Ana Sayfa Blog Sayfa 57

Veteriner Hekimler Birliği Başkanı Arslan: Veteriner hekimler olarak sorunun tam ortasında kalacağız

Haber: S. Sena AKKOÇ

*

Hayvanları Koruma Kanunu‘nda yapılacak değişiklikler, yasadaki muğlak ifadeler doğrultusunda karar alması gerekecek olan veteriner hekimleri halkın ve yöneticilerin baskısı arasında bırakıyor.

Türk Veteriner Hekimler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan, yasanın veteriner hekimler ve toplum sağlığı açısından getirdiği getirdiği sorunları değerlendirdi.

‘Ötanazi’ maddesi Genel Kurul’dan geçti, hayvan katliamı yasalaşıyor

Yasaya temel itirazlarının toplumun her kesimini ilgilendiren bir konu üzerine yerel yönetimlerin, meslek örgütlerinin ve sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alınmaması olduğunu söyleyen Prof. Dr. Murat Arslan, iktidarın uzman görüşlerinin dikkate alındığına dair iddialarının yasaya yansımadığını yasadaki gri alanlardan ve anlayabileceğimize dikkat çekiyor.

Veteriner hekimlerin iradesi dışına çıkılabilir

Yasanın veteriner hekimler açısından oluşturduğu sorunlardan bahseden Arslan, “Aslında yasa birçok açıdan sorunlu ama bizim açımızdan en zor olan bölümü hayvanların uyutulması konusunda karar verme mercii olmamız. Ancak burada bazı maddelere getirilen eklemeler ve değişikliklerle karar verme yetkisi veteriner hekimin de iradesi dışına çıkarılıyor” dedi.

Yasada bulunan ‘kanuni ve tıbbi gerekçeler dışında’ ifadesi üzerinden örnek veren Arslan, “Tıbbi gerekçelere veteriner hekim karar verebilir ama kanuni gerekçelere göre kim karar verecek hayvanların uyutulmasına?” diye sordu.

Yasanın beşinci maddesinde referans verilen Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu‘nun 9. maddesinin 3. fıkrası, hayvanlara ötenazi yapmanın yasak olduğunu ancak acı çeken ve iyileşme durumu bulunmayan durumlarda ‘veteriner hekimler tarafından’ ötenazi işlemi yapılabileceği söylüyor. Yani bu maddeye göre hayvanların uyutulup uyutulmayacağı veteriner hekimin takdirinde.

Ancak Arslan, anlaşılmaz ifadelerle veteriner hekim kararı dışında bir karar alınabileceğini ve veteriner hekimlere bu kararların dayatılabileceğinin mümkün olduğunu söyledi.

Yasanın uygulamaları sırasında nelerle karşılaşacaklarını bilmediklerini söyleyen Arslan, “Yasalar, tanımlar ve bunlara karşı yaptırımlar net olmalı ki tartışma çıkmasın, kimse zarar görmesin. Çünkü yasaların temel amacı zaten zararı önlemek ve vatandaşı korumak” diyerek yeni yasanın kamu barışı ve düzeni için sorunlara yol açabileceğine dair uyardı.

‘Veteriner hekimlerin sağlıklı hayvanlara ötanazi yapma görevi yok’

“Veteriner hekimler mesleklerini icra ederken birçok sorunla karşılaşacak, hem toplumun hem de idarecilerin baskısı altında kalacak. Her halükarda mesleğimizle ilgili ciddi bir kaygı içindeyiz” diyen Arslan, etik değerler ve bilimsel ilkeler çerçevesinde eğitimini tamamlayan hiçbir veteriner hekimin sağlık bir hayvanı uyutacağını düşünmediğini söyledi.

Ötanazinin yaşayamayacak derece sağlığı bozulmuş hayvanlara veya toplum sağlığının tehdit altında olduğu durumlarda (kuş gribi, kuduz salgını gibi) yapıldığını vurgulayan Arslan, veteriner hekimlerin sağlıklı hayvanları ötanazi etmek gibi bir görevleri olmadığının ve hekimlerin bunu yapmayacağının altını çizdi.

Yasada ötanaziyi veteriner hekimlerin yapacağına dair bir ibare bulunmuyor. Veteriner bu kararı verirse bu konuda yetki verilen herhangi bir personel bu işlemi yapabildiğini söyleyen Arslan, idarecilerin baskısıyla iş güvencesi olmayan insanlara bu işlemi yaptırmaya yönelik girişimler olabileceğine dair de uyardı.

‘Ötanazi’ maddesi Genel Kurul’dan geçti, hayvan katliamı yasalaşıyor

Vatandaşın hayvana zarar vermesi hala suç

Hayvanların toplanacağını, barınaklarda sahiplendirilmeye çalışılacağını ve sahiplendirilmeyenlerin barınaklarda yaşatılacağını söyleyen yeni kanun yürürlüğe girse bile göre hayvana yapılan her türlü saldırının hala suç olduğunu ve hapisle cezalandırıldığını hatırlatan veteriner hekim, “Bu kanun çıkmadan önce hayvanlara zarar vermek nasıl suçsa bundan sonra da suç. Hayvanlara zarar veren insanların veya kurumların şikayet edilmesi gerekiyor” diyerek hiçbir vatandaşın veya kurumun hayvanlara zarar verme yetkisinin olmadığını vurguladı.

Yani yaşayamayacak kadar sağlıksız olan, acı çeken, veteriner hekimlerce rehabilite edilemeyeceğine karar veren hayvanlar dışında sağlıklı bir hayvana ötanazi yapılmasının mümkün olmadığını belirten Arslan, süreç boyunca Türk Veteriner Hekimler Birliği olarak veteriner hekimlerin yanlarında olacaklarını söyledi.

Toplanan köpekler ne olacak?

Köpeklerin barınaklarda toplanmasının da sorunlara yol açacağına değinen veteriner hekim, yerel yönetimlerdeki barınak kapasitesi sorununa işaret etti: “Yerel yönetimlerde de büyük sıkıntı çekilecek. Birçok yerde barınak yok, belediyelerin 3’te 1’inden azında barınak var. Şimdi köpekleri toplayın diyecekler. Toplanan köpekler ne olacak? Hangi ortamlarda duracak? Bu ortamlar ne kadar sağlıklı? Sağlıklı olmayan ortamlarda bulaşıcı hastalıklar baş gösterecek. Veteriner hekimler bunlarla nasıl başa çıkacak? Birçoğunda zaten veteriner hekim yok, olan yerlerde de sayı az. Ellerinde imkan yok. Barınak ya da bakım evi dediğiniz yerlerin standartları olur. Hijyen kurallarına dikkat edilir, hayvanların beslenmesinden tutun tedavi edildikleri ünitelere kadar altyapı sağlanması gerekir. Ama bu hayvanların toplanması için henüz bu tür yerler çok az.”

Yasaya gerekçe gösterilen kuduz riski azalmayacak, artacak

İkinci olarak Arslan, yasa uygulanırken genellikle ortamdaki çevreyle uyumlu, daha önce belediyeler tarafından alınmış, kısırlaştırılmış, aşılanmış yani kuduza karşı bağışıklığı olan köpeklerin yakalancağını ancak daha güçlü, belki daha saldırgan ve üreme potansiyeli daha yüksek kısırlaştırılmamış hayvanların bu köpeklerin yerini alacağına dair uyardı.

Şehirlerdeki köpekler yaşam alanlarındaki kemirgenlerin veya sürüngenlerin sokaklara girmesini önlüyor. Ancak köpeklerin toplatılması, diğer hayvanların yaydığı hastalıkları tetikleyebilir.

Arslan, köpeklerin toplanmasının yalnızca şehirlerde değil kırsal bölgelerde de bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti: “Köylerde genelde köpekler yaban hayatı, evcil hayvanlar ve insanlar arasında bir bariyer oluşturur. Böylece kurtlar ve çakallar, köylere kolay kolay girmez. Ama siz bu köpekleri alırsanız bu yaşam alanlarına kurt da girer, çakal da girer. Yani kuduz hastalığını taşıyan hayvanlar evcil hayvanlara veya ineklere daha kolay ulaşırlar, ineklerle insanlar temas eder… Dolayısıyla kudur riski artar.”

Yani şehirlerde tampon oluşturan köpekler alınıyor, onların yerine insanları tanımayan köpekler geliyor ki bu da saldırılar veya kuzu artıyor gibi iddialarla çıkarılan yasanın gerekçelerine aykırı bir durum oluşturuyor.

Meslek örgütlerinden milletvekillerine uyarı: Çözüm katliam değil
TTB: Hayvan katliamları halk sağlığı önlemi olarak sunulamaz

‘Meslek örgütü olarak durumu değerlendiriyoruz’

Yasanın dikkatsizce hazırlandığını belirten Arslan, “tartışmalar ve yasanın gri alanlarını, netleşmeyen ve ileride sorun çıkaracak alanları biz görebiliyoruz, bununla ilgili uyarılarımızı yapıyoruz” diyerek öncelikle yasanın nasıl uygulanacağına dair bir yönetmeliğe ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Son olarak birçok veteriner hekimin Türk Veteriner Hekimler Birliği ve kendisiye irtibata geçerek yasaya dair danışmak istediğini belirten Arslan, “Biz veteriner hekimler olarak sorunun tam ortasında kalacağız, ona ilişkin de bir tutum belirlememiz gerekiyor. Meslek örgütü olarak hukukçularımız ve uzmanlarla bunu değerlendiriyoruz” diyerek Türkiye Barolar Birliği ile de iletişimde olduklarını bildirdi.

Yapılan çalışmalar sonucunda meslek örgütü, veteriner hekimlerin nasıl bir tutum sergileyeceğine ve ilerleyen süreçte hangi atımlar atılacağına dair bilgilendirme paylaşacak.

Avukat Deniz Tavşancıl: Temennilerle çıkarılmış bir yasa bu, çözüm değil kaos getirecek
HAKİM Koordinatörü Biltekin: Soykırıma hazırlanıyorlar, binlerce yıllık kültürü yok edecekler

Muğla’da halk, Lodos Enerji’nin RES toplantısını yaptırmadı: Doğaya zarar verecek

MUĞLA – Yatağan‘a bağlı Şerefköy‘de Lodos Yenilenebilir Enerji ve Elektrik Üretim A.Ş.‘nin Karabelen, Eyli ve Şaban tepelerine yapmak istediği rüzgar enerji santrali (RES) projesine karşı çıkan halk, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) kapsamında bugün (31 Temmuz) yapılması planlanan Halkın Katılım Toplantısı‘nı (HKT) yaptırmadı. Protestoda Şerefköy, Deştin, Esenköy, Alaşar, Kavaklıdere ve Yenimahalle muhtarları ve köylüleri projeyi istemediklerini ve toplantıyı yaptırmayacaklarını belirtti.

Ancak halkın protestosuna rağmen, bakanlık yetkilileri ve şirket yetkililerinin bulunduğu toplantıyla ilgili kayıtlara geçen tutanakta halk için “halk bilgi almak istememiştir” denildi. Öte yandan köylüler ve köy muhtarları kendi tutanaklarını tuttu, tutanak köylülerden imza toplanarak Çevre Şehircilik ve İl Müdürlüğüne verilmek üzere mühürlendi.

Yurttaşların Lodos Enerji’nin RES 49,5 MW/49,5 MW Rüzgar Enerji Santrali projesine ilişkin görüş ve itirazları arasında “arıcılık”,orman örtüsü ve endemik bitkiler” ile “yaban hayatı” yer aldı.

‘Muğla’daki endemik bitkilere, arıcılığa, yaban hayatına zarar verecek’

Kavaklıdere’nin güney batısında kalan sıradağ bloğunun bölgenin bakir kalan ender yerlerinden biri olduğunu ifade eden yurttaşlar, bu nedenle ilgili bölgede yapılacak projenin başta yaban hayatını ve orman örtüsünü olumsuz etkileyeceğine dikkat çekti.

Halkın toplantıya tepki gösterirken de belirttiği üzere projenin yapılmamasına dayanak oluşturdukları gerekçeleri şöyle:

  • “Küresel ısınma ve kuraklıktan dolayı daha alçak yerlerde arıcılık faaliyetleri gün geçtikçe zorlaşıyor. Bölgenin rakımı 1700 metrenin üzerinde olması ile ilkbahar mevsiminin daha geç gelmesi ve daha uzun sürmesi nedeni ile zengin bitki örtüsü ve ayrıca endemik yetişen bitki popülasyonu ile  arı üreticisi çiftçiler arılarını bu bölgede konaklatıyor. Kurulacak olan RES ile bölgedeki endemik bitki örtüsü ve arılar olumsuz etkilenecek. Arılar  balsıradan çam balı üretiyor. Türkiye bal üretiminde ve arıcıların (özellikle Muğla) geçiminde çam balı çok önemli bir gelir kaynağı. Kızılçam ormanlarının deniz etkisini alan yörelerinde balsıra oluşuyor. İklim değişikliği (ısınma ve kuraklaşma süreci) balsıra yapan kabuklu koşnilin daha yüksek araziye taşınmasına sebep olmuştur. Bu nedenle bu bölgelerin önemi gün geçtikçe daha da önem kazanıyor. Kızılçam ormanları içine kurulacak RES alanlarının; orman içi iklimi değiştirmesi ve balsıra yapan koşnilin verimliliğini azaltması veya yaşamasını engellemesi mümkün. Böyle olumsuz etkileme ormanlara zarar vermek yanında, halkın geçim kaynağına da darbe vuracak.”

  • “Gerek rüzgar güllerin oturduğu geniş alanlar gerekse ulaşım için yapılan devasa yollardan dolayı tabii orman yapısı olumsuz etkilenecek. Ormanlar kamu malı oldukları için, kâr amacı ile kurulan RES firmalarına tahsis edilmeleri uygun değil. Öte yandan orman içine kurulan RES tesislerinin kullandıkları alan (kule alanı, yollar ve enerji nakil hatları) ve yarattıkları sorunlar orman ekosistemlerinin doğal ekolojik dengesini bozacak ölçüde. Orman alanlarında, sulak alanlarda yaşayan kuşların (yarasalar dâhil) RES’lerden olumsuz etkilenmesi; orman içinde olduğu kadar, çevredeki tarım alanları ile meyveliklerde de zararlı böceklerin artmasına sebep oluyor.
  • Muğla Orman Bölge Müdürlüğü ve Ege Ormancılık Araştırma Enstitü’sünün  2010-2013 yıllarında FSC’nin (orman yönetim konseyi) Kavaklıdere-Menteşe-Yatağan sınırında Göktepe dağı etrafında 26 farklı çeşit bitkinin endemik, nadir ve cites kapsamında yayılışı tespit edilmiştir.”

  • “RES santrali kanatlı birçok hayvanın ölümüne neden oluyor ve göçmen kuşların göç yollarına engel oluyor. Ormanda toprak yüzeyine yakın hava tabakasındaki su buharının kaynağı ölü örtüdeki organik maddelerin ve toprak hayvancıklarının solunumundan kaynaklanır. Orman içinde hava hareketlerinin açık alana göre çok daha sakin olması, nemli havanın orman içinde kalmasını sağlar. Bu sebeple orman kendi içinde özel bir iklim oluşturur. Orman ekosisteminin doğal dengesi bu “orman içi iklim” koşullarına bağlı.
  • Orman içi iklim özelliklerinin değiştirilmesi, orman ekosisteminin doğal dengesinde de değişikliklere yol açar. Orman içinde yapılmaya çalışılan RES santralinin oluşturduğu açıklık alanları ile ormanın bu bütünlüğüne ve ekosistemin doğal dengesine zarar veriyor.
  • RES kulelerinin inşaatı, uzun kanatların tır ile nakli için orman içinde geniş, toprak yollar açılıyor. Bu yolların kanal, menfez gibi altyapıları çok sorunlu. Ayrıca elektrik nakil kablosu için de ayrı yollar açılıyor. Yılda birkaç defa afet halinde yağan yüksek/sağanak yağışlarda kulelerin çevresinde ve bu toprak yollarda önemli miktarda materyali taşıyacağı, çamurlu sellerin daha aşağıdaki yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına zarar vereceği göz önüne alınmıyor. Devlet ormanına bu kadar hesapsızca ve vahşice girmeye, zarar vermeye kimsenin hakkı yok.
  • RES kulesi, alanı ve bu geniş alanda ormana vereceği zararları ile sakin orman ekosistemine uygulamak ve doğal dengeyi bozmak doğru değil. Orman ekosisteminin sağladığı faydaların yok edilmesi ile sebep olunan zarar ve bozulan dengenin yeniden sağlanabilmesi için gerekli para RES santralinin sağlanacak firma gelirinden çok yüksek. ayrıca bozulan doğal dengenin kaç yılda sağlanabileceği hususu, sorunun 4. boyutunu (zaman boyutu) oluşturuyor.
  • Bütün bu olumsuzlukların yanı sıra görüntü ve gürültü kirliliği bölgenin doğal yapısına çok büyük zarar verecek. Bu zararlar orta vadede planlanan yayla turizmi, eko turizmi, kamp ve karavan turizminin önünü tıkayacak. 6831 sayılı Orman Kanunu kapsamında kalan alanlardaki yatırımların gerekli izinler alınarak öncelikli olarak orman niteliğini kaybetmiş alanlarda gerçekleştirilmesi esastır.
  • RES yapılacak olan yerde 2021 yılında büyük bir orman yangını meydana geldi. O halde ormanlarımız bunun için mi yandı, orman niteliğini kaybetmiş yerlerde yapmak için mi bunlar yapılıyor! İnsanın aklına bunlar geliyor. Bunun çok net bir şekilde açıklanması gerekiyor. Orman alanlarının herhangi bir şekilde orman vasfını kaybettiği tescil edilmemişken RES santrali bu bölgeye nasıl kuruluyor. Yanan orman alanları Anayasa gereği kesinlikle farklı amaçla kullanılamaz, imara konu edilemez ya da farklı bir şekilde değerlendirilemez.”

Fransız iletişim devi Havas, Shell ile çalıştığı için ‘sürdürülebilirlik’ statüsünü kaybetti

Fransız reklam grubu Havas‘a ait dört ajans, fosil yakıt devi Shell ile çalışmaları nedeniyle yüksek sosyal, çevresel ve kurumsal yönetim standartlarının bir göstergesi olan B Corp statüsünden çıkarıldı.

B Corp sertifikasyonlarını denetleyen B Lab grubu tarafından açıklanan karar   Havas’ın “sürdürülebilirlik taahhütleri”ne rağmen, fosil yakıt endüstrisi ile olan ilişkilerinin B Corp topluluğunun değerleriyle çeliştiği gerekçesiyle alındı.

Grup ise kararı kabul ettiğini ve sürdürülebilirlik taahhütlerinin değişmediğini belirtti.

B Lab UK konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Havas London, Havas Lemz, Havas New York ve Havas Immerse artık Sertifikalı B Corps değil” dedi; Havas’ın diğer varlıklarının da sertifika için uygun olmadığı belirtildi.

Açıklamada dört ajansın Shell ile doğrudan bir ilişkisi olmasa da Havas’ın grup düzeyinde aldığı kararlar nedeniyle ortak bir marka kullanmaları sebebiyle B Corp statüsünden çıkarıldığı kaydedildi.

Fosil yakıta karşı reklamcılar bir süredir kampanya yürütüyordu

Endüstrinin fosil yakıt müşterilerinden çekilmesini savunan reklam profesyonellerinden oluşan bir koalisyon olan Clean Creatives’in bir süredir bu kararın alınması için baskı yapmak üzere bir kampanya sürdürüyordu.

Clean Creatives’in B Lab’e yaptığı ve 27 diğer B Corp sertifikalı ajansın imzaladığı resmi şikayet, Havas ve fosil yakıt endüstrisiyle bağlantıları olan diğer akredite ajansların derhal soruşturulmasını talep etmişti. Haziran ayında BM Genel Sekreteri António Guterres’in reklam verenlerin iklim krizindeki rolünü vurgulamasıyla baskı da yoğunlaştı . Bu birleşik baskılar, B Lab’in Havas’ı ve beş ajansını soruşturmasına yol açtı ve sonuçta B Corp sertifikalarının iptal edilmesiyle sonuçlandı.

Havas, kararı kabul etse ve sürdürülebilirlik taahhütlerinin değişmediğini açıklasa da şirketin CEO’su Yannick Bolloré’nin geçen yıl Havas’ın Shell ile yaptığı reklam sözleşmesini savunmuş olması, şirketin yaratmak istediği “iklim dostu”  imajını zedelemişti.

B Corp nedir? 

B Corp küresel bir sertifikasyon ağı. Finansal değerlere ek olarak yüksek çevresel ve sosyal performanslara sahip olan ve bağlı tüm paydaşlar için yarattığı değeri hesap verebilir ve şeffaf bir şekilde ortaya koyan şirketleri bünyesinde barındırıyor.

Bu sertifikasyon süreçleri B Lab ismi verilen tarafsız bir topluluk tarafından yönetiliyor. Küresel anlamda bu sertifikasyonu alan şirketler içinde bulundukları coğrafyanın el vermesi durumunda şirket tiplerini Benefit Corporation (Faydalı şirket) olarak değiştirme hakkına sahip oluyor.

Sözkonusu ağda 80’nin üzerinde ülkeden, 161 farklı endüstriden 6400’den fazla şirket bulunuyor. Türkiye’den ağa üye şirket sayısı ise 6. Ticari mevzuat gereği Türkiye’den  Corp sertifikasyonu alan kurumlar mevcut ticari unvanlarını Benefit Corporation olarak değiştiremiyor.

Samsun’da yükselen deniz ve kıyı erozyonu plajları yutuyor

Samsun‘un Atakum ilçesinde, sahildeki beton kaldırım yolu, kıyı erozyonu ve suların yükselmesi nedeniyle her geçen gün parçalanarak yol oluyor.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Doç. Dr. Faruk Aylar,  “Önümüzdeki 5-10 yıl içinde bu sürecin hızlanmasıyla plajlarımızı kaybetme riskiyle karşı karşıyayız. Yaptığımız yatırımların ve doğal güzelliklerin yok olması, Samsun için büyük bir kayıp olacaktır” dedi.

Samsun’un Türkiye’nin iki önemli deltası arasında yer aldığını belirten Ayar, “Kızılırmak Deltası‘nın doğu kısmında yeterince beslenme olmaması, bu alanların kıyı erozyonuna maruz kalmasına neden oluyor. Ayrıca, küresel ısınma nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesi de bu bölgelerin risk altında olmasına sebep oluyor” diye konuştu.

İklim değişti, dünya denizleri yükseliyor

İklim değişikliğine bağlı olarak deniz seviyeleri bir asır öncesinden çok daha hızlı yükseliyor. Birleşik Krallık Meteoroloji Ofisi Met Office‘in iklim ve hava durumuna ilişkin 2022 yıllık raporunda altı çizilen bu verilerin yanı sıra daha yüksek sıcaklıkların ülke için “yeni normal” olduğuna dikkat çekiliyor.
İklim krizi burada: Birleşik Krallık kıyılarında, deniz seviyesinin yükselmesi hızlanıyor
Deniz seviyesi yükselmesinin tehdit ettiği kişi sayısı tahmin edilenin üç katı
Sydney Opera Binası ve Özgürlük Heykeli deniz suyu seviyesinin yükselmesine teslim olacak

Climate Central tarafından yapılan ve Environmental Research Letters’ta yayımlanan ve deniz seviyesinin yükselmesinin uzun vadeli etkileri hakkında paylaşılan bir dizi görsel materyal’de de, Türkiye’ye bakıldığında, deniz seviyesindeki artıştan İstanbul Boğaz Hattı, Karadeniz Sahil Yoluİzmir KarşıyakaAkyakaDalyan ve Yumurtalık Lagünü’nün de aralarında bulunduğu birçok yerin sular altında kalacağı dikkat çekiliyor. 

Deniz seviyeleri 1900’den beri yaklaşık 16,5 cm yükseldi, ancak şimdi yükselme hızının artmış durumda. Sular artık yılda dünya genelinde 3 ila 5.2 mm yükseliyor, bu geçen yüzyılın başlarındaki artış oranının iki katından fazla.

Suların yükselmesi, her geçen yıl kıyıların daha fazla bölümünü güçlü fırtına dalgalarına ve rüzgarlara maruz bırakıyor, çevreye ve yerleşimlere zarar veriyor.

Kıyı erozyonlarını güçlendiren nedenlerin arasında da iklim değişikliği bulunuyor. Özellikle Karadeniz’in aşırı ısınması nedeniyle, bölgede değişen yağış rejimi ani ve güçlü sağanaklara yol açıyor, bu da sel ve erozyon olaylarının sayısını ve şiddetini artırıyor. Samsun’daki erozyonun nedenlerinden biri de doğu Kızılırmak Deltası’nda yeterince su bırakılmaması.

‘Katliam yasası’na karşı açlık grevinde olan milli yüzücünün rekor denemesine Valilik yasağı

Milli yüzücü Alper Sunaçoğlu, sokakta yaşayan hayvanları toplatma ve öldürmeyi öngören yasaya karşı yapmak istediği 160 kilometrelik solo yüzme ve rekor denemesine İstanbul Valiliği’nin izin vermediğini açıkladı.

Valiliğin kendisine gönderdiği tebligatı sosyal medya hesabından paylaşan Sunaçoğlu, “Yüzmeme engel olabilirler şaşırmadım ama açlık grevime kimse engel olamayacak” dedi.

Valiliğin Sunaçoğlu’na gönderdiği yazıda “Fenerbahçe Sahilinden Sivriada’ya yüzme etkinliği ve sokak hayvanları yasasına farkındalık oluşturmak amacıyla açlık grevi yapmak isteğiniz, Valiliğimize sunulan dilekçeden anlaşılmıştır” deniyor.

Valilik, rekor denemesi ile ilgili gerekli prosedürlerin yerine getirilmediğini, deniz trafiğini engelleyeceği gerekçesiyle rekor denemesinin “uygun görülmediğini” belirtiyor.

Alper Sunaçoğlu, paylaşımında “Dünya milletleri duyana kadar devam. Umarım gücüm nefesim bitmeden sesimi dünyaya duyurabilirim” dedi.

Açlık grevinde dördüncü gün

Alper Sunaçoğlu, katliam tasarı Meclis’te görüşülürken, yasalaşması halinde açlık grevine başlayacağını duyurmuştu. Milli yüzücünün tasarının yasalaşması üzerine başladığı açlık grevi, dördüncü gününde.

Eylemini  “Komisyondakilerin kedi, köpek ya da ‘it’ olarak ifade edilen canlılara bizler ‘evlat’ diyoruz. İnsan evladı için her şeyi yapar. Bu nedenle bu yasa geçti, oldu, bitti denileceğini zannetmiyorum. Üzücü olaylar yaşanacak gibi öngörüyorum.” sözleriyle anlatan Sunaçoğlu, açlık grevden netice alamaması durumunda TBMM’nin önünde “ölüm orucuna” başlayacağını da söylemişti.

Hayvan hakları aktivistleri İzmir’den seslendi: Saldırganlar cesareti iktidardan alıyor

Haber: Efsun YILDIZ

*

İzmir Yaşam Hakkı Savunucuları köpeklere şiddet uygulayan bir kişiyi ikaz eden bir kişinin de saldırıya uğradığı hayvan ve insana karşı yapılan toplu şiddeti protesto etmek için dün (30 Temmuz) İzmir Üçyol’da bulunan 324 Sokak Kılıçreis Parkı’nda bir araya geldi.

Saldırıda bulunduğu belirtilen B.G.Ç.’nin adı alanda ifşa edilerek kişi yuhalandı. Aktivistler failin alandaki küçük beyaz köpeğin kendisine saldırdığını iddia ettiğini  ifade ederken alandaki küçük beyaz sokak köpeğinin çekingen ve dostane tavırları da dikkat çekti.

Hayvana şiddete hapis cezası“, “Susma haykır katliama hayır“, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz“, “İktidar yaparsa katliam yapar” ve “Köpekler dışarı katiller içeri” sloganlarını atan grup, sokakta yaşayan hayvanlara ve onların hakkını savunan insanlara yönelik şiddet ve hak gasplarının devam ettiği sürece eylemlerine devam edeceklerini bildirdi. İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu’ndan da saldırıya uğrayan kadın arkadaşlarının yanında olduğu bildirildi.

İzmir, yaşam hakkı savunucuları eylem, hayvan hakları
Fotoğraf: Efsun Yıldız

Protestoya İzmir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, İzmir Vegan Platformu, Kadın Meclisleri, Emekçi Halk Partisi, Polen Ekoloji Kolektifi, Toplumsal Özgürlük Partisi ve Doğanın Çocukları da katılım göstererek destek verdi.

İzmir Yaşam Hakkı Savunucularının okuduğu basın açıklamasında sokakta yaşayan hayvanlar için ötanazi talebinde bulunan ve Meclis Genel Kurulu’nda AKP-MHP vekillerinin oylarıyla geçirilerek yasalaştırılan tasarıya işaret edilerek şunlar aktarıldı: 

“Sokakta yaşam mücadelesi veren ve toplumda dezavantajda bırakılmış sokakta yaşayan köpekleri, toplumda kutuplaşma yaratmak ve hükümetin yıllardır sebep olduğu mevcut sorunları gölgelemek, barınak rantına alet etmek için hedef seçen, kurban haline getiren, tecrit etme ve soykırımdan geçirme yasası dün antidemokratik bir şekilde, gece vakti apar topar meclisten geçirildi. Bugün burada katliam yasası da dahil olmak üzere bu nefret ve şiddet politikalarının sebep olduğu bir saldırıyı kınamak ve tepki vermek için toplandık.”

‣ ‘Ötanazi’ maddesi Genel Kurul’dan geçti, hayvan katliamı yasalaşıyor

‘Saldırganlar cesareti iktidardan alıyor’

Açıklamada söz konusu saldırı olayına ilişkin de, “Dün (29 Temmuz 2024 tarihinde) sabah saatlerinde 324 Sokak Kılıç Reis Parkı’ndan geçen bir saldırgan parkta bulunan bir köpek dostumuza şiddet uygulamıştır. Bunun üzerine parkta köpek dostunu gezdiren bir kadın arkadaşımızın duruma müdahale etmek istemesi üzerine saldırgan, kadının çenesine yumruk atarak şiddetin dozunu artırmıştır. Kadın arkadaşımız bu saldırı sonucu yere düşüp baygınlık yaşarken köpek dostu da olay yerinden can havliyle kaçarak kendini kurtarmıştır. Burada sokaktaki bir vandal tarafından hem hayvanlara hem de insana, kadına şiddet ve taciz söz konusudur” ifadeleri kullanıldı. 

İzmir, yaşam hakkı savunucuları eylem, hayvan hakları
Fotoğraf: Efsun Yıldız

Bu saldırganların bu cesareti yıllardır hayvanlara ve onlara bakan gönüllülere yapılan şiddet ve tacizi görmezden gelen hükümet ve yasa uygulayıcılardan aldığının belirtildiği açıklamada ayrıca “Bu saldırganlar bu cesareti hayvanlara şiddeti, hayvanların öldürülmesini meşrulaştıran, yasalaştıran katil iktidardan almaktadır” denildi. Açıklamanın devamında şunlar aktarıldı:

“Ayrıca bu şiddet olayları, sosyal medyada arkasında hükümetin ve tarikatların olduğu ifşa edilen paralı bot hesaplar ve yandaş medya tarafından yıllardır sistematik bir şekilde yalan ve yurtdışı kaynaklı haberlerle ülkemizde yürütülen köpek nefreti, yapılan manipülasyon, dezenformasyon ve köpekleri ötekileştirme, hedef göstererek kurban yaratma ve şiddete, katliama teşvik etme pratiklerinin sonucudur. Toplumda dezavantajda bırakılmış ve hedef gösterilen sokakta yaşayan köpeklere ve onların hakkını korumaya çalışan, şiddete karşı çıkan insanlara yapılan saldırılar karşısında korkmuyoruz, dimdik ayaktayız ve susmuyoruz!”

‘Memnun musunuz?’

Hayvana da insana da taciz ve şiddetin mevcut kanunda da suçken sokakta yaşanan şiddet ve taciz olaylarının her gün arttığına işaret edilen açıklamada “Buradan iktidara ve yandaşlarına soruyoruz; yarattığınız güvenli sokaklar işte bu! Memnun musunuz?” diye soruldu.

İzmir, yaşam hakkı savunucuları eylem, hayvan hakları
Fotoğraf: Efsun Yıldız

“Faillerin ve nefret politikalarından beslenen hükümet ve bağlantılı odakların karşısındayız ve sokaklardayız. Dün Buca Gediz’de Tahir ve Remzi Kılıç adlı iki cani tarafından saldırıya uğrayan köpek dostumuz Anne için birleşmiştik. Bugün burada Çocuk ismiyle de bilinen Latte ve onu korumak isteyen cesur kadın dostumuz için birleştik. Bu saldırıyı gerçekleştiren şahsın kimliğini tespit edecek ve buradan da ifşa edeceğiz. Toplumda böyle canileri içimizde barındırmayacak, bu sokaklarda rahat yürütmeyeceğiz. Nefesimizi ensenizde hissedin, çünkü biz her yerdeyiz” ifadelerinin kullanıldığı açıklamanın devamında şunlara yer verildi:

“Hayvanlar da tıpkı biz insanlar gibi bu gezegenin, doğanın bir parçasıdır. Hayvanlara yapılan taciz ve şiddete karşı çıkan insanlar da bu ülkenin yurttaşıdır! Toplumdaki şiddet ve katliam yanlılarının öfkelerini ve şiddet içerikli eylemlerini sokaktaki köpeklere yönlendirmelerine izin vermiyoruz; bu nefret ve şiddet politikalarına karşı teslim olmadığımızı ve olmayacağımızı burdan bildiriyoruz.”

Silvan Belediyesi’nin daha önce paylaştığı ve sokakta yaşayan hayvanlar için “başıboş” kelimesinin kullanıldığı, toplanan köpeklerin görüldüğü paylaşım tepki uyandırmıştı. Tepkilerin ardından paylaşımın kaldırılmasıyla birlikte hesaptan yeni paylaşım yapılarak kısırlaştırma yapıldığı belirtilmişti.

Aktivistler söz konusu olayı “Bu sabah DEM Partisi’ne bağlı Silvan Belediyesi’nin sabah saatlerinde resmen operasyon çeker gibi sokakta yaşayan dostlarımızı apar topar yangından mal kaçırır gibi toplamaya kalkması, bizzat kendi Twitter (X) hesaplarında bununla ilgili açıklama yapıp açıklamasında şunları söyledi; ‘Başıboş gezen köpekler toplandı. İlçe merkezinde sayıları giderek artan sokak köpekleri belediyemiz ekipleri tarafından toplanarak barınağa yerleştirildi. Belediyemiz ekipleri ilçe merkezinde sayıları giderek artan sokak köpeklerini yurttaşların şikayetleri üzerine uyuşturucu iğne ile vurarak toplamaya devam ediyor. Ekipler tarafından ilçe merkezi genelinde toplanan köpekler barınağa götürüldü. Barınağa yerleştirilen köpekler kısırlaştırılıp, aşıları yapıldı.’ Yazıklar olsun diyoruz! ” ifadeleriyle yeniden hatırlattı. Söz konusu olaya ilişkin şunlar dile getirildi:

“Bu işin başından beri zaten iktidar ile bunun mücadelesini veriyorken bir de kendi partisi ‘hayır’ demesine rağmen DEM Partisi’ne bağlı bir belediyenin bu şekilde sokakta yaşayan dostlarımıza ‘başıboş’ tabirini kullanması iktidarın dilidir! Bu dili de reddediyoruz bu dili kullanan Silvan Belediyesi’ni de!”

Silvan Belediyesi’nin hesabından söz konusu olaya ilişkin daha sonra şu açıklamada bulunuldu:

Sokaklardan asla vazgeçmeyeceğiz’

Aktivistler eylemde hem iktidara gem de muhalefet partilerine şu sözlerle seslendi:

“Sanırım bazı belediye başkanlarınızın parti genel merkez kararlarından, aynı şekilde bağlı bulunduğu partinin tutumundan haberi yok ki iktidar gibi sokaktaki dostlarımıza daha kanun teklifi onaylanır onaylanmaz saldırıyorlar! Buradan bir kez daha açıklıyoruz. Bu yasayı reddediyoruz ve onaylamıyoruz ve aynı şekilde hangi parti olursa olsun sokaktaki dostlarımıza zarar vermeye kalkan herkesin karşısında canlı kalkan olacağız! Sokaklardan asla vazgeçmeyeceğiz ve bu sokakları dostlarımızla birlikte ya yaşayacağız ya yaşayacağız ya yaşayacağız!”

Bilim insanları uyardı: Metan emisyonları hiç olmadığı kadar hızlı artıyor

Küresel ısınmaya yol açan gazlardan biri olan metan gazı emisyonlarının son on yılda hiç olmadığı kadar hızlı arttığını gösteren yeni bir çalışma, iklim krizinde tehlikeli bir noktaya gelmeden acilen harekete geçilmesi gerektiğini vurguladı.

Frontiers in Science dergisinde dün (30 Temmuz) yayınlanan makale, küresel ısınmanın yarısından sorumlu olan metan emisyonlarının 2006 yılından beri önemli ölçüde arttığını gösterdi. Eğer emisyonları azaltmak için adım atılmazsa 2020’lerin geri kalanında artış devam edecek.

Dünya, küresel sıcaklık artışının sorumlusu olarak karbondioksit emisyonlarına odaklanırken atmosfere ulaştıktan sonraki 20 yıl boyunca karbondioksitten 80 kat daha ısıtıcı etkiye sahip olan metan emisyonları hakkında yeterince adım atılmıyor.

Rapor: Küresel metan emisyonlarının 6 yılda yüzde 75 azaltılması gerekiyor

Son 10 yılda rekor seviyelere ulaştı

Guardian‘ın aktardığına göre çalışmanın baş yazarı olan Duke Üniversitesi‘nden iklim bilimci Drew Shindell, metan emisyonlarının hızla artmasının endişe verici olduğunu belirterek “Yaklaşık 20 yıl öncesinde kadar artış oldukça durgundu ama son birkaç yılda devasa bir metan yığınına sahip olduk. Bu durum antropojenik ısınmayla mücadeleyi daha da zorlaştırdı” dedi.

2020 yılından bu yana küresel metan emisyonları 2010’lu yıllara kıyasla her yıl yaklaşık 30 milyon ton arttı. 2021 ve 2022 yıllarında ise metan emisyonlarında yıllık rekorlar kırıldı.

Verilerle doğrulandı: Kazakistan’da tarihin en büyük metan sızıntılarından biri meydana geldi
Araştırma: Grönland saldığından daha fazla metan gazı emiyor
Dünya genelinde çöplüklerden 1.200 büyük metan sızıntısı gerçekleşti

Artışın sorumlusu fosil yakıtlar, hayvancılık, tarım ve küresel ısınma

Metan seviyesindeki rekor artışın tek bir nedeni olmasa da bilim insanları bazı olası sebeplere işaret etti.

Metan gazı, petrol, gaz ve kömür çıkartma ve işeme faaliyetleri sırasında açığa çıkıyor. Metan emisyonlarının arttığı yıllarda yeni gaz projeleri de arttı. Diğer yandan ineklerin geğirmesi ve gaz çıkarmasıyla da açığa çıkan metan gazı, hayvancılık faaliyetleri sonucunda da artış gösterdi.

Ember: Kömür kaynaklı metan emisyonları hükümetlerin söylediğinin iki katı olabilir

Son olarak daha az etkili olsa da pirinç üretiminin artması metan gazı emisyonlarındaki artışa katkı sağlamış olabilir.

Küresel sıcaklıkların artması, sulak alanlardaki organik maddelerin daha hızlı ayrışmasına neden olduğu için daha fazla metan salımını da tetikliyor.

Taahhütler yetersiz kalıyor

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği, 2021 yılında 2030 yılına kadar metan emisyonlarını yüzde 30 azaltacaklarını bildiren Küresel Metan Taahhüdü adlı bir girişime öncülük etti.

Bu plan 155 ülkeye yayıldı ama mevcut politikalarla emisyonların yalnızca yüzde 13 seviyelerinde kesilebiliyor. Küresel iklim finansmanının ise yalnızca yüzde 2’si metan emisyonlarını azaltmaya ayrılıyor.

Shindell, “Hedefin ulaşılmaz olduğunu düşünmüyorum ancak hedefe ulaşmak için çabalarımızı iki katına çıkarmamız gerekiyor” dedi.

Eski ABD başkanı Bill Clinton‘ın iklim danışmanlığını yapan Paul Bledsoe, şimdiye kadar göz ardı edilmiş olsa da sıcaklık artışını sınırlamak için metanın kontrol altına alınması gerektiğini söyledi.

Fotoğraf: Leonardo Fernandez Viloria

İklim değişikliği ile mücadelede kilit rol oynuyor

Metan gazının atmosferde tutunma ömrü yüzlerce ve binlerce yıl atmosferde kalabilen karbondioksite oranla çok daha düşük. Bu nedenle tüm metan emisyonları acilen kesilirse biriken metanın yüzde 90’ı 30 yıl içinde terk edebilir.

Bu da metan emisyonlarına odaklanmanın küresel ısınmayı azaltmak için yalnızca karbondioksite odaklanmaktan daha etkili bir çözüm olduğunu gösteriyor.

Çalışmada ülkeler için karbondioksit ve metan azaltma çabalarını birlikte ele almak ve belirli koşullar altında en etkili metan azaltma projelerini belirlemek gibi eylemler de öneriliyor. 

IEA: 1,5°C eşiğini aşmamamız için metan emisyonlarında acil, keskin bir düşüş şart

 

Küresel Limit Aşım Günü’nde yeni dünya rekoru: 1 Ağustos’ta kaynaklar tükeniyor

Dünyanın sahip olduğu bir yıllık kaynakların tüketildiği gün olarak bilinen Küresel Limit Aşım Günü, geçen seneye göre bir gün daha erken yaşanarak 1 Ağustos tarihine denk geliyor.

Yani yarından itibaren kullanılan kaynaklar, gelecek yıllardan ve gelecek nesillerden ödünç alınarak kullanılacak.

Bu yıl limitimizi bir gün daha erken aşıyoruz
Türkiye 12 aylık kaynağını 7 ayda tüketerek limitini aştı

Küresel Ayak İzi Ağı (GNF) hem ülkelerin hem de dünyanın ekolojik ayak izini ve biyokapasitesini ölçen verileri baz alarak 1971 yılından beri her yıl Küresel Limit Aşım Günü’nü hesaplıyor.

İlk kez hesaplandığı 1971 yılında limit aşımı, 25 Aralık tarihine denk geliyordu. Bu tarih, birkaç istisna dışında 2024 yılına kadar her geçen yıl daha da erkene çekildi.

Olimpiyatlardaki kararlılığı çevre için de gösterebilir miyiz?

Bu yılki limit aşımının 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları‘na denk geldiğine dikkat çeken GNF, barışçıl iş birliği ve adaletin hem olimpiyatların hem de limit aşım gününün odak noktası olduğunu söyledi.

[İklim Masası] Sözde ‘yeşil’ Paris Olimpiyatları en sürdürülebilir olamadı

GNF, sporcuların odaklanma, yenilik ve çabayla atılımlar elde etmesi gibi insanlığın da aşırı tüketimi sona erdirmek için harekete geçmesi gerektiğini belirtti.

“Dick Fosbury, insanlığın sadece 0,9 dünya kullandığı 1968 yılında Meksika Olimpiyatları‘nda yüksek atlamada devrim yarattı. 1988 yılında olimpiyatçı Lawrence Lemieux ise iki devrilen yarışmacıyı kurtarmak için yarışın ortasında durduğunda insanlığın doğaya olan talebi 1,3 dünyaya çıktı. Usain Bolt‘un ilk olimpiyat rekorunu kırdığı 2008 yılında ise bu sayı 1,6 dünyaya yükseldi” diyen GNF, “Ekolojik aşırılığımızı tersine çevirmek için aynı kararlığı gösterebilir miyiz?” diye soruyor.

‘Artık büyümek zorunda değiliz’

WWF-Türkiye ise bu durumu ‘doğal kaynak tüketimi bir spor olsa, insanlık olimpiyat rekoru kırardı’ şeklinde değerlendiriyor.

Limit aşım günü üzerine konuşan WWF-Türkiye Genel Müdürü Ömür Kula, “Sürekli daha fazla tüketmeye dayalı düzenin gezegenimize zararı ortada. Tek bir  dünyamız olmasına rağmen sanki 1.75 dünyamız varmış gibi tüketiyoruz” diyerek artık gidişatı tersine çevirerek tüketim, büyüme ve kaynak tüketimiyle övünmeyi bırakmamız gerektiğine dikkat çekti.

Kula “Artık büyümek zorunda değiliz. Durabilmeli ve kaynakların restorasyonuna odaklanmalıyız. Gezegende büyüyecek yer kalmadı. Limitimizi çoktan aştık. Bu kazanma hırsını sporculara bırakalım; gezegeni iyileştirmek, yaşamı sürdürmek ve doğal kaynakları restore etmek için hırslanalım” diyerek büyüme zihniyetinden uzaklaşma çağrısı yaptı.

Yunanistan’da yangın: İklim krizi yangınların şiddetini ve sıklığını artırıyor

Yunanistan‘ın güneyindeki Eğriboz adasında çıkan orman yangını devam ederken, civardaki yerleşim birimleri tahliye edildi ve 200’den fazla itfaiyeci olay yerine intikal etti.

Euronews’ten Ruth Wright’ın aktardığına göre; bir itfaiye yetkilisi, yangını şu ana kadar sezonun en tehlikeli yangınlarından biri olarak nitelendirdi.

Yunanistan’da orman yangını sezonu, kısmen insan kaynaklı iklim değişikliğinin yol açtığı aşırı sıcaklar nedeniyle her geçen yıl daha da uzuyor.

Eğriboz, 2021 yılında büyük orman yangınlarıyla sarsılmış ve geçen yaz da büyük hasar görmüştü.

Yunanistan bu yaz yüzlerce yangınla mücadele etti ve hükümet özellikle zorlu bir yangın sezonuna hazırlandıklarını söyledi.

Eğriboz orman yangını: Alevlerden oluşan bir duvar

Alevlerden oluşan bir “duvar” olarak tanımlanan orman yangını Pazartesi günü (29 Temmuz) başladı ancak nedeni henüz bilinmiyor.

Yangın, Atina’nın yaklaşık 90 km kuzey doğusunda yer alan Eğriboz’un güney doğusunda devam ediyor.

Yangın söndürme uçakları ve helikopterleri havalanamayınca yangın gece boyunca daha da kötüleşti.

Harita: NASA, Firms

Raporlara göre dört ila dokuz arasında yerel topluluğa tahliye emri verildi. Bölge sakinleri evlerini terk etmelerini söyleyen kısa uyarı mesajları aldı. Nereye sığınmalarının söylendiği henüz belli değil.

Yunan medyasına konuşan bir itfaiye yetkilisi yangının binaları ve tüm yerleşim birimlerini tehdit ettiğini söyledi.

Şu anda 205 itfaiyeci ve 56 araç yangınla mücadele ediyor.

Haberlere göre 16 yangın söndürme uçağı ve 10 helikopter Salı sabahı yerdeki ekiplere yardımcı olmak üzere görevlendirildi.

İtfaiye sözcüsü Vassilis Vathrakogiannis, “Yangın sezonunun tam ortasındayız ve uzmanlara göre önümüzdeki birkaç (hafta) içinde koşullar daha da zorlaşacak” dedi.

Yunanistan’da neden bu kadar çok orman yangını çıkıyor?

Avrupa, en zengin kıtalardan biri olmasına rağmen dünyanın en hızlı ısınan kıtası ve Yunanistan da insan kaynaklı iklim değişikliğinin etkilerinden en kötü etkilenen ülkelerden biri.

Atina Ulusal Gözlemevi (NOA) Araştırma Direktörü Dr. Lagouvardos bu yılın başlarında Euronews Green’e yaptığı açıklamada “Akdeniz iklim krizinin sıcak noktası. Güney İtalya, Kıbrıs, Türkiye ve Kuzey Afrika ülkeleri de artan küresel sıcaklıklardan kötü etkileniyor” demişti.

Fotoğraf: Giorgos Moutafis /Reuters

Yunanistan 2023 yılında AB’nin en büyük orman yangınına ev sahipliği yaptı. Ülke her yıl daha erken başlayan bitmek bilmeyen sıcak dalgalarına ev sahipliği yapıyor.

Bu yıl, Yunanistan’ın ilk sıcak dalgası Haziran ayında yaşandı ve sadece birkaç hafta içinde altı turist hayatını kaybetti.

Aşırı sıcakların vücut üzerindeki etkilerini hafife almak kolay olabilir, özellikle de zinde ve sağlıklıysanız. Ancak etkileri artık ortaya kondu ve günün en sıcak saatlerinde dışarı çıkmaya karar veren herkesin çok dikkatli olması gerekiyor.

2023 yılının kayıtlara geçen en sıcak yıl olmasıyla birlikte, son 13 ayın art arda rekorlar kırdığı bu yılın daha da sıcak geçmesi muhtemel görünüyor.

Fosil yakıtlar tüketilmeye devam ettiği sürece küresel ısınmanın ölümcül sonuçlarının daha da sıklaşarak ve şiddetlenmesi bekleniyor. Ancak bu kısır döngüden çıkmak fosil yakıtları terk ederek ve ormansızlaşmayı durdurarak mümkün.

Avukat Deniz Tavşancıl: Temennilerle çıkarılmış bir yasa bu, çözüm değil kaos getirecek

Haber: S. Sena AKKOÇ

*

30 Temmuz Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu‘nda kabul edilen Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi‘ni değerlendirmek için İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Deniz Tavşancıl ile görüştük.

Avukat Deniz Tavşancıl, Genel Kurul’dan geçen değişikliklere, “Bu ülkede ilk defa 2004 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, yine bu hükümet döneminde yürürlüğe girdi. 2021 yılında yine bu hükümet hayvanları mal olmaktan çıkararak canlı kabul etti. Ancak dün çıkan yasayla hayvan hakları 2004’ten de geriye taşındı” sözleriyle tepki gösterdi.

‘Ötanazi’ maddesi Genel Kurul’dan geçti, hayvan katliamı yasalaşıyor

Yasa iyi düşünülmemiş ve çözüm getiremeyecek

Tavşancıl, Genel Kurul’dan geçen değişikliklerin kapsamlı ve çözüm odaklı şekilde hazırlanmadığını ve içinde hala birçok çelişkili maddenin ve kelime oyununun bulunduğuna dikkat çekti.

Ötanazi kelimesinin kaldırıldığı halde ölümün diğer yasalara atıfta bulunularak geçirildiğini söyleyen Tavşancıl, yasayı ‘kültürümüze aykırı olarak sokak hayvanların toplanmasına yönelik bir girişim’ olarak değerlendiriyor.

Özellikle yerel hayvan koruma görevlilerinin yetkilerinin kaldırılmasının ve izinlerinin iptal edilmesinin ancak kedilerin hayvanların toplatılmasını söyleyen 4. madde kapsamından çıkarılmasının, diğer yandan ise yerel hayvan koruma görevlilerinin izinlerinin iptal edilmesiyle kedilere nasıl bakılacağına dair soru işaretlerinin devam etmesinin teklifin iyi düşünülmemiş olduğunun bir göstergesi olduğunu belirten Tavşancıl, “Bu teklif çözüm değil kaos getirecek” dedi.

Sonuçları tahayyül edilmeden çıkarıldı

Yasanın belediyelerin bakım evi kapasitelerinin yetersizliği ve fiili imkansızlıklar nedeniyle hayvanların toplanıp yok edilmesini öngören yasa için Tavşancıl, “Bakım evi sayısı yetersiz, bu hayvanlar nereye toplanacak. Bakım evlerinin kurulması için 4,5 senelik süre veriliyorsa toplamanın da 4,5 sene sonraya ötelenmesi gerekiyordu” dedi.  

Milletvekillerine mahalledeki hayvanların mahallelerinde bulunmalarının hem saha koruması hem kuduz bariyeri oluşturması açısından önemli olduğunu söyleyen Tavşancıl, milletvekillerinin ‘bizim amacımız kedileri toplamak değil’, ‘ama biz saldıran hayvan diyoruz’ gibi yanıtlar verdiğini söyledi ve “O zaman ona göre bir yasa çıkarılsın, genel bir yasa çıkarıp amacımız bu derseniz olmaz. Temennilerle çıkarılmış bir yasadır bu. Yasanın sahadaki yansımasının ne olacağını tahayyül edemeden çıkardılar bu yasayı” diyerek muğlak ve çelişkili ifadelere tepki gösterdi.

Tavşancıl, “Ölümün bu şekilde yasalaştırılmasıyla gelecekte ahlaki nesiller yerine merhametsiz nesiller yetiştirilecek. Bunun da sonuçları tüm toplum için ağır olacak. Eğer bu yasa bugün bu sorunu çözelim diyerek çıkarıldıysa ve gelecekte neler olacağı öngörülemediyse çok yazıktır, bununla toplumun geleceğine çok ağır hasar verilmiştir” dedi.

Yasalaşabilir ama meşrulaşamaz

Yasanın Meclis’ten geçtiğini ancak hakkı korumayan ve ölümü savunan bir teklifin yasalaşsa bile meşru olamayacağını vurgulayan Tavşancıl, “Bu şekilde meşrulaştırılmaya çalışılan bir ölüm yasasının toplumda ciddi sorunlar yol açacağına, zaten şiddete meyilli ve psikolojisi bozuk bir toplumsa insanların birikmiş öfkesinin ve şiddet eğiliminin bu canlara yöneleceğine” dair uyardı.

Hayvanların yok edilmesi için belediyelere yetki verilirken vatandaşın da kendinde bu yetkiyi gördüğünü ve haftalardır hayvanlara yönelik saldırı haberlerinin giderek arttığını belirten Tavşancıl, hayvanlara gözü gibi bakan insanların da hayvan düşmanlarına müdahale edeceklerini ve toplumsal bir kaosun tetikleneceğini belirtti.

Yeni yasaya göre hayvanların toplanmasına karşı çıkan vatandaşlar için yetkili görevliye mukavemetten suç duyurusunda bulunabilecek. Tavşancıl, “Sokakta yıllardır gözü gibi baktığı hayvanı belediye öldürmek için geldiğinde kimse buyur al canımı demeyecek, buralarda tabii ki olaylar yaşanacak” diyerek yaşanabilecek toplumsal sorunlara dikkat çekti.

Gökova’da katil var: Mahalledeki köpekler zehirlendi, birçok köpek hala kayıp

Hayvana şiddet ve hayvan cinayetleri hala suç

Hayvanlara yönelik şiddetin, hayvan tecavüzlerinin ve cinayetlerinin hala yürürlükte olan 7332 sayılı yasa ile suç kabul edildiğini hatırlatan avukat, sokaktaki taşkınlıkların önüne geçilebilmesi için hayvanları kasten öldürenlere ve hayvanalara eziyet edenlere yaptırım uygulanması gerektiğini belirtti.

“Vatandaşlar suç duyurusunda bulunmalı, önemli olan burada hakimlerin ve savcıların suç duyurularını takipsiz mi bırakacağı yoksa bunun peşine mi düşeceği. Bunların takip edilmesi gerekiyor çünkü bu bir suç” diyen Tavşancıl, yasaların uygulanması için ise görevin Adalet Bakanlığı‘na düştüğünü söyledi.

Hayvanlar lehine olan yasalar uygulanmayıp hayvanlar aleyhine olan kısımları uygulamanın daha çok soruna yol açacağını vurgulayan Tavşancıl, “Vatandaşın taşkınlığına engel olan yasa işletilmeyip yalnızca yeni yasa işletilirse bir yasayı kullanıp diğerini kullanmamak büyük bir hakkaniyetsizlik ve adaletsizlik olur. Sadece vatandaş değil belediye yetkilisi de hayvanı toplarken eziyet edemez. Atıfta bulunulan Avrupa Sözleşmesi her ne kadar öldürmeye izin verse de bunun hayvana eziyet etmeden ve psikolojik zarar vermeden yapılması gerektiğini söylüyor. Yani sözleşmenin bir cümlesi alınıp diğer maddesi yok sayılıyorsa bu büyük bir riyakarlık olur” dedi.

Toplumun adalet duygusu zedeleniyor

Belediyelerin de vatandaşların da hayvanlara şiddet uygulama ve eziyet etme hakkı olmadığını vurgulayan Tavşancıl, bazı suçların peşine düşülürken diğerlerinin takipsiz bırakılmasının adalet duygusunu zedelediğini şu sözlerle ifade etti: “Toplama esnasında hayvana yapılan eziyetler, uyuyan köpeği dövenler cezalandırılmazken yasayı uygularken çekimser kalıp bir can kurtarmak için kendini siper eden vatandaşın sonuna kadar takibini yapıp hüküm giydirtmek, adaleti iki yüzlü çalıştırmaktır. Adalete olan inancımız da sarsılmış durumda. Bir hukukçu olarak eğer diyorsam ki ‘yeryüzünde adalet yok ama ilahi adalet şaşmaz’, bu bir hukukçu için çok üzücü bir cümle.”

Musluğu kesmek yerine yerdeki suyu siliyor

Yasanın Genel Kurul’dan çıkması üzerine neler yapılabileceğini anlatan Tavşancıl, devletin kendi alanlarında, kendine ait arazilerden sivil toplum kuruluşlarına alanlar tahsis ederek mahallelerde beslenen hayvanlara bu güvenli alanlarda bakılmasına izin vermesini öneriyor.

CHP’nin süreci anayasa mahkemesine taşımasının en yapılabilecek şey olduğunu belirten Taşvancıl, anayasa mahkemesi sürecini “Bunun yargılama süreci iki yıl kadar sürüyor. Yürütmeyi durdurma yok. Zaten iki yılda yok edilen edilir, sadece iki yılın sonunda iptal edilirse iki yıldan sonraki hayvanlar korunmuş olur” şeklinde yorumladı.

Katliam Yasası TBMM’den geçti, CHP ‘yürütmeyi durdurma’ için AYM’ye gidiyor
Katliam yasasına tepki yağıyor: Kabul etmiyoruz, hayvanlardan elinizi çekin!
AKP-MHP katliamda ısrarlı, hak savunucuları direnişte: Yaşam hakkı oylanamaz!

Yasanın en büyük ayıbının ‘musluğu kesmek yerine yerdeki suyu silmek’ olduğunu belirten Taşvancıl, “Üretim ve satışla alakalı tek bir madde yok. O yüzden bizim gözümüzü kulağımızı açıp internette veya herhangi bir mecrada hayvan satışı yaptığını fark ettiğimiz her yeri İlçe ve İl Tarım Müdürlükleri‘ne ihbar etmemiz gerekiyor. Devlet bunun peşine düşmüyorsa biz vatandaşlar olarak kaçak üretim ve satışların peşine düşüp denetim yapılmasını sağlamamız gerekiyor” dedi.

HAKİM Koordinatörü Biltekin: Soykırıma hazırlanıyorlar, binlerce yıllık kültürü yok edecekler