hiç çevre dostu faaliyet yürütmeyen şirketlerin yüzde 13,3’ü, bu tip yatırımların gereksiz olduğunu düşünüyor ve yüzde 80’i üç yıl içinde böyle bir yatırım planlamıyor.

Yine yüzde 13, çevresel sorunlar olduğunu da düşünmüyor.

Bilgilendirme ve teşvik ülkemizde yeşil dönüşümün kaderiniz belirleyecek

İTO Başkanı Şekib Avdagiç, raporun açıklandığı toplantıda, şu değerlendiremyi yaptı:

“Şirketlerin birçoğu çevre dostu faaliyetler yürütme eğiliminde olsalar da bunu kurumsallaştırma ve sürdürülebilir kılma noktasında kat etmeleri gereken oldukça mesafe mevcut. Bu nedenle yeşil dönüşüme dair yasal altyapıdaki mevcut eksikliklerin giderilmesi gerekiyor. Kamu, reel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasındaki iletişim ve etkileşimin artmasına ihtiyaç var. Tüketim kalıp ve tercihlerinin değişmesi hayati öneme sahip. Elbette bilgilendirme çalışmaları ile teşvikler ülkemizde yeşil dönüşümün kaderini çizecek temel unsurlar.”

Yeşil dönüşüm nedir?

Yeşil dönüşüm; çevresel riskleri ve ekolojik tehditleri azaltarak sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir süreç olarak tanımlanır.

Şirketler açısından ele alındığında; su, enerji ve diğer kaynakların israfının önüne geçilmesi, atık yönetimi, yeşil enerjiye geçiş, karbon salınımının azaltılması, ürün ve hizmetlerin daha çevre dostu olacak şekilde hazırlanması gibi faaliyetleri kapsar.

Türkiye’deki kadın ve LGBTİ+ sanatçılardan İran’daki protestolara destek

İran‘da ahlak polisleri tarafından “saçları görünüyor” gerekçesiyle götürüldüğü polis karakolunda başına aldığı ağır darbelerle 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin hayatını kaybetmesinin ardından başlayan eylemlere Türkiye’den destek sürüyor. Türkiye’den de son olarak kadın ve LGBTİ+ sanatçılar İran’daki protestolara Türkçe, İngilizce ve Kürtçe destek çağrısında bulundu.

Amini’nin baskıcı İslam rejimi çatısı altında öldürülmesi sonrası kadın mücadelesi İran’daki protestoları dünya kamuoyuna taşıdı. Birçok ülkede Mahsa Amini’nin ölümüne giden yolda bir gerekçe olarak sunulan “saçların görünmesi”, eylemlerde simge olarak saç kesilmesine, saçlarla dalgalanan bir bayrağa ilham oldu.

İran’da korku duvarı aşıldı: Kadınlar pes etmiyor

Kadınlar ve LGBTİ+’lar eylemlerde başörtüleri yaktı, saçlarını kesti; “Jin, jiyan, azadi” (Kadın, yaşam, özgürlük) diye haykırdı.

Öte yandan İran rejimi de baskılarla eylemleri durdurmaya çalışmaya devam etti, ediyor.

Türkiye’den de kadın ve LGBTİ+’lar İran’dan yükselen eylemlere destek oldu. İranlı yönetmenler Bahman Ghobadi ve Asghar Farhadi’in İran’da başlayan protestolara destek çağrısı yapması sonrası Türkiye’den kadın ve LGBTİ+ sanatçılar da İranlılara destek mesajı paylaştı:

Sanatçılar arasında Serra Yılmaz, Ayça Damgacı, Melisa Sözen, Şebnem Hassanisoughi, Devin Özgür Çınar, Canan Ergüder, Aslı İnandık, Füsun Demirel, Belçim Bilgin, Tülin Özen, Selen Uçer, Feri Baycu Güler, Ceylan Özgün Özçelik, Ceren Moray, Elit İşcan, Gizem Bayıksel, Hatice Aslan, Ece Sükan, Nergis Öztürk, Melis Birkan, Nursel Köse, Nur Sürer, Tilbe Saran ve Güliz Sağlam bulunuyor.

Destek çağrısında şu ifadelere yer verildi:

“Türkiyeli sinemacı kadınlar olarak, İranlı kadınlarla dayanışmak ve yalnız olmadıklarını dünyaya duyurabilmek amacıyla bir araya geldik. Meslekleri ne olursa olsun, tüm kadınları dayanışma videoları çekmeye ve bu videoları ‘@StandwithWomenofIran_Turkey’ hesabını mention’layarak paylaşmaya çağırıyoruz. Böylece hem İran sokaklarında direnen dostlarımıza yalnız olmadıklarını söyleriz, hem de onların seslerinin tüm dünyada duyulmasına katkı sağlayabiliriz.”

Ne olmuştu?

İran hükümeti 13 gündür devam eden protestolara karşı sert önlemlere başvuruyor, eylemcilerin dünyayla ilişkisini sağlayan interneti kesiyor, sosyal medya hesaplarına sınırlama getiriyor.

İran İnsan Hakları Örgütü‘nün açıkladığına göre eylemler sırasında şimdiden 76 kişi hayatını kaybetti. Ölenler arasında en az altı kadın ve dört çocuk bulunuyor.

Mahsa Amini’nin ölümü sonrasında kadınların ‘Jin, jiyan, azadi’ sloganlarıyla İslamcı rejime karşı sokaklara döküldüğü İran’da eylemler de güvenlik güçleri ve milislerin göstericilere karşı şiddeti de her geçen gün tırmanıyor.

İranlı vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri yüzlerce ölü, binlerce yaralı ve kayıptan bahsediyor.

Ancak yıllardır baskı gören kadınların başı çektiği İranlılar bu kez sokaklardan çekilmeye niyetli değil.

Ticari uçuş yapacak elektrikli uçak ilk kez havalandı

Sera gazı emisyonu yapmayan hava ulaşımı hedefiyle üretilen “Alice” adlı elektrikli uçak ilk uçuşunu yaptı. Uçak, ABD Havacılık Dairesi’nden onay alırsa tamamen elektrikli ve ticari uçuşlarda kullanılan ilk uçak olacak.

ABD’nin Washington eyaletindeki Grant County Uluslararası Havalimanı’ndan dün havalanan uçağın prototipi, sekiz dakika uçtuktan sonra güvenli bir şekilde limana indi. 4 bin 572 metre yükseklikte uçan ‘sıfır emisyonlu’ küçük uçak, iki pilot ve dokuz yolcu taşıyabiliyor.

30 dakikada şarj oluyor, azami uçuş süresi 1 saat

Eviation’ adlı İsrailli şirketin geliştirdiği Alice enerjisini Tesla’nınkilere benzeyen 21 bin 500 küçük batarya hücresinden alıyor. 30 dakikada şarj olabilen uçağın uçabileceği azami süre bir saat.

Şirketin CEO’su Gregory Davis, ”Bugünkü uçuşu bir deneme uçuşu olarak görebiliriz. Bu tarihi bir şey” dedi.

2015’te kurulan Eviation, uçuştan elde edilen bilgileri değerlendirerek üretim sürecinin bundan sonraki aşamalarını planlayacak. Hedef en yakın zamanda ticari uçuşlarda kullanılabileceği hale getirmek.

Kazdağları’nda Ciner iştiraki firmaya ruhsat: Aynı entrika, aynı oyun

ÇANAKKALEBayramiç ilçesi Kuşçayır Köyü’nde 2012’de altın-bakır madeni ruhsatı alan Park Teknik Elektrik Madencilik Turizm San. Tic. A.Ş. yeni bir ÇED süreci başlattı.

Altın ve bakır madeni ruhsatı bulunan firma Bakanlığa başvurarak ikinci maden izni aldı:

“Bakanlık temsilcileri gelip alanda tespit yapmış, kuvars da varmış, çıkarılabilirmiş…”

Bu sözler, Kazdağları için yıllardır maddi, manevi mücadele veren direnişçilerin ağzından dökülüyor. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından söz konusu şirket ve araziye ilişkin açıklamada şu sözlerle isyan edildi:

“Bu filmi çok izledik. Diğer şirketler de aynı yola başvurdu. Park Teknik’a ait ruhsat, altın-bakır madeni ruhsatıdır! Kuvars, feldspat ve halloysit ile bizi kandırmayın! Siz de kanmayın! Ya da bile bile alet olmayın! Şirketin tek bir ruhsatının alanı bin 632 hektardır, diğer ruhsatları ile alan çok daha da büyüktür. Gerçek niyetini gizleyen şirkete 23 hektar için ‘ÇED Gerekli Değildir‘ izni vermeyin! Dosyayı aynen iade edin!”

Bayramiç, Kuşçayır

Projenin ruhsat alanı ise 25 hektarın altında; 23,98. Projelerin 25 hektarın altında kalması Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin radarına girmemesini sağlıyor. 25 hektarın altındaki araziler için ÇED istenmiyor.

Park Teknik Elektrik Madencilik Turizm San. Tic. A.Ş. bir CİNER iştiraki. Büyük hisse Park Holding’e, küçük hisse ise Turgay Ciner’a ait.

Dernek tarafından yapılan açıklamada ise şirketin bu alanın yanında başka bir ruhsat için 2013’te işletme izni aldığını ve halihazırda faaliyette bulunduğunu belirtiliyor.

Atikhisar Barajı’nın uzak koruma mesafesine yalnızca 700 metre olduğunu aktaran aktivistler açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Baraj yakınlarındaki Kirazlı Altın Madeni projesinden kurtulduk derken sırada daha Park Holding var, Koza Madencilik var…Çanakkale halkının tek içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı için tüm Çanakkale halkı ayağa kalkmalı, değil mi? Kirazlı’da olduğu gibi…”

Dernekçe yapılan açıklamada ayrıca şirketin geçmiş kömür faaliyetlerine de değinildi:

“Şirketin işletmesinde olan ve Afşin-Elbistan B Termik Santrali için kömür üretimi yapılan Çöllolar açık kömür üretim sahasında 6 Şubat 2011’de ve 10 Şubat 2011’de meydana gelen heyelanlarda 11 işçi yaşamını yitirmiş ve şirket hakkında kamu davası açılmış.”

Şirketin halihazırdaki yönetim kurulu başkanı Hacı Mustafa Kıraç. 10 Şubat 2009’da Hürriyet’te yer alan habere göre; 21 Nisan 2005’te Gediz’in Gökler beldesinde bir kömür ocağında meydana gelen grizu patlamasında bir mühendis ile 17 işçi öldü, 2 işçi de yaralandı. Açılan kamu davasında maden ocağı şirketi yetkililerinden Hacı Mustafa Kıraç ve arkadaşları 1-2 yıl gibi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.

Park Holding ile Pilot Gold yan yana

Projenin hemen bitişiğinde Liberty Gold ve Teck Madencilik A.Ş.’nin iştiraki olan Orta Truva A.Ş.’ye ait bir proje bulunuyor. O projede şirket 2019’da kuvars için iki ayrı ÇED süreci başlatmış, aktivistlerin yoğun tepkileri sonucunda şirkete “ÇED Gereklidir” kararı verilmişti. Aktivistler söz konusu ÇED Raporu’nun hala hazırlanmamış olmasına tepkilerini de dile getirdi.

Öte yandan Liberty Gold’un Halilağa Bakır Madeni Projesi için Cengiz Holding’den son taksidini, altı milyon dolarını alması da Ağustos’ta gündeme gelmişti.

Görsel: TEMA

Şirket 6 Nisan 2021’de yayınladığı basın duyurusunda, Kuşçayırı Projesi kapsamında yaptıkları çalışmalar sonucunda projenin rezervinin ve değerinin üç kat arttığını duyurmuştu.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneğince yapılan duyuruda Çanakkale Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne ve vatandaşlara da şu sözlerle seslenildi:

“Maden Yasası ekolojik sistem yararına ve kamusal yarara göre yeniden düzenlenmelidir.

Kazdağı’nın her tarafı, yüzde 79’u madencilik ruhsatları ile kaplanmış durumda. Bölgemizde Çanakkale, Bayramiç, Lapseki, Çan, Ayvacık ve diğer ilçelerde sayısız proje var.

Sivil toplum örgütleri olarak yıllardır bunca proje ile uğraşıyoruz. Üstelik tek ekolojik yıkım alanı metalik madencilik de değil. Enerji, imar, altyapı gibi başka bir sürü alanda mücadele ediyoruz.

Hak arama mücadelesinde baskı ve göz altılara, yasaklamalara, para cezalarına maruz kalıyoruz. Astronomik rakamlara ulaşan hukuki mücadelesi için de kaynak yaratmakta çok zorluk çekiyoruz.

Tüm emek ve demokrasi örgütleri ve siyasi partileri ve halkımızı ekoloji mücadelesine daha fazla desteğe davet ediyoruz.”

Hacı Mustafa Kıraç kimdir?

Maden mühendisi olan Hacı Mustafa Kıraç, lisans derecesini 1978’te Hacettepe Üniversitesi Yerbilimleri Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü’nden aldı. MTA‘da 1979-1995 yılları arasında çeşitli maden işletmelerinde ocak mühendisi ve işletme müdürü olarak çalıştı.

1995-1997 yılları arasında Türkiye Taş Kurumu’nda Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.

1997-2001 yılları arasında ise Enerji Bakanlığı‘nda Bakan Müşaviri olarak çalıştı ve bu görevinden emekli oldu.

2004-2011 yılları arasında KİAŞ Genel Müdürü görevinde bulundu. 2013’ten bu yana Ciner Grubu Enerji ve Maden Grubu‘nda üst düzey yöneticilik yapıyor ve aynı zamanda Ciner Grubu şirketlerinde Yönetim Kurulu üyesi olarak yer alıyor.

Bakanlığa göre Şırnak’taki ağaç kıyımı gençleştirmeymiş!

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz, Şırnak’ın Besta Bölgesi (Bestler-Dereler), Cudi, Gabar Dağı ve çevresinde sistemli ağaç kıyımına dair Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’ye verdiği soru önergesine yanıt geldi.

‣Şırnak’taki ağaç kıyımı uydudan da görüntülendi 

Bölgedeki ağaç kesim işleri ihalesinin AKP’li Güçlükonak Belediye Başkanı Bahattin Aktuğ’un korucubaşı olan oğlu Mehmet Aktuğ ve MHP Güçlükonak İlçe yöneticisi Mehmet Emin İlhan’a verildiği ortaya çıkmıştı.

‣Şırnak’ta korucular eliyle ağaç kıyımı sürüyor

Mezopotamya Ajansı‘nın haberine göre; AKP ve MHP’lilere verilen ihalelerin de sorulduğu önergeye verilen yanıtta Bakanlık, Besta ve Cudi bölgelerinde gençleştirme çalışmaları yapıldığı belirtilerek, Gabar Dağı’nda ise herhangi bir çalışma olmadığını öne sürdü.

Şırnak Orman İşletme Müdürlüğü sınırları için yapılan üretim çalışmalarının tamamının meşe ağaçlarının bulunduğu alanlarda yapıldığı iddia edilen cevapta, “Meşe ağacının sürgün verme özelliğinden dolayı çalışma yapılan alanlar bu yolla gençleştirilmektedir” denildi.

Bakanlık yanıtında “Önergede ismi geçen kişilere herhangi bir orman üretim işi verilmemiştir. Yapılan üretim çalışmaları 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 40’ncı maddesine istinaden iş yerine mesafesine ve iş güçlerine göre ilgili köylere ilan edilmek suretiyle yapılmaktadır. Şırnak ilimizde son bir yıl içinde 200 bin adet fidan dikimi yapılmıştır” iddiasında bulundu.

‘Ağaç kıyımının üstü örtülmeye çalışılıyor’

Bakanlığın yanıtını değerlendiren kent vekili Hüseyin Kaçmaz, “Bakanlık yazılı soru önergemizi üç aydan daha uzun bir sürede, üstün körü ve doğruluğundan şüphe duyduğumuz cevaplarla savuşturmuştur” dedi ve ekledi:

Şırnak’taki ağaç kıyımına karşı verilen 25 önerge yanıtsız kaldı

“Cudi ve Besta bölgesinde ağaç kıyımının ‘gençleştirme’ çabası olarak sunulması AKP iktidarının tipik bir taktiği ağaç kıyımının ve orman talanının üstünün örtülmeye çalışılmasıdır. Çünkü siyasetlerinin ve politikalarının özü gerçekleri çarpıtmak, yalan yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmaktır.

‘Niye cevap verilmiyor?’

Cudi ve Besta bölgelerinde iki yıldan uzun bir süredir devam eden ve her gün yüzlerce ağacın kesilmesi, talan edilmesiyle sonuçlanan bir süreç olduğunun altını çizen Kaçmaz, “Bakanlık bugüne kadar kaç ağacın kesildiğine dair sorularımıza cevap vermemiş söz konusu verileri bizden saklamıştır” diye belirtti.

‣Şırnak’taki ağaç kıyımı için 300 avukat bölgeye gidiyor

‘İddiaları da verdikleri cevaplar da şaibeli’

Bakanlığın Şırnak’a 200 bin fidan dikildiği yanıtına ise Kaçmaz, “Bu iddia da verdiği cevaplar kadar şaibe içermektedir. Bu fidanlar nereye dikilmiştir?” sorusunu yönelterek şu ifadeleri kullandı:

“Fidan dikiminin amacı ekolojik denge midir, yandaş semirtmenin başka bir aracı mıdır? Hem ağaç kesmenin hem de fidan dikmenin tutarlı bir açıklaması olamaz. Ağaç katliamı ihalesinin AKP’li Güçlükonak Belediye Başkanı Bahattin Aktuğ’un korucubaşı olan oğlu Mehmet Aktuğ ve MHP Güçlükonak İlçe yöneticisi Mehmet Emin İlhan’a verildiği iddialarını da bakanlığa sorduk. İddialar kabul edilmezken ihale süreci ile ilgili sorulara yanıt vermemiştir. Buradan orman talanının başka isimler altında yandaşa ihale edildiğinin sonucun çıkarabiliriz.”

Çocuklara İstanbul soruldu: Sesi trafik, kokusu egzoz… Birileri inşaat yapanları durdursun artık!

İstanbul Kent Konseyi’nin  çocukların kentin gelişim sürecine aktif olarak katılımlarını sağlamak amacıyla İnformel Eğitim-çocukistanbul işbirliği ile hayata geçirdiği İstanbul Çocuklara Soruyor Projesi nin çıktıları raporlaştırıldı.

Projeye İstanbul’un her bölgesinden 6 bin 601 çocuğun yanı sıra aralarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) bölüm ve birimlerinin, ilçe belediye ve kent konseylerinin, STK’ların, müzelerin, kütüphanelerin ve eğitim kurumlarının bulunduğu 52 paydaşın katılımı ile gerçekleşen projede

“Benim için İstanbul” başlığı altında çocuklar, İstanbul’un beğendikleri, gurur duydukları, önem verdikleri özelliklerine “madalya” verdi ve onarılmasını istediği konular için “bakım ustası” olarak öneri sundu.

İstanbul rne renk? sorusuna çocukların verdiği  binlerce yanıt arasında mavi yüzde 28 ile birinci olurken ve gri de yüzde 22 ile ikinci sıraya yerleşti.

Özellikle 12-14 yaş grubu, İstanbul’u ağırlıklı olarak gri ile tanımladı.

İstanbul’un sesi trafik, kokusu egzoz…

Her üç çocuktan biri (toplamın yüzde 39’u), ‘İstanbul’un sesi ne?’ sorusuna , “İstanbul’un sesi trafik sesidir” dedi. Bunu yüzde 28 ile “Kuş, martı,
hayvan, kedi ve köpek sesi” yanıtı takip etti.

Yaş arttıkça “Doğa sesleri” başlığındaki tanımların, “Gürültü kirliliği” tanımları ile yer değiştirdiği saptandı.

Çocukların İstanbul ile özdeşleştirdikleri kokular gruplandırıldığında ise ilk sırayı yüzde 26 ile “Egzoz, Mazot, Benzin” kokusu aldı.

Buna, sıklıkla yine egzoz ile özdeşleştirdikleri, fabrika, soba dumanı olarak da tanımladıkları “Kötü Koku/ Duman Kokusu” kokusu da eklendiğinde (%6) yaklaşık her üç çocuktan birinin (yüzde 32 ile) “İstanbul egzoz ve duman kokuyor” (%32) dediği görüldü. Ardından yüzde 26’lık bir oranla “ağaç, ot, çiçek” ve “doğa” kokusu geldi.

İstanbul deyince: Galata Kulesi, trafik, kalabalık

Çocuklara “İstanbul deyince aklına ilk ne geliyor? diye de soruldu:

Akıllarına ilk gelen 15 çağrışım içinde İstanbul’un sembolleri olan “Galata Kulesi ve Kız Kulesi” yüzde 9 ile ilk sırada yer alırken, ve hemen ardından yüzde 8 ve yüzde 7’lik oranlarla “Trafik” ve “Kalabalık” geldi.

Alınan cevaplar sonucunda raporda, çocukların İstanbul algısının “çelişkili ve karmaşık” olduğu belirtildi.

Buna göre çocuklar, bir yandan rengi, sesi, kokusu ve güzellikleriyle yaşadıkları kentin doğasını öne çıkarırken; diğer yandan yoğun bir şekilde kalabalığına, gürültüsüne, kendilerini kuşatan bina yığınlarına, trafiğine, egzoz ve duman kokusuna işaret etti.

En çok kentin tarihi ve mimari eserlerini, denizi ve sahillerini, Kız Kulesi-Galata Kulesi’ni, yeşil alanları çocuklardan “ödül” alırken, iyileştirilmesi gerektiği konusunda birleşilen 9 konu başlığında ve alt başlıklarından birincisi ‘Doğa ve Çevre’ oldu.

Çocukların birinci isteği: Yeşil

Çevre kirliliği , hava kirliliği, deniz kirliliği, yeşil alanlar, küresel ısınma, orman yangınları…

“Doğa ve Çevre” çocukların hem en çok “ödüllendirdiği” aynı zamanda çocukların en fazla soruna işaret ettikleri ve buna paralel olarak en fazla “çözüm önerisi” geliştirdikleri başlık olarak ilk sırada yer alıyor.

“İstanbul’da bakıma alınması, iyileştirilmesi gereken, sorun olarak gördüğünüz şeyler nelerdir” diye sorulduğunda, her üç çocuktan en az
biri (yüzde 35,7) doğa ve çevre bağlantılı sorunlara işaret ediyor.

Aşırı gösterişli binalar niye yapılıyor?

Çocukların, evler ve binalar arasındaki boşlukların, okul bahçelerinin ve çevresinin, kaldırım kenarlarının, otobüs duraklarının ağaçlandırılması; rastgele ağaç kesiminin önlenmesi için belediyenin tedbirler alması, ağaçlık alanların kamera ile izlenmesi, izinsiz ağaç kesilmesinin yasaklanması vekesenlere ağır para cezası uygulanması gibi istekleri var.

Elektrikli araba ya da toplu taşıma

 

Tüm yaş gruplarında “Trafik” sorununun çok önemli bir gündem olduğu görüldü.

Çocuklar bisiklet yollarının ve toplu taşımanın artırılmasını ve iklim krizine çözüm için fosil yakıtlı araçların terk edilmesini talep ediyor.

 

 

Proje çıktıları İstanbul Çocuk Strateji Belgesi’ne kaynaklık etmesi ve ikinci aşamada yine çocuklar ile İBB’nin ilgili bölüm ve birimlerinin bir araya getirilmesi planlanıyor.