Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[3 Mart Dünya Yaban Hayatı Günü] Kutlamayalım, koruyalım – Göksal Çidem*

0

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu  3 Mart’ı Dünya Yaban Hayatı Günü ilan etti.

Aynı ekolojiyi paylaştığımız dağda, ormanda, suda  yaşayan canlıların günü!

Dünyamızda var olan canlı türlerinin yok oluşuna dikkat çekmek , korumak ve farkındalık yaratmak için 2014 yılında ilk defa kutlandı. Özellikle 3 Mart’ın yaban hayatı günü ilan edilmesi  anlamlı. Çünkü,  Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşmesi (CITES) de 1973 yılında, 3 Mart’ta imzalanmıştı.

Ancak günümüzde azgın bir azınlığın oluşturduğu, doğadaki işgal kuvvetleri yaban hayatını yok ediyor.

Yaban hayatının varlığını sürdürmeye çalıştığı yer, onların dünyası, yaşam alanı. Domuzun, sincabın karıncanın, kurdun, kuşun  evi.

Biz ise onların evlerini başına yıkıyoruz. Bilinçsizce, acımasızca yapılan avcılık, vahşi madencilik ve plansız enerji sektörü yatırımları ile katlediyoruz. Istrancalar‘ın ortasında, orman içinde kurulan RES (Rüzgar Enerji Santralleri) ve  orman derinliklerinde  her yerde gördüğümüz “dikkat kamyon çıkar”, “dikkat iş makinesi çıkar” tabelalarının işaret ettiği her şeyle.

Sahipsiz yaban hayatı

Yaban hayatının yaşam alanlarındaki olmaması gereken faaliyetler onları olumsuz etkiliyor. Yaban hayatı sahipsiz. Sermayesi yok, söz hakkı yok, basını yok, TV si yok. İnsanın doymak bilmeyen aç gözlülüğü, vicdansızlığı onları güçsüz bırakıyor. Yaşam alanlarını savunacak güçleri yok.

TV haberlerinde domuzların Kırklareli’de pazara, İstanbul’da boğaza indiğini izliyoruz. Gitmesin de ne yapsın. Sermaye dağa çıkınca, domuzlar boğaza ve pazara iniyor. Haberlerde ve yorumlarda insanımız hala “domuzun pazarda, boğazda  ne işi var?” diyor.

Ne yapsınlar, nereye gitsinler? Sizin evinizi başınıza yıksalar, evinizin içinde dinamitler patlasa, bahçenizde iş makinaları ve kamyonlar dolaşsa, siz ne yapardınız?

Günlük çıkarlar uğruna yok ettiğimiz yaban hayatın mensuplarını sirklerde, akvaryumlarda ve hayvanat bahçelerinde görebiliyoruz. Onlar eziyet çekerken, keyifle izlemeye devam ediyoruz. Bir anlık empati yapalım: Biz kafeste, onlar tribünde. Oldukça iç acıtıcı değil mi?

Bulgaristan, sınırına mülteci göçünü önlemek için 4-5 metrelik jiletli-dikenli teller çekti. AB kendi sınırlarının güvenliği için diyor. Ancak aynı zamanda yaban hayvanlarının binlerce yıldır üremek, kış uykusuna yatmak, beslenmek, su içmek ve yaşamak  için  kullandıkları güzergah da bir anda kapatıldı. Karşıya gidemeyenlerin feleği şaştı.  Sözde insan ve hayvan haklarını savunan Avrupa, Istrancalar’da ki doğal yaşamı yok saydı. Mülteciler bir şekilde geçmek için yol buluyor. Ya yaban hayvanları? Doğal yaşamın ortasına AB tarafından finanse edilerek yapılan öldürücü bariyer, karadaki yaban hayatını yok ediyor. AB, yaban hayatını  öldürüyor.

Ormanın ortasına RES’ler, iletim hatları, dikenli teller…

Onlar bunu yaparken biz ne yaptık? Istrancalar tüm palaearktik bölgenin ana kuş darboğazlarının üzerindedir. Bu nedenle, bölgede rüzgâr santralleri inşa edilmesinin tüm biyocoğrafya bölgesindeki avifaunayı çok ciddi olarak  etkileyerek olumsuz sonuçlar doğuracağı bilimsel raporlar ile sabit iken, onlarcasını kurduğumuz RES’lerin yüzlercesi de planlanıyor.

İletim hatları kuşları yok sayarak planlanınca, leylekler ve nesli tehlike altında olan şah kartalları ölüyor, aslında öldürülüyor. Ölenleri tahnit yaparak gelecek nesillere “bakın bir zamanlar göklerin kralları bu bölgede yaşıyordu” mu diyeceğiz?

Istrancalar’da planlanan ve var olan RES’lerin toplamı yaklaşık 1.000 adet. Hepsi gerçekleşirse, kuşlara uçacak gökyüzü, konacak dal kalmayacak.  Plansız yapılaşmayla zaten karada yaşayanların yaşam alanları da her geçen gün daralıyor.

Ne havada, ne karada yaşama şansı bırakmadığımız yaban hayatı gününü kutlamaktansa, bir an önce onları korumak ve yaşatmak için gerekeni yapmak, insan olmanın gereğidir.

Son yıllardaki düzensiz göçmen sorunu ülke ya da ülkelerin sorunu değil. bütün insanlığın sorunudur. Bu sorunu insani olmayan yöntemlerle (örneğin ülkelerin birbirlerinin sınırına inşa ettikleri yüksek duvarlar, jiletli dikenli tellerle) çözmeye çalıştıklarında bunun diğer canlı popülasyonlarına yansıması, acımasız ve geri dönüşümsüz olabilmektedir.

Bir hayvanın veya hayvan grubunun yiyecek veya eş aramak için düzenli olarak üzerinde seyahat ettiği ve komşu hayvanlar veya aynı türden gruplarla örtüşebilecek bir yaşam alanı vardır.

Hayvanlar bu alanı binlerce, yüzbinlerce yıldır kullanıyor ve bu alandaki davranışlarını ve hareketlerini çoğunlukla içgüdüsel olarak gerçekleştiriyorlar,  yani gen kontrollüler. Bu alanlardaki insani faaliyetleri (yollar, otobanlar, yerleşim yerleri, sanayi aktiviteleri, ülke sınırlarını çizme-koruma amaçlı dikenli – jiletli teller, yüksek duvarlar v.b.) hayvanların bu zorunlu davranış ve hareketlerini engeller. Sonuçta otobanlarda ezilmeler, yerleşim alanlarında, sınır boylarında yaralanmalar-ölmeler gerçekleşir.

Hiçbir suçları yokken insanların bu faaliyetleri habitatlarını parçalayarak onların beslenme ve üreme faaliyetlerine zarar vermekte, o hayvan türünün popülasyonlarının izole olmasına dolayısıyla iç döllenmenin artmasına ve sonuç olarak genetik çeşitlilikte azalmaya, sonuç olarak da popülasyonlarının azalıp yok olmalarına neden olmaktadır. Son yıllarda bunu engellemek için çeşitli yöntemler uygulanmaya başlandı. Ekolojik koridor-yeşil koridor– yaban yaşamı koridoru gibi insan faaliyetleri veya yapıları ile ayrılmış yaban hayatı popülasyonlarını birbirine bağlayan habitat alanları oluşturulmaya çalışılıyor, böylece o alanlardaki hayvan popülasyonlarının korunması amaçlanıyor. Türkiye-Bulgaristan sınır hattı boyunca hayvanların izledikleri rotalar ortaya çıkarılırken aktif geçiş rotalarında bu şekilde yaban yaşamı koridoru-yeşil koridor ya da ekolojik koridorlar yapılması biyoçeşitliliğimizi korumak açısından önemli bir adım olacaktır.

Her canlının yaşam hakkı kutsaldır

(*) DOKU Derneği Y.K.Başkanı / Kırklareli

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.