Meteoroloji Genel Müdürlüğü‘nün hava durumu değerlendirmesine göre Türkiye genelinde sıcaklıklar 7 dereceye kadar artacak.
Ülke genelinde sıcaklıklar mevsim normallerinin 3 ila 7 derece üstünde seyrederken hava sıcaklıklarının önümüzdeki günlerde daha da artması bekleniyor.
Marmara’nın güneydoğusu, Akdeniz’in iç kesimleri, İç Anadolu‘nun kuzeyi, Karadeniz’in iç kesimleri, Doğu Anadolu’nun kuzeyi ile Afyonkarahisar çevrelerinin yerel sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçmesi tahmin ediliyor.
Artvin, Erzurum, Kars, Ardahan, Bolu, Çankırı ve Ankara‘da kuvvetli yerel yağış uyarısı; Marmara‘nın güneyi, Kuzey ve Kıyı Ege‘de ise kuvvetli rüzgar uyarısı yağıldı.
Diyarbakır‘de sıcaklıklar 42 dereceye ulaşırken Edirne ve Şanlıurfa 41 derece; Siirt, Gaziantep ve Manisa 40 derece; İzmir ve Denizli ise 38 derece olacak. İstanbul‘un 36 derece, Ankara‘nın 34 derece olması bekleniyor.
Fotoğraf: Cansu Acar
AKOM sıcaklıklara karşı uyardı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Afet İşleri Dairesi Başkanlığı (AKOM), İstanbul’daki yüksek sıcaklıklar nedeniyle özellikle güneşin dik açıyla geldiği 10.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmaması gerektiğine dair uyardı. Sıcak günlerde bol sıvı tüketilmesi, mevsim koşullarına uygun ince ve pamuklu kıyafetler tercih edilmesi ve yaşlılar, hamileler, çocuklar ve kronik rahatsızlığı olanların güneşli ortamlarda bulunmaması konusunda uyarı yapıldı.
Yüzde 50-95 arasındaki yüksek nem nedeniyle hava sıcaklığının ölçülen değerlerden 5 ila 8 derece daha yüksek hissedilmesi bekleniyor.
Yapılan açıklamaya göre mevsim normallerinin 3 ila 6 derece üzerinde seyreden sıcaklıkların 28 Temmuz’a kadar devam etmesi bekleniyor.
Cengiz Holding’e bağlı Truva Bakır Maden İşletmeleri A.Ş. tarafından Çanakkale-Bayramiç’teki Hacıbekirler köyü mevkiinde açılması planlanan “Halilağa Bakır Ocağı Kapasite Artışı, Cevher Zenginleştirme Tesisi ve Atık Depolama Tesisi 2009/7” projesine verilen “ÇED Olumlu” kararının iptali için açılan dava, başvurucuların aleyhine sonuçlandı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kararının iptali için Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Çan Çevre Derneği, Ege ve Marmara Çevreci Belediyeler Birliği, Ayvalık Tabiat Derneği ve yörede yaşayan 90 kişi, Çanakkale İdare Mahkemesi’nde dava açmıştı.
Aynı şekilde, Nurol Holding‘e bağlı TÜMAD Madencilik A.Ş’nin Çanakkale- Lapseki‘deki Şahinli köyü mevkiindeki Altın Gümüş Madeni Ocağı Kapasite Artışı Projesi” için verilen “ÇED Olumlu” kararı da davacı ekoloji örgütleri ve kişilerin aleyhine sonuçlandı. Davayı, Kazdağı Doğal Ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Ayvalık Tabiat Derneği, Lapseki Çevre Koruma Üretim Ve Dayanışma Derneği, Yenice Meyve Ticaret Limited Şirketi ve 32 bireysel davacı,Çanakkale İdare Mahkemesi’nde kararı veren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı açmıştı.
Örgütler: Bilirkişi raporları hiçe sayıldı
Ekoloji örgütleri karara ilişkin yaptıkları ortak açıklamada, “Bu kararlarla holdinglerin çıkarları için, Kazdağları’nda yaşayan insanların, kurdun, kuşun, sincabın, karacanın ve daha nice canlının yaşamı bir kez daha hiçe sayılmıştır. Her iki karar için de çok üzgün ve öfkeliyiz” dedi.
Her iki kararın oybirliği ile verilmediğine dikkat çekilen açıklamada, şunlar dile getirildi:
“Halilağa Projesi’nin 2021 tarihli ilk ÇED raporunu, haklı iddialarımız ve bilirkişi heyetinin davacılardan yana olan raporları doğrultusunda iptal ettirmiştik. Şirket 2009/7 sayılı genelge uyarınca yeniden ÇED raporu düzenlemişti ve ikinci davamızı da açmıştık. İkinci davamızda da bilirkişi raporu lehimize gelmişti. Bu kez de kazanacaktık. Ancak mahkeme heyeti yürütmeyi durdurma talebimizi reddetmiş ve bu durum bizi mahkemenin seyri hakkında endişeye sevk etmişti. Endişemiz haklı çıktı ve Mahkeme heyetinin iki üyesi, olumlu bilirkişi raporuna rağmen, raporu görmezden gelerek, davacıların haklı beyanlarına ve bilimsel gerçeklere gözlerini ve kulaklarını tıkayarak, şirket lehine karar vermiştir.
TÜMAD Projesi’nde her ne kadar bilirkişi heyetinin bazı üyelerinin görüşleri doğrultusunda bilirkişi raporu aleyhimize gelse de, bilimsel dava dilekçemiz ve güçlü savunmamız ile tarafsız bir mahkeme heyeti ile davayı kazanmış olmamız gerekirdi. Ancak bu davada da heyet üyesi iki hakim şirketten yana karar vermiştir. Ne yazık ki ülkemizde hukukun geldiği nokta her iki dava sonucundan da görülmektedir. Bağımsız ve özgür bir yargı sistemi yoktur. Yargı sistemimizin içindeki bazı unsurlar duruşlarını, bilime, hak ve hukuka göre değil, güç ve iktidar ilişkilerine göre belirlemektedirler. Oysa adalet ve bağımsız yargı herkese lazımdır.”
Adalet sistemine güvenlerini tamamen bitmediğini belirten aktivistler, her iki kararı da Danıştay’da temyiz edeceklerini bildirdi.
“Erzincan İliç’te yaşadığımız maden felaketini unutmadık. Milyonlarca ton zehir koca bir coğrafyaya yayıldı, 9 işçi bu zehrin altında kalarak yaşamını yitirdi. Fırat nehri havzası zehirlendi, yöre onlarca yıl bitmeyecek kanser vakalarıyla ve hastalıklarla yüzleşmek zorunda. Biliyoruz ki önlem alınmaz ise bu projelerle aynı felaket Kazdağları’nda da yaşanacak.
Kazdağları’nın, ormanlarımızın, tarım alanlarının, su varlıklarımızın, binlerce canlının yok edilmesine, yöre halkının mağdur edilmesine, havamızın, suyumuzun toprağımızın, kirletilmesine izin vermeyeceğiz.
Her koşulda mücadelemize devam edeceğiz. Adaletsizlik varsa mücadele ve savunma da vardır. Kirazlı’da 2019’da altın madeni şirketi Alamos Gold’u nasıl kovduysak, Cengiz Holding’e, Nurol Holding’e ve diğer şirketlere ve bu hukuk dışı izin ve ruhsatları veren kurumlara karşı da mücadelemizi sürdüreceğiz.
Doğayı katletme hazırlığı içinde olanlar karşılarında Kazdağları halkını bulacaklardır. Ormanlarımızı, köylerimizi, karacalarımızı, kuşlarımızı sonuna kadar savunacağız.”
Brezilya‘nın Amazon yağmur ormanlarındaki ormansızlaşma oranlarının giderek azalmasına rağmen hala her yıl 5 bin kilometrekareden fazla orman alanı kaybediliyor.
Amazon bölgesinde uydu görüntülerinden elde edilen verileri derleyen yeni bir çalışma, Yerli toplulukların koruması altındaki bölgelerde ormansızlaşmanın yüzde 83 daha düşük olduğunu ortaya çıkardı. Çalışma, Yerli toplulukların çevre yönetim anlayışının ormansızlaşmayla mücadele çabalarına yardımcı olabileceğini gösterdi.
2021 yılında Glasgow‘da düzenlenen COP26 zirvesinde hükümetler ve sivil toplum kuruluşları, ormanlar, Yerli halklar ve yerel topluluklar için siyasi ve mali destek sözü verdi. Bu vaatler Yerli halkların seslerini duyurmalarına ve gasp edilen toprakların iadesine yönelik yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edildi.
2022 yılında ise dünya çapında hükümetler, 2030 yılına kadar gezegen yüzeyinin yüzde 30’unu koruma taahhüdü verdi. Bu taahhüdün yerine getirilmesi için Amazon ormanları başta olmak üzere birçok bölgede ormansızlaşmanın tersine çevrilmesi ve koruma çabalarının hızlandırılması gerekiyor.
Tarım işletmelerinin ekonomik kalkınma vaatleri çürütüldü
Ormansızlaşma üzerine yapılan araştırmaya göre Yerli halkların ekonomik refahını iyileştirmek yalnızca sosyal adaleti değil aynı zamanda çevresel koruma çabalarını da iyileştirebilir.
Ancak dünya genelinde ormanlar, madencilik faaliyetleri ve büyük tarım işletmeleri dahil olmak üzere farklı çıkar gruplarının göz koyduğu alanlar olmaya devam ediyor.
Araştırma, Yerli toplulukların ormanlardan elde ettiği gelirin diğer arazi kullanımlarına kıyasla yüzde 36 daha düşük olduğunu da gösterdi. Ancak analize göre Brezilya Amazonları’nın tarımsal işletmelere ayrılmasının sosyoekonomik faydaları, orman örtüsünü koruyan sürdürülebilir kaynak kullanımına odaklanan koruma odaklı alternatiflere kıyasla daha düşük.
Bu sonuçlar, Brezilya’da Yerli topluluklarla sık sık çıkar çatışması yaşayan tarım ticareti lobisinin tarımsal üretim faaliyetlerinin bölgeye ekonomik kalkınma sunacağına dair vaatleriyle çelişiyor.
Aksine, toprakların Yerli topluluklara verilmesi ormansızlaşma ve iklim değişikliği ile mücadeleden biyolojik çeşitliliğin korunmasına son derece önemli faydalar sunuyor.
Fotoğraf: Joao LAET
Yerli toplulukların karşılaştığı yapısal engeller kaldırılmalı
Son zamanlarda BrezilyaYüksek Mahkemesi, ülke genelinde Yerli halkların toprak taleplerini önemli ölçüde kısıtlayan anayasal çerçeve olan Marco Temporal‘in geçerliliğini tartışıyor. Bu yasal çerçeve, yürürlüğe girdiği tarih olan 5 Ekim 1988 veya öncesinde topak sahipliğine dair kanıt sunabilen Yerli topluluklara toprak talebinde bulunma hakkı veriyor.
Dünyanın en dezavantajlı grupları arasında gösterilen Brezilya’daki Yerli toplulukların yüzde 33’ü yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ülke genelinde Yerli halkların güçlendirilmesi için çeşitli yardım planları ve refah programları yürütülüyor. Ancak birçok aile desteğe erişim konusunda zorluklarla karşılaşıyor.
Örneğin izole bölgelerde yaşayan aileler, ödemelerini almak için şehir merkezlerine yapılacak yolculukların maliyetini karşılayamıyor. Birçok ailenin de programlara başvurmak için gerekli teknolojiye erişimi yok.
2030 gündemi doğrultusunda Yerli halkların gasp edilen topraklarının iadesine yönelik çabalar artarken hükümetlerin ve sivil toplumun kırsal toplulukların hak taleplerinin engelleyen yapıların kaldırılması hem Yerli topluluklar hem de ormanlar açısından hayati önem taşıyor.
Salda Gölü’nün ekolojik ve tarihi önemine rağmen karşı karşıya kaldığı yıkım, baskı ve kirletici unsurlar, gölün varlığını her gün daha çok tehdit ediyor. Her yıl Salda Gölü’nde yaşanan tahribatlara yenileri ekleniyor.
Çevresinin yapılaşmaya açılması, turizm adı altında insanların göl çevresine yönlendirilmesi, iklim değişikliğinin etkisiyle artan kuraklık sorunlarına ek göle baskı oluşturuyor. Salda Gölü üzerine yıllardır çalışmalarda bulunan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici’yle Salda Gölü’nün son durumunu konuştuk.
Fotoğraf: Dr. Erol Kesici
Son dönemde sosyal medyada da sıkça paylaşılan gölün toprak yapısında meydana gelen çatlaklara ilişkin konuşan Dr. Erol Kesici, “Suların çekilmesiyle birlikte göl su seviyesinde giderek azalma yaşanması sonucunda kıyıda meydana gelen dejenerasyon, tahribat… Bunun elbette yağışlarla da, yeraltı sularının çekilmesiyle de etkisi var. Zaten İç Anadolu’daki göller birbirine birleşik iç hatlar dolayısıyla bağlanmıştır. Eğer Konya’daki Beyşehir Gölü’nün başı ağrırsa Salda Gölü’nün de başı ağrır. Oranın suyu çekilirse Salda Gölü’nün de suyu çekilir. Meke Gölü kurursa Salda Gölü de kurur” diyor.
‘En büyük yanlışlık bir suyu bir yerden alıp bir yere taşımaktır’
Dr. Erol Kesici, kuraklığın çatlaklara neden olduğunu belirterek gölün üzerinde tahribata sebebiyet veren diğer sorunlara ilişkin ise şunları söylüyor:
“Çevresinde çok yoğun bir insan baskısı var, yoğun bir su kullanımı var, sayısız sondaj kuyuları var ve hala da açılmakta. Bunlardan elbette Salda Gölü etkilenmekte. Bu sondajlar tarım için açılıyor. Buradan alınan, yeraltından çekilen sular aynı zamanda Burdur Gölü’nü de besleyen damarlardan biri. Aynı bizim vücudumuzdaki damar sistemleri gibi. Salda Gölü kapalı bir havza gölü. Suyunu dışarıya veremiyor, bunun için de çok hassas bir yapıya sahip. Diğer yerden nasıl su verilecek? Hangi suyu vereceksin? Oraya verilecek tek su, yıllarca bizim mücadelesini verdiğimiz, bu gölü besleyen derelerin, çayların önünde bulunan göletlerdir. Çünkü bu onun kaynağı. Benim kan grubuma uymayan bir kanı bana veremezsiniz. Başka yerden ne su vereceksiniz? Onun dışında getirilip de can suyu verilmez. Çünkü burası dünyanın en hassas alanlarından biri. En büyük yanlışlık bir suyu bir yerden alıp bir yere taşımaktır.”
‘Gölü plaj olarak kullanmak kadar ilkellik, bağnazlık, cahillik olamaz’
Salda Gölü’nde suyun özelliğinden dolayı çok az sayıda biyoçeşitlilik bulunduğunu belirten Dr. Erol Kesici, göldeki biyoçeşitliliğin zenginleştirilmesi gerektiğini dile getirdi. Dr. Kesici, “Salda’ya Dikkuyruk dediğimiz, kuşların hepsi önemli de, kalıcı kuluçkaya yatan, kışın göç eden yazın gelen bu tür kuşlar artık gelmiyor. Ekosistemini de bozmuşuz. Salda Gölü, tarihiyle çevresiyle bütün bir şekilde korunması gerekir. Koruma alanları yetersizdir. Salda Gölü kendi başına bir değerdir” diyor ve ekliyor:
“Salda Gölü zaten bilimsel, yaşamsal açıdan ileride oluşabilecek, ihtiyacı duyulabilecek, ekolojik açıdan korunması gereken en büyük hazine. Paraya dönüştürmeyin. Gölde yıkanmak, plaj olarak kullanmak kadar ilkellik, bağnazlık, cahillik olamaz.”
‘Bembeyaz göldeki hidromanyezitlerin giderek karardığını gördük’
Son bir yılda Salda Gölü’nde neler yaşandığını soruyoruz Dr. Erol Kesici’ye. “Plaj olan alanların olduğu taraflarda ve yolların açılmış olduğu alanlarda, daha önce turkuaz renginde ve bembeyaz göl içerisindeki hidromanyezit oluşumların giderek karardığını, ezildiğini gördük” diyen Dr. Kesici, daha önce yaptıkları bir çağrıyı açıklayarak yeniden dile getiriyor:
“Ayakkabınızla bile basmayın derken kastımız neydi; onlar canlı varlıklardır, hakikaten de canlı oluşumlardır. Sadece gözünü değsin diyoruz; eliniz ayağınız değmesin. Oraya ne araç girmeli, ne de diğer taşıma araçları girmeli.”
Salda Gölü’nde giderek kararan hidromanyezitlerin ve parçalanmış toprak yapısının bir görseli. Dr. Erol Kesici, hidromanyezitlerin 11 yıldır (2013’ten bu yana) devam ettiğini belirtiyor.
Göldeki, sulu bir magnezyum karbonat bileşiği olan ve bembeyaz renkte olan hidromanyezitlerin zaman içerisinde öncelikli olarak kuraklık sebebiyle renklerinin koyulaştığını dile getiren Dr. Kesici, şunları söylüyor:
“Bembeyaz olması gerekirdi, kuraklık ve çatlamalarla birlikte kararmalar gerçekleşti. Orada çok büyük bir su kaybı oldu, bu da hidromanyezit oluşumunu engelliyor. Su seviyesi giderek düştü. Tamamen sularla kaplıydı o alanlar, kuruma sonrası meydana gelen çekilmeyle kararmalar arttı.”
Salda Gölü’ndeki toprak yapısının Mars’taki Jezero Krateri‘ndeki eski göle benzerliğine ve Mars’a ışık tutması için Salda’da araştırma yapılması gündeme gelmesine ilişkin de konuşan Dr. Erol Kesici, “Çok yanlışlık var. Mesela buraya Mars’la ilgili merkez kuracağız. Kim kuracak? NASA. Aynı Salda Gölü’ne benzeyen Meksika’da Alchichica lagünü var. NASA niye hemen gidip de bin km ötesindeki bu gölde üs kurmuyor da Mars’ı inceleyecekse, aynı özellikler orada da var Salda’ya benzeyen özellik, niye 13 bin km gelerek bunu kurmaya çalışıyor?” diyor.
Son olarak Salda’nın korunması gerektiğine vurgu yapan Dr. Kesici, gölün varlığının ileriye taşınabilmesi için de çevre baskısından kurtulmasının mühim olduğunu belirterek şunları söylüyor:
“Alışveriş, satış yerleri var… Salda’nın değeri parayla ölçülmez. Salda’nın değeri bu yıl ‘buraya beş milyon kişi geldi’yle ölçülmez. Para her şey değildir. Bu gidişle biz Salda Gölü’nü giderek kaybetmekteyiz. Çünkü insan istilası var ki virüsten beter. Bu konuda gerçekten bilimsel olmak gerekir.”
Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği Yönetim Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu‘na mektup yazarak Adalar‘ın UNESCO Dünya Mirası Listesi‘ne girmesi için yapılan başvuruya destek talep etti.
Bir açık hava müzesi gibi olan Adalar’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girebilecek niteliklere sahip tarihi yapısı ve doğasının koruma altına alınması gerektiğini söyleyen dernek, sekiz yıldır Adalar ilçesinin dünya mirası olması için çalışmalar yürütüyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na ilettiği başvuru dosyası için sürecin tamamlanmasını bekleyen dernek yetkilileri, İBB başkanı İmamoğlu’na destek çağrısı yaptı.
Gönüllü olarak faaliyet gösteren dernek, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmenin adanın güzelliklerini korumak için daha etkili olacağını söylüyor.
Ancak Atatürk’in 1930’larda yaya bölgesi olarak belirlediği Adalar’da motorlu taşıt kullanımının yol açtığı yapılaşma baskısı, ekosistem tahribatı, orman yangınları ve kazalara yol açıyor.
İstanbul nüfusu 20 milyona yaklaşırken şehrin yaya bölgesi statüsündeki tek alanı olan Adalar, yavaş yaşam akımına örnek teşkil ediyor.
“Adalar’da turizmin sürdürülebilir olmasının ise sorumlu turizmle mümkün olduğunu, bunun ise öncelikle yerel kültüre saygı göstermek, karar alma süreçlerinde yerel halkı da dahil etmekle” sağlanacağını söyleyen dernek, bölgedeki içi ulaşımda ziyaretçilere değil, yerel halkın gereksinimlerine öncelik verilmesini talep ediyor.
Yayalaştırma odaklı uygulamalar tercih edilmeli
Ziyaretçilerin küçük yüzölçümüne sahip adaları yürüyerek keşfetme imkanı bulunuyor. Ancak mevcut uygulamalar ziyaretçileri toplu taşıma ve akülü taksilere yönlendiriyor. Bunun yanlış bir uygulama olduğunu belirten dernek, bu tür uygulamaların Adalar’da trafik yükünü arttıracağına ve acil durumlarda itfaiye ve ambulans gibi araçların geçişinin engelleneceğine dikkat çekti.
Dernek bünyesindeki şehir plancılarının da yer aldığı ve İBB’nin EMBARQ ve Gehl Architects işbirliği ile hayata geçirdiği Tarihi Yarımada’nın Yayalaştırılması Projesi‘nin motorsuz taşıma yöntemlerinin ve kentsel tasarım uygulamalarının yaya güvenliği açısından başarısını ortaya koyduğunu belirten dernek, Adalar için de yayalaştırma odaklı ulaşım uygulamalarının örnek alınabileceğini belirtti.
Mektupta İBB bünyesinde geliştirilen Yürü Be İstanbul uygulamasına Adalar’daki mevcut yürüyüş rotalarının eklenmesi önerildi.
Dernek, Koruma Amaçlı İmar Planları’nda Adalar ilçesinin kıyılarının plan dışı bırakılmasına tepki göstererek “Kamuya kapalı olan Büyükada’daki Dilburnu İskelesi ile Heybeliada‘daki bir özel işletmenin izinsiz kullandığı Tsunami Tahliye İskelesi kamuya iade edilerek hizmete açılmalı, deniz taşıması öncelikli olmalıdır. Bu açıdan, Adalar için hazırlanmış olan bu planların Adalar’ı korumaktan uzak olduğu ortadadır” dedi.
Diğer yandan İBB’nin AKP yönetiminde olduğu dönemde, Adalar şehir hatları seferlerinin yarısından fazlası kaldırıldı ve Adalar’a ulaşım, olumsuz hava koşullarında seferleri aksayan deniz motorcularına devredildi. Dernek, Adalar’a giden eski vapur seferlerinin yeniden başlatılması talep edildi.
Adalar’a uygun ulaşım çözümleri talep edildi
Öncelikli olarak “Adalar halkından toplanan 4500 imzanın da dikkate alınarak İETT’ye ait Adabüsler’in kaldırılmasını istiyoruz” diyen dernek temsilcileri, Adalar’ın ulaşım sorununu çözebilecek etkili bir plan yapılmasını istiyor.
Dernek, “Tüm İstanbullular’ı mutlu edecek çözüm önerilerinin tartışılacağı geniş katılımlı bir ulaşım çalıştayının, durumun aciliyetini göz önünde bulundurarak, en geç 1 Ağustos 2024 tarihine kadar yapılmasını gerekli görüyoruz. Bu tarih size uygun olmadığı takdirde, bizlere en geç 1 Ağustos 2024 tarihine kadar, farklı bir tarih önermenizi rica ediyoruz” dedi.
Son olarak Dünya Mirası Adalar Ekoloji ve Kültür Derneği’nin Adalar için geliştirilecek çözümlerin bir parçası olarak katkıda bulunmaya hazır olduğunu belirten dernek temsilcileri, Adalar’ın üstün evrensel niteliklerine uygun, sağlıklı ulaşım ve ziyaretçi yönetim çözümleri geliştirilmesini talep etti.
Araştırmalar, iklim değişikliği nedeniyle eriyen kutup buzullarının gezegeni yeniden şekillendirerek günleri uzattığını gösteriyor.
Bilim insanları, bu çarpıcı bulgunun insan faaliyetlerinin dünyanın milyarlarca yıllık düzenini nasıl etkilediğine dair önemli bir veri sunduğunu söylüyor.
Araştırmada tespit edilen değişiklik milisaniye ölçeğinde olsa da bilim insanları bu değişikliğin internet trafiği, finansal işlemler ve GPS navigasyonu gibi hassas zaman işleyişine dayanan operasyonları kesintiye uğratabileceğine dair uyarıyor.
Şişmanlayan dünya daha yavaş dönüyor
ABD Ulusal Bilimler Akademisi Bildiriler Kitabı‘nda yayınlanan araştırma, buzullardaki erimenin günlerin uzunluğuna etkisini inceledi.
Ayın dünyanın okyanusları ve kara kütleleri üzerinde çekim etkisinden dolayı günlerin uzunluğu giderek artıyor.
Ancak insanların sebep olduğu küresel ısınma nedeniyle Grönland ve Antarktika buz tabakalarının daha hızlı erimesi yüksek enlemlerde depolanan suyun okyanuslara yeniden dağıtılmasına ve suların ekvator çevresinde birikmesine neden oluyor.
Dünyanın daha basık ve şişman olmasına yol açan bu durum gezegenin dönüş hızını yavaşlatıyor ve günleri uzatıyor. Yavaşlama hızının 1900-2000 yılları arasında yüzyılda 0,3 ila 1,0 milisaniye arasında olduğu tespit edildi. Ancak 2000 yılından beri bu değişim 1,3 milisaniyeye yükseldi.
Araştırmanın yazarları sera gazı emisyonları ciddi oranda azaltılsa bile önümüzdeki on yıl boyunca hızlanmanın 1 milisaniye olmasının beklendiğini söylüyor. Emisyonlar azaltılmazsa yavaşlama oranı 2100 yılına kadar 2,6 milisaniye/güne yükselebilir.
Milyonlarca yıllık süreç 100-200 yılda gerçekleşti
Guardian kaynaklarının aktardığına göre İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü ETH Zürih‘ten profesör Benedikt Soja, “İnsanlar olarak gezegen sistemi üzerindeki etkimizi yalnızca sıcaklık artışı gibi yerel olaylarla değil, uzayda hareket etme ve dönme şeklinin değişmesi gibi temel süreçlerle de görebiliyoruz.Karbon emisyonlarımız yüzünden bu değişikliği yalnızca 100-200 yılda başardık.Halbuki daha önce bu süreçlerin gerçekleşmesi milyarlarca yıl alıyordu” dedi.
İnsanların zaman işleyişi hassas atom saatlerine dayanıyor. Bir günün kesin olarak ne kadar sürdüğü, yani dünyanın bir tam dönüşünü tamamlama hızı ayın gelgitleri, iklim etkileri ve buzul tabakalarının geri çekilmesine bağlı olarak değişiyor.
Soja, hem internetin hem de iletişim ve finans işlemlerinin dayandığı veri merkezleri için kesin zamanlamanın önemine dikkat çekerek zaman hesaplarına etki eden tüm faktörlerin hesaba katılması gerektiğini söyledi. Navigasyon, uydular ve uzay araçları için de zaman hesabı önem taşıyor.
AKP‘nin, sokakta yaşayan hayvanların toplatılmasını ve sahiplenme olmazsa öldürülmesini içeren kanun değişikliği teklifini protesto etmek için Ankara Meclis Parkı‘na giden Ankara Barosu, İstanbul Barosu ve diğer barolara mensup avukatların ve aktivistlerin parka girişi polis barikatlarıyla engellendi.
Park kapatıldığı için meclis önünde eylem yapan avukatlar darp edildiklerini bildirdi ve acil destek talep etti.
Aktivistler milletvekilleri ve yaşam savunucularına destek çağrısı yaptı ve “Bu kanlı yasayı geçirmemeye ant içtiğimizi bir kez daha beyan ediyoruz. Bizi ve dostlarımızı sokaklardan, parklardan süremezsiniz” dedi.
Bugün saat 10.15’te baro nöbeti için için parka giden avukatlara ve aktivistlere halka açık Milli Egemenlik Parkı‘nın girişinde orantısız güç uygulandı.
Polis müdahalesi esnasında Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu ve CHP milletvekili Avukat Mahmut Tanal da protestocular arasında bulunuyordu.
Köroğlu, X hesabından yaptığı paylaşımda “Yok etmeyi bir çözüm seçeceği olarak sunmak ahlakın, vicdanın ve hukukun hiç bir yerine sığmaz! Umuyorum ki; siyasi parti fark etmeksizin halkın oyları ile seçilmiş milletvekilleri yasayı geri çekip, gerçek çözümler üreten sağduyulu seslere kulak vereceklerdir. Meclisin önünde, katliama sebep olacak bu yasaya hayır demek için hazır bulunan insanların demokratik tepkilerini göstermelerinden korkmak yerine onların yanında yer alın Biz öyle yaptık” dedi.
İstanbul Barosu Başkanı Avukat Filiz Saraç ise “Bu barikat hayvan hakları savunucularına değil vatandaşlara hayvan nefreti aşılayanlara, bu nefreti köpürtenlere ve “ötanazi” adı altında katliamı savunanlara kurulmalıdır” diyerek yasa teklifine ve protesto engeline tepki gösterdi.
Saat 10:15 civarında yaşam hakkı savunucularına, hayvan hakları aktivistlerine, avukatlara orantısız güç uygulandı. Meclis Park’a girişimiz engellendi.
Ankara Barosu Başkanı Mustafa Köroğlu ve CHp milletvekili Av. Mahmut Tanal buradalar.
Londra Bilim Müzesi Grubu, petrol devi Equinor ile sponsorluk anlaşmasını sonlandırdı.
Norveçli petrol şirketi Equinor, 2016 yılından beri Birleşik Krallık’ta bulunan beş müzeden oluşan Bilim Müzesi Grubu’nun çocuklar için ayrılan Wonderlab Galerisi‘nin sponsorluğunu üstleniyordu.
Haziran ayında müze yetkilileri, genç mühendis ve bilim insanı adaylarını destekleyen petrol şirketine övgüde bulunarak imzalanan sponsorluk anlaşmasının yenilenmeyeceğini açıkladı.
Alınan kararda şirketin Paris İklim Anlaşması ile kararlaştırılan karbon emisyonlarını azaltma hedefleri ile uyumsuz olması gerekçe gösterildi.
Rosebank yatırımları tepkiye yol açtı
Rusya‘nın Ukrayna‘yı işgal etmesiyle Norveç, Avrupa‘nın en büyük gaz tedarikçisi konumuna geldi. Bu dönemde Equinor, Avrupa pazarından önemli bir kazanç sağladı.
2023 yılının ekim ayında Equinor’un Birleşik Krallık’ın kıta sahanlığında bulunan Rosebank bölgesinde petrol ve gaz sahasını geliştirme çalışmalarına başlaması iklim aktivistlerinin tepkilerine yol açtı.
Şirket, bu planın Birleşik Krallık’ta daha büyük bir enerji oyuncusu olmak için atılan bir adım olduğunu açıkladı. Ancak Kuzey Denizi‘ndeki petrol sahası, ülkenin fosil yakıtlardan aşamalı olarak çıkış planları doğrultusunda belirlenen standartları ihlal ediyordu. Bu nedenle şirket, aktivistlerin yasal tehditleriyle karşı karşıya kaldı.
Diğer fosil yakıt şirketleriyle ortaklıklar sürüyor
Çevreciler ve araştırmacılar sponsorluğun sonlandırılmasını bir zafer olarak nitelendirdi. Araştırma kuruluşu Culture Unstained‘in direktörlerinden Sara Waldron, Science Museum yönetim kuruluna petrol devlerinden BP ve Hindistan merkezli kömür şirketi Adani ile de mevcut ilişkilerin sonlandırılması çağrısında bulundu.
Müzenin yönetim kurulu başkanı Tim Laurence, Equinor ile sponsorluğun sonlandırılmasına rağmen yönetim kurulunun tüm enerji şirketlerini sponsor olarak reddetme fikrine sıcak bakmadığını açıkladı. Laurence, karbon yoğunluğu daha az olan sektörlerle ilişkilerin sürdürüleceğini söyledi.
Çevre baskıları karşılık buluyor
Daha önce diğer Birleşik Krallık müzeler ve kurumlar da benzer hamleler yaptı.
Aralık 2022’de National Portrait Gallery, petrol devlerinden BP ile ortaklığını bitirdi. Haziran 2023’te ise British Museum, BP ile 27 yıllık iş birliğini sonlandırdı. Ancak müze yetkilileri firmayla bazı ilişkilerin devam edeceğini bildirdi.
Fossil Free Books‘un bir kampanyası üzerine Edinburgh, Cheltenham ve Hay Festivali‘nin de aralarında bulunduğu dokuz kitap festivali için fosil yakıt sponsorlukları boykot edildi.
Geçen cumartesi günü, Pensilvanya‘daki mitingde konuşurken silahlı saldırıya uğrayan ve yüzünden yaralanan eski ABD Başkanı Donald Trump, kasım ayındaki başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti‘nin başkan adayı olmak için ulusal kongre delegelerinden gerekli oyu aldı. Trump, yartisinin kongresi öncesi başkan yardımcılığı için Cumhuriyetçi Ohio Senatörü James David Vance‘i seçtiğini açıklamıştı..Cinsiyetçi, kürtaj, göç ve göçmen karşıtı, iklim inkarcısı ve fosil yakıt şirketlerinin en büyük destekçisi olan Trump’ın, yardımcılığı seçtiği Vance de Trump’ın bu görüşlerini paylaşıyor.
2023’ten beri Ohio senatörü olarak görev yapan bir sermayedar ve politikacı olan Vance, senatör yapılmadan önce Trump’ı açıkça eleştiren isimlerin başında geliyordu. “Tam bir sahtekar” dediği Trump’ı Hitler’e benzeten Başkan Yardımcısı adayı, ona oy verenleri de “aptal” olarak nitelendirmişti.
Başkan Yardımcısı adayı Vance: İklim inkarcısı, kürtaj ve göç karşıtı
2022’de Senato seçimlerini kazandıktan sonra Trump’ın ateşli bir destetçisi olan Vance, buradaki görevi boyunca neo-gerici , ulusal muhafazakar ve sağ popülist olarak tanımlandı.
Trump’ın başını çektiği “Make America Great Again” hareketinin güçlü bir savunucusu olan Vance, tıpkı Trump gibi iklim değişikliğini reddediyor. İklim krizi olmadığını iddia eden bir radyo sunucusuna yanıt olarak”Hayır, bence de yok” diyen Cumhuriyetçi aday, “İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin felaket bir sorun olduğunu düşünüyorsanız, bunun çözümü, fosil yakıtlar da dahil olmak üzere kendi enerjimizin daha fazlasını burada, Amerika Birleşik Devletleri‘nde üretmemizdir” diye konuştu, çevre düzenlemelerinin çok sayıda üretim işinin başka ülkelere devredilmesine neden olduğunu ileri sürdü.
1984 doğumlu Vance ABD’de üretilen benzinli araçlar için yeni vergi kredileri açmayı da planlıyor.
Cumhuriyetçi Başkan Yardımcısı adayı, kürtaja da karşı ve 15 haftadan sonraki kürtajlar için federal bir yasağı savunuyor. Eşcinsel evlilikleri federal düzeyde tanıyan yasaya da karşı çıkıyor: “Evliliğin bir erkek ve bir kadın arasında olduğuna inanıyorum, ancak eşcinsel evlilik sorununun şu anda canlı olduğunu düşünmüyorum . İnsanların ailelerini alıp parçalamaya çalışan bu adamlardan değilim.” Çocuklara cinsiyet uyum ameliyatı yapılmasının ise kesinlikle yasaklanması gerektiği kanısında. Aile içi şiddet oranlarının ise “modern toplumun ailelere karşı savaşı” nedeniyle “fırladığını” iddia ediyor.
Vance asgari ücret artışlarına, sendikalaşmaya da sıcak bakmıyor.
Dış politikada ise Ukrayna’ya Amerikan askeri yardımına karşı çıkıyor, Rusya lideri Vladimir Putin‘le temasın güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor, Trump’un Meksika’yla güney sınırına duvar örmesini destekliyor. İsrail‘e de mutlak destek verilmesini ve Hamas‘ı yok edene kadar Gazze’de savaşa devam etmesi gerektiğini sık sık ifade ediyor.
Analistler, Trump-Vance ikilisinin 5 Kasım’daki seçimleri kazanması halinde, ABD’nin dış politikasında ve Avrupa’yla ilişkilerinde ciddi değişimler yaşanabileceğini vurguluyor.
İstanbul‘un en önemli su kaynaklarından Ömerli Havası‘na Biyoteknoloji İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (OSB) yapılması planlanıyor.
Tuzla Belediyesi‘nin şubat ayındaki meclis kararı ile yapılacak OSB’de ilaç yan ürünleri ve tarım ilacı gibi ürünlerin üretilmesi planlanıyor.
İstanbul’un içme suyunun yarısından fazlasını karşılayan ve Melen su sisteminin ara depo görevini gören Ömerli Barajı havzasına yapılacak OSB, şehrin su sistemini tehdit ediyor.
‘Biyoteknoloji ekosistemi’ kurulacak
Biyoteknoloji Sanayiciler Derneği‘nin (BİYOSAD) açıklamasına göre dernek öncülüğünde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde yürütülen Biyoteknoloji Vadisi projesi için 4,5 milyar TL harcanacak. Proje kapsamında özel şirketler, üniversiteler, test sertifikasyon merkezleri, AR-GE merkezleri ve start-up’lar gibi sektör paydaşlarının bir araya geldiği bir biyoteknoloji ekosistemi kurulması planlanıyor.
Biyoteknoloji İhtisas OSB’sinde ise ilaç, aşı, tıbbi cihaz, tarım ilacı, antibiyotik, moleküler genetik kit, biyosensör ürünler, biyoaktif ortez protez gibi ürünler üreten 180 firmanın faaliyet göstermesi planlanıyor. Çevre, Şehricilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı OSB için ÇED onayı verdi, Tuzla Belediyesi de yapılan çevre düzeni plan değişikliğini onayladı.
Tehlikeli atıklar su havzasına zarar verecek
Evrensel kaynaklarına konuşan çevre mühendisi Selahattin Beyaz, OSB’nin planlandığı bölgenin İstanbul’un en önemli su kaynağı Ömerli Barajı’nı besleyen su havzasına zarar vereceğine dikkat çekti.
OSB’nin planlandığı bölgede küçük dereler ve yüzey suları Ömerli Havzası’nı besliyor. Ancak OSB’nin oluşturacağı tehlikeli kirletici atıklar temiz kalması gereken bu alanın suyunu kirletecek. OSB’nin atık su arıtma sistemlerinin bölgeyi kirlilikten korumak için yeterli olmayacağını belirten Beyaz, “OSB ile birlikte İstanbul’un su kaynağı olan Ömerli Havzası ve baraj sistemi sürekli risk altında olacak. Bu Melen su sistemini de olumsuz etkileyecektir” dedi.
Beyaz, “Sermaye havza alanlarındaki projelerden yüksek kâr elde ederken, yüksek maliyetli suyun bedelini İstanbul halkı ödemektedir” diyerek iktidarın İstanbul’da yönetmeliklere, kanunlara ve ilgili mevzuata uygun planlama yapılması gerektiğini söyledi.
İstanbul, Melen suyuna muhtaç bırakılıyor
Su kaynaklarının plansız rant projeleri nedeniyle zarar gördüğünü vurgulayan Beyaz, İstanbul’daki su havzalarına zarar veren projelerin kenti Melen Havzası’nın suyuna muhtaç bıraktığına dikkat çekti.
İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için planlanan Melen Barajı hala yapılamadığı için İstanbul’a Melen Su Sistemi ile 200 kilometre mesafeden basınçlı borularla su iletiliyor. Bu çabaların yüksek enerji maliyeti ise halka ödetiliyor.
Trakya bölgesindeki Kazandere, Pabuçdere ve Istrancalar barajları da İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan diğer kaynaklar. İstanbul’da ise Darlık, Ömerli, Elmalı, Alibey, Sazlıdere, Büyükçekmece ve Terkos su havzaları şehrin içme ve kullanım suyu ihtiyacını karşılıyor.
Ömerli’nin azami birikim hacmi 235 bin 371 milyon metreküp, yıllık verimi 220 milyon metreküp. Bölgedeki barajın doluluk oranı ise yüzde 72.
İSKİ‘nin Ömerli Baraj Gölü Havzası Koruma Planı‘na göre Ömerli İçme Suyu Baraj Havzası‘nda Balçık Deresi geçiyor. İSKİ değerlendirmesi, ‘kritik öneme sahip olan’ ve ‘doğal ve kırsal karakteri korunacak alan’ statüsündeki bölgede OSB yapılmasının “İSKİ içme suyu yönetmeliği, yürürlükteki çevre ve imar planları kararlarına aykırı” olduğunu belirtiyor.
OSB’nin tehlikeli atık suyunun insan sağlığına ve çevreye zararlı olacağına dikkat çeken rapor, atık maddelerin havzada birikmesinin sel, taşkın ve deprem gibi afetler gerçekleşmesi durumunda telafisi olmayan zararlara yol açacağını belirtiyor. Ömerli Barajı’nın İstanbul’un su ihtiyacının yarısından fazlasını karşıladığı düşünülürse bu zararlar şehrin içme ve kullanım suyunun tedariki açısından da önemli bir risk oluşturuyor.
Görsel: İSKİ
Yer seçimi mevzuata uygun değil
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın internet sitesinde yer seçiminin bakanlık koordinatörlüğünde ilgili kurumların katıldığı bir komisyonun bölgedeki inceleme faaliyetleri sonucunda yapıldığı belirtiliyor. Ancak mevzuat gereğince korunması gereken ve sanayi tesisi kurulması uygun görülmeyen alanlarda OSB kurulması için inceleme yapılmasına izin verilmiyor.
İSKİ’nin olumsuz görüşüne rağmen onaylanan imar planına tepki gösteren bir İBB yetkilisi, rapora referans vererek “Bu projeye olumlu görüş bildirmedik, İSKİ’nin raporuna uyulması gerekir” şeklinde açıklama yaptı.
Çevre düzeni planının geçtiği dönemde Tuzla Belediyesi AKP‘deydi. Şu an CHP’de olan belediye ise konuyla ilgili açıklama yapmadı.