Ana Sayfa Blog Sayfa 728

Ağustos ayı konut fiyat endeksi: İstanbul’da yıllık artış yüzde 210,8

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası‘nın (TCMB) 2022 Ağustos ayına ilişkin  konut fiyat endeksi (KFE) verileri açıklandı.

Buna göre, konut fiyatları bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye genelinde  yüzde 184,6 arttı.

İstanbul‘da ise konut fiyatları aynı dönemde yüzde 210,8 artış gösterdi.

Endeks değerleri, Ankara‘da da geçen yıla göre yüzde 193,5 artarken, İzmir‘de artış yüzde 175,7 oldu.

Türkiye genelinde metrekare başı lira cinsinden hesapla konutun birim fiyatı 15076,1 TL olarak kaydedildi.

 

CHP, Sansür Yasası’nı AYM’ye götürdü

CHP, bugün Resmi Gazete‘de Cumhurbaşkanı imzasıyla yayımlanarak resmen yürürlüğe giren ‘Sansür Yasası’Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı.

AYM binası önünden açıklamalarda bulunan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, öncelikle Türk Ceza Kanunu‘na “halkı yanıltıcı bilgi yayma suçu” eklenerek gazeteciler ve sosyal medya kullanıcılarının bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası almasının önünü açan 29’uncu maddenin iptali için başvurduklarını söyledi:

“Bu bir Stalin yasasıdır. Daha büyük kayıplara yol açmaması için 29’ncu maddeyi AYM’ye sunduk. Yasanın tümüyle ilgili de çalışmalarımız devam ediyor, kanunun tamamını mahkemeye götüreceğiz. Kanun yapılırken yanlış yapılmış. Fahrettin Altun, Bartın’daki faciadan sonra resmi açıklamalar dışındaki açıklamaları dezenformasyon olarak saydı. Sayıştay Raporu‘nu bile dezenformasyon saydılar. Bu, muhalefeti, basını susturmaktır.”

‘Sansür Yasası’ Meclis’ten geçti

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada konuyl ilgili şunları söylemişti:

“Sansür yasası kabul edildi. 29’uncu maddenin yürütmesini durdurma talebiyle AYM’ye gideceğiz, ardından da yasanın tamamı ile ilgili AYM’ye gideceğiz. Bu kanun çıksa da çıkmasa da Türkiye bir otoriter yönetimle karşı karşıyadır. Geçmişte AKP ve MHP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum, dur demeyecek misiniz, adalet istemeyecek misiniz?”

 

Enerji Bakanı’ndan Bartın katliamı açıklaması: TTK tüm önlemleri alıyor, son denetimde sorun görülmedi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Bartın‘ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu‘na ait maden ocağında 41 işçinin katledildiği patlamaya ilşkin TBMM’de milletvekillerini bilgilendirdi.

Patlamanın ardından Sayıştay’ın 2019’daki raporlarında söz konusu ocaktaki önlem eksiklikleri ve ihmallere ‘iddia’ diyen Dönmez “Bu iddiaya ilişkin ölçümler ve kontroller tam yapılmakta ve mevzuatta belirtildiği seviyede tutulmaktadır” dedi.

Amasra’daki madende en son denetimin 21-17 Ağustos arasında yapıldığını açıklayan Dönmez’in bu denetimde hiçbir sorun tespit edilmediğini belirtmesi üzerine muhalefet sıralarından tepkiler yükseldi, Bakan’ın istifası istendi.

Muhalefet vekilleri Bakan’ın konuşması sırasında “Kader planı değil, olursa olsun planı”, “Sorumlu Bakanlar istifa etsin” pankartları kaldırdı.

TTK’nın gerekli bütün önlemleri aldığını anlatan Bakan’ın açıklamalarının ardından ’41 işçi neden öldü?’ sorusu ise yine yanıtsız kaldı.

Bakan Dönmez’in sözlerinden satır başları şöyle:

  • “Soma ve Ermenek kazalarından sonra mevzuattaki düzenlemelere istinaden TTK’da iyileştirilmeler yapılmadığı iddiaları ortaya atıldı. Toplam 200 km’lik alanlarda ‘hayat hattı’ tesis edildi. Maske değişim istasyonları kuruldu. Yeraltında metan, oksijen, karbonmonoksit, sıcaklık, hava hızını ölçen sensörlerin bulundurulma zorunluluğu yerine getirmiştir. Seyyar ölçüm cihazı bulunmaktadır. Acil ikaz sistemi, sıcaklık ve basınç ölçer, gaz izleme sistemi, kamera, aspiratör modernizasyonu, iş elbiseleri, yangın söndürme sistemleri, havalandırma gibi 50 kalemde iyileştirmeler yapıldı. Yeraltındaki hava giriş ve çıkışlarını denetlemek için sensörler tesis edilmiştir.
‣Bartın’daki patlamada 40 maden işçisi yaşamını yitirdi
‣Bartın’da grizu patlaması: ‘Kader planı’na tepki yağıyor
‣ÇHD, Bartın patlamasıyla ilgili iki bakanın tutuklanmasını talep etti: Delilleri karartma güçleri var 
  • “Türkiye’de tüm madenleri denetlemekle görevli olan, yılda 8 bin denetim gerçekleştiren Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafıdan maden ocakları yılda 4 kez denetlenmektedir. TTK Amasra Müessesesi’de en son Ağustos ayında yapılan denetimlerde, teknik ve idari düzenlemelere aykırı bir husus görülmemiştir.”

  • Kazayla ilgili altı savcı görevlendirilmek suretiyle adli süreç başlatılmıştır. Bakanlığımız tarafından idari ve teknik denetimler başlatıldı. Sayıştay raporları gündeme getirilmiştir. Sayıştay, TBMM adına kamu idarelerinin mali faaliyet karar ve işlemlerini denetlemekle görevlidir. 2017-19 Sayıştay raporlarında yer alan hususların dikkate alınmadığı ortaya atılmıştır:
  • Sayıştay raporlarında bahsedilen unsurlarla ilgili olarak herhangi bir tespitte bulunulmamıştır. Sayıştay raporu çarpıtılarak metan gazı miktarı yüksek olduğu belirtilmiştir. Kömürdeki metan miktarı ile ocaktaki metan miktarı farklıdır. Madencilik faaliyetlerinin birçoğunda delme ve patlatma kullanılmaktadır. Minimal ve kontrollü bir şekilde ülkemizde de uygulanmaktadır.

  • “Maden ocağının patlayacağı iddialarına da açıklık getirmek istiyorum. 24 saat boyunca sürekli izlenmekte ve bilgiler kayıt altına alınmaktadır. İşletmemizde aynı uçaklarda olduğu gibi kara kutumuz var. Tüm ölçümler, her türlü telsiz ve telefon konuşması kayıt altında. Bunların hepsi incelemeye ve denetime tabi olacak. En ufak bir ihmal varsa gereği yapılacak. Sorumlu kimse gizlemeyeceğiz.”
  • TTK’nin 2010’dan bu yana yaptığı yaklaşık 677 milyon liralık yatırım yüzde 33’ü iş güvenliğine ayrılmıştır. Amasra için ise aynı yıllar arasında 77 milyon liralık yatırım yapılmıştır.
‣ Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun güvenlik bütçesinin sadece yüzde 2’si harcandı

18.00’dan sonraki 9 dakikada ne oldu?

Metan gazı seviyelerinin ’24 saat ölçüldüğünü’ söyleyen Bakan Dönmez, seviyeler 1,5’a çıktığında sarı alarm seviyesine geçilerek elektriklerin kesildiğini, 2’ye geldiğinde ise kırmızı alarma geçilerek işçilerin tahliyesine başlandığını aktardı.

Patlamaya ilişkin en son kayıtlara göre saat 18.00’da metan gazı seviyesinin 1,5’a yaklaştığını ve elektriklerin kesildiğini, son kaydın 18.09’a ait olduğunu ve bu saatte metan gazı seviyesinin 1.69’a çıktığını ve bir dakika sonra patlamanın gerçekleştiğini söyledi.

Dönmez, işçilerin tahliyesine başlanıp başlanmadığına ve geçen dokuz dakikada ne olduğuna ilişkin bir açıklama yapmadı.

Erdoğan: Yaralı madencilerinin ‘beş tanesinin durumu sıkıntılı’

Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi‘nde “e-İnsan Programı”na katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Bartın’daki Amasra olayında 41 şehidimiz var ancak onların dışında oradaki yaralılarımıza anında müdahale edildi ve sağlıklarına kavuşturuldu. Yanık durumları ağır olan madencilerimiz Türkiye’de 1 numara olan profesörlerimiz tarafından tedavi ediliyor” açıklamasını yaptı ve şöyle devam etti:

“6 tane de ağır olan ki bir tanesinin şuuru açıktı; hastanede ziyaret ettim. Diğer 5 tanesinin durumu biraz sıkıntılı.”

 

 

[Taşlıca Köyü-2] Kültürel hafızanın anahtarı, krizlerin kilidini açar mı?

Haber: Oya AYMAN

*

[Taşlıca Köyü-1] Geçmiş yaşamların bilgisi geleceğimizi aydınlatabilir

Ekolojik ve kültürel hassasiyet sahipleri, Anadolu’da yüzlerce yıldır süregelen, ancak tüketim kültürünün ve hâkim piyasa ekonomisinin baskısı altında yok olmak üzereyken birkaç öncü köylü sayesinde yaşayan doğa ve iklim dostu uygulamalarla karşılaştığında umutla bu örneklere sarılıyor, sürdürülmesi için çaba gösteriyor.

Farklı alanlardan bir grup bilim insanı, sanatçı, profesyonel ve gönüllülerden oluşan Phoenix ekibi, Bozburun Yarımadası’ndaki Taşlıca ve çevresinde sürdürülebilir, yeni nesil ve katılımcı bir bilimsel araştırmayı gerçek kılmak için var gücüyle çalışıyor.

Aralarında arkeolog, antropolog, botanikçi, mimar, sosyolog, tarihçi, sanat tarihçi, sanatçı, küratör, harita mühendisinin de bulunduğu ekibin hayata geçirdiği Phoenix Arkeoloji Projesi (PAP) tarihi, kültürel ve ekolojik mirasın belgelenerek gelecek kuşaklara aktarılması yolunda umut oluyor.

Taşlıca ve Söğüt köylerinde bulunan Phoenix Antik Kenti ve çevresinde sürdürülen çokuluslu ve disiplinler arasu arkeolojik araştırma projesi, Bozburun Yarımadası’nın güneybatısında somut ve somut olmayan kültürel mirasın belgelenmesini, elde edilecek verilerin bilim dünyasına sunulmasını ve kültür varlıklarının korunmasına katkı sunmayı amaçlıyor.

2021 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izniyle yapılan yüzey araştırmalarıyla başlayan projenin mimarı PENN Üniversitesi öğretim üyesi arkeolog Dr. Asil Yaman.

Yaman, Batı Anadolu’daki antik kentlerde çalışırken, Taşlıca çevresine yaptığı teknik gezilerden birinde burada bir proje üretilmesi ihtiyacı olduğunu görmüş:

”Bu proje, doğası gereği yalnızca arkeolojiye ve materyal kültüre odaklanamazdı. Çünkü Bozburun Yarımadası’nın güneybatısı hem kültürel hem de ekolojik açıdan turizm baskısı ve tehdidi altında bir coğrafya. Burada 2600 yıllık geçmişi olan yaşam, kaybolmak üzere… Taşlıca da, tabiri caizse, son kaleydi.

Antik çağda, Karya Khersonesos yani Karya Yarımadası olarak bilinen bölge, o dönemden itibaren özgün yerleşim uygulamaları, ölü gömme pratikleri ve tarımsal üretim geleneği olan ve Dodekanese adalarıyla (On İki Adalar) organik ilişkisi olan bir coğrafya. Dolayısıyla anlatılmaya değer çok hikayesi var.

Bu hikayelerin her biri, farklı disiplinlerin alanına giriyor ve birleştiğinde bazıları günümüze kadar ulaşan bir kültürü oluşturuyor.

Dr. Asil Yaman, ”Hal böyleyken sadece bilime odaklanamazdık. Çok yönlü bir kültürel coğrafya okuması olarak nitelediğimiz çalışmaları, yeni nesil arkeolojinin dünyadaki en iyi örneklerinden bazı parçalarıyla birleştirerek yepyeni bir model yarattık. Bunu ilişkisel arkeoloji olarak da adlandırabiliriz” diyor.

Phoenix Arkeoloji Projesi kapsamındaki ‘Yeni Nesil Arkeoloji’ modelinde 11 bilim dalı işbirliği halinde çalışıyor. Kırsal mimari, sözlü tarih, çağdaş sanat programı, çocuk eğitim programı, yöre halkının eğitimleri, geleneksel mesleklerin yaşatılması ve arkeoloji kapsamında numismatik, epigrafi gibi alanlar, antropoloji başlığı altında etnobotani araştırmaları gibi birbiriyle ilişki kuran multidisipliner bir yapı kurulmuş ve sahadaki bütün veriler sistematik olarak bu yapının çatısı altında toplanıyor.

Geçmiş yaşamların bilgisi

Taşlıca köy merkezinden üç kilometre uzaklıkta, Sindili Ovası’nın doğusundaki alanda bu yıl başlayan kazı çalışmalarında 2400 yıllık Apollo Kutsal Alanı ve Bizans dönemine tarihlenen kilisenin önemli bir bölümü gün ışığına çıkarıldı.

Muğla Valiliği’nin maddi desteğiyle gerçekleşen kazı devam ederken uzmanlar ,Taşlıca’nın mimarisi, bitki çeşitliliği, jeolojik yapısı, mutfak kültürü, tarımsal birikimi, sosyal yapısı hakkında araştırmalarını sürdürüyor.

Sadece geçmiş yaşamlara ait yapılar değil, bu coğrafyanın insanlarının yüzlerce yıl önceki yaşam tarzı, üretim biçimleri ve doğal varlıklarla kurduğu ilişkiye dair bilgiler de ortaya çıkıyor.

Mide Lobisi Derneği’nin desteğiyle sürdürülen gastronomi programı, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminden başlayarak Taşlıca ve Söğüt yöresinin yeme içme ve sofra düzenini kayıt altına alıyor.

Program çerçevesinde yörenin geleneksel mutfağı ve bu mutfağın temelini oluşturan bitkiler, tohumlar, yöntemler ve tarifler kayıt altına alınıyor. Gastronomi programıyla verilerini paylaşan Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü ise sürdürdüğü etnobotani programıyla bu yöredeki bitki çeşitliliğini kayıt altına alıyor: Özellikle de mutfak kültürünün önemli parçası olan ot kültürünü…

Asil Yaman, disiplinler arası ilişkinin önemini vurguluyor:

”Toplanan otlar, yerel karakılçık buğdayı ve yöre hayvancılığı ne kadar iyi anlaşılırsa kırsal mimariye olan etkileri de o kadar iyi anlaşılır. Yani ağılları, depoları, üretime dayalı kültürün günlük yaşamdaki yerleriyle birlikte gastronomi programı kırsal mimari programıyla eşzamanlı yürüyor.

Kırsal mimari programı, Ortaçağ dönemindeki Rum ve Türk köylerini incelerken Taşlıca’yı merkezine alıyor ve anakaranın, Bozburun Yarımadası’ndaki diğer köyler ve adalarla olan benzerlik ve farklılıklarını ilişkilendiriyor. Sözlü tarih programı da yine kırsal mimari ve gastronomi programıyla ilişki kuruyor. Elde edilen bazı veriler, mesela buradaki geleneksel evleri Simili ustaların yaptığı bilgisi kırsal mimari programına veri sağlıyor.”

Böylece Phoenix Projesi, bir ağacın kökleri gibi birbirinden beslenen farklı verileri toplayıp gövdesinde topluyor ve bu veriler dallanıp budaklanarak ekolojik, kültürel ve sosyal açıdan fayda sağlayabilecek devasa bir yapıya dönüşüyor.

Sahadan eşzamanlı olarak toplanan veriler mimarlık, ekoloji, antropoloji, sosyoloji, sözlü tarih, felsefe, kültürel miras ve alan yönetimi gibi diğer disiplinlerle entegre ediliyor ve web tabanlı dijital bir veri tabanına işleniyor.

Bu çalışmalarla birlikte, söz konusu alanlarda uzmanlığı bulunan ve 6 ülkedeki 13 enstitüde görev yapan uluslararası bilim heyetiyle işbirliği içinde, uzun soluklu ortak projeler geliştiriliyor.

Ekolojik miras eğitimleri

Projenin eğitim ayağı geleneksel bilgi ve pratiklerin gelecek nesillere aktarılmasına olanak tanıyor.

Geçen yıl Söğüt İlkokulu’nda gerçekleştirilen eğitimlerde 8-12 yaş arasındaki 100 kadar çocuk, üç hafta süreyle yapılan drama etkinlikleriyle yörenin kültürel ve ekolojik mirası hakkında bilgi edindiler. Dr. Asil Yaman ” Beni en heyecanlandıran program bu” diyor:

Gerek okulda gerekse müze gibi geziler sırasında çocuklar, hikayeler ve oyunlar yoluyla yaşadıkları yörenin kültürel mirasını eğlenerek, dokunarak deneyimliyor. Kazı alanına geliyor, bir arkeoloğun nasıl çalıştığını izliyorlar. Ekolojik miras eğitimlerinde yöredeki flora ve faunayı tanıyorlar.

Geçen sene kendileri gibi buranın sakini olan Akdeniz fokunun, Bozburun semenderinin yaşamını öğrendiler. Yerel kuş türlerini tanıdılar. Böylece, yaşadıkları coğrafyaya özgü değerlerin farkına vardılar.”

Yaman, eğitim programının sistematik olarak ilerlemesinin önemine dikkat çekiyor:

“10 yıl sonra 20’li yaşlarına geldiklerinde yörenin değerlerini bu çocuklar koruyacak. Böylece yerelde özgün ve organik bir model oluşturmuş olacağız.”

Projenin en önemli özelliği, yapılan araştırmalar sırasında araştırmacıların yöre halkıyla sürekli ilişkide olması.

Yaman, ”Burada biz yaptık, ettik, çizdik gittik değil; yöre halkıyla beraber yaptık diyoruz, onlarla birlikte öğreniyoruz ve gelecek nesillere de beraber aktaracağız” diyor.

Köyün var olan dokusunu sürdürmesini sağlayabilirsek Türkiye’nin en büyük arkeoparkını oluşturabileceğiz. Yani hem antik kentlerin hem Rum köylerinin hem de Ortaçağ döneminin kültürünün izlerine tanık olabileceğiniz, geleneksel yapıyı görebileceğiniz, bir kısmı araçla, bir kısmı bisikletle ya da yürüyerek deneyimlenen bir kültür rotasından söz ediyorum.

Bunu başarabilirsek Selimiyeleşmeden, Alaçatılaşmadan da İspanya, İtalya’daki gibi kültürünü devam ettiren başarılı köy örneklerini oluşturmuş olacağız.

Uzun soluklu bir projenin sonucunda oluşacak model, yalnızca Marmaris ve çevresi için değil, Türkiye için bir örnek teşkil ediyor. Doğal ve kültürel varlıklarını korumuş, agroturizm, ekoturizm, kültür turizmi, deneyim turizmi gibi Türkiye’de az örneği olan sürdürülebilir turizmi yansıtan bir örnek…

Phoenix projesinde ayrıca sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yöre halkıyla sosyal sorumluluk ve eğitim programları ile kültürel etkinlikler düzenleniyor.

Bu yıl Eylül ayında Taşlıca’nın eski okul bahçesinde düzenlenen ikinci “100 Yıl Önce” yemeğinde, sözlü tarih çalışmaları, görüşmeler ve toplanan bilgiler sonucunda 100 yıl öncesinden günümüze ulaşan “kutlama” yemeklerinin minik ve sembolik bir örneği gerçekleştirildi. Bahçede yakılan ateşlerin üzerinde kurulan kazanlarda karakılçık buğdayından keşkek, buğday haşlaması, menengiçli aşure gibi yüzlerce yıldır Taşlıca’nın mutfaklarında pişen yemekler tanıtıldı.

Tarihten ilham almak

İçinde yaşadığımız krizleri aşabilmek üzere gereken ekolojik, ekonomik ve sosyal dönüşümü gerçekleştirmek için her alanda bütüne bakmaya ihtiyacımız var. Bu nedenle farklı alanlardaki bağı ve iş birliğini geçmiş-bugün ve gelecek arasında da kurmak, aynı zamanda geçmiş deneyimlerden ders çıkararak sürdürülebilir modeller geliştirmek mümkün.

Bu anlamda Phoenix Projesi, hem geçmişle gelecek, hem de disiplinler ve kültürler arasında bir köprü kuruyor.

Asil Yaman projenin ilhamını tarihten aldığını söylüyor:

”Geçmişin bilgi ve deneyimlerini gelecek nesillere aktarmamız lüks değil, bir zorunluluk. Hepimiz ekolojik krizin olumsuz etkilerini hissediyoruz. Bu noktada arkeolojinin sunabileceği katkılar var.

Tarihte yaşadığımız iklim krizlerinden ne gibi mikro çözümler çıkarıldıysa bugünkü iklim krizinde de benzer mikro çözümleri üretebiliriz. Taşlıca coğrafyası antik dönemde ‘Trakheia Khersonesos’, Taşlı Yarımada olarak biliniyor. Demek ki geçmişte de burada aynı peyzaj hakimdi. Yani suyun az olduğu, tarım alanları ve tarım ürünlerinin kısıtlı olduğu bir örnek bu ve iklimdeki en ufak bir değişim burayı doğrudan vuruyor.”

“Ve biz burada şunu anlıyoruz: 2600 yıl önce antik tarım teraslarında yapılan tarım ve tarım alanlarının iyi kurgulanması, coğrafyaya uygun olarak yerleştirilmesi verimliliği çok artırmış. Suyun özellikle çok dikkatli kullanılması ve yönlendirilmesi bütün buradaki yaşamı desteklemiş.

Britanya’ya, Hindistan’a, geniş bir coğrafyaya kadar Taşlıca’dan antik Serçe Limanı (Portus Cressa) aracılığıyla badem, zeytin, zeytinyağı, keçiboynuzu ve Rodos Şarabı gitmiş.  Bugün geldiğimiz noktada Taşlıca’dan herhangi bir ürün Muğla merkeze dahi gitmiyor.”

Geçmişin bu mikro çözümlerini bugüne aktarabilirsek Taşlıca, yalnızca sahip olduğu değerlerle iklim krizinde bile varsıllaşabilir.

Sözlü tarih yoluyla günümüze aktarılan geleneksel ev yapma biçimleri, yeme içme kültürü, sofra düzeni ve sosyal hayata dair bozulmamış yapı bugün turizm tehdidinin, teknolojinin ve göçün etkisiyle kaybolmak riski taşıyor.

Phoenix Projesi bize; kültür varlıklarını ne kadar korursak koruyalım, arkasındaki insanı ve kültürünü yaşatmazsak hem varlığını anlamsız kıldığımızı hem de büyük bir geleneğin kaybının başlayabildiğini hatırlatıyor.

Dr. Asil Yaman bu geleneğin kaybının büyük ölçüde mübadele ve göç hikayeleriyle başladığını vurguluyor:

Burada ortak mirasımız var, çokkültürlü bir yaşam… Bunu hatırlayıp belgeleyebilirsek yöre halkına, çocuklarımıza sürdürülebilir bir gelecek bırakabiliriz.”

 

Aydos Ormanı’nda Millet Bahçesi’ne devam: Ağaçlar söküldü, bitki örtüsü kazındı

İstanbul Anadolu yakasında, Kartal ile Sultanbeyli ilçeleri arasında uzanan Aydos Ormanı’nda TOKİ’ye ihale edilen alanda yapılması planlanan Millet Bahçesi için binlerce metrekarelik alanda çalışmalar sürüyor. Aydos Ormanı Savunması’ndan Gönül Gümüşoğlu Özer, Aydos Ormanı’ndaki gölet yakınındaki alanlar da dahil olmak üzere birçok noktada bitki örtüsünün kazındığını ve bazı noktalarda ise ağaçların kökleriyle birlikte alındığını söyledi.

Yeşil Gazete’ye konuşan Türkiye Ormancılar Derneği Marmara Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Galip Uzun da Aydos Ormanı’nda yaptıkları incelemelerde bazı noktalarda ağaçların yerlerinden çıkarıldığını, bitki örtüsünün kazındığını ve bu çalışmalar nedeniyle orman vasfının ortadan kalktığını aktardı.

‣Aydos Ormanı’nda Millet Bahçesi: Ağaç sayısından çok tahribat var
‣Aydos’ta yıkım sürüyor: Konfor uğruna binlerce metrekarelik alanda bitki örtüsü yok edildi

Aydos Ormanı’nda yapılması planlanan Millet Bahçesi projesi için çalışmalar sürüyor. Ormanda kreş, macera parkı, kıraathane gibi yapılar için çalışmaların yapıldığını aktaran Özer, orman içerisinde beton yapıların inşa edildiğini, temellerin atıldığını ve hatta katların çıkıldığını belirtiyor.

Fotoğraf: Aydos Ormanı Savunması

‘Yağmur, çamur demeden yapıyorlar’

Ormanda çekilen görüntülerde ise geniş alanlar boyunca tüm bitki örtüsünün kazındığı, bazı noktalarda demir konstrüksiyonların bulunduğu görülüyor. Orman içerisinde iş makinalarıyla faaliyetlere devam ediliyor.

Yeşil Gazete‘ye Aydos Ormanı’ndaki son duruma ilişkin konuşan Gönül Gümüşoğlu Özer, “İnşa alanlarına bir anda başladılar ve hızlı bir şekilde yağmur, çamur demeden yapıyorlar. Projenin tamamına hakim değiliz. Kreşle başlamışlardı. Önce kıraathaneyi de kapattılar. Şimdi epey derin temelli çalışmalar başladı. 25 hektarlık alanda yapacaklardı. Dolayısıyla aynı çalışma bahsedilen alana yayılmış durumda. Gölün yakınına gittim. Orada dört tane alan kazımışlar. Zaten kır gazinosu, kafe, büfe vardı; ‘wc’ler yapılıyor’ deniyor. Onun dışında birçok alanda da gölete doğru bitki örtülerini kazımışlar. Kaplumbağaların, kazların, ördeklerin girdiği koylar var. Oralara kadar inmişler. Kazılan yolun bir üst yolunu daha keşfettik. Ağaçları almışlar, kesmiyorlar. Ağaçları söküyorlarmış” dedi.

Ormanda ağaçların söküldüğüne dair iddiayı Türkiye Ormancılar Derneği’nden Galip Uzun‘a da soruyoruz. Uzun, ormanda yaptıkları gezide ormandaki yolun şeklinden ve ağaçların sıklığından ağaçların söküldüğünü tahmin ettiğini şu ifadelerle anlatıyor:

“Bu alanın epeyce bir kısmını gezdik, alanda ağaç kesimi yok ancak burada yapılan yolun güzergahında ve inşaatı devam eden yerlerdeki ağaçlardan söküm yapıldığını tahmin ediyorum. Yolların şevlerinden [bayır] ve yolun sathındaki çukurluklardan ve çevredeki ağaçların sıklığından da anlaşılmaktadır”

‘Orman vasfı tamamen ortadan kalkıyor’

Galip Uzun ayrıca bitki örtüsü kazınan ormana verilen zararlara da değinerek “Ağaçların varlığı tek başına orman oluşturmaz. Orman ise ağaçlar ve diğer bitki örtüsü ile içindeki faunası ile bir ekosistemdir. Burada alt ve ara tabakadaki ağaç ve ağaçcıkları kaldırılmaktadır. Bunun ile birlikte fauna da ortadan kalkmaktadır. Dolayısı ile orman vasfı tamamen ortadan kalkmaktadır. Ayrıca daha tam proje de ortada yok, ona göre röleve planı çıkarılıp kesilecek ağaçlar ortaya çıkacak. Macera parkı için de ağaçların hayatını etkileyecek şekilde uygulamalar yapılmıştır diyor.

Fotoğraf: Aydos Ormanı Savunması

İsmini paylaşmak istemeyen vatandaşların yaptığı ağaç söküm ihbarlarına ilişkin konuşan Gönül Gümüşoğlu Özer, ormanın içerisinde yaptığı keşif yürüyüşünde gördüklerini aktarıyor:

“Sıkı alanlarda, insanların rahat giremediği doğal koruma alanın içerisindeki bir alanı tamamen açmışlar. Araba geçecek kadar açılmış bir yoldu. Halk zaten ormana giremiyor. Başından itibaren her yeri kazmışlar. En büyük tehlike çalışma alanlarında buraların çalışma alanı olduğu yazmıyor. Çalışma yerlerinde demirler var, insanlar buraya düşebilir. Sadece şantiye alanında, girişinde, tabela var. Şantiye alanındaki tabelada buradaki projenin tutarı yok. O kadar başı boş bir şey ki demek ki.”

Aydos Ormanı’nın çevresinde birçok proje yapıldığını aktaran Özer, direnişlerine devam ettiklerini ancak Aydosluların bu projenin hangi birine koşturacaklarını artık bilemediklerini aktarıyor.

Ne olmuştu? 

Aydos Ormanı’nda uzun yıllardır ekokırım yaşanırken en son Millet Bahçesi projesi yoğun tepkilere neden olmuştu. 

Aydos’taki ekokırıma karşı mücadele etmek için Aydos Ormanı Savunması kuruldu. 

Aydoslular Sancaktepe Belediyesi tarafından ihale edilmiş olan Millet Bahçesi proje alanı için Mayıs sonunda belediyeye giderek ormanda proje kararına itirazda bulunmuştu. 

Bin 324 kişinin imzaladığı dilekçeyle vatandaşlar ormanda yapılacak çalışmanın zararlarının geniş katılımlı bağımsız yetkililer tarafından değerlendirilmesini ve durdurulmasını talep etmişti.

Aydoslular dozerlerin ve iş makinalarının girdiği ormanda yaşanan tahribatların ardından yılanların ve kirpilerin mahalleleri bastığını söylemişti. 

21 Haziran’da Aydos Ormanı Savunması tarafından, kreş çalışmaları için iş makinalarının alandaki bitki örtüsünü bir bir kaldırdığı aktarılmıştı.

Millet Bahçesi proje alanının içerisinde bulunan kreş çalışmalarına ilişkin konuşan Özer, “Sancaktepe Belediyesi bu konuda vatandaşlara yanlış bilgi vermiş. Millet Bahçesi için girişin ücretsiz sunulacağı belirtilerek insanları ikna etmişler. Aydos’ta mesire alanına ücretli giriş var. Millet Bahçesi’ndeki girişin ise ücretsiz sunulacağı söyleniyor. İnsanlar hala anlayabilmiş değil yanlışı” demişti. 

Ayrıca insanların ormanda yapılan yanlışa polisin gözaltına almasından çekindikleri için tepki gösteremedikleri de belirtilmişti. 

Nüfusu artan Akkuyu NGS bölgesinde atıksu arıtma tesisine aylardır izin verilmiyor

Haber: Abidin YAĞMUR

*

Mersin Akkuyu‘da inşaatı süren nükleer santral bölgesinde atık su sorunu her geçen gün büyüyor. Santral inşaatı nedeniyle nüfusu artan alanda ortaya çıkan kanalizasyon ve atıksu sorunu çözülmediği için belediye her gün atıksuları çevre ilçelere taşımak zorunda kalıyor.

Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabında Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nı etiketleyerek bir paylaşım yapmış ve “Ortalığı pislik götürsün diye mi bekletiyorsunuz?” diye sormuştu. Nükleer santralin yapılacağı yörede nüfusun çok hızlı arttığını belirten Seçer, evsel atık suların hali hazırdaki kapasite ile arıtılamadığına, belediyenin her gün kamyonlar dolusu atık suyu çevre ilçelerdeki tesislere taşımak zorunda kaldığına işaret etti. Belediyeyi nakliye masrafından kurtaracak arıtma tesisi projesi içinse beş aydır Ankara’nın yanıtı bekleniyor.

Santral inşaatı nüfusu 13 kat artırdı

Türkiye’nin ilk nükleer santralinin inşa edildiği Gülnar’a bağlı Büyükeceli Mahallesi‘nin yerleşik nüfusu 1500 civarında. Ancak gerek doğrudan santralde çalışan işçiler gerekse dolaylı istihdam nedeniyle yörede nüfus 20 bini buldu.

2014 yılına kadar belde statüsünde olan yörede nüfus artışına uygun bir kanalizasyon sistemi bulunmuyor.  Bu durum evsel atık su arıtma sorununu da beraberinde getirdi.

Büyükşehir Belediyesi bir paket arıtma tesisi yaparak çözmek istiyor. Hazine’nin tesisin yapılacağı araziyle ilgili tahsis talebine aylardır yanıt vermemesi nedeniyle MESKİ,  her gün vidanjörler ile atık suları alarak Silifke, Aydıncık ve Bozyazı’daki tesislere taşımak zorunda kalıyor.

Santralin paket arıtması da yetmedi

MESKİ yakın zamana kadar, vidanjörler marifetiyle aldığı atıksuları, Akkuyu Nükleer Santrali içindeki paket arıtma tesisinde arıtıyordu. Ancak nüfus arttıkça bu geçici çözüm de fayda etmemeye başladı ve MESKİ santral sahası dışında bir paket arıtma tesisi yapmak için girişimlere başladı.

MESKİ uzmanlarının görüşü doğrultusunda, paket arıtma için en uygun arazi belirlendi ve arazinin sahibi olan Hazine’ye 9 Mayıs 2022’de bir yazı yazılarak tahsis başvurusunda bulunuldu.

Ancak Milli Emlak Genel Müdürlüğü aradan geçen beş ayda bu yazıya herhangi bir yanıt vermedi.

İmar planı yok, nüfus projeksiyonu belirsiz

Yazıya yanıt verilmemesi üzerine MESKİ yönetimi geçtiğimiz hafta Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü nezdinde girişimlerde bulundu.

MESKİ yetkilileri, ilgili bakanlık bürokratlarına, “Bölgede imar planlarının netleşmemesi ve nüfus projeksiyonunun belli olmaması nedeniyle altyapı projelerinin geliştirilmesinin mümkün olmadığını, sorunu hızlı ve yerinde çözmek ve nakliye masrafından kaçınmak için üç bin kişilik paket atıksu arıtma tesisi yapılmasının planlandığını, bunun için de en uygun yer olan arazinin hazineye ait tescil harici bir alan olduğunu” aktardı.  Ancak bu başvurulara da herhangi bir yanıt verilmedi.

Ankara, Büyükeceli’de yapılacak paket atıksu arıtma tesisi için arazi tahsis işini ağırdan alınca Mersin Büyükşehir Belediyesi ve MESKİ, çareyi vidanjörlerle alınan atıksuları Bozyazı, Aydıncık ve Silifke’deki atıksu arıtma tesislerine taşımakta buldu. Şimdi de bu ilçelerin atık su tesislerinin kapasitesi zorlanmaya başladı.

Belediye Meclisi’nde de gündeme getirilmişti

Vahap Seçer, geçtiğimiz aylarda belediye meclisinde yaptığı bir konuşmada da soruna dikkat çekmiş ve şunları söylemişti:

“Orada nükleer santral yapımına başlandı ama biraz da her şey aniden gelişti. Ön hazırlığının yapılması gerekiyordu. Sadece belediye değil diğer kurumlar için de. Önce altyapıyı tamamlayıp, sonra üst yapıya geçmemiz lazımdı ama tersi oluyor ve bu da büyük sıkıntıları, yan etkileri beraberinde getiriyor. Orada çok büyük sıkıntılar çekiyoruz. İmar yok, nüfus arttı, binlerce insan geldi. Çadır kentler veya konteyner kentler kurulmuş binlerce insan çalışıyor. Onların yarattığı yükü bölge taşımakta zorlanıyor çünkü hazırlık yapılmamış, her şey oldubittiye getirilmiş.”

 

AB’de rüzgar ve güneş enerjisindeki rekor büyüme, 11 milyar Euroluk gazdan tasarruf sağladı

E3G ve Ember tarafından yayımlanan yeni çalışmaya göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana rüzgar ve güneş enerjisinin Avrupa Birliği’nin (AB) elektrik ihtiyacının dörtte birini karşıladı.

AB, yenilenebilir enerjideki  geçen yılki rekor büyümeyle 11 milyar Euroluk doğal gaz maliyetinden kurtuldu; bunun yanı sıra, elektriğinin yüzde 20’sini sağlamak için fosil gaza tahmini 82 milyar Avro harcadı.

Ember‘in kıdemli analisti Dr. Chris Rosslowe, “Rüzgar ve güneş enerjisi halihazırda Avrupa vatandaşlarına yardımcı oluyor. Ancak gelecekteki potansiyeli çok daha da büyük” yorumunu yaptı.

Rüzgâr ve güneş enerjisi, geçen yılın aynı döneminde AB elektriğinin yüzde 21’ini üretirken bu yıl Mart-Eylül AB elektriğinin %24’ünü (345 terawatt saat) üreterek bir önceki yıla göre 39 TWh’lik rekor bir artış gösterdi.

Aralarında Fransa (%14), İtalya (%20), Polonya (%17) ve İspanya‘nın (%35) da bulunduğu on dokuz AB ülkesi rüzgâr ve güneş enerjisinde rekor kırdı.

Çalışma, AB’nin gaza olan bağımlılığını arttıran ve AB’nin yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği hedeflerini engelleyen geçmiş politika tercihlerinin, Avrupa’nın şu an gördüğü rekor seviyedeki enflasyonunun ana nedenleri olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, mevcut rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesi, yüksek fiyatlı gaz ithalatını önemli ölçüde önleyerek daha da yüksek bir enflasyon ve daha derin bir krizi önledi.

Analiz, Avrupa Komisyonu’nun RePowerEU hedefinin Avrupa’nın yüksek maliyetli gaz ithalatına maruz kalmasını önemli ölçüde ve hızlı bir şekilde azaltarak enerji ve fiyat güvenliğini güçlendirme potansiyeline sahip olduğu sonucuna varıyor. Bu potansiyelin gerçekleşmesi için politikaların AB Üye Devletleri ve Avrupa Parlamentosu tarafından desteklenmesi ve şu anda müzakerelere tabi olan mevzuata konulması gerekiyor.

E3G’de enerji sistemi geçişlerine odaklanan Kıdemli Uzman Artur Patuleia, “Sıkı LNG piyasalarının önümüzdeki yıllarda da yüksek gaz maliyetlerini sürdürecek olması nedeniyle, hükümetlerin RePowerEU’nun temiz enerji hedefini desteklemesi ve bunu enerji fiyat krizine müdahalenin temel bir unsuru haline getirmesi gerekiyor” değerlendirmesini yaptı.

 

 

Finans kuruluşları hala iklim krizini besliyor: Ormansızlaşmadan sorumlu sektörlere yatırım yüzde 60 arttı

Finans sektöründe şeffaflığı, politikaları, ve düzenlemeleri iyileştirmeyi amaçlayan sivil toplum kuruluşlarından oluşan Ormanlar ve Finans Koalisyonu tarafından hazırlanan raporda, bu şirketlere sağlanan finansmanın 2020 ve 2021 yılları arasında yüzde 60’ın üzerinde artarak 47 milyar dolara ulaştığı tespit edildi.

2015 yılındaParis Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana bankaların, orman riskli emtia firmalarına 267 milyar dolar pompaladığı sektörde araştırmaya göre yatırımcılar bu yıl Eylül ayı itibariyle 40 milyar dolarlık tahvil ve hisseye sahip.

Analiz, yağmur ormanlarının ve iklim açısından hayati öneme sahip diğer biyolojik çeşitliliğin korunmasının ana tema olarak belirlendiği Kasım ayındaki küresel iklim görüşmelerinin bir sonraki turundan önce geliyor.

Rainforest Eylem Ağı’nın Orman ve Finans Kampanyası direktörü Tom Picken yaptığı açıklamada, “tehlikeli derecede yetersiz” politikalara atıfta bulunarak şöyle dedi:

Dünyanın finans kurumları, insanlığı uçurumun eşiğine getiren endüstrilere kredilerini artırıyor.

Latin Amerika, Güneydoğu Asya ve Batı ve Orta Afrika‘da ormansızlaşma riski altındaki bölgelerde çalışan şirketlerdeki 200 finans kuruluşunun yüzde 59’u, çevresel, sosyal ve yönetişim risklerini azaltmak konusunda değerlendirmede10 üzerinden birin altında skor aldı ve analizde, bunun ‘küçük düşürücü bir başarısızlık’ işareti olduğu belirtildi.

Raporda, örneğin Endonezya’da, Güneydoğu Asyalı kağıt hamuru ve kağıt üreticileri, Brezilya’da sığır eti endüstrisinin 1985’ten bu yana Amazon  yağmur ormanlarının  yüzde 80’ini yok etmesine karşın ülkenin kalan ormanlarını baskı altına alarak hala üretimi artırmaya devam ettiği yer aldı.

Analizde, finans firmalarının her iki sektöre de kredi veya yatırım sağlamaya yönelik politikalarının “çok zayıf” olduğu ve çevresel bozulmayı önlemek, yerli halkların ve yerel toplulukların haklarını desteklemek veya şirketlerin insanları sömürmesini engellemek  için çok az şey yaptıkları da belirtildi.

Picken, şu yorumu yapıyor:

Bu son değerlendirme, büyük bankaların ve kurumsal yatırımcıların iklim aciliyetine karşı ne kadar kör olduğunu gösteriyor.

Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun güvenlik bütçesinin sadece yüzde 2’si harcandı

Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) Yatırım Programı’ndaki veriler facianın göz göre göre geldiği bir kez daha gözler önüne serdi. Güvenliği sağlamaya yönelik ödeneğin yalnızca yüzde 2’si harcandı.

‣Bartın’daki patlamada 40 maden işçisi yaşamını yitirdi
‣Bartın’da grizu patlaması: ‘Kader planı’na tepki yağıyor
‣ÇHD, Bartın patlamasıyla ilgili iki bakanın tutuklanmasını talep etti: Delilleri karartma güçleri var 

BirGün‘den Mustafa Bildircin‘in aktardığına göre; durumun, “Madencilik Altyapı ve İyileştirme” amacıyla ayırdığı 25,2 milyon TL’den yalnızca 480 bin TL harcadığı, 1,5 milyon TL harcama öngördüğü, “İş Güvenliği ve Eğitim Kampüsü” için ise hiçbir adım atmadığı ortaya çıktı. TTK’nin 2021 Yılı Yatırım Programı ise madencilerin güvenliği konusunda büyük önem taşıyan projeler için ayrılan paraya neredeyse hiç dokunulmadığını ortaya koydu.

TTK’nin verilerine göre, “Madencilik Altyapı ve İyileştirme” kalemi için 2021 yılında 25 milyon 279 bin TL ayrıldı.

2021 yılı içinde yapılan düzenlemeler ile bütçe makaslanarak 18 milyon 53 bin TL’ye kadar düşürüldü.

Madencilik altyapı ve iyileştirme çalışmaları için 2021 yılında gerçekleştirilen fiziki harcama ise 480 bin TL’de kaldı.

“İş Güvenliği ve Eğitim Kampüsü” için ayrılan 1 milyon 500 bin TL’den bir kuruş dahi harcanmadı. Amasra Taşkömürü İşletme Müessesi’ni de kapsayan TTK’ye bağlı beş müessesedeki ekonomik ömrünü dolduran makine ve teçhizatın yenilenmesine yönelik projelerin gerçekleşme durumları da dikkati çekti. Buna göre, tesislerdeki makine ve teçhizatın yenilenmesine yönelik 2021 Yılı Yatırım Programı’na 58 milyon 521 bin TL ödenek yazıldı.

2021 yılının sonu itibarıyla harcanan para ise 21,8 milyon TL oldu. Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi için ayrılan 4 milyon 471 bin TL’nin ise yalnızca 1 milyon 559 bin TL’si harcandı.

ÇHD, Bartın patlamasıyla ilgili iki bakanın tutuklanmasını talep etti: Delilleri karartma güçleri var

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Bartın‘ın Amasra ilçesinde 41 işçinin hayatını kaybettiği madem katliamının ardından suç duyurusunda bulundu.

Avukatların suç duyurusunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, Maden ve Petrol İşleri (MAPEG) Genel Müdürü Cevat Genç de dahil 11 kişinin tutuklanmasını ve bu isimler hakkında, ‘olası kastla insan öldürme, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama‘ suçlarından soruşturma başlatılmasını talep etti.

Suç duyurusunda ayrıca, madenin müessese müdürü, yöneticileri ve diğer tespit edilecek sorumlular hakkında da soruşturma başlatılması istendi.tutuklanması talep edildi.

‣ Bartın’da grizu patlaması: ‘Kader planı’na tepki yağıyor

DW Türkçe’den Can Bursalı‘nın aktardığına göre, suç duyurusunda ayrıca, Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) bağlı Amasra Müessesi’nin müdürü, yöneticileri ve diğer tespit edilecek sorumlular hakkında da soruşturma başlatılması istendi.

Ocak artık suç mahallidir

Suç duyurusunda 26 maddeden oluşan delil listesi sunan avukatlar, şüphelilerin halen kamu gücüne sahip olduğunu ve delilleri karartma şüphesi bulunduğunu belirtti:

“Katliamın meydana geldiği ocak hala şüphelilerin etkin bir şekilde tasarrufta bulundukları bir alandır. Bu alan 14 Ekim 2022 saat 18:15 itibarı ile artık suç mahallidir. Bu nedenle derhal şüpheli sıfatını taşıyacak kişilerin buraya müdahalesi engellenmelidir. Şüpheli sıfatı taşıyan kişilerin halen kamu gücünü kullanabilen kişilerdir ve idari ve diğer yetkilerini kullanarak delil karartma ihtimalleri yüksektir.”