Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

‘Piyasa-dışı’ olarak düşünce

0

Pan-insanlığın pan-kapitalizmi, pan-kapitalizmin pan-insanlığı biçimlendirmesi ve belirlemesiyle birlikte düşünen satış temsilcisine, düşünce metaya, söz üretmenin kurumsal örgütlenmesi olan tapınak, medya, üniversite ve parti şirkete, dil de bu durumun taşıyıcısına dönüşmüştür.[1]

Yeryüzü’nü esin kaynağı olarak görmekten vaz geçen düşüncenin vardığı yer yok ediciliktir.

Bu da düşünürün hem kendisine hem de ürettiği lakırdıların düşünceye olan ihanetini gösterir.

Bu ihanet yüzünden nicelik niteliğe karşı zaferini ilan etmiştir.

Bu yüzden, artık, uzun süren bir “ucuz alış veriş dönemi” yaşıyoruz.

Çünkü:

“Gezegenimiz dur durak bilmez bir çalışma alanı ya da sonsuz seçenekleri, görevleri, seçimleri ve başka yola sapmalarıyla daima açık bir alışveriş merkezi olarak yeniden hayal ediliyor.”[2]

Yaklaşık yüz yıl önce Georg Simmel, “dahi bir öncü”, “düşünce serüvencisi”[3] …gibi cümlelerle anılmasına neden olan “Paranın Felsefesi” adlı kitap kaleme alarak, henüz pan-insanlık pan-kapitalizmi, pan-kapitalizm pan-insanlığı biçimlendirip belirlemeden bir tek başlangıç ve son bilgisine haiz olanlarda görülebilen ufuk genişliğiyle tehlikenin sonuçlarına işaret etmişti.

Evet para, yaratıcılığın ve estetiğin yanı sıra düşüncenin de hakiki düşmanıdır: “Para, şeyleşmiş bir sosyal dünya yaratmakla kalmaz; niceliğin nitelik üzerindeki hakimiyetini artırarak, bu şeyleşmiş sosyal dünyanın giderek daha da rasyonelleşmesine neden olur. Para, niteliğin nicelik içinde çözülerek kaybolması, her şeyin niteliğinden bağımsız olarak renksiz sayılarla ölçülmesi, kısacası niteliğin niceliğe indirgenmesini en iyi ifade eden biricik semboldür. Her şeyi formsuzluğa, renksizliğe, salt nicel olgulara indirgeyen para; ruhun, bireyselliğin, yaratıcılığın, estetiğin ve düşünmenin de hakiki düşmanıdır.”[4]

Yaratıcı düşüncenin biricik, taklit edilemez ve kendi kendisini temsil ettiği için karakterli, kamusal ve satın alınamaz olduğu için de piyasa-dışı boyutuna dikkat çekmişti: “Dünyadaki hiçbir kuvvet, bir kez ifade edilmiş olan [yaratıcı] düşünceyi yeniden elde edemez, ona sahip çıkamaz; o, geri dönülmez biçimde, içeriğini hatırlamak ve korumak için gerekli zihinsel enerjiyi uygulayan herkesin kamusal mülküdür. Ne var ki, aynı nedenle, bir kez ortaya çıktığında o, artık, dünyadaki hiçbir kuvvet tarafından çalınamaz. Düşünce bir kez ifade edildiğinde sürekli biçimde yeniden üretilebilir bir içerik olarak kişiliğe bölünmez biçimde bağlı kalır ve bu ekonomi alanında benzeri olmayan bir tarzda gerçekleşir.”[5]

Evet, “kurucu yaratıcılık”ın bir özelliği de kamusal ve piyasa-dışı olmasıdır.

Böylece hareketli ve hareketsiz canlı türlerinin yanı sıra kayalar, denizler ve nehirleri de kapsayan bir kamusal alan üzerine düşünülebilecek, piyasa-dışılığı gözettiği için düşünülmemiş olan olarak düşünce de kendisine layık olabilecektir.[6]

*

[1] Esin kaynağı için bkz.: Horkheimer, M.,& Adorno, T. W., Aydınlanmanın Diyalektiği: Felsefi Fragmanlar, s. 11.
[2] Crary, J., 7/24: Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu, s. 27.
[3] Werner, J., Georg Simmel: Yaşamı, Sosyolojisi, Felsefesi, s. 109, 111.
[4] Simmel, G., Paranın Felsefesi, s. 13. –Yukarıdaki cümleler kitabı yayıma hazırlayan ve kuşatıcı bir sunuş kaleme alan Gökhan Yavuz Demir’e ait.
[5] Simmel, G., Paranın Felsefesi, s. 409.
[6] Yeni İnsan Yayınevi tarafından yayımlanacak olan Çok Kalpli Asi adlı deneme kitabından bir bölüm.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.