Ana Sayfa Blog Sayfa 748

Adalılar, Nazım İmar Planı ile ilgili bilgi istiyor: Adalar ranta, yağmaya daha da açılmak üzere

İstanbul’un Adalar ilçesi sakinleri, Adalar İlçesi Strateji Belgesi 1/1000 ve 1/5000 Ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ile ilgili sürecin kamuyla paylaşılması ve adalarda yapılması planlanan projelerle ilgili bilgi verilmesi için İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘ne (İBB) dilekçe verdi.

Dilekçeye Kazdağları İstanbul Dayanışması, Validebağ Direnişi, İkizdere Dernekler Federasyonu, Malatya Çevre Platformu gibi çevre örgütlerinin yanı sıra vatandaşlar ve yerel sivil toplum kuruluşları da imza verdi.

Dilekçesini teslim ettikten sonra İBB’nin Saraçhane‘deki binasının önünde açıklama yapmak isteyen gruba, güvenlik görevlileri engel olmaya çalıştı.

Güvenlik, ‘Doğa için adalet’ yazılı pankarta da izin vermedi.

İmar Planı, Haziran 2021’de Adalar İlçe Belediyesi tarafından hazırlanarak İBB Meclisi’ne sunulmuş, ancak Kasım 2021’de Adalar ve Marmara Denizi‘nin Cumhurbaşkanı kararı ile Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmesiyle birlikte, Adalar ilçesinin tamamında plan yapma, yaptırma ve onaylama yetkisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına geçmişti.

İade kararları sonrasında İBB, söz konusu İmar Planı ve Strateji Belgesi’ni  Nisan 2022’de tarihinde Özel Çevre Koruma mevzuatı çerçevesinde yeniden hazırlamış ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına iletmişti.

O günden bu yana konu hakkında hiçbir açıklama ve bilgilendirme yapılmadığını kaydeden Ada sakinleri, İBB’nin hazırlayıp Bakanlığa devrettiği son planı Adalı sivil toplum kuruluşları ile paylaşmasını ve planın asıl yetkilisi Bakanlığın kamuoyuna açıklama yapmasını talep ediyor.

Adalar, kamu kurumlarından önce kamunundur

Bugün topladıkları imzalarla birlikte dilekçelerini Saraçhane‘de İBB‘ye teslim eden vatandaşlar şu açıklamayı paylaştı:

Adalar, kamu kurumlarından önce kamunundur, Adalıların ve İstanbullularındır. Kamu idareleri sadece kamunun, bizlerin temsilcileridir. Kamunun haberi olmadan kurumların yaptıkları tepeden inmedir, otokratiktir ve bu manada hükümsüzdür.

Her şey serbest!

Açıklamada Adalar’daki mevsimlik inşaat yasağının sona erdiğinin altı çizildi:

“Üstelik plan da yok. Her şey serbest! Bugüne kadarki uygulamalar bizi neyin beklediği hakkında yeterince fikir veriyor: Adalar’daki işgal altındaki bütün kıyılar, sahiller, Heybeliada‘da Kızılay kampı yapılan arazi ile diyanete tahsis edilen Sanatoryumu da içine alan 200 bin metrekarelik arazi, Sadık Güzelosman Plajı’nın getirildiği feci durum, Yassıada örneği bütün vehametleriyle önümüzde duruyor…”

Adalar Belediyesi’nin kiracı olduğu, Adalıların ve Adalar Kent Konseyi‘nin çalışmalarını yürüttüğü tek kamusal alan olan Çınar Caddesi Büyükada adresindeki Çelik Gülersoy Kültür Merkezi‘nin Kaymakamlık emri ile ‘haksız işgal yapılmış olduğu’ iddiası öne sürülerek polisler tarafından boşaltılmaya çalışıldığını hatırlatan sakinler, şöyle devam etti:

“Adalar’da haksız işgal yapılmış dünya kadar yer varken bilhassa Adalıların kamusal alan olarak kullandığı tek yerin elimizden alınmak istenmesi, yakın gelecekteki olumsuz adımların bir başlangıcı sayılmalıdır.”

Tüm kamu kurumlarını şeffaf şekilde söz vermeye çağırıyoruz

Bundan sonraki sürecin nasıl gelişeceğini, Adalar’ın ve onların içinde bulunduğu Marmara denizinin durumunu ve geleceğini dert edindiklerini belirten yurttaşlar, imar planlarının kısa bir süre sonra açıklanacağına ve itiraz süresinin 1 ay olacağına vurgu yaptı:

“Adalıların ve yerel sivil toplum kuruluşlarının, inisiyatiflerin yani bizzat kamunun kendisinin bilgilenme, katılım ve müdahalesinin nasıl olabileceği üzerine İBB’nin acil olarak, bilgilendirme ve görüş alışveriş toplantısı düzenlemesini talep ediyoruz.”

Sit bölgesi Adalar’ın doğal, kültürel, arkeolojik ve tarihi mirasının korunacağına, bu mirasın gelecek kuşaklara bırakılacağına dair başta katılımcılık iddiasıyla bizden oy istemiş ve seçilmiş olan İBB yönetimini ve diğer tüm kamu kurumlarını açık, net, şeffaf bir şekilde söz vermeye davet ediyoruz.”

Verilen dilekçenin imza atan kuruluşlar şöyle:

  • Malatya Çevre Platformu
  • Kadıköy Kent Dayanışması (KKD)
  • Kazdağları İstanbul Dayanışması.
  • Validebağ Direnişi
  •  İkizdere Dernekler Fedarasyonu
  • Marmara Yaşasın Platformu
  • Tarlabaşı Dayanışma Platformu
  • Yaşam ve Dayanışma Yolcuları
  • Zîlan Ekoloji Platformu
  • Ekoloji Birliği
  • Beykoz’u Savunuyoruz
  • Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi
  • Marmaris Kent Konseyi
  • Aydın Çevre ve Kültür Derneği (AYÇEP)
  • Van ÇEV-DER
  • Adaların Atları Platformu
  • Dünya Mirası Adalar Girişimi
  • Ekoloji Birliği Kadın Meclisi
  • Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
  • Arka Güverte
  • Komşu Kapısı Derneği
  •  Validebağ Savunması
  • Muğla Çevre Platformu (MUÇEP)
  • Divriği Yaşam ve Doğa Platformu
  • İkizdere Çevre Derneği
  • Burhaniye Çevre Platformu
  • Yeşil Sol İklim Krizi Çalışma Grubu
  • Doğa İçin Sanat Derneği
  • İkizköy Çevre Derneği
  • Fenerbahçe/Kalamış Dayanışması
  • Kocaeli Ekolojik Yaşam Derneği
  • Yeşil Yaşam İnisiyatifi

Fatma Aliye Hanım’ın hayatı sahneye taşınıyor: Aliye, bir kadın

Türkiye’de kadın meselesini konu edinen ilk kadın romancı; ilk kadın çevirmen; biyografisi yazılan ilk kadın; monografi, tarih ve felsefe kitapları kaleme alan, uluslararası fuarlara çağırılan ve ödül alan ilk kadın yazar; ilk kadın yardım derneği kurucusu ve Kızılay’ın ilk kadın üyesi olan Fatma Aliye Hanım‘ın hayatı, sahneye taşınıyor.

Doğumunun 160’ıncı yılında Fatma Aliye Hanım’ın hayatı, Türkiye’nin ilk profesyonel feminist tiyatro topluluğu Tiyatro Boyalı Kuş’un “Aliye, bir kadın” adlı yapımıyla sergilenecek.

“Aliye, bir kadın”’ın prömiyeri, 24 Ekim Pazartesi günü, saat 20:30’da Şişli Cevahir Sahnesi A Salonu’nda yapılacak.

Kadın imzasıyla edebiyat dünyasının kapılarını kadınlara açan Fatma Aliye Hanım (1862-1936), Türkiye’deki  kadın hakları hareketi, edebiyat ve fikir dünyasındaki öncülüğüyle tarihe geçmiş bir figür.

“Aliye, bir kadın”, Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda adlı eserinden ilham alan Jale Karabekir’in metni ve rejisi, Gökçe Tuncer, Nisan Yenigül ve Murat Avni Yürekli’nin performansıyla yeni sezonda sahnede olacak.

Başbakan Truss istemedi: Kral 3. Charles COP27’ye katılmayacak

Buckingham Sarayı’ndan yapılan açıklamaya göre, Birleşik Krallık Kralı 3. Charles, gelecek ay Mısır’da düzenlenecek COP27 İklim Zirvesi’ne katılmayacak.

İngiliz Sunday Times gazetesinde Başbakan Liz Truss’ın Kral Charles’a zirveye katılmamasını tavsiye ettiği yönünde bir haber yer almıştı. Bu habere cevap veren Saray, söz konusu tavsiyenin Kral tarafından istendiğini açıkladı.

Açıklamada, “Karşılıklı dostluk ve saygı çerçevesinde Kral’ın zirveye katılmaması konusunda mutabık kalındı” ifadelerine yer verildi.

Kral, geçtiğimiz ay tahta çıkmasından önce, her yıl gerçekleştirilen konferansa katılacağını belirtmişti.

Mısır COP27’de gündemin ilk maddesinin ‘iklim finansmanı’ olmasını istiyor
COP27’ye ev sahipliği yapacak Mısır, iklim riski altında

COP26’ya katılmıştı

Daha önce pek çok kez çevre sorunlarıyla ilgisini gösteren Kral, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için kampanyalarda da yer almıştı. 3. Charlas, geçen yıl İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen COP26 töreninin açılış töreninde de bir konuşma yapmıştı. 

Muhafazakar Milletvekili Tobias Ellwood, “sağduyunun hakim olacağını” ve Kral’ın Mısır’a gitmesine izin verileceğini umduğunu söyledi. Ellwood sosyal medya paylaşımında Kral Charles’ın çevre ve iklim değişikliği konusunda dünya çapında saygı duyulan bir ses olduğunu belirterek, “Onun katılımı İngiliz delegasyonuna ciddi bir otorite sağlayacaktır” dedi.

Zirve öncesinde İnsan Hakları İzleme Örgütü Mısır’ın çevreci grupların çalışmalarını ciddi biçimde kısıtladığını bildirmiş; Kahire ise bu raporun  “yanıltıcı” olduğunu savunmuştu. 

HRW: Mısır hükümeti COP27 öncesi aktivistleri baskı altına alıyor, Mısır: Akredite değiller

Giorgia Meloni’nin seçilmesi İtalya’nın iklim politikasını nasıl etkileyecek?

İtalya, geçen hafta şaşırtıcı bir seçim yaparak, “İtalya(nın Erkek) Kardeşleri” partisinin lideri aşırı sağcı Giorgia Meloni ve ittifak yapacağı Silvio Berlusconi’nin “Forza Italya”sı ile Matteo Salvini‘nin “Lega”sından oluşan sağ bloğu ezici bir üstünlükle iktidara getirdi. 
İtalya’da rekor düşük katılımlı seçim: Mussolini’den beri ilk kez aşırı sağ iktidara geldi

45 yaşındaki politikacı, İtalya’nın ilk kadın başbakanı olacak ve İkinci Dünya Savaşı‘ndan bu yana ülkenin ilk aşırı sağ hükümetini kuracak. Eşcinsel evlilikten kürtaja kadarı aşırı gelenekçi bir duruşu olan Meloni, göçmen ve İslam karşıtlığıyla da biliniyor. Yeni Başbakan’ın yönetiminde kadınları, LGBTİ’leri, göçmenleri, gençleri, işçileri zor günler bekliyor. Peki Meloni iklim krizini nasıl ele alacak?

İtalya Kardeşleri, iklim krizinin varlığını kabul ediyor ve iklim değişikliğine uyum konusunda ulusal bir planı yürürlüğe koymayı ve güncellemeyi amaçlıyor. Geçen yıl Meloni, AB’deki Avrupa Muhafazakar ve Reformcular bloğunun başkanı olarak yaptığı konuşmada, doğal mirasın korunmasının muhafazakarların siyasi kimliğinin temel unsuru olduğunu söylemişti.

Partisi de temmuz ayında bir manifesto yayımlayarak kuraklık ve kirlilikle mücadale edeceğini, ağaç dikeceğini, şehirlerin etrafında “yeşil kuşaklar” oluşturacağını, toplu taşımayı iyileştireceğini, çevre standartlarını karşılamayan AB üyesi olmayan ülkelere ek tarifeler getireceğini belirtmişti.

Ancak bu manifesto belirgin hedeflerden yoksun. Merkez solcu Demokrat Parti’nin planlarının aksine, Meloni’nin partisinin manifestosu 2030 yılına kadar emisyon azaltımında belirli bir hedeften bahsetmiyor ya da taahütü bulunmuyor. Aynı şekilde iklim kriziyle daha iyi mücadele etmek için yasal ve idari planları da ortaya konmuş değil.

Meloni, koalisyondaki diğer liderlerler gibi nükleer enerjiyi de “yeşil” olarak görüp destekliyor.

Euronews’in aktardığına göre, Meloni’nin koalisyonu, İtalyan İklim Ağı tarafından yapılan ‘İklim Çaba Endeksi’ sıralamasında bu seçimde yarışan tüm siyasi güçler arasında en düşük puanı almıştı. Aşırı sağ blok, çalışmanın “adil geçiş [ve] iklim politikalarından kaynaklanan servet dağılımı sorunlarını izleme ve ele alma ihtiyacı olarak tanımladığı “eşitlik ve eşitsizlik”  başlığında özellikle düşük puan aldı.

İtalya’da iklim çoktan değişti

Engebeli bir araziye ve çeşitli iklimsel alanlara sahip bir güney Avrupa ve Akdeniz ülkesi olan İtalya küresel ısınmanın etkilerine karşı özellikle hassas. Ülkedeki en büyük riskler, kuraklık, orman yangınları, heyelanlar ve kıyı erozyonları.

İklim Krizi: İtalya’nın en uzun nehri Po kuruyor, tarım alanlarını deniz suyu basıyor
İtalya’da tarihi kuraklık: Acil durum ilan edildi
İtalyan Alplerinde buz kütlesi çöktü: Altı kişi öldü, kayıplar var
İtalya iki-üç saatte altı aylık yağış aldı: 10 ölü

Geçen yaz yaşanan büyük kuraklık nedeniyle ülkenin en büyük nehri olan Po, kurumuş ve tarımsal üretim önemli ölçüde azalmıştı. Pisa ve Verona gibi kasabalarda, su kuraklığa uyum sağlamak için sonunda karneye bağlandı. Kurak yaz mevsimini aniden şiddetli gök gürültülü fırtınalar ve yağışlar izledi. Marche kıyı bölgesinde bu ayın başlarında meydana gelen sel baskınlarında 12 kişi hayatını kaybetti. 

İtalyan Alpleri‘ndeki buzullar da iklim değişikliği nedeniyle eriyor ve uzmanlar bunun büyük bir risk oluşturduğunu belirtiyor.

Özellikle güney bölgeleri, IPCC‘nin  2021 raporunda Avrupa’nın iklim tehlikesine en çok maruz kalan bölgelerinden olarak tanımlanmıştı. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) raporu da İtalya’nın ortalama yıllık sıcaklığının son yirmi yılda küresel ortalamadan daha hızlı arttığını belirtti.

İtalya’nın kar amacı gütmeyen iklim düşünce kuruluşu ECCO‘nun kıdemli politika danışmanı ve Avrupa lideri Davide Panzeri, Euronews’e “İklim eylemi ertelenirse veya yeterince keskin olmazsa artan kuraklık, insan hayatı ve karada ve denizde yaşam için riskleri büyütecek, daha sert bir iklim ve ürün yetiştirmede çok daha fazla zorlukla yüzleşeceğiz. Bu, altyapıya zarar verme ve ani sel risklerinin yanı sıra özellikle tarım için önemli” dedi.

Mülteci karşıtı liderin ülkesine iklim göçmeni akacak

İklim değişikliği ayrıca İtalya kıyılarına daha fazla iklim mültecisi getirecek.  İtalya’nın Akdeniz’in derinliklerine uzanan bir yarımada olarak coğrafi konumu, onu Kuzey Afrika’dan gelen ve iklim değişikliği ekvator boyunca yaşamı giderek daha yaşanamaz hale getirirse artması kaçınılmaz olan göçmen akışına maruz bırakıyor.

İklim değişikliğinin etkileri arttıkça bu mültecilerin sayısı da artacak. Bu da aşırı sağcı ve göçmen karşıtı iktidarı sertleşmeye götürebilir.

 

BİFED’de geri sayım başladı: İklim krizi, göç ve direniş

BIFED Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’ne sayılı günler kaldı. 12-16 Ekim tarihleri arasında Bozcaada’da gerçekleşecek festivalde toplam 53 film gösterilecek.

Gösterimler “ücretsiz” olarak Bozcaada’daki iki salonda izleyiciyle buluşacak. Yerli-yabancı birçok yönetmen gösterimler sonrasında belgesel severlerin sorularını yanıtlarken, çeşitli söyleşi ve atölyeler de gerçekleştirilecek.

Finalde 14 film gösterilecek: İklim krizi, göç ve direniş

BIFED’de Fethi Kayaalp Büyük Ödülü için yarışacak finalistler belli oldu. Festivalin finalinde toplam 14 film gösterilecek. Ana yarışma kategorisinde yarışacak bu filmlerin konuları, iklim felaketlerinden dijital kirliliğe, gıda tüketiminden ölüme ve yoksulluğa terk edilmiş bölgelere kadar uzanıyor.

Filmler sanat ve mücadele ilişkisini sorgulayan iklim krizi, göç ve halkların direniş öykülerine kadar geniş temalara sahip.

14 filmin yarışacağı Ana Yarışma kategorisi dışında sekiz film de Gaia Öğrenci kategorisinde gösterilecek. Ayrıca Panorama kuşağında da 27 film izleyici ile buluşurken, özel gösterim kuşağında da dört film var. Bini aşkın belgeselin başvurduğu ve uzun seçim sürecinin sonunda toplam karar verilen 53 belgesel Bozcaada’da ücretsiz olarak iki salonda gösterilecek.

Ana Yarışma filmlerinin ikisi Türkiye’den

15 farklı ülkeden toplamda 14 filmin yarışacağı Fethi Kayaalp Büyük Ödülü için Türkiye’den iki film finale kaldı. Mert Gökalp’in denizleri tahrip eden istilacı türlerle yaşamayı ve ekosistem ile uyumlu bir yaşam sürebilmeyi bir anti-kahraman ‘aslan balığı’ üzerinden sorgulayan “İstilacı” ve Deniz Tortum’un Kathryn Hamilton ile beraber yönetmenliğini üstlendiği Hollanda, ABD ve Türkiye’den beslenerek dünyanın dijital bir kopyasını yaratma çabasını anlatan “Our Ark” belgeseli yer alıyor.

Öğrenci filmleri ödül için yarışacak

Gaia Öğrenci Ödülü adı altında öğrenci filmlerini desteklemek ve farklı bir yarışma alanı sağlamak için yalnızca öğrencilere açık bir ödül de yine festival kapsamında yer alıyor. Gaia Öğrenci Ödülü için yarışacak sekiz filmin üçü Türkiye’den.

Çiğdem Akdoğan’ın endüstriyel hayvancılığın yarattığı tahribatı anlatan “Kozmik Yıkım” filmi, Afganistan’dan Türkiye’ye 60 günde yürüyerek gelen yolcuların yol hikâyesini göz önüne seren Mustafa Aydın’ın “Haymatlos” filmi ve İbrahim Karademir’in kendisinin de yetiştiği Roman kültürünü anlattığı “Bi Çırpıda Roman” filmi öğrenci ödülü için yarışacak.

Panorama ve özel gösterim kuşağı

Festivalin Panorama bölümünde ise gösterime açılacak toplam 27 film var ve bu filmlerin 10’unu Türkiye’den başvuran filmler oluşturuyor. Ayrıca özel gösterim kuşağında da üç film festivalde yer alıyor. Toplam dört farklı bölümde gösterilecek 52 film izleyiciler, buluşmaya gelen yönetmenler, yapımcılar, öğrenciler ve iklim savunucuları ile buluşacak
Festivalin özel gösterim bölümünde Pierre Pézerat’ın, asbestle temas halinde çalışan işçilerin bu endüstriyel suçun cezalandırılması uğruna verdikleri mücadeleyi işleyen “Nöbetçiler” yer alıyor.

Ayrıca Almanyalı belgeselci Andres Veiel’in kurmaca belgesel türünde işlediği dünya devletlerinin iklim çalışmaları konusunda tutarsız davranışlarını bir mahkeme dramasında anlatan “Çevrekırım” filmi bulunuyor.

Özel gösterim kategorisindeki diğer iki film ise Türkiye’den Petra Holzer, Ethem Özgüven ve Selçuk Erzurumlu’nun Tuzla Havzası‘nda tersanelerde, deri sanayide çalışan işçileri ve ailelerini gözleyen “4857” belgeseli olacak.

10 bin TL değerindeki Fethi Kayaalp Büyük Ödülü için hazırlanan ödül Türkiye’nin ilk mürekkep ressamı ve artist Pınar Tınç’ın elinden, doğada bulduğu objelerden tasarladığı geri dönüştürülmüş bir heykel olacak. Festivalde ikincilik ödülü için de 7 bin 500 TL ödül verilecek.

Festival jürisi belli oldu

Festivalin bu seneki jüri ekibinde Fethi Kayaalp Büyük Ödülü’nü kazanacak filmi seçmek için üç yabancı ülkelerden ve üç Türkiye’den olmak üzere altı kişi bulunuyor.

Türkiye’den belgeselleri ulusal ve uluslararası çok sayıda festivalde gösterilmiş ve ödüllere layık görülmüş Eylem Şen, Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Lisansüstü bölümünde Sinema ve Hukuk dersleri veren aynı zamanda Kadıköy Belediyesi Kültür İşleri Müdürlüğü yapan Alişan Çapan ve uzun yıllar Almanya’da oyun yazarlığı, oyunculuk ve yönetmenlik yaptıktan sonra Türkiye’ye geri dönerek aynı işlere devam eden Erman Okay yer alıyor

Ayrıca Almanya’da politik sanatın öncülerinden biri olarak bilinen belgesel yönetmeni Andres Veiel, 2021 yılı BIFED Ana Yarışma’daİçteki Domuzu Yatıştırmak” filmiyle üçüncülük ödülü kazanan Filipinli yönetmen Joanna Vasquez Arong ve toplumsal sorunlar üzerinde durduğu 20’yi aşkın belgesel ve kurmaca film yönetmeni Daniel Lambo da jüride bulunuyor.

Gaia Öğrenci Ödülü’nü kazanacak filmi seçmek üzere ise ikisi Türkiye’den üç jüri bulunuyor. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde öğretim üyesi görevini sürdüren ve çevresel adalet ve mekan çalışmaları yapan Eser Yağcı, 2013’ten beri belgeselleriyle birçok festivalde ödül almış ve Lübnan asıllı ödüllü belgesel film yönetmeni Eliane Raheb ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Sibel Yardımcı öğrenci filmlerinin kazananını belirleyecek.

Bozcaada Belediyesi ve Kadıköy Belediyesi Sinematek Sinemaevi işbirliğiyle gerçekleştirilen Green Film Network üyesi festival; Demirer Holding’in ana destekçiliğinde ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi, Mey/Diageo, Goethe Enstitüsü İstanbul, Avusturya Kültür Ofisi, Alba Sigorta ve Bozcaada Aral Çiftliği destekleriyle yapılacak.

100 ülkeden binden fazla filmin katıldığı festivalde finale kalan filmler şöyle:

Uluslararası Yarışma – Fethi Kayaalp Büyük Ödülü
  • Antarktik İzler, Michaela Grill, Avusturya / Kanada, 2019, 30’
  • Benim Bu Çalınmış Ülkem, Marc Wiese, Almanya / Ekvador, 2022, 93’
  • Çığlık, Michelangelo Severgnini, İtalya, 2021, 85’
  • Çöl Cenneti, Ike Bertels, Hollanda, 2022, 88’
  • Edna, Eryk Rocha, Brezilya, 2021, 63’
  • Görünmez Ada, Keïko Courdy, Fransa / Japonya, 2021, 85’
  • İstilacılar, Mert Gökalp, Türkiye, 2022, 60’
  • Kuzey Akıntısı, Steffen Krones, Almanya, 2022, 94’
  • Ormanların Kurtarıcısı, Volker Schlöndorff, Almanya, 2021, 87’
  • Our Ark, Deniz Tortum, Kathryn Hamilton, Hollanda / ABD / Türkiye, 2021, 12’
  • Sağılmış, Amy Taylor, Yeni Zelanda, 2021, 89’
  • Sonuçsuz Kalma Sanatı, Friedrich von Borries, Jakob Brossmann, Almanya / Avusturya 2021, 67’
  • Taşların Kuralları Var, Tolin Alexander, Lonnie van Brummelen, Siebren de Haan in collaboration with the Saamaka and Okanisi Maroon communities of the Suriname River, Surinam / Hollanda, 2018, 100’
  • Yo’eme Labirenti, Sergi Pedro Ros, Meksika, 2019, 87’
GAIA Öğrenci Ödülü
  • 0.2 Milligram Altın, Diego Quinderé de Carvalho, Belçika / Portekiz / Macaristan / Brezilya, 24’, 2021
  • Arayış, Jesús David Palacio Flórez, Kolombiya, 14’, 2021
  • Bir Çırpıda Roman, İbrahim Karademir, Türkiye, 15’, 2020
  • Haymatlos, Mustafa Aydın, Türkiye, 2021, 12’
  • Kozmik Yıkım, Çiğdem Akdoğan, Türkiye, 2021, 10’
  • Müşterek Hayat, Diogo Pereira, Portekiz / Bosna-Hersek, 76’, 2020
  • Muz Ağacı Rastlantı Değildir, Luiza Gonçalves, İspanya, 10’, 2021
  • Yemekte Ne Var? Maja Górczak, Çek Cumhuriyeti, 11’, 2021

Yarışma harici Panorama ve Özel Gösterim kuşağındaki filmler ise şöyle:

Panorama
  • Afrika, GDOlar ve Gates Vakfı, Jean-Baptiste Renaud, Fransa, 2021, 52′
  • Arazi, Mohamad Sabbah, Lübnan, 26′, 2020
  • Bizim İçin, Zeki Subaşı, Endonezya, Türkiye, 2022, 36’
  • Çırpılar: Bir Mücadelenin Anatomisi, Atom Şaşkal, Türkiye, 2022, 45′
  • Denizde Kalan, Mustafa Dermanlı, Türkiye, 2022, 59′
  • Fotosentez, Diego Fidalgo, Arjantin, 70’, 2020
  • Gecenin Işığı, Matej Pok, Slovakya, 39’, 2020
  • Geçici Kullanım, Dariusz Kowalski, Avusturya, 95’, 2022
  • Haber Yok, Lennart Hüper, Avusturya / Almanya, 81’, 2021
  • Hayatta kalmayı haritalamak, Nacho Corbella, ABD / Çad, 31’, 2021
  • Karıncalar ve Çekirge, Raj Patel & Zak Piper, ABD / Malavi Cumhuriyeti, 74’, 2021
  • Kazdağları Evimiz, Nesime Karateke, Türkiye, 6’, 2021
  • Koltan Ateşi: İnsanları birbirine bağlamak, Jan-Christoph Gockel, TD Jack Muhindo Mahamba, Almanya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti / Avusturya, 76’, 2022
  • Muhtaç, Mehmet Emre Battal, Türkiye, 2021, 47′
  • Munzur, Mehmet Gürü Avcu, Türkiye, 33’, 2022
  • Ölmez Ağacın Hikayesi,Selen Çatalyürekli, Türkiye, 2022
  • Pirina, Serdar Aşut, Yaman Umut Bilir, Hollanda / Türkiye, 2022, 71’
  • Seyfe, Özer Akdemir, Türkiye, 33’, 2022
  • Tolou Keur, Senegal’de Popüler Bir Fenomen, Laure Malécot, Senegal, 26’, 2022
  • Toprağın Kadınları, Elisa Flaminia Inno, İtalya, 52’, 2022
  • TOTAL – Tam Bir Facia, Keil Orion Troisi, Molly Gore, ABD / Fransa, 11’, 2022
  • Tozkoparan Is Ours, Özgür Cihan Uçar, Yasin Serindere, Türkiye, 2022, 8’
  • Troas’ta Suya Dair, Felat Erkozan, Türkiye, 14’, 2022
  • Uçan Balık, “Nayra Sanz Fuentes, İspanya, 13’, 2022
  • Umut Her Zaman Var: İkizköy’ün Hikayesi, Selen Çatalyürekli, Türkiye, 13’, 2022
  • Uranyum Yerine Peynir, Norbert G. Suchanek & Márcia Gomes de Oliveira, Brezilya / Almanya, 21’, 2019
  • Yeşil Savaşçılar: Lanetli Uranyum, Martin Boudot, Fransa, 49’, 2021
Özel Gösterim
  • 4857, Petra Holzer, Selçuk Erzurumlu, Ethem Özgüven, Türkiye, 30′, 2008
  • Çevrekırım, Andres Veiel, Almanya, 90’, 2020
  • Nöbetçiler, Pierre Pézerat, Fransa, 101’, 2016
  • Tarım için Su, Vedat Atasoy, Türkiye, 40’, 2021

Festival süresince Bozcaada’da olacak diğer etkinlikler

Festival boyunca Bozcaada’daki misafirlerle etkinlikler, atölyeler ve söyleşiler yapılacak. Ümit Hamlacıbaşı ile “Duyusal Ekoloji Yürüyüş Atölyesi” olacak. Sosyal bilimci ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde öğretim görevlisi Aslı Odman “Dünyada ve Türkiye’de emek ve ekoloji mücadelelerinde nöbet tutmak” başlıklı söyleşi, Lalehan Öcal ile “Kolektif Film Okuması”, Karşı Sanat Çalışmaları ve Kültürhane tarafından Ezgi Bakçay ve Ulaş Bayraktar’ın katılımıyla “Doğa ve Toplumla Barışmak için Müşterekler” başlıklı bir tartışma da gerçekleşecek.

 

12 yılda en az 18 bin 285 işçi yaşamını yitirdi: En çok da inşaatlarda…

İşçi Sağlığı ve İşçi Sağlığı Meclisi (İSİG), işçi sağlığı bağlamında dün İstanbul Tabip Odası’nda (İTO), “6331 Sayılı İSG Yasası”, “İş Cinayetleri”, “İşkollarında Durum” ve “Çocuk-Kadın-Göçmen-Yaşlı İşçiler, İşçi Sağlığı Mücadelesi” konu başlıklarıyla forum düzenledi. İSİG Genel Koordinatörü Murat Çakır, çok farklı mecralarda işçi sağlığı konusunda mücadele verildiğini vurgulayarak mücadelelerinin sendikal harekete dayandığını belirtti. 6331 Sayılı İSG yasasının1 Ocak 2013’te yürürlüğe girdiğini anımsatan Çakır, bu yasa ile birlikte neo-liberalizmin daha da açık hale büründüğünü aktardı.

MA’nın aktardığına göre; Çakır, bu yasaya karşı çıktıklarını ve yasanın yürürlüğe girmesi halinde işçi cinayetlerinin çoğalacağına dair öngörülerinin paylaştığını ancak buna rağmen yasağının yürürlüğe girdiği ve öngörülerinde haklı çıktıklarını belirtti.

Söylediklerinin tam tersi bir sürecin yaşandığını dile getiren Çakır, iş cinayetlerinin önlenebilir olduğunu ifade etti. Çakır, “Karşınızda yer alan sermaye ve devlet, eğer güçlü bir mücadele ve örgütlülük yoksa ne derse o olur” diyerek, yasanın yürürlüğe girdikleri sıralarda yeterince mücadele etmediklerini söyledi.

‘Projeye başladıklarında ‘şu kadar işçi ölür’ diyorlar’

Sorunların çözümü noktasında direkt işçinin başat rol alması gerektiğini dile getiren Çakır, böyle olmadığı taktirde yaşanan sorunlara dair çözümünü geciktiğini belirtti. Çakır, “Projeye başladıklarında ‘şu kadar işçi ölür’ diyorlar. Her şeyi başta diyorlar. Kentleşme oranı çok yüksek. Ekolojik denge bozulmuş. Bu nedenle salgınlar çıkıyor. Bunun için hiç tahmin dahi edemediğimiz işçi sorunları da ortaya çıkıyor” dedi.

12 yılda 18 bin 285 işçi hayatını kaybetti

Türkiye’de 2013 ile 2022 arasında 18 bin 285 kişinin yaşamını yitirdiği bilgisini paylaşan Çakır, bu cinayetlerin 2 bin 70’inin İstanbul’da yaşandığını kaydetti. Duyulmayan birçok cinayetin de olduğunu söyleyen Çakır, işçilerin her konuda korumasız olduğunu da sözlerine ekleyerek yaşamını yitiren işçilerin yüzde 85’inin ücretli işçiler olduğunu geri kalan yüzde 15’inin ise esnaf ve çiftçiler olduğu bilgisini de paylaştı.

En çok cinayet inşaatlarda…

Türkiye ve İstanbul’da işçi cinayetlerinin alanlara göre dağılımını grafiklerle anlatan Çakır, bu cinayetlerinin en çok yaşandığı alanın başında inşaat geldiğini kaydetti. İş cinayetlerinin nedenlerine de işaret eden Çakır, en yüksek oranın trafik ve servis kazası, ezilme ve yüksekten düşme nedenlerinin yer aldığını belirtti.

Çakır, İstanbul’da ise bu nedenin en yüksek olduğu olgunun ise yüksekten düşme olduğuna dikkat çekerek, yoğun yapılamaya işaret etti.

Çakır, işçilerin emekli olamadan yaşamını yitirdiğini kaydetti. Göçmen işçi cinayetleri verileri üzerinde duran Çakır, Suriyeli göçmenlerin bu oranın yüzde 50’sini oluşturduğunu belirtti. Göçmen işçilerin yaşadığını sorunlara da işaret eden Çakır, birçok işçinin kayıtsız bir şekilde çalıştığını dile getirdi.

Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Sekreteri Nihat Demir, iş kollarının “kaos” olduğunu belirtti. İşçi cinayetlerinin sorunlarına ve nedenlerine işaret eden Demir, iş güvenliğinin artık ayakkabı ve baretten ibaret görüldüğünü belirtti. Son dönemlerde iş kollarında genç ve üniversite öğrenci veya mezunlarının giderek çoğaldığına dikkat çeken Demir, bu durumun sorunların daha artırdığını dile getirdi.

‘Her iki yılda bir sağlık raporu alarak çalışmamız lazım’

Deniz İşçileri Platformu üyesi Onur Özkaya, mesleklerine dair pek bilgi sahibi olunmadığını ancak deniz işçileri için de bir mücadele hattı oluşturmaya çalıştığını dile getirdi.

İş sağlığı ve güvenliklerinin olmadığını dile getiren Özkaya, kesim ve kaynak gibi durumlarda asbest nedeniyle hastalandıklarını dile getirdi. Kimyasal ve radyasyona maruz kaldıklarını dile getiren Özkaya, ölümlerin çok fazla olduğunu söyledi. En çok ölümlerin kalp krizi nedeniyle yaşandığına dikkat çeken Özkaya, “Her iki yılda bir sağlık raporu alarak çalışmamız lazım. Ancak 10 dakika içinde verilen sağlık raporlarıyla işe başlanılıyor. Bir işçi yaşamını yitirdiğinde ise işveren ya da devlet hesabını vermemiş oluyor. Rüşvet de çok fazla. Şirketler rüşvet vererek, denetimi sıkı tutabiliyor. Ayrıca gemi içinde zorbalık, şiddet de çok yaşanıyor. Bu nedenle psikolojik sorunlar da ortaya çıkıyor. Bu nedenle taciz ve tecavüz gibi olaylar ya da intiharlar meydana geliyor” diye konuştu.

‘Sağlık hakları çok sınırlı’

Rusya ve Ukrayna arasında süren çatışma nedeniyle denize bırakılan mayınlar nedeniyle gemi ve işçilerin zarar gördüğünü paylaşan Özkaya, işçilerin atılan füzelerle de hayatını kaybettiği bilgisini paylaştı. Denizcilerin korsan saldırılarında da yaşamını yitirdiğini dile getiren Özkaya, salgın nedeniyle uzun bir süre boyunca işçilerin izole edildiği dile getirdi. Sağlık haklarının da çok sınırlı olduğunu ifade eden Özkaya, “Bir yaralama ya da hastalık durumunda 10 saate ancak karaya varabiliyoruz. Bu durum da ölümün yaşanmasına neden oluyor” dedi.

Diyarbakır Makineler Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Pınar Filiz ise, işçi cinayetleri ve sorunlarının son bulması için İSİG’in bir kültür haline gelmesi gerektiğinin altını çizdi.

‘Biz sahneye girdiğimizde işçi yaşam hakkını yitirmiş oluyor’

Daha sonra söz alan avukat Berin Demir ise, işçilerin yargı sürecinde yaşadığı sorunlara işaret etti. “Biz sahneye girdiğimizde işçi yaşam hakkını yitirmiş oluyor” diyerek sözlerini sürdüren Demir, bu ölümlerin temel kaynakları arasında devlet denetiminin olmaması ve özelleştirmenin yoğun olması ile ilgili olduğunu kaydetti.

Denetleme mekanizmasının olmadığını, teftişlerin ise göstermelik olduğunu ifade eden Demir, “Yargı sürecinde de devletin geri çekildiğini görüyoruz. İşçi işe girerken birçok belge imzalatılıyor, formaliteden atölyeler düzenlediklerine dair görüntüleri klasörler halinde önümüze koyup işçinin ölümünden sorumlu olmadıklarını iddia ediyorlar. 2008’de yaşanan işçi ölümleri davası hala sürüyor. Bu nedenle aileler yasalarını tutamıyor. Adalet müessesesi çalışmıyor. Bu nedenle tüm sistem çöküyor” diye belirtti.

 

Gazeteciler, sansür yasasına karşı yeniden tek ses: Medyayı cezalandırmaktan başka amacı olmayan teklif geri çekilsin

Yarın başlayacak yeni yasama yılında tekrar Meclis gündemine gelecek ‘dezenformasyon yasasına’ karşı gazeteciler, bugün bir kez daha tepki gösterdi.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Yayıncılar Sendikası (TYS), DİSK- Basın İş, PEN Yazarlar Derneği ve TÜRKYAYBİR temsilcileri İstanbul’da düzenlediği toplantıda kanun teklifinin geri çekilmesi çağrısını yineledi.

TGS, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır ve Eskişehir‘de  5 partinin 14 grup başkanvekiline eş zamanlı dilekçe gönderdi ve çeşitli şehirlerde eylem düzenledi.

İktidar sansürü yaşam biçimi haline getirmeye çalışıyor

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş, iktidarın göreve geldiğinden bu yana sansürü yaşam biçimi haline getirmeye çalıştığını, bunun için de ilk hedef olarak gazetecileri, yazarları ve yayıncıları hedef seçtiğine dikkat çekerken TGS Genel Sekreteri İlkay Akkaya da “Basın örgütlerinin, basın mensuplarının itirazları dinlenmeden yapılan çalışmaların sonuçları ortadadır. Üstelik sadece basın mensuplarını değil toplumun tüm kesimlerini etkileyecek bir yasa için oldu-bitti yaklaşımının telafisi zor sonuçları olacaktır” dedi.

Ortak açıklamada bir kez daha teklifin geri çekilmesi talep edildi ve şu ifadelere yer verildi:

Tüm toplumu etkileyecek bu yasa tasarısı, hazırlanış biçimiyle katılımcılıktan ve demokrasi kültürünü geliştirmekten uzaktır. Tek sesli bir toplum yaratmak, korku iklimini canlı tutmak, sansürü ve otosansürü ağırlaştırmak amacını taşımaktadır.

Seçim öncesi gazetecilerin haber yapmasını, yurttaşın habere erişimini ve haberin serbest dolaşımını engelleyecek olan yasa, ayrıca toplumsal muhalefeti de susturmayı hedeflemektedir.

Gazeteciler Meclis önünde

TGS, hafta sonu boyunca yasa teklifine karşı altı farklı şehirde eş zamanlı eylem düzenledi.

“Türkiye seçime giderken, “dezenformasyonla mücadele” adı altında ısrarla gündeme getirilen ancak gazeteciliğe baskıdan ve medyayı cezalandırmaktan başka amacı olmayan bu teklifin geri çekilmesini istiyoruz” diyerek sokakta toplanan gazeteciler, aynı açıklamayı yaptı:

“Yasa bu hâliyle geçerse hayatımızda neler değişecek, özetleyelim:

  • Sosyal medya cendereye alınacak, anlık mesajlaşma uygulamaları bundan sonra görüşmelere ilişkin bilgileri BTK’ya verecek.
  • Gazetecilerin basın kartı taşımasının hiçbir anlamı kalmayacak, çünkü dernek ve vakıf yöneticilerinin basın kartı alabilmesi için medya alanında faaliyet göstermesi yeterli olacak.
  • Basın İlân Kurumu, gazetelere ve internet haber sitelerine hem para hem ceza veren bir kurum olarak geniş yetkilerle donatılacak. Tıpkı, televizyon ve radyolar üzerinde kılıcını sallayan RTÜK gibi yazılı ve dijital medyanın eli sopalı polisi hâline gelecek.”
Eskişehir
Adana
  • BTK ile BİK, basılı ve dijital medyanın yanı sıra sosyal medya ile Whatsapp gibi haberleşme uygulamalarını da çok sıkı bir denetim ve ceza tehdidi altına alacak. Kullanıcı bilgilerini vermek ya da suç işlediği öne sürülen hesaplarla ilgili işlem yapmak gibi ağır yükümlülükleri kabul etmeyen sosyal medya şirketlerinin bant genişliği yüzde 95 oranında daraltılacak, böyle olunca hepimizin her gün kullandığı bu uygulamalar çalışmayacak.
  • Yerel gazetelerin ana yaşam kaynağı olan resmi ilân gelirinin yüzde 75’i buharlaşacak, matbaalar çalışamaz hâle gelecek.”
İzmir

Ankara‘da TBMM kapısı önünde eylem yapan gazetecilerin açıklamasına polis engel oldu.  Açıklamaları engellenen gazeteciler, Meclis’ binasına girerek yasaya karşı hazırladıkları dilekçelerini Meclis’te grubu bulunan tüm partilere teslim etti.

Ankara – TBMM

Bu yasa bu hâliyle geçerse ülkemizde basın, ifade ve haberleşme özgürlüğü kalmayacak. İtirazlarımızı Meclis’te dile getirirken “Tartışmalı bu maddeleri muğlaklıktan uzak olacak şekilde yeniden düzenleyelim” dedik, dinlemediler.

Tarihimizde görülmemiş düzeyde ağır bir ifade özgürlüğü engeliyle karşı karşıyayız. Bu yasa tüm topluma ve bu toplumun bir parçası olan gazeteci ve yayıncılara çok ağır otosansür, sansür, ceza, denetim ve işini yapamama tehdidi getirmektedir.

Diyarbakır

Bu sansürü kabul etmeyeceğiz, okurlarımızla, sektörle ve meslektaşlarımızla bu yasanın geri çekilmesi için mücadele edeceğiz. Bugün buradan TBMM’de grubu bulunan partilerin grup başkanvekillerine kanun teklifini geri çekmeleri için son kez çağrı yapıyoruz.

Sansüre değil daha fazla demokrasiye ihtiyacımız var!

Ne olmuştu?

Dezenformasyon yasası olarak da bilinen ve Basın Kanunu‘nda büyük değişiklikler getiren Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, AKP tarafından sunulduğu ilk günden bu yana sivil toplumun, muhalefetin ve gazetecilerin tepkisiyle karşılaştı.

Basın örgütlerinden dezenformasyon yasasına tepki: Siyasetçiler tarafından kapalı kapılar ardında hazırlandı
‣ Kılıçdaroğlu: Dezenformasyon yasası geçerse AYM’ye gideceğiz

Basın kartının verilmesi ve kartın iptaline ilişkin düzenlemelerin yanı sıra Türk Ceza Kanunu’na (TCK) “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçunu ekleyen, ‘yanlış bilgi’ yayan internet sitelerine cezalar ve ‘zarar gören kişişlere’ cevap ve tekzip hakkı veren 40 maddelik teklifin görüşmelerine geçen dönem başlanmış ve bazı maddeleri Komisyon’dan geçirilmişti.

‣ Gazeteciler sokakta: Susturma, korkutma, hapsetme yasasına hayır!
‣ ‘Yeni dezenformasyon yasası’yla enflasyon yüzde 100 demek suç olabilir’

Gazeteciler ve medya profosyonelleri, teklifin Anayasa’ya ve basın özgürlüğüne aykırı olduğunu, seçim öncesi iktidarın basını susturmaya yönelik bir hamlesi olduğunu söyleyerek defalarca eylem yapmış, yoğun tepkiler sonrası teklifin görüşülmesi bu yasama yılına ertelenmişti.

Akram Khan Topluluğu, Orman Kitabı ile 26. İstanbul Tiyatro Festivali’nde

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 26. İstanbul Tiyatro Festivali, çağımızın en önemli koreograf ve dansçılarından Akram Khan‘ın yeni koreografisi Orman Kitabı’nı izleyiciyle buluşturmaya hazırlanıyor.

Akram Khan Topluluğu tarafından sahnelenecek Orman Kitabı’nın ilk gösterimi, 28 Ekim Cuma günü saat 20.00’de gerçekleştirilecek. ENKA Vakfı ve Zorlu PSM’nin sponsor olduğu gösterinin biletleri passo.com.tr, Passo perakende satış noktaları ve İKSV ana gişede satışa çıktı.

Mowgli, iklim mültecisi bir kız çocuğu olacak

Bol ödüllü koreograf ve dansçı Akram Khan, Nobelli yazar Rudyard Kipling’in ünlü romanı Orman Kitabı’nı iklim krizini işlemek üzere yeniden yorumluyor ve kitabın kahramanı Mowgli’yi karşımıza iklim mültecisi bir kız çocuğu olarak çıkarıyor.

Ünlü koreograf, eserinde çağdaş dansı geleneksel Hint dansı kathak ile birleştirdiği benzersiz stilini bir kez daha gözler önüne sererken çağımızın en acil konularından birini de son derece etkileyici bir biçimde anlatıyor. Eserde dans, müzik, animasyon ve metin bir araya getirilerek, farklı bir gösteri gerçekleştiriliyor.

‘Gezegenle bağlantımızı unuttuk’

Khan, izleyicileri daha iyi bir dünya yaratmak için adım atmaya şu sözlerle teşvik ediyor:

“Artık sadece kendi türümüz için değil, bu gezegendeki tüm türler için benzeri görülmemiş ve belirsiz zamanlarda yaşıyoruz. Ve bunun temelinde, evimizle, gezegenimizle olan bağlantımızı unutmuş olmamız yatıyor. Hepimiz bu gezegende yaşıyoruz, hepimiz ondan besleniyoruz ama ona olan saygımızı göstermeyi unutuyoruz.”

Orman Kitabı‘nın müzikleri, Stanley Kubrick ve Peter Gabriel gibi önemli isimlerle çalışmış ödüllü besteci Jocelyn Pook’a ait.

Akram Khan kimdir?

1984’te, henüz 10 yaşındayken, Peter Brook tarafından bir Hint dans performansı olarak uyarlanan Orman Kitabı’nda Mowgli rolünü oynayan Akram Khan’ın sahne sevgisi bu deneyimle başladı. 1999 yılında Londra’da Akram Khan Topluluğu’nu kurdu. Güçlü ve yenilikçi bir yaklaşımla güncel hikâyeler anlatmaya kendini adayan bu topluluk, tüm dünyada büyük bir ün kazandı. Britanya tiyatrosunun en prestijli ödülü Laurence Olivier dâhil pek çok ödüle sahip sanatçı, disiplinlerarası yaklaşımı ile Çin Ulusal Balesi’nden Juliette Binoche’a, Sidi Larbi Cherkaoui’den Anish Kapoor, Antony Gormly ve Kylie Minogue’a kadar farklı alanlardan pek çok sanatçıyla işbirliklerine imza attı.

26. İstanbul Tiyatro festivali

25 Ekim – 26 Kasım tarihlerinde Işıl Kasapoğlu küratörlüğünde düzenlenecek 26. İstanbul Tiyatro Festivali, Türkiye’den ve yurtdışından, merakla beklenen, yepyeni oyunlardan yenilikçi ve ufuk açıcı performanslara, toplam 24 tiyatro, performans ve dans gösterisini bir araya getirecek. Festivalin programına buradan ulaşabilirsiniz.

Ayrıntılı bilgi için tıklayın

 

 

Beş tür daha ‘korumada öncelikli türler’ kapsamına alındı

Tarım ve Orman Bakanlığı ile Avrupa Birliği (AB) iş birliğinde nesli tükenmekte olan hayvan ve bitkilerin korunması amacıyla hayata geçirilen proje kapsamında Harran kertenkelesi, çokgözlü Hatay mavisi (kelebek), bozkır kartalı, kedigillerden karakulak ve Hasbenli sığırkuyruğu bitkisi koruma altına alındı.

Projeyle, Türkiye Tür Koruma Stratejisi’nin oluşturulması ve Tür Eylem Planları’nın hazırlanması için tehlike altındaki türlerin önceliklendirilmesine yönelik metodoloji oluşturulması hedefleniyor.

Bu hedefler doğrultusunda nesli tehlike altındaki türleri belirlemek için dört kategoride oluşturulan 20 farklı kritere göre beş tür koruma altına alındı.

Koruma altına alınan türlerden Harran kertenkelesi ile ilgili Şanlıurfa‘da “Harran Kertenkelesi Eylem Planı Çalıştayı” düzenlendi.

Çokgözlü Hatay mavisi.
Hasbenli sığırkuyruğu.

‘Türler için eylem planları hazırlanıyor’

Çalıştayda AA‘ya konuşan Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü Yaban Hayatı Dairesi Tür Koruma Çalışma Grubu Sorumlusu Adem Ağır, koruma altına alınan türlerle ilgili öncelikle eylem planları hazırlandığını söyledi:

“Eylem planlarını yaparken temel çıkış noktalarımızdan biri, türü korumakla birlikte kamuoyunu aydınlatmak, kurumsal kapasiteyi yükseltirken aynı zamanda kamunun ve halkın kapasitesini yükseltmektir. İnsanların koruma tedbirlerine bir şekilde saygı göstermelerini, bizler tarafından önerilen koruma tedbirlerine uymalarını istiyoruz. Kaçak avcılık yapmamalarını, bitkileri çiçeklenme dönemlerinde koparmamalarını istiyoruz.”

Harran kertenkelesi.

Eylem planları tamamlanan hayvan türlerinin bazılarının takılan vericiler vasıtasıyla izlendiğini, izleme çalışmalarının değerlendirildiğini anlatan Ağır şu uyarılarda bulundu:

“Korumaya aldığımız bazı nadir türler, halkımızın hoşuna gidiyor ya da farklı maksatlarla araziye çıkıp kendileri için edinmek isteyebiliyorlar. Fakat bunlar hassas, çok dar alanda yaşayan, endemik olan, belki belli bir bölgede yaşayan bitki ve canlı oldukları için sadece 5-10 tane olabiliyor. Bir tanesini kopartırsanız veya canlıları korumazsanız yüzde 20’sini yok etmiş oluyorsunuz.” 

İklim değişikliği pek çok türün sonunu getiriyor

Pek çok türün iklim değişikliği ve küresel ısınma nedeniyle yok olmak üzere olduğuna dikkati çeken Tarım ve Orman Bakanlığı DKMP Genel Müdürlüğü Yaban Hayatı Daire Başkanlığı tarım ve orman uzmanı Burak Tatar da  başka türlerin de korunmasını sağlayacak projeler ürettiklerini ve kamu kaynaklarını koruyarak belli başlı kategorilerin oluşturulduğunu söyledi.

Karakulak.

Tatar, bu kategoriler doğrultusunda koruma altına alınmasına karar verilen türler hakkında şunları anlattı:

“Öncelik verdiğimiz ve dört kategori altında topladığımız 20 farklı kriter vardı. Bu 20 kritere göre Türkiye’deki bütün türler, kuşlar, memeliler, sürüngenler, amfibiler, bitkiler, omurgasız türlerden bazılarını netleştirdik. Bilim insanlarını topladık, toplantılar yaptık ve puantaj sistemini kullanarak türleri planladık. Böylece hangi türlerin en kritik durumda olduğunu ortaya çıkardık. Her taksonomik gruptan bir tane pilot tür seçtik. Kuşlar, memeliler, sürüngenler, bitkiler ve omurgasızlar şeklinde 5 grupta netleştik. Hepsini temsil edecek bir tür seçtik ve model eylem planları hazırlamaya karar verdik. Sürüngenlerden Harran kertenkelesi, kuşlardan Bozkır kartalı, memelilerden bir kedigil türü olan karakulak, omurgasızlardan Hatay’da yaşayan kelebek türü ve bitkilerden Çanakkale civarında endemik olan, sadece o bölgede yayılış gösteren Hasbenli sığırkuyruğu üzerinde çalışma kararı aldık.”

Tatar, hazırladıkları eylem planlarının daha sonra diğer türlerle ilgili yapılacak eylem planlarına model oluşturacağını bildirdi.

‘Harran kertenkelesi, panda gibi alana has bir tür’

Harran kertenkelesinin koruma altına alınması çalışmalarında takım lideri olarak görev alan Borut Rubinic ise söz konusu kertenkele türünün, çok kısıtlı bir bölgede bulunması sebebiyle dünyada eşsiz bir tür olduğunu söyledi.

Birçok türün Harran kertenkelesi kadar şanslı olmadığını ifade eden Rubinic şöyle konuştu:

“Ancak Harran kertenkelesini yok olmaktan kurtarma kabiliyetimiz var. Aynı zamanda Türkiye için bayrak bir tür olduğunu düşünüyorum. Çünkü belirli bir bölgeye has çok fazla sürüngen ve omurgasız türü bulunmuyor. Özel bir tür olarak tanıtımı yapılabilir ve böylelikle daha geniş bilimsel toplulukların dikkati çekilebilir. Adeta panda gibi belirli bir alana has bir tür. Burada bulunması hem bir şans hem de lütuftur.”

 

Brezilya’da seçim ikinci tura kaldı

Brezilya‘da hafta sonu yapılan gelen seçimlerde solcu eski devlet başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, aşırı sağcı mevcut Devlet Başkanı Jair Bolsonaro‘yu geçerek birinci oldu ancak seçimin ikinci tura gitmesini önleyemedi.

Lula: Kazanacağız ama biraz ek zaman var

2003-2010 arasında Brezilya’ya liderlik eden Lula, São Paulo’da bir otelde yaptığı konuşmada, “Mücadele son zaferimize kadar devam edecek” dedi. Bolsonaro’nun kazandığı 2018 seçimlerine daha sonra düşürülen yozlaşma suçlamaları nedeniyle katılamayan Lula, “Biz seçimleri kazanacağız. Sadece artık önümüzde biraz ek zaman var” diye konuştu.

İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Gleisi Hoffmann, sonuçların solcu liderin 56 milyondan fazla oy aldığına işaret ederek, “üzülmeleri gereken bir durum olmadığını veya beklentilerin altında kalmadıklarını” ifade etti. Brezilya’da birçok solcu, muhalif ve Bolsonaro’nun Amazonlar‘da yol açtığı büyük tahribatın önüne geçmek isteyen çevre aktivistleri,  Lula’nın ilk turdan ona karşı ciddi bir fark atarak kazanmasını umuyordu.

Bolsonaro: Aşırı sağcı hükümet solculardan daha iyi

Bolsonaro ise pazar gecesi yaptığı konuşmada “halkın en yoksul kısımlarını aşırı sağcı bir hükümetin onlar için solcu bir hükümetten daha iyi olduğuna” ikna etmek için zaman harcayacağını söyledi.

Aşırı sağcı lider, “Birçok kişinin Brezilya’daki mevcut durumu göz önünde bulundurarak oyunu kullandığını biliyorum. Özellikle fiyat artışları rahatsızlık veriyor. Birçok insanın değişim istediğini biliyorum ama bazen gelen gideni aratır” dedi.

30 Ekim’de ikinci turu yapılacak seçim, birçok kişi tarafından Brezilya’yı tekrar demokrasi yoluna sokan 1985 seçimlerinden bu yana en kritik seçim olarak görülüyor. Ülkede birçok kişi, Bolsonaro’nun seçimleri kaybetmesi durumunda sonuçları kabul etmemesinden veya radikal sağcı grupların sokaklara çıkabileceği ve şiddet olaylarının yaşanabileceğinden de endişe duyuyor.

Bolsonaro geçen sene yaptığı bir konuşmada seçimin kendisi için üç sonuçlu olacağını söylemişti: “Hapis, ölüm veya zafer”.