Hatay’da şehrin en önemli su kaynaklarından olan Asi Nehri’nin birkaç farklı noktasına enkaz molozları dökülüyor. Nehrin Defne ilçesi Subaşı mahallesinden geçen kolunun yakınında yaşayan ve tarımla uğraşan aileler endişeli. Yağan yağmurun molozlardan dolayı Asi Nehri’ne ulaşamayacağını, tarlaların su altında kalacağını belirten mahalleli, bu durumu kaymakam ve belediye başkan adaylarına da aktardı. Şikayetten sonra kısa bir süre çalışma yapılmadığını aktaran Şubaşı mahallesinden Neslihan Yıldırım, konu gündemden düşünce moloz dökmeye devam edildiğinin altını çizdi.
Depremden etkilenen bir mahalle olan Subaşı mahallesinde hala konteyner ve çadırda yaşamını sürdürmeye çalışan insanlar var. Neslihan Yıldırım ve çocukları konteynerde, anne ve babası ise çadırda kalıyor. Tek geçim kaynakları tarım olan Yıldırım, “Benim gibi tek geçim kaynağı tarım olan otuzdan fazla aile var burada. Depremin sancısını hala yaşıyoruz, zor şartlarda hayata tutunduk, işimize devam etmeye çalışıyoruz. Şimdi onu da elimizden alacaklar. Bu tarlalar su altında kalırsa yaşama alanımız da yok olur” diye konuştu. Bu işin çözümsüz olmadığının da altını çizen Yıldırım, belediyenin yapacağı bir istinat duvarı ile tarlaların su altında kalmasının önlenebileceğini vurguladı.
Arka Bahçe, Veganarya ve Yeşil Gazete işbirliğinde Yeşil Tarifler yeniden başlıyor! Yeşil Tarifler’de vegan mezelerden vegan şampuanlara kadar onlarca tarife hazır olun!
Program süresince Arka Bahçe Veganarya’dan Tomris Karakartal, birbirinden farklı tarifler ve tüyolarla hayatınızı kolaylaştırıp güzelleştirecek ürünleriyle sizlerle olacak.
Her şeye rağmen yeni umutlarla 2024’e girerken Yeşil Tarifler’in bu programında salçalı olması umuduyla başlanmış ancak salçasız var olmaya karar vermiş turşu kavurmasının tarifini öğreniyoruz.
Kimi zaman bir meze kimi zaman bir atıştırmalık kimi zaman da salçasıyla bambaşka bir yemek olarak kullanabileceğiniz bir tarif… Gelecek programları, tüyoları, doğa ve her türlü canlının dostu olan bu tarifleri kaçırmamak için takipte kalın!
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Can Atalay hakkında görülen ve tahliye kararı beklenen davada bugün (27 Aralık), dosyanın bir kez daha Yargıtay’a gönderilmesi kararı verildi.
Cezaevindeyken Hatay Milletvekili seçilen ve 21 Aralık’ta Anayasa Mahkemesi’nin ikinci kez tahliyesine karar verdiği Can Atalay’ın avukatları, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin saat 10.30’dan bu yana tahliye kararını uygulamasını bekliyordu.
Saatler boyunca kararın açıklanmamasına tepki gösteren Türkiye İşçi Partisi üyeleri, İstanbul Adliyesi önünde eylem başlatmıştı.
Parti Meclisi Üyemiz Av. Özgür Urfa, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Hatay Milletvekilimiz Can Atalay'ın tahliyesine ilişkin dosyanın yeniden Yargıtay'a gönderilmesinin ardından açıklamalarda bulundu:
AYM’nin ‘hak ihlali’ kararına rağmen tahliye edilmeyen Can Atalay’ın dosyasının yeniden Yargıtay’a gönderilmesi kararına ilişkin Avukat Özgür Urfa, “Bu, yargı darbesinin belgesidir” yorumunu yaptı.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın da bulunduğu topluluk Çağlayan Adliyesi önünde, Can Atalay’ın tahliye edilmemiş olmasını protesto etmeye devam ediyor. Sanatçı Müjdat Gezen, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı ve beraberlerindeki CHP heyeti ile gazeteci İrfan Değirmenci’nin de adliye nöbetinde bulunduğu ifade edildi.
Birleşik Krallık’taki Oxford, Cambridge ve College London üniversitelerinde okuyan 220’den fazla öğrenci, Barclays bankasının iklim politikalarını protesto ederek kariyer boykotu başlattı. Öğrenciler, bankanın Shell, Total Energies, Exxon ve BP gibi petrol ve gaz şirketlerine finansman sağladığının altını çizerek, bu banka ile çalışmayacaklarını ifade etti.
Öğrenciler bankaya ilettikleri mektupta Barclays’e yönelik eleştirilerini dile getirerek, “Hırslı karbon azaltma hedeflerinizi eylemsizliğiniz ve müşteri listelerinizdeki fosil yakıt şirketleri gölgeliyor. Bu şirketlere geçiş sürecinde yardımcı olduğunuzu söyleyebilirsiniz, ama Shell, Total ve BP hepsi geri adım attı” ifadelerini kullandı.
Öğrenciler, büyük petrol şirketlerinin, özellikle BP’nin, başlangıçta 2030 yılına kadar emisyonları %35 azaltma taahhüdünde bulunmasına rağmen, şimdi %20 ila %30’luk bir kesinti hedefine yönelmesini eleştirdi. Ayrıca, ExxonMobil’in düşük karbonlu yakıt üretmek için yosun kullanma planlarına olan finansmanını sessizce geri çektiği ve Shell’in bu yıl yenilenebilir enerji yatırımlarını artırmayacağını duyurduğu da vurgulandı.
Mektupta Barclays’e petrol ve gaz şirketlerinin sadece projelerine destek vermeyi değil, aynı zamanda tüm finansman ve taahhüt desteğini de sonlandırması çağrısı yapıldı. Öğrenciler, bankanın rüzgar ve güneş enerjisi alanındaki şirketlere sağlanan finansmanı da artırmasını talep etti.
Mayıs ayında, 500’den fazla öğrenci ve yeni mezun, tartışmalı fosil yakıt projelerini desteklediği söylenen sigortacılara yönelik benzer bir taahhütte bulunmuştu. Bu mektup, dünyanın en büyük sigorta piyasası Lloyd’s of London‘a yönelikti ve Beazley, Hiscox, Chaucer ve Tokio Marine Kiln gibi bireysel firmalara hitap ediyordu.
Students Organising for Sustainability UK adına konuşan temsilci Michelle Hemmingfield, “Barclays, Oxbridge ve diğer üst düzey üniversitelerden STEM (bilim, mühendislik, teknoloji ve matematik) alanlarındaki başvurulara büyük ölçüde bağlı olduğundan, yeni petrol ve gaz altyapısı inşa eden şirketlere finansman sağlamaya devam ettiği sürece genç nesli işe almak, Barclays için baş ağrısı olacak,” dedi.
Barclays sözcüsü ise bankanın 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefiyle uyumlu olduğunu ve müşterilerinin düşük karbonlu iş modeline geçiş yapmalarına yardımcı olarak en büyük farkı yaratabileceklerine inandıklarını belirtti.
Sözcü, müşterilerin karbon yoğun etkinliklerini azaltmalarına ve düşük karbonlu teknolojileri, altyapıyı ve kapasiteyi artırmalarına yardımcı olmak istediklerini de ifade etti.
Türkiye İşçi Partisi (TİP), Gezi davasından tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay‘ın, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hakkında iki kez ‘hak ihlali’ kararı vermesine rağmen hala tahliye edilmemesi üzerine Çağlayan Adliyesi önünde oturma eylemi başlattı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin kararı geciktirdiğine vurgu yapan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, “Günlerdir bekliyoruz artık sabrımız taştı. Bu maskeli baloya son veriyoruz. Karar çıkana kadar Çağlayan Meydanı’nda bekleyeceğiz” dedi.
Baş, tüm yurttaşları Çağlayan Meydanı’nda başlattıkları oturma eylemine destek olmaya çağırdı:
“(Can Atalay kararı) Resmi Gazete’de yayımlandığından bu yana mahkemenin yapması gereken tek bir şey var; Anayasa Mahkemesi’nin yazdığını okumak, bunun altına imza atmak ve Can Atalay’ın derhal tahliyesine karar vermek. Günlerdir bekliyoruz artık sabrımız taştı. Bu maskeli baloya son veriyoruz. Karar çıkana kadar Çağlayan Meydanı’nda bekleyeceğiz. Tüm yurttaşları, hukuka sahip çıkan herkesi bizimle beraber oturmaya çağırıyoruz.
Ne olmuştu?
28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde TİP’ten Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın avukatları, “müvekkillerinin milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi” talebiyle Yargıtay’a başvurmuştu.
Yargıtay’ın talebi reddetmesi üzerine Atalay, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapıldı. Yüksek mahkeme “Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine ve Atalay’ın yeniden yargılanarak tahliyesine karar verilmesine hükmetti.
Yerel mahkemeye gönderilen dosyayla ilgili yerel mahkeme bir karar vermedi, dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesine iletti. Daire ihlal kararına uyulmamasına karar vererek, kararı veren AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
AYM Genel Kurulu, 21 Aralık’taki gündem toplantısında da Gezi Parkı davası kapsamında 18 yıl hapse mahkum edilen Atalay hakkında AYM’nin verdiği ihlal kararına uyulmaması nedeniyle yapılan ikinci bireysel başvuruyu inceleyerek karara bağladı. Yüksek Mahkeme, Atalay’ın, “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma”, “kişi hürriyeti ve güvenliği” ile “bireysel başvuruda bulunma” haklarının ihlal edildiğine hükmetti; ayrıca Atalay’a 100 bin lira tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Hatay‘ın Dikmece ilçesinde, tarım arazilerinin ve zeytinliklerin bulunduğu alanda ‘acele kamulaştırma’ kararı ile Toplu Konut İdaresi (TOKİ) konutları yapılmasına karşı çıkan bölge halkı, bugün (27 Aralık) sabah saatlerinde bölgeye jandarmanın ve iş makinalarının gelerek çalışma yapmak istemesi üzerine bölgede yeniden toplandı.
11 ili yerle bir eden 6 Şubat depremlerinde en büyük hasarı gören Antakya‘da deprem konutları yapmak için seçilen bölgelerden biri de bir Alevi köyü olan Dikmece’ydi. Tarım arazilerinin, zeytinliklerin imara açılması nedeniyle Dikmeceliler aylardır direniyor. İmar çalışmalarıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı da çıkarıldı.
Jandarmanın ve TOKİ yetkililerinin yeniden çalışmaya başlamak için bölge muhtarlarını ikna etmeye çalışmasına rağmen, kamulaştırma kararına direnen çevre halkı mücadelesinden vazgeçmiyor. Bu sabah iş makinaları ile beraber çok sayıda jandarmanın da bölgeye gelmesiyle, gönüllüler makinaların önünde durarak oturma eylemini sürdürmek için yeniden bölgede toplandı.
Dikmece gönüllülerinden Hasan Özgül, Yeşil Gazete‘ye yaptığı açıklamada sabah saatlerinden beri halkın direnmeye devam ettiğini, jandarmaya ve TOKİ yetkililerine geçit vermediğini ifade etti. Gönüllülerin Baro ile görüşme yapacağını açıklayan Özgül, tüm hukuki haklarını sonuna kadar kullanacaklarını söyledi.
Dikmece halkı gönüllülerinden Meryem Kutlu ise, iş makinalarının yaşam alanlarının tam ortasına geldiğini, şirket yetkililerinden alınan bilgilere göre bölgede birkaç evin de yıkılması gerekeceğini ifade etti: “Bölgede sağlam kalan tek okulumuza, Dikmece Ortaokulu‘na ve bölge halkının evlerine çok yakın bir yerde inşaat çalışmalarına başlamak istiyorlar. Girdikleri etap zeytinlikleri de kapsıyor. Burada inşaata başlarlarsa, Dikmece diye bir yer kalmayacak.”
Tarım arazileri ve zeytinlikler üzerine yapılması planlanan TOKİ konutları projesine karşı çıkan bölge halkı, konuyu yargıya taşımıştı.
Antakya merkeze 10 kilometre mesafedeki Gülderen ve Dikmece, dağlık arazi yapısı nedeniyle yapılaşma için tercih edilse de bölgede zeytinlikler başta olmak üzere tarım arazileri bulunuyor.
Gülderen’de 61 parsel 14 Nisan 2023 tarihli Cumhurbaşkanı kararı ile kamulaştırılırken, TOKİ’nin Dikmece ihalesini alan Sarıdağ İnşaat şirketi de nisan ayı sonunda bölgedeki çalışmalarına başladı. İhaleye göre, bölgede 1415 adet konut inşaatı ile altyapı ve çevre düzenlemesi yapılacaktı.
Dikmece halkı acele kamulaştırılan zeytinlik ve tarım arazilerini korumak için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve TOKİ’ye dava açmıştı. Kamulaştırmada herhangi bir kamu yararının gözetilmediğini dile getiren Dikmece halkı, usulsüz kararla birçok kanun maddesinin de ihlal edildiğine dikkat çekiyor. Davanın bir sonraki duruşması 2 Ocak’ta görülecek.
Japonya yönetimi dünyanın en büyük nükleer santraline yönelik iki yıl önce getirdiği faaliyet yasağını kaldırdı.
Kashiwazaki-Kariwa nükleer tesisi, Niigata vilayeti, Kashiwazaki şehri ve santralin bulunduğu Kariwa köyünün yerel yönetimlerinin onayının alınması halinde yeniden açılacak.
Japonya’nın nükleer enerji düzenleyicisi, Tokyo Electric Power, (TEPCO) santralin işletme maliyetlerini düşürmek için dünyanın en büyük atom santralini tekrar faaliyete geçirmek istiyordu.
8,212 megawatt (MW) kapasiteli santral, Fukuşima felaketinin ardından, 2012 yılında Japonya’daki tüm nükleer enerji santralleri gibi devre dışı bırakılmıştı.
Ülkenin Nükleer Düzenleme Kurumu (NRA) 2021 yılında TEPCO’yu, nükleer malzemelerin korunamaması ve yetkisiz bir personelin santralin hassas alanlarına erişimini sağlayan yanlış adımlar gibi güvenlik ihlalleri nedeniyle, Kashiwazaki-Kariwa’yı işletmekten men etmişti.
NRA, bugün güvenlik yönetim sistemindeki gelişmeleri gerekçe göstererek Tepco’nun santrale yeni uranyum yakıtı taşımasını ya da reaktörlerine yakıt çubukları yüklemesini engelleyen düzeltici eylem emrini kaldırdı.
Kararın ardından TEPCO yerel halkın ve genel olarak toplumun güvenini yeniden kazanmak için çabalarını sürdüreceğini açıkladı. Japonya kabine sekreteri de hükümetin bu sürece yardımcı olmak için üzerine düşeni yapacağını söyledi.
Reuters‘e konuşan hükümetin üst düzey sözcüsü Yoshimasa Hayashi, “Hükümet, ‘önce güvenlik’i vurgulayarak, Niigata vilayeti ve yerel toplulukların anlayış ve işbirliğini arayacaktır” dedi.
Kaynak sıkıntısı çeken Japonya, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) gibi ithal fosil yakıtlara olan bağımlılığını azaltmak için daha fazla nükleer enerji santralini devreye alma konusunda istekli.
Japonya Enerji Ekonomisi Enstitüsü (IEEJ), geçen hafta Japonya’nın LNG ithalatının bu yılki tahmini 64 milyon tondan 2024/25 mali yılında 58,5 milyon mt’a düşeceğini tahmin ediyor.
TEPCO’nun hisseleri, NRA’nın bu ayın başlarında yerinde inceleme yaptıktan ve şirketin başkanıyla görüştükten sonra faaliyet yasağını kaldırmayı düşüneceğini belirtmesinin ardından yükselişe geçmişti.
Türkiye‘nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)ile yaptığı “Enerji ve Doğal Kaynaklar Alanında Ortaklık Çerçeve Anlaşması” gereği ülkenin dört bir yanındaki yüzlerce dönüm saha mart ayı sonuna kadar enerji projeleri yapsın diye BAE’ye tahsis edilecek.
Gazeteci, T24 yazarı Çiğdem Toker‘in yazısına göre iki ülke arasında 2023’te imzalanan ve 10 yıl yürürlükte kalacak anlaşmaya göre Türkiye yatırım alanlarını BAE dışındaki her ülke ve aktöre kapatıyor.
Anlaşma gereği BAE’ye tahsis edilen Türk topraklarında yapacağı projeler için bir de ulusal iletim hattını her an hazır tutulacak ve çıkması birkaç yıl süren ÇED raporu gibi işlemler için bürokratik kolaylık sağlanacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın deyimiyle ekonomide “nas” dönemi sırasında Merkez Bankası‘nın BAE ile yaklaşık 5 milyar dolarlık bir swap anlaşması imzaladığını hatırlatan Toker, bugün TBMM’de görüşülecek olan Stratejik İşbirliği Çerçeve Anlaşması’nın o günlerdeki ilişkilerin bir sonucu olduğunu söyledi:
Mart ayı sonuna kadar tahsis
“Söz konusu anlaşmanın BAE’ye hangi alanlarda büyük imtiyazlar verdiğini, önceki yazımda listeledim. Eklenmesi gereken bir düzenleme de şu ki, Türkiye BAE için listelenmiş enerji projelerini gerçekleştirebileceği sahaları önceden belirleyip ona tahsis edilecek.
Peki Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce dönüm anlamına gelecek bu sahalar BAE’ye ne zaman tahsis edilecek?
Meclis’te görüşülmeye başlanacak olan bu anlaşmanın, kanunla uygun bulunup yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde. Yani ülkemiz topraklarının bir kısmı mart ayı sonuna kadar enerji projeleri yapsın diye BAE’ye tahsis edilecek. Bu “seç seç al” anlamına gelen ikram gibi bir düzenleme olduğunu söyleyebiliriz. Yanı sıra, Türkiye BAE’nin ona tahsis edilen Türk topraklarında yapacağı projeler için bir de ayrıca ulusal iletim hattını her an hazır tutacak. Bu da anlaşmaya bir madde olarak konulmuş durumda.
Türkiye’de bir enerji, havalimanı gibi altyapı projeleri gündeme geldiğinde, hayata geçirilmesinin ne kadar uzun bürokratik işlemler gerektirdiğini biliriz. Sadece Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporu bile bir -iki yıldan önce hazırlanıp -yargı süreçleri de dahil edildiğinde- tamamlanamaz. Türkiye BAE’ye arazi tahsis ettikten sonra bunları yapması için de bürokratik kolaylık sağlama sözü veriyor.
Altın tepsi içinde binlerce megavatlık santral, yüzlerce dönüm arazi, milyarlarca dolarlık projenin BAE’ye sunulmasının tek nedeninin ,yazının başında söz ettiğim swap anlaşması olamayacağını düşünüyorum. Kamuoyunu ikna etmek üzere rezervleri dolu göstermeye yarayan swapların politik amacı, sınırlı bir süreyi kapsar.
Bu stratejik çerçeve anlaşmanın ardından başka “faydalar” olmalı.”
BAE ile enerji anlaşmasının içinde ne var?
10 yıllık yürürlükte kalacak olan anlaşmanın amacı, “enerji ve doğal kaynaklar alanına stratejik ortaklık kurmak ve bu alanda karşılıklı yatırımların arttırılması” olarak belirtiliyor.
Kanun teklifine eklenmiş Anlaşma’nın “Ana Prensipler” başlıklı 3. maddesinin alt 6. maddesi, başka bir maddede sayılmış olan yatırım alanlarını BAE dışındaki her ülkeye ve her aktöre kapatıyor!
Türkiye ile BAE’nin işbirliği alanları diye tanımlanan ve BAE dışında herkese, her şirkete, her ülkeye kapatılan enerji sahaları, 2. maddede şöyle sıralanıyor:
a) Yenilenebilir veTemiz Enerji
2500 MW’a kadar deniz üstü rüzgar projesi/projeleri
3000 MW’a kadar optimize batarya depolamalı karasal rüzgar ve güneş enerjisi projesi/projeleri
Yeşil hidrojen ve/veya yeşil amonyak üretmek için 5000 MW’a kadar yenilenebilir ve temiz enerji projeleri
2000 MW’a kadar pompaj depolamaları hidroelektrik santral projesi/projeleri
b) Şebeke ve İletim
1000 MW’a kadar batarya depolama projesi/projeleri
Üçüncü ülkelerde enterkonneksiyon projeleri
c) Termik Santraller
İstanbul Ambarlı’da yer alacak 1200 MW-1800 MW kombine çevrim enerji santrali de dahil olmak üzere, 3000 MW’a kadar kombine çevrim gaz türbini enerji santrali projesi / projeleri
3000 MW’a kadar temiz ve yerli kömür yakıtlı enerji santral projesi/projeleri
Yenilenebilir enerji alanındaki bu projelerle ilgili olarak, BAE’ye verilecek olan ve adeta kapitülasyon gibi düzenlenmiş imtiyazlar içeren maddenin tam hali ise şöyle:
“Türk tarafı, ilgili Proje anlaşması kapsamında belirlenecek sınırlı bir süre için ve sadece söz konusu Projenin uygulanması amacıyla Projeler için gerekli sahayı/sahaları belirleyecek ve tahsis edecektir. madde 4.3’ün amacı doğrultusunda Türk tarafı madde 2.1a, 2.1b ve 2.1c kapsamındaki Projeler kapsamındaki Projeler için uygun sahayı/sahaları işbu Anlaşma’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibarın üç (3) ay içinde BAE tarafına bildirecek ve saha belirleme tarihinden itibaren on sekiz (18) aylık bir süre için veya Taraflarca mutabık kalınabilecek başka bir süre için, Türk Tarafı ve yetkili makamı, BAE tarafı ve tayin edilmiş kuruluşları dışında herhangi bir yatırımcı ile söz konusu Proje için belirlenen sahalar üzerinde herhangi bir Projenin geliştirilmesi için doğrudan veya dolaylı olarak müzakere etmeyecek veya anlaşma yapmayacak veya söz konusu sahanın rakip bir proje için kullanılmasına izin vermeyecektir.”
BAE, Türkiye’nin kendisine ihalesiz, kayıtsız şartsız tahsis edeceği bu projeler için finansmanı da sağlamayı taahhüt ediyor.
2023 yılı, rekor kıran küresel sıcaklıklarla tarihe geçti. Türkiye de rekor kıran sıcaklıklar, aşırı yağışlardan kaynaklı sel felaketleri ve diğer çevre felaketleriyle iklim krizinin etkilerini yaşayan ülkelerden oldu. İklim değişikliği alanında çalışan sivil toplum örgütleri, Türkiye’nin 2023 yılında iklim alanında attığı olumlu ve olumsuz adımları derleyerek Türkiye’nin “2023 İklim Karnesi”ni çıkardı.
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), Fosil Yakıtların Ötesi (Beyond Fossil Fuels), Greenpeace Akdeniz, İklim İçin 350 Derneği, TEMA Vakfı, Yeşil Düşünce Derneği‘nin hazırladığı karnede, Türkiye’nin hala kömürde ısrar etmesi, yeni nükleer santraller kurma planları yapması, iklim hedefini iyileştirmemesi, İklim Kanunu taslağını sivil toplumla beraber hazırlamaması olumsuz olarak değerlendirildi.
Türkiye’nin 2023 yılında yenilenebilir enerji alanındaki hedefleri, adil geçişin resmi belgelerde ilk kez yer alması ise olumlu gelişmeler olarak belirtildi.
Örgütlerin Türkiye için hazırladığı iklim karnesi şöyle:
Ulusal enerji planında öncelik kömür ve nükleerde
Bu sene başında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından sunulan 2023-2035 Ulusal Enerji Planı’nda, yenilenebilir enerjiye dair olumlu hedefler olsa da kömürden çıkış kararının yer almaması Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefi ile uyuşmuyor.
Diğer yandan Bakanlığın açıkladığı planda güneş ve rüzgar yatırımları yerine elektrik üretimi için nükleer santral yatırımlarını teşvik edeceği görülüyor. Oysa EMBER’in yeni raporuna göre, Türkiye’nin sadece çatılarında bile en az 120 GW’lık güneş enerjisi potansiyeli mevcut ve bu Türkiye’nin 2022 yılı toplam elektrik tüketiminin yüzde 45’ine denk geliyor.
Türkiye’nin yürüteceği iklim politikalarına hukuki zeminini oluşturacak İklim Kanunu taslağı İklim Değişikliği Başkanlığı’nca hazırlandı. 2024 yılında Meclis’e gelmesi beklenen taslak hazırlanırken iklim alanından sivil toplum kuruluşlarının görüşü alınmadı.
Uzman görüşleri ile hazırlanması gereken bu kanunda 2030 yılına kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltım hedefi yer almalı, kömürden adil bir çıkış hedeflenmeli. Kanunla, biyolojik çeşitlilik ve doğal sistemler korunmalı, uyum mekanizmaları kurulmalı ve bağımsız bir bilim kurulu oluşturularak süreç takip edilmeli.
Emisyonları 2030’a kadar yüzde 30’tan fazla artırma öngörüsü
Sivil toplum örgütleri, COP28 öncesinde, güçlü bir iklim hedefinin ekonomik büyüme, enflasyonla mücadele, yoksulluğun giderilmesi, enerjide bağımsızlık gibi ekonomik faydalar getireceğini belirterek Türkiye’nin iklim hedefini 2030’a kadar en az yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı olarak güncellemesini talep etmişti.
Fotoğraf: Eli Hartman / AP
İklim Değişikliği Başkanlığı 2030 iklim hedefini güncellemedi ve Türkiye’nin emisyonlarını 2030’a kadar yüzde 30’tan fazla artırma öngörüsünü korudu. Ancak zirveden çıkan karara göre hedefini 2024 yılının sonuna kadar güncellemesi gerekiyor.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın Orta Vadeli Programı‘nda ve 12.Kalkınma Planı‘nda yeşil dönüşümden etkilenecek sektör ve meslekler ele alındı ve “adil geçiş” kavramına yer verildi.
Türkiye’de ilk kez adil geçiş kavramının resmi belgelerde yer alması olumlu bir gelişme olsa da bu geçişin hangi alanlarda ve nasıl olacağı hala net değil. Yeşil dönüşümden etkilenmesi beklenen sektörlerin başında kömürden elektrik üretimi geliyor.
Kömürlü termik santrallerin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de aşamalı olarak kapanması gerekliliği kaçınılmaz, bu süreçte kömür bölgelerinde yaşayan madenciler ve aileleri başta olmak üzere kimsenin geride kalmadığı bir adil geçiş için bugün planlamaya başlanması gerekiyor.
İzmir’in Aliağa ilçesideki gemi söküm tesislerine bugün ulaşması beklenen Orange Marine adlı Fransız şirkete ait Raymond Croze adlı kablo döşeme gemisi için iki parti soru önergesi verdi.
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili, Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı Evrim Rızvanoğlu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki‘nin yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde geminin çevresel riskleri, bu risklerin nasıl yönetildiği, geminin asbest içeriği, söküm sürecinin denetimi ve söküm için alınan önlemleri sordu.
Önergede geminin sökümüyle ilgili ulusal ve uluslararası mevzuata uygunluk durumu ve bu tür tehlikeli atık içeren gemilerin Türkiye’ye getirilmesiyle ilgili genel politikalar sorgulandı.
Rızvanoğlu, soru önergesinde Türkiye’nin çevre politikaları ve gemi söküm uygulamalarındaki mevcut durumu ve bu durumun olası çevresel etkilerini de sordu.
Raymond Croze’de 50 ila 100 ton arasında asbest olduğu ve beş bin metrekareden daha fazla asbestli boya bulunduğu belirtiliyor. Ancak bu durumun bilgisi “Tehlikeli Madde Envanteri” raporunda yer almıyor. Aliağa’daki Anadolu Gemi Söküm Tesisi’nde söküleceği iddia edilen gemiyle ilgili şirketten şimdiye dek yalanlama gelmiş de değil.
Basel Konvansiyonu‘na göre asbest dahil tehlikeli atıkların uluslararası taşınması, aktarılması yasak.
1983 ‘te inşa edilen Fransız bandıralı gemi, İstanbul Boğazı’nın altından geçen internet kablolarının bakım ve onarımı çalışmalarını da yapmıştı.
Daha önce de benzer şekilde asbest ve tehlikeli madde bulunduran gemilerin sökümüne ilişkin meslek odaları, çevre örgütleri ve İzmirli vatandaşlarımız tarafından dile getirilen kaygılara rağmen, tehlikeli atık barındıran yabancı menşeli gemilerin ülkemizde sökümüne izin verilmeye devam edilmesinin gerekçeleri nelerdir?
Bahse konu geminin izni için hangi prosedürler takip edilmiştir? Bakanlık tarafından gemideki asbest riski ve diğer tehlikeli maddeler değerlendirmiş midir? Geminin Tehlikeli Maddeler Envanteri (IHM) belgesi, söz konusu tehlikeli maddelerin açıkça belirtildiği şekilde kamuoyuyla paylaşılacak mıdır? Söküm tesisine olası asbest içeren boyalar hakkında bilgi verilmiş midir?
Bahse konu geminin sökümünde kullanılacak teknoloji ve yöntemler, endüstri standartlarına tam uygunluk sağlamakta mıdır?
Bakanlık tarafından tesisin yüksek miktardaki asbesti, kapalı bir ortamda güvenli şekilde işlemeye hazır olup olmadığı kontrol edilmiş midir?
Gemi sökümü sırasında ortaya çıkacak atıkların yönetimi ve bertarafı nasıl planlanmıştır? Bu atıkların çevreye zarar vermeden nasıl işleneceği konusunda detaylı bir strateji belirlenmiş midir?
Söküm sürecinin çevresel etkilerini azaltmak için hangi önlemler almaktadır? Bu önlemler uluslararası standartlara uygun mudur?
Bahse konu gemi dışında ülkemizde sökümü yapılması planlanan asbest ve tehlikeli atık barındıran gemi var mıdır? Varsa sayılar ve barındıran asbest ve tehlikeli atık miktarları neler?
DEM Parti’den de uyarı geldi: Buna asla izin vermeyeceğiz!
DEM Parti İzmir İl Ekoloji Komisyonu, X’te yayınladıkları mesajda Avrupa’dan getirilen geminin tehlikeli atıklarla yüklü olduğuna dikkat çekti. Komisyon, ülkenin Avrupa’nın tehlikeli atık çöplüğü haline gelmesine karşı çıkarken, gemi söküm tesislerinin yetersiz denetimine ve tehlikeli atıkların ülkeye sokulmasına dikkat çekti.
Ayrıca, geçmişte yaşanan iş kazaları ve çevresel zararları örnek göstererek, bu tür uygulamaların kabul edilemez olduğunu vurguladı.
Söküldüğünde birçok zehirli maddenin açığa çıkacağı Fransız Raymond Croze adlı gemi söküm için Aliağa’ya yanaşmak üzere.
Yaşam alanlarımız, ülkemiz gemi sökümcülerinin ve onları destekleyen siyasilerin çiftlikleri olmadığı gibi, AB’ nin tehlikeli atık çöplüğü hiç değildir. pic.twitter.com/CfxZjmHSrO