Ana Sayfa Blog Sayfa 747

Son bir yılda Birleşik Krallık ve Avrupa’da kuş gribi yüzünden 48 milyon kuş öldürüldü

Avrupa gıda güvenliği ve hastalık önleme kurumlarının son verilerine göre kuş gribi vakaları yüzünden Birleşik Krallık ve Avrupa ülkelerinde son bir yıl içinde 47,7 milyon kuş itlaf edildi.

Ekim 2021 – Eylül 2022 tarihlerindeki vakaları raporlaştıran Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) ve Kuş Gribi için Avrupa Birliği Referans Laboratuvarı‘na göre, kümes hayvanlarında 2 bin 467, tutsak kuşlarda 187 ve vahşi kuşlar arasında 3 bin 573 vaka meydana geldi.

Verilere göre virüs, Avrupa’da 37 ülkeyi etkiledi.

Verilere göre, Birleşik Krallık’ta 161 yüksek patojenik kuş gribi (HPAI) vakası tespit edildi ve bu yüzden 3,2 milyon kümes hayvanı ve tutsak kuşu öldürüldü. Hükümet, öldürülen kuş sayısının üretim için beslenen 20 milyon kuşa oranla “çok düşük miktarda” olduğunu açıkladı.

Uzmanlar geçen yıllarda yaz aylarında neredeyse yok olan kuş gribinin bu yıl tüm mevsimler boyunca sürdüğünü söylüyor. Aynı zamanda virüs kuşlar arasında daha hızlı bir şekilde yayılıyor.

‘Vaka sayısının artmasını bekliyoruz’

BBC‘ye konuşan Veteriner Hizmetleri Sorumlusu Dr. Christine Middlemiss, virüsün vahşi hayvanlar arasında yoğun bir şekilde görülmesinin çiftliklerde de daha hızlı bir şekilde yayılmasına neden olduğunu söyledi. Middlemiss, “Ne yazık ki önümüzdeki aylarda göç eden kuşların dönüşüyle vaka sayılarının tekrar yükselmesini bekliyoruz” dedi. Kümes Hayvanları Konseyi Başkanı Richard Griffiths ise bunun “şimdiye kadar görülen en zorlu kuş gribi sezonu” olduğunu belirtti.

Ancak raporu hazırlayan uzmanlar bu verilerin gerçeği yansıtmadığını, gerçek sayıların çok daha yüksek olabileceğini aktarıyor. İnsanlar arasında virüsün yayıldığına dair resmi olarak kaydedilmiş bir veri olmasa da ECDC Başkanı Andrea Ammon, çiftliklerde çalışanların hâl “risk altında olduğunu”, işverenlerin çalışanları için güvenlik ve sağlık denetimi yapması gerektiği uyarısında bulunuyor. 

İspanya’da ilk, Avrupa’da ikinci kez insanda kuş gribi tespit edildi

Öte yandan ECDC, Dünya Sağlık Örgütü ve İspanya Sağlık Bakanlığı Uyarılar ve Acil Durumlar Koordinasyon Merkezi, İspanya’nın Guadalajara kentinde tavuk çiftliğinde çalışan kişide 27 Eylül’de kuş gribi tespit edildiğini, karantinaya alınan ve asemptomatik kalan hastanın kısa sürede “negatife geçtiğini” açıkladı.

Kuş gribinin Avrupa’da ikinci, İspanya’da ise ilk kez insanda görüldüğü belirtildi. İlk vaka Aralık 2021’de Birleşik Krallık’ta kaydedilmişti.

İspanya Sağlık Bakanlığı yetkilileri, hastanın çok düşük viral yük ile pozitif çıktığını ve belirtilerin olmadığı bilgisini verdi.

“H5N1” olarak adlandırılan kuş gribi, ilk olarak 1990’ların sonlarında Çin‘de tespit edilmiş ve 1997’de Hong Kong’da virüs bulaşan 18 kişiden altısı ölünce insanların bu virüsü yayabileceği ve ciddi sonuçları olabileceği duyurulmuştu. DSÖ’nün verilerine göre, 2003’ten bu yana kuş gribi tespit edilen 864 kişiden 456’sı (yüzde 52’si) hayatını kaybetti.

Guterres: Gelişmiş ülkelerin oyunun kurallarını değiştirme vakti geldi, dünya daha fazla bekleyemez

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kasım ayında gerçekleşecek BM İklim Değişikliği Konferansı (COP27) öncesi Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin başkenti Kinşasa‘da düzenlenen basın toplantısında konuştu.

COP27’ye haftalar kala dünyada iklim krizinin çok net şekilde görüldüğünün altını çizen Guterres, ABD’yi ve Küba’yı vuran Ian Kasırgası‘nı, Avrupa‘da son 500 yılın en sıcak yazının yaşanmasını, Pakistan‘ın üçte birini sular altında bırakan sel felaketini hatıratark şöyle dedi:

“COP27 kritik önemde, ama daha gidecek çok yolumuz var. Açık olalım: G20 hükümetlerinin taahhütleri çok yetersiz ve çok geç kalınmış. En zengin gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin eylemleri birbirini tutmuyor.

Mevcut taahhütler ve politikalar, 1, 5 derece hedefine ulaşmak şöyle dursun, küresel sıcaklık artışını 2 derece ile sınırlama şansımızı da engelliyor.

Ölüm kalım mücadelesi veriyoruz

Küresel sera gazı emisyonlaırnın tarihin en yüksek seviyesinde olduğunu ve artmaya devam ettiğini vurgulayan Guterres, “Bugün kendi güvenliğimiz için ve yarın hayatta kalabilmek için bir ölüm kalım mücadelesi içindeyiz” dei ve şöyle devam etti:

“Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında oyunun kurallarını değiştiren bir uzlaşmanın zamanı geldi. Dünya daha fazla bekleyemez.

Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşın dünya çapında iklim eylemlerini ikinci plana attığını da söyleyen BM Genel Sekreteri, iş dünyasındaki en dinamik iklim aktörlerinin, yasalar ve bürokrasiyle engellendiğini ancak fosil yakıtlar etrafında büyüyen özel sektörün taahhütlerinde gerileme olduğunu dile getirdi:

“İklim kriziyle mücadelenin her cephesinde tek çözüm, dayanışma içinde kararlı eylemdir. COP27, G20 liderliğindeki tüm ülkelerin bu mücadelede birlikte olduklarını göstermesinin yeri olacaktır. Bunu göstermenin en iyi yolu Şarm El-Şeyh’te düzenlenecek  COP 27’ye katılmaktır.”

Guterres konuşmasının sonunda dünyanın ‘en üst düzeydeki liderlerini’ COP 27’ye tam olarak katılmaya ve dünyaya, ulusal ve küresel olarak hangi iklim eylemlerini gerçekleştireceklerini anlatmaya çağırdı:

Dünya liderleri, varlıkları ve aktif katılımlarıyla, iklim eyleminin gerçekten olması gerektiği gibi, en büyük küresel öncelik olduğunu gösterebilirler.

İnsan kaynaklı iklim değişikliği aşırı hava olaylarını şiddetlendirecek

Küba‘nın ardından ABD’nin Florida eyaletini büyük hasara uğratan Ian Kasırgası, ABD tarihinin en büyük beşinci kasırgası olarak tarihe geçti.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, 2100 yılına kadar küresel ölçekte bu tip tropikal siklonların şiddetinin yüzde 5 ila 11, sıklığının ise yüzde 5 ila 35 artabileceğini söyledi.

Ian Kasırgası’nın bir tropikal siklon olduğunu açıklayan Türkeş, bölgedeki  tropikal siklon oluşumuna uygun meteorolojik ve atmosfer koşullarının varlığının yanı sıra, deniz suyu sıcaklığının 27 derecenin üzerine çıktığı bir süreçte meydana geldiğinin altını çizdi.

Ian Kasırgası Küba ve Florida’nın ardından Carolina’da: Bıraktığı yıkım görüntülendi, ölü sayısı bilinmiyor
Fiona Kasırgası Bermuda’ya ilerliyor: Porto Riko’da 8 ölü

Bu yıl deniz yüzeyi sıcaklıklarının uzun yıllar ortalamalarından daha yüksek olduğuna dikkati çeken Türkeş, tropikal siklon bölgelerinde ve batı-kuzeybatı Atlantik‘te bu aylarda olmaması gereken yüzey sıcaklıkları olduğunu hatırlattı:

“Orta Atlantik’ten Meksika Körfezi’ne kadar olan geniş bir coğrafyada deniz yüzeyi sıcaklıkları 27 ile 32 derece arasında. Oluşan bir tropikal alçak basıncın ya da tropikal fırtınanın, çok hızla yüksek kategorili yıkıcı bir kasırgaya dönüştüğünü, bunun da şiddetli yağış ve fırtına kabarmalarıyla ciddi afetlere yol açtığını görüyoruz.”

Ian Kasırgası’nın ardından Fourt Myers, Florida. Fotoğraf: Wilfredo Lee / AP

Su sıcaklığındaki artış neden önemli?

Türkeş, deniz yüzey sıcaklıklarının bu konudaki önemini şöyle açıkladı:

“Atmosfere daha fazla su buharı verilmesiyle atmosferin enerjisini artırmış oluyorsunuz. Bir tropikal siklon oluştuğunda daha sıcak bir dünyada, deniz yüzey sıcaklığının, buharlaşmanın daha yüksek olduğu bir dünyada, gelecek yüksek çözünürlüklü dinamik iklim modellerine göre, tropikal siklonların küresel ortalama sıklığında yüzde 5 ile 35 arasında artış olması bekleniyor.

İklim değişikliği senaryolarına dayalı yüksek çözünürlüklü dinamik iklim modelleri, aslında kuvvetlenen sera etkisinin, ormanların yok edilmesinin, yeryüzünün fiziki coğrafyasının bozulması sonucunda oluşan insan kaynaklı iklim değişikliğinin, şiddetli hava ve iklim olayları ile afetlerin gelecekte daha fazla, daha şiddetli olabileceğini gösteriyor.

Türkeş, Karayip Denizi ve Meksika Körfezi‘ndeki tropikal siklonların, şiddetli hava olaylarına, şiddetli fırtınalara, şiddetli ya da aşırı yağışlara ve kıyısal taşkınlara-su baskınlarına neden olan fırtına kabarması gibi olaylara yol açarak bir kasırgaya dönüşebileceği öngörüsünde de bulundu.

 

EMBER: Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı, rüzgar ve güneşe yatırım ile yarı yarıya düşürülebilir

Enerji konusunda faaliyet gösteren düşünce kuruluşu Ember‘in bugün yayımladığı analize göre, 2021’de Türkiye’deki elektrik üretiminin yüzde 50’sini sağlayan ithal fosil kaynakların payı, rüzgar ve güneş enerjisi sayesinde 2030 yılına kadar yüzde 25’in altına indirilebilir.

Bunu sağlayabilmek için rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesinde ciddi artışların sağlanması gerekiyor.

Enerji bağımsızlığının ancak temiz enerjiyle mümkün olduğunu belirten Ember, çalışmada Türkiye’nin geçtiğimiz yıl Paris Anlaşması’na taraf olarak 2053 yılına kadar net sıfır hedefi belirlediği ve bu hedefe uygun olarak yeni bir enerji planı açıklayacağına değindi.

Yeni enerji planında belirlenecek rüzgar ve güneş enerjisi hedeflerinin ülkenin yalnızca karbonsuzlaşmasını değil, aynı zamanda enerji bağımsızlığını da sağlayabileceğini ortaya koyan çalışmada, özellikle güneş enerjisinin enerji bağımsızlığına giden yolda hayati bir yer tutacağına dikkat çekildi.

Araştırmaya göre Türkiye, 2030 yılına kadar rüzgar ve güneş enerjisinde yapacağı atılımla elektrik üretimindeki dışa bağımlılığını yarıya indirebilir.

2021 yılında elektriğinin yüzde 50’sini ithal kömür ve doğalgaz ile üreten Türkiye’nin sekiz yıl içinde bu oranı yüzde 25’in altına düşürmek için rüzgar ve güneşin elektrik üretimindeki payının tüm kaynaklar arasında en az üçte bir oranına yükseltmesi gerekiyor. (2021 itibariyle rüzgar ve güneşin elektrik üretimindeki payı yüzde 13,6 seviyesindeydi).

Türkiye’de değişimin anahtarı: Güneş enerjisi

Aynı şekilde ithal fosil yakıtların payını yarıya indirmek için, 8,8 GW seviyesinde olan güneş kapasitesine 2030 yılına dek her yıl ortalama 4 GW’lık kapasite eklenmesi gerekiyor.

2030’a kadar ise Türkiye’nin güneş enerjisi kapasitesinin 40 GW’a ve rüzgar enerjisi kapasitesinin de 30 GW’a ulaşması gerekiyor.

Son yıllarda ise her yıl yaklaşık 1 GW’lık güneş kapasitesinin devreye alındığını belirten çalışmada şöyle deniyor:

“Halbuki Türkiye’nin yerli panel üretim kapasitesi bunun sekiz katı. Yatırımcıların güneşe ilgisi de çok daha yüksek seviyelerde, öyle ki her yıl düzenlenen güneş enerjisi ihalelerine, ihale kapasitesinin 10-15 katı talep geliyor.

Analizde, güneş enerjisinin faydalarına da ayrı bir yer verildi. Buna göre güneş enerjisinin ucuz ve ülkedeki potansiyelinin yüksek olmasının yanında başka avantajları da var:

  • Güneş enerjisinden elektrik üretimi, artan klima kullanımı ihtiyacı nedeniyle yaz aylarında zirve yapan ülke çapındaki elektrik tüketimi profiline iyi uyum sağlar ve kurak mevsimlerde hidroelektriği telafi edebilir.
  • Güneş enerjisi sayesinde yazın elektrik üretiminde kullanılacak barajlı hidroelektrik santralleri kış aylarında değerlendirilerek doğalgaz santrallerine olan ihtiyaç ve doğalgaz tüketimi azaltılabilir, böylece kışın en soğuk dönemlerinde ortaya çıkan gaz talebi daha kolay karşılanabilir.

Ember’in Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlardan sorumlu Bölge Lideri Ufuk Alparslan, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara bağımlılığınn ne kadar riskli ve güvenilmez olduğu son aylarda dünyada yaşanan gelişmelerle iyice ortaya çıktığına vurgu yaparak şunları söyledi:

“Buna karşı çözüm ucuz ve temiz enerji kaynakları rüzgar ve güneş. Rüzgar ve güneş, önümüzdeki yıllarda Türkiye gibi enerji kaynakları kısıtlı olan ülkelerin enerjide bağımsızlıklarını sağlamasında öncü rol oynayacak.”

Kamuoyu, katledilen müzisyen Onur Şener için adalet istiyor: Üç kamu görevlisi cinayet şüphesiyle tutuklu

Ankara‘nın Çankaya ilçesinde sahne aldığı mekanda ‘istek şarkı’ bahanesiyle darp edilerek katledilen müzisyen Onur Şener‘in ardından müzisyenler, muhalefet partileri ve halkın tepkileri sürüyor.

Sosyal medya gündeminin ilk sıralarında #OnurŞenerİçinAdalet etiketi var.

Cinayete ilişkin gözaltına alınan beş şüpheliden üçü ‘kasten öldürme suçundan tutuklandı.

Tartışma çıkardıktan sonra Şener’i darp ederek öldürdüğü belirtilen tutuklular Ali Gündüz ve İlker Karakaş‘ın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı‘nda, Semih Soyalp‘in ise Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ’de (TAİ) çalıştığı ortaya çıktı.

Çelik: Siyasi polemik üretmeye çalışıyorlar

Karakaş ve Soyalp’in suç kayıtları da bulunduğu iddiasıyla, kamu kurumlarına çalışıyor olmalarına da tepki yağdı. CHP sözcüsü Faik Öztrak, “Kimin torpili ile kamuda işe girdiler?” diye sordu.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy cinayete ilişkin açıklamasında suçluların en ağır şekilde cezalandırılacağını söyledi.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise, sorulan soru üzerine sürecin takipçisi olacaklarını söylerken, katil zanlılarının bürokrat kimliğine ilişkin,”İster özel sektör ister kamuda çalışsın… Hiç istemesek de bazı insanların maalesef bu tip canavarca işlere imza attıklarını görebiliyoruz. Bu acı karşısında bile siyasi polemik üretmeye çalışanların, bu acıyı ve cinayeti istismar etmekten başka hiçbir izahı yoktur” sözleriyle kamuoyu tepkisine ‘siyasi polemik’ nitelemesi yaptı.

Şener’i suçladılar

DHA‘nın aktardığına göre sanıklar ilk ifadelerinde “Şener’in kendilerine saldırdığını” iddia etti. Diğer iki sanık, İlker Karakaş’nın Şener’in kafasına bira bardağıyla vurduğuna dair ifade verdi.

Şener, aldığı darbelerle ağır yaralanmış, kaldırıldığı hastanede de yaşamını yitirmişti. Dün Ankara’da toprağa verilen Şener’in cenazesine CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da katılmıştı.

Sanatçılar ayakta

Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM), Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG) ve Tüm Etkinlik Sektörü İşveren Sendikası (Etkinlik-Sen) cinayeti protesto etmek için toplandı ve Şener için anma etkinliği düzenledi.

Sanatçı Haluk Levent, dün akşam İstanbul Kuruçeşme‘de verdiği konserin gelirinin, Şener’in kızının eğitim masrafları için harcanacağını açıkladı. Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş da, sanatçıların isteği üzerinegeliri  Onur Şener’in ailesine bağışlanmak üzere bir konser düzenleyeceklerini duyurdu.

Türkiye’nin en ünlü sanatçıları iki gündür Şener’in katledilmesine ilişkin duyduğu öfkeyi sosyal medya hesaplarından dile getiriyor:

https://twitter.com/kiremitciev/status/1576918454036496385?s=20&t=P60HYXChPNWiltkjLfQh_Q

Meteorolojiden 13 il için sarı kodlu uyarı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) tahminlerine göre hava sıcaklıkları ülke genelinde birkaç derece düşecek. Pek çok ilde sağanak yağışlar ve rüzgar bekleniyor.

Marmara, Karadeniz, İç Anadolu‘nun doğusu, Akdeniz bölgeleri gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek.

Doğu Anadolu‘da etkili olan lodos ve kuvvetli rüzgara karşı vatandaşlara ağaç devrilmesi, çatı uçması gibi tehlikelere karşı tedbirli olma uyarısı yapıldı.

Bugün için hava durumu / MGM

Yurdun kuzey, iç ve güneybatı kesimlerinin parçalı ve yer yer çok bulutlu, Marmara ve İç Anadolu’nun doğusu, Karadeniz ile Antalya, Mersin, Adana, Karaman, Çankırı ve Erzincan çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor.

Yağışlar; Ordu ve Tokat çevreleri ile Yozgat‘ın doğu, Sivas‘ın kuzey ve batı çevrelerinde yerel kuvvetli olacak.

Bugün Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Dersim, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Muş, Rize, Trabzon,, Zonguldak için sarı kodlu uyarı yapıldı.

 

 

Yeni dönemde Meclis’in ilk işi: Milletvekillerinin dokunulmazlıklarına ilişkin dosyalar sunuldu

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 27. Dönem 6. Yasama Yılı dün itibariyle başladı.

34 milletvekilinin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında 65 Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, Meclis Başkanlığı tarafından “Gelen Kağıtlar” listesinde yayımlandı.

Dosyaları Karma Komisyona havale edilen ve haklarında dokunulmazlığın kaldırılması için fezleke hazırlanan isimler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Zafer Partisi kurucusu Ümit Özdağ‘ın yanı sıra şöyle:

  • DBP Eş Genel Başkanı ve Diyarbakır Milletvekili Saliha Aydeniz,
  • CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel,
  • CHP Grup Başkanvekili ve Sakarya Milletvekili Engin Özkoç,
  • CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba,
  • CHP Ankara Milletvekili Ahmet Haluk Koç,
  • CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer,
  • HDP Diyarbakır Milletvekilleri Dersim Dağ, Remziye Tosun, Semra Güzel ve İmam Taşçıer,
  • HDP Batman Milletvekilleri Feleknas Uca ve Ayşe Acar Başaran,
  • HDP Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan,
  • HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, HDP Mardin Milletvekili Pero Dundar,
  • HDP Van Milletvekilleri Tayip Temel, Murat Sarısaç ve Sezai Temelli,
  • HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk,
  • HDP Iğdır Milletvekili Habip Eksik,
  • HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül,
  • HDP Mersin Milletvekilleri Fatma Kurtulan ve Rıdvan Turan,
  • HDP Hakkari Milletvekili Sait Dede,
  • HDP Mardin Milletvekili Ebru Günay,
  • HDP Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin,
  • HDP Tunceli Milletvekili Alican Önlü,
  • HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz,
  • Bağımsız İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu,
  • TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık,
  • AK Parti Balıkesir Milletvekili İsmail Ok,
  • AK Parti Van Milletvekili Abdulahat Arvas.

Gelen fezlekeler arasında Salihe Aydeniz ve Remziye Tosun’un altı, Semra Güzel’in beş, Berdan Öztürk’ün dört, Dersim Dağ, Dirayet Dilan Taşdemir, Murat Sarısaç ve Ahmet Şık’ın üç, Engin Özkoç, Utku Çakırözer, Alican Önlü, Ayşe Acar Başaran, Ömer Öcalan ile İmam Taşçıer’in ikişer dosyası bulunuyor.

Meclis yarın işbaşı yapıyor: Gündemde ‘dezenformasyon yasası’, EYT ve KYK var

Üsküdar’da sır gibi millet bahçesi: Kimsenin haberi yok…

İSTANBUL- Üsküdar’daki Çocuk Köy ve Millet Bahçesi projesinde çalışmalar ikinci ayına girdi. Yeşil Gazete olarak aldığımız ağaç kesimi ihbarlarının ardından olay yerine gitmiş, proje yöneticisine iddiaları sormuş, bölgedeki vatandaşlarla konuşmuştuk. Haberimizin ardından şantiyeye nihayet bir bilgilendirici tabela asıldı. Alanı bu kez ilçe, büyükşehir ve orman müdürlüklerinden yetkililere, şehir plancılarına ve belediyede görev alan muhalif isimlere sorduk.

Üsküdar’da ormana millet bahçesi: TOKİ ihalesi yine hastanelerin, havalimanlarının şirketine

Şantiye kelimesi aklınıza beton ve inşaat getirebilir. Ancak burası öyle bir alan değil, buradaki şantiye alanı ormanlık bir arazi. Yani binlerce ağacın içerisine girmiş iş makinelerini düşünebilirsiniz.

Proje ilk kez Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen tarafından “Üsküdar’a 41 kere maşallah” ifadeleriyle seçim öncesi 41 projesinden biri olarak Şubat 2019’da duyuruluyor. Ancak Çocuk Köyü ve Millet Bahçesi projesinin yapımını daha sonrasında Kayaş Madencilik A.Ş. üstleniyor. Peki bu el değişimi nasıl oldu diye sorduğumuzda karşımıza devreye giren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) çıkıyor.

Ormanlık arazide yapılmaya başlanan proje için bitki örtüsü iki hafta önce zaten kaldırılmaya başlanmıştı. Alandan gelen yeni fotoğraflar ağaçların da bundan nasibini aldığını gösteriyor.

Bölgenin akıbetini hem Üsküdar Belediyesi’ne hem de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı ilgili müdürlüklerdeki yetkililere soruyoruz; nasıl bir ormanlık arazi böyle bir projeye açıldı? Ancak soruya aldığımız yanıtlar daha da karmaşık bir tabloya işaret ediyor. Çoğunun projeden haberi bile yok.

Proje başladıktan bir buçuk ay sonra bilgilendirici tabela şantiyeye ancak koyuldu.

İstanbul Orman Genel Müdürlüğü’nden telefonla herhangi bir şekilde net bir cevap alabilmeniz mümkün değil. Bunun için Kanlıca’daki Orman İşletme Müdürlüğü binasına bizzat gidip, yüz yüze görüşme yapmamız; ancak o şekilde alanın nasıl projeye açıldığı konusunda bilgi alabileceğimiz söyleniyor. Ama bu bir sonraki haberin konusu.

Şimdi alanın niteliğine bakalım. 81 dönümlük proje 900/1917 /6969/4 970/3  ada/parseller üzerinde bulunuyor.

Kaynak: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü

Üsküdar’daki projenin yapıldığı araziye Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Parsel Sorgulama Uygulaması üzerinden baktığımızda 917 ada parsel 6 ve 969 ada parsel 4’te orman niteliğinde alanlar olduğunu görüyoruz. Ana taşınmaz olarak görünen tapu alanı şimdi numaralandırılmış ağaçlarla kaplı.

Kaynak: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü

Proje ilerliyor, alandaki ağaçların kökleri dışarı fırlamış, iş makinesi diğer ağaçları tahrip etmeye devam ediyor. Oysa proje yöneticisi Sedat Kaya, bölgedeki ağaçlara herhangi bir şekilde dokunulmayacağını üzerine basa basa söylemişti. Tabii aynı zamanda bazı ağaçların da taşınacağı belirtilmişti.

Öte yandan İBB‘nin İmar Sorgulama Uygulaması‘ndan aynı bölgeyi incelediğimizde Söz konusu arazilerin 26 Eylül 2016 tarihli 1/5000 imar planında Doğal SİT Alanı ve mesire yeri niteliğinde olduğunu görüyoruz.

Arazilerin yine aynı tarihli 1/1000’lik uygulama imar planında ise Nitelikli Doğal Koruma Alanı ve Mesire Yeri niteliklerinde olduğu görünüyor. 2016’da SİT ve koruma alanı olarak kayıtlara geçmiş olan arazide nasıl millet bahçesine izin verildiğini sormak için aradığımız Orman Genel Müdürlüğü yetkililerinin santrallarına takılıyoruz. Arazilerin nitelikleriyle ilgili verilen kararlara açık bir kaynaktan ulaşmak ne yazık ki mümkün olmuyor.

‘Karar doğru değil: Yapılaşmanın önünü açıyor’

Niteliği ne olursa olsun, ağaçlarla dolu olan bir alana, SİT alanına ve mesire yerine millet bahçesi yapılmasının sonuçlarını ve etkilerini bir bilene sorduk; Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şube Başkanı Doç. Dr. Pelin Pınar Giritlioğlu, söz konusu projelerin ileride yapılaşmalara olanak tanıdığını şöyle anlatıyor:

Doğal koruma alanı ve doğal SİT özelliği taşıyan bir böyle bir alanın içerisindeki kullanımın sınırlandırılması gerekir. Millet bahçesi yapılması elbette ki yanlış bir karardır. Bu mücadele Validebağ Korusu için de verildi, verilmeye de devam ediyor. Millet bahçesi olmasıyla birlikte bu tip alanların hukuki statüsü değişiyor. Artık içinde birtakım yapılaşmalara olanak tanınır hale geliyor. Millet bahçelerinin içinde sergi ve fuar alanları, camiler, mescitler, kütüphaneler, çay bahçeleri, kafeteryalar, restoranlar vb alanlar yapılması yasal düzenlemelerle tanımlanmış durumda. Dolayısıyla bu alan orman veya herhangi bir başka doğal koruma alanı içerisindeyse de bu alanın içerisinde yapılaşmalara izin verilecek anlamına gelir. Belli altyapı düzenlemelerinin ve otoparkların yapılacağı anlamına gelir.”

‘Rant uğruna yapılıyor’

İBB ve Üsküdar Belediyesi eski Meclis Üyesi CHP’li Nezih Küçükerden‘e Üsküdar‘daki orman varlığına ve projeye ilişkin değerlendirmelerini soruyoruz. Ekolojik kaygılarının yüksek olduğunu ifade eden Küçükerden, Nakkaştepe’de verilen mücadeleyi hatırlatıyor ve devam ediyor:

“Üsküdar’da boğaza bakan, merkeze çok yakın bir alandan bahsediyoruz. Donatı alanlarının içinde, bunların nasıl yapılacağı gerek yasa, gerek yönetmelikler tarafından tarif edilmiştir ama bunların hiçbiri belediyeler tarafından uyarlanmıyor. Yeşili yok ederseniz ya çöl olur ya sel. Bugün İstanbul’un kuzey ormanlarını perişan ettiniz. Binlerce, milyonlarca ağaç kestiniz, yok ettiniz. Şimdi şehrin içindeki ufak tefek, bu vasıftaki yerleri, millet bahçesi adı altında kazıp biçip perişan ediyorsunuz. Bunun adına siz ‘yeşili korumak’ diyorsanız böyle bir yeşili koruma olamaz. Yeşili korumaktan başka bu ülkenin çaresi yok ama maalesef rant uğruna bunlar yapılıyor. Sadece İstanbul’da değil, ülkenin her alanında doğal sit alanları yok ediliyor.”

‣Aydos Ormanı’nda Millet Bahçesi: Ağaç sayısından çok tahribat var

İstanbul’daki 18 millet bahçesinden ikisi Kayaş’ta

Projenin ihale edildiği şirketi yeniden hatırlayalım ve projelere daha yakından bakalım:

TOKİ’nin verilerine göre İstanbul’da yalnızca biri (Pendik Dumlupınar’daki millet bahçesi) tamamlanmış görünen ve inşaatına devam edilen toplamda 18 ayrı millet bahçesi projesi bulunuyor. Bunlardan ikisi Kayaş Madencilik İnşaat Anonim Şirketi’nde.

Üsküdar’daki proje 100 milyon 158 bin 561 Türk lirasına, Beykoz’daki proje ise 61 milyon 161 bin Türk lirasına Kayaş Madencilik’e ihale edilmiş durumda.

Sayıştay raporundan OGM’nin payına düşen

Mesire yerleri, kent ormanları, araştırma ormanları, ağaç parkı (arboretum) sahaları, orman içi biyoçeşitlilik koruma alanları, model orman, muhafaza ormanı alanlarının ayrılması, korunması, işletilmesini ve işlettirilmesini sağlamak Orman Genel Müdürlüğünün görevleri arasında yer alıyor. Bu doğrultuda Üsküdar’daki arazinin akıbetini sorduğumuz ancak henüz yanıt alamadığımız Orman Genel Müdürlüğünün karnesine de bir göz atalım.

‣OGM’nin orman kumarı: Yangın sayısına göre kazanacak ya da kaybedecekler

Sayıştay’ın Orman Genel Müdürlüğü’ne (OGM) ait 2021 yılı denetim raporunda OGM yönetim süreçlerinde şöyle sorunların tespit edildiğine yer veriliyor:

  • 2021’de orman yangınları pek çok il, ilçe ve köyü de tehdit etmiştir. Ancak, yangın söndürme çalışmalarında, OGM ile yerel yönetimler arasında işbirliği ve yetki sorunları ortaya çıkmıştır.
  • Büyük orman yangınları üzerinde durulup, yerleşim yerlerine bitişik orman alanları için yerel yönetimlerle işbirliğine yönelik hususa yer verilmemiştir. Sonuç olarak, ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla insan ve araç-gereç kaynaklarının seferber edildiği büyük orman yangınlarını yönetmek için yerleşim yerlerine bitişik orman alanlarına özel yangın eylem planları hazırlanmalı ve yerel düzeyde detaylı iş akışları oluşturularak kurumlar arası işbirliği sistematik hale getirilmelidir.
  • Özellikle özel çevre koruma bölgeleri ve doğal sit alanlarındaki kıyılarda bulunan mesire yerleri ile ilgili sorunlar Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı arasında koordinasyonun sağlanması ihtiyacını ortaya koymaktadır.
  • Bölge Müdürlüklerinde yapılan incelemelerde; kıyılarda ve korunan alanlardaki orman alanlarının tasarrufu konusunda çevre, şehircilik ve iklim değişikliği müdürlüğü ile görev ve yetki alanlarının çakışmasından kaynaklanan planlama, yönetim ve işletme sorunları yaşandığı, bu durumun kamu kaynaklarının daha etkin ve verimli bir biçimde kullanılamamasına yol açtığı görülmüştür.
  • Sonuç olarak, orman alanlarındaki yetki çakışmaları mesire alanlarının kurulması ve işletilmesiyle ilgili muğlaklığı artırmakta ve etkin bir yönetimi engellemektedir. Kıyılarda bulunan orman alanlarının tasarrufu konusundaki yetki Orman Genel Müdürlüğündedir. Mesire yerlerinin imar plan ve projelere ilişkin her türlü izin ve görüş Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından alınmaktadır. Bu nedenle, korunan alanlar olan Özel Çevre Koruma Bölgeleri ve Doğal Sit Alanlarındaki kıyılarda Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan alanlar ile irtibatlı mesire yerlerinin işletilmesine yönelik Tarım ve Orman Bakanlığı ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı arasında yeniden protokol yapılması gerektiği değerlendirilmektedir
  • Orman yangınları 2020 yılına oranla 2021 yılında 6 kat artı. 2021 yılında 139 bin 503 hektarlık ormanlık alan zarar gördü. 
  • OGM’nin yerleşim yerlerine bitişik orman alanlarına özel yangın eylem planlarının hazırlanmadığı tespit edildi.

 

 

Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimine erişmek isteyen herkes için: e-Eşitlik Dijital Öğrenme Platformu

Uçan Süpürge Vakfı, yürüttüğü “e-Eşitlik” projesi kapsamında, isteyen herkesin toplumsal cinsiyet eşitliği ğitimine ulaşablileceği yeni bir platformu tanıttı.

Temel kavramlar, hukuk, savunuculuk ve yeni medya olmak üzere dört ana başlıktan oluşan e-Eşitlik Dijital Öğrenme Platformu, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimine; herkesin, her yerden, her zaman ve en detaylı şekilde ulaşabilmesi için hazırlandı. Eğitimi alan herkes sertifika almaya da hak kazanacak.

Platform, “Herkes İçin Eşitlik” sloganıyla sadece kadınları ve sivil toplum kuruluşlarını değil, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda güncel ve doğru bilgileri öğrenmek isteyen herkesi kapsamayı amaçlıyor.

Görme engellilerin de platforma erişimi için her bir modül, platform içerisinde seslendirildi.

Toplum cinsiyet eşitliğine dair detaylı ve bilimsel bilgileri hem yazılı içeriklerle hem de videolarla öğrenmek isteyen herkes platforma bu adresten ulaşabilir.

 

Svante Pääbo, insan evrimine ışık tutan genetik çalışmalarıyla Nobel Tıp Ödülü’nü aldı

Bu yılki Nobel Fizyoloji/Tıp ödülü, insan evrimi üzerine genetik çalışmalar yapan  İsveçli Svante Pääbo’ya verildi. Komite, ödülün “soyu tükenmiş homininlerin (insansıların) genomları ve insan evrimi hakkındaki keşifleri nedeniyle” verildiğini duyurdu.

Pääbo, nesli tükenmiş türlerdeki genomik bilgilerin yeniden yapılandırılmasına ve analizine dayanan bir bilim dalı olan paleogenomik alanına yaptığı öncü katkılarla tanınıyor.

Nobel Komitesi, “Çığır açan araştırması sayesinde Svante Pääbo, tamamen yeni bir bilimsel disiplin olan paleogenomiği kurdu” dedi:

“Çalışmaları, yaşayan insanları, soyu tükenenlerden farklı kılan genetik özellikleri ortaya çıkaran keşifleri, bizi benzersiz şekilde insan yapan şeyin araştırılmasına temel oluşturuyor.”

2007’de Time degisinin yılın ‘en etkili 100 insanı’ arasında saydığı Pääbo’nun babası Sune Bergstrom da Nobel Tıp ödülü sahibi. Bergstrom aynı ödüle tam 40 yıl önce, “Prostoglandinler ve ilgili biyolojik aktif maddeleri keşiflerinden dolayı” layık görülmüştü.

Pääbo, kariyerine evrimsel biyoloji alanında öncü olan Allan Wilson‘ın doktora sonrası öğrencisi olarak Neandertallerden deoksiribonükleik asit (DNA) incelemek için yöntemler geliştirerek başladı.

1990’da Münih Üniversitesi’nde profesör olduğunda arkaik DNA üzerindeki çalışmalarına devam etti ve kendi yöntemleriyle 40 bin yıllık bir kemik parçasından mitokondriyal DNA sıralaması yapmayı başardı.

Bu sayede insanlık, ilk kez, Pääbo’nun çalışması ile soyu tükenmiş bir akrabanın gen dizimine erişebilmiş oldu.

Modern insan ve şempanzelerle yapılan karşılaştırmalar, Neandertallerin genetik olarak farklı olduğunu gösterdi. Devam eden karşılaştırmalı analizler, Neandertallerin ve Homo sapiens’in en son ortak atasının yaklaşık 800 bin yıl önce yaşadığını ortaya koydu.

2008 yılında Sibirya‘nın güneyindeki Denisova mağarasında keşfedilen 40 bin yıllık bir parmak kemiği parçasının sn derece iyi kıorunmuş DNA’sı,  Pääbo’nun ekibi tarafından sıralandı ve bunun, Denisova adı verilen daha önce bilinmeyen bir hominin olduğu ortaya çıktı.

Çalışmalarında yaklaşık 70 bin yıl önce Afrika’dan göçün ardından soyu tükenmiş bu homininlerden Homo sapiens’e gen aktarımının gerçekleştiğini de buldu: Homo sapiens’in Afrika dışına yayılması ve doğuya göç etmesi sırasında sadece Neandertallerle değil, aynı zamanda Denisovalılarla da iç içe geçtiği tespit edildi.