Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Türkiye’nin zeytinyağı ithalatında Gümrük Birliği engeli: Ayağı prangalı iş yapılır mı?- Kenan Mortan

0

Yıl 2001 ve tarih 9 Kasım’dı. Ayvalık Ticaret Odası‘nın konuğu olarak “Zeytinyağında 1. Lig Hedefi”’  başlıklı bildirimi sunarken şöyle demişim: “Bu noktada Türkiye 500  bin  ton yağ üretimiyle 1. Lige çıkmak istiyor. 10 yıl sonra 500 bin ton üretim Türkiye için olağan bir rakam olacaktır. Bu, 1.5 milyar $’lık bir ihracat demektir…”

Bir ihracat şirketinin üst düzey yetkilisinin geçen hafta  “Zeytinyağında 5 yıllık ihracat  hedefimiz  1 milyar dolar” sözlerini okuyunca,  21 yıl öncesine gittim ve “Hep  déjà vu yaşamak bu ülkenin yazgısı mı ?’’ demekten kendimi  alıkoyamadım.

*

Türkiye ve AB, 1995’de bir Gümrük  Birliği (GB) Anlaşması imzaladı. Bununla tüm sanayi ürünlerinin  gümrüğü karşılıklı olarak sıfırlandı. Ama tarım bu kapsamın dışında kaldı. O günün siyasi yönetimi büyük bir aymazlıkla “Gümrük Birliği, AB tam üyeliğinin ilk adımıdır!” diyerek konuyu geçiştirdi.

Tarım ürünlerinin AB’ye ihracat çıkmazı, o gündür-bu gündür hep böyle gidiyor.

Bu yıl bir rekor, 421 bin ton zeytinyağı üretimi bekliyor. Ama zeytinyağının  AB’ye ihracat yolları tıkalı. 

Gümrük Birliği Anlaşması tarım konusunda “Aşil Topuğu’ndan vurulmak” anlamını taşıyor. Türkiye’nin GB Anlaşma’sıyla resmi kotası (hakkı) 100 ton (YAZIYLA YÜZ TON ).  AB ile hiç bir ticaret anlaşması  olmayan Tunus’un 2022 kotası ise  56.700  ton.

İhracat, o da yapılabilirse, yüksek vergisini ödeyerek ama “dökme zeytinyağı” olarak ve tabii ki düşük katma değerle  gerçekleştiriliyor. Devlet de dökme zeytinyağına ihracına izin vererek düşük katma değer için yeşil ışık yakıyor. Türkiye bunun için ihraç  fiyatlarında “damping”’ yapıyor.

Bu izin kuşkusuz AB pazarına otomatik giriş hakkı anlamına gelmiyor. Bu iş için % 33 fark giderici bir kaldıraç vergisi  ödeniyor. AB bununla kendi zeytinyağı üreten üyelerini (İspanya, İtalya ve Yunanistan) koruyor.

‘Büyük tarım potansiyeli’nin belirsizliği

Hesap açık: Türkiye bu yılki 421 bin tonluk zeytinyağını  kilogramı 3 dolardan ihraç etseydi, döviz girdisi bu yıl 1.2 milyar $ olacaktı. Oysa en iyimser tahminle beklenti 500 Milyon dolar.

Türkiye’nin büyük tarım potansiyeli olduğunu söyleyenler çoğunluktadır. Ama bu işin üretim tekniği  ve verimden geçtiğini bilen olarak, ben buna inanmam.  Zira bu  “potansiyel” hep  bir belirsiz gelecek olmaktan ibaret.

Konuyu açayım: Tarımsal ihraç ürünlerinde ülkenin ilk üç ürünü fındık, kayısı ve zeytinyağı. İhracat rakamları -o da iyi gününde- fındıkta 2 milyar, kayısıda 400 milyon ve zeytinyağında 250 milyon dolar.

Potansiyel dediğimiz bir  “katma değer cılızlığı” ile eşdeğerdir.

Bu cılızlık  bir sacayaktan oluşuyor: İlki, yapılan tarımın ilkelliği (zeytinyağında ağaç başına verim 2 kg). İkincisi, dünya ticaretinin tarıma getirdiği akıl almaz kısıtlar. Üçüncüsü “aklı fukara” politikacının basiretsizliği /umarsızlığı.

 

Gümrük Birliği Anlaşması’nı 27 yıldır kedinin kuyruğunu  yakalamaya çalışması gibi  izliyoruz, sonuç  sadece “sıfır.”

Meraklısına ek bilgi :Zeytinyağı Prensesi olarak andığım ve zeytinyağında Dünya İkincisi olmuş dostum Selin Ertür‘ün, Toscana kalitesi  eşdeğeri üç zeytinyağı numunesine İtalya’dan geçen hafta gelen cevap şuydu: “Ürününüz  harika ama fiyatınız tutmuyor”

*

Yaşar Kemal ustamız, bu ayrıntılara  bakmadan ‘en büyük tehlike’ye işaret  ederek şöyle diyor: Çağımızda doğanın yok edilmesi artık dünyamızın başlıca sorunudur. Havanın, suyun kirlenmesi, doğanın dengesinin bozulması insanlığın  bugünkü sorunlarından başlıcasıdır.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.