Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Bir sulak alan nasıl korunmaz? İğneada Longoz Ormanları -Göksal Çidem

0

2 Şubat 1971 tarihinde imzaya açılan Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi’ni (Ramsar) ülkemiz, 17 Mayıs 1994 tarihinde imzaladı. 1994 yılında bözleşme kapsamına alınan ilk sulak alan Mersin Göksu Deltası oldu.

Kırklareli‘nin hatta Avrupa ve Asya’nın en önemli sulak alanlarından İğneada Longoz (Subasar) ormanları ise bir türlü bu kapsama alınmadı. Oysa Avrupa’nın en büyük longoz ormanları 2.618 hektarken İğneada Longoz Ormanları Millî Park, 3.155 hektardan oluşuyordu.

Bunun önemini bilen Ulusal Sulak Alan Komisyonu ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2012 yılında 1. Olağan Toplantısı’nı yapmıştı. Sulak alanlar ve Ramsar alanlarında yapılan çalışmaların değerlendirildiği bu toplantıda, halen 13 olan Ramsar alanlarına yenilerinin eklenmesi kararı alındı. Ramsar alanı olmaya aday 17 sulak alandan öncelikle Nemrut Krater Gölü ve İğneada Longozu’nun o yılın sonuna kadar Ramsar alanı ilan edilmesi kararlaştırıldı.

Nemrut Krater Gölü, alınan kararlara uygun olarak bir yıl sonra, 2013’de Ramsar kapsamına alındı. Ancak İğneada Longozu bir türlü gündeme gelmedi. Çalışmaları  her zaman olduğu gibi yakından takip ettik; ilgili bakanlığa “Longoz ormanlarını gözden çıkardınız mı?” diye sorduk. “2013 yılında İğneada longoz ormanı arazi çalışmalarının tekrar yapılarak Ulusal Sulak Alan Komisyonuna sunulacağı” yanıtını verdiler.

Peşini bırakmadık, neredeyse her yıl sormaya devam ettik. Sonunda 2020 yılında şöyle bir yanıt aldık: “İğneada Longoz Ormanı’nı 2007’de Milli park ilan ettik. Milli Park olarak Ramsar alanı statüsünden çok daha etkin bir koruma statüsüne sahip olduğundan Ramsar alanı ilan edilme süreci durdurulmuştur.”

2007 yılında Milli Park ilan edildiğinde çok daha etkin bir koruma statüsüne sahipse, 2012 yılında neden Ramsar kapsamına alınması kararı alıp iki hafta sonra neden vazgeçtiniz diye bir daha sorduk. EK 2. Henüz yanıt alamadık.

İğneada neden Ramsar alanı ilan edilmedi?

Ülkemizdeki uluslararası öneme sahip 135 alandan biri olan longoz ormanlarının Ramsar alanı ilan edilmesi için 24 Temmuz 2012’de sürecin başlatılmasına karar verilmişti.

18-19 Ekim 2012’de sulak alan koruma bölgeleri 1/25 binlik haritaya işlendi.  Ancak bölgede bu çalışmayı yapanlar nedense bir anda, İğneada merkezinin de sulak alan bölgesinde kaldığını fark etti.

İki hafta sonra Çevre Bakanlığı’ndan bir duyuru yapıldı. 31 Ekim 2012 tarihinde İğneada’nın Beğendik Köyü kahvesinde Halkın Katılımı Toplantısı yapacaklarını bildirdiler.

Toplantı 2.665,6 MWt Kurulu gücünde Trakya Entegre Termik Santral projesi hakkındaydı. Neyse ki bu proje de diğerleri gibi halkın karşı duruşu ile STK’lerin  bilim ve hukuk insanlarıyla birlikte yürüttükleri mücadele sonunda iptal edildi.

2008-2010 yıllarında ise, 130.000 Ha büyüklüğünde bir Biyosfer Rezerv Alanı projesi önümüze geldi. Bir AB projesiydi ve UNESCO’ya sunulmak üzere hazırlanmıştı. Çünkü Istrancalar’ın Bulgaristan tarafı da biyosfer rezerv alanıydı. Bizim tarafın da biyosfer alan ilan edilmesi planlanıyordu.

Bu projeyi de yakından takip ettik. Kişisel ve kurumsal olarak sürekli sorduk. Bir yıl sonra “Projenin UNESCO’ya sunulması çalışmaları halen devam etmektedir “ yanıtını alınca sevindik: “En azından çalışıyorlar, sunacaklar” dedik.

Bundan sonra neredeyse her yıl sormaya devam ettik. 2017 yılında verilen son cevapta Ramsar’da olduğu gibi, Etkin korunmasını ve yönetimini temin yönünden gereken etkinliği ve yetkiyi sağladığından Biyosfer rezerv statüsü verilmesine gerek duyulmamıştır” denildi.

Madem, Ramsar kapsamına almaya gerek yoktu komisyon neden aylarca yıllarca çalıştı?

Madem UNESCO’ya sunulacak Biyosfer Rezerv alan ilan etmeye gerek yoktu Neden onlarca akademisyen iki yıl boyunca 130.000 Hektar alanda çalıştı.?

Biyosfer rezerv alanı ilan edilmeyen Istrancalar,  bugün madencilere ayrılmış rezerv alanı haline geldi. Son buzul çağını yaşamayan dağlar, artık taş devrini yaşıyor.

Şimdi de longoz alanı, MAPEG eliyle 2024 yılında ihaleye çıkılacak maden alanları arasına alındı.

Gözümüz gibi korumamız gereken bu orman ve sulak alanımızın deyim yerindeyse gözünü çıkarıyoruz. Su kaynaklarını madencilik faaliyetine açmaları yetmiyormuş gibi orman köyümüz avcılar tarafından kuşatılmış bir halde.

Bir diğer orman köyümüz altı kişinin öldürüldüğü Sisli Vadi sel alanında yer alırken, diğeri ise Bulgaristan sınırındaki Rezve‘nin (Mutlu Dere) sıfır noktasında. Bulgaristan tarafında koruma altında olan dere, Bern Sözleşmesi‘yle de korunan onlarca türün yaşam alanı.

Korumaya niyetiniz yoksa ne proje ne de plan değişikliği yapmayın artık. Korumak için plan yapıyorsanız da, Istrancaların diğer tarafına bakın. Nasıl oluyormuş, öğrenin.

Türkiye’de yapılan her plandan sonra doğal ve sosyal yaşam zarar görüyor. Her plan proje için aş-iş gelecek deniyor. Ama gidenin hesabı yapılmıyor. Orman alanları ve sulak alanlar azalıyor. Daralıyor. Bitiyor.

Türkiye’de 50 yılda kuruyan sulak alanlar 1.3 milyar hektar, yani 24 Eğirdir Gölü veya 3 Van Gölü ya da Marmara Denizi kadar alanı kaybettik. Sulak alanlar bulunduğu havzaya ve oradaki canlılara aittir. Doğal varlıktır.

Dün kutladığımız 2 Şubat’ta yetkililer sulak alanlar konusunda yapacakları açıklamalarda  ne kadar önemli olduğunu söyleyecek, “karbon yutak alanı, canlıların yaşam alanı v.b.” diyecekler. Ne kadarını kaybettik? Ne kadarı tehdit altında.?  Korumak için neler yapılıyor.? Bunlar konuşulmayacak. (Yazarımızın yazısı daha önce yazılmış olmasına karşın, 3 Şubat’ta yayımlanmıştır. YG)

En önemli ve en değerli doğal varlıklarımızdan longoz ormanları dünya mirasıdır. Kayıtsız şartsız, fakatsız, amasız, ancaksız korumak zorundayız.

2 Şubat kutlama değil, kaybettiğimiz sulak alanlardan ders alma, kalanlar için ise, nasıl kurtarırız diye hesap yapma günüdür.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.