Ana Sayfa Blog Sayfa 58

Hindistan’da heyelan: En az 106 kişi hayatını kaybetti, sorumlu iklim değişikliği

Güney Hindistan‘ın Kerala eyaletinde meydana gelen heyelan, köyleri ve çay tarlalarını toprak altında bırakırken en az 106 kişinin hayatını kaybettiği, birçok köylünün ise hala toprak altında olduğu bildirildi.

29 Temmuz Pazartesi günü Hindistan’ın popüler turistik yerlerinden biri olan Kerala’nın Wayanad bölgesinde yaşanan sağanak yağışın etkisiyle gece yarısından sonra yamaçlar çöktü, çamur ve kaya parçaları çoğu küçük evlerde ve geçici barınaklarda yaşayan çay tarlası işçileri ve ailelerinin üzerine yığıldı.

Eyalet yetkilileri, heyelanlarda en az 106 kişinin öldüğünü, 128 kişinin yaralandığını ve onlarca kişinin kayıp olduğunu açıkladı. Yerel yayın kuruluşu Asianet TV ise ölü sayısını 119 olarak duyurdu.

Fotoğraf: National Disaster Response Force

Son beş yılın en büyük felaketi

Pazartesiyi salıya bağlayan gece yaşanan heyelan, eyaletin 2018 yılında aşırı yağışların etkisiyle başlayan ve 400 kişinin hayatını kaybettiği heyelandan beri bölgede yaşanan en büyük felaket olarak nitelendirildi.

Meşhur turizm bölgesinde pazartesi günü başlayan yağışlar nedeniyle turistik geziler durduruldu. Ancak yerel halk aşırı yağışlara ve heyelanda savunmasız yakalandı.

Kerala yöneticisi Pinarayi Vijayan, “Hala toprak altında mahsur kalan ve heyelanlar sürüklenen insanlar var” diyerek kurtarma operasyonları tüm gücüyle çalışmalarına devam edeceğini söyledi.

3 binden fazla insan bölgeden tahliye edilerek bölgedeki 45 yardım kampına yerleştirildi. Ordu mensupları da dahil olmak üzere yüzlerce personel, drone ve arama köpekleri ile çalışmalarını sürdürüyor.

Fotoğraf: National Disaster Response Force

Yıkılan köprü yardımlara engel oldu

Etkilenen bölgeyi Chooralmala‘ya bağlayan köprü yıkıldığı için ekiplerin heyelan bölgesine müdahalesi zorlaştı. Başbakanlık ofisi, köprünün onarımı için ordu mühendislerini görevlendirdi.

Yıkılan köprü nedeniyle ulaşılamayan Mundakkai’ye askeri helikopterle yardım götürüldü. Bölgedeki turizm tesisinde 250 kişi yiyecek ve ilaç olmadan mahsur kaldı. Yetkililer, kötü hava koşullarının bölgeye havadan yardım götürülmesini edilmesini zorlaştırdığını söyledi.

Fotoğraf: National Disaster Response Force

İklim değişikliği felaketleri tahmin edilemez hale geliyor

Yerel meteoroloji servisi, bölgenin 204 mm yağış almasının beklendiğini ancak 48 saat içinde 572 mm yağış düştüğünü bildirdi. Yağışların önümüzdeki günlerde artarak devam etmesi bekleniyor.

Muson yağmurları bölge halkını yaz sıcaklarından kurtararak su kaynaklarının yenilenmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması için hayati önem taşıyor olsa da heyelan ve sel felaketi risklerini de beraberinde getiriyor. Uzmanlar, iklim değişikliğinin bu tür felaketleri daha da kötüleştirdiğine dikkat çekiyor.

Etiyopya’da aşırı yağışların tetiklediği heyelanda 229 kişi hayatını kaybetti
Papua Yeni Gine’de 2 bin kişi toprak altında: Neden bu kadar çok heyelan yaşanıyor?
Hindistan’da sel ve heyelandan en az 40 kişi hayatını kaybetti

Eyalet yöneticisi Vijayan, iklim değişikliği yüzünden yağışların ve doğal afetlerin tahmin edilemez hale geldiğini söyledi.

Başbakan Narendra Modi ise X hesabından paylaşım yaparak ” Düşüncelerim sevdiklerini kaybedenlerle, dualarım yaralılarla” dedi ve mağdur ailelere 2 bin 400 dolar tazminat ödeneceğini açıkladı.

Muhalefet lideri Rahul Gandhi ise son yıllarda ülke genelinde giderek endişe verici hale gelen heyelanlara yönelik kapsamlı bir aksiyon planı hazırlanması gerektiğini söyledi.

Genco Erkal vefat etti: Tek hecesiz elveda!

Paylaşımda, “Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın! Sizi canımda canımın içinde, kavgamı kafamda götürüyorum. Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın… Resimlerdeki kuşlar gibi dizilip üstüne kumsalın, mendil sallamayın bana. İstemez… Tek hecesiz elveda” sözlerine yer verildi.

Genco Erkal’ın cenaze programı da belli oldu. Erkal, cuma günü saat 14.00’te Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu‘nda düzenlenecek törenin ardından ikindi vakti kılınacak cenaze namazıyla Zincirlikuyu Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanacak.

‘Türkiye onunla daha büyüktü’

Siyaset ve sanat dünyasından pek çok kişi ve sevenleri sosyal medya hesaplarından Erkal’ı uğurladı.

 

 

Genco Erkal kimdir?

Genco Erkal 28 Mart 1938’de İstanbul’da dünyaya geldi.

1959 yılından itibaren Türkiye’nin önemli özel tiyatro topluluklarında oyuncu ve yönetmen olarak çalışan sanatçı, 1969’da, bugün de sanat yönetmeni olduğu ve Türkiye’de politik tiyatronun gelişiminde öncü rol üstlenen Dostlar Tiyatrosu’nu kurdu.

1965’te Rus yazar Nikolay Gogol‘un “Bir Delinin Hatıra Defteri”adlı öyküsünü tiyatroya uyarlayıp Türkiye’de Batılı anlamda metne dayalı sahnelenen ilk tek kişilik oyun olarak sahneledi.

Erkal, tek kişilik oyunların ustası olarak tanındı.

Gorki, Brecht, Sartre, Peter Weiss, Steinbeck, Havel, Tankred Dorst gibi yabancı yazarların yanı sıra, Aziz Nesin, Haldun Taner, Nazım Hikmet, Can Yücel, Refik Erduran, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Behiç Ak gibi Türk yazarlarının oyunlarını yönetti; Roman, öykü, şiir gibi değişik türlerden tiyatroya uyarlamalar yaptı, oyunlar çevirdi.

Çeşitli ödüller kazandığı ünlü rolleri arasında “Aslan Asker Şvayk”, Gogol‘ün Bir Delinin Hatıra Defteri, Brecht’in “Galileo”su, Maxwell Anderson‘un “Yalınayak Sokrates”i, Nâzım Hikmet’ten “Kerem Gibi”, Can Yücel‘den “Can” gibi pek çok performans bulunuyor.

Ayrıca senfonik konserlerde Prokofiev‘in “Peter ile Kurt”, Stravinski’nin “Askerin Öyküsü”, Fazıl Say‘ın “Nâzım” adlı yapıtlarını anlatıcı olarak seslendirdi.

Önemli uluslararası film festivallerinde gösterilen ve bir çok ödül kazanan “A”, “Faize Hücum”, “Hakkâri’de Bir Mevsim”, “Camdan Kalp” filmlerinin baş rolünde oynadı.

TRT Televizyonu için Haldun Taner’in ünlü müzikli oyunu “Keşanlı Ali Destanı”nı yönetti ve oynadı.

Değişik yıllarda birçok kez “yılın en iyi erkek oyuncusu”, “en iyi tiyatro yönetmeni” seçildi, yaşam boyu başarı ödülleri kazandı.1982 ve 1983 yıllarında “en iyi sinema oyuncusu” olarak Antalya Film Festivali’nde iki kez Altın Portakal aldı.

1993-1998 yılları arasında, Paris‘te ve Avignon Festivali‘nde Fransızca da oynamaya başlayan Genco Erkal, üç Fransız yapımında rol aldı: Nâzım Hikmet’ten “Sevdalı Bulut”, Philippe Minyana‘dan “Ou vas-tu Jérémie?” ve Paulo Coelho’nun ünlü romanından uyarlanan “Simyacı.”

Genco Erkal 20212 yılında, 86 yaşındayken, attığı üç twit nedeniyle ihbar üzerine Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanmıştı. Savunmasında ise şunları söylemişti:

“Öncelikle Twitter paylaşımlarımda hiçbir hakaret unsuru olmadığına yürekten inandığımdan böyle bir dava açılacağını hiç beklemediğimi ifade edeyim. Dava açıldığına göre şimdi burada söz konusu tweetleri teker teker ele alıp savunacağım. Ayder Yaylasından başlayalım. Bu iktidarın doğayla arası pek parlak olmamıştır. İnşaat ve beton aşkı her zaman doğa aleyhine çalışmıştır. Onlar için önemli olan pazarlanacak yeni rant alanları yaratmaktır. Toprağı, alınıp satılacak arsa olarak görürler. Doğaya verilen zararlar konusunda tipik örnekler arasında Kaz Dağında maden aramaya izin verilmesi, halkın karşı koymasına rağmen İkizdere’de taş ocaklarına ruhsat vererek doğanın tahrip edilmesi, özel koruma altındaki kıyıların imara açılması sayılabilir. Cumhurbaşkanı da zaman zaman bizzat özeleştiri yaparak, örneğin İstanbul için şunları söylemiştir: ‘Biz bu şehre ihanet ettik. İstanbul’un kıymetini bilemedik. Bundan ben de sorumluyum.’ Bu paylaşımlar bir eleştiridir, hakaret içermez. İddia makamının bunun kabul edilmesi sevindirici. Diploma meselesi yıllardır tartışılıyor bunu tek söyleyen ben değilim. Çobanlık konusunda Cumhurbaşkanının kendisi de ‘ben de çobanım’ diyerek kabul ediyor burada hakaret olamaz. Beraatımı talep ediyorum.”

 

 

 

 

 

 

Urla’da yangına müdahale sürüyor: Yüz yıllık zeytin ağaçları yandı

İzmir‘in Urla ilçesine bağlı Yağcılar Mahallesi’nde, ormanlık alanda dün (30 Temmuz) saat 16.30 sıralarında çıkan yangına müdahale sürüyor. Mangal kömürü üretim tesisinden çıktığı belirlenen yangında 11 ev tedbir amaçlı tahliye edilirken yedi karavan ise alandan çekildi. Papaz Koyu‘nda çadır kuran vatandaşlar ise sahil güvenlik botları ile bölgeden uzaklaştırıldı.

Mahallelinin ihbarı üzerine bölgeye sevk edilen İzmir Orman Bölge Müdürlüğü ekiplerinin, yangına müdahalesi ise sürüyor.

DHA’nın aktardığına göre; bölgede 4 uçak, 8 helikopter, 30 arazöz, 6 su ikmal aracı, 4 dozer ve 5 yer ekibi görevlendirildi.

Şu ana kadar yangına Orman Bölge Müdürlüğü bünyesinde 10 uçak ve 12 helikopter ile havadan, 36 arazöz, 10 su ikmal, 4 dozer ve 8 yer ekibiyle de karadan müdahale edildi. Havanın kararması ile 2 gece görüşü özelliği olan helikopter ile havadan müdahale devam etti.

 Mangal kömürü üretim tesisinin işletme sahibi gözaltında

İzmir Valisi Süleyman Elban, söndürme çalışmaları hakkında bilgi aldıktan sonra açıklamada bulundu. Yangının, mangal kömürü üretim yerinde çıktığını ifade eden Elban, “Burada çıkan yangın, bugün ilimizde beşinci yangın. Maalesef aynı anda birçok bölgede yangın çıkınca ekiplerimiz bölünmek durumunda kalıyor. Biri mangal kömürü üretim tesisinde başladı. Savcılık talimatı ile işletme sahibi gözaltına alındı, işlemleri devam ediyor” dedi. Gözaltına alınan kişinin İ.A. (33) olduğu öğrenildi. Elban açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Tabii böyle bir durumda bizim için en önemli şey can güvenliği. Sahil bölgesinde, sahil güvenlik botlarıyla 15 vatandaşımız tahliye edildi. 29 karavan ve 7 evde de 135 vatandaşımızı hızlıca can güvenliği ve risk oluşmaması açısından tahliye ettik. Toplamda 84 araç, 2 toma 4 dozer, 50 arazöz, 29 su tankeri ve 434 personel ile devam ediyor. Yangın henüz kontrol altına alınabilmiş değil. Ama şu an köyümüzü tehdit eden bir durum söz konusu değil. Yanan bölgede ormanlık alan olarak nitelendirebileceğimiz kısımlar da var ama çoğu makilik alan. Yanan bölgede yol ve yerleşim yeri olmadığı için 4 dozerimiz yolu açmaya çalışıyor. Çok şükür bir can kaybımız ve yaralımız yok.”

‘İki bin yakın 50-100 yıllık zeytin ağaçları yandı’

Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan ise bölgede yangından etkilenen yüz yıllık zeytin ağaçları olduğunu aktardı:

“Yangın Yağcılar köyünden Demircili köyüne doğru yaklaştı, bir kısmı denizde son buldu. Hâla Demircili köyünün Sazlıkaynak dediğimiz üst kısımları yanıyor. Burada 2 bine yakın 50 yıllık, 100 yıllık zeytin ağaçları yandı. Yanan büyük bir kısım orman, makilik alan da yanıyor. Ciğerlerimiz yanıyor.

Bir ihmal sonucu çıkan yangın denize kadar gitti. Neredeyse 15 kilometre alan yandı. Güvenlik amaçlı 10-15 ev tahliye edildi. Herhangi bir can kaybı yok ama bir orman işçisi yaralandı, bir arazöz yandı. Hâlâ söndürme çalışmaları devam ediyor, ulaşılamayan yerler var. 65-70 kilometre hızla rüzgar esiyor, helikopterler uçamıyor. İnşallah kontrol altına alınacak.”

Çambükü’ne yapılmak istenen OSB, yeniden yargıdan döndü

Samsun İkinci İdare Mahkemesi, Amasya, Taşova‘nın Çambükü köyünde köylülerin tüm tepkilerine rağmen yapılmak istenen Organize Sanayi Bölgesi (OSB) için ‘hukuka aykırı’ kararı verdi.

Artıgerçek’ten Mehmet Menekşe’nin aktardığına göre; Amasya Valiliği tarafından ikinci kez OSB yapılması için alınan karar, Samsun İkinci İdare Mahkemesi tarafından iptal edildi.

Daha önce bölgede yapılması için OSB’ye onay verilmiş ancak projeye ilişkin imar planı Ekim 2023’te Samsun 1’inci İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.

Son karara ilişkin konuşan Avukat Mehmet Celep, “Amasya Valiliği ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 12 Nisan 2022’de Çambükü köyünün arazisine OSB kurulması kararı vermişti ve biz bu kararın iptali için birkaç kez dava açmıştık. OSB’nin iptali, çevre düzenin iptali ve mera vasfının değiştirilmesi işleminin iptali ile ilgili üç ana davamız vardı. OSB kurulmasının iptali davasını kazanmıştık. Mera vasfının iptali davası reddedilmişti. Çevre düzeni planının iptali ile ilgili davayı kazanmıştık. İlk OSB işleminin iptalinden sonra Amasya Valiliği aynı yere 17 Temmuz 2023’te ikinci kez OSB kurulmasına karar verdi. Bu işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması ile ilgili bir dava açmıştık. Yerel mahkemenin talebimizi reddetmesi üzerine itiraz edip, üst mahkemeye taşımıştık. 2024 yılı içerisinde yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme 26 Temmuz 2024’te Çambükü Köyünün arazisine kurulan OSB işlemini iptal etti ve Çambükü’ne OSB yapılamaz kararı verdi” dedi.

Mahkemenin ilk OSB kararı iptalinde olduğu gibi kanuna aykırı ve telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği gerekçesiyle iptal kararı verdiğini belirten Celep, şöyle dedi:

“Birinci OSB iptalindeki gerekçeler ile mahkeme iptal kararı verdi. İlk OSB’yi iptal ederken mahkeme demişti ki ‘sadece Taşova’da değil Amasya ölçeğinde alternatif bir OSB alanı sunun. Bu araştırmayı yapmadan Çambükü’ne OSB yapamazsınız’ demişti. Ama Amasya Valiliği ve OSB heyeti bu karardan sonra hızlı bir şekilde tüm ilçe belediyelere yazı yazarak yine gerekli araştırma yapmadan, üstünkörü bir araştırma ile yangından mal kaçırır gibi aynı yere ikinci kez OSB kurulmasına karar verdi. Bu kararın istinaf yolu açık ancak istinafa gitse de sonuç değişmeyecektir. Çünkü birinci OSB davasında da aynı mahkeme kanuna aykırı ve telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği gerekçesiyle iptal kararı vermişti. Mera vasfının değiştirilmesi ile ilgili davamız reddedilmişti, bunu istinaf bozdu. Dedi ki bilirkişi raporunda burası iyi mera olarak görülmüyor olsa bile iyi mera olabilir. Sonbaharda köyün arazisinin belli bölgelerine kafes konacak ve buranın iyi mera olup olmadığı yönündeki işlem devam ediyor. OSB imar planı ile ilgili dava lehimize sonuçlanmış ve OSB imar planı iptal edilmişti. Valiliğin itirazı üzerine şu anda dosya Danıştay’da.”

‣ Amasya’da ekokırıma karşı dayanışma: Çambükü için adalet!
‣ Amasya Çambükü’nde jandarma eşliğinde OSB zulmü: Köylüler bir kez daha direnişte
‣ Mahkemeden Çambükü’nde yapılmak istenen OSB’ye karşı doğa lehine karar çıktı: Hukuka aykırı
‣ Çambükü’nden bu kez güzel haber geldi: OSB’ye karşı yurttaş da kazanabildi
Amasya Çambükü’de tarımı bitirecek OSB projesi mahkeme tarafından iptal edildi

Ne olmuştu?

Çambükü’nde OSB yapılmak istenen bölge 1995’te Taşova Kaymakamlığınca “Tarımı İyileştirme Projesi” kapsamında köylülere verilmişti. Sahada parselleme yapılmıştı. Devlet Su İşleri de bölgede teraslama ve su kanalı inşa etmişti ve bunların sonucunda topraklar tarım yapılmaya uygun hale gelmiş ve köylülere verilmişti.

Köylüler bu alanı yıllarca ekmiş, hayvanlarını otlatmıştı. 2021’de Amasya Valiliği aynı bölgeyi OSB yapmak için tahsis etti.  Köylüler üç ayrı dava açtı.

Keşif köylünün lehine sonuçlandı ve ardından iptal edildi. Keşif öncesi köye gönderilen jandarma ve polisler iş makinalarıyla köye girdi. Birçok vatandaş toprağını korumaya çalışırken kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesiyle karşılaştı.

Köyün kadınları ellerinde dallar tutarak toprağı işaret etti; işaret ettikleri iş makinalarıyla ezilmiş topraktan bitkilerin yeniden yeşerdiği görülüyordu. Birçok ağaç bu iş makinaları nedeniyle yok edildi.

Şubat’ta Çambükü köyünde, halkın mera ve tarlalarının üzerine yapılmak istenen Organize Sanayi Bölgesi (OSB) için mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Mahkeme kararında OSB’nin yapılması durumunda telafisi güç zararlar meydana geleceğinin açık olduğu belirtilmişti.

HAKİM Koordinatörü Biltekin: Soykırıma hazırlanıyorlar, binlerce yıllık kültürü yok edecekler

Haber: S. Sena AKKOÇ

*

Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 30 Temmuz Salı sabahı AKP ve MHP‘li milletvekillerinin oyları ile TBMM Genel Kurulu‘nda kabul edildi.

Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) Koordinatörü Fatma Biltekin, ‘katliam yasası’ olarak adlandırılan yeni yasanın sorunlarını ve sonuçlarını Yeşil Gazete’ye değerlendirdi.

‘Ötanazi’ maddesi Genel Kurul’dan geçti, hayvan katliamı yasalaşıyor

Kanunun görüşmelerinde 4 ve 5. Maddeler hem TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu hem de TBMM Genel Kurulu görüşmelerinde en çok tepki çeken maddeler oldu.

Biltekin de Genel Kurul görüşmelerinin ilk gününde kabul edilen, biri toplama diğeri öldürme maddesi olan 4. ve 5. maddelerin mevcut kanunun ruhunu değiştirdiğini ve yeni kanunun temelini oluşturduğunu söylüyor.

4. ve 5. madde ne diyor?

Komisyon görüşmeleri sırasında 4. maddede bulunan ‘rehabilite edilenler’ ifadesi, ‘rehabilite edilen köpekler’ şeklinde düzenlendi. Böylece kediler kapsam dışı bırakıldı. Ancak yasanın birçok maddesinde kedi-köpek ayrımı yapılmadan ‘hayvan’ ifadesi kullanıldığı için yasanın nasıl uygulanacağına dair belirsizlikler bulunuyor.

Yine görüşmeler sırasında muhalefet milletvekillerinin ısrarı üzerine 5. maddede yer alan ‘ötanazi’ kelimesi çıkarıldı. “Bakımevine alınan köpeklerden insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve “olumsuz davranışları kontrol edilemeyen”, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanlarına 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu‘nun 9’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen tedbir uygulanır. Yerel yönetimler, sahipsiz köpeklere ilişkin yürüttüğü iş ve işlemlerde Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi kapsamında gerekli idari tedbirleri almaya yetkilidir” şeklinde düzenlenen yeni maddede referans verilen Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 9. Maddesinin 3. Fıkrası ise hayvanlara ötenazi yapmanın yasak olduğunu, ancak acı çeken ve iyileşme durumu bulunmayan durumlarda veteriner hekimler tarafından ötenazi işlemi yapılabileceği söylüyor.

4 milyon hayvan 105 bin kapasiteli barınaklara nasıl sığacak?

Temelde 4. maddenin ‘al-kısırlaştır-aşıla-geri bırak’ yönteminden al-kısırlaştır-tut yöntemine geçişi ifade ettiğini söyleyen Biltekin, bakım evlerine alınan köpeklerin sokaklara bırakılmasının engellediği bu uygulamanın beraberinde getirdiği barınak kapasitesi sorununa dikkat çekiyor.

Yasa teklifinin gerekçesi olarak 105 bin hayvan kapasitesi (kediler dahil) olan 322 bakım evinin bulunduğu söylenirken sayısı 4 milyon olarak hesaplanan köpeklerin bu barınaklara yerleştirilmesi bekleniyor. Kanun değişikliğinde belirtilen hesap hatasına dikkat çeken Biltekin, “Burada yasa, ‘bu hayvanları al ve bakım evine koy’ diyor. Bazı belediyelerin bunu yapamayacağı çok açık. Basit matematik bu: 4 milyon hayvan olduğunu söylüyorsun, 105 bin kapasiten olduğunu söylüyorsun. Bu hayvanları nereye koyacaksın?” diye soruyor.

Barınak kapasitesi sorunu üzerine beşinci maddenin devreye girdiğine dikkat çeken Biltekin, “Ötanazi kalktı diyorlar ama 5996 sayılı kanuna referans verilerek bu yetki veterinerlere veriliyor. Bu maddede şöyle bir şey devreye giriyor: Saldırgan davranışları süren hayvanlardan bahsediliyor ama bu tanımın nasıl yapılacağı bilinmiyor. Şu an hayvanın boyutu çok büyük diye, hayvan havlıyor diye, arabanın arkasından koştu diye saldırgan denilebiliyor. Hayvanlar bu sebepten dolayı şikayet edilerek toplatılabiliyor” diyerek tanımlamaların nasıl ve kimlerce yapılacağının muğlak olduğunu anlatıyor

Popülasyonu kontrol edilemeyenler öldürülebilecek

Biltekin, yasada belirtilen tehlikeli ifadelerden birinin de popülasyon artışının kontrol edilemediğine dair karar alınması durumunda hayvanların sağlıklı olup olmadığına, cinsine veya türüne bakılmaksızın öldürülebilmesinin önünün açılması olduğuna dikkat çekiyor.

5. maddede yer verilen Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi‘nin 12. maddesi, “Taraflardan biri, başıboş hayvan sayısının sorun yarattığını düşünürse, gereksiz ağrı, acı ve ıstırap çekmelerine sebep vermeyecek şekilde sayılarını azaltmak için uygun yasal ve/veya idari tedbirleri alacaktır” diyerek nüfusunun fazla olduğu belirtilen hayvanların öldürülebileceği anlamına geliyor.

Belediyelerin bakım evlerinin kapasite sorunu göz önünde bulundurulduğunda bu madde, fazla köpek popülasyonunun öldürülebileceğini gösteriyor.

Tehlikeli ırkların kapsamı genişletilebilir

Beşinci maddeyi tehlikeli yapan diğer konu ise T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın belirlediği tehlike arz eden ırkların kapsamının genişletilmesi riski. 2010 yılından beri tehlike arz eden hayvanlar listesine 2021 yılında American Bully ve American Staffordshire Terrier gibi cinslerin eklendiğini ve listenin her zaman genişletilebileceğine dikkat çeken Fatma Biltekin, “Bu hayvanlar zaten bakımevlerinde ne görülebiliyordu ne çıkartılabiliyordu. Bu türler zaten ömür boyu hapse mahkum edilti. Şimdi de yasa bu hayvanların öldürüleceğini söylüyor” dedi.

‘Bakım evleri zaten ölüm kampıydı’

“Deneyimlerimizden bildiğimiz üzere bu hayvanlar insanların düşündükleri gibi ilaçlarla temiz ameliyat masalarında uyutulmayacak, kimse öyle hayal etmesin” diyerek hayvan popülasyonunun masum yöntemlerle kontrol altına alınacakmış gibi gösterilmesine tepki gösteren Biltekin, Beykoz Belediyesi‘nin hayvanları kalplerine çamaşır suyu verilerek öldürdüğüne, Konya Belediyesi‘nin ise kafalarına kürekle vurarak öldürdüğünü hatırlatıyor:

“Bakım evleri zaten ölüm kampıydı ve sürekli olarak hayvanlar yok ediliyordu. Yani hayvanların acı çekmeden öldürüleceğine dair yaratılmaya çalışan algı hiçbir şekilde doğru değildir. Biz zaten yıllardır hayvanları bakım evlerinden ve belediyelerden korumaya çalışıyoruz.”

Konya’da barınaktaki köpeği kürekle öldüren işçilere ‘iyi hal’den indirimli ceza: Serbest bırakıldılar
Konya’daki barınak vahşeti için iddianame hazırlandı

Sorumluluk yerel yönetimlerde

Yeni kanunda öne çıkan konulardan biri de sokakta yaşayan hayvanlara dair sorumluluğun yerel yönetimlere yüklenmesi. Yasa gereğince belediyelerin 31 Aralık 2028 tarihine kadar hayvan barınakları kurması ve barınak kurma-rehabilitasyon işlemlerini gerçekleştirmek için bütçe gelirlerinin binde 5’ini ayırması gerekiyor. Büyükşehir belediyeleri için ise bu oran binde 3 olarak uygulanacak.

Bu kaynağı ayırmayan ve köpeklerin toplanmasını reddeden belediye başkanı ve meclis üyelerine ise 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Görevini yerine getirmeyen belediyelere kayyım atanması da mümkün.

‘Yıllardır belediyelerin soruşturma kapsamına alınmasını istiyorduk’

Sorumluluğun yerel yönetimlere verilmesinin nereye gideceğini öngöremediklerini belirten Biltekin, bu kararın muhalif belediyeleri sıkıştırmaya yönelik alındığını belirtiyor:

“2021 yılında mevcut kanun değiştiğinde nüfusu 75 belediyeler 2022 yılı sonuna kadar nüfusu 25 binin üzerinde olanlar ise 2024 yılı sonuna kadar bakım evi kurmakla yükümlüydü. Ancak belediyeler bunu yapmadı. Yasa değiştirilirken belediyelerin büyük çoğunluğu AKP’deydi.

Biz de yasa koyuculardan belediyelerin soruşturma kapsamına alınmasını talep ediyorduk çünkü belediyelerin soruşturma engeli olduğu için görevini yerine getirmeyen kamu görevlilerini/belediye çalışanlarını veya hayvanları öldüren belediye yetkililerinin soruşturulmasını sağlayamıyorduk. Yıllarca talep etmemize rağmen bu madde yasaya eklenmedi.

Ama Genel Kurul’da AKP’li milletvekilleri yasayı ‘Bakın belediyeler artık işlerini yapmak zorundalar. Biz de işlerini yapmayan belediyeleri cezalandıracağız. Zaten bu maddeyi de bu yüzden getirdik’ diyorlar.”

Yerel hayvan koruma görevlilerine ilişkin hüküm ne anlama geliyor?

Hayvanlara besleme yapanların sık sık saldırılara maruz kaldığını ancak yerel hayvan koruma görevlilerinin görevli kartlarını göstererek besleme yapabildiklerini belirten Biltekin, artık bu yetkinin ‘görevlilere ihtiyaç duyulmayacağı’ gerekçe gösterilerek insanların elinden alındığına dikkat çekiyor.

Ancak 4. maddeden kedilerin çıkarılması, sokaklarda kedi varlığının devam edebileceğine işaret ediyor. Yani kedilere nasıl besleme yapılacağı belirsiz:

“Yerel hayvan koruma görevlileri hayvanların beslenmesi dışında sağlıklarıyla da ilgileniyordu. Üstelik sadece kedi-köpek değil, öncelikle kedi-köpek olmak üzere diğer hayvanların da gözetilmesi yasa kapsamı içindeydi. Ancak şimdi böyle bir madde yok. Örneğin martılar yaralandığında, bir kirpi zarar gördüğünde bununla da yerel hayvan koruma görevlileri ilgileniyordu. ”

Özellikle 2021 yılında çıkan yasayla hayvan hakları savunucularına ve hayvan severlere yönelik itibarsızlaştırma ve nefret söylemlerinin arttığını hatırlatan Biltekin, görevlilere ilişkin hükmün yürürlükten kaldırılmasıyla sokaklarda besleme yapan insanlara yönelik saldırıların artabileceğine dair uyarıyor.

Yasanın birçok maddesi belirsiz

HAKİM Koordinatörü, yasanın 4. maddesi kapsamından kedilerin çıkarılmasına rağmen birçok maddede kedi-köpek ayrımı yapılmamasına, sahipli-sahipsiz ayrımının nasıl yapılacağının hala netleşmediğine ve çipleme için verilen süre boyunca insanların gezen kedilerine ne olacağına dair soru işaretleri bulunduğuna da işaret ediyor.

Diğer yandan yasanın uygulanması için belirlenen süreler boyunca sokakta hayvan istemeyen AKP, MHP ve Güvenli Sokaklar Derneği gibi gruplar belediyeleri sıkıştırarak mahallelerdeki köpeklerin alınması konusunda ısrar etmeleri bekleniyor.

Son dönemlerde sayısı giderek artan zehirleme vakalarına ve hayvan cinayetlerine de dikkat çeken Biltekin,  insanların ve iktidarın uzun zamandır ülkedeki en büyük sorun köpeklermiş gibi davrandığı ve köpekleri düşmanlaştırdığı için sokakta yaşayan canlıların tehlike altında olduğunu söylüyor.

Gökova’da katil var: Mahalledeki köpekler zehirlendi, birçok köpek hala kayıp

Ortada bir kazanım yok, binlerce yıllık kültürün yok edilmesi var

Biltekin, görüşmeler sırasında değiştirilen maddeleri bir kazanım olarak göremediklerini vurgulayarak “Sadece kedilerle ilgili geri adım atıldı ama başka maddelerde hala kedi-köpek ayrımı yok. Kediler için durum nasıl olacak öngöremiyoruz. ‘Kediler gerçekten kurtuldu, kediler alınmayacak’ diyemiyorum çünkü bu yasanın başka bir sürü yansıması olacak” diyor.

AKP’li vekillerin Komisyon ve Genel Kurul görüşmelerinde sık sık muhalefetle müzakere edildiği algısı oluşturmak için geri adım atılan maddeleri dile getirmesinin şüpheli olduğuna dikkat çeken Biltekin, kedilere yönelik kararın baştan belirlenmiş stratejik bir karar olabileceğine de işaret ediyor.

Pek çok hak savunucusunun paylaştığı görüşe göre, yasa köpeklerle başlayıp kedilere, kirpilere veya martılara kadar uzanabilir: “Çünkü bir türü, sadece o türe mensup olduğu için öldürmeye çalışıyorlar. Bu bir soykırım. Faşist bir toplumda neyin nereye gideceğini bilemezsiniz. Ortada hiçbir kazanım yok, ortada binlerce yıllık kültürün yok edilmesi var. Biz bu katliamları görmeye devam edeceğiz. Ama sokakta hayvan sayısının azaldığını görmeyeceğiz, hatta hastalıkların arttığını göreceğiz.”

Belediyelerle görüşmeleri sırasında yetkililerin kendilerine “yakalayabilsek daha çok hayvanı kısırlaştırırız’ dediklerini söyleyen Biltekin, yakalanan hayvanların zaten insanlara ve yerleşim yerlerine alışkın olanlar olduğuna, hasta, saldırgan veya insanlara alışkın olmayanları yakalamanın ise daha zor olduğuna vurgu yapıyor: “Bu uygulama, yabandaki hayvanın mahalleye inmemesini sağlayan unsuru aradan kaldırıyor” dedi.

Mahalle ölçeğinde örgütlenmek etkili olabilir

Genel Kurul’dan geçen Kanun’a karşı neler yapılabileceğini de anlatan Biltekin’in önerisi, mahalle gönüllüleriyle iletişime geçilmesi ve mahalle ölçeğinde örgütlenmelerin desteklenmesi. Belediyelerin de mahalle halkıyla görüşerek bu işin nasıl çözülebileceğini istişare etmesi ve mahalleliyle karar vermesi etkili olabilir.

HAKİM de “mahalle örgütlenmelerini desteklemeye ve yaşanan öldürme-zehirlemelerle ilgili suç duyurularında bulunmaya devam edecek:

“Mevcut kanunun 28. maddesine göre, zehirleme ve hayvanları öldürme hala bir suç, bunun için hukuki yollarımızı kullanacağız. Bu şikayet çağrılarını yayınlamak ve başkalarının da şikayette bulunmasını sağlamak gerekiyor. Vatandaşlar hayvanları zehirleyenler için çevreye zarar vermekten, hayvanları silahla öldürenler için ise sokakta silah kullanma gerekçesiyle de şikayette bulunabilir.”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel‘in Anayasa Mahkemesi’ne gideceği açıklamasına karşılık, bunun “uzun bir süreç olduğu” değerlendirmesi yapan Fatma Biltekin,  öldürmek istemeyen belediyelerin Tarım ve Orman Bakanlığı’na yazarak bakım evi kurmak için belirlenen 2028 yılına kadar gelen şikayetlere yönelik nasıl aksiyon alacakları konusunda yönlendirme talep edebileceklerini belirtiyor.

Katliam Yasası TBMM’den geçti, CHP ‘yürütmeyi durdurma’ için AYM’ye gidiyor
Katliam yasasına tepki yağıyor: Kabul etmiyoruz, hayvanlardan elinizi çekin!
AKP-MHP katliamda ısrarlı, hak savunucuları direnişte: Yaşam hakkı oylanamaz!

‘2023’te Dünya çapında ormanların karbon emici tabakası çöktü’

Atmosferdeki CO2 artış hızı geçen yıla göre yüzde 68 arttı

Ancak Fransız araştırma kuruluşu İklim ve Çevre Bilimleri Laboratuvarı’ndan (LSCE) çalışmanın ortak yazarı Philippe Ciais‘e göre, 2023 yılında bu karbon emici tabaka çöktü: “Bunu şöyle düşünebiliriz: Lavabo bir pompadır ve atmosferden toprağa daha az karbon pompalıyoruz. Birden pompa tıkanıyor ve daha az pompalamaya başlıyor.”

Araştırmacılar, bunun sonucunda atmosferdeki karbondioksit artış hızının 2023’te 2022’ye kıyasla yüzde 86 arttığını söyledi.

Çin‘deki Tsinghua Üniversitesi, Birleşik Krallık‘takiExeter Üniversitesi ve LSCE’deki bilim insanlarının çalışması, Brezilya‘nın Manaus kentinde düzenlenen Uluslararası Karbondioksit Konferansı’nda sunuldu.

Çalışmada, küresel çapta rekor düzeydeki yüksek sıcaklıkların Amazon ve diğer yağmur ormanlarındaki bitki örtüsünü kurutarak daha fazla karbon emmelerini engellediği ve Kanada’da rekor düzeyde yangınların çıkmasına neden olduğu tespit edildi.

Exeter Üniversitesi’nde karbon uzmanı ve çalışmanın ortak yazarlarından Stephen Sitch,Reuters’e “Evdeki bitkilerinizi düşünün: Eğer onları sulamazsanız, çok verimli olmazlar, büyümezler ve karbon emmezler. Bunu Amazon ormanı gibi büyük bir ölçeğe koyun” diye konuştu.

Çalışma halen akademik bir dergide hakem değerlendirmesi aşamasında ancak araştırmaya dahil olmayan üç bilim insanı sonuçların sağlam olduğunu söyledi.

‘Tek bir yıl felaket değil, ama trend haline gelirse endişe verici’

Karasal karbon yutaklarında bu düşüşlerin El Nino iklim olayının etkilediği 2023 gibi yıllarda yaşanması eğiliminde olduğunu belirten uzmanlar, buna karşın iklim değişikliğinin yol açtığı rekor düzeydeki yüksek sıcaklıkların, geçen yılki düşüşü özellikle aşırı hale getirdiğine dikkat çekti.

Emisyon emme oranlarındaki bu düşüşün sonuçları geçmiştekinden daha şiddetli olacağına, çünkü insanlarin artık her zamankinden daha fazla karbondioksit emisyonuna neden olduğuna dikkat çeken bilim insanları, Dünya karbon havuzu yıldan yıla büyük ölçüde değiştiğine  tek bir yılın, tek başına felaket anlamına gelmeyeceğine, ancak 2023’te gözlemlenen şeyin bir trend haline gelmesi durumunda endişe verici olacağına vurgu yaptı.

Çalışmaya dahil olmayan ABD‘deki Woodwell İklim Araştırma Merkezi‘nden Richard Birdsey “Bu, bir uyarıdır. 2023 gibi yılların daha yaygın olma ihtimali yüksek” derken, Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı‘ndan ekosistem modelleyicisi Anthony Walker, kara ekosistemleri ne kadar az karbon emerse, insanlığın küresel iklim hedeflerini aşmadan önce dünyanın yakabileceği fosil yakıtların da o kadar az olması gerektiğini belirtti.

Kaliforniya Üniversitesi Berkeley‘den ekosistem bilimci Trevor Keenan da “Gelecekte ekosistemlerin bizi kurtarmasına güvenemeyiz” dedi.

Çölü yeşillendiren mega proje Mısır’ın gıda sorununu çözebilir mi?

Kahire’nin kuzey kıyısından El Dabaa’ya giden sekiz şeritli otoyolda iki saat boyunca görülebilecek tek şey, otobanın her iki tarafını çevreleyen kilometrelerce yoğun tarım arazisi. Batı çölünün bir uzantısı olan bu arazi on yıl önce kayalardan ve kumdan oluşuyordu.

Yol boyunca uzanan tarım arazileri, 9 bin 249 kilometrekarelik (Kıbrıs büyüklüğünde) alanı kapsayan Mısır’ın Geleceği projesinin ilk aşaması.

Yılda 3,5 milyar metreküp su kullanacak

Son zamanlarda yayınlanan bir tanıtım videosu, “Mısır çölünün haritası renk değiştiriyor. Sarıdan yeşile…” derken uydu görüntüleri de merkez pivot sulama sistemlerinin bulunduğu yüzlerce tarlayı gösteriyor.

5 milyar dolara mal olan 114 kilometre uzunluğundaki yapay nehir ise tamamlanmak üzere. Nehir tamamlandığında tarlalara yılda 3,5 milyar metreküp su taşınacak.

Milyarlarca dolarlık mega proje, Mısır hükümetinin 2027 yılından önce 16 bin 800 kilometrekarelik çölü tarım arazisine dönüştürme planının yarısından biraz fazlasını kapsıyor.

Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi, bu projeyi 2014 yılında askeri darbeyle iktidara gelişinin hemen ardından açıklamıştı. Sisi, mayıs ayında Mısır’ın Geleceği projesinin açılışında çölün çiçek açmasını istediğini tekrar etti ve yeterli suları olsaydı daha fazlasının yapılabileceğini belirtti.

7 milyar metreküp su açığı var

Birleşmiş Milletler’in hesaplarına göre Mısır’ın halihazırda yıllık 7 milyar metreküp su açığı var. Sisi yönetiminde gerçekleştirilen mega altyapı projeleri ve silahlı kuvvetlerin yeni ekipmanlarına yapılan harcamalar yüzünden şişen borçlar üzerine hükümet, borç-GSYİH oranını ele almak için kemer sıkma politikaları uyguluyor.

Projeyi eleştirenler ise çölün büyük ölçüde yeşillendirilmesinin daha fazla ürün elde edildiği anlamına gelmediğine dikkat çekiyor.

Askeri tarım projelerinin kamu kaynaklarına ve ekosisteme maliyetini sorgulayan eleştirmenler, pahalı arazi ıslah projelerinin ihracatı arttırdığını ancak nisan ayında dünyanın en büyük beşinci gıda enflasyonuna yol açtığını söylüyor. Yani proje, gıda enflasyonunun önlemekte başarısız kalıyor.

Çölün sınırlı yeraltı suyu kaynakları tüketiliyor

Binlerce yıldır seller ve yağmur suyu ile sulanan ve gübrelenen Nil Vadisi’nin zengin topraklarının aksine Batı çölü kumları uzun zamandır kuru olduğu için mahsullerin besin değeri de düşük oluyor. Ayrıca araziyi verimli hale getirmek için çok fazla sulamaya ihtiyaç duyuluyor.

Yukarı Mısır ve Akdeniz arasında çiftçilerin kullandığı aynı su, nehre veya yeraltı sularına aktığı için yedi kez kullanabilirken Batı çölünde kullanılan su sadece çölde kalıyor.

Kahire merkezli Sürdürülebilir Çevre Araştırma Enstitüsü‘nün eski müdürü Richard Tutwiler, çölde kullanılan suyun geri dönüşünün olmadığına ve tarlaları sulamak için kullanılan suyun yeraltı suyu rezervlerini tükettiğine dikkat çekiyor.

Vahalardaki çiftçiler yüzyıllardır bu yeraltı sularına bağımlı yaşıyordu. Ancak Sisi yönetiminde yeraltı suyu, endüstriyel kullanıma aktarılmak üzere çok sayıda pompa istasyonu kurularak yüzeye çıkarıldı.

Aşırı su tüketimi tuzlanmaya yol açıyor

Mısır’ın Batı çölündeki yeraltı su seviyelerinin tükenme oranı, Sisi göreve geldiğinden beri iki katına çıktı. Tutwiler, “Peki gelecek nesillere ne olacak? Tüm suyu tüketirseniz çölde su kalmayacak” dedi.

Kuyu suyunun aşırı kullanımı yalnızca su seviyesini düşürmüyor, tuzluluğu da arttırıyor. Tarım sosyologu Saker El Nour, çok sayıda çöl tarım projesinin tuzlanma sorunuyla mücadele ettiğine dikkat çekerek tuzlanmanın tarlalardaki üretimi düşürdüğünü ve çiftçilik maliyetini artırdığını söyledi.

Hükümetin ıslah hedefi için belirlediği 2027 yılına üç yıl kaldı. Ancak hedefin yalnızca yüzde 20’sine ulaşıldı. El Nour, bu oranın abartıldığını ve gerçek arazi miktarının hükümetin önerdiğinden çok daha küçük ve verimsiz olduğunu düşünüyor.

Yoksullara faydası olmayacak

Hükümete danışmanlık yapan tarım uzmanı Sherif Fayyad, geri kazanılan topraklardaki üretim miktarına ilişkin kamuya açık veri olmadığını ancak “toprağın üretkenliğinin ve verimliliğinin Nil kıyısındaki toprakların verimliliğine asla ulaşamayacağını” söyledi.

Ayrıca Mısırlıların ihtiyaç duyduğu buğday ve baklagiller gibi birçok temel mahsulün de yeni topraklarda üretilmek için uygun olmadığını belirten Fayyad, bu nedenle yoksulların ve alt-orta sınıfın bu projeden bir fayda göremeyeceğine dikkat çekti.

2022 yılının mart ayından bu yana hem COVID-19 pandemisi hem de Ukrayna’daki savaşın neden olduğu tedarik zinciri şokları nedeniyle Mısır’da gıda fiyatları aşırı yükseldi. Dünya Bankası, ekim ayında ülkenin gerçek gıda enflasyonunun dünyanın en yüksek seviyesinde olduğunu açıkladı.

Ancak enflasyona rağmen Mısır’ın gıda ihracatı 2021 yılında 5,6 milyon tondan 2022 yılında 6,4 milyon tona, 2023’te ise 7,5 milyon tona ulaştı. Artışın çoğu ise meyve ve fındık gibi yüksek değerli ürünlerden geldi.

Sisi ise artan ihracat değerlerine işaret ederek yeni tarım toprakları stratejisinin ticaret açığını daraltarak yeni döviz kaynakları bulmak için önemli olduğunu iddia ediyor. Fayyad, projenin bu açıdan önemli olduğunu kabul ediyor ama insanların gıda fiyatları konusunda kendilerine yardımı dokunmayan bu projelerin kendileri için olmadıklarını düşündüğünü söyledi.

Üretimin yarısı ordu kontrolünde, resmi rakamlar belirsiz

Mısır’da tarımsal üretimin neredeyse yarısı küçük çiftçiler tarafından gerçekleştirilirken devlet destekli ıslah projeleri ise silahlı kuvvetlerin kontrolünde. Ordu, ülkedeki ayrıcalıklı konumunu kullanarak ekonominin fabrikalardan tarım arazilerine kadar geniş bir bölümünü kontrol altına aldı.

Ordunun tarlalarda çalışması için askerleri görevlendirdiğine dair raporalar bulunsa da hükümet bakanlıkları konuyla ilgili resmi verileri açıklamıyor. Mısır’ın Geleceği projesi konusunda da herhangi bir mali kayıt açıklanmadı.

Hükümet son dönemde kemer sıkma önlemleri uygulayarak ülkenin artan borç yükümlülüklerini azaltmaya çalışıyor, yakıt maliyetini artırıyor ve sübvanse edilen ekmek fiyatını üç katına çıkardı.

Ulusal Para Fonu ve bölgesel müttefiklerin baskısı altındaki pahalı projeler yapılan harcamaların azaltılacağını söyleyen Sisi ise mayıs ayında hükümetin tarımsal hedefleri destekleyen yeni altyapıya 3 milyar sterlin harcayacağını açıkladı.

 

Rüzgar ve güneş, fosil yakıtları geride bırakarak AB elektriğinin yüzde 30’unu sağladı

Ember’da analist olan Chris Rosslowe, rüzgar ve güneş enerjisinin yükselişinin fosil yakıtların rolünü daralttığını söyledi: “Enerji sektöründe tarihi bir değişime tanık oluyoruz ve bu hızla gerçekleşiyor.”

RWE'nin Gwynt y Mor'u, Liverpool Körfezi'nden sekiz mil uzaklıkta, Galler'in kuzey kıyılarında

Yapılan çalışmada, Covid-19 pandemisi ve Ukrayna savaşına bağlantılı olarak iki yıllık düşünün ardından gelen elektrik talebindeki artışa rağmen, AB ülkelerindeki elektrik santrallerinin 2023’ün ilk yarısından 2024’ün ilk yarısına kadar yüzde 24 daha az kömür ve yüzde 14 daha az gaz yaktığı bulundu.

Rosslowe, “Üye ülkeler rüzgar ve güneş enerjisine olan ilgiyi sürdürebilirlerse fosil yakıt bağımlılığından kurtulma gerçek anlamda mümkün olacak” dedi.

Veriler: Ember. Grafik: The Guardian.

Avrupa, aşırı hava olaylarını daha şiddetli hale getiren gezegeni ısıtan gaza katkıda bulunan en büyük tarihi kirleticiler arasında yer alıyor, ancak aynı zamanda ekonomisini “temizlemek” için en iddialı hedeflerden bazılarına da sahip. Rusya‘nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana, Avrupa liderleri daha güçlü söylemler ve daha gevşek izin kurallarıyla yenilenebilir enerjiye geçişlerini hızlandırdı.

Ancak güneş enerjisi patlama yaşarken, rüzgar endüstrisi politikacıların ve halkın devam eden muhalefetinin yanı sıra yüksek enflasyonla mücadele etmek zorunda kaldılar Lobi grubu Wind Power Europe‘a göre AB, 2023’te rekor seviyede 16,2 GW yeni rüzgar enerjisi kapasitesi kurdu, ancak bu, on yılın sonunda iklim hedeflerine ulaşmak için o yıl ihtiyaç duyulan miktarın yaklaşık yarısıydı.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ve Uluslararası Enerji  Ajansı tarafından modellenen senaryolar, temiz bir ekonomiyi çalıştırmak için ihtiyaç duyulan elektriğin çoğunun güneş ışınlarından ve rüzgar türbinlerinden  kaynaklanacağını gösteriyor.

IPCC’nin enerji sistemleri hakkındaki rapor bölümünün ortak yazarı olan Danimarka Teknik Üniversitesi‘nden bilim insanı Andrea Hahmann, gelişmenin “önemli ancak şaşırtıcı olmadığını” belirtti:

“2024’ün ilk altı ayında, rüzgar enerjisinin çoğunun üretildiği Kuzey Avrupa‘da güçlü rüzgarlar yaygındı. ‘Çizgilerin kesişmesi’, AB’nin elektrik geçişinin mümkün olduğunu gösteriyor ve karamsarlığa kapılmamalıyız. Ulaşılması gereken yenilenebilir enerji hedefleri önemli ancak uygun politika önlemleriyle başarılabilir.”

Türkmen Dağı’nda altın madenine karşı valiliğe binlerce imzayla dilekçe verildi

BALIKESİR – Türkmen Dağı Çevre Platformu, İvrindi ve Altıeylül ilçelerinde CVK Madencilik tarafından yapılmak istenen altın-bakır madeni ve cevher zenginleştirme/atık depolama tesisi projesine karşı bir araya gelen yurttaşlar, ‘Havama, suyuma, toprağıma dokunma’ sloganlarıyla yürüyerek basın açıklaması yaptı.

CVK Madencilik‘in 16’dan fazla köyü etkileyecek bir altın madeni projesi kapsamında iki açık ocak, dört yeraltı galeri ocağı, kırma tesisi, zenginleştirme tesisi, atık barajı, pasa depolama alanları, bitkisel toprak depolama alanları ve cevher stok alanları kurulması planlanıyor.

Söz konusu projeye karşı çıkan yurttaşlar altın yerine yetiştirdikleri sebzelerin dizili olduğu kolyeleri takarak sloganlar eşliğinde yürüdü. Dün (29 Temmuz) yapılan basın açıklaması Gökçeyazılı Hatice Türen ve Fatma Yakın tarafından okundu.

Yurttaşların topraklarına, havalarına ve suyuna zarar vereceğini belirterek karşı çıktıkları projenin 9 bin 133 dönümlük ÇED alanı içinde 6 bin 822 dönümlük bir orman alanı ile bin 615 dönümlük özel mülk arazisi, 676 dönümlük hazine arazisi ve 19,5 dönümlük bir mera alanı bulunuyor.

‣CVK Madencilik’in tehlikeli atık depolama alanı için halkın katılımı toplantısı
‣Türkmen Dağı, İliç olmasın diye dayanışma büyüyor: Siyanürlü sömürüye hayır!

Kurulması planlanan açık ocak alanlarından biri Sarıalan köyündeki evlere yalnızca 250 metrelik bir mesafede bulunurken atık barajı da Gökçeyazı köyü etrafındaki meraların üzerinde.

Dün yapılan eylemde basın açıklamasının ardından yöre köylüleri Habibe Dirlik, İsmail Özge, Meryem Deniz, Osman Ozan Özmen de söz alarak, CVK Madenciliğin altın madeni projesinin bölgelerine vereceği zararlardan duydukları endişeleri dile getirdi.

Türkmen Dağı çevredindeki köylerde yetişen ürünleri yanlarına getiren Gökçeyazı köylüleri topladıkları imzaları da Balıkesir Valiliğine sırtlarında taşıdıkları küfelerle götürdü. Dört küfe içinde, dört ayrı klasörde 11 bin 317 imzayı içeren 1200 dilekçe Balıkesir Valiliği’ne teslim edildi.

Basın açıklaması şöyle:

CVK Madencilik Anonim Şirketi, Balıkesir İli İvrindi ve Altıeylül İlçelerinde en az 16 köyü yakından etkileyecek olan ‘200903319 Ruhsat Numaralı sahada IV. Grup (Altın-Bakır) Maden Ocağı ve Cevher Zenginleştirme/Atık Depolama Tesisi‘ projesi kapsamında faaliyete başlamış bulunmaktadır. 

Proje için verilen ‘ÇED Olumlu’ kararlarının iptali için açılmış olduğumuz davalar, Danıştay nezdinde devam etmektedir.

Ayrıca, Balıkesir Valiliği tarafından verilen ‘01.02.2024 tarih ve I/I324 sayılı l. Sınıf IV. grup Altın ocağı (Açık+Kapalı) Gayrisıhhi Müessese İzni/Çalışma Ruhsatının ve ayrıca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından verilmiş olan işletme ruhsatının iptali için de iki ayrı dava açılmış bulunmaktadır. İdareler henüz savunmasını yapmamış olup bu davalarda da süreç devam etmektedir. “

“Ancak, ne yazık ki hukuki süreç devam ederken, şirket faaliyetine başlamış bulunmaktadır.

Projenin büyük bir bölümü ormanlık alandadır. Ayrıca, proje alanı içerisinde yerleşim yerleri, tarım alanları ve meralar da bulunmaktadır. 

Şirketin işe başlayabilmesi için tüm ‘mülkiyet izinlerinin ve tarım dışı kullanım izinlerinin’ alınmış olması gerekirken bu işlemler tamamlanmadan şirket usulsüz bir şekilde faaliyete başlamıştır. Proje alanında tarlaları bulunan köylüler tarlalarını satmamıştır. Söz konusu özel mülkiyetler için köylülere herhangi bir ‘kamulaştırma kararı’ da tebliğ edilmemiştir. Bu konularda idarelere yaptığımız başvurular yanıtsız bırakılmaktadır. Mülkiyet izinleri alınmadan özel mülke müdahale vardır. 

ÇED alanının tel çit ile çevrilmiş olması ve bariyerler konulması nedeniyle ÇED alanı içinde tarlası olan köylüler tarlalarına gidememektedir. Köylülerin tarlalarına ‘Patlatma alanıdır, girilemez’ tabelaları dikildiği görülmektedir. Tarla sahipleri, İvrindi Kaymakamlığı’na başvurarak, Meni-Müdahale talebinde bulunmuş olmasına rağmen hala hiçbir işlem yapılmamıştır. “

“Gökçeyazı Türkmen Dağı Çevre Koruma ve Dayanışma Derneği’nin tüzük onayı ise Balıkesir Valiliği tarafından uzun süredir bekletilmektedir. 

Proje ile ilgili bazı hususlar aşağıda yer almaktadır: 

  • Proje kapsamında 2 adet açık ocak, dört adet yer altı galerisi, kırma eleme tesisi, zenginleştirme tesisi, atık barajı, pasa depolama alanları, bitkisel depolama alanları bulunmaktadır. 
  • Açık ocaklardan büyük olanı, Sarıalan köyünün hemen 250 metre yakınında, diğeri de Dallımandıra göletinin üstündedir. Yer altı galerileri ise, Çamköy’ün altında, Gökçeyazı, Sofular ve Sarıalan köylerinin çok yakınlarındadır.  
  • Madende her gün patlatma ve susuzlaştırma yapılacaktır. Patlatmalar başlamıştır.
  • Zenginleştirme işlemi sırasında siyanür, tuz ruhu, kostik başta olmak üzere 23 çeşit kimyasal kullanılacaktır. 
  • Siyanürlü, kimyasallı atıklar, Gökçeyazı köyünün hemen yakınında yapımına başlanan devasa atık barajında depolanacaktır. 
  • Proje, büyük bir deprem oluşturması beklenen Gökçeyazı fay hattına çok yakındır.
  • ÇED alanı içinde ve çevresinde Çamköy, Sarıalan ve Gökçeyazı köylülerinin tarlaları, meraları ve çam fıstıklıkları vardır. 
  • ÇED alanına 3 km’den az mesafede zeytinlikler vardır. Proje Zeytincilik Kanunu’na da aykırıdır.
  • Projenin 40 metre olan sağlık bandı oldukça yetersizdir. Üstelik bu mesafe, açık ocak yakınlarında 5 m’ye kadar düşürülmektedir. 
  • ÇED alanı içinde İş Yeri Açma ve Çalışma Yönetmeliği’ne aykırı bir şekilde, Çamköy’e ve Sarıalan köyüne ait evler, yerleşim yerleri bulunmaktadır. 
  • Çeşmeler, dereler, sulama kanalları proje alanında kalmaktadır.  

Ülkemizde 22 adet altın madeni projesi bulunmaktadır. Hiçbir kamu yararı olmayan, Kazdağları’nda, Fatsa’da, Bergama’da, Kışladağ’da, Madra Dağı’nda, ülkenin her yanında yer alan bu projeler yeraltı ve yerüstü sularımızı, havamızı, toprağımızı zehirlemektedir. Bölgemizde ayrıca çok sayıda arama ve işletme projeleri de devam etmekte, her gün yeni maden alanları ihale edilmektedir. Şirketlere tanınan imtiyazlar, muafiyetler ve teşviklerle ülkemiz iktidar tarafından madenciler için dikensiz gül bahçesi haline getirilmiştir.  Çokuluslu şirketler ve yerli iş birlikçisi maden şirketleri iktidarın koruma ve kollaması ile ülkemizde cirit atmaktadır. “

“Yerli olduğunu iddia eden CVK Madencilik geçtiğimiz günlerde Hollandalı bir şirket olan Virtus Mining ile evlilik yapmıştır. CVK Madencilik ayrıca, Çanakkale’de bulunan ve çokuluslu  Pilot Investment ve Teck Madencilik’a ait “TV Tower Projesi” için de yüzde yüz yabancı sermayeli olan Orta Truva Madencilik ile anlaşma yapmıştır. Ayrıca İngiliz-Amerikan kredi kurumlarından da fon sağladığını duyurmuştur. Şirkete verilen teşvik belgesi sürekli güncellenmektedir. 12 Temmuz 2024’de yapılan duyuru ile şirketin yatırım teşvik belgesi yenilenerek şirkete iktidar tarafından ilave destekler verilmiştir. Bizlerden, halkın vergilerinden sağlanan gelirler, şirketlere teşvik, destek olarak aktarılmaktadır. 

Gökçeyazı ovamızda yeni yapılan sulama kanalları ile dört mevsim tarım yapılabilmektedir. Coğrafi işaret almış olan İvrindi kuzusu bölgemizde yetiştirilmekte, bölgemizin sütü ve peyniri için ülkemizin her yanından talep gelmektedir.  Bizim, yerin üstündeki altınlarımız olan sebzelerimiz, meyvelerimiz, tahıllarımız, ormandan sağladığımız mantarlarımız, kekiklerimiz, kızılcıklarımız, yetiştirdiğimiz hayvanlarımızdan el ettiğimiz ürünlerimiz bize yetmektedir. Bizim siyanürlü, kirli, kanlı altın madenine ihtiyacımız yoktur. “

Altın madenciliği sonucunda, hem çevre, hem de insan sağlığını bozulmaktadır. Altın madenciliği, zaten su fakiri olan ülkemizde susuzluğa, kuraklığa, iklim değişikliğinin daha da artmasına yol açmaktadır. Karı şirketlere, zararı, riski ise yoksul halka olmaktadır. Bizler, ölmek, hastalanmak, yoksullaşmak, köylerimizi terk etmek istemiyoruz. Bizler İliç gibi olmak istemiyoruz. Köylerimizi terk etmek, tarım alanlarımızı, ormanlarımızı, su varlıklarımızı kaybetmek istemiyoruz.  

Şirketin mücadeleyi bölmek amacıyla itibar sarsıcı söylem, iftira ve faaliyetleri ve hiçbir baskı ve yıldırma politikaları bizleri yıldıramayacaktır. Mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. 

Anayasa’nın 56. maddesinden aldığımız hakla, yaşam alanlarımızı ve geçimlik kaynaklarımızı koruyacağız. “

“Sn. Cumhurbaşkanı “Sırtımızda Yumurta Küfesi Var.” diyor. Bizim de sırtımızda küfelerimiz var, ancak içinde isyanımızı, öfkemizi, kararlılığımızı simgeleyen imzalı dilekçelerimiz var. Dilekçelerimizi Balıkesir Valiliği’ne küfeler içinde taşıyarak teslim edeceğiz ve şirketin çalışmasının durdurulmasını ve çalışma ve işletme ruhsatlarının iptalini bir kez daha talep edeceğiz. 

Küfelerimizin içinde 1200 adet dilekçe, dilekçelerde de 11 bin 317 imza var. İmza veren 11 bin 317 kişiyi Valiliğe taşıyoruz. Yükümüz ağır.  Ancak taşıyacak gücümüz ve azmimiz var.”

Saros Körfezi yakınındaki ormanda taş ocağı köylüleri isyan ettirdi

Edirne Keşan’a bağlı Karlıköy ve Yeşilköy sınırlarında özel bir firma tarafından yapılması planlanan andezit taş ocağı kırma ve eleme tesisine karşı Keşan Kent Konseyi öncülüğünde toplanan 919 imza kaymakamlığa teslim edildi.

Köylüler, imzaların tesliminden sonra Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması yaptı.

Burada konuşan Keşan Kent Konseyi Başkanı Dr. Uğur Özdağlı, “Taş ocağını iptal edin. Bizi bu sıcakta yormayın, buralara getirmeyin, uğraştırmayın. Bu daha başlangıç. Yoksa biz uğraşmaya, mücadele etmeye hazırız” dedi.

‘Saros Körfezi dokusuna zarar verecek’

Taş ocağına karşı oluşturulan komisyonun üyesi avukat Sevda Şimşek ise insan olmanın doğayı korumak için yeterli bir sebep olduğunu ifade ederek şunları söyledi:

“Yapılan tüm maden ocaklarının doğaya verdiği zararları ortada. Bu köylerde yapılması planlanan taş ocağı köylerdeki su havzasına zarar verecek, köylerde olan zaten yetersiz. Yollara zarar verecek. Bu topraklar dünyanın hayran olduğu Saros Körfezi’ne sahip bu topraklar. Bu dokuya zarar verecek. Ormanlara zarar verecek. Oradaki yabani hayata zarar verecek. Tarıma zarar verecek. Oradaki insanlarımızın sağlığına zarar verecek. Bizim ülkemiz çok geniş ve verimli bir alan sahip ama bakir yerler de var. Ormanlık olmayan kırsal tepeler var. Taş ocağının topluma hizmet eden bir yanı olabilir ancak doğaya zarar vermeden çözüm üretilmesi mümkün. Çalışma yapılabilecek o kadar alternatif varken bu canım doğayı ziyan etmelerine, köylerimize zarar vermelerine izin vermeyeceğiz. Burada köylerimizin geçmişi var, geleceği var. Bunu yok etmelerine izin vermeyeceğiz. Hep birlikte mücadele edeceğiz.”