Ana Sayfa Blog Sayfa 1687

Boğaziçi protestoları: Polisten 1,5 kilometre uzunluğunda korku barikatı

Boğaziçi Üniversitesi‘ne rektör olarak atanan Melih Bulu‘ya yönelik protestolar kapsamında öğrencilerin bugün Güney Kampüs girişinde yapmak istediği eyleme polis eylem henüz başlamadan sert bir şekilde müdahale etti.

Öğrenciler, sergide yer alan Kâbe ve LGBTİ+ bayraklarının bir arada olduğu bir resimden dolayı önce gözaltına alınan daha sonrasında ise haklarında ev hapsi ve tutuklama kararı verilen arkadaşları için bugün saat 17.00’da kampüs girişinde basın açıklaması okumak için çağrı yapmıştı.

Öğrencilerin dışarıya çıkışı engellendi

Öncesinde Güney Meydan’da forum gerçekleştiren öğrencilerin kampüs dışına çıkması özel güvenlik görevlileri tarafından yasaklandı. Öğrenciler bunun üzerine Rektörlük binası önüne geçerek protestolarını orada sürdürdüler.

Etiler’de polis saldırısı

Etiler’den Hisarüstü’ne kadar uzanan 1,5 kilometrelik mesafe ise dışarıdan gelişleri engellemek amacıyla polis tarafından barikat koridoruna alındı.

Polis, Etiler’den üniversiteye yürümek isteyen kişilere İstanbul Valiliği tarafından sabah saatlerinde Beşiktaş ve Sarıyer ilçeleri için getirilen eylem yasağını gerekçe göstererek müdahale etti.  Polisle eylemciler arasında arbede yaşanan anlarda çok sayıda kişi gözaltına alındı.

https://twitter.com/boundayanisma/status/1356245879250956288

Yeşil Gazete‘nin sorularını yanıtlayan HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, şu ana kadar 100’ün üzerinde gözaltı olduğu bilgisini paylaştı.

Gergerlioğlu, yaptığı açıklamada Etiler’de müdahale edilen grubun içerisinde yer aldığını ve polisin müdahalesine tanık olduğunu söyledi.

İzmir’de de gözaltılar var

İzmir’de de Boğaziçili öğrencilere destek vermek isteyen 9 Eylül Üniversitesi öğrencileri gözaltına alındı. Alsancak‘ta yürüyüş yapmasına izin verilmeyen 20’den fazla öğrencinin gözaltına alındığı bildirildi.

Dokuz Eylül Dayanışması’ndan yapılan açıklama şöyle: 

İzmir Öğrenci Dayanışması’nın çağrısıyla, Boğaziçi saldırılarına cevaben 17.00’da Alsancak ÖSYM önünde gerçekleştirilecek Onur Yürüyüşü’ne saldırı gerçekleşti. Alana geçen çok sayıda arkadaşımız işkenceyle gözaltına alınıyor.

“Arkadaşlarımızı işkenceyle gözaltına alanların saldırıları gözaltı aracında da devam ediyor. Bilinsin ki ne saldırıları, ne gözaltıları ne de tutuklamaları bizi demokratik üniversite mücadelemizden, lgbti+ söylemlerinizin karşısında durmaktan vazgeçirmeyecektir!”

Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan ‘en iyi 10 rakı mezesi’

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Turizm, Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın (TGA) uluslararası tanıtım çalışmalarını yürüttüğü ‘Go Turkey’ adlı web sayfasında rakının yanında gidecek en iyi 10 mezeye yer verildi.

Sayfada mezeler için “Meze sizi doyurmak için değil, rakının tadını çıkarırken ağzınızdaki tadı değiştirmek için var. Hatta pek çok kişi, sohbetin rakınıza eşlik edecek en iyi meze olduğunu iddia edebilir” denildi.

Hürriyet Gazetesi‘nin aktardığına göre rakı için de “Türklerin anason aromalı içeceği olan rakı, zaman zaman ‘aslan sütü’ olarak anılır” ifadesi kullanılan sayfada, en iyi 10 meze şöyle sıralandı:

Soğuk mezeler

1. Fava
2. Mercimek Köftesi
3. Deniz Börülcesi
4. Ezme
5. Çerkes Tavuk

Sıcak mezeler

1. Paçanga Börek
2. İçli Köfte
3. Pastırmalı Humus
4. Karides Güveç
5. Balık Kokoreç

Son 120 yılda dünya denizlerinin sıcaklığı 1.1 derece arttı

İnsan kaynaklı küresel ısınmaya bağlı meydana gelen iklim değişikliğinin en vahim sonuçlarından biri de dünya okyanusları ve denizlerinde yaşanıyor.  ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) verileri deniz suyu sıcaklığının her geçen yıl artmaya devam ettiğini gösteriyor. 
 
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Ilıcak, AA’ya yaptığı açıklamada, deniz yüzey sıcaklığı artmaya başlayınca durdurmanın zor olduğunu belirterek, “Bugün karbon emisyonunu durdursak bile deniz yüzey sıcaklığı bir süre daha artmaya devam edecek” dedi.

Ilıcak, 20. yüzyılda deniz yüzey sıcaklığının ilk 50 yıl normalin altında seyrettiğini kaydetti: 

“Sonrasında ise sıcaklık artmaya başladı. Dünyanın iklim hafızası olan denizler artık ısınmaya başladı. Bunun nedeni ise insanlardan kaynaklı karbon emisyonları. 2016 yılı deniz yüzey sıcaklığının en yüksek yaşandığı yıl oldu. 2016’yı 2019 takip ederken 2020 yılı deniz yüzey sıcaklığının en yüksek yaşandığı üçüncü yıl oldu. Dünyada deniz yüzey sıcaklığı iklim modellerine göre 21. yüzyılın sonuna kadar da artmaya devam edecek. Küresel deniz suyu sıcaklığı iklim değişikliği nedeniyle son 120 yılda 1,1 derece arttı.”

Kasırgalar ve tayfunların sayısı ve şiddeti artacak

Bunun bir çok olumsuzluğu da ortaya çıkaracağını dile getiren Ilıcak, ısınmaya bağlı fırtınaların, tayfunların, kasırgaların şiddetinin ve sayısının artacağını ifade etti.

Ilıcak, küresel ısınmanın en önemli göstergelerinden birinin dünyada deniz suyu sıcaklığının artması olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

“Sıcaklığa bağlı dünyada deniz suyu seviyesi de yükseliyor. Bu durum bazı yerleri tehdit ediyor ve önlemler alınması gerekiyor. Deniz yüzey sıcaklığının artmasını engellemek için karbon emisyonlarını azaltmalı, elektrikli araçlara geçilmeli, ormanlık alanlar arttırılmalı, petrol kullanımını azaltmalıyız.” 

Dünya genelinde fosil yakıtlardan gelen ve atmosferde sıkışmış olan gazların oluşturduğu sera etkisi ile meydana gelen ısının yüzde 93’ü okyanuslarda birikiyor. Okyanusların ne kadar ısındıklarını ölçmek de bilim insanları için küresel ısınma oranı hakkında doğruluğu yüksek bilgi anlamına geliyor.

Bilim insanları, geçtiğimiz yıl Avustralya‘yı aylardır kavuran orman yangınları gibi felaketler ile okyanusların ısınması arasında açık bir bağlantı olduğunu da söylüyor.

AİHM Demirtaş için Türkiye’den savunma istedi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) HDP‘nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘la ilgili açılan Kobane soruşturması hakkında Türkiye’den savunma istedi. Yüksek Mahkeme, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması yönünde karar vermişti.
 
AİHM, AYM’nin Kasım 2019’dan beri Demirtaş’ın başvurusuyla ilgili karar vermemesi nedeniyle “tutuklulukla ilgili başvurularda süratle karar verme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini” ve “AYM’nin Demirtaş için tüketilmesi gereken etkili bir iç hukuk yolu olup olmadığını” da sordu.

‘Soruşturmanın esasına girilecek’

Demirtaş’ın avukatları Benan Molu, Ramazan Demir ve Mahsuni Karaman AİHM’in Türkiye’den savunma istemesini  sosyal medya hesaplarından değerlendirdi. Duvar’dan Hacı Bişkin‘in aktardığına göre, üç avukat AİHM’in talebiyle ilgili şu görüşleri paylaştı: 
 
“AİHM, Büyük Daire kararı ile Kobane soruşturmasında tutukluluk gerekçesi yapılan delilleri de incelemiş ve Selahattin Demirtaş’ın dört yıldır tutuklu olduğu olgu ve olaylar ile Kobane soruşturması delillerinin aynı olduğunu değerlendirerek halihazırda çürütmüş olduğu bu delillerden dolayı tekrar tutuklanan Demirtaş’ın tahliyesine karar vermişti. AİHM bugünkü bildirimi ile Kobane soruşturmasının esasına girmeye karar verdi.
 
Bu bağlamda özellikle 9 Haziran 2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin Demirtaş’ın kendi önünde devam den beş tane başvurusunu birleştirip verdiği kararda ikinci tutukluluk başvurusunu incelemekten kaçınması konusunda AYM’nin Demirtaş dosyası özelinde etkili bir iç hukuk yolu olup olmadığını sorması çok önemli. AYM’nin, AHİM’nin Büyük Daire kararını boşa çıkarmak için ve AİHM’den farklı hiçbir şey söylemeyen kararında ikinci tutukluluk başvurusunun bütün yazışma ve aşamaları bitmiş olmasına rağmen neden incelemediğini de AYM’nin Demirtaş için etkililiğini de tartışarak mercek altına almış oluyor. AİHM ayrıca bugüne kadar ki inceleme sürecinden farklı olarak Demirtaş’ın ifade özgürlüğü ile bağlantılı olarak 18. maddenin ihlal edilip edilmediğini de sordu. Bunu Kürt siyasetçiler için ilk defa inceleme konusu yaptı AİHM.”
 

AİHM’in yanıt istediği sorular

  • Başvurucu, Sözleşme’nin 35/1 maddesi uyarınca iç hukuk yollarını tüketmiş midir? Özellikle, başvurucunun 7 Kasım 2019 tarihli başvurusunun hâlâ AYM önünde beklediği ve AYM’nin 9 Haziran 2020 tarihli kararında başvurucunun mevcut tutukluluğuyla ilgili başvuruyu karara bağlamayı tercih etmemesi dikkate alındığında, AYM’ye bireysel başvuru Sözleşme’nin 35. maddesi altında etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilebilir mi?
  • Başvurucunun tutukluluğu Sözleşme’nin 5/1 maddesini ihlal etmiş midir? Özellikle, başvurucunun Ankara Ağır Ceza Mahkemesi önünde 2017 yılından bu yana yargılandığı davada isnat edilen suçlar dikkate alındığında, 20 Eylül 2020 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği tutuklama kararı ulusal hukukla uyumlu mudur? Buna ek olarak, başvurucunun tutukluluğu Sözleşme’nin 5/1-c maddesi uyarınca bir suç işlediğine dair “makul şüphe”ye dayanmakta mıdır? (Mergen ve Diğerleri, Yüksel ve Diğerleri)
  • Sözleşme’nin 5/3 maddesi altında, yerel mahkemeler başvurucunun tutukluluğu için ilgili ve yeterli gerekçeleri sunmuş mudur? Ek olarak, başvurucunun tutuklu kaldığı süre, aynı madde uyarınca “makul süre” şartını karşılamakta mıdır? (Buzadji v. Moldova)
  • Anayasa Mahkemesi önündeki süreç, Sözleşme’nin 5/4 maddesinde aranan yükümlülükler ile uyumlu mudur? Özellikle, Anayasa Mahkemesi, söz konusu başvuruyu ‘süratle’ ele almış mıdır? (Ilnseher v. Almanya, Kavala v. Türkiye)
  • Başvurucunun ve avukatlarının soruşturma dosyasına erişimlerinin olmaması nedeniyle, başvurucu, Sözleşme’nin 5/4 maddesi uyarınca tutukluluğunun hukukiliğine, tutuklama ve tutukluluk halinin devamı kararlarına etkili bir şekilde itiraz etme imkanı bulmuş mudur? (Şık v. Türkiye)
  • Sözleşme’nin 10. maddesi uyarınca başvurucunun ifade özgürlüğü ihlal edilmiş midir? Edilmişse, bu müdahale kanun ile öngörülmüş müdür ve demokratik bir toplumda gerekli midir?
  • Söz konusu tutukluluk, Sözleşme’nin 5. ve 10. maddeleriyle bağlantılı olarak Sözleşme’nin 18. maddesini ihlal etmekte midir? Özellikle, başvurucunun 20 Eylül 2019 tarihinde ikinci kez tutuklanması, 18. maddeye aykırı bir amaç taşımakta mıdır? Taşımakta ise, bu durumda başvurucunun ikinci kez tutuklanmasındaki “baskın amaç” nedir? (Merabishvili v. Gürcistan, Navalnyy v. Rusya)
  • Hükümet’ten, 20 Eylül 2019 tarihinden bu yana verilen tutuklama ve tutukluluk halinin devamı kararlarının ilgili bölümlerinin Fransızca çevirisini göndermesi beklenmektedir

Dünyanın en büyük yüzen buzdağından dev bir parça daha koptu

Küresel ısınma nedeniyle temmuz 2017’de Antarktika‘daki Larsen C buz sahanlığından ayrılan en büyük yüzen buzdağından büyük bir parça daha koptu. 

Azerbaycan posta pulları Ermenistan karşıtı propaganda ile suçlanıyor

Azerbaycan’da ülkenin Covid-19 mücadelesini ve 2020 Dağlık Karabağ Savaşı’nı anan yeni posta pullarında yer alan görseller Ermenistan’dan büyük tepki topladı.

Posta pullarında kullanılan bir görselde Azerbaycan haritasının üzerinde duran ve Dağlık Karabağ bölgesini dezenfekte eden bir uzman resmediliyor. Bu da birçok kişinin posta pulu ile Ermenilerin ‘yok edilmesi gereke bir virüs’ olarak tasvir edildiğini iddia etmesine sebep oldu.

Armen Press’in aktardığına göre Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, parlamentoda yaptığı bir konuşmada posta pullarını eleştirerek ‘Bu posta pullarının basılması kabul edilemez’ ifadelerini kullandı.

Dağlık Karabağ’da neler yaşandı?

Ermenistanlılar tarafından Artsakh olarak bilinen Dağlık Karabağ, hem Ermenistan hem de Azerbaycan’ın sahip olduğu ve uzun zamandır iki ülke arasında savaşa neden olan bir bölge.  Bölgedeki çatışmalar en son Eylül ayında patlak vermişti. Çatışmalar, Rusya’nın arabuluculuğunda yapılan bir anlaşma ile sona erdi.

Anlaşma, Ermenistan’ın şu anda Azerbaycan kontrolü altında olan Dağlık Karabağ dahilindeki çeşitli bölgelerden çekilmesi gerektiğini belirledi. Çatışmada her iki taraftan aralarında sivillerin de bulunduğu binlerce kişi öldü. Çoğunluğu Ermenistanlı olmak üzere on binlerce kişi yerlerinden edildi.

Azerbaycan: 2020’nin iki önemli mücadelesi

Calvert Journal’ın aktardığına göre Azerbaycan yetkilileri pulların 2020’nin en önemli iki mücadelesine adandığını söyledi: Koronavirüs salgını ve Dağlık Karabağ Savaşı.  Pullarda sağlık çalışanları ile askerler ve mayın temizleme uzmanları ya yana gösterildikleri kolajlar yer alıyor.

Azerbaycan çatışmalar Eylül ayında patlak verdiğinde de benzer propagandalar kullanmış, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 4 Ekim’de ulusa sesleniş konuşmasında Azerbaycan askerlerinin “Ermenileri Dağlık Karabağ’dan köpekler gibi uzaklaştırıldığını” söylemişti.

Boğaziçi akademisyenleri öğrencilerinin yanında: Öğrenciler serbest bırakılsın

Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri bugün de üniversiteye rektör olarak atanan Melih Bulu’yu ve öğrencilerin tutuklanmasına tepki göstermek için Güney Kampüs’te rektörlük binasına sırtlarını dönerek eylem gerçekleştirdi.

Burada bir basın açıklaması okuyan akademisyenler, “29 Ocak Cuma gününden bu yana yaşanan gelişmeler, bir ay önce üniversitemize danışılmadan yapılan rektör atamasının kurumsal yapı ve mekanizmalarımıza verdiği zararın ne kadar vahim sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir” dedi.

‘Öğrenciler kutuplaştırılıyor’

Açıklamada “Boğaziçi Üniversitesi’nin köklü tarihinden beslenen ilkeleri çerçevesinde uzun yıllar süregelmiş kapsayıcı tartışma, hoşgörü ve anlayış ortamı yapılan müdahaleler nedeniyle zarar görmektedir” ifadeleri kullanıldı.

Bu sebeple okulun kendi içerisinde çözebileceği bir sorunun öğrencilerin kutuplaştırılmaları ve ağır tehditlere maruz kalmalarıyla sonuçlandığı belirtilen açıklamada “Yanlış bir süreçle yapılmış rektör atama işleminin üniversitemize daha fazla zarar vermesinden kaygı duyuyoruz” denildi.

‘Öğrencilerimiz serbest bırakılsın’

Açıklamada “Bu gergin ortamın bir an önce sakinleşmesi için tüm ilgilileri, kamuoyunu, öğrencilerimizi ve diğer üniversite paydaşlarını sağduyulu ve anlayışlı olmaya, dışlayıcı hareket ve sözlerden kaçınmaya davet ediyoruz” çağrısında bulunuldu. Açıklamada şu talepler dile getirildi:

Tutuklu ve kelepçeyle ev hapsinde tutulan öğrencilerimizin derhal serbest bırakılmasını; kampüslerimizde uzlaşı imkanlarını engelleyen polis mevcudiyetine son verilmesini istiyoruz.

Beş öğrenci gözaltına alınmıştı

Melih Bulu’nun rektör olarak atanmasına yönelik protestolar kapsamında düzenlenen sergide yer alan bir resimde Kabe görseli ve LGBTİ+ bayrakları kullanılması üzerine beş öğrenci gözaltına alınmıştı.

Gözaltına alınan öğrenciler İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş tarafından hedef gösterilmiş ve iki öğrenci hakkında ise ev hapsi kararı, iki öğrenci hakkında ise ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme veya aşağılama’ suçlamasıyla tutuklama kararı verilmişti.

Rektör Bulu ise öğrenciler hakkında okul içerisinde soruşturma başlatıldığını ifade ederek “Bir grup kendini bilmez tarafından İslamiyet’in kutsallarına saldırı hiçbir şekilde kabul edilebilir değildir. Bunun Boğaziçi değerlerinde asla yeri yoktur. Bu şuursuz saldırıdan sorumlu olanlar hakkında kapsamlı soruşturma başlatılmıştır” dedi.

Boğaziçi Dayanışması’ndan eylem çağrısı

Bunun üzerine açıklama yapan Boğaziçi Dayanışması, 1 Şubat Pazartesi günü saat 17.00’da Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs kapısına eylem çağrısında bulundu.

Çağrıda “Üniversite dayanışmalarını, gençlik örgütlerini, kadın örgütlerini, LGBTİ+ örgütlerini ve tüm lubunyaları, siyasi örgütleri, meslek odalarını, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, hocalarımızı, okulun tüm emekçilerini ve mezunlarını hep birlikte omu omuza durmaya çağırıyoruz” ifadeleri kullanıldı.

Ancak İstanbul Valiliği eylem çağrısının ardından bir açıklama yayınlayarak Beşiktaş ve Sarıyer‘deki eylem ve etkinliklerin bir ay boyunca yasaklandığını duyurdu

[Hayvan hakları yasası nerede?] 16 köpeği öldüren üç sanık için 10’ar yıl hapis ve para cezası istendi

Ankara Batıkent‘te 16 sokak köpeğini zehirle öldürdükleri için yargılanan üç kişi sahipli hayvanı öldürmek suretiyle mala zarar verme ve çevreyi kasten kirletmek suçlamalarıyla 10’ar yıl hapisle 15 bin TL adli para cezası aldı.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya sanıklar Musa Devran ve Aydın Gölge ile müşteki sıfatıyla Buket Özgünlü katılırken, sanık ve müdahil avukatları da katıldı. Sanıklardan Levent Özcan ise rahatsızlığını öne sürerek duruşmaya katılmadı.

AA‘nin haberine göre, Ankara Barosu Hayvan Hakları Kurulu, Ankara Barosu Toplumsal Davalar ve Hukuk Araştırmaları Merkezi, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi, Hayvan Hakları ve Etiği Derneği’nin avukatları da duruşmada yer aldı.

Köpekleri katlettiğini itiraf etti

Mahkeme Başkanı Yaşar Sezikli, Aydın Gölge’nin köpekleri öldürdüğünü kabul ettiğine ilişkin bir dizi mesajı duruşmada okudu.

Sezikli, tanık olarak çağrılan Makbule K.‘nin konuyla ilgili dilekçe verdiğini belirterek sanıklardan Aydın Gölge tarafından da tehdit edildiğine dair mesajları da ekinde sunduğunu söyledi.

Fail Gölge’ye mesajlar sorulduğunda, köpekleri kendisinin öldürdüğünü söyleyerek itirafta bulunmak istediğini ve diğer sanıkların bundan haberdar olmadığını ileri sürdü.

Gölge, daha önce köpekler tarafından saldırıya uğradığı için zehirlediğini iddia etti.

‘Sanık suçu üstleniyor’

Gölge, Başkan Sezikli’nin suçu üstlenip üstlenmediğiyle ilgili sorusuna suçu üstlenmediğini söyledi. Gölge’ye şimdiye kadar köpekleri öldürdüğünü neden söylemediği sorusuna ise Makbule K.’nin önceki celsenin ardından kendisinden ayrılmak istediğini ve bu konuyla ilgili konuşurken köpekleri öldürdüğünden bahsettiğini ileri sürdü.

Müdahil avukatlarından Ezgi Koç ise yeni beyanları kabul etmediklerini belirtip “Sanık suçu üstleniyor” dedi.

Diğer sanık Musa Devran, Gölge’nin etlerin zehirli olduğunu söylemediğini iddia etti.

Duruşmada olayla ilgili üç güvenlik kamerası görüntüsü izletildi. Görüntülerde Devran ve Gölge’nin çevrelerinde köpeklerin bulunduğu gözlendi.

Sanık Devran’a, Gölge ile birlikte hareket ettiğinin görüldüğü hatırlatıldı. Ancak, Devran etleri Aydın Gölge’nin verdiğini vurguladı.

Sanıkların cezalandırılması istendi

Müdahil Buket Özgünlü’nün avukatı Tuğba Gürsoy, sanıkların suçu işlediklerinin sabit olduğunu, toplum aleyhine işlenmiş bu suça üst sınırdan ceza verilmesini istediklerini söyledi.

Diğer müdahil avukatlar da sanıkların cezalandırılması istedi.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Hanifi Yıldırım, sanıkların “iştirak halinde sahipli hayvanı öldürmek suretiyle mala zarar verme” ve “iştirak halinde çevreyi kasten kirletmek” suçundan cezalandırılmalarını istedi.

Sanıklardan Devran, esas hakkındaki savunmasında beraatını isterken, Gölge de “Pişmanım” dedi.

Heyetçe yaptıkları müzakere sonrasında Mahkeme Başkanı Yaşar Sezikli, sanıkların “sahipli hayvanı öldürmek suretiyle mala zarar verme” suçundan ikişer, çevreyi kasten kirletmek” suçundan da kullanılan zehrin niteliği, olay yerinin park alanı olması, çocukların da burada oynaması gibi unsurları dikkate alarak sekizer yıl hapis ile 15’er bin lira adli para cezasına çarptırıldıklarını açıkladı. Ayrıca, Sezikli sanıkların tutuklanmasına da karar verildiğini söyledi.

Duruşmada hazır bulunmayan sanık Levent Özcan hakkında da tutuklamaya yönelik yakalama kararının çıkarılmasına karar verildi.

İddianamede, sanıkların üçü müşteki Özgünlü’ye ait olan 16 köpeği, metomil maddesi içeren böcek ilacına batırılmış tavuk etiyle öldürdükleri belirtiliyor.

Yenilenebilir enerji santrallerine verilen devlet destekleri azaltıldı

Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim yatırımlarına verilen kilovatsaat başına fiyat alım garantileri TL’ye çevrilirken güneş santrallerine verilen destek yüzde 67, rüzgara verilen destek yüzde 40 geriledi.

Enerji Günlüğü’nün aktardığına göre rüzgar, güneş, su, biyokütle ve jeotermal kaynaklara dayalı elektrik üretim santrali yatırımcılarına sağlanan yenilenebilir enerji kaynakları destek tutarlarının, mevcut destekleme tutarlarının devreden çıkacağı Haziran 2021 sonrasında hangi seviyelerde olacağı netleşti.

Yerli ekipman kullanımına ilave destek

Konuya ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararına göre yenilenebilir enerji kaynaklarını destekleme mekanizması (YEKDEM) kapsamında, rüzgar, güneş, jeotermal, hidroelektrik ve biyokütleye dayalı elektrik üretim santrallerine verilen kilovatsaat başına alım garantisi desteklemeleri, uygulamanın sona ereceği 30 Haziran 2021 tarihinden itibaren de devam edecek.

YEK’e dayalı elektrik santrali yatırımcılarına verecek desteklemelerin süresi 10 yıl olmaya devam edecek. Yatırımlarda yerli ekipman kullananlara verilecek ilave destek tutarları da uygulanmaya devam edecek. Ancak yerli aksam destekleri de TL cinsinden belirlendi. Ve bu destekler beş yıllığına uygulanacak.

En yüksek destek jeotermal enerjiye

YEKDEM kapsamında en yüksek destekleme alım fiyatı, kilovatsaat başına 54 kuruş ile jeotermal kaynaklara dayalı santraller ile biyometanizasyon bazlı biyokütle santralleri için belirlendi.

En düşük destekleme fiyatı ise 32 kuruş ile rüzgar ve güneş enerjisine dayalı yatırımlar için belirlendi. Çöp gazı ve atık lastik bertarafının yan ürünlerine dayalı BES’ler de kilovatsaat başına 32 kuruş ile en düşük YEK desteği sağlanacak santral türleri arasında yer aldı.

Üç grupta toplandı

YEKDEM uygulaması kapsamında biyokütleye dayalı elektrik üretim santrallerine verilecek destekler, kullanılan teknoloji ve yönteme göre üç farklı grup altında belirlendi. Bunlar lastik yakma sonucu elde edilen ürünler ile çöp gazına dayalı BES’ler, biyometanizasyon tesisleri ve termal bertaraf olarak kaydedildi.

Çöp gazı ve açtık lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan yan ürünlerden elde edilen kaynaklara dayalı biyokütle santralleri, kilovatsaat başına 32 kuruş ile en düşük YEK desteği verilecek BES’ler olarak belirlendi.

Biyometanizasyon yöntemini kullanan santrallere verilen BES’ler kilovatsaat başına 54 kuruş ile en yüksek desteği alacak. Belediye atıklardı, bitkisel yağ atıkları, gıda ve yem değeri olmayan tarımsal atıklar, endüstriyel odun dışı orman ürünleri, sanayi atık çamurları ile arıtma çamurlarının termal bertarafına dayalı biyokütle santrallerine sağlanacak destek tutarı ise kilovatsaat başına 50 kuruş olacak.

Eski fiyatların gerisinde kaldı

Türk Lirası bazında belirlenen yeni destekleme fiyatları, eski YEKDEM fiyatlarının ciddi oranda altında kaldı. Düzenlemeyle; bugünkü kurlarla kilovatsaat başına 97 kuruş destek alan güneş santrallerine uygulanan destekleme fiyatları yüzde 67 azalışla 32 kuruşa geriledi.

Halen 53 kuruş ödenen rüzgar santrallerine verilen destek yüzde 40 düşüşle, 32 kuruşa çekilirken hidroelektrik santrallerine verilen destekleme fiyatı yüzde 25 azaltılarak 40 kuruş seviyesine düşürüldü.

Pandemi sonrası eşitsizlikler daha da derinleşecek

Oxfam, 1942’de İngiltere’de kurulmuş ve o günden bu yana dünyanın birçok ülkesinde yardım kuruluşlarıyla işbirliği yaparak yoksulluk ve eşitsizliklerle mücadele eden küresel bir organizasyon. Bu kuruluş geçtiğimiz hafta içinde yayınladığı bir rapor ile bir şey yapılmadığı takdirde Covid-19 pandemisinden sonra dünyadaki eşitsizliklerin daha da derinleşeceğini ortaya koydu.

Worldometers sitesine göre 31 Ocak tarihi itibarıyla tüm dünyada 103.220.015 Covid-19’a yakalandı ve 2.231.238 kişi bu hastalık sonucu yaşamlarını yitirdi. Oxfam’a göre bu süreçte dünyanın her tarafında pandemi yoksullara zenginlerden daha çok zarar verdi, vermeye de devam ediyor. Örgüte göre son 40 yıldır dünyanın alt yarısının kazandığından yaklaşık iki kat fazla kazanan ve dünya nüfusunun sadece  %1’ni oluşturan çok zenginler bu krizden daha da zenginleşerek çıkacak. Buna karşılık dünya nüfusunun yarısı ise günlük ortalama 5.5 ABD doları ile geçinmeye çalışacak. Oxfam raporunda pandeminin başlangıcından bu yana yaşananlarla ilgili bazı örnekler de veriyor:

  • Dünyanın en zengin 10 kişisi salgının başlangıcından bu yana servetlerine yarım trilyon dolar eklemiş.
  • Yoksul ülkelerde yaşayan her 10 kişiden dokuzu 2021 yılı içinde herhangi bir COVID-19 aşısına ulaşamayacak.
  • Yoksul ülkelerde yaşayan çocuklar ortalama dört aydan bu yana okullarına gidemiyor. Bu süre zengin ülkelerde yaşayan çocuklar için ise sadece altı hafta…
  • Eşitsizlik yaşamlara da mal oluyor. ABD’de yaklaşık 22.000 siyah ve hispanik kökenli insan, beyazlarla aynı COVID-19 ölüm oranlarına sahip olabilseydi; hala yaşamda olacaklardı.
  • Salgının en çok etkilediği düşük ücretli güvencesiz mesleklerde kadınlar erkeklerle aynı oranda temsil edilse, 112 milyon kadının gelirlerini veya işlerini kaybetme riski yüksek olmayacaktı.

Oxfam’a göre en zenginler için artık durgunluk sona erdi. Salgının ilk aylarında borsaların çöküşü ile servetlerinde dramatik düşüşler yaşayan milyarderler kısa süre içinde kendilerini topladı. Örgüte göre sadece dokuz ay içinde dünya üzerindeki en zengin 1000 insan Covid-19’dan kaynaklı kayıplarını telafi etti.  Buna karşılık yaşlı gezegenimizin en yoksul kesiminin salgının yıkıcı ekonomik etkilerinden kurtulması için 10 yıldan daha uzun bir süre gerekebilir.

270 milyon kişi açlık yaşıyor

Oxfam’ın dikkat çekici raporuna göre Covid-19 krizinin yükünü bütün dünyada yoksullar, kadınlar, siyahlar ve hispanik gruplar taşıyor. Kaliteli sağlık hizmetlerinden ve sosyal korumadan bu gruplar dışlanıyor. Üstelik bu gruplar günden güne boğaz tokluğuna SARS-CoV-2 virüsünün bulaşma riskinin daha fazla olduğu, daha tehlikeli işlerde çalıştırılıyor.

Oxfam, raporunda Birleşmiş Milletlerin (BM) son raporunu da vurgulama yapıyor. BM göre pandeminin iş ve geçim kaynakları üzerindeki olumsuz etkisi 2020 yılı içinde açlık sorununda da patlamaya yol açtı. Örgüte göre 2020 yılı içinde 2019’a göre açlık yaşayan insan sayısı %82 artarak 270 milyona ulaştı. Bu rakam 2020 sonundan itibaren açlık ve onunla bağlantılı hastalıklardan her gün 6 ile 12 bin insanın yaşamını yitirmesi anlamına geliyor.

Oxfam raporunun sonunda ise çözüm önerilerini dile getiriyor. Örgüte göre ‘insanlık tarihinin en önemli kavşak noktasındayız ve virüsün bizi yakaladığı haksız, eşitliksiz, sürdürülemez dünyaya geri dönemeyiz.’ Oxfam dünyanın dört bir tarafındaki hükümetler için ‘küçük bir umut ve fırsat penceresi’ yarattığını düşündüğü önerilerini beş başlık altında özetliyor:

  • Eşitsizliği azaltmak… Örgüt eşitsizliğin radikal bir şekilde azaltılmasını vurgulayarak; hükümetleri ‘sadece beyaz erkekler için değil, siyah kadınlar içinde çalışmaya’ davet ediyor. Oxfam bugün eşitsizliği azaltmak için harekete geçilirse Dünya Bankasının 2030 yılına kadar 860 milyon insanın yoksulluk sınırı altında yaşamaktan kurtulacağını hesapladığını belirtiyor.
  • Kamu hizmetlerinin ücretsiz hale getirilmesi;
  • Herkes için onurlu iş ve adil ücret
  • En zenginlerin adil vergilendirilmesi
  • Küresel iklim değişikliği ile mücadele edilmesi

Rapor ilgi çekici ve tüm çıplaklığıyla gerçeğe dayalı tespitlere ve yorumlara dayanıyor. Örgüt pandemi sonrası çıkış için küçük umut olduğunu vurgulayarak beş madde halinde hepimizin katıldığı önerilerini sıralıyor. Ancak önerilere bakıldığı zaman bu önerilerin yaşama geçirilmesi için ‘küçük bir umut ve fırsat penceresi’ olmasının temel nedeninin kapitalist sistemin bizzat kendisi olduğu tüm açıklığıyla ortaya çıkıyor. Dünyanın en tepesindeki %1’lik kesimin dünyanın geri kalanını sömürmesini kapitalist sistem sağlamadı mı? Bu kesim sadece dokuz ayda pandeminin etkilerinden kurtulup; servetlerini büyütmeye bu sistemin içinde devam etmiyorlar mı?

Çözüm için mutlaka adım atmalıyız, artık virüsün bizi yakaladığı şartlara geri dönemeyiz, dönmemeliyiz. O zaman bir an önce sistemi sorgulayarak yeni bir sistem arayışıyla çözüme yürümeliyiz.