Doğa MücadelesiEditörün SeçtikleriEkolojik YaşamManşetTarım-GıdaYerel

[Taşlıca Köyü-2] Kültürel hafızanın anahtarı, krizlerin kilidini açar mı?

0

Haber: Oya AYMAN

*

[Taşlıca Köyü-1] Geçmiş yaşamların bilgisi geleceğimizi aydınlatabilir

Ekolojik ve kültürel hassasiyet sahipleri, Anadolu’da yüzlerce yıldır süregelen, ancak tüketim kültürünün ve hâkim piyasa ekonomisinin baskısı altında yok olmak üzereyken birkaç öncü köylü sayesinde yaşayan doğa ve iklim dostu uygulamalarla karşılaştığında umutla bu örneklere sarılıyor, sürdürülmesi için çaba gösteriyor.

Farklı alanlardan bir grup bilim insanı, sanatçı, profesyonel ve gönüllülerden oluşan Phoenix ekibi, Bozburun Yarımadası’ndaki Taşlıca ve çevresinde sürdürülebilir, yeni nesil ve katılımcı bir bilimsel araştırmayı gerçek kılmak için var gücüyle çalışıyor.

Aralarında arkeolog, antropolog, botanikçi, mimar, sosyolog, tarihçi, sanat tarihçi, sanatçı, küratör, harita mühendisinin de bulunduğu ekibin hayata geçirdiği Phoenix Arkeoloji Projesi (PAP) tarihi, kültürel ve ekolojik mirasın belgelenerek gelecek kuşaklara aktarılması yolunda umut oluyor.

Taşlıca ve Söğüt köylerinde bulunan Phoenix Antik Kenti ve çevresinde sürdürülen çokuluslu ve disiplinler arasu arkeolojik araştırma projesi, Bozburun Yarımadası’nın güneybatısında somut ve somut olmayan kültürel mirasın belgelenmesini, elde edilecek verilerin bilim dünyasına sunulmasını ve kültür varlıklarının korunmasına katkı sunmayı amaçlıyor.

2021 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izniyle yapılan yüzey araştırmalarıyla başlayan projenin mimarı PENN Üniversitesi öğretim üyesi arkeolog Dr. Asil Yaman.

Yaman, Batı Anadolu’daki antik kentlerde çalışırken, Taşlıca çevresine yaptığı teknik gezilerden birinde burada bir proje üretilmesi ihtiyacı olduğunu görmüş:

”Bu proje, doğası gereği yalnızca arkeolojiye ve materyal kültüre odaklanamazdı. Çünkü Bozburun Yarımadası’nın güneybatısı hem kültürel hem de ekolojik açıdan turizm baskısı ve tehdidi altında bir coğrafya. Burada 2600 yıllık geçmişi olan yaşam, kaybolmak üzere… Taşlıca da, tabiri caizse, son kaleydi.

Antik çağda, Karya Khersonesos yani Karya Yarımadası olarak bilinen bölge, o dönemden itibaren özgün yerleşim uygulamaları, ölü gömme pratikleri ve tarımsal üretim geleneği olan ve Dodekanese adalarıyla (On İki Adalar) organik ilişkisi olan bir coğrafya. Dolayısıyla anlatılmaya değer çok hikayesi var.

Bu hikayelerin her biri, farklı disiplinlerin alanına giriyor ve birleştiğinde bazıları günümüze kadar ulaşan bir kültürü oluşturuyor.

Dr. Asil Yaman, ”Hal böyleyken sadece bilime odaklanamazdık. Çok yönlü bir kültürel coğrafya okuması olarak nitelediğimiz çalışmaları, yeni nesil arkeolojinin dünyadaki en iyi örneklerinden bazı parçalarıyla birleştirerek yepyeni bir model yarattık. Bunu ilişkisel arkeoloji olarak da adlandırabiliriz” diyor.

Phoenix Arkeoloji Projesi kapsamındaki ‘Yeni Nesil Arkeoloji’ modelinde 11 bilim dalı işbirliği halinde çalışıyor. Kırsal mimari, sözlü tarih, çağdaş sanat programı, çocuk eğitim programı, yöre halkının eğitimleri, geleneksel mesleklerin yaşatılması ve arkeoloji kapsamında numismatik, epigrafi gibi alanlar, antropoloji başlığı altında etnobotani araştırmaları gibi birbiriyle ilişki kuran multidisipliner bir yapı kurulmuş ve sahadaki bütün veriler sistematik olarak bu yapının çatısı altında toplanıyor.

Geçmiş yaşamların bilgisi

Taşlıca köy merkezinden üç kilometre uzaklıkta, Sindili Ovası’nın doğusundaki alanda bu yıl başlayan kazı çalışmalarında 2400 yıllık Apollo Kutsal Alanı ve Bizans dönemine tarihlenen kilisenin önemli bir bölümü gün ışığına çıkarıldı.

Muğla Valiliği’nin maddi desteğiyle gerçekleşen kazı devam ederken uzmanlar ,Taşlıca’nın mimarisi, bitki çeşitliliği, jeolojik yapısı, mutfak kültürü, tarımsal birikimi, sosyal yapısı hakkında araştırmalarını sürdürüyor.

Sadece geçmiş yaşamlara ait yapılar değil, bu coğrafyanın insanlarının yüzlerce yıl önceki yaşam tarzı, üretim biçimleri ve doğal varlıklarla kurduğu ilişkiye dair bilgiler de ortaya çıkıyor.

Mide Lobisi Derneği’nin desteğiyle sürdürülen gastronomi programı, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminden başlayarak Taşlıca ve Söğüt yöresinin yeme içme ve sofra düzenini kayıt altına alıyor.

Program çerçevesinde yörenin geleneksel mutfağı ve bu mutfağın temelini oluşturan bitkiler, tohumlar, yöntemler ve tarifler kayıt altına alınıyor. Gastronomi programıyla verilerini paylaşan Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü ise sürdürdüğü etnobotani programıyla bu yöredeki bitki çeşitliliğini kayıt altına alıyor: Özellikle de mutfak kültürünün önemli parçası olan ot kültürünü…

Asil Yaman, disiplinler arası ilişkinin önemini vurguluyor:

”Toplanan otlar, yerel karakılçık buğdayı ve yöre hayvancılığı ne kadar iyi anlaşılırsa kırsal mimariye olan etkileri de o kadar iyi anlaşılır. Yani ağılları, depoları, üretime dayalı kültürün günlük yaşamdaki yerleriyle birlikte gastronomi programı kırsal mimari programıyla eşzamanlı yürüyor.

Kırsal mimari programı, Ortaçağ dönemindeki Rum ve Türk köylerini incelerken Taşlıca’yı merkezine alıyor ve anakaranın, Bozburun Yarımadası’ndaki diğer köyler ve adalarla olan benzerlik ve farklılıklarını ilişkilendiriyor. Sözlü tarih programı da yine kırsal mimari ve gastronomi programıyla ilişki kuruyor. Elde edilen bazı veriler, mesela buradaki geleneksel evleri Simili ustaların yaptığı bilgisi kırsal mimari programına veri sağlıyor.”

Böylece Phoenix Projesi, bir ağacın kökleri gibi birbirinden beslenen farklı verileri toplayıp gövdesinde topluyor ve bu veriler dallanıp budaklanarak ekolojik, kültürel ve sosyal açıdan fayda sağlayabilecek devasa bir yapıya dönüşüyor.

Sahadan eşzamanlı olarak toplanan veriler mimarlık, ekoloji, antropoloji, sosyoloji, sözlü tarih, felsefe, kültürel miras ve alan yönetimi gibi diğer disiplinlerle entegre ediliyor ve web tabanlı dijital bir veri tabanına işleniyor.

Bu çalışmalarla birlikte, söz konusu alanlarda uzmanlığı bulunan ve 6 ülkedeki 13 enstitüde görev yapan uluslararası bilim heyetiyle işbirliği içinde, uzun soluklu ortak projeler geliştiriliyor.

Ekolojik miras eğitimleri

Projenin eğitim ayağı geleneksel bilgi ve pratiklerin gelecek nesillere aktarılmasına olanak tanıyor.

Geçen yıl Söğüt İlkokulu’nda gerçekleştirilen eğitimlerde 8-12 yaş arasındaki 100 kadar çocuk, üç hafta süreyle yapılan drama etkinlikleriyle yörenin kültürel ve ekolojik mirası hakkında bilgi edindiler. Dr. Asil Yaman ” Beni en heyecanlandıran program bu” diyor:

Gerek okulda gerekse müze gibi geziler sırasında çocuklar, hikayeler ve oyunlar yoluyla yaşadıkları yörenin kültürel mirasını eğlenerek, dokunarak deneyimliyor. Kazı alanına geliyor, bir arkeoloğun nasıl çalıştığını izliyorlar. Ekolojik miras eğitimlerinde yöredeki flora ve faunayı tanıyorlar.

Geçen sene kendileri gibi buranın sakini olan Akdeniz fokunun, Bozburun semenderinin yaşamını öğrendiler. Yerel kuş türlerini tanıdılar. Böylece, yaşadıkları coğrafyaya özgü değerlerin farkına vardılar.”

Yaman, eğitim programının sistematik olarak ilerlemesinin önemine dikkat çekiyor:

“10 yıl sonra 20’li yaşlarına geldiklerinde yörenin değerlerini bu çocuklar koruyacak. Böylece yerelde özgün ve organik bir model oluşturmuş olacağız.”

Projenin en önemli özelliği, yapılan araştırmalar sırasında araştırmacıların yöre halkıyla sürekli ilişkide olması.

Yaman, ”Burada biz yaptık, ettik, çizdik gittik değil; yöre halkıyla beraber yaptık diyoruz, onlarla birlikte öğreniyoruz ve gelecek nesillere de beraber aktaracağız” diyor.

Köyün var olan dokusunu sürdürmesini sağlayabilirsek Türkiye’nin en büyük arkeoparkını oluşturabileceğiz. Yani hem antik kentlerin hem Rum köylerinin hem de Ortaçağ döneminin kültürünün izlerine tanık olabileceğiniz, geleneksel yapıyı görebileceğiniz, bir kısmı araçla, bir kısmı bisikletle ya da yürüyerek deneyimlenen bir kültür rotasından söz ediyorum.

Bunu başarabilirsek Selimiyeleşmeden, Alaçatılaşmadan da İspanya, İtalya’daki gibi kültürünü devam ettiren başarılı köy örneklerini oluşturmuş olacağız.

Uzun soluklu bir projenin sonucunda oluşacak model, yalnızca Marmaris ve çevresi için değil, Türkiye için bir örnek teşkil ediyor. Doğal ve kültürel varlıklarını korumuş, agroturizm, ekoturizm, kültür turizmi, deneyim turizmi gibi Türkiye’de az örneği olan sürdürülebilir turizmi yansıtan bir örnek…

Phoenix projesinde ayrıca sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yöre halkıyla sosyal sorumluluk ve eğitim programları ile kültürel etkinlikler düzenleniyor.

Bu yıl Eylül ayında Taşlıca’nın eski okul bahçesinde düzenlenen ikinci “100 Yıl Önce” yemeğinde, sözlü tarih çalışmaları, görüşmeler ve toplanan bilgiler sonucunda 100 yıl öncesinden günümüze ulaşan “kutlama” yemeklerinin minik ve sembolik bir örneği gerçekleştirildi. Bahçede yakılan ateşlerin üzerinde kurulan kazanlarda karakılçık buğdayından keşkek, buğday haşlaması, menengiçli aşure gibi yüzlerce yıldır Taşlıca’nın mutfaklarında pişen yemekler tanıtıldı.

Tarihten ilham almak

İçinde yaşadığımız krizleri aşabilmek üzere gereken ekolojik, ekonomik ve sosyal dönüşümü gerçekleştirmek için her alanda bütüne bakmaya ihtiyacımız var. Bu nedenle farklı alanlardaki bağı ve iş birliğini geçmiş-bugün ve gelecek arasında da kurmak, aynı zamanda geçmiş deneyimlerden ders çıkararak sürdürülebilir modeller geliştirmek mümkün.

Bu anlamda Phoenix Projesi, hem geçmişle gelecek, hem de disiplinler ve kültürler arasında bir köprü kuruyor.

Asil Yaman projenin ilhamını tarihten aldığını söylüyor:

”Geçmişin bilgi ve deneyimlerini gelecek nesillere aktarmamız lüks değil, bir zorunluluk. Hepimiz ekolojik krizin olumsuz etkilerini hissediyoruz. Bu noktada arkeolojinin sunabileceği katkılar var.

Tarihte yaşadığımız iklim krizlerinden ne gibi mikro çözümler çıkarıldıysa bugünkü iklim krizinde de benzer mikro çözümleri üretebiliriz. Taşlıca coğrafyası antik dönemde ‘Trakheia Khersonesos’, Taşlı Yarımada olarak biliniyor. Demek ki geçmişte de burada aynı peyzaj hakimdi. Yani suyun az olduğu, tarım alanları ve tarım ürünlerinin kısıtlı olduğu bir örnek bu ve iklimdeki en ufak bir değişim burayı doğrudan vuruyor.”

“Ve biz burada şunu anlıyoruz: 2600 yıl önce antik tarım teraslarında yapılan tarım ve tarım alanlarının iyi kurgulanması, coğrafyaya uygun olarak yerleştirilmesi verimliliği çok artırmış. Suyun özellikle çok dikkatli kullanılması ve yönlendirilmesi bütün buradaki yaşamı desteklemiş.

Britanya’ya, Hindistan’a, geniş bir coğrafyaya kadar Taşlıca’dan antik Serçe Limanı (Portus Cressa) aracılığıyla badem, zeytin, zeytinyağı, keçiboynuzu ve Rodos Şarabı gitmiş.  Bugün geldiğimiz noktada Taşlıca’dan herhangi bir ürün Muğla merkeze dahi gitmiyor.”

Geçmişin bu mikro çözümlerini bugüne aktarabilirsek Taşlıca, yalnızca sahip olduğu değerlerle iklim krizinde bile varsıllaşabilir.

Sözlü tarih yoluyla günümüze aktarılan geleneksel ev yapma biçimleri, yeme içme kültürü, sofra düzeni ve sosyal hayata dair bozulmamış yapı bugün turizm tehdidinin, teknolojinin ve göçün etkisiyle kaybolmak riski taşıyor.

Phoenix Projesi bize; kültür varlıklarını ne kadar korursak koruyalım, arkasındaki insanı ve kültürünü yaşatmazsak hem varlığını anlamsız kıldığımızı hem de büyük bir geleneğin kaybının başlayabildiğini hatırlatıyor.

Dr. Asil Yaman bu geleneğin kaybının büyük ölçüde mübadele ve göç hikayeleriyle başladığını vurguluyor:

Burada ortak mirasımız var, çokkültürlü bir yaşam… Bunu hatırlayıp belgeleyebilirsek yöre halkına, çocuklarımıza sürdürülebilir bir gelecek bırakabiliriz.”

 

You may also like

Comments

Comments are closed.