Ana Sayfa Blog Sayfa 790

Akkuyu NGS’de 500 kişi işten çıkarıldı

MERSİN- Akkuyu Nükleer Santrali’nde iş bırakma eylemi yapan işçilerin giriş kartları iptal edildi. 500 kişi işten çıkarıldı.

Mersin’in Gülnar ilçesinde bulunan Akkuyu Nükleer Santrali’nde geçen günlerde iş bırakma eylemi yapan işçiler bu sabah giriş kartlarının iptal edildiğini öğrendi.

Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) şantiyesinde Aydıner İnşaat’a bağlı olarak çalışan bir grup işçinin maaşlarında yapılan artışın yeniden ele alınması talebiyle başlattıkları iş bırakma eylemi işçi çıkarmakla sonuçlandı.

Mersin Odak Haber’in aktardığına göre; giriş kartı iptal edilen ve işten çıkarılan bir işçi şunları söyledi:

“Dün yapılan sesiz oturma eylemineden sonra bu sabah Akkuyu’da Aydıner şirketinde 500’e yakın işçinin kartı iptal edildi ve hiçbir hakkı verilmeden şu an hepsi polis ablukası altında. 250’ye yakın kalıpçı, 250-300’e yakın demirci toplam 500’e yakın işçi; başta ben olmak üzere jandarma iş yerine girmemizi engeledi. Şu an işçi kamplarında üç ayrı bölgede bekliyoruz.

Şirketten herhangi bi açıklama yok herhangi bir işçinin hakkı henüz verilmedi.Herhangi bir yere bir şirkete kesinlikle zarar verilmedi. Protesto bile edilmedi. Yok yere 500 işçinin çıkışını verdiler. Tek sebep eksik yatan paramızı istediğimiz için işten çıkarıldık.”

Akkuyu’da bugüne kadar neler yaşandı?

Mersin’in Gülnar ilçesinde inşasına devam edilen  Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) 19 Ocak’ta da bir patlama gerçekleşmişti.

2019’un yaz aylarında da  inşaat temelinde oluşan çatlakların üstüne 2020’de inşaat alanında su sızıntısı tespit edilmişti.

Kasım 2021’de de Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nde aylardır maaşlarını alamayan işçiler eylem gerçekleştirmişti.

Taşeron şirketlerde görevli yaklaşık 10 bin işçiden büyük bölümü Şubat’ta da toplu olarak iş bırakmıştı.

İşçilerin çalışma koşullarının oldukça kötü şartlarda olduğu da Pınar Demircan tarafından gündeme getirilmişti.

Dünyanın su kaynakları kuruyor

İklim değişikliği kaynaklı ortaya çıkan kuraklık ve sıcak dalgaları nedeniyle su yolları damla damla kurudu. Dünya genelinde nehirler yok oluyor. Ancak fosil yakıtların tüketiminin yoğun bir etkisinin olduğu iklim değişikliğine karşı çözüm için hala geç değil. Hükümetlerin fosil yakıt endüstrisine kaynak ayırmaktan vazgeçmesi ve Paris Anlaşması kapsamında taahhütlerini gerçekleştirmesi durumunda iklim değişikliğine karşı karbon net sıfır gibi eylemlerle harekete geçilerek söz konusu etkilerin hafifletilmesi sağlanabilir.

ABD’den İtalya’ya ve Çin’e kadar, sular çekildi ve geriye çorak silt (kumdan daha küçük toz) ve sızan çamurlu kum yığınlarından başka bir şey kalmadı. Kanallar boş. Su depoları toza dönüştü.

11 Ağustos’ta Velence, Macaristan’da bir limanın kurumuş göl yatağında tekneler. Fotoğraf: Anna Szilagyi

Bloomberg‘den Brian K Sullivan‘nın aktardığına göre; dünya, hızlanan iklim değişikliğinin tamamen kıskacında ve bunun derin bir ekonomik etkisi var.

Su yollarını kaybetmek, nakliye rotaları, tarım, enerji kaynakları ve hatta içme suyu için ciddi bir risk anlamına geliyor.

Yüzyıllardır ticaret için kritik öneme sahip nehirler şimdi kuruyor ve kimyasalların, yakıtın, gıdaların ve diğer emtiaların küresel hareketini tehdit ediyor.

Almanya, Hollanda ve İsviçre ekonomilerinin temel dayanaklarından biri olan Ren Nehri, son haftalarda zaman zaman neredeyse geçilmez hale geldi.

30 Temmuz’da Hollanda’nın Lobith kentinde bir vatandaş Ren Nehri’nin çıplak yatağında metal dedektörüyle arama yapıyor. – Fotoğraf: Peter Boer/Bloomberg

Orta Avrupa’dan Karadeniz’e doğru 1.800 mil (yaklaşık 2.900 kilometre) giden Tuna Nehri de kuruma noktasına gelmiş durumda.

Geçen günlerde Tuna Nehri’nde kuraklık nedeniyle Sırbistan’dan geçen bölümünde İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma Alman savaş gemisinin gövdesi bulundu. İspanya’da ‘Stonehenge’ olarak adlandırılan düzinelerce megalitik taş çemberi de suyun çekilmesiyle açığa çıktı.

Öte yandan Avrupa’nın nehirleri ve kanalları üzerindeki ticaret, yalnızca bir ulaşım şekli olarak bile bölge ekonomisine yaklaşık 80 milyar dolar katkıda bulunuyor.

23 Ağustos’ta İspanya, La Baronia de Rialb, kuraklık nedeniyle Rialb havzasının açıkta kalan yatağı – Fotoğraf: Angel Garcia/Bloomberg

Çin’de kuraklık ağırlaşıyor: Gıda krizi kapıda, bir deniz memelisinin nesli tükendi

Çin’de aşırı sıcaklar, Asya’nın en uzun nehri olan Yangtze’yi olumsuz etkiledi.

Azalan su seviyeleri, birçok önemli hidroelektrik santralinde elektrik üretimini kesintiye uğrattı.

Şangay da dahil olmak üzere mega şehirler, güç kullanımını azaltmak için ışıkları kapatıyor ve Tesla Inc., yerel fabrikasının tedarik zincirindeki kesintiler konusunda uyarıda bulunuyor.

17 Ağustos’ta Çin’in Chongqing kentindeki Yangtze Nehri ile birleştiği yerin yakınında Jialing Nehri boyunca açıkta kalan bir nehir yatağı. – Kaynak: Bloomberg

Elektrikli araçlar için dünyanın en büyük pil üreticisi olan Toyota Motor Corp. ve Contemporary Amperex Technology Co., fabrikalarını kapattı.

Denver ve Los Angeles arasında 40 milyon insanın su kaynağı olan Colorado Nehri‘ni saran kuraklık o kadar aşırı hale geldi ki Arizona, Nevada ve Meksika‘da ikinci kez şiddetli su kesintileri yaşanıyor.

Nehir ve kolları, yaklaşık 4,5 milyon dönümlük araziye su vererek yılda yaklaşık 1,4 trilyon dolar tarımsal ve ekonomik fayda sağlıyor.

ABD’nin güneybatısında geri çekilen sular, sular altında kalan cesetleri ve dinozor ayak izlerini açığa çıkarıyor.

22 Ağustos’ta Çin’in Wuhan kentindeki Yangtze Nehri – Kaynak: Bloomberg

Su kaynakları neden azalıyor?

Küresel su yollarının damla damla kurumasının birçok nedeni var. Birçok bölgede La Nina‘nın ve uzun süreli kuraklığın etkisi var. Ancak değişimi destekleyen en büyük itici güç iklim değişikliği.

La Niña hava olayı nedir?

La Nina, güçlü rüzgarların Büyük Okyanus‘ta sıcak yüzey suyunu, Güney Amerika’dan uzağa, Endonezya‘ya doğru götürmesiyle ortaya çıkıyor. Bunun yerini, daha soğuk derinlerden yüzeye çıkan su alıyor.

Bu durum da, dünyanın çeşitli bölgelerinde önemli hava durumu değişikliklerini beraberinde getiriyor.

22 Ağustos’ta Çin’in Wuhan kentindeki Yangtze Nehri boyunca açıkta kalan kıyılar.-Kaynak: Bloomberg

Çok güçlü bir La Nina yaşanırsa, hat üzerindeki ülkeler çok yağışlı bir kış geçiriyor, güneydoğu Asya’da da daha hareketli bir muson mevsimi anlamına geliyor. Sıklıkla kar yağış getiren,  atmosferin yüzeyi ile daha yüksek kesimleri arasındaki rüzgar değişimini azalttığı için daha çok sayıda büyük fırtınaya yol açan bu hava olayı, aynı zamanda bazı bölgelerde de kuraklığa yol açıyor.

Normalde küresel sıcaklıklarını düşürmesi beklenen hava olayı, WMO‘dan Prof. Petteri Taalas‘a göre, bu durum sera gazları tarafından atmosferde tutulan sıcaklıkla çoktan dengelenmiş durumda.

Son güçlü La Nina 2010-2011’de gerçekleşmişti.

California Los Angeles Üniversitesi‘nden İklimbilimci Daniel Swain, “Bu özellikle aşırı olaya yol açan birçok faktörün bir kombinasyonu” diyor ve ekliyor:

“Ancak iklim değişikliğinin, birden çok altta yatan, rekor kıran ve bazı durumlarda rekorlara imza atan sıcak dalgalarını önemli ölçüde daha olası kılan bir rolü olduğu açık.”

Kuraklık nehirleri vurmuş durumda.

Boulder, Colorado’daki ABD Atmosferik Araştırmalar Ulusal Merkezi‘nden (NCAR) bir bilim insanı olan Isla Simpson, Dünya’nın yükselen sıcaklıkların sıradağlarda daha az kar yağması ve yaz aylarında erime sırasında akarsulara daha az su akması anlamına geldiğini söyledi.

Dağ karı, doğanın deposudur. UCLA’dan Swain, kar yağışları azaldığında, ABD’den Çin’e, Avrupa’dan Orta Doğu’ya kadar birçok nehrin kaynağının yok olduğunu söylüyor.

Swain, “Alpler’deki kar ve dağ buzullarının kaybı bu yaz da olağanüstü oldu, deneyimli iklimbilimcileri ve buzulbilimcileri bile şok etti” diyor.

Öte yandan dünya 2023’te üst üste ikinci La Nina’sını görecek. Columbia Üniversitesi’ne bağlı Lamont Doherty Dünya Gözlemevi‘nde araştırmalar yapan Profesör Richard Seager, “Devam eden La Nina, Kuzey Amerika, Avrupa, Orta Doğu ve güney yarımküredeki kuraklıkları ve düşük nehir akışlarını birbirine bağlıyor” diyor.

Brezilya, Türkiye’nin zehirli gemi Sao Paulo’da yeniden analiz talebini reddetti

Asbest ve radyasyon dolu, zehirli gemi Nae Sao Paulo için Türkiye‘nin Brezilya yetkili makamlarından Brezilya sınırları dahilinde yapılacak yeni analiz talebi reddedildi.

Brezilya, yeni analizin kendi karasularında yapılmasını kabul etmedi;  yeni tehlikeli madde envanterinin Türkiye girişinde yapılmasının “uygun olduğuna” dair gemiyi satın alan Sök Denizcilik’in Brezilya’daki aracı firmasına bir yazı iletti.

Sao Paulo için bir danışmanlık firması tarafından “Tehlikeli Madde Envanteri” hazırlanmış, ancak gemideki bölümlerin sadece %12’si örneklenmişti. İkiz gemisi Clemenceau’da odaların % 82′ si ölçülerek elde edilen sonuçlara göre, bu gemide tespit edilen asbest miktarı 760 tondu. 

Türkiye’nin çevre örgütleri ve bölge halkının da baskısıyla yaptığı talebe rağmen ne Brezilya yetkili makamları ne Brezilya donanması ne de SÖK firması geminin Brezilya’ya iade edilmesi için şu ana kadar herhangi bir girişimde bulunmadı.

Cebelitarık’tan birkaç gün uzaklıkta

Brezilya mahkemeleri geminin donanma limanına tekrar demir atmasına karar vermişti. Ancak gemi karara uymayarak İzmir’e doğru yoluna devam ediyor.  Halen Afrika kıyılarında Türkiye’ye doğru ilerleyen Sao Paulo, bugünlerde Cebelitarık Boğazı‘ndan sadece birkaç gün uzakta. Basel Sözleşmesi’nin zorunlu kıldığı Cebelitarık yakınlarındaki sulardan geçiş için İspanya, Birleşik Krallık ve Fas’a gerekli bildirimlerin yapılmadı ve izinler de alınmadı.

Sao Paulo, Brezilya’da 4 Ağustos’ta hakkında çıkan mahkeme kararından sadece birkaç saat sonra aceleyle denize çekilmiş ve yolculuk  planından saparak Brezilya sahiline yakın ilerlemek yerine Hollanda bandıralı Alp Center adlı römorkör tarafından doğuya doğru yüzdürülerek mümkün olan en kısa sürede Brezilya topraklarından çıkarılmıştı.

‘Akdeniz’e girmesine izin verilmemeli’

Greenpeace Akdeniz Proje Lideri Gökhan Ersoy, “Türkiye’nin yeni bir analiz talebinde bulunması kesinlikle umut veren bir gelişme olduğunu ancak bunun toplumsal muhalefetin ağzına sürülmüş bir parça bal olması gerektiğini” söylüyor:

“Gerçek bir anlam ifade etmesi için Türkiye ilk raporu artık kabul etmediğini ve şartlı izin koşullarının da ortadan kalktığını net bir şekilde ifade etmeli. Brezilya makamları ve şirket bu karar doğrultusunda işbirliğine yanaşmıyorsa transit ülkelerle resmi yazışmalar hemen başlamalı ve konvoy Brezilya’ya tam yol geri dönmelidir.

Basel Eylem Ağı Genel Müdürü Jim Puckett ise Basel uyarınca tehlikeli maddenin tam envanterinin ihracat öncesinde çıkarılmış olması gerektiğine dikkat çekerek, “Türkiye, hiçbir koşulda bu yeni araştırmanın Türkiye’de veya Brezilya dışındaki herhangi bir ülkede yapılmasını kabul etmemelidir” diyor.

İstanbul Sağlık ve Güvenlik Çalışma Gözlemcisi Aslı Odman da bu fikre katılıyor: “Brezilya hükümetinin, transit ülkeleri uyarmadan, mahkeme kararını dinlemeden, Türkiye’nin bu tür ithalatlara karşı yasaları olup olmadığını kontrol etmeden yola çıkma telaşı, Türkiye’nin bu gemiyi topraklarımıza kabul etmesinin mazereti olamaz. Bu zehirli gemi, hemen geri dönmeli. Akdeniz’e bile girmesine izin verilmemeli.”

1 ton zehir kaç hayat eder?

Odman, 2018 yılında İzmir’in Aliağa ilçesi Nemrut Körfezi‘nde fuel oil kaynaklı çevre felaketine sebep olan Harrier isimli kuru yük gemisiyle ilgili skandalı da hatırlatıyor. Geminin Norveç’ten Güney Doğu Asya sahillerine doğru yasadışı bir söküm işlemine yol alırken yetkili makamlar tarafından yakalanmış ve en son Aliağa’da SÖK Denizcilik tesislerine gönderilmesine izin verilmişti. Söküm tesisine girmeden neden olduğu petrol sızıntısı nedeniyle korkunç bir çevre felaketine neden olan gemi, Türkiye tarafından ağır maddi yaptırımla cezalandırılmıştı ancak deniz ekosistemine verilen zararı tazmin etmek mümkün olmadı.

Tehlikeli atık envanterinin Türkiye’de yapılması planlanan Sao Paulo için durum daha da riskli. İkizi Clemenceau’da en az 760 ton asbest ve  PCBs, PCTs, PBBs gibi kirleticilerin maksimum potansiyelinin 330 ton olduğu tespit edilen ve Fransa‘da nükleer denemelerde görev aldığı bilinen gemi, tehlikeli atık kapasitesi açısından patlamaya hazır bir bomba gibi. Özellikle toksik, kanserojen ve ekotoksik madde sınıfına giren, Dünya Sağlık Örgütü tarafından miktar belirtilmeksizin sağlığa zararlı olduğu bildirilen asbest ve asbestin yanı sıra kurşun, kadmiyum gibi ağır metaller  geri dönüşü mümkün olmayan çevre, halk ve işçi sağlığı tehdidine yol açacak.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 30 Haziran 2022’de Avrupa Birliği Çevre Ajansı’nın AB Gemi söküm mevzuatının beşinci yılı revizyonu vesilesi ile açtığı ‘kanıta çağrıya’ (Call for Evidence) mevzuatın AB dışı muhatabı olarak bir rapor iletmiş ve bu raporda Sök Denizcilik dahil Aliağa’dan sekiz tersanenin sahip olduğu AB sertifikalarının zemini olan denetimlerin kapsamadığı ciddi çevre ve işçi sağlığı sorunlarının altını çizmişti.

Rapor; özellikle, usule uygun resmi asbest bertarafı rakamlarının senede 100’den fazla gemi sökülen sektör için çok düşük gözüktüğü; sertifika sahibi tersanelerin, sertifikalarından gelen bağlarını kullanarak satın aldıkları gemileri kendilerine ait sertifikasız tersanelere daha ucuz ve güvencesiz şartlarda sökülmeye sevk ettiğine dair önemli bulgular içeren rapor, Aliağa gemi söküm tesislerinin hesap verebilirlik ve şeffaflık açısından tam bir kara kutu görünümündeki şaibeli yapısını ortaya koyuyordu.

Sivil toplumun zehirli gemiye karşı mücadele güncesi

  • 2000 yılına kadar Fransız donanmasında Foch ismi ile görev alan uçak gemisi, Brezilya tarafından satın alındı. Hizmet sürecinde yaşadığı sorunlar ve modernizasyon ihtiyaçlarının maliyet faturası kabarınca, 2017 yılında emekliye ayrıldı.
  • Eylül 2019’da uçak gemisinin gövdesinin satılması için ihaleye çıkıldı ve açık artırma için açılış bedeli 5.309.733,65 Brezilya Reali olarak belirlendi.
  • Sivil toplum kuruluşları ihaleyi kazanacak şirkete/lere 2017 yılında Brezilya Yüksek Mahkemesi’nin asbest kullanımını yasakladığını hatırlattı ve gövdesinde zehirli maddeler taşıyan geminin başta Güney Asya olmak bir başka topluluğun sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını riske edecek bir yolculuğa çıkmaması için çevresel adalet çağrısında bulundu.
  • İhale süreci sonunda, Mart 2021’de 1.8 milyon dolar karşılığında Türkiye’den tersanesi İzmir Aliağa’da bulunan Sök Denizcilik gemiyi satın aldı.

  • İhale süreci sırasında tehlikeli atık envanterine dair taraflar arasında hiçbir belge ya da bilgi bulunmuyordu.
  • Haziran 2021’de Türkiye, Fransa, Brezilya ve Belçika merkezli sivil toplum kuruluşları gemi sökümünün çevreye duyarlı bir şekilde yapılabilmesi için São Paulo’daki tehlikeli atıkların uygun bir şekilde karakterize edilmesini sağlamak için Brezilya’daki Çevre Bakanlığı, Fransa’daki Silahlı Kuvvetler Bakanlığı, Avrupa Komisyonu ve asıl muhatap olan Türkiye’de Çevre, Şehircilik, ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na çağrıda bulundu.
  • Aradan geçen yaklaşık 1 yıllık sürede başta Türkiye’deki bakanlık olmak üzere bütün ülkelerdeki ilgili makamlar sessizliğini korudu ve çağrılara kulaklarını tıkadı.
  • Haziran 2022’de sivil toplum kuruluşları zehir gemisinin Türkiye’de sökülmesi için yürütülen süreçte başta Aliağa halkı olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının şeffaflık ve katılımcılık prensipleri doğrultusunda bilgiye erişim haklarından mahrum bırakıldığını anlatan bir başka resmi mektup gönderdi. Bu durumun Barcelona Konvansiyonu’nun eki olan İzmir Protokolü’nün 12 maddesinde belirtilen halkın bilgilendirilmesi ve katılımının sağlanması hükümlerinin açık bir şekilde ihlal edilmesi anlamına geldiği belirtildi.
  • Temmuz 2022’de Bakan Murat Kurum’a ihale sürecindeki eksiklikleri ve bunun yol açacağı potansiyel tehlikelerin yarattığı endişelerle birlikte halkın katılımı prensibinin ihlal edildiği bir başka resmi mektup ile tekrar hatırlatıldı. Bakanlıktan herhangi bir yanıt yine alınamadı.
  • Brezilya’daki ilgili makamlarla yapılan görüşmelerde, ithalat sürecine dair bütün resmi dökümanlar kamusal bir süreç olması nedeniyle sivil toplum kuruluşlarının erişimine açıldı. Böylece tehlikeli atık envanteri ve geri dönüşüm planını incelenebildi.

  • 22 Temmuz 2022’de Brezilya’da Çevre ve Yenilenebilir Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nde Çevre Kalitesi Departmanı Direktörü Carolina Mariani ile iletişim kuruldu. Greig Green tarafından hazırlanan Tehlikeli Atık Envanteri ve erişilen Geri Dönüşüm Planı’nın ciddi eksiklikler barındırdığı öğrenildi. Bu bilgiler doğrultusunda yasadışı tehlikeli atık ithalatı olasılığını güçlendiren bulgular Brezilya’daki makamlara iletildi.
  • Bakanlıkların yanı sıra, tehlikeli atık envanterini hazırlayan Grieg Green firmasındaki proje yöneticisi Andreas Malm Justad ile yapılan görüşmelerde geminin sadece % 12’sinin analiz edildiği ortaya çıktı. Bazı bölümlere kilitli olduğu için ulaşılamazken, bazı bölümlerde havalandırma sistemi olmadığı için hava kalitesi açısından toksik bir atmosfer bulunuyordu ve araştırmacılar kendi sağlıklarını riske etmemek adına bu bölümlerden numune toplamadı.
  • Görüşmelerde Grieg Green hazırladıkları rapordaki kirletici maddelerin miktarının geminin bütününü temsil etmediğini söyledi.
  • Ağustos 2022’nin başında Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’a yazılan mektup ile uçak gemisinin orjinal ev sahibi olan ülkenin uluslararası bir çevre skandalının önüne geçmek adına sorumluluk alması yönünde çağrıda bulunuldu.

  • 4 Ağustos 2022’de Alp Centre isimli römork ile Sao Paulo’nun Türkiye’ye yolculuğu başladı. Aynı gün, Sao Paulo/Foch enstitüsünün açtığı hukuki davada uçak gemisinin yıllardır demirlediği limana geri dönmesine yönelik tedbir kararı çıktı. Ancak zehirli gemi yoluna devam etti.
  • Geminin yola çıkmasının ardından, Aliağa’da yüzlerce insan büyük bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş mitingle sona erdi.
  • 4 Ağustos günü İzmir’de hareketli saatler yaşanırken, Ankara’daki Brezilya Büyükelçiliği önünde DİSK ve CHP vekilleri basın açıklaması gerçekleştirdi.
  • Mahkeme kararından kaçan konvoya yönelik karasularından geçecek olan transit ülkelere uluslararası hukuk kurallarına aykırı olarak gerçekleşen ithalatı durdurmalarına yönelik çağrılar başladı.
  • 8 Ağustos günü Basel Konvansiyonu’nun İspanya’daki yetkili makamında görev alan Elena Bronchalo Gonzalez’e yasadışı atık ithalatı konusunda bilgi verildi.
  • 9 Ağustos günü Birleşik Krallık’ta Basel Konvansiyonu yetkilisi Christopher King ile görüşme yapıldı. Bunu aynı gün Fas’taki yetkili makama gönderilen mektup takip etti.
  • Transit ülkelerden ilk geri dönüş Birleşik Krallık tarafından geldi ve konuyu incelemeye aldıklarına dair bilgi paylaşıldı.
  • 12 Ağustos günü Brezilya’daki Çevre Kalitesi Direktörü Carolina Mariani ile tekrar iletişim kuruldu. Kendisine Clemenceau için hazırlanan tehlikeli atık envanteri raporu ile Sao Paulo’nun karşılaştırılması, Basel Konvansiyonu doğrultusunda Transit Ülke süreçlerinin işletilmediği ve uluslararası hukukun ihlal edildiği görüşleri ile uçak gemisinin yolculuğunun sonlandırılması talebi tekrarlandı. Ayrıca Brezilya mahkemesi tarafından verilen tedbir kararı hatırlatıldı.
  • 14 Ağustos günü Carolina Mariani Basel konvansiyonu doğrultusunda Sao Paulo’nun Türkiye’ye ihracatının yasal olduğunu belirtti ve itiraz noktalarını kabul etmedi. Brezilya mahkemesi tarafından verilen kararın temyiz yolu açık olduğu için sorumluluk almaktan kaçındı.
  • 16 Ağustos günü Brezilya’daki yetkili makamlarla yapılan müzakereler devam etti. Tedbir kararı çıkan karar da Çevre ve Yenilenebilir Doğal Kaynaklar Enstitüsü doğrudan bir taraf olmadığı için Sao Paulo’nun ihracatı konusunda verilen izinde geri adım atılmadı.
  • Bunun üzerine, sivil toplum kuruluşları 16 Ağustos günü potansiyel bir yasadışı atık ithalatı vakası hakkında INTERPOL’e suç duyurusunda bulundu.
  • 16 Ağustos günü Aliağa Çevre Platformu (ALÇEP), Brezilya donanmasına ait zehirli uçak gemisi Nae Sao Paulo‘nun sökülmek üzere İzmir‘e getirilmesine karşı Aliağa Demokrasi Meydanı‘nda nöbet tutmaya başladı. İzmir’de halk artık zehirli gemiye dur demek için her gün 19.30-21.00 Aliağa Demokrasi Meydanı’nda nöbette olacak.

 

 

Bilirkişi raporunda ‘kamu yararı yok’ denmişti: Mahkemeden Akçay’da yürütmeyi durdurma kararı

Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı‘nda Edremit Belediyesi tarafından verilen inşaat ruhsatlarının iptali için açılan davada Balıkesir 2. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Edremit Belediyesi tarafından Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nda yapılmak istenen Enginkent Akçay konut projesine inşaat ruhsatları verilmesi sonrası sivil toplum kuruluşları, çevre örgütleri ve vatandaşlar tarafından ortak dava açılmıştı. Dava kapsamında verilen yürütmeyi durdurma kararının gerekçesi ise projenin imar planlarına ve mevzuata uygun olmaması.

Akçay Sulak Alanı’nın bilirkişi raporu: Yönetmeliğe aykırı ve kamu yararı yok

Evrensel‘den Özer Akdemir‘in aktardığına göre; Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı‘nda inşaat ruhsatı veren Edremit Belediyesi’nin kararına karşı Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Doğa Araştırmaları Derneği, Yeşil Düşünce Derneği, Edremit Çevre Sağlığı ve Doğayı Koruma Derneği, Çevre Koruma Kooperatifi, Doğa Derneği ve bir grup yurttaş tarafından verilen inşaat ruhsatlarının alanla ilgili mevcut imar durumunun, sulak alan mevzuatı ve korunan alan mevzuatına aykırı olduğu dava açılmıştı.

Bilirkişi raporunda imara aykırı olduğu görüşü verilmişti

Dava sürecinde yapılan bilirkişi keşfi sonrası hazırlanan raporda da projenin imar planlarına aykırı olduğu dile getirilmişti.

Bilirkişi raporunda özetle; Edremit Belediyesi tarafından “Enginkent Akçay Konut Projesi” ile ilgili verilen inşaat ruhsatlarının bulunduğu parsellere ilişkin Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne uygun olarak düzenlenmiş ve onaylanmış herhangi bir imar planın olmadığı dile getirilmişti.

Edremit Belediye Meclisi’nin kararlarının Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne göre herhangi bir geçerliliğinin olmadığının belirtildiği raporda, “Edremit Belediye Başkanlığınca ‘Enginkent Akçay Projesi’ için verilen imar durumları ve ruhsatlar, yürürlükte bir plan olmadan verilmesi sebebiyle Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’ne uygun değildir. İnşaatına başlanan ve devam eden söz konusu yapılaşmaların mevcut ekolojik sistemi olumsuz etkileyeceği gerekçeleri ile Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne uygun değildir” denilmişti.

Raporun son bölümünde ise projede kamu yararı olmadığı, yapılaşma çabasının bölgenin sulak alan ve koruma alanı değerlerine olumsuz etki edeceği ve şehircilik ilkelerine aykırı olduğu dile getirilmişti.

Bilirkişi raporuna yapılan itirazları yerinde görmeyen mahkeme heyeti oy birliği ile aldığı kararında şu ifadelere yer verdi:

“1/5000 ölçekli nazım imar planı ve 1/1000 ölçekli uygulama imar planı onaylarına ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin olmadığı, Edremit Belediye Başkanlığınca verilen imar durumları ve ruhsatların yürürlükte bir plan olmadan verilmesi sebebiyle mevzuata uygun olmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığı kanaatine varılmıştır.”

Mahkeme heyeti dava konusu işlemin uygulamaya devam edilmesi durumunda, telafisi güç veya olanaksız zararlar doğuracağı, böylelikle uyuşmazlığın esası hakkında karar verilinceye kadar maddi ve manevi varlığında telafisi güç zararların ortaya çıkabileceğini belirterek işlemin yürütmesini durdurdu.

Projeye ilişkin bilirkişi raporundan neler çıkmıştı?

Raporda alanın imara neden uygun olmadığı şu maddelerle açıklanmıştı:

  • Edremit Belediyesi’nin inşaat ruhsatlarına dayanak yaptığı Mülga Zeytinli Belediye Meclisi’nin 10 Temmuz 1980 tarih ve 11/52 sayılı kararı geçerli değildir,
  • Edremit Belediye Meclisi’nin 3 Aralık 2019 tarih ve 517 ile 529 sayılı, 1980 planlarını yürürlüğe soktuğu kararlarının Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’ne göre herhangi bir geçerliliği yoktur,
  • Edremit Belediye Başkanlığınca “Enginkent Akçay Projesi “için verilen imar durumları ve ruhsatlar, yürürlükte bir plan olmadan verilmesi sebebiyle Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’ne uygun değildir,
  • İnşaatına başlanan ve devam eden söz konusu yapılaşmaların mevcut ekolojik sistemi olumsuz etkileyeceği gerekçeleri ile Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne uygun değildir

Ne olmuştu?

Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nda Edremit Belediyesi tarafından “Enginkent Akçay” adlı bir konut projesi için verilen inşaat ruhsatlarının söz konusu alanla ilgili mevcut imar durumu, sulak alan mevzuatı ve korunan alan mevzuatına aykırı olması nedeniyle Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği,  Doğa Araştırmaları Derneği, Yeşil Düşünce Derneği, Edremit Çevre Sağlığı ve Doğayı Koruma Derneği, S.S. Proje Evi Üretim Eğitim İşletme ve Çevre Koruma KooperatifiDoğa Derneği, Zehra Erkün ve Fazilet Uysal tarafından Balıkesir 2. İdare Mahkemesi’nde, yürütmenin durdurulması ve ruhsatların iptali talebi ile 2021/1069 Esas No ile dava açılmıştı.

Dava kapsamında 11 Mayıs 2022 tarihinde bilirkişi keşfi yapıldı. Davanın avukatı Cem Altıparmak, davacı kurumlar ve uzmanların katıldığı keşfinin raporu Haziran’da belli olduğunu duyurmuştu.

TBB: Tutuklama tedbiri amacı dışında kullanıldı

Türkiye Barolar Birliğince (TBB) bir konserinde, imam hatip liselilere yönelik sarf ettiği sözlerden ötürü “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan hakkında resen soruşturma başlatılan Gülşen Çolakoğlu’nun tutuklanması “tutuklama tedbirinin amacı dışında kullanımı” şeklinde eleştirildi:

“Ülkemizde yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile tutuklama tedbirinin amacı dışında kullanımı konusunda kaygı verici bir aşamada olduğumuzu bir kez daha gözler önüne sermektedir.”

‣ Sabah: Sanatçı Gülşen’e ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ten gözaltı kararı çıktı
‣ Gülşen gözaltına alındı
Gülşen ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ten tutuklandı

TBB tarafından Gülşen’in tutuklamasına ilişkin yapılan açıklamada “Kullanılan ifadelerin suç teşkil edip etmediği ya da ifade özgürlüğü hakkı kapsamında kalıp kalmadığı, bağımsız yargının adil yargılanma hakkına uymak suretiyle vereceği kararla belirlenecektir. Ne var ki, esasen bir koruma tedbiri olan ve şartları Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda sıkı bir şekilde düzenlenen tutuklama müessesesi, daha evvel defalarca görüldüğü üzere, söz konusu olayda da Sulh Ceza Hakimliği tarafından bir cezalandırma aracı olarak kullanılmaktadır” denildi.

Bir yargılamayı gerektirip gerektirmediğinden bağımsız olarak, tutuklama tedbirinin yalnızca sarf edilen ifadeler nedeniyle ve özellikle oluşan siyasal atmosferden de etkilenmek suretiyle orantısız bir şekilde kullanılmasının, bağımsız yargıya güveni azaltacağına ve adil yargılanmaya duyulan inancı zedeleyeceğine değinilen açıklamada şunlara yer verildi:

“Unutulmamalıdır ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında da altı çizildiği üzere, yargı organlarının yalnızca bağımsız ve tarafsız olmaları yeterli değildir; aynı zamanda bağımsız ve tarafsız bir görüntü sergilemeleri ve kamuoyunda da bu güveni oluşturmaları gerekir. Oysa bu tür hukuk dışı uygulamalar hukuki güvenlik ilkesinin yerine yargı eliyle kamuoyunda baskı atmosferini yaratmaktadır.”

Türkiye Barolar Birliğince yapılan açıklamada kanunda yazılı şartlara uyulmaksızın keyfi ve orantısız şekilde uygulanan tutuklama tedbirinin kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkının ihlali anlamını taşıdığının altı çizilerek Gülşen‘in tutuklama kararından ivedilikle dönülmesi gerektiğini belirtildi.

 

Zelenski: Zaporijya Nükleer Santrali’nde felakete çok yaklaştık

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Avrupa’nın en büyük nükleer santrali olan Zaporijya Nükleer Santrali ile ilgili dün bir açıklama yaparak “radyasyon felaketine çok yaklaşıldığını” söyledi.

Mart ayının başından bu yana Rusya güçlerinin kontrolünde bulunan nükleer santralde dün elektrik şebekesiyle bağlantısı tamamen kesildi. Ukrayna’nın devlet nükleer enerji şirketi Energoatom da  yaklaşık 40 yıldır çalışan nükleer santralin elektriğinin dün ilk defa tamamen kesildiğini doğruladı.

Elektrik, santraldeki soğutma ve güvenlik sistemlerinde kullanılıyor.

Atom Enerjisi Kurumu Başkanı: Zaporijya Nükleer Santrali’nde durum kontrolden çıktı

Nükleer santrale elektrik bağlantısının Ukraynalı çalışanlar tarafından kısa sürede yeniden sağlanmasının ardından konuşan Zelenski, “Dünya, radyasyon felaketine çok yaklaştı” dedi.

Ukrayna lideri, Birleşmiş Milletler‘e (BM) bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı‘nın (IAEA) alana acilen erişim sağlamasına izin verilmesini talep etti.

Zaporijya Nükleer Santrali ikinci kez vuruldu: ‘Rus nükleer terörüne karşı yaptırım artırılmalı’

Guardian‘ın aktardığına göre, Zelenski elektrik bağlantısının kesilmesinden  santrale kömür sağlayan yakınlardaki bir kömür santralinin kül çukurlarını bombalayan Rusya’yı sorumlu tutuyor: “Rusya, Ukrayna ve tüm Avrupalıları bir radyasyon felaketini bir adım ötelerine getiren bir duruma soktu.”

Zelenski ABD Başkanı Joe Biden ile bir telefon görüşmesi de yaptı. Görüşmenin ardından ise Zaporijya’nın tüm kontrolünün Ukrayna’ya ve IAEA’ya verilmesi için Rusya’ya çağrıda bulundu.

IAEA yetkililerinin nükleer santrali ziyaret edebilmesi için müzakereler ise devam ediyor.

Türkiye dahil 42 ülkeden Rusya’ya çağrı: Zaporijya Nükleer Santrali’nden derhal çıkın

Rusya’ya göre sorumlu Ukrayna

Rusya parlamentosunun alt kanadı Duma Konseyi de bir açıklama yaparak Zaporijya’nın Ukrayna ordusunun saldırıları nedeniyle tehdit altında olduğunu öne sürdü. Konsey, “Ukrayna askeri güçlerinin Avrupa’nın en büyük santrali Zaporijya Nükleer Enerji Santrali’ne yönelik son birkaç haftadır süren saldırılarını kararlı şekilde kınıyoruz” dedi.

Lviv görüşmesi: ‘Zaporijya’da verilecek bir hasar, intihar olur’

Santralin kritik öneme sahip altyapısının Ukrayna saldırılarına maruz kaldığı söylenen açıklamada, Birleşmiş Milletler, IAEA, ülke parlamentoları, parlamentolar arası örgütler ve kurumlara da çağrı yapıldı ve Ukrayna yönetiminden santrale ateş açmayı derhal durdurmasını talep etmeleri istendi: 

“Bunların imha edilmesi radyoaktif, kimyasal ve biyolojik kirlenmeye ve büyük felakete yol açabilecek.”

Ukrayna’nın güneydoğusu bulunan Zaporijya Nükleer Santrali, Avrupa’nın en büyük nükleer santrali. 6 nükleer reaktör bulunan ve 5 bin 700 megavatsaat elektrik üretim kapasitesine sahip santral, normal koşullarda Ukrayna’daki toplam elektriğin yüzde 20’sini sağlıyor.

Ancak şu anda sadece iki reaktörü aktif olarak çalışıyor.

Santral, 4 Mart’ta Rusya tarafından ele geçirilmişti. Halihazırda Rusya ordusu kontrolünde olan santralin çevresinde topçu saldırıları oluyor. İki ülke bu saldırılar konusunda birbirini suçluyor.

Türkiye’nin sadece bir ilinde bile on binlerce kadına yönelik şiddet vakası kayıtlara geçti

Kayseri Valisi Gökmen Çiçek, dün gerçekleştirilen Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı’nda, ilde bugüne kadar 48 bin 675 kadına yönelik şiddet vakasıyla ilgili işlem yapıldığı duyurdu.

Yalnızca bir ilde 2022’nin başından bugüne kaydedilen kadına yönelik şiddet vakası sayısı ise 4 bin 88.

Sadece bir ilde on binlerce kadına yönelik şiddet vakası!

Kayseri Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi Müdürlüğünce 2020’den bugüne kadarki rakamları açıklayan Çiçek, “İlimize bağlı 16 ilçe ve il merkezinde 2020 yılında 6284 Sayılı Kanun kapsamında adli merciler tarafından 8 bin 918 vakaya işlem yapıldığı tespit edilmiştir” dedi.

 2021’de 10 bin 727 kadına yönelik şiddet vakasına işlem yapıldığı ve 2022’de ise bugüne kadar bu rakamın 4 bin 88 olduğu bildirildi.  

bianet‘in yerel ve ulusal gazetelerden, haber siteleri ile ajanslardan derlediği verilerle hazırladığı Erkek Şiddeti Çetelesi‘ne göre ise erkekler Türkiye genelinde Temmuz’da en az 28 kadını ve bir çocuğu öldürdü.

Erkek Şiddeti Çetelesi’ne göre; 2022’nin ilk yedi ayında erkekler, 191 kadını öldürdü, 89 kadını taciz etti, 163 çocuğu istismar etti.

455 kadına şiddet uygulayan erkekler, 20 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 363 kadını seks işçiliğine zorladı.

2022’nin ilk yedi ayında 119 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansırken, erkekler, yılın ilk yedi ayında en az 23 çocuğu öldürdü.

Türkiye’de kadın örgütleri kadına yönelik şiddetin sorumlularının yargılanmadığı, saldırganlar hakkında cezalandırıcı kararlar verilmediği için yıllardır meydanlardan, adliye koridorlarından, mağdurların yakınlarının yanı başından seslerini duyurmaya çalışırken her gün mücadeleye devam ediyorlar. 

AYM, Gezi tutukluları Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Mücella Yapıcı’nın başvurusunu reddetti

‘Karar Anayasa Mahkemesi’nin kapısına kilit vurdu’

“Hükümle birlikte tutuklama kararı verilince bu tutuklama kararının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapmıştık. Bu kararın asıl sıkıntılı hali şu; kabul edilemezlik kararı iki hâkim tarafından veriliyor. Esasa dahi girmeden hızlıca dosyanın üzerini kapattılar. Hiçbir hukuki gerekçe yok. Kararın altında İrfan Fidan imzası var. İrfan Fidan bu soruşturmanın yapıldığı tarihte İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’ydı. Kendi yaptığı soruşturmadaki hukuka aykırılıkların üzerini kapama çabası. Dolayısıyla bu kararın İrfan Fidan tarafından verilmiş olması bile başlı başına bir sorun ve hukuka aykırı. Siyasetin yargıya etkisinin nelere yol açtığını bir kere daha gösteren bir karar.

Diğer üye hâkim de Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı’ndan AYM’ye görevlendirilmiş. Bu iki kişinin imzasıyla dosyanın AYM önünde incelenmesi engellenmiş durumda bu kararla. Hem kararın kendisi hukuka aykırı hem kararı veren insanların kürsü hâkimliğinden insan hakları hâkimliğinden gelmemeleri bürokrasiden gelmelerinin de etkisiyle zaten buz gibi siyasi cezalı olan bu davanın yeni bir siyasi dönemeçten geçtiğini gösteriyor.”

Av. İşler, “100. günde 100 soru tutuklu arkadaşlarımız sormuştu. Bunlardan bir tanesinde Can demişti ki ‘Anayasa Mahkemesi kapısına kilit mi vuracak yoksa ihlali tespit mi edecek?’ Bu kararlar Anayasa Mahkemesi kapısına kilit vurdu” dedi.

Atalay, Kahraman ve Yapıcı’nın dosyası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacak.

İklim değişikliği: Türkiye’de kelebek türleri değişiyor

Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Evrim Karaçetin, iklim değişikliğiyle birlikte Türkiye’de göç eden ya da nesli tükenme tehlikesi altında kelebek türlerine ek bir de Türkiye’ye güney iklimlerden bazı türlerin geldiğini söyledi.

AA’dan Biriz Özbakır‘ın aktardığına göre; Doğa Koruma Merkezi tarafından yayımlanan “Türkiye’nin Kelebekleri Arazi Rehberi” adlı çalışmada yer alan bilgilere göre Avrupa’da 500’e yakın, Kanada ve Amerika’nın tamamında yaklaşık 700 kelebek türü bulunurken Türkiye’de 45’i endemik, yaklaşık 380 tür bulunuyor.

‘Yeni türlerin coğrafyamıza eklendiğini düşünerek seviniyoruz belki ama bu geçici bir süreç’

Birçok hayvan türünün göç alışkanlıklarını değiştiren iklim değişikliğinin kelebek türleri üzerindeki etkisini vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Evrim Karaçetin, her canlının iklimle bir ilişkisi olduğunu belirterek “İklimde karşılaşılan bir değişiklik sonucunda kelebekler farklı bir iklime gidebilir, o iklime uyum sağlayabilir ya da uyum sağlayamayıp, başka bir yere de gidemeyip yok olabilir” dedi ve ekledi:

“Şu an için iklim değişikliğinin kelebek türleri üzerindeki etkisi Türkiye açısından olumlu çünkü daha soğuk olan yerler daha sıcak olmaya başladı ve dolayısıyla Türkiye’ye Afrika’dan gelen türlerde artış kaydediliyor. Yeni kelebeklerimizin coğrafyamıza eklendiğini düşünerek seviniyoruz belki ama bu geçici bir süreç. Yani iklim değişiminin asıl etkileri yaşanmaya başladığı andan itibaren buna uyum sağlayamayan canlılar da artacak ancak hangi canlı nasıl etkilenir, maalesef bilemiyoruz.”

Kara buzulları neden önemli? Cilo’nun kalbi eriyor
Dünyada sadece Mergan buzulunda bulunan buz rengi ve mavili, endemik Cilo Buzul Kelebeği. Fotoğraf: Hacı Tansu.

‘Bazı türlerin nesillerinin tükenmesi kaçınılmaz’

Yaşam süreleri çok kısa olduğu için kelebeklerin bulundukları ortama çok hızlı adapte olabildiklerini ancak iklim değişikliğinin bu hızla devam etmesi durumunda bazı türlerin nesillerinin tükenmesi gibi sonuçların kaçınılmaz olduğunu işaret eden Karaçetin, şunları söyledi:

“Şu an için gördüğümüz etkiler daha çok dağlarda, buzul kuşağa çok yakın yaşayan türler üzerinde. Buzulların erimesi ve oradaki habitatların değişmesi sonucu o bölgede yaşayan kelebeklerin, en çok etkilenecek türler olduğu öngörülüyor.”

Bitkiler ve kelebekler arasında senkronizasyon bozukluğu

İklim değişikliğinin bitkilerle kelebekler arasındaki senkronizasyonun bozulmasına neden olduğunu vurgulayan Karaçetin, bitkinin üstüne yumurta koyabilmeleri ve tırtılların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için kelebeklerin bitkilerle aynı zamanda ortaya çıkmasının önem taşıdığını aktardı.

Karaçetin, “Kelebek bitki yokken ortaya çıkabiliyor çünkü mevsimlerde hafif hafif kaymalar yaşamaya başladık. Böyle bir durumda da kelebekler ve bitkiler arasındaki bu eşleşme ortadan kalkacağı için kelebek popülasyonlarında düşüşler yaşanabiliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Kelebeklerin Antarktika dışında dünyanın her yerinde var olduğunu, Türkiye’nin ise her bölgesinde farklı kelebek türlerine ev sahipliği yaptığını anlatan Karaçetin, şunları söyledi:

Doğu Anadolu oldukça zengin bir kelebek yapısına sahip. Bunun en önemli sebebi geniş büyük bozkırının ve dağlık alanların, çayırlıkların olması. Aynı zamanda İç Anadolu ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir çıkış noktamız var. Hatay’dan Artvin’e doğru bir çizgi çekerseniz bu ‘Anadolu çaprazı’ dediğimiz bir yer. Burası üç farklı iklim zonunun birleştiği bir bölge. Bu yüzden bitkilerin de kelebeklerin de en fazla endemik türünün bulunduğu yer. Yani ülkemize has kelebeklerin bulunduğu, biyolojik çeşitliliğin de çok yüksek olduğu bir yer ama böyle yüzlerce kelebeği bir arada görmek istiyorum derseniz Artvin Yusufeli bölgesi en doğru yerlerden biri.”

Doğanın yok oluşu nedeniyle her 10 kelebek türünden birinin nesli tehlikede

Karaçetin iklim değişikliği dışında doğal alanların kaybedilmesi, tarım alanlarının oluşturulması ve zirai ilaç kullanımı gibi nedenlerle Türkiye’de her 10 kelebek türünden birinin neslinin tehlike altında olduğu uyarısında bulunuyor:

“Bunlar içerisinde yüksek öncelikli, çok dar yayılışı olan türlerimiz var. Sadece bir bölgede bulunuyor ve başka bir yerde bulunmuyor. Bunlardan biri olan ‘Çokgözlü Hatay Mavisi’, Hatay ve Osmaniye’de bulunuyor ve şu anda koruma projesi yaptığımız türlerimizden. Onun dışında ‘Merhaba Çokgözlüsü‘ var. Sadece Çoruh Vadisi üzerinde bulunuyor. Küçük mavi bir kelebek.”

Vatandaş bilimi: Gözlemlerden edinilen bilgileri aktarmak çok önemli

Öğrencilik döneminden beri kelebek gözlemi yaptığını ve kelebeklerin korunabilmesi için gözlemcilikle elde edilen bilgilerin yol gösterici olduğunu ifade eden Karaçetin, sözlerini şöyle tamamladı:

“Kelebeklerin korunabilmesi için vatandaş bilimi dediğimiz gözlemcilik ve gözlemcilikle elde edilen bilgilerin paylaşılması önem taşıyor çünkü Türkiye çok büyük. Gözlemciler kendi yaşadıkları bölgelerdeki türleri paylaştıkları anda inanılmaz bir bilgi akımı ve bu bilgi akımıyla beraber de tabii ki veri paylaşımı ve koruma çalışmaları ortaya çıkıyor.”

Gülşen ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ten tutuklandı

Bir konserinde, imam hatip liselilere yönelik sarf ettiği sözlerden ötürü “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan hakkında resen soruşturma başlatılan Gülşen Çolakoğlu çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

Bugün İstanbul-Beşiktaş’taki evinden gözaltına alınan Gülşen, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube’de ifade verdikten sonra adliyeye sevk edildi. Burada İstanbul Cumhuriyet Savcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosu Savcılığı‘nda verdiği ifadesinde suç işleme kastı olmadığını belirterek suçlamaları reddetmişti.  Adliyedeki işlemleri tamamlandıktan sonra sulh ceza hakimliğine sevk edilen Gülşen hakkında tutuklama kararı verildi.

Sabah: Sanatçı Gülşen’e ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ten gözaltı kararı çıktı
Gülşen gözaltına alındı

Savcının yazdığı sevk yazısında, “şüpheli Gülşen Çolakoğlu’nun konser sırasında yaptığı konuşmada imam hatiplilerle ilgili söz ve beyanlarda bulunduğu, bunların basın yayın organlarında, sosyal medya platformlarında yer aldığı ve sarf edilen sözlerin toplumun bir kesiminde yoğun tepkilere neden olduğu” belirtildi.

Tanıdık Savcı: Adli kontrol tedbirleri yetersiz kalır

Bu tepkilerin, özellikle sosyal medyada yapılan çok sayıda paylaşım ve yorumla gündem olduğu kaydedilen sevk yazısında şu ifadeler yer aldı: “Soruşturma konusu sözlerin kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturacak şekilde kamu güvenliğini bozucu ve sarsıcı niteliğe haiz olduğu, bu şekilde halkın farklı özelliklerine sahip bir kesimini diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik içirmesi nedeniyle TCK 216/1. maddesinde düzenlenen ‘halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik’ suçunun unsurlarını oluşturduğu, bu kapsamda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve CMK 100. maddesinde yazılı tutuklama sebeplerinin bulunduğu…”

Savcı, “şüphelinin, üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi göz önüne alınarak, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı” gerekçesiyle tutuklama talep etti.

TCK 216. Madde; “Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik veya Aşağılama” suçu 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası öngörüyor.

Gülşen’i tutuklamaya sevk eden savcı ise usulsüz bir şekilde atandığını ortaya çıkaran Türkşad Kunthan Uçuk. Savcı Uçuk, “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla 49 gün hapsedilen gazeteci Sedef Kabaş’ı da tutuklatan savcıydı.

Savcı Uçuk, Hâkimler ve Cumhuriyet Savcıları Hakkında Uygulanacak Atama Ve Nakil Yönetmeliği’ne aykırı bir şekilde İstanbul‘da görevlendirilmişti. 30 Eylül 2021 kararı ile Osmaniye’ye atanan savcı Savcı Uçuk, 6 Ekim 2021 tarihinde Adli Yargı Kararnamesi ile altı günde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmıştı.

Nöbetçi İstanbul Sulh Ceza Hakimliği, Savcı Uçuk’un talebini kabul ederek sanatçının tutuklanmasına karar verdi. Gülşen, sağlık kontrolünün ardından Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi‘ne sevk edilecek.

Soruşturma dört ay sonra re’sen başlatıldı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gülşen dört ay ay önce bir konser sırasında orkestra arkadaşlarıyla şakalaşırken imam hatip liselilerine yönelik sözlerinin sosyal medyada paylaşılmasının ardından “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan resen soruşturma başlatmıştı.

Gülşen savcıya verdiği ifadede, olaya konu sözlerin 30 Nisan 2022’de Ataşehir konserinde söylediğini belirterek şunları kaydetti:

“25 yıllık sanatçıyım. Müzisyen çalışma arkadaşlarım var. Bu grupla birlikte konserlerde sahne alırım. Kadromda klavye müzisyeni olarak yer alan Miraç isimli arkadaşımın lakabı ‘imam’dır. Ayrıca arkadaşlarla kendi aramızda ‘aptal, salak, sapık’ olarak şakalaşırız. Talihsizlik olarak bu iki kelime bir araya gelmiştir. Arkadaşımız imam hatipte okumamıştır. Grupta tüm arkadaşlarımın lakabı mevcuttur. Orkestrama, ‘Beni seyircilerimin arasına omuzlarınızda taşıyın’ demem üzerine, bana orkestra arasından ‘Seni imam taşısın’ şeklinde cevap gelince bahse konu konuşma Miraç ile aramızda geçmiştir. Bu konuşma, konsere gelenlere ya da medyaya hitaben yaptığım bir konuşma değildir”

Ülkesini seven, fırsat eşitliğine inanan, kimseyi ayırıp örselemeyen bir sanatçı olduğunu söyleyen Gülşen, şöyle devam etti:

“Bu kısa görüntü aylar sonra kim tarafından ne amaçla servis edildi bilemiyorum. Ancak provokatif amaçlı olarak servis edildiğini düşünüyorum. Aramızdaki esprilerin bu haliyle kamuoyuna yansıması sonucu yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Ben imam hatiplileri ya da ülkemizin bir kısmını kötülemek, onlara hakaret etmek amacıyla asla bu konuşmayı yapmadım. Ülkenin tüm değerlerine ve hassasiyetlerine saygım sonsuzdur. Ayrıca yaşanan olayın zamansız bir yerde gerçekleşmesi talihsizliktir. Ben memleketimin bütünlüğünü, dil, din, ırk hiçbir şekilde kategorize etmeden ülkemin bütünlüğünü ve refahını görmek için mücadele ediyorum. En yakın arkadaşımla yaptığım esprinin insanları kışkırtıcı bir şekilde yorumlanmasını kabul etmiyorum. Ben yıllardır tanınan bir insanım. Şu ana kadar meslek hayatımda herhangi bir grubu veya insanı ayırt ya da kategorize etmedim. Şakalaşmanın herhangi bir gruba yönelik nefret içerikli olarak algılanması beni çok üzmüştür.”

Gülşen Çolakoğlu, hakimlik sorgusunda verdiği ifadede de emniyet ve savcılıkta verdiği ifadeyi tekrar ettiğini söyleyerek, “Bana ihtiyacı olan bir çocuğum var. Ben suç işlemedim. Bana ihtiyaç olunan her an gelebilirim. Tutuksuz yargılanmak istiyorum. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Serbest bırakılmayı talep ediyorum” dedi.

Sosyal medya ayağa kalktı

Gülşen Çolakoğlu’nun tutuklanması şaşkınlık yarattı. Sosyal medya üzerinden tepkilerini ileten, başta hukukçu ve siyasetçiler olmak üzere çok sayıda kişi, böyle bir suçlamayla tutuklama yapılamayacağını, yapılanan seçime doğru giden Türkiye’de gözdağı vermekten ibaret olduğunu söyledi.

https://twitter.com/sahmetsahmet/status/1562848067623129089