Ana Sayfa Blog Sayfa 729

ABD’nin batı eyaletlerindeki orman yangınları, başka eyaletlerdeki aşırı hava olaylarını şiddetlendiriyor

ABD Enerji Bakanlığı‘nın Pasifik Kuzeybatı Ulusal Laboratuvarı departmanı tarafından yayımlanan yeni çalışma, Colorado, Wyoming, Oklahoma ve Nebraska gibi orta ABD eyaletlerindeki aşırı yağış, artan ani sel ve dolu yağışı riski ile batıdaki mega orman yangınları arasında ilk kez bağlantı kuruyor.

ABD’nin batısındaki eyaletlerde artan sıklıkta mega orman yangınları, son yıllarda olağan hale geldi. Yeni çalışma, devasa alevlerin zararlı etkisinin çok daha öteye taşınabileceğini gösteriyor.

Araştırmaya göre, batıdaki yangın mevsimi uzadıkça, diğer eyaletlerdeki fırtınalar da şiddetleniyor: Orman yangınları tarafından üretilen ısı ve aerosoller, şiddetli fırtınaları ve diğer aşırı hava olaylarını daha tehlikeli hale getirebiliyor.

Ulusal Laboratuvar’dan yer bilimci Dr. Jiwen Fan, “Batıdaki orman yangınları, Amerika Birleşik Devletleri’nin merkezindeki şiddetli fırtınaların yoğunluğunu önemli ölçüde artırıyor. Bu, orman yangınlarının akış aşağı hava durumu üzerinde önemli bir etkisi olabileceğini gerçekten gösterdiğimiz ilk çalışma” diyor.

Ekip bu çalışmada orman yangınları tarafından salınan ısı ve havadaki parçacıkların başka yerlerdeki hava modellerini nasıl etkilediğini inceledi.

Dr. Fan, yangınların ürettiği yüksek ısının, atmosferdeki hava basıncını değiştirebileceğini ve bunun da doğuya doğru akan güçlü rüzgarlar oluşturduğunu açıkladı: Bu rüzgarlar, yangınların yükselen dumanından parçacıkları ve artan atmosferik nemi taşıyor ve birlikte bu koşullar, o bölgelere yaklaşmakta olan fırtınaları şiddetlendiriyor.

Çalışmaya göre ayrıca orman yangınlarının daha büyük dolu yağışının oluşmasına neden olduğu da görüldü. Buna göre, daha fazla soğutulmuş su toplayan dolu taneleri, havada geçirdikleri süre arttıkça daha da büyüyor. Bilim insanları, sertleşen dolunun altyapı, tarım ürünleri ve ve hazırlıklı olmayan insanlar için tehlike oluşturma potansiyeline sahip olduğu konusunda uyarıyor.

Fan, orman yangınları iklim krizi nedeniyle daha şiddetli ve daha sık hale geldiğinde, ısı etkisinin de daha güçlü olacağını ve halihazırda oluşan meteorolojik koşulların yoğunluğunu değiştirmelerinin de daha olası hale geleceğini ekliyor.

Çalışma bu yönüyle iklim krizinin etkisiyle halihazırda aşırı hava olayları yaşayan devletlere bir uyarı niteliğinde.

Çalışmanın yazarlarından Yuwei Zhang, “İncelediğimiz fırtınaların maliyeti 100 milyon doları aşıyor. Uzaktaki orman yangınlarının daha güçlü fırtınalara neden olduğunu bilmemizdaha iyi tahminler yapmamızı sağlayabilir ve bu da, bir dereceye kadar, hasardan kaçınmamıza yardımcı olabilir” diyor.

Uzmanlar, iklim krizinin yangınları şiddetlendireceğine uzun süredir dikkat çekiyor; küresel ısınma arttıkça orman yangınlarının da artması bekleniyor.

Almanya nükleer santralleri kapatma planını erteledi

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ülkede faaliyeti sonlandırılmamış son üç nükleer santralin Nisan ortasına kadar çalıştırılması talimatını verdi.

Ülkedeki tüm nükleer santraller bu yıl sonuna kadar devre dışı bırakılacaktı.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre; 2011’de Fukuşima’daki nükleer felaketin ardından alınan bu karar, Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı enerji krizi nedeniyle üç buçuk aylığına ertelendi.

Rusya Ağustos’ta Almanya’ya gaz akışını kesmişti. Scholz bu kararı koalisyon ortağı Yeşiller’in itirazına rağmen aldı.

Yeşiller bu santrallerin sadece acil durumlarda kullanılmak üzere bekleme modunda tutulmasını talep ediyordu.

Bu üç santral Almanya’nın elektrik ihtiyacının yüzde altısını karşılıyor.

Scholz’un diğer koalisyon ortağı liberal Hür Demokratlar ise santrallerin kapatılmamasına dair kararı destekliyor.

‣G7 liderleri kritik ‘iklim eşiği’nde

Enerji krizi, ülkede kapatılan kömür santrallerinin tekrar açılmasına dair tartışmalar da başlattı.

Geçen yıl doğalgazının yüzde 55’ini Rusya’dan alan Almanya, bu yaz bu oranı yüzde 35’e düşürmeye başardı.

Oran düşmeye devam etse de Almanya ihtiyacını karşılayacak kadar enerji bulmakta zorlanıyor.

Geçen hafta iklim aktivisti Greta Thunberg de Almanya’nın nükleer santralleri kapatırken büyük miktarda karbon salımına yol açan kömür santrallerini tekrar faaliyete almayı düşünmesinin hata olduğunu söylemişti.

Sosyal Demokrat Partili Olaf Scholz bütün bakanlıklardan “iddialı” tasarruf planları talep ederken 2030’a kadar ülkedeki tüm kömür santrallerinin kapatılmasını da yasalaştırmayı planlıyor.

‣İki nükleer santrali rezervde tutan Almanya: Nükleerden çıkışta geri adım yok

Verilen sözler

Almanya Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Eylül 2022’de elektrik arzına yaptıkları stres testinin ardından yıl sonunda kapatılması planlanan son üç nükleer santralin 2023 baharına kadar çalışmaya devam edebileceğini, ancak nükleerden çıkış planlarında kararlı olduklarını söylemişti. Uzmanlar, gösterilen çabanın getirisine göre orantısız olduğunu savunmuştu.

‣ Almanya, kışa hazırlık için iki nükleer santrali rezervde tutacak

Kışın yaklaşması ve Ukrayna’yı işgal eden Rusya’nın ajitatif tutumu yüzünden halen mevcut enerji krizinin büyüyebileceğini öngören Alman koalisyon hükümeti, bununla birlikte santrallerin süresiz uzatılmasının söz konusu olamayacağının altını çizmişti. 

Ekonomi Bakanı Habeck Almanya’da kalan üç nükleer santralin tümünün planlandığı gibi 2022’nin sonunda şebekeden çekileceğini söyleyip şunları dile getirmişti:

“Nükleer Enerji Yasası’nda düzenlendiği gibi nükleeri aşamalı olarak kullanımdan kaldırmaya kararlıyız. Yeni yakıt çubukları yüklenmeyecek ve 2023 Nisan ayının ortalarında rezerv de tamamen kapatılacak. Nükleer enerji yüksek riskli bir teknolojidir ve olmaya devam edecektir; ve yüksek seviyeli radyoaktif atıklar gelecek nesillere yük olacaktır. Nükleer güç, oyun oynanacak bir konu değildir. Bu nedenle, nükleer santrallerin işletme ömürlerinin kapsamlı bir şekilde uzatılması, güvenlik gerekçesiyle de savunulamaz.”

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Haziran 2022’de nükleer enerjinin genişletilmesini reddetmişti.  

Bütçe teklifinden Diyanet’e 36 milyar TL çıktı

Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi, dün TBMM Başkanlığına sunuldu. Teklife göre gelecek yılın bütçe gider 4 trilyon 469 milyar TL, bütçe geliri ise 3 trilyon 810 milyar TL olarak hedeflendi.

BirGün’den Hüseyin Şimşek’in aktardığına göre; 659 milyar TL’lik açığın beklendiği teklife göre, iktidar yine icracı bakanlıklardan çok Diyanet’i düşünecek.

16,1 milyar TL’lik bütçe ile 2022’ye başlayan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bu kez yüzde 117 artışla 35 milyar 910 milyon 653 bin TL’lik bütçe ayrıldı. Günlüğü ortalama 98 milyon TL’ye denk düşen bütçe, İçişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Şehircilik, Ticaret, Dışişleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesini geride bıraktı.

Önceki yıl 3,8 milyar TL’lik bütçeye sahip olan Cumhurbaşkanlığı’nın 2023 bütçesi, yüzde 72 artışla 6 milyar 637 milyon TL olarak belirlendi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bütçesi ise 5 milyar 580 milyon TL oldu.

Teklife göre, bakanlıkların 2023 yılı bütçeleri şöyle:

  • Hazine ve Maliye Bakanlığı: 2 trilyon 210 milyar TL
  • Milli Eğitim Bakanlığı: 435 milyar 351 milyon TL
  • Sağlık Bakanlığı: 293 milyar 368 milyon TL
  • Milli Savunma Bakanlığı: 182 milyar 770 milyon TL
  • Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı: 166 milyar 382 milyon TL
  • Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı: 160 milyar 348 milyon TL
  • Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: 149 milyar 868 milyon TL
  • Tarım ve Orman Bakanlığı: 133 milyar 682 milyon TL
  • Adalet Bakanlığı: 75 milyar 603 milyon TL
  • Gençlik ve Spor Bakanlığı: 66 milyar 544 milyon TL
  • Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: 36 milyar 65 milyon TL
  • İçişleri Bakanlığı: 32 milyar 631 milyon TL
  • Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı: 24 milyar 321 milyon TL
  • Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı: 18 milyar 861 milyon TL
  • Ticaret Bakanlığı: 17 milyar 124 milyon TL
  • Dışişleri Bakanlığı: 16 milyar 778 milyon TL
  • Kültür ve Turizm Bakanlığı: 16 milyar 505 milyon TL

Bütçe teklifi hakkında değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, ekonomide yaşanan soruna rağmen, “büyüme hedefi”ne değindi. Oktay, yıl genelinde ekonomik büyümenin yüzde beş olarak gerçekleşmesinin öngörüldüğünü aktardı. Oktay, hazırladıkları bütçe teklifine ilişkin şöyle dedi:

“2022 yılı genelinde ekonomideki canlılığın sürmesiyle yıl sonu itibarıyla istihdamdaki yıllık artışın 1,9 milyona yaklaşarak işsizlik oranının yüzde 10,8’e gerilemesi, 2023 yılında da bu oranının yüzde 10,4’lere düşmesi hedeflenmektedir.”

Teklife göre, 2023 yılı bütçe ödeneklerinin ekonomik sınıflandırmaya göre dağılımı şöyle olacak:

  • Personel giderleri için toplam 1 trilyon 102,7 milyar TL
  • Mal ve hizmet alım giderleri 318,7 milyar TL
  • Cari transferler 1 trilyon 682 milyar TL
  • Sermaye giderleri 315,8 milyar TL
  • Sermaye transferleri 37,3 milyar TL
  • Borç verme giderleri 359,2 milyar TL
  • Yedek ödenekler 88,2 milyar TL
  • Faiz giderleri 565,6 milyar TL

Sansür Yasası Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla Resmi Gazete’de

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sansür Yasası olarak adlandırılan Basın Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’u onayladığı karar, bugün Resmi Gazete‘de yayımlandı.

Böylece basın ve ifade özgürlüğüne kısıtlar getiren 40 maddelik kanun teklifi, muhalefetin ve kamuoyunun bütün tepkilerine rağmen bugün itibariyle yürürlüğe girdi.

Yeni kanunun 29’uncu maddesiyle, Türk Ceza Kanunu‘na “halkı yanıltıcı bilgi yayma suçu” eklenerek gazeteciler ve sosyal medya kullanıcılarının bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası almasının önü açıldı.

Kanun’un altı maddesi, 1 Nisan 2023 itibariyle yürürlüğe girecek.

‘Sansür Yasası’ Meclis’ten geçti

Yasa neler getiriyor?

10 basın örgütü tarafından basın özgürlüğünü ortadan kaldıracak yasaya ilişkin 10 itiraz ise şöyleydi:

  1. İstenmeyen haberi yapanın yanı sıra yayan da ceza alacak

Yasa teklifi ifade özgürlüğünün önünde tarihimizin en büyük engeli olarak dikilecek 29’uncu madde ile ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak’ gibi bir yeni suç tanımı oluşacak. Muğlak ve ucu açık ifadelerle hangi savcının hangi yanlış bilgiyi yayanlarla ilgili harekete geçeceği bilinemeyecek. Sosyal medyada eleştirel paylaşımlar, ‘dezenformasyon’ olarak suçlanabilecek. Yalan haberi yapanın yanı sıra yayan ifadesi getirilerek demokrasiyi ve ifade özgürlüğü ilkesini temelinden sarsıp çökertecek pek çok uygulamayla karşı karşıya kalınacak.

2. Yerel gazeteler ağır darbe alacak

Yerel gazetelerimizin ana yaşam kaynağı olan resmi ilan gelirlerinin yüzde 75 oranında azalması söz konusu olacak. Yerel gazeteler bu darbeyi aldığı takdirde çalışan yaklaşık sekiz bin meslektaşımız için işsiz kalma tehlikesi doğacak. İnternet siteleri Basın İlan Kurumu havuzuna dahil edilirken, yeni kaynak yaratılmadığı için, ilan pastasından alınan pay iyice küçülecek. Resmi ilan yayınlama hakkına sahip 953 gazetenin yaklaşık 30’u yaygın, geri kalanı yerel gazetedir. Resmi ilan yayın hakkı bekleyen gazeteleri de hesaba kattığımızda yaklaşık bin gazete için gelirlerini önemli ölçüde kaybetme riski oluşacak.

Gazeteciler ‘sansür yasası’na karşı sokaklara çıkıyor

3. Yerel gazete ile internet sitesi arasındaki fark azalacak

Yerel yazılı basın kazanılmış hakları açısından, eşit maliyet, eşit işlev yönlerinden zarara uğrayacak. Kurumsallaşmış, varlığını sürdüren, istihdam yaratan, yıllarca vergisini ödeyerek mesleğe hizmet etmiş yerel gazeteler ile bir süre önce kurulmuş kurumların eşit statü kazanma tehlikesi doğacak. Yerel gazetelerimizde haberin doğruluğuna ilişkin eşik bekçiliği görevi muhabir, editör, yazı işleri müdürü, genel yayın yönetmeni gibi üç yetkiliden geçerken bu işlevi zayıflatacak yönler oluşabilecek.

4. Sosyal medya paylaşımlarına ceza

İktidarlar tarafından tehlikeli görünen sosyal medya paylaşımları ağır cezaya maruz kalacak. Kapalı anlık mesajlaşma uygulamaları, görüşmelere ilişkin bilgileri BTK’ya verecek.

5. İnternet basınına bir havuç 10 sopa

Teklifin bir nebze olumlu sayılabilecek yanı, internet basınında çalışan meslektaşlarımıza gazeteci statüsü kazandırması ve bu yolla basın kartı alma yolunun açılması. Bu duruma karşın belli şartlarda internet basınına yönelik ağır yaptırımlar da öngörülmekte. Teslim ve muhafaza yükümlülüğünü yerine getirmeyen internet sitesine, 1 milyar liraya kadar ceza verilebilecek. ‘Haber Sitesi’ vasfını yitirenler internet sitelerinde çalışan gazetecilerin kişisel hakkı olan basın kartı da ellerinden alınacak.

6. İnternet siteleri davalara boğulacak

Kişisel hakların korunması önemli ancak bu haliyle internet siteleri için kaotik bir süreç yaşanabilecek. Yazılı medyada dava açmak için tanınan ‘yayın tarihinden itibaren dört aylık süre’, internet basınında yayın tarihinden itibaren değil ‘şikâyet tarihinden itibaren’ başlatılacak. Yani her gün yüzlerce haber yayınlayan bir internet sitesi yasanın ardından yıllar boyunca, binlerce haberiyle ilgili dava edilebilecek.

7. Basın kartının anlamı kalmayacak

Gazetecilerin basın kartı taşımasının hiçbir anlamı kalmayacak, dernek ve vakıf yöneticilerinin, pek çok kamu çalışanının basın kartı almasının önü açılacak. Basın kartı komisyonu maddelerinin yasa teklifinin içine konulmasıyla meslek örgütlerinin bu mevzuatı idari yargıya taşımasının önüne geçiliyor, yasal zırh kuşanılıyor. Kimin basın kartı alıp kimin alamayacağına karar verecek dokuz kişilik komisyonda gazetecileri temsil edebilecek sadece iki temsilci bulunabilecek, beş üyeyi doğrudan başkanlık belirleyecek.

8. Basın İlan Kurumu ceza kurumu olacak

Resmi ilanların adil bir şekilde gazetelere dağıtılması amacıyla kurulan ve fikir ve içerik farkı gözetmeksizin aracılık hizmeti yapmakla yükümlü Basın İlan Kurumu gazetelere ve internet haber sitelerine hem para hem ceza veren bir kurum olarak büyük yetkilerle donatılacak. Basın İlan Kurumu tıpkı televizyon ve radyolar üzerinde kılıcını sallayan Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi yazılı ve dijital medyanın ‘eli silahlı polisi‘ haline gelecek.

9. Bant genişliği daraltılabilecek

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) sosyal medya ve Whatsapp gibi haberleşme programlarını çok sıkı denetim ve ceza tehdidi altına alacak. Kullanım bilgilerini vermek ya da suç işlediği öne sürülen hesaplarla ilgili işlem yapmak gibi ağır yükümlülükleri kabul etmeyen sosyal medya şirketlerine 30 milyon TL ceza ve kapatmayla eş anlamlı sayılabilecek düzeyde yüzde 95 bant daraltması cezaları söz konusu olacak. BTK sosyal medya şirketlerinin küresel cirolarının yüzde 3’ü kadar ceza kesebilecek. Hangi sosyal medya devi küresel cirosunun yüzde 3’ünü ceza olarak Türkiye’ye öder? Maddeyle sosyal medya şirketleri üzerinde baskı kurularak düşünce ve ifade özgürlüğü alanının kontrol edilmesi amaçlanmaktadır.

10. Mesleki mücadele yapanlara daha ağır cezalar gelecek

İtirazlarımızı Meclis’te dile getirirken ‘Tartışmalı bu maddeleri, muğlaklıktan uzak olacak şekilde yeniden düzenleyelim, bunlar bizde büyük kaygı uyandırıyor’ dedik, dinlemediler. Mesleki itirazlarımıza karşı adeta cezalandırıldık. Mesleki düzenleme yapma amacıyla kurulan kurumlar birer ceza kurumuna dönüştürülürken şimdiden nokta atışı başlatılan cezalar yaygınlaştırılacak.

 

Kuraklık: Van Gölü’ndeki binlerce yıllık mikrobiyalitler yok oluyor

Küresel ısınmaya bağlı olarak oluşan kuraklık nedeniyle çekilmenin yaşandığı Van Gölü‘nün kıyılarında görülen dikitler (mikrobiyalitler), bu durumdan olumsuz etkileniyor.

Erciş, Gevaş ve Edremit kıyılarında daha önce suyun altında görüntülenebilen mikrobiyalitler, kıyılardaki görüntüsüyle bilim insanlarının yanı sıra doğaseverlerin ve fotoğraf tutkunlarının dikkatini çekiyor.

AA’nın aktardığına göre; uzmanlar, 32,2 metrelik büyük bir mikrobiyalitin de bulunduğu gölde, çekilmeyle karada kalan canlı mikroorganizmaların rüzgarın aşındırması ve hava şartlarının olumsuz etkileri nedeniyle zamanla yok olacağını değerlendiriyor.

‣Van Gölü’nün sınırları değişiyor
‣Van Gölü’ndeki kuraklık uydu görüntülerine yansıdı
‣Van Gölü havzasının sakinleri: Arılar, flamingolar, tavşanlar
‣Van Gölü’nün zemini: Araç lastikleri, su şişeleri ve daha niceleri…
‣Van Gölü’nde kuraklık: Balıkçı tekneleri karaya oturdu
‣Van Gölü kıyıları işgal altında
Fotoğraf: Mesut Varol – Anadolu Ajansı 

DSİ 17. Bölge Müdürü Ayhan Şahna, Van Gölü’nün son yıllarda kuraklıktan en çok etkilenen yerlerden biri olduğunu söyledi.

Gölün giderek alan kaybettiğini vurgulayan Şahna, “Kuraklığın etkilerini sadece sulak alanlarda değil, Van Gölü‘nde de çok net bir şekilde görüyoruz. Şu an Van Gölü’nde son 10 yılın ortalamasına baktığımızda 140 santimetre civarında bir düşme var. Kuraklıktan yağışlı bir döneme geçmeyi temenni ediyoruz. Burada su son derece kıymetli. Tarımın aktif ve ürünlerin bol olması için suyumuzu iyi kullanmamız lazım. Suyu israf etmememiz gerekir” dedi.

Fotoğraf: Necmettin Karaca – Anadolu Ajansı 

‘Açığa çıkmış mikrobiyalitler rüzgarın aşınmasıyla zamanla yok oluyor’

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Su Ürünleri Fakültesi Doktor Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş da gölde suyun çekilmesiyle birçok yeni yapının ortaya çıktığını belirtti.

Van Gölü’ndeki en büyük gizemin mikrobiyalitler olduğunu vurgulayan Akkuş, “Van Gölü’nün tabanında kalsiyumca zengin tatlı su çıkışları var. Bu tatlı sular gölde karbonatça zengin sularla birikip çökelmeye başlıyor. Bu çökelmeyle dünyanın en büyük mikrobiyalitleri ortaya çıkıyor. Dünyanın farklı göllerinde de mikrobiyalitler var ama sadece birkaç metre boyunda fakat Van Gölü’ndekiler 30 metrenin üzerindeler” diye konuştu. Gölün derinliklerinin “bir açık hava müzesi“ni andırdığını ifade eden Akkuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu yapılar ekolojik olarak çok değerli. Van Gölü’nün 800 bin yıllık devasa geçmişi bu mikrobiyalitlerde saklı. Mikrobiyalitler çok yavaş büyüyor. Bir santimetresinin bile yüzlerce, binlerce yılda oluştuğunu biliyoruz. Tüplü dalış yapmayan insanlar bugüne kadar bu yapıları göremiyordu fakat son yıllarda göldeki çekilmeyle beraber kıyılarda birçok mikrobiyalitin açığa çıktığını görüyoruz. Adeta ‘küçük gökdelenler‘den oluşmuş şehirler gibi manzaralar oluşturuyor. Karaya çıkan mikrobiyalitlerin oluşum süresi sona ermiş oluyor çünkü mikrobiyalitleri esas oluşturan gölün sodalı suyu ile göl tabanından çıkan tatlı sulardır. Kuraklığın neden olduğu çekilmeyle beraber açığa çıkmış mikrobiyalitler rüzgarın aşınmasıyla zamanla yok oluyor. Açığa çıkanları korumak zor.”

Fotoğraf: AA

‘Suların ani çekilmesi mikrobiyalitlerin yok olmasına sebep oluyor’

Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu İl Temsilcisi Serkan Ök de her yıl mikrobyalitleri görmek isteyen birçok doğaseverin gölde dalış yaptığını belirterek, “Suların ani çekilmesi mikrobiyalitlerin yok olmasına sebep oluyor. Son iki yılda ciddi bir çekilme oldu. Bu durum hem su altı yaşamı hem de gölün en büyük değeri olan bu oluşumların varlığını olumsuz etkiliyor. Açığa çıkan, güneş görenler yok oluyor ve kayaç bir yapıya dönüyor. Su tekrar yükselse bile açığa çıkanlar yeniden yaşamaz. Bu durum biz dalgıçları üzüyor” ifadelerini kullandı.

Didim, iklim acil durumuna yanıt olarak Türkiye’de Bitki Bazlı Anlaşma’yı onaylayan ilk belediye oldu

AYDIN- Didim Belediyesi, Türkiye’den Bitki Bazlı Anlaşma‘yı (Plant Based Treaty -PBT) onaylayan ilk belediye oldu.

Hayvancılıktan kaynaklanan emisyonlarla mücadele etmeyi amaçlayan  uluslararası bir girişim olan PBT, Türkiye’den Hayvan Hakları İzleme Komitesi ve Türkiye Vegan Derneği’nin de bulunduğu 900’den fazla uluslararası STK ve topluluk tarafından destekleniyor.

Arjantin’in başkenti Buenos Aires de dahil olmak üzere dünya çapında 19 belediye bu anlaşmanın tarafı. Türkiye’deki iklim kampanyacıları da diğer ilçeleri ve şehirleri Didim’i takip etmeye ve daha sağlıklı, daha sürdürülebilir bitki bazlı diyetlere geçiş konusunda harekete geçmeye çağırıyor.

Anlaşmaya ortak olan Didim Belediye Başkanı Ahmet Deniz Atabay, “İklim krizinin ciddiyetinin farkındayız ve Bitki Bazlı Anlaşma kampanyasının bu krizin çözümlerine olumlu katkı sağlayacağına inanıyoruz” dedi.

PBT anlaşması kapsamında yerel kafe ve restoranlardaki menülerin üçte birinin bitki bazlı olmasına yardımcı olacak bir dizi atölye ve eğitim çalışması için Didim Belediyesi ile birlikte çalışılacak.

Ayrıca ilçedeki iklim dostu bitki bazlı gıda seçeneklerine kolayca erişilebilmesi için Bitki Bazlı Anlaşma haritası hazırlanacak.

PBT’den Nilgün Engin, Didim’in Bitki Bazlı Anlaşma’yı onaylama kararının hayvansal tarım emisyonlarıyla mücadele etmek ve iklim acil durumuna bitki bazlı gıda çözümlerini teşvik etmek için cesur ve gerekli bir hareket olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:

“IPCC raporları, bitki bazlı diyetlerin iklim krizini azaltmak için en uygun diyet olduğunu ve yılda 8 gigaton CO2 eşdeğerinden tasarruf sağlayabileceğini gösteriyor. Türkiye’deki ilçeleri ve şehirleri Didim’i takip etmeye çağırıyorum çünkü bu on yılda, gezegenin çöküşünü önlemek için bitki bazlı diyetlere kararlı bir geçiş görmeliyiz.”

Ağustos 2021’de başlatılan girişim, şu anda hayvansal endüstrinin genişlemesini sınırlayacak ve bitki temelli diyetlere geçişi teşvik edecek hiçbir mekanizma bulunmadığı için Paris Anlaşması’na eşlik edecek bir Bitki Tabanlı Anlaşma’ya acilen ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.

Anlaşma, başlangıcından bu yana 59 bin bireysel destekçi, 5 Nobel ödüllü IPCC bilim insanı ve 900’den fazla STK ve topluluk grubundan destek aldı.

Anlaşmanın temel amacı, şu kriterleri sağlyarak gıda ile ilgili sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltmak:

  • Hayvancılığa atfedilen ormansızlaşmanın küresel çapta genişlemesinin sona erdirilmesi,
  • Vergiler ve sübvansiyonlar yoluyla bitki temelli bir gıda sisteminin teşvik edilmesi,
  • Bitki temelli gıdaların faydaları hakkında halkı bilgilendirme kampanyalarının teşvik edilmesi,
  • Ormansızlaşmanın durdurularak yeniden ormanlar oluşturulması ve hayvancılık tarafından işgal edilen toprakların doğal örtüsüne kavuşturulması,
  • Daha sürdürülebilir işlere, daha sağlıklı insanlara ve daha sağlıklı bir gezegene adil bir dönüşüm için izin verilmesi.

 

Nijerya’da sel nedeniyle 603 insan hayatını kaybetti: Risk sürüyor

Nijerya İnsani İşler, Afet Yönetimi ve Sosyal Kalkınma Bakanı Hajiya Sadiya Umar Farouq, dün düzenlediği basın toplantısında son yaşanan selin, ‘çok büyük, ezici’ bir felaket haline geldiğini söyledi. Ülkede sel nedeniyle 603 insan hayatını kaybetti. 

Sel nedeniyle yaklaşık 1,3 milyon insan yerinden edildi ve 200 binden fazla ev yıkıldı.

Selde yirmi yedi aile üyesi ve komşu bu evin en üst katına tıkıştı. Fotoğraf: BBC

BBC’nin aktardığına göre; sellerin Kasım sonuna kadar devam etmesi bekleniyor.

Şiddetli yağışlar ve iklim değişikliği

Mevsimsel sellere alışkın olan Nijerya’da gerçekleşen seller, bu yıl normalden çok daha kötü geçti.

Hükümet, sele olağandışı şiddetli yağışların ve iklim değişikliğinin neden olduğunu aktardı.

Mohammed Sani Gambo bu kanoyu mahallesinde dolaşmak için kullanıyor.
Fotoğraf: BBC

Hem Nijerya‘daki hem de komşu ülke Kamerun‘daki barajlarda bulunan aşırı suyun acil olarak tahliye edilmesi de sele neden olan bir diğer önemli faktör olarak görünüyor.

Uzmanlar ayrıca, planlama ve altyapıdaki olumsuzlukların selin bıraktığı hasarı daha da kötüleştirdiğini söylüyor.

Risk sürüyor

Yaz başından bu yana sel, büyük tarım arazilerini yok etti. Ülkede gıda ve yakıt ikmalleri de kesintiye uğradı.

Fotoğraf: AP Photo

Tehlike ise devam ediyor. Sel riski Kasım’a kadar birçok eyalet için varlığını koruyor.

Nijerya İnsani İşler, Afet Yönetimi ve Sosyal Kalkınma Bakanı Hajiya Sadiya Umar Farouq, dün düzenlediği basın toplantısında yerel yönetimlere en yüksek riskli bölgelerde yaşayan insanları tahliye etmeye çağrısında bulundu. Farouq, yetkililerin selden etkilenen insanlara gıda ve diğer destekleri sağladığını aktardı.

Erken uyarılara rağmen birçok eyaletin sel için hazırlanmadığını belirten Hajiya Sadiya Umar Farouq, felaketin Nijerya’nın 36 eyaletinden 27’sini etkilediğini bildirdi.

Fotoğraf: AP

Nijerya’da enflasyon geçen yıl, tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü.

BM Dünya Gıda Programı ve BM Gıda ve Tarım Örgütü geçen ay Nijerya‘nın felaket düzeyinde açlık riskiyle karşı karşıya olan altı ülke arasında olduğunu söyledi.

Yağışlı havalarda araba kullanırken güvende kalmak için püf noktalar

Kış kapıda, şiddetli hava koşulları yaklaşıyor. Ancak trafik söz konusu olduğunda, hasara yol açabilecek olan riskler sadece kışın getirdikleri değil.

Şiddetli rüzgarlardan güçlü güneş ışığına, sisten kar ve buza kadar tüm hava koşulları, sürücülerin ekstra dikatli olmasını gerektirir. Yılın herhangi bir zamanında yağmurlar bile yola çıkanlar için riskli olabilir.

Met Office‘in belirttiğine göre trafikte hava koşullarına bağlı ölümlerin ve ciddi yaralanmaların 10’da 9’u yağmurda meydana geliyor.

Bu zorluklarda güvenli yolculuk yapmak için uzmanların önerilerini derledik.

Ancak öncelikle herhangi bir yolculuğa çıkmadan önce en önemli şeyin hava durumunu kontrol etmek ve önceden plan yapmak olduğu unutulmamalı.

Fırtına, yağmur ve şiddetli rüzgarlarda araba sürerken dikkat edilmesi gerekenler

  • Hafif bir yağmur bile görme ve görülme mesafesini azaltabilir. Şu kuralı hatırlamayı unutmayın:  ‘Sileceklerinizi çalıştırıyorsanız,  yavaşlamalısınız.’
  • Şiddetli sağanak bekleniyorsa, bu yağış bitene ve yollar temizlenene kadar yolculuğunuza başlamaktan kaçının.
  • Yapabiliyorsanız, savrulan dallara, enkazlara ve su baskınlarına maruz kalma olasılığınızın daha düşük olduğu ana yolları kullanın.

  • Görüş mesafeniz ciddi şekilde azalırsa kısa farları kullanın.
  • Kuvvetli rüzgarlar, araçların dengesini bozabilir. Bu yüzden böyle havalarda direksiyonunuzu iki elinizle sıkıca kavrayın. Bu, özellikle sollama yaparken önemlidir.
  • Bir nehir veya demiryolu üzerinden geçerken ağaçlar, binalar veya köprüler arasındaki boşluklara dikkat edin. Bunlar, yan rüzgarlara maruz kalma olasılığınızın daha yüksek olduğu  yerlerden bazılarıdır.

Aracınızın yanlara doğru savrulmasını hesaba katarak her iki yanında yeterli alan bıraktığınızdan emin olun.

  • Islak havalarda yollar normalden daha kaygan olacaktır – bir şeye yaklaşırken tepki vermek için  daha fazla zaman alın. Önünüzdeki hareketli trafiğe göre takip aralığınızı en az dört saniyeye çıkarın.
  • Seyir halindeyken diğer araçlardan sıçrayan sular görüşünüzü aniden azaltabileceğinden, gözlerinizi her zaman dört açın. Sizin sıçrattığınız suların da başkalarını da etkilediğini unutmayın, bu yüzden onların da eylemlerini önceden tahmin etmeye ve hazırlıklı olmaya çalışın.
  • Bisikletliler, motosikletliler ve yayalar gibi savunmasız yol kullanıcılarıyla aracınızın arasında her zamankinden daha fazla mesafe bırakmayı unutmayın. Bu tip havalarda yan rüzgarlarla sizin veya onarın savrulma riskleri daha fazladır bu yüzden her zaman güvenli bir mesafe bırakın.

Yolları su bastıysa ne yapmalı?

Yolu su basmışsa yapılacak tek şey var: Geri dönün ve başka bir yol arayın.

Sel sırasında bir numaralı ölüm nedeni sel suyundan geçmektir, bu nedenle en güvenlisi suya girmemektir.

Asla sel suyunun içine girmeyin. Geri dönmeye çalışın.

Hem yayalar hem de araçlar yükselmiş nehirlerden uzak durmalıdır. Sel sularında yürümek veya araç kullanmak asla tavsiye edilmez. Çünkü su sığ görünse de, hareket halindeki sadece 30 santimetre yüksekliğinde bir su bile arabanızı yüzdürebilir ve kurtulmanız gerekebilecek daha derin sulara sürükleyebilir.

Sel suları ağır enkazlar, keskin nesneler, açık rögar kapakları, kanalizasyon ve ağır  kimyasallar gibi gizli tehlikeler barındırır.

Yaya iseniz asla sel suyunda yürümeyin, sığ akan su bile ayaklarınızı yerden kesip sizi sürükleyebilir. Çocukları ve evcil hayvanları sel suyundan uzak tutun.

Sel suları ayrıca arabalara zarar verebilecek gizli tehlikeler içerir ve arabanızın motoruna kaçacak bir yumurta dolusu su, ciddi hasara yol açabilir.

Karda sürüş için faydalı ipuçları

  • Düşük devirleri kullanarak yavaşça hızlanın. Patinajı önlemek için ikinci viteste kalkış yapmanız gerekebilir.
  • Kar ve buzda, öndeki araçla aranızdaki normal mesafenin yaklaşık 10 katına ihtiyacınız olduğunu unutmayın.
  • Ani fren yapmayın. Bu, tekerleklerinizi kilitleyebilir ve daha fazla kaymanıza yol açabilir.

Güvenli olmadıkça kar küreme araçlarını sollamayın, önünüzdeki yolda temizlenmemiş kar olabilir.

  • Yol işaretlerinin görünmeyebileceği kavşaklarda ekstra dikkatli olun.
  • Tuz serpen veya kar küreme araçları kullanan kış servis araçlarına dikkat edin. Bu araçların yanıp sönen sarı farları vardırve daha düşük hızlarda yol alırlar. Mesafenizi koruyun çünkü yola tuz dökülebilir veya kar sıçrayabilir.

Aracınızın tavanını temizlemeyi unutmayın

Karlı ve don tehlikesi olan havalarda sadece gerçekten gerekliyse seyahat edin. Yola çıkacaksanız, daha iyi koşullar için mümkünse rotanızı değiştirin ve ana yolları kullanın.

Yol veya otoyolda sabit bir trafik olduğunda kar küreme makineleri geçemez. Bu nedenle ulusal ve yerel karayollarında yetkililere karı küremek için  ihtiyaç duydukları zamanı vermek için tamamen gerekli olmadıkça yolculuk yapmayın.

Dik yokuşlardan ve açıkta kalan yollardan kaçının. Tepeler ve daha yüksek alanların kar ve buzla daha tehlikeli hale gelmesi muhtemeldir. daha zorlu sürüş koşulları sunması muhtemeldir.

Yola çıkmadan önce gerekli hazırlıkları yapın. Ön camınızı kar ve buzdan temizleyin. Aracın tavanındaki karı temizleyin, aksi takdirde seyir halindeyken ön camınıza düşebilir.

Sisli ve puslu havalarda sürüş

  • Görüş mesafeniz ciddi şekilde azaldığında – 100 metreden ötesini  göremediğinizde – farlarınızı yakın.
  • Sis şiddetliyse diğer araçları görmekte zorlanıyorsanız, sis farlarınızı açın. Ön ve arka sis farlarınızı nasıl çalıştıracağınızı bildiğinizden emin olun.
  • Arabanızda otomatik farlar varsa, sisli havalarda otomatik olarak devreye girmeyebileceğinden, farların açık olup olmadığını kontrol etmeyi unutmayın.

Siste uzun farları kullanmayın, çünkü sis, ışığı geri yansıtarak görüşünüzü daha da azaltır.

  • Öndeki araçla aranızda yeterli boşluk bırakmak için “iki saniye kuralı“nı uygulayın.
  • Camların buğulanmasını önlemek için varsa aracınızın klimasını açık tutun. Isıtıcının ön camdaki buğuyu gidermek için ayarlandığından emin olun ve tüm havalandırmaları açın.

Görüş çok kısıtlıysa, kavşaklardan geçerken trafiği duymak için pencerelerinizi açık tutun.

Gerçekten göremiyorsanız, devam etmek güvenli olana kadar durmayı düşünmelisiniz.

 

[Foto galeri] İran’da protestolar sürüyor: 27’si çocuk 215 insan öldürüldü

İran’da başörtüsünü uygunsuz takması gerekçesiyle alındığı gözaltında ölen Mahsa Amini’nin ardından sokağa dökülen vatandaşların protestoları 30’uncu gününü geride bıraktı. “Jin, jiyan, azadî” sloganı hala sokaklarda yankılanıyor.

İran İnsan Hakları Örgütü‘nün (IHRNGO) bugün paylaştığı verilere göre protestolarda bugüne kadar 27’si çocuk olmak üzere en az 215 kişi öldürüldü. 

Fotoğraf: Yiannis Kourtoglou / Reuters

Örgüt çocuklara ve mahkumlara yönelik şiddetli baskıları kınadı. IHRNGO faillerin sorumlu tutulması için Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde bağımsız bir mekanizmanın oluşturulmasına olan acil ihtiyacı yineledi. 

İran’da 17 Eylül’de Amini’nin cenaze töreniyle birlikte başlayan protestolar ülkedeki baskıcı İslam rejimine karşı son yıllarda yapılan en büyük baş kaldırı haline geldi. İran’da yayılan protestoların 1979 İran İslam Devrimi‘nden bu yana en büyük ayaklanma olduğu belirtiliyor. Protestocular ülkedeki kadın ve LGBTİ+ kıyımı örneklerini işaret ederek dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in devrilmesini istiyor. İran hükümeti ise protestoları bir halkın başkaldırısı olarak değil, ABD’de de dahil olmak üzere İran’a düşman olan dış mihraklar tarafından düzenlenen bir komplo olarak değerlendiriyor.

Fotoğraf: Reuters

Protestolarda bugüne kadar binlerce gözaltı yapıldı. Protestolarda gözaltına alınan yüzlerce kişinin Evin Cezaevi’ne götürüldüğü biliniyor. Hafta sonu Tahran’daki Evin Hapishanesi’nde yangın çıktı. Basına göre sekiz kişi hayatını kaybetti. Yangının protestolarla ilişkisi olup olmadığı ise bilinmiyor. 

Evin Cezaevi yangını
‣ İran: Protestolarda 185 kişi öldü, TV’de Hamaney yerine ‘kadın, yaşam, özgürlük’ sloganları atıldı 
‣ Mahsa Amini’nin arkasından bir ülke sokakta
‣ Taksim’de Mahsa Amini protestosuna polis engeli: Fotoğrafları toplandı, kadınlar gözaltına alındı
İran’da korku duvarı aşıldı: Kadınlar pes etmiyor
Fotoğraf: Ansa

IHRNGO’nun verdiği bilgilere göre; birçok siyasi mahkûm kötü bir şekilde dövüldü ve yangın sonrasında Rajai Shahr Hapishanesi’ne (Gohardasht) nakledildi.

Örgüt ölümlerin tespit edilenin çok daha üstünde olduğunu tahmin ediyor.

En çok ölüm kaydı 21, 22 ve 30 Eylül’de yapıldı. 

İran’da 17 Eylül’de Amini’nin cenaze töreniyle birlikte başlayan protestolar ülkedeki baskıcı İslam rejimine karşı son yıllarda yapılan en büyük baş kaldırı haline geldi. İran’da yayılan protestoların 1979 İran İslam Devrimi‘nden bu yana en büyük ayaklanma olduğu belirtiliyor.

Ne olmuştu?

Ahlak polisinin gözaltına aldığı 22 yaşındaki Mahsa Amini, iki gün sonra, 16 Eylül’de hayatını kaybetti.

Amini başörtüsü kuralına uymaması, saçının görünmesi nedeniyle gözaltına alınmıştı. Genç kadının ölmesiyle ülke çapında kadınlar eylemler başlattı.

Mahsa Amini’nin ölümü bir toplumu ayağa kaldırdı ve uluslararası kamuoyunda yankı buldu.

Amini için ülkede günlerdir protestolar gerçekleştirilirken birçok ülkede de vatandaşlar sokağa çıkarak kadın mücadelesine destek vererek baskı İslam rejimine tepki gösterdi.

Başörtüleri yakıldı, kadınlar sokaklarda toplumsal cinsiyet eşitliği için yürüdü. Kadın hakları savunucuları ve öğrenciler protesto çağrılarında bulundu.

“Diktatöre ölüm”… Bu slogan İran sokaklarında haykırıldı. Amini’nin Sakkız’da gerçekleşen cenazesinde de aynı sloganlar atılmıştı.

 

‘LGBTİ+ çalışanlar arasında işsizlik yaygınlaşıyor’

Kaos GL Derneği’nin Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi işbirliği her yıl yürüttüğü araştırma Türkiye’deki kamu ve özel sektörde LGBTİ+’ların durumunu ortaya koydu.

Araştırmaların sonuçları bugün kamuoyuna açıklandı. 2022 sonuçları “Türkiye’de Kamu Çalışanı LGBTİ+’ların Durumu” ve “Türkiye’de Özel Sektör Çalışanı LGBTİ+’ların Durumu” başlıklı iki raporda kamuoyu ile paylaşıldı. Prof. Dr. Mary Lou O’Neil, Dr. Reyda Ergün, Dr. Selma Değirmenci, Dr. Kıvılcım Turanlı, Doğancan Erkengel ve Öykü Deniz Aytemiz’in hazırladığı raporların editörleri ise Kaos GL İnsan Hakları Programı’ndan Murat Köylü ve Defne Güzel.

Kaos GL’den Yıldır Tar‘ın aktardığına göre; 289 kişinin katıldığı özel sektör araştırma sonuçlarına göre LGBTİ+ çalışanların sadece yüzde 27’si işyerinde açık olabiliyor. LGBTİ+’lar neredeyse her sektörde çalışırken, bu toplumsal gerçeklik görünür olamıyor. İşyerinde açık olamamak, sadece işe alım süreci veya çalışma hayatının ilk dönemlerine özgü de değil.

Özel sektör raporundan öne çıkan bazı sonuçlar şöyle:

  • LGBTİ+ çalışanlar arasında işsizlik yaygınlaşıyor, işten çıkarılma ve yeni iş bulamama korkusu derinleşiyor, bu çerçevede işyerinde açık olmak LGBTİ+’lar açısından daha da büyük bir risk haline geliyor.
  • LGBTİ+ çalışanlar, çalıştıkları işleri büyük çoğunlukla internetteki kariyer siteleri, tanıdık tavsiyesi ve sosyal medya kanalları aracılığı ile buluyor. LGBTİ+ çalışanlar, diğer LGBTİ+’lardan aldıkları duyum veya destek doğrultusunda LGBTİ+ haklarına ilişkin görece daha olumlu koşullar sunan işyerleri arayışında.
  • İŞKUR ve özel istihdam büroları aracılığıyla iş arama oranı, her yıl olduğu gibi 2021’de de çok düşük ve bu durum LGBTİ+ çalışanların bu kanallara güvenmediklerine ve “fişlenme” riskine yönelik şüphelerine işaret ediyor.
  • Hakim toplumsal cinsiyet normları ve rollerinden kaynaklanan cinsiyetçi beklentilerin iş ilanlarına yansıması, LGBTİ+ çalışanları olumsuz etkiliyor.
  • İşyerinde LGBTİ+’lara karşı ayrımcılığı önlemeye yönelik kurallar ya da kurullar olduğunu belirten katılımcı oranı sadece yüzde 19.
  • LGBTİ+ çalışanlar ayrımcılık karşısında işlerini kaybetme korkusu, daha ağır bedeller ödeme olasılığı, cinsel kimliklerinin kendi kontrolleri dışında açığa çıkmasından çekinme, iş dışındaki hayatlarında karşılaşabilecekleri zorluklar ve benzeri nedenlerle haklarını arayamıyor.

Raporda katılımcılardan alıntılarla ayrımcılık ve nefret söyleminin boyutuna dikkat çekiliyor:

“Birkaç çalışan tarafından sözlü ve fiziksel saldırıya uğradım.”

-Mağazacılık sektöründe satın alma yöneticisi olarak çalışan panseksüel trans erkek

 

“Bir çalışan bana cinsel organının fotoğrafını gösterdi, fiziksel sınırlarımı birçok kez ihlal etti. Kimliğimi açığa çıkarmak için ‘grindr’ indirip bu uygulama ne diye falan sordu. Ben kendisini uyarınca ve başka masaya geçince bu tutumdan vazgeçti. Kendisi hetero ama pislik bir insan.”

-Bilişim sektöründe yazılım destek uzmanı olarak çalışan aseksüel transmaskülen gey non-binary

“Gey olduğu için sözlü ve fiziksel tacize uğratılan çalışanlara denk geldim, queer dayanışma gösterdiğim için ben de hedefleştirildim.”

Kültür/sanat sektöründe yönetmen olarak çalışan queer non-binary

“Gay olduğu için servis şoförünün sözlü şiddetine maruz kalan bir arkadaşım var; ‘şeriat gelse de sizi sallandırsalar‘ şeklinde”

Telekomünikasyon sektöründe yönetici olarak çalışan lezbiyen kadın

“Arkadaşım gönderildi. Sebep olarak da ‘kadın mısın erkek misin belli olmuyor’ dendi.”

Güvenlik görevlisi olarak çalışan heteroseksüel erkek

“Lgbti+ bireylerinin sapık olduğunu savunup lezbiyen olduğum için erkekler neyine yetmiyor? Sorusunu çok kez aldım. Gay bireylere ibne söylemini sürekli olarak dile getirirler.”

Gıda sektöründe garson/barista olarak çalışan lezbiyen kadın

“Kadın atayıp iş başvuru sürecine almamak. Cis het erkek öncelikli başvuruları değerlendirmek, onlarla daha rahat çalışacaklarını alenen söylemek (yük veya kas gerektiren bir iş tanımı değil)… Çoğunlukla açıkça bazen üstü kapalı mizojini, queerfobi ile sözlü taciz ve zorbalık yapılması, buna göz yumulması veya ortak olunması gibi yazmakla bitmez durumlar.”

Kültür/sanat sektöründe yönetmen olarak çalışan queer non-binary

“3 yıl önceki iş görüşmemde (onların dediği şekilde) lpg bireylerini almıyoruz demişlerdi.”

Eğlence sektöründe şef garson olarak çalışan lezbiyen kadın

“Baskıya maruz kalıyorum, bilinçli olarak zor ve karmaşık görevler bana veriliyor.”

Lojistik sektöründe operasyon sorumlusu olarak çalışan gey cis kadın

 Kamuda nefret söylemi oranı yüzde 63!

221 kişinin katıldığı kamu araştırması sonuçları ise işyerinde gizlenmek zorunda kalmanın kamuda daha ağır sonuçlara yol açtığını gösteriyor.

Kamu çalışanı LGBTİ+’ların sadece yüzde 6,5’i işyerinde açık davranabilirken; raporda işyerinde açık olamamanın kendisinin de bir ayrımcılık olduğu vurgulanıyor:

“Görüldüğü kadarıyla, LGBTİ+’lara yönelik ayrımcılık ve nefret söyleminin yeniden üretilmesine neden olan koşullar kamuda özel sektöre nazaran çok daha ağır bir tablo oluşturmaktadır. Geçen yıllarda olduğu gibi, 2022 araştırması da cinsiyet kimliği, cinsel yönelim ve cinsiyet özelliklerine dayalı ayrımcılığın kamuda istihdama erişimde ciddi bir engel olduğunu ortaya koymaktadır. LGBTİ+ çalışanlar istihdam edilmeme riskini bertaraf etmek için zorunlu bir kapalılık stratejisi izlemektedir. Ayrımcılığa uğrama riski işe alındıktan sonra da devam ettiğinden, aynı strateji LGBTİ+ çalışanların çalışma hayatlarının tümünü belirlemektedir. Kapalılık, özel sektöre oranla kamuda daha da zorunlu hale gelmektedir.”

Rapora göre; kamu çalışanı LGBTİ+’ların yüzde 63’ü işyerlerinde nefret söylemiyle karşılaşıyor. 2022 yılı araştırmasına katılan her dört LGBTİ+ çalışandan üçü işe alım süreçlerinde ve her beş katılımcıdan dördü çalışma hayatında ya ayrımcılığa maruz kaldı ya da kimliğini gizlemek zorunda bırakıldı.

Kamuda durum daha da vahim

Raporda katılımcılardan alıntılarla ayrımcılık ve nefret söyleminin boyutuna dikkat çekiliyor:

“Genel olarak istemsizce belli ediyoruz. Bu nedenle bunu sezdikleri için diğer çalışma arkadaşlarımdan farklı davranışlar sergileniyor. Daha ağır çalışma ve hakaret içeriğinde davranış ve tutum gerçekleştiriliyor.”

İşçi olarak çalışan panseksüel erkek

“Giyimim küpe veya saç rengim gerekse davranışım olsun her alanda kısıtlandım.”

-Sözleşmeli personel olarak çalışan gey erkek

“Ayrımcı söylem olarak ‘sürekli kırıtarak yürüme, konuşmana dikkat et’ gibi ikazlar alıyordum.”

Veri hazırlama personeli olarak çalışan biseksüel gender fluid

“Hasta ve hasta yakınları tarafından sürekli bir sözlü şiddete psikolojik şiddete maruz kalıyorum ve bu beni çok yıpratıyor muhtemelen istifa etmeme sebep olacaklar.”

-Sağlık personeli olarak çalışan heteroseksüel trans erkek

“Çalışanlar arasında konuşmalar içerisinde homofobik söylemlere tanık oldum, öğrencilerle ilgili de kendimle ilgili de.”

-Akademisyen olarak çalışan gey erkek

“Birçok kez ayrımcı, alaycı, aşağılayıcı durumlara şahit oldum. Elimden geldiğince tepki gösterip yaptıklarının doğru olmadığını söyledim.”

-Sağlık personeli olarak çalışan gey erkek

“Hemen hemen her gün nefret söylemlerini işitiyorum. Kıyamet alameti, toplum düzenini bozanlar, ahlaksızlar olarak değerlendiriliyor.”

-Mühendis/ Mimar olarak çalışan lezbiyen kadın

“Belli bir kişiye değil ama genel olarak LGBTİQ+’lara yönelik nefret söylemi var. Bazı lakaplar takılabiliyor insanlara. Kurum toplantılarında alakasız şekilde “gençlerin LBGTİ’ye ve ateistliğe özendirildiği” gibi saçma sapan cümleler geçebiliyor. Başka bir çalışmada hazırlanacak pankartta gökkuşağı renkleri kullanıldı diye valilik tasarımcıya LGBTİ propagandası yaptı diye soruşturma açacağını ifade etmişti örneğin.”

-Psikolog/PDR olarak çalışan gey erkek