Ana Sayfa Blog Sayfa 388

İran’da başörtüsü zorunluğu sertleştiriliyor: 15 yıla kadar hapis cezası geliyor

İran Parlamentosu‘nda, başörtüsü kurallarını ihlal eden kadınların daha ağır şekilde cezalandırılmalarını öngören yasa değişikliği konusunda yeni bir adım daha atıldı. Parlamentoda oluşturulan ilgili komisyon aylardır tartışmalara konu olan yasa tasarısını onayladı.

Tasarı,  İslami kıyafet kurallarına uyulmaması halinde sert cezalar öngörüyor. Buna göre yasağın birden fazla ihlal edilmesi durumunda para cezaları verilebilecek. İhlalin tekrarlanması ve istisnai durumlarda ise 15 yıla kadar hapis ve en az 5 bin euro para cezası kararı alınabilecek. Tasarıya göre yasaları ihlal edenler toplumun geniş kesimleri tarafından bilinen, ünlüler olursa cezaları daha da ağırlaştırılacak.

Geçen yıl, başörtüsünü “uygun şekilde takmadığı” gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra polis merkezinde hayatını kaybeden Mahsa Amini’nin ardından ülkeyi sarsan protestolarda, başörtülerini çıkararak sokaklarda dolaşan kadınlara, dünyanın pek çok ülkesindeki kadınların yanı sıra erkekler de destek vermişti. Ancak tepkiler üzerine aralık ayında feshedildiği söylenen ahlak polisi uygulaması geçen temmuz ayında geri getirildi. İranlı yetkililer de kadınları kamusal alanlarda başörtüsü takmaya zorlamak için polisin buna uymayan kadınları gözaltına alacağını duyurdu. Bu aydan itibaren İran sokaklarında tekrar erkek ve kadın ahlak polisi ekipleri, devriye gezmeye başladı.

İran’da feshedildiği söylenen ahlak polisi yeniden sokaklarda

Kadın hareketiyle dayanışma göstererek yasakları protesto eden çok sayıda film yapımcısı gözaltına alınmıştı.

Mal varlıklarına el konulabilecek

DW‘nin aktardığına göre, kadınlar iş yerinde başörtüsü takmazlarsa resmi yardımlardan da mahrum bırakılabilecek. Taslak ayrıca 15 yıla kadar meslekten men cezası da öngörüyor. Yargı, kişilerin suçlu bulunması halinde mal varlıklarının onda birine el konulmasına karar verebilecek. Yabancı kadınlar yasalara uymadıkları takdirde ülkeden sınır dışı edilebilecek.

Başörtüsüz fotoğrafların internette yayınlanması da cezalandırılacak. Başörtüsü yasaklarını ihlal eden kadınların ülke dışına çıkmalarının yasaklanması da tasarıda yer alıyor. Ayrıca kadınların başörtüsüz girişlerine izin veren alışveriş merkezleri, restoranlar veya benzer işletmeler yargı kararı ile kapatılacak.

Peçeli kadınlara hakaret edenler ise altı ay hapis ve 74 kırbaç cezasıyla cezalandırılacak.

‘Kötü kıyafet’ tanımı

Yasa tasarısında ayrıca kadınlar için ‘kötü’ bulunan giysiler de sıralanıyor. Bunun örnekleri olarak, kısa kollu gömlekler veya yırtık kot pantolonlar gösteriliyor.  Erkekler için ise kısa paçalı pantolonlar veya atletler ‘kötü’ giysiler olarak sınıflandırılıyor.

İslami kıyafet kurallarını uygulamakla görevli bakanlıklar ve güvenlik birimleri de  ayrıntılı talimatlarla yükümlü kılınmış. Vatandaşlar ve polislerin ihlalleri kolaylıkla ihbar edip raporlaştırmalarının da önü açılıyor.

 

‘Ağaçlar iklim krizine uyum için yokuş yukarı hareket ediyor’

Uzaktan algılama teknolojisinin kullanıldığı yeni bir araştırmaya göre, iklim krizinin etkilerinin hız kazandığı 2000 ile 2010 yılları arasında dağ ağaçları ‘yükseldi.’ Araştırmada, incelenen bölgelerdeki ağaç örtüsünün yüzde 70’inin yokuş yukarı hareket ettiği saptandı.

Çin’in Shenzhen kentindeki Güney Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden bilim insanları, dağlardaki ağaç örtüsünün en yüksek noktalarını haritaladı. Uzmanlar, söz konusu ağaçlık alanların ortalama olarak yılda 1,2 metre yukarı doğru hareket ettiğini, bu kaymanın en fazla tropik bölgelerde, yılda ortalama 3,1 metrelik bir artışla gerçekleştiğini ve tüm bölgelerde değişim oranının hızlandığını buldu.

Araştırma için  dünya çapında 243 dağlık bölgede yaklaşık 1 milyon km ağaçlık hattı izlendi. Çalışmaya göre, ağaç çizgileri hala hareket ediyor, bu da onların insan etkisinin ötesinde, iklim değişikliğine duyarlı olduklarını gösteriyor.

Sonuçları henüz öngörülemiyor

Global Change Biology dergisinde yayımlanan çalışmada görev alan araştırmacılar, “Dağ ağaç çizgileri, iklim değişikliğinin yüksek arazi ekosistemleri üzerindeki etkisinin önemli göstergeleridir” diye yazdı: “Çalışmamız… değişen bir iklimde biyolojik çeşitlilik, doğal kaynaklar ve ekosistem uyumu için önemli çıkarımlara sahip.”

Ağaçlık alanların ve ormanların sınırlarını belirleyen arazi çizgileri bazen söz konusu alandaki insan faaliyetleri nedeniyle bozulabiliyor. Bu çalışmada ise  araştırmacılar, dağların en tepelerini çevreleyen ve çoğunlukla insan faaliyetlerinden izole edilmiş kapalı döngü dağ ağaçlıklarına odaklandı.

Ağaç çizgisi hareketinin sonuçlarının ne olacağı henüz belli değil. Artan sıcaklıkların, büyümeyi mevcut ağaç çizgisi seviyesinin üzerine çıkarması, böylece daha fazla ağacın, atmosferden daha fazla karbonu emebileceği söylenebilir.  Ayrıca bazı orman türlerinin yaşam alanları genişleyebilir.

Bununla birlikte, ağaçlıkların yukarıya doğru hareketi, tundra alanınlarını azaltacaktır. Bu da alpin türlerini yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilir ve onlardan beslenen alanlara su tedarikini etkileyebilir.

Akbelen Limak’ın peşini bırakmıyor: BM şirketle tüm ilişkisini kesmeli

Muğla‘nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nda, Limak ve İçtaş Holding ortaklığındaki YK Enerji‘nin linyit madenini genişletmek için yaptığı ağaç katliamına direnen İkizköylülerin talebi üzerine Limak Holding ile işbirliklerine son verdikleri yönündeki Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı‘ndan (UNDP) gelen açıklama bölge halkını tatmin etmedi.

BM Kalkınma Programı Limak’la ortaklığını sonlandıracağını duyurdu

İkizköylüler, 18 Ağustos’ta BM Türkiye Mukim Koordinatörü Alvaro Rodriguez’e gönderilen mektupta, Limak’ın  doğa ve insan hakları ihlalleri  raporlanmış ve BM programları ile LİMAK Şirketler Grubu ve bağlı organizasyonlarla  işbirliklerinin bitirilmesine dair taleplerini iletmişti.

Aynı gün UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louise Vinton, kurumun Limak Şirketler Grubu’nun sosyal yatırım kolu olan Limak Vakfı ile yaptığı çalışmaları sonlandırdığını açıklamıştı.

‘Olumlu ama eksik’

“Bu gecikmiş kararı olumlu karşıladıklarını ve UNDP’nin ‘Özenli İnceleme ve Özel Sektör Ortaklıkları Politikası’nda yazan, çevre ve insan hakları ihlallerine özellikle vurgu yapan ilkeleri hayata geçirmesinin önemli olduğunu düşündüklerini” belirten İkizköz Çevre Komitesi, BM’nin şirketle tek ilişkisinin tek bir UNDP projesi olmadığına dikkat çekti:

“Limak aynı zamanda, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin (Global Compact) de imzacısıdır ve bu çerçevede belirlenmiş 10 ilkeyi iş uygulamalarında hayata geçirme sözü vermiştir.

Öte yandan LİMAK, başta Muğla Milas İkizköy ve Akbelen Ormanı’ndaki madencilik ve enerji üretimi faaliyetleri olmak üzere hemen tüm iş projelerinde doğayı yıkıma uğratan ve projelerinin olduğu bölgede yaşayan halkın sağlıklı bir çevrede yaşama, temiz suya erişim, özel mülkiyet haklarını yok sayan, geçim kaynaklarını yok eden, çocukları, kadınları ve yaşlıları zor yaşam koşullarına mahkum bırakan uygulamalarına devam etmektedir.”

Türkiyeli iş insanlarından oluşan bir yönetim kurulu olan Global Compact Türkiye Ağı – “Küresel İlkeler Sözleşmesi İmzacıları” Derneği’ne de bugün devam eden ihlalleri aktardıklarını belirten İkizköylüler, “Bu çerçevede, BM Küresel İlkeler Sözleşmesi ve ilişkileri olan diğer UN programlarının, UNDP Türkiye’nin yaptığı gibi, LİMAK ile olan ortaklıklarını gözden geçirerek, çevre ve insan hakları ihlalleri ile tanınan bu şirketler grubu ile tüm işbirliğini bitirmesini bekliyoruz” dedi.

Kavurucu bir ısı kubbesi Avrupa’da etkili olmaya başlıyor: Yıkıcı orman yangınları görülebilir

Önümüzdeki günlerde tehlikeli bir ısı kubbesinin Avrupa’da etkili olması bekleniyor. Uzmanlar, bu ısı kubbesinin Avrupa’yı kasıp kavururken yıkıcı orman yangınlarına neden olabileceği konusunda uyarıyor.

Endişe verici hava durumu haritaları, Fransa, Almanya ve İtalya dahil olmak üzere birçok ülkenin bu haftadan itibaren aşırı sıcaklıklarla mücadele edeceğine işaret ediyor. Aşırı sıcaklıkların düşük yağış seviyeleriyle birlikte orman yangınları için uygun koşullar yaratacağı belirtiliyor.

Bir yüksek basınç kubbesinin atmosferik olarak bir bölgede sıkışmasıyla ısı kubbeleri meydana geliyor. Kaynayan bir tencerenin kapağının örtülmesine benzetilen durum, etkili olduğu bölgede sıcaklıkların yüksek seyretmesine neden oluyor.

İngiliz Hava Durumu Servisi’nin kurucusu ve kıdemli meteoroloji danışmanı Jim Dale, bu basınç kubbesinin Sahra‘dan kuzeye, Cezayir ve Fas üzerinden ilerlediğini söylüyor. Dale, “Yüksek sıcaklıklar devam ediyor ve sonra karşınıza çıkan bu kubbeler, zaten yaşanmakta olan her şeyi daha da yoğunlaştırıyor” diyor.

Orman yangınlarının tehlikeleri konusunda uyarılarda bulunan Jim Dale, ısı kubbesinden etkilemesi beklenen bölgelerin hiçbir yerinde büyük miktarda yağış beklenmediği için yangın riskinin büyük olduğunu aktarıyor: “Genel olarak, kuru toprak koşulları, kuru bitki örtüsü ve biraz rüzgar, orman yangınlarının çıkma olasılığını artıracaktır.”

‣ El Niño zamanı geliyor: Benzeri görülmemiş sıcak dalgaları görülebilir
‣ Milyonlarca yılın sıcaklık rekoru kırıldı: Bu normal bir anomali, yanmaya devam edeceğiz

‘Yüksek basınç ve sıcaklıklarda istikrarlı artış bekliyoruz’

Birleşik Krallık‘ın meteoroloji kurumu Met Office uzmanı operasyonel meteorolog Rebekah Sherwin şunları söylüyor:

Önümüzdeki birkaç gün içinde güney Avrupa’da yüksek basınç oluşacak ve sıcaklıklarda istikrarlı bir artış olacak. Önümüzdeki hafta bölgede ortalamanın üzerindeki yüksek sıcaklıklar tekrar etkili olacak ve sıcaklıkların yer yer ortalamanın 5-10°C üzerinde seyredecek.”

Sherwin, gündüz sıcaklıklarının yaklaşık 37-43°C, gece sıcaklıklarının ise 20°C’nin üzerinde olacağına işaret ediyor. Hava durumu uzmanı, bu bölgelerde orman yangınları etkili olursa rüzgarın bu yerlerde tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini kaydediyor.

‣ Cerberus sıcak dalgası: Avrupa neden bu kadar sıcak ve sıcaklar ne kadar sürecek?
‣ ‘Dayanılmaz’ sıcak dalgası Avrupa ve Türkiye’de hayatı tehdit ediyor

‘İnsanlar bu kadar yüksek sıcaklıklara hazır değil’

Bu yazın başlarında Avrupa’da yaşanan bir önceki sıcak dalgası (Cerberus) birkaç hafta boyunca etkisini sürdürerek özellikle Yunanistan ve İtalya için yıkıcı sonuçları beraberinde getirdi.

Temmuzda Avrupa’daki bir önceki sıcak dalgasının insanları “sessizce öldürdüğü” konusunda uyarıda bulunan Reading Üniversitesi iklim bilimcilerinden Profesör Hannah Cloke Obe, “Geçen yaz Avrupa’da 61 binden fazla insanın sıcak dalgasında öldüğü tahmin ediliyor ve burada da benzer koşullar var. Bu yüzden tehlikenin çok ciddi olduğunu tahmin ediyorum. Buna dair uyarılar almış olsak da, insanlar bu kadar yüksek sıcaklıklar için hazır değil” diyor.

‣ 2022 yazında aşırı sıcaklar Avrupa’da 61 bin can aldı

Obe, şunları ekliyor:

Doğru konutlara sahip olmadığımız, doğru altyapıya sahip olmadığımız, bu çok çok yüksek sıcaklıkların bazılarıyla başa çıkmak için doğru koşullara sahip olmadığımız bir toplumda yaşıyoruz ve bu, orman yangınları ve sel risklerinin üzerine tuz biber ekiyor.”

‘Bu hafta medya küresel ısınma haberlerine yetişemeyecek’

ABD’li meteorolog Guy Walton, İspanya merkezli 5,9 kilometrelik ‘muazzam büyüklükteki’ bir ısı kubbesinin 20 Ağustos’tan itibaren etkisini göstereceğini belirtiyor.

Walton, “Küresel ısınma söz konusu olduğunda, gezegen üzücü bir durumda. Hem ABD’de hem de Avrupa’da ve Asya‘da eşzamanlı çok sayıda rekor sıcak dalgası yaşanırken, bu hafta tüm medyanın küresel ısınma haberlerine yetişmesi zor olacak” diyor.

Isı kubbeleri ve sıcak dalgaları, fosil yakıt kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizi ile yakından ilişkilendiriliyor. Araştırmalar, iklim krizinin sıcak dalgalarının meydana gelme ihtimalinin yanı sıra etki alanını ve yoğunluğunu da artırıcı etkide bulunduğunu gösteriyor.

‣ İklim krizi: Avrupa’da sıcaklıklar, küresel ortalamadan iki kat hızlı yükseliyor
‣ Aşırı sıcak dalgaları, hava kirliliğiyle birleştiğinde ölüm riski önemli ölçüde artıyor

Hilary ABD’ye ulaştı: Kaliforniya’da 84 yıl sonra ilk ‘tropikal fırtına’

Hilary fırtınası, Meksika‘nın ardından ABD’nin Kaliforniya eyaletine ulaştı. Ulusal Kasırga Merkezi, fırtınanın yaklaşık 75 km. hıza ulaşan rüzgarlara yol açtığını duyurdu. Meteorologlara göre, bir yılda düşecek yağış bir günde yağabilir.

Yetkililer, ABD‘nin güneybatısındaki bazı kesimlerde ve Meksika‘nın Baja California eyaletinin kuzeyinde olası “yaşamı tehdit eden sel” uyarılarını sürdürüyor. Fırtınanın Kaliforniya boyunca kuzey-kuzeybatı yönünde ilerlediği belirtilerek, rüzgarların özellikle yüksek arazilerde kuvvetli olabileceği uyarıları yapılıyor.

Meksika hükümeti ise “Tropikal Fırtına Uyarısı”nı,  sona erdirdi.  Ülkede Hilary’nin neden olduğu yağış ve sellerde bir kişi hayatını kaybetmişti.

Kaliforniya sellere nasıl hazırlanıyor?

Hilary, Kalifornia eyaletine yaklaşırken Vali Gavin Newsom eyaletin güneyinin önemli bir bölümü için acil durum ilan etti. Kuraklığa alışkın olan bölge genelinde ani sel baskınlarına ilişkin uyarıların yürürlükte olduğunu açıklayan vali ve Belediye Başkanı Karen Bass, kent sakinlerini evlerinde kalmaya çağırdı. Newsom, dün (20 Ağustos) gerçekleştirdiği acil bilgilendirme toplantısında, “Dışarıya çıkmak için önemli bir nedeniniz yoksa çıkmayın” dedi.

Eyalet genelindeki çeşitli bölgelerde de bugün (21 Ağustos) okullar kapandı, okul sonrası etkinlikler, havaalanlarından kalkması veya bu havaalanlarına inmesi planlanan uçuşların yaklaşık yüzde 40 ila 50’si iptal edildi.  Nevada‘da yetkililer, Ölüm Vadisi Ulusal Parkı‘nın bazı bölümleri için saatte 64 kilometreye varan rüzgarlar beklendiğini bildirdi; ani sel uyarıları yayımladı. Hafta sonu boyunca planlanan bölgedeki çok sayıda konser ve spor etkinliği de yapılmayacak.

Bir yılda yağan yağış miktarının 24 saatte düşmesi bekleniyor

Ulusal Kasırga Merkezi, fırtınanın önümüzdeki pazartesi gününe kadar güney Kaliforniya ve güney Nevada’da 25 cm yağmur getirmesini bekliyor. Meteorologlara göre 25 cm’lik yağmur,  bu dağ ve çöl bölgelerinin tipik olarak bütün bir yılda aldığı yağmur miktarına eşit.

Güneydoğu Kaliforniya, kuzeybatı Arizona, güney Nevada ve güneybatı Utah boyunca “bir veya iki kısa” hortum olabileceği konusunda uyarılar yapıldı. Oregon ve Idaho eyaletlerinin kuzeybatı bölgelerinde salı sabahına kadar 7,6 cm’e kadar ulaşabilecek aşırı yağışlar bekleniyor.

Değişen iklimin rolü

Kaliforniya eyaletinde yılda 4 binden fazla orman yangını ve ortalama üç büyük deprem oluyor, her kış da büyük sel ve toprak kaymaları yaşanıyor. Ancak bir kasırga veya tropikal fırtınanın eyaleti vurması, iklim krizinin ne duruma geldiğinin bir başka göstergesi.

İklim bilimci Kristy Dahl, bu ölçekte bir fırtınanın dünyanın bu bölgesinde ve bu mevsimde görmenin olağandışı olduğunu belirtirken “Son 40 yıl boyunca iklim değişikliği, kasırgaları hem rüzgar hızı hem de yağmur olarak taşıdıkları su miktarı açısından daha güçlü hale getirdi” diyor.

Küresel ısınmayla birlikte deniz yüzeyi ve okyanus sıcaklıklarının arttığını ve bunun tropikal fırtınaları arttırabileceğini kaydeden yer bilimci Jane Baldwin Hilary’nin bunun tipik bir örneği olduğuna işaret ediyor.

AB, yeni toprak izleme yasası çıkarmaya hazırlanıyor

Toprak, Dünya ekosisteminin hayati bir parçası. Bitki ve hayvanlara yuva sağlıyor, su döngüsünü düzenlemeye yardımcı oluyor ve karbonu depoluyor. Ayrıca önemli bir besin ve lif kaynağı. Ancak, tüm diğer doğal varlıklar gibi tehdit altında.

Avrupa Birliği (AB) Toprak Gözlemevi tarafından geliştirilen bir araç, AB topraklarının %61’inin sağlıksız olduğunu tespit etti. Gözlenen en belirgin toprak bozulması türleri, topraktaki organik karbon kaybı (%53), toprak biyolojik çeşitliliğinin kaybı (%37) ve turbalıkların bozulma riski. (%30). Toprak bozunumunu etkileyen başlıca faktörler arasında ise toprak erozyonu, toprak organik karbon kaybı, toprak sıkışması ve toprak kirliliği yer aldı.

Sürdürülebilir toprak yönetimi norm haline getirilecek

Avrupa Komisyonu ise bu sorunları ele almak ve kıta genelinde bozulmuş toprakları canlandırmak için kıtanın ilk toprak yasasını önerdi. Söz konusu Toprak İzleme Yasası’nın Avrupa’nın 2050 yılına kadar sağlıklı topraklara ulaşmasına yardımcı olacak yasal bir çerçeve sunmayı amaçlanıyor ve üye devletlerin toprak sağlığını, gübre kullanımını ve erozyonu izlemesini şart koşuyor. Buna göre, aynı zamanda sürdürülebilir toprak yönetimi, AB’de norm haline getirilecek, üye devletlerin hangi uygulamaların desteklenmesi ve hangilerinin yasaklanması gerektiğini belirlemesi istenecek.

Kanun tasarısı ek olarak üye devletlerin potansiyel olarak kontamine olmuş sahaları belirlemesini, bunları araştırıp insan sağlığı ve çevre için kabul edilemez riskleri ele almasını talep ediyor.

Taslak yasalaşırsa, Avrupalı çiftçilerin aşağıdakiler de dahil olmak üzere bir dizi özel önlem alması gerekecek.

  • Toprak sağlığının izlenmesi: Çiftçilerin toprak sağlığını, toprağın kimyasal, fiziksel ve biyolojik özellikleri hakkında veri toplayarak düzenli olarak izlemesi istenecek.
  • Toprak bozulmasını en aza indirme: Toprak işleme miktarını azaltarak ve toprak yapısını korumaya yardımcı uygulamaları kullanarak toprak bozulmasını en aza indirgemeleri gerekecek.
    Toprak organik maddesinin iyileştirilmesi: Toprak organik madde içeriğini iyileştirmeleri; bunun için de kompost veya gübre gibi organik maddeleri kullanmaları istenecek.
  • Besin kayıplarının azaltılması: Topraklarından besin kayıplarını azaltmaları, bunu da besin açısından verimli gübreler kullanılarak ve örtü bitkileri ekerek yapmaları beklenecek.
  • Toprağı erozyona karşı korumak: Topraklarını erozyona karşı korumak için rüzgar kırıcıları, koruyucu toprak işleme uygulamalarına ağırlık vermeleri telep edilecek.

AB Toprak Stratejisi ve yeni Toprak İzleme Yasası’nın Avrupa’yı 2050 yılına kadar ilk iklim nötr kıta olmaya iten Avrupa Yeşil Düzeni‘nin hedeflerine katkıda bulunması bekleniyor. AB’nin hedefi, 2030 yılına kadar, 1990 seviyelerinden en az yüzde 55 daha az net sera gazı emisyonu planlıyor. 2030 yılına kadar birlik içinde en az  3 milyar ek ağaç dikmek de planlar arasında.

İnsan Hakları İzleme Örgütü: Suudi sınır muafızları yüzlerce mülteciyi öldürdü

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch, HRW) bugün yayınladığı raporda, Suudi sınır muhafızlarının Mart 2022 ile Haziran 2023 arasında Yemen-Suudi sınırını geçmeye çalışan yüzlerce Etiyopyalı göçmen ve sığınmacıyı öldürdüğünü bildirdi. Örgüt, söz konusu cinayetleri insanlığa karşı bir suç olarak nitelendirdi.

73 sayfalık “‘Üzerimize Yağmur Gibi Ateş Açtılar’: Suudi Arabistan’ın Yemen-Suudi Sınırında Etiyopyalı Göçmenleri Kitlesel Olarak Öldürmesi” başlıklı rapor, Suudi sınır muhafızlarının yaygın ve sistematik bir saldırı modeliyle çok sayıda göçmeni öldürmek için patlayıcı silahlar kullandığını ve çok sayıda kadın ve çocuk da dahil olmak üzere göçmenleri yakın mesafeden vurduğunu ortaya çıkardı.

‘Suudi yetkililer yüzlerce göçmeni ve sığınmacıyı öldürüyor’

İnsan Hakları İzleme Örgütü mülteci ve göçmen hakları araştırmacısı Nadia Hardman, “Suudi yetkililer dünyanın geri kalanının göremeyeceği bu uzak sınır bölgesinde yüzlerce göçmeni ve sığınmacıyı öldürüyor” dedi ve ekledi:

“Profesyonel golf, futbol kulüpleri ve büyük eğlence etkinlikleri için milyarlar harcamak gibi Suudi imajını iyileştirmek için gerçekleştirilen olaylar, dikkatleri bu korkunç suçlardan başka yöne çekmemeli.”

İnsan Hakları İzleme Örgütü, raporu ortaya koyan çalışma sürecinde, Mart 2022 ile Haziran 2023 arasında, Yemen-Suudi sınırını geçmeye çalışan 38 Etiyopyalı göçmen ve sığınmacıya ek olarak bu dönemde sınırı geçmeye çalışanların tanıdıkları da dahil toplamda 42 kişiyle görüşüldüğünü bildirdi.

Fotoğraf: AFP

Ya göç ya kaçış

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre; Suudi Arabistan’da yaklaşık 750 bin Etiyopyalı çalışıyor. Birçoğu ekonomik nedenlerle göç ederken, bir kısmı da Etiyopya’daki ciddi insan hakları ihlalleri nedeniyle ülkeden kaçmış durumda.

Örgüt, 2014’ten bu yana Yemen ve Suudi Arabistan sınırında göçmenlerin öldürüldüğünü belgeliyor. Raporda ayrıca hedefli cinayetlerin hem sayısı hem de biçimi açısından kasıtlı bir artış olduğuna işaret ediyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre; Suudi Arabistan’da yaklaşık 750 bin Etiyopyalı çalışıyor. Birçoğu ekonomik nedenlerle göç ederken, bir kısmı da Etiyopya’daki ciddi insan hakları ihlalleri nedeniyle ülkeden kaçmış durumda.

Örgüt, 2014’ten bu yana Yemen ve Suudi Arabistan sınırında göçmenlerin öldürüldüğünü belgeliyor. Raporda ayrıca hedefli cinayetlerin hem sayısı hem de biçimi açısından kasıtlı bir artış olduğuna işaret ediyor.

İnsan Hakları Örgütü, görüşülen göçmenler ve sığınmacıların, denize açılmaya elverişsiz gemilerle Aden Körfezi‘ni geçtiklerini, Yemenli kaçakçıların onları Suudi sınırındaki şu anda silahlı Husi grubunun kontrolünde olan Saada vilayetine götürdüklerini söylediğini aktardı.

Birçoğunun ise Yemen’de ülke topraklarının önemli bir kısmını elinde bulunduran Husi güçlerinin kaçakçılarla çalıştığını ve onları şantajla ya da göçmenlerin “çıkış ücreti” ödeyene kadar kötü muameleye maruz kaldıkları gözaltı merkezleri olarak tanımlanan yerlere nakledeceklerini söyledi.

Göçmenlerin belirttiklerine göre en fazla 200 kişilik gruplar halindeki göçmenler, düzenli olarak sınırı geçerek Suudi Arabistan’a girmeye çalışıyor.

Suudi sınır muhafızlarının her geri püskürtmesinin ardından yeniden sınırı geçmek için girişimde bulunduklarını belirten göçmenler, gruplarında erkeklerden çok kadınların ve kimsenin refakatinde olmayan çocukların olduğunu söyledi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu hesaplarla tutarlı olan uydu görüntülerinden Suudi sınır muhafız karakollarını tespit ettiklerini de bildirdi.

Görüşülen mülteciler sınırda Suudi muhafızları tarafınca patlayıcı silahların kullanıldığını belirtirken bazıları, Suudilerin onları bazı durumlarda aylarca gözaltı tesisinde tuttuklarını söyledi.

Fotoğraf: Reuters

Öte yandan önde gelen adli tıp uzmanlarından oluşan uluslararası bir grup olan Uluslararası İşkence Mağdurları için Rehabilitasyon Konseyi‘nin Bağımsız Adli Tıp Uzman Grubu üyeleri, yaralarının nedenlerini belirlemek için yaralı veya ölü göçmenleri gösteren doğrulanmış videoları ve fotoğrafları inceledi.

Bazı yaralanmaların “ısı ve parçalanma üretme kapasitesine sahip cephanelerin patlamasıyla tutarlı net desenler” gösterdiği, diğerlerinin ise “ateşli silah yaralanmalarıyla tutarlı özelliklere” sahip olduğu ve bir örnekte “yanıkların görünür olduğu” sonucuna varıldı.

Küresel ısınma Avrupa’nın üzüm bağlarını kuzey bölgelere kaydırıyor

İskandinavya yarımadası, uzmanların birinci sınıf şarap ülkesi olarak tanımlayacağı bir bölge olmasa da iklim değişikliğinin daha sıcak ve daha uzun büyüme mevsimlerine neden olması, bu duruma uyarlanmış yeni üzüm çeşitlerinin üretildiği İsveç’te şarapçılık sektörünün gelişmesine yol açtı.

Avrupa‘da hüküm süren kuraklık, artan sıcaklık ve don, beklenmedik fırtınalar gibi diğer aşırı hava olayları, geleneksel bağcılık bölgelerini yöntemlerini yeniden değerlendirmeye zorluyor. İsveç şarapçılığı ise çoğunlukla küçük ölçekli amatörlerden büyüyen hırslı bir sektöre doğru ilerliyor.

AP‘nin aktardığına göre, 14 hektara yayılan üzüm bağlarının çoğunu 10 yıldan kısa süre önce diken İsveç şarapçılığının öncülerinden Kullabergs Vingård bağı ve şaraphanesi, 2022’ye gelindiğinde,  yıllık 30.000’den fazla şişe üretimine ulaştı. Bunların çoğu, Avrupa’dan Japonya‘ya üst düzey restoranlarda bulunabilen ve birçok uluslararası ödül kazanan beyazlar oluşturuyor.

Şirketin yöneticisi; şarap üreticisi ve uzmanı Felix Åhrberg, “Daha geleneksel şarap üreticisi ülkelerdeki üzüm bağlarında sorunlar çıkarken biz ivme kazanıyoruz” diyor.

Aşırı iklim olayları Avrupa’nın şarap endüstrisini değiştiriyor

Üzüm asmaları sıcağa ve kuraklığa tahammül edebilen türler ve Türkiye ile birlikte Avrupa’nın bazı bölgelerinde geleneksel olarak sulamasız üreticilik yapılıyor. Ancak geçen 10 yılda, gezegenin en sıcak yıllarını kaydedildi ve bundan sonrasında da bunun artması bekleniyor. Böylesi dramatik değişiklikler bir yana küçük hava değişimleri bile üzümlerin şeker, asit ve tanen içeriğini değiştirebildiği için şarabın kalitesini değiştirebiliyor. İklim değişikliği, bir zamanlar belirli üzümler için ideal olan bölgeleri üretimden vaz geçmeye kadar götürebilir, çünkü aşırı ısı üzümleri daha hızlı olgunlaştırır, bu da kaliteyi düşürebilecek daha erken hasatlara veya çok uzun süre olgunlaşmaya bırakılırsa daha güçlü, daha az dengeli şaraplara yol açar.

Son yıllarda, Norveç ve Danimarka‘da ve Amerika’nın batısı da dahil, pek çok “soğuk bölgede” ticari üzüm bağları ortaya çıktı; asmalar giderek daha kuzeye dikilmeye başlandı. Biralarıyla ünlü Birleşik Krallık‘ın ürettiği köpüklü şaraplara olan talep nedeniyle önümüzdeki 10 yıl içinde üzüm bağlarının ikiye katlanması bekleniyor.

İsveç Meteoroloji Enstitüsü‘nün verilerine göre ülkenin güneyindeki sıcaklıklar son 30 yılda önceki 30 yıla göre yaklaşık 2 santigrat derece arttı. Ve asmaların büyüme mevsimi de yaklaşık 20 gün uzadı.

Ülkedeki bağların çoğu, 1975’te Almanya’da geliştirilen, daha soğuk iklime uyum sağlayan ve hastalıklara daha dayanıklı Solaris adlı bir üzümü üretiyor.  Kullabergs Vingård’ın yaklaşık 20 kilometre kuzeyindeki Bjäre yarımadasındaki Thora Vingård‘da genç bir Fransız şarap uzmanı ve şarap üreticisi olan Emma Berto, “Solaris, İsveç’teki ulusal üzüm çeşidi gibidir” diyor.

Berto ve arkadaşları, geleneksel şarap yapımını, pestisitlerden kaçınmak, toprak kalitesini iyileştirmek, faydalı böcekleri ve biyoçeşitliliği teşvik etmek için kapsamlı örtü bitkileri kullanmak gibi güncellenmiş çevresel uygulamalarla birleştirmeyi amaçlıyorlar.

Sektörün ‘iyimserliği’, iklimin maliyetleri…

Hollanda Kraliyet Meteoroloji Enstitüsü genel müdürü ve Twente Üniversitesi’nde iklim ve afet direnci profesörü olan Maarten van Aalst, İsveç şarap sektöründeki büyüme konusundaki iyimserliği dünya ikliminin ne kadar hızlı değiştiğinin bir göstergesi olarak görüyor. van Aalst, ağustos ayı başlarında tüm İskandinavya’yı vuran,  barajları patlatıp yolları tahrip ederek binlerce kişinin tahliye edilmesine neden olan aşırı yağışlara da dikkat çekiyor.

İsveçli şarapçılar ise ürünlerini dünyaya ulaştırmak için devlet desteği talep ediyor.

İlk asmalarını 20 yıl önce diken şarap üreticisi Göran Amnegård, ürettiği Blaxsta ile en önemli uluslararası ödülleri kazmış ve nadir bulunan “buz şarapları”nı üretmeyi sürdürüyor: “Göran, buzul gölleri ve sık ağaçlıklarla çevrili küçük bağına bakarken, “30-40 yıl önce akla gelmeyen şeylerin burada büyüdüğünü görebiliyorum. Artık buzul gölleri ve sık ağaçlıklar arasında şeftali ve kayısı gibi meyve ağaçları görüyoruz. Ağustosta güzel şeftaliler alıyorum.”

Depremde 105 kişinin öldüğü Bilge Sitesi davasında tutuklu sanık kalmadı

Müteahhit mahkemeye bile çıkmadı

14 Şubat’ta tutuklanan müteahhit Mustafa İpek, henüz mahkemeye bile çıkmadan 3 Temmuz 2023’te tahliye edildi. Tahliye gerekçesinde, “tutuklu kaldığı süre, delilerin toplanmış olması, bu aşamada adli kontrol tedbirlerinin yeterli ve ölçülü olacağı” belirtildi.

‘Hayatın olağan akışına aykırı’

CHP Mersin Milletvekili Ufuk Çakır, 105 kişinin hayatını kaybettiği davada tutuklu sanığının bulunmadığını kaydederek, “Yapı müelliflerine, müteahhide ve belediye dahil onay makamlarına ciddi bir bilirkişi raporu ile kusur verilmesine rağmen tek tutuklu sanığın tensiple tahliyesi hayatın olağan akışına aykırı olup ileride belediye başkanına dava açılması ihtimaline binaen tahliye edildiğini düşünmekteyiz” dedi.

Çakır’ın belirttiğine göre, halen Osmaniye Belediye Başkanlığı görevinde bulunan ve binanın yapıldığı dönemde Belediye İmar Müdürü olarak görev yapan Kadir Kara‘nın, izin belgelerinde imzası bulunuyor.

Galeria Sitesi’nin müteahhitlerine 22 yıl hapis istendi

Öte yandan Diyarbakır‘da 89 kişinin can verdiği Diyar Galeria B Blok‘un depremlerde yıkılmasıyla ilgili tutuklanan müteahhitler Sedat Eser, Mehmet Şirin Yiğit, Şeyhmus Yiğit, inşaat mühendisi fenni mesul Tevfik Demir ile haklarında yakalama kararı bulunan M.E, H.M.Y. ve İ.H.Y. hakkında, Deprem Soruşturma Bürosunca yürütülen soruşturma tamamlandı.

Aranan üç müteahhidin de aralarında bulunduğu yedi sanık hakkında ‘bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümü ve yaralanmasına neden olma’ suçundan 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.

‘Eksik eksik üstüne’

İddianamede yer verilen bilirkişi raporunda şunlar kaydedildi:

“Binanın yapı ruhsatlarının gerekli ekleri olan mimari, statik betonarme ve tesisat projeleri tam olmadan düzenlenmiş olması, temel üstü vizesi alınmadığı halde inşaata devam edilmesi, binada yapılan mühürleme sonrası resmi izin olmadan inşaata devam edilmesi, ruhsat eki projelere uygun olarak yapılmaması, mevcut beton ve donatı özelliklerinin 1995 tarihli ek onaylı statik betonarme projede öngörülen beton sağlamamasından fenni mesulün ve müteahhitlerinin sorumlu olduğu görüş ve kanaatlerine varılmıştır.”

İddianamenin değerlendirme ve sonuç kısmında, “Şüphelilerin binaların yıkılmasına neden olan imalat hatalarından sorumlu oldukları, yıkılan binanın proje, yapım ve iş bitim aşamasında üzerlerine düşen görev ve yükümlülükleri yerine getirmedikleri, mesleki bilgi, birikim ve tecrübe dikkate alındığında öngörülebilen bu netice bakımından dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı hareket ettikleri tespit edilmiştir. Dolayısıyla sorumlu oldukları anlaşılan şüphelilerin ‘bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümü ve yaralanmasına neden olma’ suçundan ayrı ayrı cezalandırılmaları kamu adına iddia ve talep olunur” denildi.

Sanıkların TCK 53/6 maddesi gereğince “belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılması” hükmünün uygulanması da talep edildi.

 

Kırmızı çizgi

Doğada artık hiçbir şey doğru ve düzeninde gitmiyor ve uzun bir süre boyunca da gitmeyecek. Hatta bugünün, yaşayacağımız günlerin çoğundan daha iyi olduğunu söylememiz mümkün. Bu kişisel değil bilimsel bir görüş. Bu görüşe varmamızın en önemli sebebi de insanların doğaya verdikleri zararı görmezden gelerek yaşamaya devam etmeleri. Bu vurdumduymazlığın elbette bir bedeli olacak ve bu bedeli yavaş yavaş ödemeye başladık.

Hep soruyorsunuz ya “biz vatandaş olarak ne yapabiliriz?” diye, yapabileceğiniz çok önemli bir şey var çünkü hiçbiriniz sadece vatandaş değilsiniz. Aynı zamanda ebeveyn, çalışan, üreten, tüketen gibi çok değişik kimlikleriniz var. Tüm bu kimliklerinizle nerede durduğunuza karar vermeniz gerekiyor. Bu karar emin olun kolay ve acısız bir karar olmayacak ama er ya da geç bu kararı vermemiz gerekiyor. Karar vermeyi erteledikçe doğanın düzeni geri dönülemez biçimde bozuluyor.

Hepimiz elbette ne yiyip içtiğimizden, neler tükettiğimizden, nerelere seyahat ettiğimizden sorumluyuz. Ama bunun ötesine giden bir sorumluluğumuz var. Yeryüzünün sürdürülebilirliği için atmamız gereken adımlar var ve karşımızda da bu sürdürülebilirliği hiçe sayarak yaşamaya devam eden yapılar var. Öncelikle o yapılardan birinde çalışıyorsanız kendinize sormanız gerekiyor, bundan 40 sene sonra torunum bana “yeryüzünü öldürdüklerini bile bile neden o şirkette çalışmaya devam ettin?” diye sorduğunda ona ne cevap vereceğim? Cevabınız sadece “ekmek parası” ise, 40 sene sonra torununuzun bu cevabı kabul etmeyeceğini şimdiden söyleyebilirim.

Ama sorun sadece orada kalmıyor. Çoğu kişi kötülerin safında çalışıyor, yalnız daha büyük bir çoğunluk da kötülerin kendilerini kandırmasına izin veriyor. Esas sorunumuz da o çok daha büyük grupla ilgili. O büyük grubun çizginin ne tarafında olduğuna karar vermesi gerekiyor. Kararsızlığımız bir yere kadar büyük kazanç beklentisinden kaynaklanıyorsa belki kabullenebilirim ama kararsızlığın ya da taraf seçmekte gecikmenin sebebi tamamen umursamazlıksa, artık umursamaya başlamanın vakti geldi de geçiyor bile.

‘Bir petrol şirketi sürdürülebilirlik ödüllerine sponsor olamaz’

Konumuz şu: Önümüzdeki günlerde çeşitli alanlarda çalışan girişimci firmalara ödüller veren bir toplantı düzenlenecek. Bu toplantının bir de Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Ödülleri bölümü var. Biliyorsunuz, son zamanlarda bu konu çok ünlü olmaya başladı. Çoğu “mış gibi” yapan kuruluş kendi ana işlerini bırakıp “Sosyal Sorumluluk” projeleri peşinde koşmaya başladı. “Sürdürülebilirlik” ise daha da kötü durumda. Sürdürülebilirlik sizin karlılığınızı sürdürebilmeniz anlamına gelmiyor. Sürdürülebilirlik önce yeryüzünün, sonra insanlığın ve EN SONDA DA işinizin sürdürülmesi anlamına geliyor. Sırası da aynen böyle yeryüzü, insan ve işiniz. Neyse, konuyu dağıtmayalım. Bu ödüllerin de elbette bir sponsoru ve bir de jürisi var.

Benim beklentim sosyal sorumluluğu ve sürdürülebilirliği içselleştirmiş bir sponsorun olmasıydı. Ama ne yazık ki sponsor ve jüri başkanı bir petrol şirketi, hem de sadece dağıtıcı değil, aynı zamanda üretici bir petrol şirketi. İşte kırmızı çizgimizin burada belirginleşmesi gerekiyor. Bir petrol şirketi sürdürülebilirlik ödüllerine sponsor olamaz. Yaptığı iş sürdürülebilir olmayan hiçbir şirket bu ödüllere sponsor olamaz. Başka sponsor bulamıyorsanız ödül vermezsiniz. Ama illa ödül vermek için gidip çizginin diğer tarafındaki şirketlerden sponsorluk alamazsınız.

Bu, ödüllerin jüri üyeleri için de geçerli. Her kim olursanız ve her ne görevde bulunursanız bulunun, bir petrol şirketinin sponsor olduğu sürdürülebilirlik ödülünün jüri üyesi olmak, o petrol şirketiyle birlikte çizginin diğer tarafında durmaktır. Bunun yarattığı lekeyi silmeniz, en azından bugünün gençleri açısından bakıldığında kolay olmayacaktır.

Sosyal sorumluluk projeleri, yeryüzüne karşı işlenen günahları affettirmez

Ancak, bir de konunun diğer tarafı var. Bugünün dünyasında bu şirketlerin bir gecede yok olmalarını beklemiyoruz. Bu tür ani değişiklikler faydadan çok zarar getirir. Dolayısıyla sosyal fayda sağlamalarında bir sorun görmemek gerekiyor. Bir petrol şirketi kız çocuklarının eğitimine destek veriyorsa ya da yoksul ailelere yiyecek yardımı sağlıyorsa, buna karşı çıkacak değilim. Bunu sosyal sorumluluk olarak kabul etmeye hazırım, yeter ki bu bizi onların yeryüzüne karşı işledikleri günahları kabullenmeye yöneltmesin.

Hele sürdürülebilirlik konusunu bir de Birleşmiş Milletler‘in 17 amacı çerçevesinde değerlendirirsek, bir amaca çok iyi hizmet eden bir kuruluş bir başka amaç açısından çok tehlikeli adımlar atıyor olabilir. Bu nedenle de çizeceğimiz kırmızı çizgi tüm evreni ikiye ayıran bir çizgi olmak zorunda değildir. Hiçbir kişi ya da kuruluş tamamen iyi ya da tamamen kötü değildir. Hatta çoğu kuruluşun içinde bile iyileri ve kötüleri ayırabiliriz. O nedenle amacımız çizgilerimizi konu bağlamında dürüstçe belirlemek ve o çizginin doğru tarafında olmayı seçmektir. Somutlaştıracak olursam: Petrol şirketi iklim ve sürdürülebilirlik konularından uzak dursun, çünkü o alanlara girmesi kesinlikle yeşil badana sayılır, ama ben de onların kız çocuklarının eğitimine verdikleri desteğe karşı çıkacak değilim.

Şimdi bir büyük toplantı da eylül ayının ortasında İstanbul’da düzenleniyor. Eminim ülkemizin sürdürülebilir markalarına bir petrol şirketinden başka sponsor olacak firma bulunur. Bulunmuyorsa da o toplantı benim açımdan kırmızı çizginin öte yanında düzenlenen bir yeşil badana toplantısından başka bir şey değildir.

Kısaca, artık hepimize düşen iklim ve sürdürülebilirlik alanında neyin doğru, neyin de yeşil badana olduğuna dikkat edip varlığımız ve paylaşımımızla yeşil badana olan şeylere destek vermekten sakınmaktır. Torunlarımız sorduğunda “kırmızı çizginin doğru tarafında durdum ve elimden geleni yaptım” diyebilmek çok kıymetlidir, geceleri rahat uyumamıza yardımcı olur.