Ana Sayfa Blog Sayfa 363

Türkiye’de su krizi araştırması: Beş kişiden ikisi ‘çok endişeli’

Küresel iklim değişikliğinin etkisiyle kurak bir yazı geride bırakan Türkiye’de sonbahar başlasa da mevsim normallerine dönmeyen hava sıcaklıkları, su krizi endişelerini beraberinde getirdi. 13 Eylül tarihinde İSKİ‘den alınan veriler, İstanbul‘daki ortalama baraj doluluk oranının yüzde 26,57 seviyesinde seyrettiğini gösterirken, kuraklığın etkileri mevsim boyunca Türkiye’nin pek çok bölgesinde hissedildi.

Güncel gelişmeler ışığında Türkiye’de su tüketim alışkanlıklarına ve su krizine ilişkin görüşlere ışık tutan pazar araştırması şirketi Adgager, kapsamlı bir çalışmaya imza attı. Türkiye’de Su Krizi Araştırması, ülkede 5 kişiden ikisinin su krizi konusunda “çok endişeli” olduğunu ortaya koydu.

Türkiyede beş kişiden üçü iklim değişikliğinden korkuyor

Türkiye genelinde, 18-55 yaş arası, ABC1C2DE sosyo-ekonomik grubu üzerinde gerçekleştirilen araştırmada, katılımcıların yüzde 36,6’sı, “Su krizi nedir?” sorusuna “iklim değişikliği ve küresel ısınmanın neden olduğu su kıtlığıdır” yanıtını verdi.

Su krizi konusunda yüksek endişe duyan kesimin, çoğunlukla 45-55 yaş grubundaki katılımcılar olduğu görüldü. Konuyla ilgili değerlendirmelerini paylaşan firmanın Pazar Araştırma Direktörü Gizem Turhan, “Katılımcıların pek çoğu iklim değişikliği ve su kaynaklarının azalmasının, su krizi algısında önemli bir rol oynadığı konusunda hemfikir olsa da su krizi kavramının tanımı sosyo-ekonomik gruba göre farklılaşabiliyor. Bu durum su krizinin karmaşıklığını vurguluyor. Öte yandan 5 kişiden üçü, iklim değişikliğinden korktuğunu ve bu konuda kişisel tedbirler aldığını söylüyor. Su ve iklim krizine ilişkin endişeler, bu problemlerin her geçen gün kritik hâle geldiğine dikkat çekiyor” değerlendirmesini yaptı.

Katılımcıların yüzde 67,1i, baraj doluluk oranlarını takip ediyor

Araştırma, Türkiye’de su krizi konusunda yüksek endişeye sahip kesimin bu konudaki gündemi de daima takip ettiğini gösterdi. Özellikle 45-55 yaş grubundaki katılımcıların su krizi konusunda daha endişeli olduğu görülürken, katılımcıların yüzde 67,1’inin Türkiye’deki baraj doluluk oranlarını yakından izlediği öğrenildi.

3 kişiden 2’sinin, baraj doluluk oranlarıyla güncel olarak ilgilendiğine dikkat çeken  Turhan, “Bu veri, baraj doluluk oranlarının katılımcılar için su krizinin boyutlarını anlamak açısından önemli bir gösterge olarak görüldüğünü vurguluyor. Buradan da su kaynaklarına yönelik farkındalığın yüksek olduğu çıkarımına ulaşıyoruz. Baraj doluluk oranlarına ilişkin bilinçli katılım, su krizinin hafifletilmesinde vatandaş desteğinin önemli bir işareti olabilir” dedi.

Türkiyenin su tasarruf bilinci yüksek’

Araştırmada öne çıkan bulgulardan biri de su tasarrufu bilincine ilişkin:

“Katılımcıların büyük çoğunluğu (yüzde 92,2), günlük hayatlarında su tasarrufu yaptıklarını ifade ediyor, bu grubun yaklaşık yüzde 83’ü ise suyun boşa akıtılmamasına dikkat ettiğini söylüyor. Türkiye genelinde yürütülen araştırma sonuçlarına göre vatandaşların su tasarrufu bilincinin yüksek olduğunu görüyoruz. Özellikle yerel yönetimlerin su tasarrufuna ilişkin mesajlarının ve medyada yer alan su krizine ilişkin haberlerin vatandaşları tasarrufa teşvik ettiğini de söyleyebiliriz. “

Güneş ve rüzgar AB’de gazı yerinden etti

Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’nin (CREA) bugün yayımlanan yeni raporuna göre, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde üretilen güneş ve rüzgar enerjisindeki artış, Ağustos 2023’te Rusya‘dan boru hattı ve LNG yoluyla yapılan toplam gaz ithalatının (33 TWh) yüzde 54’üne denk gelen 18 terawatt-saatlik (TWh) gaz tüketiminin yerine geçti.

Yenilenebilir enerji üretimindeki bu genişleme sadece elektrik üretim karışımını çeşitlendirmekle kalmadı, aynı zamanda dış kaynaklardan ithal edilen fosil yakıtlara olan bağımlılığı da azalttı.

AB’nin 2023 yılında elektrik üretiminde düşük kömür ve gaz tüketiminin yanı sıra güneş ve rüzgâr enerjisinden elektrik üretiminde en yüksek seviyelere ulaşması kutlanmalı, ancak yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapılması gerekiyor. Birliğin, Putin‘in Ukrayna‘ya açtığı savaşı finanse eden Rus fosil yakıtlarına bağımlılığı azaltmanın bir yolu olarak temiz enerjiye geçişi hızlandırmak için daha fazla politika uygulaması bekleniyor.

Temel bulgular

Raporda, çalışmanın sonunda elde edilen veriler şu şekilde sıralanıyor:

  • Yenilenebilir enerji kaynaklarının üretimi, Ağustos 2023’te AB’nin Rusya’dan gaz ithalatının %54’üne eşdeğer gaz tasarrufu sağladı.
  • Ağustos ayında güneş ve rüzgardan elde edilen elektrik üretimi yıllık bazda 9 TWh arttı. Rüzgâr ve güneş enerjisinden elde edilen yıllık ilave elektrik üretimi, AB’nin 18 TWh’lik gaz tasarrufuna katkıda bulunarak Letonya ve Estonya’nın 2022’deki yıllık gaz tüketiminin toplamına eşit miktara ulaştı.
  • Ağustos 2023’te, AB’deki toplam elektrik üretiminde bir önceki yıla göre yüzde 3’lük bir düşüş yaşandı ve bu da 6 TWh’lik bir azalmaya denk geliyor. Bu azalma hava koşullarından kaynaklanmadı.
  • Bir önceki yıla göre, AB kömür tüketimi elektrik üretimi sektöründe önemli bir düşüş göstererek yüzde 39 oranında azaldı ve 14 TWh’lik bir düşüşe denk geldi. Aynı zaman diliminde, elektrik üretimi için kullanılan gaz da yüzde 22’lik bir düşüş yaşayarak 8 TWh azaldı.
  • Ağustos 2023’te kömür ve gazdan elde edilen aylık elektrik üretimindeki azalma, karbon emisyonlarında önemli bir düşüşe yol açtı; Kömür ve gazdan kaynaklanan CO2 emisyonlarının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 45 oranında azaldığı tahmin ediliyor.
  • Ağustos ayında AB’nin güneş ve rüzgâr enerjisi üretimi bir önceki yıla göre yüzde 43 (9 TWh) gibi önemli bir artış gösterdi. Güneş enerjisi üretimi yüzde 14 (3 TWh) artarken, rüzgar enerjisi üretimi aylık yüzde 29 (6 TWh) artış gösterdi.
  • Elektrik sektörü dışındaki gaz talebi Ağustos 2023’te önemli ölçüde azaldı ve 2021’in aynı dönemine kıyasla yüzde 27’lik bir düşüş kaydetti.

Kömürde beklenen canlanma olmadı

Çalışma, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve ardından gelen enerji krizinin ardından AB, enerji sektöründe inişli çıkışlı bir döneme tanık olduğuna işaret ediyor. Buna göre, Ağustos 2022 ‘de, Dutch Title Transfer Facility (TTF) piyasasındaki gün öncesi doğal gaz fiyatları, Kuzey Akım 1 boru hattının kapatılması ve Avrupa’ya doğal gaz tedarikinin durdurulması ve üye devletlerin Rus kömür ithalatını yasaklaması nedeniyle 343 EUR/MWh gibi rekor bir seviyeye yükseldi.

Buna karşılık, bu ağustos ayı kömürde beklenen canlanmanın gerçekleşmediğini gösterdi. Bunun yerine, çok sayıda ülkenin kömürden çıkış politikalarını benimsemesi ve yenilenebilir enerji kaynakları yatırımlarının meyvelerini toplamasıyla belirgin bir dönüşüm yaşansa da hala yapılması gerekenler olduğuna dikkat çekiliyor.

Ağustos ayı, LNG tedarik zincirindeki herhangi bir kesintinin piyasadaki gerilimi arttırdığını ve fiyatları yükselttiğini ortaya koydu. Rapor, AB’nin üçüncü ülkelerden fosil yakıt ithalatına olan bağımlılığı nedeniyle hala kırılgan olduğunu hatırlatıyor. Ayrıca, 2022 yılına kıyasla AB’nin Rus fosil yakıtlarına olan bağımlılığının azalmasına rağmen, devam eden endişeler var:

“Ağustos 2023’te AB’nin Rusya’dan fosil yakıt ithalatı geçen yılın aynı ayına göre parasal olarak yüzde 87 azaldı. Bununla birlikte, AB Ağustos 2023 ‘te hala Rus fosil yakıtlarının en büyük dördüncü ithalatçısı durumunda ve Putin’in Ukrayna’ya karşı savaşını finanse etmeyi durdurmak için daha fazla şey yapılması gerektiğini gösteriyor. Bununla birlikte AB Üye Devletleri Rusya’dan fosil yakıt, özellikle de gaz tedarik etmeye devam ediyor. Ağustos ayında AB Üye Devletleri 33 TWh Rus gazı (boru hattı ve LNG kargoları) ithal ederek birliğin enerji güvenliğine ve fosil yakıtlara olan genel bağımlılığına tehdit oluşturdu.”

Güneş ve rüzgar enerjisi AB’nin elektrik talebinin yüzde 27’sini karşılıyor

Ağustos 2023’te fosil yakıtlardan elektrik üretiminde belirgin bir düşüş yaşandı. 2022 yılında kömür ve doğal gaz AB’nin toplam elektrik talebinin yüzde 39’una katkıda bulunurken, bu oran bir önceki yıla göre sadece yüzde 28’e düştü.

Buna karşılık, güneş ve rüzgar kaynaklarından elde edilen elektrik üretiminde yıldan yıla kayda değer bir artış görülüyor. Geçen yıl yenilenebilir enerji kaynakları güneş ve rüzgâr AB’nin toplam talebinin yüzde 21’ini oluştururken, bu yıl bu kaynakların toplamı tüm elektrik üretiminin yüzde 27’sini oluşturdu.

Geçen yıl AB’yi etkileyen sıcak yaz ve kuraklığın ardından hidroelektrik enerji üretiminde önemli bir artış görüldü. Hidroelektrik kaynakların AB’nin toplam elektrik talebinin sadece yüzde 11’ini karşıladığı bir önceki yılın aksine, bu Ağustos ayında AB’nin toplam elektrik arzının yüzde 14’ünü oluşturdu.

Olkiluoto (Finlandiya) nükleer enerji santralindeki (NGS) reaktörlerden birinin Ağustos ayı sonunda geçici olarak kapatılmasına rağmen, nükleer enerji üretimi de bir önceki yıla göre artış gösterdi. Nükleer enerji üretimi, geçen yılın aynı döneminde yüzde 23 iken bu Ağustos ayında AB’nin toplam enerji üretimine yüzde 25 oranında katkıda bulundu.

Ağustos ayında güneş ve rüzgar enerjisinde artış, kömür ve gazda düşüş

Ağustos 2023’te AB’de kömür ve gazdan elektrik üretimi bir önceki yıla göre yüzde 31 (-22TWh) azaldı. Özellikle, kömürden elektrik üretiminde yüzde 39’luk (-14 TWh) önemli bir düşüş görülürken, fosil gaz üretimi yüzde 22 (-8 TWh) azaldı.

Aynı zamanda, birleşik güneş ve rüzgâr enerjisi üretimi yüzde 22’lik (+9 TWh) kayda değer bir artış yaşadı. Aylık rüzgar enerjisi üretimi Ağustos 2022’ye kıyasla yüzde 29 (+6 TWh) artarken, yıllık güneş enerjisi üretimi yüzde 14 (+3 TWh) gibi kayda değer bir artış gösterdi.

Ağustos ayında YEK’ten elde edilen ilave üretim, Estonya ve Letonya’nın 2022’deki yıllık gaz tüketimine eşit olan 18 TWh doğal gaz tasarrufuna yardımcı oldu. Ayrıca, birleşik güneş ve rüzgar enerjisi üretimi, AB’nin Ağustos ayında Rusya’dan ithal ettiği gazın yüzde 54’üne eşdeğer doğal gaz tasarrufu sağladı.

Fosil yakıtların oranı azalırken güneş ve rüzgar enerjisinden elektrik üretiminin payının arttığı bu olumlu değişimin avantajları CO2 emisyonlarındaki azalmada açıkça görülüyor. Kömür ve gazla çalışan elektrik santrallerinden kaynaklanan CO2 emisyonlarındaki yıllık değişim Ağustos ayında yüzde 45 (-24 Mt/ay) azaldı. Özellikle, Ağustos 2023’te kömür yakıtlı enerji santrallerinden kaynaklanan aylık düşüş yüzde 50 (-18 Mt/ay) ve gaz yakıtlı enerji santrallerinden kaynaklanan düşüş yüzde 33 (-5 Mt/ay) oldu.

Enerji sektörü dışındaki gaz talebi, enerji krizinden sonra toparlanamadı

2022’deki enerji krizi arz ve talep dinamiklerini derinden etkileyerek gaz fiyatlarında tarihi zirvelere ve artan oynaklığa neden oldu. Sonuç olarak, Üye Devletler arasında fosil gazı tasarrufuna yönelik siyasi anlaşma nedeniyle, elektrik sektörü dışındakiler de dahil olmak üzere gaz talebi 2022’de 2021’e kıyasla yüzde 18 azaldı.

CREA’nın verileri, 2023 yılında gaz tüketiminin, potansiyel enerji tasarrufu önlemleri ve talep yıkımı nedeniyle daha da azalmaya devam ettiğini gösteriyor.

Ağustos 2023 ‘te, elektrik sektörü dışında gaz talebi önemli ölçüde azaldı ve 2021’in aynı dönemine kıyasla yüzde 27’lik bir düşüş kaydetti. Bununla birlikte, Ağustos 2022’ye kıyasla elektrik sektörü dışındaki gaz talebinde yıllık bazda yüzde 2,6’lık hafif bir artış oldu.

Politika önerileri

Raporda, bundan sonrası için öneriler de sıralandı:

  • AB Üye Devletleri Rus fosil yakıtlarına olan bağımlılıklarını azaltmaya devam etmelidir. Enerji kaynaklarını ve tedarik yollarını çeşitlendirmeye devam etmek önemini korumaktadır. Özellikle öngörülemeyen bir jeopolitik ortamda tek bir tedarikçiye olan bağımlılığın azaltılması AB’nin enerji güvenliğini güçlendirir.
  • Fosil yakıtlardan uzaklaşmak AB için bir öncelik olmaya devam etmeli ve Rusya’nın fosil yakıt bağımlılığına ilişkin acil endişelerin ötesine geçmelidir. Bu taahhüt enerji güvenliğini artırır ve AB’nin iklim hedefleriyle uyum sağlayarak nihai olarak sera gazı emisyonlarını azaltır.
  • Hükümetler ve işletmeler rüzgar, güneş, hidroelektrik ve diğer temiz enerji kaynaklarını kapsayan yenilenebilir enerji altyapısı ve teknolojilerine yönelik yatırımları artırmalıdır.
  • AB elektrikli araçlara geçtikçe, artan elektrik talebini karşılamak için daha büyük bir enerji üretim kapasitesine ihtiyaç duyacaktır. Bu durum, elektrikli araç pazarının büyümesini desteklemek için yenilenebilir enerji kaynaklarına, şebeke altyapısına ve enerji depolamaya yönelik yatırımların devam etmesinin önemini vurgulamaktadır.
  • Sektörler ve haneler genelinde enerji verimliliğinin artırılması, enerji dönüşümü açısından önemini korumaktadır. Enerji tasarrufu önlemleri, genel enerji talebini azaltmaya ve karbon emisyonlarını düşürmeye yardımcı olabilir.
  • AB, Rusya’dan Avrupa’ya boru hattı ile gaz ve LNG ithalatını yasaklamalı, işletmelere güneş ve rüzgâr enerjisine yatırım yapmaları için teşvik sağlamalı ve AB’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini finanse etmesini engellemelidir.

 

Adaylığını açıklayan Özel’e İmamoğlu’ndan tebrik: CHP değişirse Türkiye değişir

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanı Özgür Özel, CHP Genel Başkanlığına adaylığını koydu. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Özel’e tebrik mesajı gönderdi:

“CHP değişirse Türkiye değişir. Türkiye’nin değişimi için yola çıkan Özgür Özel’e ve yol arkadaşlarına başarılar diliyorum.”

‘Bu bir yolculuğun hikayesidir’

CHP’de değişim rüzgarları hızlandı. CHP Grup Başkanı Özgür Özel canlı yayında, genel başkanlığa adaylığını açıkladı. Özel’in açıklamasından satır başları:

  • Bu bir yolculuğun hikayesidir. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya itiraz edenlerin hikayesidir. Bir daha aynı hataları yapmamak için azim ve inanç taşıyan gençlerin ve kadınların hikayesidir.
  • Ellerinizdeki kitapçık bu amasız, fakatsız çıkılan yolculuğun ilk adımıdır. İlk adımdır ama kararlıdır, birikmiştir, kollektiftir. Tek bir kişinin değil bir kadronun attığı adımdır.
  • Parti yönetimi yenilginin nedenlerini araştırıp yeni bir yol haritası çizmedi. Parti içi iktidarı korumaya odaklandı. Parti yönetimi durumu onarmaya yönelik adımlar atmak yerine bu kırılmayı görmezden gelmeyi tercih etti.
  • İttifak siyaseti, ittifak kuranların birbirine benzediği bir siyaset olmamalıdır. İttifaklar, parti vicdanında karşılık bulacak şekilde tasarlanmalıdır.
  • Partimizin 39 milletvekilliğini başka partilere vermesi unutulmaz hasar bırakmıştır. Aynı şekilde partiler arası imzalanan protokollere dair bilgilendirme dahi yapılmadan süreç izlenmiştir. Sorumluluk üstlenmeyen yönetim tarzı kabul edilemez.
  • İkinci yüzyılın CHP’si karar alma süreçleri, katılım ve etik ilkeler bakımından yola devam etmelidir. Partinin lideri, kadro, siyaset yapma tarzı yenilenmeli. Tüzükteki yetki ve sorumlulukları bazen aşan yönetim anlayışı toptan terk edilmelidir.
  • Parti içi kurumların işlevsiz kılınması, danışmanlık kurumunun kurumsal yapının yerine geçmesi partimizi işlevsiz hale getirerek zayıflatmıştır.
  • CHP’nin kayıt dışı siyasete teslim olmasını kabul etmiyoruz. Güçlü kurumsallaşma başarının ön koşuludur. CHP tüm kurumlarıyla diri ve canlı olmak zorundadır. Karar alma ve aday belirleme neredeyse tamamen merkezileşmiş, üye ve örgüt yapısının sağlıksız olduğu iddia edilerek ön seçim terk edilmiş, parti kararları atanmış danışmanların yönlendirmeleriyle belirlenmiştir.
  • Kapsamlı bir üye reformu gerçekleştirilerek üyelerin genel başkanı doğrudan seçmeleri dahil olmak üzere tüm süreçlere katılımı sağlanacaktır. Milletvekili, belediye başkanı ve meclis üyeleri adaylarının belirlenmesinde ön seçim yöntemi hesap alınacak ve yeniden aday gösterilecek yerel yöneticiler için halkın memnuniyeti ölçen objektif kriterler gözetilecektir.
  • Genel Merkez yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları ve meclis üyeleri için üç dönem sınırı getirilecektir. Kadınlar için eşit temsil benimsenecektir. MYK üyelerinin üçte ikisi Parti Meclisi üyeleri arasından doğrudan seçilecektir.
  • Parti içi iktidarı kazanmak için değil. CHP’yi, Atatürk’ün partisini iktidar yapmak için Cumhuriyet Halk Partisi adaylığımı ilan ediyorum.
  • Seçimleri kazanmak için değil eşit adil bir ülke için ülkeyi ve milleti kurtaracak olan milletin aziz ve kararlılığıdır. Herkesi bu büyük yürüyüşe davet ediyorum. Çağrımız tüm üyelerimize, seçmenlerimize, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarınadır. Bu memleket bizim, bu davet bizim, bu hasret bizim.
  • Türkiye’de bir partinin liderine rakip çıkabileceğine ve özgürce bu iddiayı ortaya koyabileceğine olan inancı sarsmadıkları için CHP’nin tüm üyelerine, yöneticilerine; bundan sonra iddia ortaya koyacak tüm arkadaşlara başarılar dilerken, Sayın Genel Başkanımıza saygı ve sevgilerimi iletiyorum.

Ozon tabakasında incelme: Yanardağ kadar insan faaliyetleri de etkili

Dünyamızı çevreleyen ozon tabakasındaki incelme, uzmanlarca yakından izleniyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Deniz Demirhan,  2022’de Tonga‘nın başkenti Nuku’alofa’nın yaklaşık 65 kilometre kuzeyinde bulunan Hunga Tonga-Hunga Haʻapai denizaltı volkanının patlaması nedeniyle görülen incelmenin gelecek birkaç kış boyunca devam edebileceğini, bunun çeşitli sağlık sorunlarını beraberinde getirebileceğini kaydetti.

Demirhan, ozon tabakasının atmosferin ikinci tabakası olan ve 25 ile 30 kilometrelik kalınlıktaki stratosfer içerisinde üç milimetrelik bir gaz tabakası olduğunu, hayati önemdeki tabakanın, güneşten gelen, ekosisteme zararlı ultraviyole ışınlarının büyük bir bölümünü soğurarak dünyadaki ekosistemin canlılığını ve devamlılığını sağladığını belirtti.

Bugün Dünya Ozon Günü: 7 soruda ozon tabakası ve ozon deliği
Ozon tabakasını incelten yasaklı gazlar, gizemli bir artışla rekor seviyelere yükseliyor

AA’ya konuşan Demirhan, ozonun bir gaz olduğunu ve bu nedenle delinmesinin söz konusu olmayacağını belirtti; bunun yerine “ozon tabakasında inceleme” ya da “ozon gazında azalma” ifadelerinin daha doğru bir kullanım olacağının altını çizdi. Demirhan, 1970’lerin sonundan bu yana stratosferdeki toplam ozon seviyesinde yaşanan azalmanın en önemli sebebinin, insan aktiviteleri sonucu atmosfere gönderilen zararlı gazlar olduğunu söyledi.

‘Ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir’

“Bu gazlar, buzdolabı, soğutucular, yangın söndürücüler gibi hayatımızda çok fazla yeri olan ürünlerde kullanılıyordu. Bu zararlı gazlar, bizim yaşadığımız, nefes aldığımız yere en yakın olan ve troposfer olarak bilinen atmosfer tabakasında yıllarca, hatta on yıllar boyunca varlıklarını sürdürebilirler” diye konuşan Demirhan, söz konusu gazların zararlarının artık en iyi şekilde anlaşıldığını, bunların ve türevlerinin kullanımına tüm dünyada çeşitli seviyelerde kısıtlama getirildiğini hatırlattı.

Demirhan, ozon tabakası incelmesinin hayati etkileri olduğuna dikkati çekerek,   “Bunun sonucu olarak insanlar güneşin zararlı ultraviyole ışınlarına doğrudan maruz kalır. Bu durum cilt hastalıkları, DNA deformasyonu, güneş yanıkları, katarakt, hızlı yaşlanma ve zayıf bağışıklık sistemi gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir” uyarısı yaptı.

‘Ozonun incelmesinde insan faaliyetleri de etkili’

İnsan aktivitelerinin yanı sıra volkanik patlamaların da ozon tabakasındaki incelmeyi derinleştirdiğini vurgulayan Demirhan, bu patlamalar sonucunda stratosfer tabakasına büyük miktarlarda enjekte edilen kükürtdioksitin, insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan zararlı gazlardan yayılan klor ile tepkiye girdiğini ve bu gazların ozonu tahrip eden daha etkili formlara dönüştüğünü anlattı.

Tabakadaki incelmenin bitkiler ve deniz ekosistemine etkilerine değinen Demirhan, şunları söyledi:

“Denizlerde planktonlar zararlı ultraviyole ışınlarına maruz kaldıklarında büyük ölçüde zarar görür. Planktonların zarar görmesi nedeniyle, suda yaşayan canlıların besin zinciri de ciddi ölçüde zarar görebilir. Planktonların yok olması durumunda besin zincirinde bulunan organizmaların yaşamsal döngüleri bozulur. Tabakadaki incelme bitkiler üzerinde de önemli bir etkiye sahip. Bunun sonucunda güçlü ultraviyole ışınlara maruz kalan bitkilerin büyümelerinde yavaşlamalar, çiçeklenmede gecikmeler ve fotosentezde aksaklıklar yaşanabiliyor.”

‘En çok etkilenen yer Antarktika’

Ozon tabakasının kalınlığının, atmosferdeki büyük değişimlere, mevsimlere ve enlemlere bağlı olarak da değişiklikler gösterebildiğinden bahseden Demirhan, ozon gazı oranının her sene ısınan havayla birlikte Temmuz 2022’de artmaya ve havaların soğumasıyla birlikte Kasım 2022’de azalmaya başladığı bilgisini paylaştı.

Ozon tabakasındaki delik Antarktika’dan daha büyük

Ozon azalmasının en fazla görüldüğü bölgeler, kutuplar. Güney Kutbu‘nda Kuzey Kutbu‘ndan biraz daha fazla azalma görülüyor. Antarktika‘da Ağustos 2023’te ozon tabakasında aşırı bir incelme kaydedilmişti.

Demirhan, bu azalmanın nedenlerine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

“Ocak 2022’deki Hunga Tonga volkanik patlaması son yüz yılın en büyük volkanik patlaması oldu ve stratosferin derinliklerine doğru buz ve su buharı püskürttü. Patlama, stratosferin su buharı içeriğini yüzde beş ila yüzde 10 oranında artırdı ve güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını engelledi. Bu da güney yarım küre üzerindeki stratosferin önemli ölçüde soğumasına neden oldu. Fazlalaşan su buharı, güney küredeki stratosferde ozon yıkımına yol açtı ve önümüzdeki birkaç kış boyunca da bu bölgede çeşitli sebeplerle ozon azalmasının devam etmesi bekleniyor.”

Danimarka, dünyanın ilk ‘yeşil metanol’le çalışan gemisini denize indirdi

Dünyadaki “yeşil metanol”le çalışan ilk konteyner gemisi dün sabah (14 Eylül)  Danimarka‘da, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen‘in de katıldığı bir törenle denize indirildi.

Adını sahibi olan Danimarkalı şirketten alan Laura Maersk, tamamen yeşil metanolle çalışan ilk konteyner gemisi olacak.

Geminin denize indirilmesi, sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 3’ünü üreten ve 2050 yılına kadar net sıfıra ulaşmayı ümit eden uluslararası denizcilik endüstrisi için umut verici bir kilometre taşı olarak görülüyor.

Euronews’in aktardığına göre, Kopenhag’daki törende konuşan von der Leyen, Maersk’i Avrupa Yeşil Anlaşması ve diğer faktörler tarafından sağlanan fırsatı ‘Danimarka’nın ünlü öngörüsüyle’ değerlendirdiği için överek,  “Birkaç yıl önce göreve geldiğimde, net sıfır nakliye sektörü fikri bir rüyadan başka bir şey değildi. Bu gemi, şu anda, Avrupa’nın iklim değişikliğiyle mücadeleye öncülük etme kararını temsil ediyor ” dedi.

172 metre uzunluğundaki gemi,  firmanın sipariş ettiği ve 2030 yılına kadar yola çıkacak 25 metanolle çalışan geminin ilki .

Von der Leyen, bunun yılda 2,75 milyon ton CO2 tasarrufu sağlayacağını söyledi.

‘Yeşil metanol’ nedir?

Metanol, motorlar için yakıt kaynağı olarak kullanılabilen renksiz bir sıvı. Hidrojen veya biyokütle gibi düşük karbonlu kaynaklardan üretildiğinde “temiz enerji” veya “yeşil enerji” olarak adlandırılıyor.

Metanol Enstitüsü‘ne göre, benzin veya dizel gibi geleneksel yakıtlarla karşılaştırıldığında yeşil metanol, CO2 emisyonlarını yüzde 60-95 oranında azaltabiliyor.  Aynı zamanda daha düşük bir kükürt içeriğine sahip olduğundan hava kirliliğine ve asit yağmurlarına katkıda bulunan kükürtoksit emisyonlarını da azaltıyor.

Ancak temiz enerji alanında bir çözüm olarak sunulsa da fosil yakıtlara mükemmel bir alternatif değil.

tÇevresel faydalarına rağmen Dünya Ekonomik Forumu (WEF), üretim fiyatlarının hâlâ fosil yakıtla üretilen metanolden yüksek olması nedeniyle maliyet sorunu olduğunu belirtiyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın (IRENA) rakamlarına göre, fosil yakıtlardan elde edilen 98 milyon tonluk geleneksel metanol üretimine karşılık, yıllık 0,2 milyon tondan az üretilen yeşil metanol üretimi düşük kalıyor .

Ayrıca zehirli, yanıcı ve potansiyel olarak patlayıcı bir gaz olduğundan olduğundan güvenlik endişeleri de mevcut; bu da dikkatli bir şekilde saklanması ve taşınması gerektiği anlamına geliyor.

Ancak yeşil metanol pazarı büyüyor ve giderek daha fazla ülke ve endüstri bu alana yönelmek istiyor.

Örneğin Çin denizcilik sektörünün yeşil yakıta yatırım yapmasının yanı sıra otobüs ve ağır vasıtalarda da yeşil metanol’ü kullanmaya başladı. Maersk ve onun ait olduğu daha geniş Danimarkalı sanayi grubu AP Moller de kullanımını iki katına çıkarma kararı aldı. Bunun için yeni bir şirket olan C2X’i kurdular ve 2030 yılına kadar yıllık üç milyon tonun üzerinde üretim hedefliyorlar.

İspanya‘nın Huelva Limanı ve Mısır‘daki Süveyş Kanalı yakınları da dahil olmak üzere büyük ölçekli “yeşil metanol” projeleri de bulunuyor.

Von der Leyen tören konuşmasında, Avrupa’nın enerji geçişinde temiz hidrojenin rolünü de vurguladı ve “2030 yılına kadar AB’de her yıl 20 milyon ton yenilenebilir hidrojen üretip ithal etmeyi hedefliyoruz” dedi. Komisyon Başkanı, nakliyeyi başarıyla karbondan arındırarak , yalnızca iklim değişikliğine karşı mücadelemizi teşvik etmediklerini aynı zamanda yeni tedarik zincirleri, yeni endüstriler ve yeni “iyi iş” imkanları yarattıklarını da kaydetti.

 

İstanbul’un barajlarındaki su oranları yüzde 26’ya düştü

İstanbul‘un su ihtiyacını karşılayan 10 barajdaki doluluk oranı son yılların en düşük seviyesine gerileyerek yüzde 26,32’ye düştü.

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, ülke genelinde yağışların yüzde 57-60 oranında düştüğünü ve Marmara Bölgesi‘nde bu oranın yüzde 91’ ulaştığını belirtti;  “Sadece yağışların azalması, sıcaklıkların artması şeklinde algıladığımız sonuç çok daha ciddi sonuçlar doğuracak bir yöne, bir duruma doğru gidiyor” dedi.

İstanbul’daki su oranı son dokuz yılın en düşük seviyesinde
Türkiye’de 33 yılın en kurak ağustosu kaydedildi
‣ Araştırma: İklim değiştikçe sel ve kuraklıklar daha sık olacak, daha uzun sürecek
Sıcak dalgası sürerken barajlardaki doluluk oranı düşüyor: Geçen yıla göre yüzde 42 azaldı

Kavurucu sıcakların yaşandığı yaz aylarında İstanbul’un içme suyunun karşılandığı barajlardaki doluluk oranı son yılların en düşük seviyesine indi. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi‘nin (İSKİ) internet sitesindeki verilere göre, 10 barajın toplam doluluk oranı yüzde 26,32’ye düştü.

Trakya‘dan İstanbul’un su ihtiyacı karşılayan Kırklareli‘nin Vize ilçesi sınırlarındaki Kazandere, Pabuçdere ve Istancalar barajlarının doluluk oranının ciddi bir şekilde düştüğü, bazı bölümler kuruduğu bildirildi.

Marmara ‘şiddetli kuraklık’ yaşıyor

Tecer, kuraklığın her geçen gün etkisini daha fazla gösterdiğini belirtti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü‘nün son raporlarına göre özellikle Marmara Bölgesi’nin son 12 aylık dönemde şiddetli kurak bölge olarak ilan edildiğini söyleyen Tecer şöyle konuştu:

“Barajlardaki doluluk oranlarının düşme sebeplerine baktığımız zaman ilk olarak aklımıza gelen şey yağışların azalması Yağış analizleri de yine Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerinden incelediğimiz zaman Türkiye genelinde uzun dönemlik yağışların ortalaması 14,8 milimetre iken bu sene 2023 Ağustos ayında bu 6,4 milimetreye kadar düşmüş. Geçen yılın aynı ayında ise bu 16,1 milimetre imiş Türkiye genelinde. Bugün 6,4 civarında yani ortalamalara baktığımız zaman uzun dönem ortalamalarına yüzde 57-60 oranında bir düşüş var.”

Tecer, Marmara Bölgesi’nde durumun daha vahim olduğunu belirterek “Bu bölge bu sene çok ciddi bir yağış azlığıyla, yağışsızlıkla karşı karşıya kaldı. Geçen sene de bundan söz etmiştik. Ortalama bu bölgeye düşen kar yağışlarında bir azalma var. Kar yağışları barajları, yer altı sularını besleyen en önemli kaynaklardan bir tanesi. Dolayısıyla bu bölge yağışın azalması, sıcaklıkların artması nedeniyle yoğun ve şiddetli bir kuraklık yaşandı, yaşanıyor” dedi.

‘İklim değişikliğiyle mücadele şart’

İklim değişikliğinin önemine dikkat çeken Tecer şunları söyledi: “Kuraklığın etkisini önümüzdeki günlerde muhakkak göreceğiz. Tabii bu bize şunu söylüyor; azalan yağışlar, artan sıcaklıklar ve iklim anormallikleri, aşırı seller, yağışlar bunlar hep iklim değişikliklerinin sonuçları. Burada hem kurumsal olarak, toplumsal olarak, bireysel olarak bu iklim değişikliği ile ilgili mücadelede iklim değişikliğine uyumlu kent yaşamına, değişen yaşama ve adaptasyon sürecine girmemiz lazım.”

Lokman Hakan Tecer su kaynaklarının dikkatli kullanılması konusunda da uyarı yaptı:

“Su kaynaklarımızı verimli kullanmamız lazım, atık olarak attığımız suları denize deşarj yerine arıtarak tekrar kullanmak lazım. Ve suyu az kullanan teknolojilere hem sanayimizde hem de kentsel yaşamımızda geçmek zorundayız. Özellikle yağmur hasadı ile topladığımız gri suları sulama ve diğer amaçlarla kullanmalıyız. Tarımsal sulamada mutlaka ve mutlaka yağmurlama sulamaya ve damlama sulamaya geçmeliyiz. Vahşi sulamayı artık terk etmemiz gerekiyor. Yani sadece yağışların azalması, sıcaklıkların artması şeklinde algıladığımız sonuç çok daha ciddi sonuçlar doğuracak bir yöne, bir duruma doğru gidiyor.”

‘İkinci kez böyle oluyor’

Trakya‘dan İstanbul’un suyunu sağlayan Kazandere ve Pabuçdere’nin sınırları içinde bulunduğu Aksicim köyünde yaşayan Emin Ulukar da en son beş yıl önce böyle bir kuraklığın yaşandığını söyledi. Kuruyan barajlarda hayvan otlattıklarını belirten Ulukar, “Çok kurak gidiyor, ikinci kez böyle oluyor. Beş yıl önce aynı böyle kuraklık vardı, bu yıl da aynısını yaşıyoruz Kar yağdığı yok, geçen seneden beri hiç yağış yok” dedi.

İklim protestocularından dünya çapında eylem: Fosil yakıtın zamanı doldu

İklim protestocuları, hükümetlerin gezegeni ısıtan fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak durdurmasını talep etmek üzere hafta sonu sokaklara çıkıyor. Bugünden (15 Eylül) itibaren Pazar gününe (17 Eylül) kadar 50’den fazla ülkede küresel iklim eylemleri gerçekleştirilecek.

Rekor kıran sıcaklıklar, seller, orman yangınları ve kuraklık kaynaklı ölümlerin ve ekonomik krizin arttığı bir yılda, protestocular Pakistan‘dan Nijerya‘ya ve ABD‘ye kadar 54 ülkede 500’den fazla eylem planladı. Türkiye’de de bugün Kadıköy‘de 17.00’da eylem gerçekleştirileceği duyuruldu. 

Hafta sonu boyunca protestolara küresel çapta bir milyondan fazla kişinin katılması bekleniyor. Eylemleri organize eden grubun söz konusu beklentisinin gerçekleşmesi durumunda bu katılım, İsveçli aktivist Greta Thunberg liderliğindeki “okul grevi” hareketinin dünya çapında milyonlarca insanın yürüyüşlere katıldığı COVID-19 salgını öncesinden bu yana en büyük uluslararası iklim protestosu haline getirebilir.

‣İklim krizi küresel bir salgın 
‣ IPCC’nin Altıncı Değerlendirme Raporu açıklandı: İklim değişikliği insani krizleri şiddetlendiriyor

‘Bu dünya liderlerine yönelik’

Filipinler‘in Manila kentindeki Fridays for Future‘dan iklim aktivisti Mitzi Jonelle Tan, “[Protesto] Bu dünya liderlerine yönelik” dedi.

Reuters‘in aktardığına göre; Tan “Fosil yakıt endüstrisinin zamanı doldu. Adil bir geçişe ihtiyacımız var ve çevremizi tahrip eden fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmamız gerekiyor” dedi.

Organizatörler, hükümetlere petrol ve doğalgaza yönelik sübvansiyonları derhal sona erdirmeleri ve üretimi artırma planlarını iptal etmeleri yönünde çağrıda bulunacaklarını söyledi.

Geçen yıl fosil yakıtlara 7 trilyon dolar yatırıldı

IMF analizine göre hükümetler geçen yıl petrol, gaz ve kömüre rekor düzeyde 7 trilyon dolarlık sübvansiyon harcadı, ondan önceki sene bu tutar 6 trilyon dolardı.

Kenya‘nın başkenti Nairobi‘de yaşayan iklim aktivisti Eric Njuguna, “Afrikalı liderlerden elektriğe erişimi olmayan 600 milyon Afrikalının enerji talebini karşılamak için fosil yakıtları aşamalı olarak bırakmasını ve toplum öncülüğünde yenilenebilir enerjiye yatırım yapmaya odaklanmasını talep etmek için sokaklara çıkıyoruz” dedi. 

Daha önce Nairobi’de yapılan bir iklim eyleminden bir kare – Fotoğraf: AP

COP28’e aylar kala küresel iklim eylemleri

Protestolar, 30 Kasım-12 Aralık tarihlerinde Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Dubai‘de gerçekleştirilecek BM İklim Zirvesi (COP28) öncesinde gerçekleştirilmiş olacak. COP28’de 80’den fazla ülke kömür, petrol ve doğalgazı kademeli olarak terk etme konusunda küresel bir anlaşma sağlanabilmesi için baskı yapmayı planlıyor.

Geçen yılki BM iklim zirvesinde, karbondioksit yayan fosil yakıtların aşamalı olarak durdurulmasına ilişkin değişiklik önerisi 80’den fazla ülkeden destek almasına rağmen Suudi Arabistan ve diğer petrol ve gaz zengini ülkelerin reddiyle karşılaşmıştı.

‣ COP28’in başkanı petrol şirketi CEO’su Al Jaber oldu: Ya kenara çekilsin ya istifa etsin!

Fosil yakıtların yakılması iklim değişikliğinin ana nedeni ancak ülkeler BM iklim görüşmelerinde fosil yakıtların aşamalı olarak durdurulması konusunda hiçbir zaman anlaşmaya varmadı; fakat kömür enerjisi kullanımını kademeli olarak azaltmayı taahhüt etti.

Petrol ve gaz gelirlerine bağımlı olan hükümetlerin ve yoksul toplulukların yaşam standartlarını iyileştirmek için fosil yakıt bazlı enerji kullanmayı planlayanların öneriyi geri çevirmesi bekleniyor. Ancak fosil yakıtların şiddetini ve sıklığını artırdığı iklim krizi kaynaklı aşırı hava olaylarından en çok yoksul topluluklar etkileniyor. Gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler, yoksul kesimler, kadınlar, LGBTİ+’lar, ötekileştirilen topluluklar iklim krizi karşısında en savunmasız gruplar arasında yer alıyor. İklim krizini körükleyenlerin aksine krizden en çok etkilenen bu toplulukların iklim krizine katkısı ise fosil yakıtları destekleyen ve fonlayanlarla karşılaştırılmayacak kadar düşük.

Öte yandan COP28’de zengin ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin düşük karbonlu enerjiye yatırım yapmasına yardımcı olmak için çok daha fazla fon sunma baskısıyla da karşı karşıya kalacak.

Yenilenebilir enerji, işletme maliyetleri açısından fosil yakıtlardan daha ucuz, ancak toplulukların hızlı bir şekilde rüzgar santralleri inşa etmek ve güneş panelleri kurmak için gereken ön yatırımları yapmak için desteğe ihtiyaçları bulunuyor.

‣ Türkiye’de tarım kuraklık ve aşırı sıcaklar nedeniyle tehlike altında
‣ İklim krizi: Çin’i kavuran sıcak dalgası ülkede tarım ve ekonomiyi tehdit ediyor
‣ Bir milli güvenlik sorunu olarak iklim değişikliği

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı, Afrika‘nın bol miktarda güneş enerjisi kaynağına sahip olmasına rağmen son yirmi yılda yenilenebilir enerjiye yapılan küresel yatırımların yalnızca yüzde 2’sini aldığını bildiriyor.

Öte yandan geçtiğimiz hafta yayınlanan bir BM raporunda, dünyanın şiddetli küresel ısınmaya doğru tehlikeli bir yolda olduğu konusunda uyarıda bulunuldu. Ayrıca 2030’a kadar kömür yakıtlı enerji kullanımında ciddi bir azaltılması da dahil olmak üzere tüm kollardan daha fazla eyleme ihtiyaç olduğu vurgulandı.

BM, raporda ayrıca gelişmekte olan ülkelere hem temiz enerji hem de artan sıcaklıklara, şiddeti artan fırtınalara ve ısınan iklimin diğer sonuçlarına uyum sağlamaya yönelik tedbirler için finansal yatırımlarda büyük bir artış yapılması çağrısında bulundu.

Diyanet’in ‘yetki alanı’ genişletildi: 4-6 yaş grubundaki çocukların eğitim programını düzenleyecekler

Diyanet İşleri Başkanlığı‘nın ‘Görev ve Çalışma Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik Resmi Gazete’de yayımlandı.

Değişiklikle Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün çalışma alanları genişletildi. Buna göre genel müdürlüğe 4-6 yaş grubu çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik eğitim programlarını, okutulacak ders notlarını veya kitaplarını ve yardımcı eğitim materyallerini hazırlama yetkisi tanındı.

Yönetmeliğe göre Genel müdürlük, açılan kurs ve merkezlerde okuyan öğrenciler için yurt ve pansiyonlar açacak, buralarda kalan öğrencilerin giderlerinin karşılanmasını sağlayacak müdürlük, Kuran kurslarının açılış, eğitime ara verme ve kapanışıyla ilgili iş ve işlemleri de yürütecek.

Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün “genişletilmiş” görevleri şöyle:

  • Kuran’ın usulüne uygun olarak okunmasına, anlaşılmasına, İslami ilimlerin öğrenilmesine yönelik çalışmalar yapmak, bu alanlarda bilgi ve becerilerini geliştirmek ve hafızlık yapmak isteyenler için Kuran kursları ile Kuran eğitim merkezleri açmak, din eğitimi almak isteyenler için kurslar düzenlemek, bu kurs ve merkezlerle ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Açılan kurs ve merkezlerde okuyan öğrenciler için yurt ve pansiyonlar açmak, buralarda kalan öğrencilerin iaşe ve ibadet giderlerinin karşılanmasını sağlamak ve yurt ve pansiyonlann yönetimi ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Kuran kurslarının açılış, eğitime ara verme ve kapanışlarıyla ilgili iş ve işlemleri yapmak.
  • Yaygın din eğitimi faaliyetleri çerçevesinde 4-6 yaş grubu çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik eğitim programların, okutulacak ders kitapların ve yardımcı eğitim materyali ihtiyacını belirlemek ve hazırlanması hususunda ilgili birimlerle ile işbirliği yapmak.

Yurt dışından gelen öğrencileri Kuran kurslarında eğitilmeleri için iş ve işlemler…

  • Kuran eğitim merkezleri ile gündüzlü ve yatılı Kuran kursları, yaz Kuran kursları ve camilerde Kuran öğretimi kurslarına ilişkin ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Kuran Kurslarında ve Kuran Eğitim Merkezleri’nde etkinlik ve verimliliği artırmak amacıyla projeler üretmek, uygulanmasını sağlamak, istatistiki bilgileri derlemek ve değerlendirmek.
  • Hafızlık eğitimi ve hafızlık tespit sınavları ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Örgün eğitime devam eden aynı zamanda hafızlık yapmak ve/veya temel İslami ilimler eğitimi almak isteyen öğrenciler için Kuran eğitim merkezleri açmak ve kurslar düzenlemek, bu merkez ve kurslarla ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Öğrenciler arasında Kuran’i güzel okuma, anlama, dini bilgiler, hafızlık ve benzeri yarışmalar düzenlemek.
  • Kuran kursları için bina, araç-gereç gibi ihtiyaçlar ile öğretici ve diğer personel ihtiyacını tespit etmek, temini için gerekli çalışmaları yapmak.
  • Yurt dışından gelen öğrencilerin Kuran kurslarında eğitilmeleri ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Kuran eğitim merkezlerinin açılacağı yerlerin belirlenmesi ve açılışı ile ilgili iş ve işlemleri yürütmek.
  • Kuran eğitim merkezlerinin bina, araç-gereç ve benzeri ihtiyaçları ile personel ihtiyacını tespit etmek, temini için gerekli çalışmaları yapmak.
  • Kuran eğitim merkezlerinde düzenlenen eğitimlere giriş, dönem, bitirme ve diğer sınavları ile ilgili işlemleri yürütmek ve eğitimlerden yararlananlara belge düzenlemek.
  • Kuran okumak, anlamını öğrenmek, hafızlık yapmak ve din eğitimi almak isteyenler için eğitim ve öğretim programlan hazırlamak veya hazırlatmak.
  • Yaygın din eğitimi faaliyetleri çerçevesinde 4-6 yaş grubu çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik hazırlanan programlara uygun ders notları veya ders kitapları, yardımcı eğitim materyalleri hazırlamak veya hazırlatmak.
  • Uygulanan eğitim-öğretim programları, ders notları ve diğer eğitim materyallerini geri bildirimler, değişen, gelişen şartlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda güncellemek ve geliştirmek.
  • Yaygın din eğitimi faaliyetlerinde ihtiyaç duyulan eğitim ve öğretim programların geliştirilmesi, eğitim materyallerinin hazırlanması hususlarında ilgili birim, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak, ihtiyaç halinde hizmet satın almak.
  • Kuran Eğitim ve Öğretimi Kurumu’nun sekretarya işlerini yürütmek, alman kararlan ilgili birimlere bildirmek.
  • Uygulanan eğitim programları ve materyalleri ile yapılan faaliyetlerin etkinlik ve verimliliğini ölçmek, değerlendirmek; alan araştırmalar yapmak veya yaptırmak.
  • Uzaktan eğitim uygulamalarını geliştirmek üzere ilgili kurum, kuruluş ve birimlerle gerekli çalışmaları yapmak.
  • Görev alanıyla ilgili verilen diğer görevleri yapmak.
  • Yurt dışında ihtida (başka bir dinden Müslümanlığa geçmek)  ile ilgili faaliyetler yürütmek, ihtida edenlere yönelik işlemleri takip etmek ve ihtida belgelerine ilişkin kayıtlan tutmak.”

Enerji Bakanı Bayraktar: Üçüncü nükleer santral için Çin’le anlaşmaya yakınız

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Mersin‘in Gülnar ilçesinde yapımı süren Akkuyu NGS ve Sinop’ta planlanan nükleer santralin ardından üçüncü nükleer santral için Çin ile yürütülen müzakerelerde önemli mesafe alındığını söyledi. Bakan, önümüzdeki birkaç ay içerisinde anlaşmanın sonuçlandırılabileceğini belirtti.

Ankara’da gazetecilerle bir araya gelen Bayraktar, Körfez ülkeleriyle yapılan görüşmelerden, nükleer santral projelerine kadar bir dizi konuda soruları yanıtladı. Bloomberg’in aktardığına göre, bakanın toplantıda verdiği en yeni mesaj, Çin’le yürütülen üçüncü nükleer santral görüşmeleri hakkında oldu.

‘Birkaç ay içerisinde sonuçlandırmamız gerekiyor’

Çin Ulusal Enerji İdaresi Başkan Yardımcısı He Yang’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Ankara ziyaretiyle ilgili konuşan Bayraktar, Kırklareli İğneada‘ya kurulması planlanan santralle ilgili uzun zamandır devam eden görüşmelerde son aşamaya gelindiğini söyledi: “Çok önemli bir noktaya geldik, önümüzdeki birkaç ay içerisinde bunu sonuçlandırmamız gerekiyor. Çünkü yine ilgilenen başka taraflar da var ve anlaşmanın belirli bir kısmı için zaten yeterince müzakere ettik ve oldukça yakınız.”

Taraflar arasında bazı farklılıkların olduğunu ancak bunların büyük olmadığını anlatan Enerji Bakanı, “Dolayısıyla boşluğu doldurabilir ve Çin ile nükleer enerji programı için yakında bir anlaşma yapabiliriz” diye konuştu

‘Sinop için Ruslar ve Güney Kore ile temaslarda bulunuluyor’

Nükleer enerji olmadan sadece Türkiye’nin değil, dünyanın geri kalanının da yüzyılın ortalarına kadar karbon nötrlüğüne ulaşamayacağını öne süren Alparslan Bayraktar, Akkuyu’daki ilk santralin inşaatına ilişkin de “İlk reaktörü, ana inşaat işlerini tamamladık ama bildiğiniz gibi burası dünyadaki en büyük nükleer şantiye. Bu santralden yaklaşık 4,8 GW elektrik üretebileceğiz.” açıklamasını yaptı

Sinop’ta planlanan ikinci santral için Rus devlet şirketi Rosatom ile görüşmeler sürüyor. Rusya da geçen haftalarda bu santrali de inşa etmek istediklerini bir kez daha açıklamıştı. 

Bayraktar Güney Kore ile de temaslarının olduğunu, Türkiye’nin önceliğinin daha fazla teknoloji transferi olduğunu söyledi; ülkenin 20 GW üzerinde nükleer enerji santraline ihtiyaç duyduğunu iddia etti.

Bakan, küçük modüler reaktörler (SMR) hakkında da bazı ülkelerle görüşmelerin sürdüğünü, 5 GW’lık küçük modüler reaktörlerin sisteme dahil edilebileceğini de bildirdi.

Demircan: Sürpriz değil

Yeşil Gazete nükleer editörü ve Nukleersiz.org koordinatörü Dr. Pınar Demircan, Cumhuriyet’in 100. yıl hediyesi olarak ilan edilen Akkuyu NGS’deki ilk reaktörün operasyona başlayacağı tarih olarak 2025 yılının telaffuz edilmeye başlanmışken ve Türkiye giderek yoksullaşırken, üçüncü santral haberlerinin dolaşıma sokulmasının hiç sürpriz olmadığına işaret etti.

2011’den beri gündemde

Trakya’da nükleer santral projesi dönemin dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız tarafından 2011’de gündeme getirilmişti.  Yıldız, Türkiye’nin üçüncü nükleer santrali için Trakya bölgesinde İğneada-Tekirdağ ekseni üzerinde durulduğunu söylemişti.

Ekim 2015’te seçim hükümetinin geçici Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun da İğneada’da yapmayı planladıkları santral için firmalarla görüştüklerini söyledi.

Projeyle ilgili eski Enerji bakanları Berat Albayrak ve Fatih Dönmez de İğneada’yı işaret etmişti.

2016’da Albayrak’ın konuyla ilgili Çin’de imzaladığı işbirliği anlaşması TBMM’de kabul edildi. Buna göre, her biri 1200 megavat gücünde 4 reaktöre ev sahipliği yapacak olan üçüncü santralin Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 10’unu karşılaması hedefleniyor.

Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Anlaşma” kapsamında şu konularda çalışmalara vize verildi: “Anlaşma, nükleer enerji santralleri ve araştırma reaktörlerinin saha etüt çalışmalarından tasarımına, inşasından işletmeye alınmasına ve işletilmesine kadar süreçleri kapsıyor. Ayrıca, santralin modernizasyonu, test edilmesi, bakımı ve sökümü de işbirliğine dahil.

Anlaşma Türkiye ve Çin, nükleer enerjinin barışçıl kullanımlarında temel ve uygulamalı AR-GE yapabilecek. Nükleer minerallerin araştırılması, madenlerden çıkarılması, işlenmesi ve bertarafı konusunda işbirliğine gidilebilecek.

Trakya’nın Karadeniz sahilindeki kasabası İğneada, Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı. Longoz (subasar) ormanıyla tanınan ilçede 3155 hektarlık Longoz Ormanları Milli Parkı bulunuyor.

2012’de Longoz Ormanları Milli Parkı’nın bitişiğindeki Beğendik köyünde orman arazisine kömürlü termik santral yapılması da gündeme gelmişti. Aynı yıl projenin bilgilendirme toplantısı yöre halkı tarafından engellenmişti. Bir Çin şirketinin satın alınan EMBA firmasının kurmak istediği termik santralin 2016’da rafa kaldırıldığı açıklandı.

Ancak bu defa da Tekirdağ’a bağlı Çerkezköy ve Kırklareli’ne bağlı Vize’de kömürlü termik santrallerin yapılması gündeme geldi. Bölge halkı yargı yoluyla santrallere karşı mücadeleye devam ediyor.

Tekirdağ’ın tarım alanları da OSB işgali altında. Hali hazırda zaten aşırı sayıda organize sanayi bölgesinin bulunduğu bölgede yenilerinin inşa edilmesi için planlamalar yapılıyor. Bölge halkının ise bu girişimlere olan direnişi ve yasal mücadelesi sürüyor.

Tekirdağ’da tarım alanlarının OSB için ‘heba edilmesi’ planına itiraz
Tekirdağ, dört koldan kirlilik kıskacında: Aşırı sanayileşme yetmedi, Angus çiftliği kuruluyor

Kadınlardan muhalefete çağrı: Bu iktidar bloku ile anayasa görüşülmez, tartışmasız ‘hayır’ deyin!

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), seçimlerin ardından yeniden gündeme getirilen “yeni anayasa” tartışmalarıyla ilgili itirazlarını bir açıklamayla dillendirdi.

TBMM‘nin anayasa yapmak üzere seçilmiş bir Meclis olmadığını hatırlatan EŞİK, “Seçimlerde halktan açıkça yeni bir Anayasa yapma ya da Anayasanın 24 ve 41. maddelerini değiştirme yetkisi istenmemiştir” diyerek,”Anayasa’ya torba yasa muamelesi yapılmasına asla rıza gösterilmemeli, müzakere dahi edilmemelidir. Bu iktidarın yapacağı Anayasa’nın tek sonucu, temel hak ve özgürlüklerimizin tamamen ortadan kaldırılması olacaktır” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP ile ortaklaşa girdikleri ve BBP, RP, HÜDA-PAR ve DSP’nin desteklediği 14 Mayıs seçimlerinin hemen ardından yeni anayasa değişikliğini gündeme getirmiş; o günden bu yana iktidar bloğu bu tekliflerini sürekli yinelemişti.

Son olarak 12 Eylül askeri darbesinin 43’üncü yılında konuşan Erdoğan, muhalefete çağrı yaparak, “Bize düşen kapıları çalmak. Cumhur İttifakı olarak biz buna hazırız” sözleriyle 1 Ekim’de yeni yasama yılına başlayacak parlamentonun gündemine yeni anayasa tartışmasını getireceklerinin işaretini vermişti.

‘Önce mevcut Anayasa’ya saygı gösterin’

EŞİK, ‘Önce Anayasa’ya Saygı’ başlıklı açıklamasında bu girişimleri eleştirerek şunları söyledi:

“Genel seçimlerden önce Anayasa’nın 24. ve 41’inci maddelerini değiştirmek isteyen ve ciddi bir dirençle karşılaşan iktidar, şimdi de tüm Anayasa’yı değiştirmekten bahsediyor. 12 Eylül günü düzenlenen Anayasa Sempozyumu‘nda, “sivil, demokratik, özgürlükçü ve kuşatıcı bir anayasa” yapmak için tüm siyasi partilere, sivil topluma, akademisyenlere çağrı yapan iktidar; bugüne dek 1982 Anayasa’sında 12’si kendi döneminde olmak üzere toplam 19 kez ve 184 maddeyi etkileyen değişiklik yapıldığının unutulduğunu sanıyor. 2010 ve 2017’de referandumla yaptıkları iki büyük değişiklikle; temel hak ve özgürlükler budandı, tek adam rejimine geçilerek yürütme güçlendirildi, yargı bağımsızlığı ortadan kaldırıldı. Bu değişikliklerle bir AKP Anayasası haline gelen Anayasa’yı bile her gün farklı şekillerde ihlal eden bir iktidar yeni Anayasa yapamaz. Önce Anayasa’ya saygı gösterin!”

Seçimler öncesinde Anayasa’nın laiklikle ilgili 24 ve aile ile ilgili 41’inci maddelerinde önerilen değişikliklerin özel ve toplumsal yaşamı Taliban çizgisinde yeniden yapılandırmayı hedefleyenlerin önünü açacağının altını çizdiklerini hatırlatan kadınlar özetle şunlara dikkat çekti:

“Başlattığımız Anayasa Kampanyasında, “Tartışmasız HAYIR! Anayasayı uygulamayanlar Anayasa yapamazlar” demiş ve milyonları temsil eden 700’e yakın sivil toplum örgütünün imzasını almıştık. Muhalefet partileri de Anayasa görüşmelerine dahil olmamış veya Komisyon görüşmelerinden çekilmişlerdi. Bugün de aynı duruşu devam ettirmek ve ülkede demokratik Anayasa yapma koşullarının olmadığını cesaretle savunmak zorundayız.”

‘Bu Meclis Anayasa yapamaz’

“Bu Meclis, Anayasa yapmak üzere seçilmiş bir meclis değildir. Seçimlerde halktan açıkça yeni bir Anayasa yapma ya da Anayasanın 24 ve 41. maddelerini değiştirme yetkisi istenmemiştir. İktidar devamlı yaptığı gibi halkın desteğini aldığı algısı yaratarak yetki gaspı yapmaya, Anayasa’da olmayan bir yetki kullanmaya çalışmaktadır. Anayasa’ya torba yasa muamelesi yapılmasına asla rıza gösterilmemeli, müzakere dahi edilmemelidir. Bu iktidarın yapacağı Anayasa’nın tek sonucu, temel hak ve özgürlüklerimizin tamamen ortadan kaldırılması olacaktır. Kadınlar olarak,  laiklik ve eşitlikten uzak olduğunu defalarca ortaya koymuş olan bir iktidarın yapacağı yeni Anayasayı ya da Anayasa’nın herhangi bir maddesinde değişikliği asla kabul etmiyoruz.”

‘Müzakere dahi etmeyin, tartışmasız ‘hayır’ deyin!

EŞİK, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum‘un aynı sempozyumda “Hedef 2023 Anayasasıdır. 2023’ten sonra hangi yılda kabul edilirse edilsin Türkiye Yüzyılı’nda kabul edilecek yeni Anayasanın adı ‘2023 Anayasası’ olmalıdır” dediğini de hatırlattı; “Uçum’un sözlerinden de anlaşılacağı üzere, iktidar aslında 2023 yılında da yeni bir anayasa yapamayacağının farkında. Ama muhalefete ve topluma kendi yaratmak istediği devlet ve toplum düzenini dayatacak bir yeni Anayasanın alt yapısını hazırlamaya çalışıyor. Bir yandan da en azından geçtiğimiz yasama yılında kabul ettiremediği 24 ve 41. madde değişikliklerini geçirmeye çalışıyor” dedi.

Kadınlara, tüm sivil topluma ve muhalefete seslenen platform, “İktidarın yeni bir Anayasa yapma söylemiyle ülkeyi evrensel hukuk sisteminden koparma girişimlerine ve iki maddelik eski değişiklik taslağını rötuşlayıp dayatma girişimlerine “hayır” deyin. Bu iktidar bloğu ile Anayasa görüşmeyin,  müzakere dahi etmeyin, tartışmasız “Hayır” deyin” çağrısı yaptı.