Ana Sayfa Blog Sayfa 157

NATO boru hattından sızan akaryakıt Sapanca Gölü’ne karıştı

Kocaeli‘nin Kartepe ilçesi Maşukiye Mahallesi’nde önceki gün akşam saatlerinde, yol çalışması sırasında NATO boru hattının bir kolu delinince akaryakıt sızıntısı yaşandı. Bölgeye sevk edilen ekipler iş makinesiyle boru hattının bir kısmını açarak hasar tespit çalışması gerçekleştirdi.

Çalışma kapsamında açılan kuyuya dolan ve boruda kalan akaryakıt tankere tahliye edildi. Boru hattında tamir çalışmaları da gece boyu sürdü. Borulardaki basıncın artması sebebiyle sızan akaryakıt Maşukiye Deresi’ne, buradan da Sapanca Gölü’ne karıştı. Gölün bir kısmının yüzeyi akaryakıtla kaplandı.

Göldeki kirliliğe müdühele eden Sakarya Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (SASKİ) ekipleri  ‘sosis’ ismi verilen malzemelerle su yüzeyine barikat kurarak sızıntının büyümesine ve gölün tamamına yayılmasına engel olmak için çalışma başlattı.

4-5 milyon insan, tarım ve sanayi işletmeleri, hayvanlar Sapanca’nın suyuna bağımlı

Sapanca Avcılar Kulübü Üyesi Cenk Akarlar, sızıntıyı kendilerinin fark edip yetkililere bildirdiğini belirterek, şunları anlattı:

“Yerel imkanların ötesinde bir çaba gerektiren bir meseleyle karşı karşıyayız. Burada ulusal çapta bir kirlilik var. Yaklaşık 4-5 milyon insanın su içtiği, sudan faydalandığı, tarımda kullanılan, sanayide kullanılan bir gölden bahsediyoruz. En kısa sürede, hızlı bir şekilde bilimsel çalışmaların, ölçümlerin yapılması lazım. Vatandaş olarak gölden içme suyunun kullanılmasına dair bir analiz, değerlendirme yapılması lazım. Kullanılabilir mi, kullanılamaz mı? Besinler bununla yıkanılabilir mi? Tatlı sudan çıkarılan balıklar yenebilir mi? Çünkü gerçekten kirlilik çok geniş bir alanda. Biz buradan yerel yöneticiler dışında, ulusal çapta bir çaba bekliyoruz. Acilen yardıma ihtiyacımız var.”

Çalışmalar sürerken SASKİ de konuyla ilgili yazılı açıklama yaptı:

“Gece yarısında NATO hattında basıncın artması sonucunda sızıntı büyümüş ve dere yatağına ulaşan yakıt maddesi Sapanca Gölü’ne karışmıştır. Ekiplerimiz, gece ihbar alındığı andan itibaren konuyla ilgili aksiyon almış ve tüm birimleriyle göl sınırları içerisinde çalışmalara başlamıştır. Olay sonrası göl sınırlarımıza karışan yakıt maddesinin yayılımı SASKİ ekiplerimizce ivedilikle kontrol altına alınmış ve göl çevresinde bulunan içme suyu alım noktalarına ulaşması engellenmiştir. Bu saat itibarıyla SASKİ ekipleri gölün ilgili bölümlerinde kontrol altına aldığı yakıt maddesini etkisiz hale getirmek için yoğun bir mesai harcamaktadır.

Tüm vatandaşlarımız evlerinde çeşme suyu kullanımı konusunda en ufak bir problem yaşamayacaktır. Maddenin tamamen bertaraf edilmesi kısa süre içinde sağlanacaktır.”

Ekiplerin çalışmalarını sürdürdüğü alanda yakıtın göle yayıldığı, SASKİ ekiplerinin yakıt emici sosis malzemeler ile müdahale ettiği görüldü.

ABD öncülüğünde fosil yakıt tüketimindeki artış dünyayı tehdit ediyor

San Francisco merkezli sivil toplum kuruluşu Global Energy Monitor’un yeni raporuna göre, dünyanın fosil yakıt üreticileri bu on yılın sonuna kadar yeni onaylanan projelerle petrol ve gaz miktarını neredeyse dört katına çıkarma yolunda ilerliyor ve ABD, üzerinde anlaşmaya varılan iklim hedeflerini yerle bir etme tehdidinde bulunan bir faaliyet artışına öncülük ediyor.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) daha önce yaptığı açıklamada, gezegenin sanayi öncesi döneme kıyasla 1.5C küresel ısınmayı geçmemesi için yeni petrol ve gaz altyapısı kurulamayacağını belirtmişti.

Bilim insanları, Paris İklim Anlaşması‘nda hükümetler tarafından kabul edilen bu ısınma eşiğinin aşılması halinde, sıcak dalgaları, seller, kuraklık gibi giderek kötüleşen etkilerin görüleceği uyarısında bulundu.

Ancak IEA’nın 2021’deki açıklamasından bu yana, ülkeler ve büyük fosil yakıt şirketleri yeni petrol ve doğal gaz faaliyetleriyle ilerledi. San Francisco merkezli bir STK olan Global Energy Monitorun yeni raporuna göre, bu noktadan itibaren gelecekte sondaj yapılmak üzere en az 20 milyar varil petrole eşdeğer yeni petrol ve gaz keşfedildi.

Geçen yıl en az 20 petrol ve gaz sahası keşfedildikten sonra çıkarılmak üzere hazır hale getirilmiş ve onaylanmış, 8 milyar varil eşdeğeri petrolün çıkarılmasına izin verilmişti. Rapora göre, fosil yakıt endüstrisi bu on yılın sonuna kadar 64 yeni petrol ve gaz sahasında bu miktarın yaklaşık dört katını (31 milyar varil petrol eşdeğeri) onaylamayı hedefliyor.

Rapora göre, son altı yıldır üst üste tarihte herhangi bir ülkenin ürettiğinden daha fazla ham petrol üreten ABD, 2022 ve 2023’te yeni petrol ve gaz projelerinde başı çekiyor. Guyana ikinci sırada yer alırken, Amerika kıtasındaki ülkeler son iki yılda onaylanan tüm yeni petrol projelerinin yüzde 40’ını oluşturdu.

Dünyanın umuduna bir darbe vurulabilir

Yeni petrol ve gaz arayışının biraz bile yavaşlatılamaması, bilim insanlarının on yıl içinde aşılmasını bekledikleri bir sınır olan 1.5C’nin altında kalmaya yönelik zaten zayıf olan dünya umutlarına ölümcül bir darbe vurma riski taşıyor.

Bu durum, büyük petrol ve gaz şirketlerinin gezegeni ısıtan emisyonları azaltmaya yönelik kendi hedeflerini ıskaladıkları bir döneme denk geliyor. Dünyanın en büyük petrol şirketi Saudi Aramco‘nun patronu, Teksas‘ta yakın zamanda düzenlenen bir endüstri konferansında, insanların petrol ve gazı aşamalı olarak ortadan kaldırma “fantezisinden vazgeçmeleri gerektiğini” söyledi.

Fotoğraf: Nature and Youth ve Greenpeace’den aktivistler Temmuz 2017’de Norveç Kuzey Kutbu’ndaki petrol üretiminin genişletilmesini protesto ediyor. Kaynak: Christian Åslund/Greenpeace

Global Energy Monitor‘de küresel petrol ve gaz çıkarma takibi proje yöneticisi Scott Zimmerman, “Hiçbir yeni petrol ve gaz sahasının 1.5C ile uyumlu olmadığına dair sürekli ve açık uyarılara rağmen, endüstri yeni projeler keşfetmeye ve onaylamaya devam ediyor” dedi ve ekledi:

“Bu hayal kırıklığı yaratıyor. İklim hedeflerinde arz tarafının taahhüdünün eksikliğini gösteriyor.”

Guardian‘dan Oliver Milman‘ın aktardığına göre; Halihazırda faaliyette olan petrol ve gaz altyapısı dünyayı 1.5C’nin ötesine taşımak için yeterli ve planlanan ekstra herhangi bir faaliyet küresel sıcaklığı daha da arttıracak.

Yeni rapora göre, 2021 IEA raporundan bu yana 16 milyar varil petrol eşdeğerine sahip toplam 45 proje tamamen onaylandı ve bu, “konvansiyonel olmayan” çıkarma işlemlerini içermediği için gelecek emisyonların neredeyse kesinlikle eksik sayıldığı anlamına geliyor.

ABD yeni keşiflerle petrol ve doğal gazda ağırlığını korurken, fosil yakıt üreticileri yeni üretim için dünyanın yeni bölgelerine odaklanıyor; Güney Amerika ve Afrika yeni projeler için sıcak noktalar haline geliyor.

Fotoğraf: Luke Sharrett/Bloomberg

Son iki yılda önemli petrol ve gaz keşifleri yapan 22 ülkeden dördü – Kıbrıs, Guyana, Namibya ve Zimbabve – yakın zamana kadar çok az petrol ve gaz üretmiş ya da hiç üretmemiş olmalarına rağmen keşiflerin üçte birinden fazlasını oluşturdu.

İran‘da 623 milyar metreküp gaz içerdiği bildirilen Shahini gaz sahası son iki yılın en büyük keşfi olurken, onu TotalEnergies‘in Namibya‘daki Venüs projesi izledi. Pantheon Resources tarafından yönetilen Alaska‘daki Kodiak projesi ise üçüncü en büyük yeni potansiyel petrol ve gaz sahası.

Zimmerman, “Petrol ve gaz üreticileri yeni sahalar keşfetmeye ve geliştirmeye devam etmek için her türlü nedeni öne sürüyor, ancak bunların hiçbiri geçerli değil” dedi ve ekledi:

“Bilim çok açık: yeni petrol ve gaz sahaları açılmamalı, aksi takdirde gezegen başa çıkamayacağı kadar zorlanacak.”

Karamürsel açıklarında tüfekle vurulmuş bir yunus bulundu

Kocaeli’nin Karamürsel ilçesinin kıyı şeridinde tüfekle vurulmuş bir yunus bulundu.

Vurularak öldürülen hayvanı deniz ekolojisi alanında çalışan, belgeselci, fotoğrafçı Dr. Mert Gökalp, sosyal medya hesabından paylaştı.

Hayvanı kimin vurduğu bilinmiyor, ancak Karadenizli balıkçılar ağlarını parçaladıkları ya da avladıkları balık popülasyonunuyla beslendikleri gerekçesiyle yunusları sık sık hedef alıyor. Geçmişte de bölgede, “yunus vurma kotası” kullanılıyordu.

Yakın zamanda da balıkçılar, yunus avının tekrar başlatılması gerektiğini söylemişti.

Yunusların avlanması önerisine tepki: Yunusun yediğinden bize ne?

Gökalp’in paylaşımında bugün İstanbul Zeytinburnu açıklarında, arkadaşının canlandırmaya çalıştığı saptanamayan bir nedenle ölmüş bir yunus da yer aldı.

Türkiye sularında yaşayan 11 balina ve yunus türü, aşırı kirlilik, plastik atıklar ve avlanma nedeniyle büyük risk altında. Bu hayvanlar için imzalanan anlaşmalara göre tek bir koruma bölgesi bile oluşturulmuş değil.

‣ Türkiye’deki yunus ve balinalar tehdit altında: Sadece Karadeniz’de yılda en az 16 bin mutur öldürülüyor

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı da en çok yunus ve fok ölümlerinin ateşli silah yaralanması, balıkçı ağları, besin azalması ve kirlilik yüzünden görüldüğünü belirterek, kampanya başlattı.

Yunus ölümleri alarm veriyor: Üç ayda Karadeniz’de 33, toplamda 90 ölü yunus karaya vurdu
Karadeniz’de karaya vuran 80’den fazla yunusun ölüm sebebi balıkçılık
Karadeniz kıyılarına rekor sayıda ölü yunus vurdu

 

Newroz’daki homofobik saldırılarla ilgili açıklama: Bizim olmadığımız hiçbir halay özgür değildir

10. İstanbul Trans ve 32. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi, İstanbul‘da Yenikapı Miting Alanı’nda 300 binden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen Newroz‘da LGBTİ+’lara yönelik saldırılara ilişkin açıklamada bulundu.

17 Mart’ta kutlanan newrozdaki saldırılara ilişkin yapılan açıklamada “Bizim olmadığımız hiçbir halay özgür değildir” denildi.

‘Saldırıların ciddi boyuta ulaşması nedeniyle alanda kalmak istemedik’

Kawa‘nın yaktığı özgürlük ateşiyle gelen baharın bayramı olan Newroz’da, başta Kürt halkı olmak üzere tüm halklar ve ezilenler olarak, eşit ve özgür bir yaşamı örme iradesi ile 17 Mart günü Yenikapı’da bir araya geldik” denilen açıklamada, gerçekleştirilen tacizlerle ilgili şunlar kaydedildi:

“Alana girmek üzere buluştuğumuz ilk noktadan itibaren newroza katılan bazı kişiler tarafından sözlü olarak taciz edildik. Alana girdikten kısa süre sonra gökkuşağı ve trans bayraklarımız elimizden alındı, yuhalandık ve fiziksel şiddete maruz bırakıldık. Newroz Tertip Komitesi’nden az sayıda görevlinin, feministlerin, BDSP, EKA, Halkevleri, Partizan, SMF, SYKP, YDG’de örgütlü kişilerin ve yurtseverlerin de yer aldığı bir güvenlik çemberinin içinde alandan çıkarıldık. Başlangıçta tertip komitesinin güvenliğimizi sağlaması ön koşuluyla alanda bulunmayı ve newrozu kutlamayı istesek de saldırıların ciddi boyuta ulaşması nedeniyle alanda kalmak istemedik.

Güvenliğimiz sağlanarak alana yeniden alınmak yönündeki umutlarımız tükenene kadar uzun bir süre alanın dış çeperinde bekledik. Alanın dışında beklediğimiz süre içinde Oya Ersoy, Musa Piroğlu ve Özgül Saki ile birkaç tertip komitesi görevlisi dışında hiçbir muhatap bulamadık. Sahneden yaşanan saldırının kınandığı ve newrozun bir arada yaşamı savunan herkesin bayramı olduğu yönünde bir açıklama yapılmasını talep etmemize rağmen hiçbir açıklama yapılmadı. Yine bu süre boyunca, etrafımızda konumlanan ve sayıları gittikçe artan polisler tarafından, gözaltı tehdidi ve kişisel telefonları ile görüntülerimizi almak dahil çeşitli tacizlere maruz bırakıldık.
Bu şartlar altında güvende hissetmediğimiz için, bizimle dayanışmak adına inisiyatif alan kişiler, tertip komitesinden birkaç görevli ve polis eşliğinde alandan uzaklaşmak zorunda bırakıldık.”

‘Newroz alanında gerçekleştirilen saldırıları ilk kez yaşamıyoruz’

Bu utancın;  LGBTİ+’ları alandan polis eşliğinde çıkmak zorunda bırakan, başta Newroz Tertip Komitesi olmak üzere herkese ait olduğunun altının çizildiği açıklamanın devamında şunlar aktarıldı:

“Newroz alanında gerçekleştirilen saldırıları ilk kez yaşamıyoruz. Benzer olaylar 2022 yılında kutlanan İstanbul Newroz’unda da yaşandı. Saldırı sonrası tertip komitesi ile yapılan görüşmelerde konuya ilişkin bir açıklama yayınlanacağı ve komitede görev alan kişilere onur haftası gönüllüleri tarafından toplumsal cinsiyet eğitimi verileceği kararlaştırılmıştı. Buna rağmen ne açıklama yayınlandı ne de eğitim gerçekleştirildi.
Bu yılki newroz kutlamasının öncesinde Newroz Tertip Komitesi’ne güvenlik konusunda endişelerimizden bahsetmemize rağmen komiteden herkes için ayrı ayrı güvenlik önlemi alınamayacağı ve alandaki güvenlik görevlilerinin yeterli olacağını düşündükleri yönünde cevap aldık. Komiteye yalnızca LGBTİ+’ların böyle bir talepte bulunmuş olması nedeniyle LGBTİ+’lar için ayrıca bir güvenlik önlemi alınmasını veya alınabilecek önlemlere dair birlikte düşünmeyi önemsediğimizi ilettik.

Öncesinde komiteyi haberdar etmemize ve önlem alınması gerektiğini söylememize rağmen tertip komitesinin yaşanan saldırıyı öngöremediklerini söylemesini kabul etmiyoruz. Yaşananların ısrarla yalnızca AKP ve HÜDA PAR’ın politikalarıyla ve sağın yükselişiyle ilişkilendirilmesine itiraz ediyoruz.

Ayrıca alanda yaşadığımızın da bir provokasyon değil, linç olduğunu vurguluyoruz. Saldırının yalnızca Kurdên Nasyonalîst grubu tarafından gerçekleştirilmediğinin ve kısa sürede genişleyen bir kitle tarafından linç edildiğimizin bilinmesini istiyoruz.

Diğer yandan saldırıyı gerçekleştiren kişilerin etnik kimliği ile saldırıyı gerçekleştirme saikleri arasında doğrudan bir ilişki kurulamayacağı için saldırıdan bir bütün olarak Kürt halkının sorumlu tutulmasını da kabul etmiyoruz! LGBTİ+’lara yönelik gerçekleştirilen saldırıların hangi gerekçelerle yapıldığının farkındayız. Bu noktada beklentimiz saldırılarının gerekçelerine ilişkin analizler değil, ayrımcılık ve nefretten beslenen saldırıların önünü alacak politikaların hayata geçirilmesidir.”

Türkiye nüfusunun yüzde 1’i toplam servetin yüzde 40’ına sahip

Credit Suisse ve UBS‘nin yayımladığı verilere göre Türkiye’de servet dağılımı son derece adaletsiz. Veriler, Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesimin ülkedeki servetin yüzde 40’ını aldığını gösteriyor. Türkiye bu kritere göre Avrupa’da servet dağılımı adaletsizliği ilk sırada yer alıyor.

En zengin yüzde 5 ve en zengin yüzde 10’un servetten aldığı paya bakıldığında Türkiye ikinci sırada bulunuyor. Servet dağılımı adaletsizliğini gösteren Gini katsayısında da Türkiye üçüncü sırada.

Türkiye Avrupa ülkeleri arasında üçüncü sırada

Gini katsayısında “0” rakamı mutlak eşitliği gösterirken bu sayı büyüdükçe eşitsizlik artıyor.

ekonomim.com’un aktardığına göre, bu kriterde Türkiye 34 Avrupa ülkesi içinde üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye’nin katsayısı 80,2. İlk sıradaki İsveç’te bu oran 87,4 iken ikinci sıradaki Letonya’da 80,4.

Servet dağılımı adaletsizliğinin en düşük olduğu ülke ise 50,8 puan ile Slovakya. Ardından Belçika (59,6), Malta (60,9) ve Slovenya (64,4) geliyor.

Nordik ülkelerde de dağılım adaletsiz

Gelir dağılımı, demokratik değerler ve mutluluk gibi birçok alanda dünyada ve Avrupa’da en iyi ülkeler arasında bulunan Nordik ülkelerindeki servet dağılımı adaletsizliği de dikkat çekiyor.

İlk sıradaki İsveç’in yanı sıra diğer İskandinav ülkeleri de ortalamanın üstünde yer alıyor. AB’nin “Dört Büyükler”i arasında ise Almanya servet adaletsizliğin en yüksek olduğu ülke.

En büyük dengesizlik Türkiye’de

Rapora göre en zenginlerin servetten aldıkları paya bakıldığında en büyük dengesizlik Türkiye’de.

Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 39,5’ine sahip. Bu alanda 21 Avrupa ülkesi içinde ilk sırada. En zengin yüzde 1’lik kesimin servetinin en düşük olduğu ülke ise yüzde 13,5 ile Belçika.

Diğer bazı ülkelerde bu pay şöyle: Almanya (yüzde 30,4), Yunanistan (yüzde 25), Fransa (yüzde 21,1) ve İngiltere (yüzde 20,6).

En zengin yüzde 5 ve yüzde 10’luk kesimlerin servetten aldığı paya bakıldığında ise Türkiye İsveç’in ardından ikinci sırada. Bu alanlarda eşitsizliğin en düşük olduğu ülke yine Belçika.

Türkiye’de en zengin yüzde 5’lik kesim servetin yüzde 59,2’isine sahip. En zengin yüzde 10’luk kesim ise servetin yüzde 69,8’ine sahip.

Türkiye nüfusunun serveti

Yetişkin nüfusun sahip olduğu servet dağılımına bakıldığında Türkiye’nin halkın büyük bir bölümünün çok az servete sahip olduğu ortaya çıkıyor.

Buna göre 2022 yılında Türkiye’de halkın yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor. 10 bin dolardan az servete sahip yetişkinler sıralamasında Türkiye açık ara zirvede yer alıyor. Bu dilimde ikinci sıradaki Sırbistan’da bu oran yüzde 40. Almanya’da ise bu oran yüzde 10 ile en düşük seviyede.

Türkiye’de 10 bin-100 bin dolar serveti bulunan yetişkinlerin oranı yüzde 27. Yetişkinlerin yüzde 2’sinin ise 100 bin-1 milyon dolar arasında serveti bulunuyor. 1 milyon dolardan fazla serveti bulunanların oranı yüzde 0,1.

1 milyondan dolardan fazla servete sahip yetişkin oranında İzlanda yüzde 21 ile zirvede. Almanya’da yetişkinlerin yüzde 3,9’unun 1 milyon dolardan fazla serveti var.

Türkiye’de ortalama ‘servet’ 16,7 bin Euro

Yetişkin başına düşen servette ise Türkiye hem ortalama hem de ortanca göstergelerinde açık ara son sırada yer alıyor. Türkiye’de yetişkinlerin ortalama serveti 16,7 bin Euro. Hemen üstündeki Bosna-Hersek’te ise servet miktarı 31,9 bin Euro.

Zirvede ise 650,7 bin Euro ile İsviçre var. Bu miktar diğer bazı ülkelerde şöyle: Fransa 296,5 bin; Almanya 243,3 bin ve Yunanistan 100,4 bin. İskandinav ülkelerinde de yetişkin başına düşen servet oldukça yüksek.

Ülkeler arasındaki fark ortanca servette (servetin küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan sayı) azalsa bile Türkiye 35 ülke arasında yine açık ara son sırada bulunuyor. Buna göre Türkiye’de yetişkin başına düşen ortanca servet sadece 5,2 bin Euro. Türkiye’nin hemen üstündeki Sırbistan’da ise bu miktar Türkiye’dekinin tam üç katı: 15,6 bin Euro.

Zirvede ise 392,4 bin euro ile İzlanda var. Almanya’da ise bu miktar 63,4 bin Euro.

İstanbul’da kedi Faruk’u pencereden atan Ferhat A. gözaltına alındı

İstanbul‘daki Terakki Vakfı Okulları‘nın Levent yerleşkesinde yaşayan kedi Faruk‘un sınav gözetmeni olarak görev yapan Ferhat A. tarafından 5. kattan atıldığı iddia edildi. Gözetmenin aynı zamanda Mimar Sinan Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi olduğu belirlendi. Sosyal medyada #farukiçinadalet etiketi altında başlatılan kampanya, geniş destek toplarken, Faruk’un tedavisinin özel bir klinikte devam ettiği ve durumunun ciddiyetini koruduğu belirtiliyor.

Olay, sosyal medyada yayılan bir öğrenci paylaşımı ile gün yüzüne çıktı. Paylaşımda, Faruk’un 5. kattan atılmasının ardından okulun sevilen kedisi olduğu ve öğrenciler tarafından çok sevildiği vurgulandı. Olaya tanık olan ve kedinin durumunu merak edip pencereye yönelen öğrencilere, sınava giren gözetmen tarafından sınavları iptal edilmekle tehdit edildiği iddia edildi.

Kedi Faruk için adalet arayışını simgeleyen #farukiçinadalet etiketi altında birçok kullanıcı, olaya tepkisini dile getirdi ve konunun takipçisi olacağını belirtti.

Kedi Eros’un öldürülmesi davasında tahliye gerekçesi açıklandı: Toplum baskısına rağmen tüm duruşmalara geldi
Kedi katili Fatih Öztürk’ün duruşması ertelendi
Kedileri kezzapla yakan saldırgan hakkında yakalama kararı çıktı

Gözaltına alınan Ferhat A., yapılan işlemlerin ardından adliyeye sevk edildi. Olaya ilişkin olarak okul yönetimi ve sınavı düzenleyen kurum tarafından yapılan açıklamalarda, ilgili kişiyle tüm bağların kesildiği ve olayın hukuki sürecinin takip edileceği belirtildi. Okul yönetimi, yaşanan üzücü olay karşısında öğrenci ve öğretmenlerin gösterdiği duyarlılığı takdirle karşıladığını ifade ederken, kedi Faruk’un sağlık durumunun yakından takip edildiğini ve gerekli tüm tedbirlerin alındığını duyurdu.

Change.org’ta başlatılan kampanyada, Terakki Vakfı Okulları’nın Levent yerleşkesinde yaşanan olay detaylarıyla anlatıldı ve hayvan haklarının güçlendirilmesi için acil eylem çağrısında bulundu. Kampanya metninde, “Hayvanlar kendi haklarını savunamazlar. Her yıl, Türkiye’de binlerce hayvan, fiziksel ve duygusal istismara maruz kalır ve ne yazık ki bu suçlar genellikle cezasız kalır,” ifadelerine yer verilerek, hayvanlara yönelik suçların cezasız kalmaması ve mevzuatın güncellenmesi gerektiği vurgulandı.

ABD’de şehirler binaların ağırlığı ile batıyor, deniz seviyesi yükseliyor

Amerika Birleşik Devletleri‘nin (ABD) doğu kıyısı, yükselen deniz seviyeleri ve binaların ağırlığı ile birlikte batma riskiyle karşı karşıya. Yayınlanan bir araştırmaya göre, New York, Baltimore ve Virginia‘daki Norfolk gibi şehirler, 2007 ile 2020 yılları arasında yılda 1 ila 2 mm arasında batarken, Güney Karolina‘daki Charleston en hızlı batan şehir oldu ve yılda 4 mm batma kaydetti. Bu durum, deniz seviyesindeki yükselmeyle birleştiğinde, ABD’nin doğu kıyısındaki sel riskini önemli ölçüde artırıyor.

Şehirlerin batmasına neden olan faktörler arasında, yeraltı suyunun su kaynakları veya doğalgaz çıkarılması için pompalanması ve New York gibi şehirlerin, yumuşak zemine basan binalarının ağırlığı bulunuyor.

Virginia Tech’in Earth Observation and Innovation (EOI) Laboratuvarı’nda NASA tarafından finanse edilen bir bilim ekibi, uydu verileri ve yer tabanlı GPS sensörleri kullanarak New York, Baltimore ve Virginia’daki Norfolk gibi büyük şehirlerin üzerine inşa edilen arazinin 2007 ile 2020 yılları arasında yılda 1 ila 2 milimetre arasında çöktüğünü tespit etti.

binaların ağırlığı
NASA haritası, Doğu Sahili boyunca toprağın nasıl batmaya başladığını gösteriyor. Mavi bölgeler 2007 ile 2020 yılları arasında batarken, kırmızı bölgeler yükseldi.

Ancak bu karmaşık durum, çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle daha da zorlaşıyor. Buz çağının sonunda büyük buzulların erimesiyle, kuzey bölgeleri yükselirken, buzdan arınmış güney bölgeleri aşağıya doğru eğilmeye başladı. Bu eğilim, deniz seviyesinin iklim değişikliği nedeniyle yükselmesiyle birleştiğinde, ABD’nin doğu kıyısında deniz suyu taşkınlarının riskini artırarak binalar, yollar, demiryolları, tarım arazileri ve daha birçok alanda ciddi tehditler oluşuyor.

Deniz suyunun su kaynaklarına sızması, ormanlık alanları “hayalet ormanlara” dönüştürmesi ve özellikle fırtınalı hava koşullarında şehirleri koruyan kıyı sulak alanlarının batması gibi riskleri de artırıyor.

Görseller ve haritalar ile deniz seviyesinin yükselmesinin kentleri nasıl etkileyeceği gösterildi
Deniz seviyesinin yükseldiği İskenderun’da sahildeki binalar boşaltıldı
New York, gökdelenlerin ağırlığı yüzünden batıyor

ABD’nin doğu kıyısındaki şehirler, deniz seviyesindeki yükselme ve kentsel batmanın birleştiği bu çifte tehdit ile mücadele etmek zorunda. Özellikle kıyı şeridindeki sulak alanlar, bu değişimlerden en çok etkilenen ve korunması gereken alanlar arasında yer alıyor. Bu alanlar, kasırga gibi doğal afetler sırasında doğal tampon bölgeler olarak işlev görerek, şehirleri koruyor.

ABD’nin doğu kıyısındaki şehirlerin yüzleştiği bu zorluklar, iklim değişikliğiyle mücadele ve doğal habitatların korunması konusundaki aciliyeti bir kez daha gözler önüne seriyor. Deniz seviyesindeki yükselme ve kentsel alanların batması, sadece şehirsel yapıları değil, aynı zamanda doğal yaşam alanlarını da tehdit ediyor. Bu durum, iklim değişikliğine adaptasyon ve dayanıklılık kapasitesini artırma ihtiyacını vurguluyor.

New York, gökdelenlerin ağırlığı yüzünden batıyor

Hollanda’da ineğe tecavüz eden Mehmet A. sınır dışı edildi

Hollanda‘nın Enschede kentindeki hayvanat bahçesinde, Laura isimli bir ineğin kaçak durumda olan Mehmet A. isimli 59 yaşındaki Türkiyeli bir göçmen tarafından aylarca istismar edildiği tespit edildi ve Mehmet A. sınır dışı edildi.

Hart Van Nederlan’ın aktardığına göre hayvanat bahçesinin müdürü Erwin‘in, tesisin ahırlarında alışılmadık durumlar fark etmesiyle yaşanan saldırı ortaya çıktı. Plastik poşetler, karton parçaları ve çitlere yerleştirilmiş tuhaf objeler üzerine durumdan şüphelenen ve yılların tecrübesiyle hayvan davranışları konusunda hassas bir sezgiye sahip olan Erwin, ineğin davranışlarında anormal bir değişiklik fark etti. Bu şüpheler üzerine yapılan incelemelerde, Laura isimli ineğin, Mehmet isimli kaçak bir göçmen tarafından aylarca istismar edildiği ortaya çıktı.

Olay, Hollanda’da ve uluslararası alanda büyük bir tepkiye neden oldu. Hayvan İstismarı Ulusal Uzmanlık Merkezi ve benzeri kuruluşlar, bu tür davranışların sadece yasal değil, aynı zamanda ahlaki olarak da kınanması gerektiğini vurguladı.

Mehmet A’nın Hollanda’daki geçmişinde de sık sık olaylara karıştığı, 2019’da üzerinde 6 kilogramdan fazla esrarla yakalanarak esrar yasasını da ihlal ettiği belirtildi.

Hollanda yasaları gereği sınır dışı edilen Mehmet A.’nın yargılanmamış olması, tepki topluyor. Hayvanat bahçesi müdürü Erwin, “Böyle bir şeyin olması tek kelimeyle rezalet. Laura’nın da duyguları var. İnsanların yanında oldukça stresli ve temkinli davranıyor” ifadelerini kullandı ve zanlının sınır dışı edilmesine ilişkin “Çok yazık, çünkü onun hak ettiği cezayı almasını isterdim. Ve evet, o akşam polisin benden önce oraya varması iyi bir şey. Hala bu şekilde yanına kar kalması çok yazık” dedi.

Kaçak hayvan müzesine baskın: 85 yaşındaki avcı son Anadolu kaplanını vurup öldürmüş!
Giresun’da hayvan hakları savunucularından ‘Yaşam İçin Yasa’ eylemi

Ulusal Hayvan İstismarı Uzmanlık Merkezi, bu tür hayvan istismarı vakaları üzerine araştırmalar yürütüyor. Koordinatör Nienke Endenburg, hayvanlara yönelik ahlak dışı muameleyi “ahlaki açıdan kesinlikle kınanacak bir şey” olarak nitelendirdi.

Hollanda hükümeti ve ilgili kurumlar, bu olayın ardından hayvan haklarının daha etkin bir şekilde korunması için önlemler almaya başladı. Bu tür vakaların tekrar yaşanmaması için gerekli yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve hayvan hakları ihlallerine karşı daha sıkı yaptırımlar uygulanması konusunda genel bir fikir birliği oluştu.

Marmaris’te bilirkişi keşfi: Belediye onaylanmamış belge sundu

Marmaris-İçmeler’de Sinpaş/Kızılbük Otel ve Devremülk‘e Marmaris Belediyesi tarafından verilen 17 ruhsat ve “imar durum belgesinin” iptali ve yürütmenin durdurulması için yöre halkının açtığı dava kapsamında, bilirkişi keşfi yapıldı.

Sinpaş’a verilen ruhsat ve imar durum belgesinin iptal davasının bilirkişi incelemesi 26 Mart’ta inşaat alanında gerçekleştirilirken keşfe davacılar, davacı vekilleri, davalı idare vekili, davalı idare yanında müdahil olarak katılan Sinpaş vekilleri ve Marmarisli yurttaşlar katıldı.

Fotoğraf: Marmaris Kent Konseyi

Marmarisli çevre aktivistleri keşfe ilçedeki tüm belediye başkan adaylarını çağırmıştı. Çağrının ardından mevcut adaylardan İYİ Partili Ali Acar, CHP’li Acar Ünlü ve TİP’li Tanla Söylemez ile CHP’li Milletvekili Gizem Özcan da keşfe katıldı.

Marmaris Kent Konseyi Yönetim Kurulunca incelemeye ilişkin yapılan açıklamada, keşif sırasında mahkeme başkanlığı ve bilirkişi heyet üyelerine ruhsatların hangi mevzuatlara aykırı biçimde verildiğinin belgeleriyle yeniden anlatıldığı belirtildi.

Bilirkişi heyetinin maddi gerçekliği ortaya çıkarabilmek için projenin vaziyet planı ve parsel aplikasyon krokisini görmek istemesi üzerine, belediye avukatı tarafından heyete sunulamayan belgelerin belediyeden getirilmesi için keşfe ara verildi.

Fotoğraf: Marmaris Kent Konseyi

Bilirkişi heyetinin evrakların belediyeden gelmesini bekleme esnasında binanın dışına çıkıp kıyıyı incelediğinin aktarıldığı Kent Konseyi açıklamasında son olarak şunlara yer verildi:

“Kıyının betonla nasıl doldurulduğunu, sahilin beş metre derinlik kazandığını, bina kat sayılarını, temellerin nasıl gizlendiğini, yapılan doğa yıkımını kendi gözleri ile gördüler. Yarım saatlik bekleme süresi ardından Marmaris Belediyesi imar müdürü ile ruhsatlarda imzası bulunan belediye yetkilisi evraklarla geldi. Bilirkişi heyeti üyeleri gelen evrakları inceledi ve mahkemeye sunulmak üzere getirilen resmi belgenin onaylı (yasal) olmadığını tespit etti. Bu tespit sonucu Mahkeme hakimine: ‘Biz eksiklikleri size iletelim. Mahkeme bu evrakları kurumlardan istesin, gerekirse tekrar keşif yaparız. Dava dosyasına eksik onaylı/resmi belgelerin eklenmesi ardından raporumuzu tamamlarız’ dediler.”

Keşif söz konusu görüşmenin ardından sonlandırıldı.

Yeni petrol ve gaz sahalarının onayı, iklim hedeflerini tehlikeye atıyor

Global Energy Monitor (GEM) tarafından yayınlanan ‘Drilling Deeper’ raporu, küresel enerji sahnesinde endişe verici gelişmeleri ortaya koyarken endüstri, küresel ısınmanın 1,5°C ile sınırlandırılması hedefini tehlikeye atan birçok yeni projeyi hayata geçirmeye devam ediyor.

Raporun temel bulgularına göre, geçtiğimiz yıl küresel çapta petrol ve gaz üreticileri, Avrupa‘daki tüm bilinen petrol rezervlerine eşdeğer yeni rezervleri onayladı. Bu, sekiz milyar varil petrol eşdeğeri (boe) içeren en az 20 yeni sahanın keşfini ve onayını içeriyor.

petrol ve gaz
2022 ve 2023 yıllarında, özellikle Guyana, İran ve Namibya gibi tarihsel olarak petrol ve gaz üretimi az olan ülkelerde büyük keşifler yapıldı. Grafik, bu ülkelerin keşfedilen petrol ve doğal gaz rezervlerini milyon varil petrol eşdeğeri cinsinden gösteriyor.

Amerika kıtasındaki projeler, 2022 ve 2023 yıllarında onaylanan projelerin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. On yılın sonuna kadar ise, petrol ve gaz üreticileri bu miktarın dört katı olan 31,2 milyar boe’yi içeren 64 ilave sahayı onaylamayı planlıyor.

Raporda dikkat çeken bir diğer nokta ise, Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) 2021’de, 1,5°C senaryosunu korumak için yeni petrol ve gaz sahalarına ihtiyaç olmadığı yönündeki uyarısına rağmen, petrol ve gaz üreticilerinin 48 projede en az 16,5 milyar boe ve 50 projede en az 20,3 milyar boe petrol keşfetmiş olması.

2023 yılında ise yaklaşık 7,7 milyar boe içeren 19 yeni büyük petrol ve gaz keşfi yapıldı. Bu keşifler Guyana, İran ve Namibya gibi ülkelerde gerçekleşti ve Türkiye‘de TPAO tarafından işletilen Çaycuma gaz sahası da bu yeni keşifler arasında yer aldı.

petrol ve gaz
2022 ve 2023 yıllarında onaylanan petrol ve gaz rezervlerinin hacmi açısından Amerika kıtası ön plana çıkıyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Guyana ve Birleşik Arap Emirlikleri, onaylanan rezervlerin büyük bir kısmını oluşturuyor.

Küresel Petrol ve Gaz Çıkarma Takibi Proje Yöneticisi Scott Zimmerman, petrol ve gaz üreticilerinin yeni sahalar keşfetme ve geliştirme konusundaki ısrarlarını eleştirerek, bilimin net bir şekilde yeni petrol ve gaz sahalarının açılamayacağını belirttiğini vurguluyor. Zimmerman’a göre, aksi halde gezegen, kaldırabileceğinden çok daha ağır bir yükün altına girecek.

Rapor, küresel iklim hedeflerine ulaşmak için petrol ve gaz üretiminin azaltılması gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Ancak petrol ve gaz endüstrisinin yeni keşifler ve projelerle bu hedeflerin önüne geçme çabaları, geleceğimiz için ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Avrupa’nın en ‘kirli’ bankalarından Barclays yeni petrol ve gaz sahaları için finansmanı kesiyor
Birleşik Krallık, Kuzey Denizi’nde 24 yeni petrol ve gaz arama lisansı verdi
Rapor: Hızlı bir enerji dönüşümü, petrol ve gaz fiyat şoklarının zararını engeller

Raporun öne çıkan bulguları şu şekilde:

  • 2021 yılında Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 1.5 derece senaryosu için yeni petrol ve doğal gaz sahalarına ihtiyaç olmadığını belirten Net Sıfır yol haritasının yayımlanmasından bu yana, en az 20,3 milyar varil petrol eşdeğeri (boe) yeni petrol ve gaz keşifleri duyuruldu.
  • 2023 yılında en az 20 saha nihai yatırım kararına ulaşarak, 8 milyar boe çıkarılmasına izin verdi. On yılın sonuna kadar şirketler, bu miktarın yaklaşık dört katını, yani 64 ilave sahada 31,2 milyar boe’yi onaylamayı hedefliyor.
  • Büyük petrol ve gaz üreticisi ülkelerin çoğu, 2030’a kadar üretimlerini artırmayı planlıyor.
  • Güney Amerika ve Afrika, yeni geleneksel petrol ve gaz projeleri için küresel cazibe merkezleri olarak öne çıkıyor.
  • 2022 ve 2023 yıllarında yapılan keşifler, özellikle Guyana, İran ve Namibya gibi ülkelerde dikkat çekici.
  • İran‘ın Shahini gaz sahası, son iki yılın en büyük keşfi olarak kabul ediliyor ve potansiyel olarak İran’ın keşfedilen en büyük kuru gaz sahası olma özelliğini taşıyor.
  • Petrol ve gaz üreticileri, yeni sahaları keşfetme ve geliştirme konusunda çeşitli nedenler öne sürse de, bu durumun bilimsel görüş birliğiyle ve iklim krizinin önlenmesi çabalarıyla çeliştiği belirtiliyor.
  • Yeni petrol ve gaz sahalarının açılmasının, gezegenin kaldırabileceğinin ötesine geçilmesine neden olacağı uyarısında bulunuluyor.