Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Kaybolan balık avlanma sahalarında balıkçılarla bir günün hikayesi – Ståle Knudsen*

0

Çeviren: Fatma Genç/Açık Radyo

*

Trabzon’da balık avlanma sahaları, küçük tekne balıkçıları tarafından kullanılan, balıkçılığın geleneksel biçimleriyle sürdürüldüğü yerler. Bugün bu zengin sahalar kafes balıkçılığı nedeniyle balıkçılar için erişilemez hale geldi.

1990’lı yıllardan bu yana Karadeniz’de balıkçılar ve balıkçılık üzerine çalışmalar yürüten bir akademisyen olarak balık avlanma sahalarının nasıl kullanılamaz hale geldiğinin bizzat şahidiyim. Size onlarla geçirdiğim bir günü anlatmak istiyorum. Bu, kuşaktan kuşağa aktarılan bir zanaatın hangi koşullarda yapıldığının ve sürdürülmeye çalışıldığının anlatısıdır.

Günün erken saatlerinde yola düşülür…

26 Nisan 1998 sabahı, saat 5 civarı. Keremköy’den geçen işlek yol boyunca uzanan korular, patikalar ve evlerin arasından koyu gölgeler beliriyor. Gün ağarmak üzere. O sabah ben de iki iyi arkadaş olan Aydın ve Birol ile birlikte yola düşüyorum. Genç erkekler ve hâlâ uyku sersemi birkaç orta yaşlı, anayol ile yerel kahve arasındaki açık alanda bir araya geliyor. Fazla bir şey konuşmuyorlar, sadece kimin gelip gelmeyeceği hakkında birkaç yorum yapılıyor. Beş on dakika bekledikten sonra yola bakınca kırmızı minibüsün hareket ettiğini görüyoruz. Minibüs şoförü Göksal, minibüsünü yanımızda durduruyor ve on ya da on iki kişi minibüse biniyoruz. İskefiye merkeze yakın bir limanda iniyoruz. Birlikte geldiğimiz balıkçılar teknelerine doğru yola çıkarken, minibüs şoförü Göksal da, geciken balıkçıları almak için köye geri dönüyor.

Birol’un yanında küçük kardeşi Ali de bize eşlik ediyor. Ali normalde okula gidiyor ama o gün Pazar olduğu için aramıza katılıyor. Genelde Birol’un ağabeyi de geliyormuş ama çok içki içtiği için o sabah baş ağrısından gelememiş. Hepsiyle iyi ahbabız ve yanlarında olmamdan memnunlar. Bol bol fotoğraf çekmemi istiyorlar. Teknelerine doğru yola çıkan balıkçıların çoğu, teknelerini limanı çevreleyen iki mendirekten uzun olanına bağlıyor. Dokuz ile on metre uzunluğunda olan ahşap alamanata teknelerine atlıyor, geciktirmeden sessizce işlerine koyuluyorlar. Bazıları hemen yola koyuluyor, bazıları da kardeşini, oğlunu ya da arkadaşını bekliyor.

Akıntının yönünü şamandıradan anlayabiliyoruz…

Aydın kamaraya girip motoru çalıştırıyor, diğerleri teknenin manevra yapmasına yardım ediyor. Hava oldukça güzel, bulutlu, deniz az dalgalı ama yine de oldukça soğuk. Birol ve Ali gemide sakladıkları yıpranmış giysilerini giymeden önce dalgakıranın etrafından zar zor dönüyoruz. Yağmurluklarını ve lastik çizmelerini giyip hazırlanıyorlar. Balık avlanma alanına doğru ilerlerken teknenin kıçında ayakta duruyorlar. Bu köyün diğer tüm tekneleri gibi, limandan kuzeybatıya, Vakfıkebir yönüne doğru gidiyoruz. On beş dakika yolculuktan sonra, kış boyunca dip ağlarının sürekli tutulduğu, Yalıköy açıklarında ‘mezgit adası’na varıyoruz.

Adaya vardığımızda Aydın, akıntının yönünü belirlemek için şamandıralara hızlıca göz atıyor. Balıkçıların ‘akıntının yönünü şamandıradan anlayabiliyoruz’ diye söyleyegeldikleri bu tekniği, hem şamandıranın eğimine hem de halatın altında uzanan ipin yönüne bakarak kendi başıma çözebileceğimi hissediyorum. Aydın akıntının poyraza (kuzeydoğu, gerçekte doğu) doğru olduğunu söylüyor. Sular burada neredeyse her zaman ya karayel (batı) ya da poyraz olur, hiçbir zaman kıyıya ya da açığa doğru olmaz. Bu yüzden ağlar kıyıya paralel atılır.

Balıkçılarla yaptığım görüşmelerden yaprak, ağaç dalları gibi çöp ve molozların ağlara zarar vereceğini biliyorum. Dahası ağın, derin sulara ya da bir kuyu yakınına atıldığında sürüklenebileceği ya da kaybolabileceğini de…

Yalıköy/Kirazlık önünde mezgit ağı çekilirken. Bugün bu alan balık yetiştiriciliği için kafeslerle kaplı. Fotoğraf: Ståle Knudsen, 1998.

Her biri ağın bir ucunu tutuyor…

Balıkçılar önceki sabah ağlarını nereye attıklarını iyi bildiklerinden, yönümüz belli. Balıkçılar için sürekli yapılagelen bir rutinin parçası olduğu için, ada ne kadar geniş de olsa, ağlarının yerini değiştirmek için kerteriz (işaret) kullanmaya ihtiyaç bile duymuyorlar. Ev yapımı şamandıradan birini görür görmez, Birol mavna direğiyle şamandırayı yakalayıp halatı çekiyor. Halat gerginleşince hidrolik vincin üzerine atıyor, peşi sıra kontağı çalıştırıyor ve halatı topluyor. Ali de halatı güvertenin kamara kısmına adeta bir spiral gibi düzgünce diziyor. Akıntının sol tarafından (poyrazdan) ağı kaldırdıklarına emin oluyorlar.

Böylelikle teknenin ağı dağıtmasının ve pervaneye dolanmasının önüne geçmiş oluyorlar. Ardından demir halat ve şamandıra yan yana yerleştiriliyor. Ağ vince girene kadar teknenin motorunu çalışır durumda tutan Aydın, deniz kıyafetini giyerek ağın temizlenmesine katılıyor. Sözleşmişçesine hepsi ağın temizlenmesinde yerini alıyor. Ağı çeken vincin sorumluluğu Aydın’da. Ağ ayaklarının dibinde biriktiğinde vinci durduruyor ve balıkları ağdan ayırıyor. Kardeşlerin her biri ağın bir ucundan tutuyor, balıkları çıkarıyor ve ağı güvertedeki kurşun misinası ve mantar misinası yığınlarına düzgünce ayırıyor. Balıkların tamamı yaklaşık 15 cm büyüklüğündeki küçük mezgitlerden oluşuyor.

Yakalanan mezgitler güvertenin bir köşesine atılıyor. Ödünç aldığım yağmurluk ve çizme ile ağın temizlenmesine ben de katılıyorum. Balıkçı arkadaşlarımı iş başında izleyerek ve deneyimleyerek öğrendiğim balığı tek gözlü ağdan ayırma tekniğine artık aşinayım: İlk elden balığın etrafındaki ceplerin açılması için ağ balığın etrafına gerilir, genellikle balık dişleri ağa takılara sallanmaya bırakılır. Balığı kurtarmak için ağı sertçe çekme ve balığın dişleri arasındaki filamenti hareket ettirme karışımı bir işlem yapması yeterlidir.

Balık ağa kötü bir şekilde dolanmışsa, önce dişlerinin arasındaki filamentleri çıkarmak, ardından balığı içinden geçirmek için ağda bir ağ açıklığı ya da ağ gözü bulmak gerekir. Bütün bunların kısa bir sürede yapılması gerekir.

Burada balıkçılık birkaç nesildir sürdürülen aile işi. Sağdaki neşeli adam İsmail Kaya Fotoğraf: Ståle Knudsen, 1998.

Ertesi sabah geri gelecekler…

Neredeyse bir saat boyunca büyük bir uyumla ve sessizce ağı çekmeye ve temizlemeye devam ediyoruz. Zaten vinçten gelen gürültü konuşmayı epey zorlaştırıyor. Ağ normalden farklı, her biri yetmiş beş kulaç uzunluğunda olan dört parçadan oluşuyor. Bazı yerleri yırtılmış olsa da ağın temizlenmesi zorlanmadan ilerliyor.

Üstüne üstlük av da iyi. Ağ, ikinci demir ve şamandıra güvenli bir şekilde güverteye çıkarıldığında, kardeşlerden biri balıkları kovaya koyuyor, bir diğeri güvertede ağa takılabilecek çer çöpü topluyor. O sırada Aydın kamaraya girerek motoru çalıştırıyor. Aralarında çıt bile çıkmadan tekneyi ağı kaldırmaya başladıkları yere geri götürüyor. Başka biri de demiri suya atıyor.

Tekne hızla ilerliyor, misina makaradan akıyor, şamandıra ve ağ da peşisıra onları takip ediyor. Ağ sorunsuzca akıyor, biri ağın akışını izliyor ve arasıra düğümleri gevşetmek için ağı geriyor. Birkaç dakika sonra ikinci demir ve şamandıra denize atılıyor ve ağ kurma işi bitiriliyor. Ertesi sabah ağı kaldırmak için geri gelecekler, ya da hava durumuna göre belki bir sonraki sabah…

Kaybedecek zamanları yok!

Birol hortumla güverteyi temizliyor. Güverte gibi yağmurlukların temizlenmesi için de hortum kullanılıyor. Temizlik bittikten sonra balıklar tekrar güverteye boşaltılıyor ve deniz suyuyla güzelce durulanıyor. Zarar görmüş olanlar bir köşeye ayrılıyor, geri kalanlarsa büyük ve küçük olmak üzere ayrı ayrı kasalara konuluyor.

Ne de olsa av iyi, büyük ve küçük balıkları ayrı ayrı satmaya yetecek kadar var. Böylece büyük balıklar daha yüksek fiyattan satılabilecek. Kasalara yerleştirirken üstlere büyük olanlar konuluyor. Bir yanda balıklar ayrılıp diziliyor, diğer yanda Aydın tekneyi limana yönlendiriyor. Kısa sürede iç limana yaklaşıyoruz. Ali balık kıyafetlerini çoktan çıkarmış, başka bir tekneye atlıyor. Ben de arkasından… Balık kasalarını bırakıyoruz.

Aydın ve Birol da tekneyi yerine götürüyor, kıyafetlerini değiştiriyorlar. Teknenin düzgün bir şekilde yerleştirildiğinden emin oluyorlar. Halatları, motor kapağını ve kamaranın kapısının kilitli olup olmadığını kontrol ediyorlar. O sırada Ali kasaları yolun karşısına, dolmuş durağına götürüyor. Durakta, yakaladığı mezgitleri Trabzon’a götürmek için bekleyen Fuat ile tanışıyoruz. Avlanan balıklarının bir kısmını eve götürmek buralarda alışılmış bir durumdur.

Dolmuş geliyor. Balıkları bagaj bölümüne yerleştiriyoruz. Trabzon son duraktan balık haline gidiyoruz. Kaybedecek zaman yok, balık mezatına geç kalmamak gerekir…

Açık arttırma başlıyor…

Sabah 8 gibi balık halindeyiz. Balıkçılar kasalardan büyük olanları komisyoncuların (kabzımal) önüne koyuyorlar. Yazıhanelerden gelen, yedi-sekiz kişi kısa sürede balıkların etrafında toplanıyor. O arada biri çıkıyor, megafonla “mezgitçiler, mezgitçiler” diye anons ediyor. Deftere balıkçıların adı yazılıyor, balıklar tartılıyor ve açık arttırma başlıyor. Alıcıların
çoğu küçük ölçekli balıkçılar ya da seyyar satıcılardan oluşuyor. Göz kırparak, başlarını sallayarak ya da “yaz” diyerek komut veriyorlar. Mezgitler büyük ve küçük olarak ayrı ayrı satılıyor. Balıklar kilo fiyatına göre açık arttırmaya çıkarılıyor. Balıkçılar mezatı sessizce izliyorlar. Açık arttırmadan sonra balıklar hemen teslim ediliyor. Bir süre daha etrafta dolanıp açık arttırmaları izleyen balıkçılar, daha sonra yazıhanelerde çay içiyorlar: Komisyoncu masanın başında paraları sayar, kendi payı olan yüzde onu düşer, balıkçıların isimlerinin, balık miktarının, fiyat/kg ve toplamların yazıldığı kağıdı balıkçılara verir. Balıkçılar komisyoncuyla sohbet etmek için fazla durmuyorlar. Ancak, yalnızca mevsimsel olarak ortaya çıkan göçmen balık türlerinin haberlerini alıyorlar. Ali şehirdeki işleriyle ilgilenmek için kalıyor, ben Fuat ile Keremköy’e dönüyorum. Dönüş yolunda Fuat cebindeki hesap makinesini çıkarıp, hesapları kontrol ediyor: Hesap doğru.

Adalar en iyi balıkçı kıyılarıdır…

Küçük tekne balıkçılığında adaların topografyasına (ve dip topografyasının diğer özelliklerine) aşinalık, öncelikle ölçüm kordonu kullanımı ve ağ konumlandırması yoluyla kazanılır. Adalar genellikle sığ sular gibi algılanır. Adalarda, Çarşıbaşı’ndaki balıkçılar için özellikle mezgit, ikinci olarak kalkan, başka yerlere kıyasla daha boldur. Mezgit değerli balıklar arasında yer almaz, ancak neredeyse tüm yıl boyunca avlanabilir. Bu yüzden istikrarlı bir gelir sağlar, ama büyük kazanç getirmez. Yoksulların işidir. Bazı yerlerde, özellikle kış aylarında, balıkçılar yalnızca adalardaki mezgit avcılığına bel bağlamaktadır.

Çarşıbaşı kıyı bölgesi ve deniz dibi topografik haritası. Çarşıbaşı bölgesinin kıyı boyunca uzanan deniz dibi topografyasının bazı unsurları.

‘Uygulayıcılar Topluluğu’

Keremköy’den gelen yaklaşık on teknelik bir grup, kış mevsiminin büyük bir bölümünde Vakfıkebir açıklarındaki küçük adada sürekli ağ atmaktadır. Bu rutin yıllar içinde değişmeden sürdürülüyor.Benim buraya geldiğim ilk yıllar olan 1990-91’de sürdürülen bu rutin 1998’de de aynı şekilde devam ediyordu. Çarşıbaşı’ndaki diğer köy ve mahallelerden gelen balıkçılar balık avlamayı düzenli olarak bu rutinde yapmıyorlar. Keremköy’deki balıkçılar bu konuda daha becerikli. Birol ve Aydın için adada avlanmak alışılagelmiş bir durum. Balığın nerede olduğunu biliyorlar, dolayısıyla çok fazla deneme yapmak zorunda da kalmıyorlar.

Yöntemsel rutinleri, balık avı yolculukları ile ilişkilendirilmiş bir tür somutlaştırılmış pratikleri var. Bu rutin, Keremköy’deki insanların ortak somutlaştırılmış bilgiye sahip bir ‘uygulayıcılar topluluğu’ olduğunu düşündürüyor. Böylece Aydın ve Yaşar gibi balıkçılar köy hayatı içerisindeki esnek kümelenmelerde birlikte çalışabilecekleri arkadaş ve akraba bulmakta zorlanmıyor. Bu imece hali, yukarıda da bahsedildiği gibi, birinin oğlu askerde ya da babası yataktan kalkamayacak kadar yorgun olsa bile balıkçıların düzenli olarak adaya gidebilmelerini mümkün kılıyor.

40 yıllık gelenek…

Buraya kadar aktarılanlar 2009 yılında yaptığım çalışmanın gözlemlerini içermektedir. Şimdi 2023 Kasım ayında gözlemlerime gelelim. Önce bunu belirtmek istiyorum: Balıkçılığa ilişkin bu rutinleri balıkçılar (en az) 40 yıldır sürdürüyor. Ta ki Keremköylü balıkçıların en önemli gelir kaynakları olan balık avlanma sahalarını kafeslerin kaplamaya başladığı 2021 yılına kadar da kesintisiz devam etti.

Peki, nasıl oldu da kafesler balık avlanma sahalarını ele geçirdi?

Eğer balıkçı değilseniz, kafeslerin bulunduğu yerden Çarşıbaşı’ndaki limanı geçip Keremköy’e doğru denize yüzünüzü döndüğünüzde, kafesler dışında balık avlamak için bolca alan kaldığı fikrine kapılabilirsiniz. Kafeslerle kıyı arasındaki sığ sularda deniz salyangozu çıkartmak söz konusu olduğunda bu doğru olabilir. Ancak ağ balıkçılığı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Liman ve Keremköy’ün dışında, Yoroz’a doğru olan sahanın, suyun daha derin ve dip kısmının düzgün olmamasından dolayı balıkçılık için çok uygun olduğu söylenemez. Ayrıca kafeslerin bulunduğu alanlar, hâkim hava ve akıntılar nedeniyle özellikle palamut avcılığı için en uygun alanlardan biriydi. Bununla birlikte kafeslerin ne kadar büyüklükte bir alanı kapladığını ilk bakışta fark edemeyebilirsiniz. Ancak yetiştiricilik tesisleri için kafesleri beton bloklara sabitleyen teller kafeslerden çok daha uzağa uzanıyor.

Dolayısıyla kafesler göründüğünden çok daha fazla bir alanı balıkçılığa kapatmakta. Ayrıca ağın kafeslere denk gelme ihtimali, ağ balıkçılığını yasadışı ve riskli hale getirmekte.

Meralar ellerinden alındı

Vakfıkebir/Yalıköy/Kaleköy’ün önündeki ada, yani avlanma sahası, mülksüz, eğitimi olmayan ve yoksul Keremköylülerin geçimlerini sağladığı müşterek alanlardan birisidir. Keremköylü balıkçılar, onların oğulları geleneksel olarak sürdürdükleri balıkçılık mesleğini aynı tip tekneler, aynı teknolojiler ve kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi birikimiyle uzun yıllardır sürdürüyor. Benim ilk kez burada onlarla birlikte yaşadığım 1990 yılında da bu böyleydi, 1998 ve 2020 yıllarında da aynı şekilde devam ettiriliyordu. Mezgit ve diğer balıkları avlayarak hayatlarını idame ettiriyorlardı. Mezgit balıkçılığı tüm yıl boyunca devam ettiğinden güvenilir bir balık avıdır. Aynı zamanda avlanma biçimleri tamamen yasalara ve yönetmeliklere uygundur. Ancak mezgit balıkçılığına ilişkin detaylar yetkililer tarafından çok iyi bilinmediği için balık çiftlikleri için ruhsat verilirken mezgit balıkçılığının önemi dikkate alınmadı. Bu nedenle balıkçıların en önemli balık avlanma ‘mera’ları ellerinden alınmış oldu, üstelik balıkçılara kayıpları için herhangi bir tazminat ya da telafi de sunulmadı.

Keremköylü balıkçılar balık avlanma sahalarına sahip çıkmak için mücadele ediyor

Keremköylü küçük tekne balıkçıları da kendilerine yapılan haksızlığa ve yaşam alanlarının ellerinden alınmasına sessiz kalmadı. Endişelerini basın açıklaması ile dile getirdiler (aşağıda bağlantıları verildiği için detaylara girmeyeceğim). Özetlemek gerekirse, 3 Kasım 2020’de Yalıköy’de halk katılımı ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) toplantısı yapıldı. Ancak bu toplantıdan balıkçılar haberdar edilmedi. Kasım 2023’te Yalıköy’de balıkçılar ve yerel hakla görüştüm. Böyle bir toplantının yapıldığını bilmediklerini söylediler. Ta ki, kafeslerin yerleştirileceği alanı işaretlemek için denize yerleştirilen şamandıraları görene kadar… 2021 yılı sonları ile 2022 yılının başlarında kafesler balık avlanma sahalarını işgal ettiğinde, o zaman bir şeyler olduğunu fark ettiler. Hemen harekete geçerek, 2022 yılının başlarında, imza topladılar ve topladıkları imzaları Trabzon Tarım İl Müdürü’ne teslim ederek, yaşananları kendisine aktardılar. Mayıs ayında bir basın toplantısı yaptılar. Mücadeleleri Çarşıbaşı CHP Teşkilatının destek için harekete geçmesine ve 31 Mayıs 2022 tarihinde CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya tarafından meclise taşınması ile ilerledi. Ancak hiç birisi sonuç vermedi. Belediye dahil, hiçbir kurum ve kuruluş yanlarında yer almadı, sorunlarına kulak vermedi.

Yılmadılar, mücadeleye devam ettiler. İki AK Parti milletvekilini Çarşıbaşı’na getirmeyi başardılar ve onlara da sorunlarını anlattılar. Görüşmenin ardından yeniden limanda bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. Yine bir sonuç alamadılar. Balık avlanma sahaları ellerinden gitmişti ve kafeslerin taşınması için gerçekçi bir umut varmış gibi görünmüyordu. Balık çiftçilerine karşı değildiler ama kafeslerin Vakfıkebir, Yalıköy ve Kaleköy dışında bir yere, daha uzağa ve batıya taşınmasını istiyorlardı. Kafeslerin yerlerinin değiştirilmesi için mümkün olan her yolu denemişlerdi. Balık çiftliklerinin gösterdikleri yerlere taşınmasının işletmeler için maliyetleri arttıracağını biliyorlardı, ancak bu önemli balık avlanma sahalarında geleneksel olarak sürdürdükleri küçük tekne balıkçılığını devam ettirebilmeyi mümkün kılacak tek yolun bu olduğunu da… Aksi takdirde tekne ve ağ satın almak için çektikleri kredi borçlarını ödeyemeyecek, ailelerinin geçimini sağlamak için yeterli gelire erişebilmeleri mümkün olmayacaktı.

Balık çiftlikleri alternatif değil

2023 yılının Kasım ayında Keremköy ve Çarşıbaşı’ndaki diğer mahallelerdeki balıkçılarla yeniden bir araya geldiğimde mücadeleden vazgeçmek üzereydiler. Kızgınlardı ve hayal kırıklığına uğramışlardı. Balık avlanma sahaları mülksüz ve eğitimi olmayan balıkçılar için önemli müşterek alanlardır ve balıkçılara geçimlerini sağlamak için fırsatlar sunuyor. Yıllardır sürdürdükleri ve en iyi bildikleri bu rutin yerine balık çiftliklerinde bir ya da iki maaşlı iş bulmaları onlar için yeterli bir alternatif değil. Buna ek olarak enflasyonun yüksek ve istihdam olanaklarının az olduğu bu bölge için balık çiftliklerinin bir seçenek olması bile mümkün değil.

Keşke adayı kafeslerden özgür kılmanın bir yolu olsaydı! Bu çalışkan ve tecrübeli balıkçıların mesleklerinin ve balık avlanma sahalarının, kafesler yoluyla ellerinden alınması yerine onlara yeniden istikrarlı bir gelir sağlanabilseydi…

(*) Bergen Üniversitesi, Sosyal Antropoloji Bölümü‘nde Öğretim Üyesi olan Prof. Ståle Knudsen, 1990’lı yıllardan bu yana Karadeniz‘de saha çalışmaları yürütüyor. 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.