Ana Sayfa Blog Sayfa 252

Sarım Havzası HES projesi yapımını onaylayan ÇED raporuna itiraz

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Diyarbakır‘ın Lice ilçesi ile Bingöl‘ün Genç ilçesi arasında bulunan Sarım Havzası’nda yapılması planlanan Birsu Hidroelektrik Santrali (HES) projesi için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)  olumlu raporu verdi.

Projenin durdurulması talebiyle Emin Turhallı, Kamil Gündoğan, Mehmet Özdemir ve Mustafa Özan isimli yurttaşlar, Erzurum 2’nci İdare Mahkemesi‘nde dava açtı.

Dava sonrası yapılan bilirkişi keşfi, HES projesinin çevresel etkilerini değerlendiren bir rapor hazırladı.  Amed Barosu Çevre ve Kent Komisyonu Genel Sekreteri Ahmet İnan, rapora itirazda bulundu.

Bölgenin jeolojik yapısı değiştirilmeden mümkün değil

MA‘nın aktardığına göre, mevcut projedeki beş yıllık inşaat sürecinde çok fazla tünel açma, dinamit patlatma yani doğayı delik deşik etme durumu söz konusu olduğu belirtilerek mahkemeye yapılan itirazda, bilirkişinin Jeoloji mühendisi raporunda “Bu vadide yapılacak her türlü inşaat çalışması bölgenin jeolojisini, morfolojisini ve dinamik-statik dengesini olumsuz etkileyecektir” ifadesine vurgu yapıldı.

Bölgenin jeolojisinin bile tehdit altına gireceği bir durumda bölge habitatının tahrip olmayacağını söyleyebilmenin imkansız olduğu belirtilen itiraz dilekçesinde şu ifadeler yer aldı:

Keşif esnasında da gördüğümüz üzere; ulaşımın dahi çok zor olduğu bu çetin ve bakir havzaya, büyük beton santrallerin kurulabilmesi, bölgenin jeolojik yapısı değiştirilmeden mümkün değildir.”

Dilekçede yer alan diğer itirazlar şöyle:

Yaşam ve barınma hakları riskine, ‘deneme-yanılma’ yöntemi

Bölgedeki konutların dayanıklılığının bilirkişi raporunda ifade edildiği ancak bu durumun insanların yaşam ve barınma haklarını riske atıp atmadığının deneme-yanılma yöntemiyle test edileceği ifade edildi. Maden mühendisliği raporunun son bölümünde belirtilen ”esasen kaya ortamında patlatma yapılmadan ve titreşim ölçümleri ölçülmeden, titreşimlerin çevresel etkilerine yönelik sağlıklı değerlendirme yapmak mümkün değildir” saptamasına vurgu yapıldı.

‘Depremselliği gözeteceğiz taaddüttü’

Bilirkişiler arasında yer alan Jeofizik mühendisliği tarafından ÇED raporundaki “depremselliği gözeteceğiz taahhüdü” ifadeleriyle yetinildiğine dikkat çekilirken, planlanan HES’in deprem bölgesinde yapıldığına dikkat çekildi.

Proje sahasının 20 hektarlık alanından 17’si orman alanı

Proje sahasının 20 hektarlık alanı işgal edeceğini, projenin esasen yer alacağı alanın 17 hektarlık kısmının orman alanı olduğunu belirtilen orman mühendisinin raporu hatılatılan dilekçede şu ifadeler yer aldı:

“Yani bir ormanlık alana yaklaşık 375 bin metre küp beton dökülür ve ormanlık alanın yaklaşık 285 bin metre küplük alanı kazılarak üstündeki yaşam sökülürse o orman ekosisteminin kendini sağlıklı bir şekilde devam ettirme ihtimali var mı? Fakat tüm bunlara rağmen bilirkişi, ‘iletim hatlarının tünel olarak inşa edileceğinden toprak yeryüzünde kayda değer orman tahribatı beklenmemektedir’, diyerek tüm raporunun içeriğini bir cümleyle boşa çıkarmıştır. Maalesef kayda değer ölçütün ne olduğu ve tahribattan nasıl kaçınılacağı açıklanmıyor. Bilirkişi, orman içinde yapılacak yolların inşası sırasında çok dikkatli olunmasını belirterek, ülkemizin ormanlarını özel şirketin vicdanına bırakıyor.”

sarım
Fotoğraf: 9.Köy

Arılar raporda yok

İtirazda, Orman Mühendisi bilirkişinin bölgedeki arıcılık faaliyetleri üzerine oluşacak olumsuz etkilerine dikkat çektiği fakat ÇED raporunda değinilmediği belirtildi:

“Arıcılığa olacak olumsuz etkilerin; var olup olmadığı, varsa nasıl giderileceği, ÇED raporunda yer alır ve bilirkişice bu önlemlerin yeterli olup olmadığı değerlendirilir. Hiçbir aşamada bunla ilgili bir hususa yer verilmeyip, bilirkişinin ummasıyla bu süreç ne hukuki olarak ne de bilimsel olarak yürütülemez.”

Ekolojik denge bozulacak

Doğanın nasıl kırıma uğrayacağının çok net izah edildiği, fakat doğanın yine özel şirketin insafına bırakıldığı ifade edilirken şu bilgilere yer verildi:

”Peyzaj mimarı raporunda; tüm inşa alanın, yüksek geçirgen üzerinde yer alması nedeniyle ekolojik dengenin bozulacağını, bitkisel varlığa büyük tehdit oluşturacağını, erozyon riskini artıracağı, yaşam alanları parçalanması sonucu habitat bütünlüğü ile çeşitliliğin parçalanarak büyük zarar göreceğini, su toplama alanlarındaki çitler nedeniyle faunanın su ihtiyacını karşılayamayacağını, niteliğinin korunması gerekli bu alanlardaki inşaat faaliyetinin başka yere taşınması gerektiğini ve bunun mümkün olamaması halinde çok dikkatli olunmasını belirtmiştir.”

‘İnşaat faaliyeti bitene kadar bu türler, alandan çekilecek sonra geri gelecektir’

Sarım Havzasında BERN Sözleşmesi’nde yer alan ve havzada ‘korunması gereken türlerin uyku ve üreme dönemleri’ dikkate alınmayacağı söylendi.

ÇED ve bilirkişi raporunda ‘inşaat faaliyeti bitene kadar bu türler, alandan çekilecek sonra geri gelecektir’ ifadesinin sözleşmeye aykırı olduğu, hayvanların rahatsız olacağı ve yaşam alanlarının tahrip edileceği için alandan uzaklaşacağı kabul edildiği ancak hayvanların beş yıl sonra nasıl geri geleceği de hiçbir bilimsel dayanakla izah edilmediğine değinildi.

sarım havzası
Fotoğraf: 9.Köy

212 bitki türü HES çalışmasıyla tehlike altına

Bazı bölgelerde floranın geri dönüşü olmayacak şekilde hasar alacağını ifade eden ancak çelişkili bir şekilde flora varlığının zarara uğramayacağı sonucuna varan bilirkişinin, 212 bitki türünün HES çalışmasıyla tehlike altına gireceğini ve ÇED raporundaki ‘herhangi bir etki’ olmayacağı tespitinin yanlış olduğu, raporunun maddi gerçeklikle bağdaşmadığı belirtilen dilekçede şunlar denildi:

”Çıkacak tonlarca hafriyat bitki örtüsü kazılarak çıkarılacaktır. Tabi ki flora ağır zarar görecektir. Önemli olan ÇED raporunda ya da bilirkişi raporunda bu tahribatın geri dönüşü olup olmadığını ve geri dönüşü varsa nasıl tedbirlerle sağlanacağının bilimsel olarak izah edilmesidir. Ama maalesef böyle bir durum yoktur. İran, Avrupa- Sibirya ve Akdeniz elementlerine ait flora türleri bu havzada vardır. Bakın bu 3 flora tür elementinin kesiştiği nokta çok azdır. Yani aslında çok değerli bir flora türü topluluğuna ev sahipliği yapmaktadır Sarım Havzası.”

‣ HES ve RES için altı ilde acele kamulaştırma: Zeytin bahçeleri ve bağlar da dahil…

Çöpçü balığı ve Su samuru

Bilirkişinin işinin yorum yapmak olmaması gerektiği, bahsedilen durumun su ve ekoloji yaşamında tahribat yaratıp yaratmayacağını bilimsel olarak izah etmek olduğu söylenen itirazda,

”Batman Bantlı Çöpçü Balığının oldukça geniş yayılım alanı olduğunu hiçbir dayanak göstermeden belirtip, geçilmiştir. Bilirkişi, balık geçitlerinin hiçbir zaman o suda ki balık türüne uygun yapılmadığını, fakat bakanlıkça bunun sorun olarak görülmediği için problem olmadığını, belirtmiştir. Su samuru konusunda da birçok suyumuzda yaşamaktadır denip geçilmiştir” denildi.

Köy halkı da tehlikede

Can suyunun akmaya devam etmesi halinde; bu sudan faydalanan insanların, hayvanların ve doğanın nasıl etkileneceği izah edilmediği veya HES’in yapılması aşamasında çevreye nasıl zararlar verileceği, değerlendirilmediği dile getirilerek, bölge halkının mağdur olacağı belirtildi:

”Ziraat mühendisi raporunda; tarımsal alanların ve mera faaliyetlerin zaten kısıtlı olduğunu, oluşacak tarımsal kaybında şirket tarafından karşılanacağını ve bu yüzden bu alanların yok olmasının çokta önemli olmadığını, belirtmiştir. Son derece kısıtlı tarım, hayvancılık ve arıcılık imkanları da elinden alınan ve şirketin insafına bırakılan köylüler, uzun vadede şehre göç etme ihtimali dahil, ağır bir yıkıma maruz kalacaktır.”

‣ Akbelen için adalet yürüyüşü: O zindan gibi günlerin hesabını hukuk önünde sorma zamanı!

Yeni bir bilirkişi heyeti  ve projenin durdurulma talebi

Dilekçenin sonuç kısmında şunlar denildi:

“Bilirkişiler dahi arıcılığın, floranın, faunanın, ormanların ve su kaynaklarının tehlike altına gireceğini ve eko sistemin tahrip edileceğini kabul etmişlerdir. Fakat ‘şirket dikkatli olursa, bazı aylarda çalışmazsa, alternatif yerde yapabilirse’ gibi aslında ÇED raporuyla değinilmesi ve bilimsel izahat gerektiren eksiklikler, şirketin insafına bırakılmıştır. Bazı bilirkişilerce ise direk bilim çiğnenerek; uluslararası kuruluşlarca ve sözleşmelerle koruma altına alınmış çok değerli türlerin tehlike altına gireceği kabul edilmiş, fakat ‘yaygın’ oldukları çarpıtmasıyla ortam yumuşatılmaya çalışılmıştır. Bazı bilirkişilerce ise bu HES’in ÇED raporunun eksik olduğu ve doğaya ile sakinlerine vereceği zararlar yukarıda izah ettiğimiz üzere açıkça belirtilmiştir. Her halükarda doğanın ağır tahrip edileceği ortak husustur.”

Bilimsel dayanak içermeyen heyet yerine yeni bir bilirkişi heyeti ile keşif yapılması ve yürütmenin durdurulması istenildi.

2023’ün en maliyetli iklim felaketleri, yoksulların kaybettiğini gösteriyor

Yardım kuruluşu Christian Aid tarafından yapılan araştırma, yıkıcı orman yangınları ve sellerin, yeniden inşa etmeye en az gücü yetecek olanları ve daha az iklim felaketiyle karşılaşan zengin ülkelere kıyasla çok daha az fosil yakıt yakarak iklim krizine en az düzeyde katkıda bulunan ülkeleri vurduğunu ortaya koydu.

Bu maliyet, Hawai‘deki bir orman yangını nedeniyle kişi başına düşen 4.000 dolardan fazla, Peru’daki sel nedeniyle kişi başına düşen 9  dolar arasında değişiyor.

Araştırma, geçtiğimiz yıl 14 ülkeyi vuran ve iklim bozulmasının şiddetlendirdiği 20 doğal afeti inceledi. Kişi başına en yüksek maliyet ağustos ayında Hawaii‘de meydana gelen orman yangınları olup, kişi başına yaklaşık bin 500 dolar maliyetle ikinci en maliyetli felaket olan mayıs ayında Guam‘da meydana gelen fırtınaları geride bırakmıştı.

Çarşamba günü yayınlanan analiz, daha kötü altyapıya ve daha dayanıksız evlere sahip ülkelerin, yerleşim alanları daha kolay tahrip olduğu için bir iklim felaketinden sonra daha büyük maliyetlerle karşı karşıya kaldıklarını vurguluyor.

Guam’da Mawar Tayfunu’nun yol açtığı hasar. Fotoğraf: Joshua DuFrane / FEMA

Çifte adaletsizlik

İnsanların en yüksek maliyetlerle karşılaştığı bölgelerde, birçoğu aşırı hava koşullarına karşı savunmasız olan tarımda çalışıyor. Hükümetlerinin önleme veya yeniden inşa için yatırım yapma olasılığı  ise daha düşük.

İklim krizi söz konusu olduğunda, yoksulların aleyhine işleyen küresel bir posta kodu piyangosu söz konusu olduğunu belirten Christian Aid’in genel direktörü Patrick Watt şunları söyledi:

Yoksul ülkelerde insanlar iklimle ilgili felaketlere karşı genellikle daha az hazırlıklı ve toparlanmak için daha az kaynağa sahip. Sonuç olarak daha fazla insan ölüyor ve toparlanma daha yavaş ve daha eşitsiz oluyor. Küresel ısınmadan en çok etkilenen toplumların soruna çok az katkıda bulunmuş olması çifte bir adaletsizlik.”

Hükümetlerin emisyonları azaltmak ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için acilen yurtiçinde ve uluslararası düzeyde daha fazla adım atması gerektiğine dikkat çeken Watt, “Etkilerin insanların uyum sağlayabileceğinin ötesine geçtiği durumlarda, en yoksul ülkelerin kendilerinin yaratmadığı bir krizin etkilerini telafi etmek için kayıp ve zarar fonuna kaynak sağlanmalı” diyor.

‘Kayıp ve zarar fonuna’ katkı sözü: Ekonomik kayıpların yüzde 0,2’sinden de az

Daha zengin ve çevreyi daha fazla kirleten ülkelerden, daha az fosil yakıt salan ancak iklimdeki bozulmanın yükünü çeken ülkelere yapılan ödemeleri ifade eden kayıp ve zarar, son yıllarda iklim müzakerelerinin bir parçası haline geldi. Düzeltilmesi son derece maliyetli olan felaketlerle karşılaşan gelişmekte olan ülkeler uzun yıllardır iklim adaleti talep ediyor.

Bu yıl Dubai‘de düzenlenen COP28 iklim zirvesinde, iklim acil durumundan en çok sorumlu olan zengin ülkeler, kayıp ve zarar fonuna toplamda 700 milyon doların biraz üzerinde bir katkı sözü verdi.

Bu rakam, gelişmekte olan ülkelerin her yıl küresel ısınma nedeniyle karşı karşıya kaldığı geri döndürülemez ekonomik ve ekonomik olmayan kayıpların yüzde 0,2’sinden daha azına denk geliyor.

2023 yılında kişi başına düşen maliyete göre ilk 20 iklim felaketi sıralaması şöyle:

1. Hawaii, ABD, orman yangını – 4 bin 161 dolar
2. Guam, fırtına –  bin 455 dolar
3. Vanuatu, fırtına – 947 dolar
4. Yeni Zelanda, fırtına – 468 dolar
5. Yeni Zelanda, sel – 371 dolar
6. İtalya, sel – 164 dolar
7. Libya, sel – 105 dolar
8. Peru, sel – 66 dolar
9. İspanya, kuraklık – 50 dolar
10. Myanmar, fırtına – 41 dolar
11. Şili, sel – 39 dolar
12. Haiti, sel – 36 dolar
13. Meksika, fırtına – 35 dolar
14. Şili, orman yangını – 30 dolar
15. ABD, fırtına – 25  dolar
16. Çin, sel – 23 dolar
17. Peru, fırtına – 20 dolar
18. Malavi, fırtına – 17 dolar
19. ABD, fırtına – 16 dolar
20. Peru, sel – dokuz dolar

 

Çevreyi kirletmenin cezası yüzde 58,46 artacak

Çevre ve enerji alanlarında yapılan yeni düzenlemeler, 2024 itibariyle hayata geçirilecek. Resmi Gazete‘de yayımlanan kararla, çevreyi koruma ve enerji verimliliğine yönelik adımların artırılması hedefleniyor. Bu kapsamda, hem geri kazanım katılım paylarında hem de idari para cezalarında önemli oranlarda artışa gidildi.

2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, geri kazanım katılım payları, 2024’ten itibaren yüzde 58,46 oranında artırılacak. 1 Ocak’tan itibaren egzoz gazı emisyon ölçümü yaptırmayan motorlu taşıt sahipleri 9 bin 943 lira, aynı aracın yönetmeliklerle belirlenen standartlara aykırı emisyona sebep olması durumunda ise 19 bin 897 lira ceza ödeyecek.

Egzoz Gazı Emisyon Yetki Belgesi bulunan ancak yetkilendirme sonrasında ilgili yönetmelikle düzenlenen şartları kaybettiği tespit edildiği halde ölçüme devam eden veya tekniğine ve belirlenen kurallara aykırı ölçümler yapanlara 39 bin 797 lira ceza uygulanacak. Ayrıca yapılan düzenlemelerle öngörülen belge olmadan emisyon ölçümü yapanlar, belgelerde tahrifat yapanlar ve sahte belge düzenleyenlere 79 bin 611 lira ceza verilecek.

Enerji verimliliği alanında ise, 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu‘na göre belirlenen idari para cezalarının aynı oranda, yani yüzde 58,46 artırılacağı açıklandı. Bu artış, enerji tüketimini daha verimli hale getirmek ve kaynakların korunmasını sağlamak amacıyla yapıldı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından belirlenen ve çevreyi kirletmenin cezasını düzenleyen kararların, birey ve kurumlar için caydırıcı olması bekleniyor. Özellikle egzoz gazı emisyonu ile ilgili kurallara uymayan motorlu taşıt sahipleri ve işletmeler, yüksek miktarda cezai yaptırımlarla karşılaşacak.

2872 sayılı Çevre Kanununa aykırı davranan kişi ve kuruluşlara 2023 yılında kesilecek para cezaları, yeniden değerleme oranı olan yüzde 122,93 oranında artırılmıştı.

Brezilya’da maden şirketine çevre kirletme cezası: Yaklaşık 40 milyon dolar!
Yolcu gemileri yeşil enerji seçeneklerini göz ardı ederek emisyon ve hava kirliliğine yol açıyor

Gazeteci Hakan Yalçın gözaltına alındı

New York Times dava açtı: ‘Yapay zeka telif ihlali yapıyor’

New York Times gazetesi, telif hakları saklı makalelerinin yapay zeka teknolojilerini geliştirmek için kullanıldığı iddiasıyla, OpenAI ve Microsoft’a karşı dava açtığını duyurdu. Washington Post’un haberine göre bu hamle, teknoloji endüstrisinde yaratıcı çalışmaların izin alınmadan ve ücret ödenmeden kullanılmasına karşı artan muhalefet dalgasının bir parçası olarak yorumlanıyor.

Gazetenin avukatları, Manhattan Federal Mahkemesi’ne sundukları şikayette, OpenAI ve Microsoft’un “milyonlarca” makaleyi kullanarak, Times‘ın kendi hizmetleriyle doğrudan rekabet eden ve artık oldukça kazançlı hale gelen teknolojilerini geliştirdiklerini iddia etti.

Times’ın avukatları, “The Times, uzun süredir müzakere yoluyla bir anlaşmaya varmaya çalıştı, ancak bu müzakereler bir çözüme ulaşmadı” ifadelerini kullandı.

OpenAI’nin sözcüsü Lindsey Held, şirketin içerik yaratıcılarının ve hak sahiplerinin haklarına saygı gösterdiğini ve onların AI teknolojisinden ve yeni gelir modellerinden faydalanmalarını sağlamak için çalışmaya kararlı olduklarını belirtti. Held, “New York Times ile olan görüşmelerimizin verimli geçtiğini ve yapıcı bir şekilde ilerlediğini düşünüyorduk, bu nedenle bu gelişme bizi hem şaşırttı hem de hayal kırıklığına uğrattı” dedi.

Microsoft ise yorum yapma talebini reddetti.

Yapay zeka bu kadar içerikle ne yapıyor?

ChatGPT gibi AI araçlarını destekleyen “büyük dil modelleri” (LLM’ler), internetten toplanan büyük miktarda metni işleyerek, kelimeler ve kavramlar arasındaki ilişkileri öğreniyor ve insan konuşma ve yazısını taklit edebilme kapasitesini geliştiriyor. OpenAI, Microsoft ve Google gibi şirketler, en yeni modellerinde ne tür içeriklerin yer aldığını açıklamaktan kaçınıyor, ancak önceki modellerin haber kuruluşlarından ve kitap kataloglarından önemli miktarda içerik içerdiği biliniyor.

Teknoloji şirketleri, internetten alınan bilgilerin yapay zeka algoritmalarını eğitmek amacıyla kullanılmasının, önemli ölçüde değiştirilmiş içeriklerin “adil kullanım” kapsamına girdiğini savunuyor. Ancak The Times’ın davası, New York Times makalelerinin kelimesi kelimesine kopyalandığını iddia ettiği OpenAI’nin GPT-4 AI modelinin birden fazla örneğini içeriyor.

Hukuk uzmanları, AI araçlarının, telif haklarına tabi çalışmaları doğrudan ürettiğini kanıtlarsa, davacıların daha güçlü telif hakkı ihlali vakalarıyla karşılaşabileceklerini belirtiyor.

Haber endüstrisi, bu hızla gelişen teknoloji ile olan ilişkisini değerlendiriyor. Bazı medya şirketleri, haber toplama ve prodüksiyona yardımcı olacak otomatik araçların nasıl kullanılacağına dair iç tartışmalar yürütüyor. Sports Illustrated gibi bazı yayınlar ise insanlar tarafından yazılmış gibi görünen haber makaleleri oluşturmak için yapay zekayı kullandıkları için eleştiriliyor.

Yapay zeka
Fotoğraf: Turag Photography / Unsplash

Yapay zeka haber odalarında

Diğer çevrimiçi yayıncılar, Google arama trafiğini artırmak ve reklam gelirlerini yükseltmek amacıyla yapay zekayı kullanmaya başladı. Bu siteler arasında yanlış bilgiler yayınlayan sahte haber siteleri de bulunuyor. NewsGuard‘a göre, Mayıs ayından bu yana yapay zeka tarafından yazılmış sahte makaleler gösteren web sitelerinin sayısı yüzde 1000’den fazla arttı.

Bu teknolojinin kullanımı, baskı ürünlerinden elde edilen gelirlerin azalmasıyla mücadele eden haber endüstrisi için olası bir varoluşsal krizini de beraberinde getiriyor. Pew Araştırma Merkezi‘ne göre, 2008 ile 2020 arasında haber odalarında çalışan gazetecilerin sayısı yüzde 25’ten fazla azaldı.

New York Times, OpenAI ve Microsoft’a dava açarak bu şirketlerin teknolojilerini oluşturmak için kendi çalışmalarını kullandıklarını iddia etti. Times bu adımla, kendi eserlerinin izinsiz kullanılmasından zarar gördüğünü iddia eden ve bu teknoloji şirketlerinden tazminat ve tanınma talep eden artan sayıda sanatçı, yazar, müzisyen, film yapımcısı ve diğer yaratıcı profesyonellere katıldı.

OpenAI CEO’su: Yapay zeka gelişiyor, seçimlere müdahale mümkün, yasal düzenleme gerekli
18 ülke, yapay zekanın kötüye kullanımını önlemek için anlaştı

Ünlü isimler de yapay zekadan ‘hoşlanmıyor’

George R.R. Martin, Jodi Picoult, Jonathan Franzen ve George Saunders gibi tanınmış yazarlar da OpenAI’ye karşı dava açtı. Ağustos ayından bu yana, Times, Washington Post ve Reuters gibi en az 583 haber kuruluşu, makalelerinin teknoloji şirketleri tarafından kullanılmasını engellemek amacıyla web sitelerine engelleyici sistemler yerleştirdi. Ancak onlarca yıl öncesine ait çevrimiçi kataloglar muhtemelen zaten yapay zeka araçlarını oluşturmak için kullanılmıştı.

The Post‘un bir sözcüsü Çarşamba günü yaptığı açıklamada, “New York Times’ın şikayetini dikkatle inceliyoruz ve bu önemli telif hakkı ilkelerini koruma kararını destekliyoruz” dedi.

Öte yandan, OpenAI geçen yıl haber kuruluşlarıyla içerik karşılığında ödeme yapmayı öngören anlaşmalar üzerinde müzakereler yürütüyordu. Temmuz ayında Associated Press ile haber arşivine erişim için bir anlaşma imzaladı. Ekim ayında ise OpenAI’nin bir sözcüsü, şirketin uygulamalarının telif hakkı yasalarını ihlal etmediğini, müzakere edilen anlaşmaların sadece çevrimiçi olarak erişilemeyen içeriklere erişim sağlamak veya ChatGPT’deki makalelerden alıntıları veya tam bölümlerini göstermek amacıyla tasarlandığını açıkladı.

Ayrıca, Alman yayıncılık şirketi Axel Springer, Politico ve Business Insider‘ın sahibi, bu ayın başlarında OpenAI ile bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, teknoloji şirketinin ChatGPT yanıtlarındaki makalelerin bölümlerini göstermek için ödeme yapmasını öngörüyor. Bu yılın başlarında, Google da medya kuruluşlarına gazetecilere yardımcı olabilecek yapay zeka araçlarını geliştirme ve satma konusunda tekliflerde bulunmuştu.

Erdoğan Suriye’deki petrol rafinerilerini ‘günlerce yakmakla’ övündü

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün (28 Aralık’ta) Beştepe’de muhtarlara yönelik yaptığı konuşmasında, geçtiğimiz hafta düzenlenen operasyonlara atıfta bulunarak şehitler için başsağlığı diledikten sonra, Suriye’nin kuzeyindeki petrol rafinerilerinin de vurulduğunu ve buraların günlerce yandığını ifade etti.
“Milli İstihbarat Teşkilatımız Suriye’nin kuzeyindeki terör altyapısına ve elebaşlarına yönelik son derece başarılı operasyonlar icra ediyor. Bu kapsamda terör örgütü için kritik önemde 70 tesis vuruldu. Bunların içinde adeta petrol rafinerileri var, bunların hepsini vuruyoruz ve buralar günlerce yanıyor. Durmayacağız. Nerelerde bunlar için bu tür kaynaklar varsa, işte onların bu kaynaklarını vurarak yok edeceğiz, yok ediyoruz. Bütün bunlarla beraber teröristler de bertaraf oluyor. Bu operasyonlarımızı son terörist de ülkemiz ve milletimiz için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarılıncaya kadar kararlılıkla devam edeceğiz.” 
 

Petrol rafinerileri yanarsa ne olur? 

Yapılan araştırmalar, özellikle Ortadoğu’daki bazı savaş bölgelerinde petrol kuyularının ve işleme merkezlerinin ateşli silahlarla yok edilmesi ve günlerce yanmasının çevreye geri dönüşü olmayan zararlar verebileceğini ortaya koyuyor. 2014’te Amerika Birleşik Devletleri‘nin Suriye’deki petrol rafinerilerini bombalaması, doğrudan çevresel sonuçlarının yanı sıra, toplulukların ısınma ve ulaşım için zararlı yöntemlere başvurmasını zorlayarak dolaylı sonuçlara da yol açmıştı. 25 Eylül 2014’te, IŞİD kontrolündeki 12 küçük rafineriyi hedef alan hava saldırıları, ciddi çevresel kirliliğe neden olma potansiyeline sahipti. Bu saldırılar, yerel kirlilikten öte, petrol üreten bölgelerdeki topluluklara ve çevreye, kirlilik yaratan mikro-rafinerileri teşvik ederek zarar verebileceği açıklanmıştı.
Petrol rafinerileri
ABD’nin vurduğu petrol rafinerilerinden birinde öncesi, sonrası. Fotoğraf: ceobs.org
Suriye’deki petrol ve doğal gaz altyapısının bombalanması, doğrudan çevresel kirliliğe yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda dizel fiyatlarının artmasına ve kış yaklaşırken sivil halkın daha fazla zarar görmesine neden oluyor. Ayrıca, büyük rafinerilerin yok edilmesi, talepte genel bir düşüş olmaksızın, küçük, yüksek derecede kirlilik yaratan işlemlere yönelik rafinerasyon işlemlerini teşvik edebilir. Bu durum, sivil halkın sağlığı ve çevresel durum üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.

Petrol rafinerilerindeki yangınlar neden zararlı?

Petrol rafinerilerinde gerçekleşen petrol yangınları, zehirli gazların atmosfere salınmasına, hava kirliliğine ve çevresel zararlara neden olabiliyor. Yangınlar genellikle atmosferde kalıcı etkiler bırakan ve solunum problemlerine yol açabilen zararlı partiküllerin yayılmasına sebep oluyor. Aynı zamanda, yangın sırasında açığa çıkan karbon dioksit, sera gazları ve iklim değişikliği ile ilgili de endişe kaynağı. Petrol yangınlarını söndürmek oldukça zorlu bir süreç. Genellikle uzman ekipler ve özel ekipmanlar kullanılarak kontrol altına alınmaya çalışılırken, ateşi söndürmek için köpük, su ve diğer kimyasal maddeler kullanılıyor. Yangınla mücadelede kullanılan teknikler, yangının türüne ve büyüklüğüne bağlı olarak değişiyor. Söndürme çalışmaları sırasında çevresel etkilerin en aza indirilmesi ve insan sağlığının korunması büyük önem taşıyor. Ancak, yangınları tamamen ve hızla söndürmenin her zaman mümkün olmaması, çevresel zararı ve etkileri daha da artırıyor.
Kenya’da petrol boru hattında yangın, yüzü aşkın ölü
Shell’in Teksas’taki petrokimya tesisinde söndürülemeyen yangın endişeye neden oluyor
Yangınlar sırasında ortaya çıkan partiküller ve kirlilik, hava kalitesini düşürerek ekosistemlere zarar verebiliyor. Petrol rafinerilerindeki yangınların yarattığı hava kirliliği, solunum yolu problemleri, göz tahrişi ve cilt rahatsızlıkları gibi sağlık sorunlarına neden oluyor. Zehirli gazlar, uzun vadeli sağlığı olumsuz etkiliyor. Bu nedenle petrol rafinerilerindeki yangınların en kısa sürede kontrol altına alınması, canlıların sağlığını korumak için kritik öneme sahip.

Yılbaşı için düşünceli ve tüketmeyen 10 hediye fikri

2023 yılını arkada bırakmamıza günler kaldı. Birçok insan hayalleri, umutları ve yaşamları için yeni bir başlangıç olarak gördüğü bu günün gelmesini iple çekiyor.  Ancak iyi ve güzelin başlangıcı dileklerinin bir araya geldiği bugün ne yazık ki beraberinde getirdiği tüketim ve alışveriş çılgınlığıyla birlikte içinde yaşadığımız gezegen için olumsuz sonuçlar doğurabiliyor.

Eğer siz de sevdiklerinize içinizden kopan bir hediye vermek istiyorsanız ama bunu ‘tüketmeyen’ bir şekilde yapmak istiyorsanız Buğday Derneği tarafından 2021  yılbaşısı için  hazırlanan iyi ve tüketmeyen 10 hediye fikri listesine (bir kez daha) göz atabilirsiniz:

Sevdikleriniz için 10 yılbaşı hediyesi fikri

yılbaşı hediyesi

  • Hiçbir şey vermeyin, ama dünyaları verin: Onun için bir video çekin, şarkı besteleyin, şiir yazın…
  • Onun için bir ağaç dikin ya da yetiştirdiğiniz ürünlerin tohumlarını onunla paylaşın.
  • Çevrimiçi bir tiyatroya, konsere, seminere bilet alın.
  • Yetenekli olduğunuz bir konuda ona ders verin. (Gitar, yabancı dil, bahçecilik…)
  • Birlikte çekilmiş fotoğraflarınızdan bir albüm veya takvim yapın ve her fotoğrafın altına, size hatırlattığı duyguları yazın.
  • Gitmek istediği bir çevrimiçi atölyeye, eğitime kaydını yaptırın.
  • Sempati duyduğu bir sivil toplum kuruluşuna, onun adına bağış yapın.
  • Ekolojik pazarlardaki sağlıklı gıdalarla güzel bir sepet hazırlayın.
  • En sevdiğiniz kitaplardan birini/birkaçını onunla paylaşın.
  • Sevginizi emeğinizle birleştirin; onun için bir şey üretin. (Atkı, bere, bez çanta…)

İsrail, Batı Şeria’daki döviz bürolarını bastı, milyonlarca dolara el koydu

Gazze Şeridi‘ni bombalamaya ve binlerce sivilin ölümüne neden olan İsrail, Batı Şeria‘ya yönelik operasyonlarını da sürdürüyor.

Bu kez döviz bürolarının peşine düşen İsrail güçleri, işgal altındaki Batı Şeria’da döviz ticareti yapan kurumlardan en az  dokuzuna baskın düzenledi. Hamas ve İslami Cihad‘a para aktardığından şüphelenildiği gerekçesiyle 21 Filistinli gözaltına alındı,  ele geçirilen 10 milyon şekele el kondu. Bu, 2.7 milyon dolara denk geliyor.

Haretz gazetesinin aktardığına göre, İsrail polisi, ordusu, iç güvenlik servisi Şin Bet‘in ortak açıklamasında “Hamas’a ait fonlara el koymak için Batı Şeria’da geniş kapsamlı bir operasyon düzenledik. Ramallah, Cenin, El Halil, Tulkarm, Attil ve El Bireh‘den 21 şüpheli yakaladık. Toplamda on milyonlarca şekel tutarında önemli miktarda para, kasalar, belgeler, kayıt sistemleri ve telefonlar bulunarak ele geçirildi” denildi.

Savunma Bakanı döviz bürolarını ‘terör örgütü’ ilan etmeye karar verdi

Savunma Bakanı Yoav Galant da  Batı Şeria’daki döviz bürolarından en az beşini Hamas ve İslami Cihad’a fon aktarma faaliyetleri gerekçesiyle “terör örgütü” ilan etmeye karar verdi.Filistin Yönetimi Para Otoritesi (PMA) ise İsrail ordusunun Batı Şeria’daki bir dizi kentte döviz bürolarına baskın yapmasının, Filistin bankacılık sektörüne olan güveni baltalamayı amaçladığını söyledi.B askına uğrayan şirketlerin kendi kontrol ve denetimine tabi olduğunu duyuran PMA, İsrail’in eyleminin tüm uluslararası normları, yasaları, sözleşmeleri ve anlaşmaları ihlal ettiğini belirtti.

BM’den yeni rapor ve çağrı

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ise, Doğu Kudüs dahil işgal altındaki Batı Şeria‘da, bugün 7 Ekim-20 Kasım tarihlerindeki insani durumu incelediği yeni bir rapor yayımladı.

Fethiye’deki ‘özel koruma bölgesi’nde yat limanına bakanlıktan onay

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Akmarin Marina Yat Limanı ve Turizm İş. A.Ş.’nin Muğla‘nın Fethiye ilçesi, Karagözler Mahallesi‘nde bulunan kıyı kenar çizgisine 222 yat kapasiteli bir yat limanı inşası için yaptığı başvuruya  “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu” kararı verdi.

MA‘nın aktardığına göre, proje, kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında denizden alan kazanmak üzere yaklaşık 3 bin 33,33 metrekarelik dolgu alanının yanı sıra karada kurulacak tesislerle birlikte toplam 12 bin 833, 392 metrekareyi kapsıyor.

3 bin 33,33 metrekarelik alanın doldurulması için 12 bin metreküpün üstünde çekirdek dolgu malzemesi (1-60 kg) kullanılması planlanırken, proje kapsamında çekek yerinin yapılması düşünülüyor.

Koruma altındaki alanda deprem ve tsunami riski de bulunuyor

Yat limanının yapılacağı alan “Onaylı Aydın-Muğla-Denizli Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı”na göre “Kentsel Yerleşik Alan, Özel Çevre Koruma Bölgesi (Fethiye-Göcek) ve Önemli Doğa Alanı” olarak tespit edilmiş.

Liman gerisinde kalan alanlar da “3. Derece Doğal Sit Alanı ve 3. Öncelikli Bölge” içerisinde yer alıyor. Aynı bölgede bölgede, Fethiye Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi, Ölüdeniz-Belceğiz-Kıdrak Turizm Merkezi, Ölüdeniz Kıdrak Tabiat Parkı, Küçük Kargı Tabiat Parkı, Ömer Eşen Tabiat Parkı, Katrancı Tabiat Parkı, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı, 2. Derece Arkeolojik Sit Alanı, 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı, 1. Derece Doğal Sit Alanı, 2. Derece Doğal Sit Alanı, 3. Derece Doğal Sit Alanı ve Kentsel Sit alanları da bulunuyor.

Alt bölgenin tamamı ise depremden etkilenebilir, merkez yerleşimin kuzeyi ve alt bölgenin kuzey bölümleri tsunamiden etkilenebilir alanlar.

Şirket için planlarda değişiklik yapılacak

Yat mola hizmet alanları ise yine Akdeniz endemiği olan ve koruma altındaki “Posidonia oceanica” türünün yayılım alanında yer alıyor.

Fethiye Körfezindeki akıntı sirkülasyonunun sağlandığı, körfezin açık deniz giriş-çıkış kısmında ve deniz trafiğinin yoğun olduğu bir bölgede yer alan projenin ÇED raporuna göre, şirket bu nedenlerden kaynaklı 1/25.000 ölçekli Fethiye-Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesine ait Çevre Düzeni Planında Değişikliğe gidileceğini duyurdu.

Fethiyeliler: Ekolojik yıkım niteliğindeki marina projelerinden vaz geçilmeli

Fethiye Ekolojik Yaşam Derneği (Fetder), Fethiye ilçesinde ardı ardına yapılmak istenen marina projelerin yaratacağı kirlilik ve ekolojik tahribata geçen yaz başında dikkat çekerek, ““Ekolojik yıkım niteliğindeki marina projelerinden derhal vazgeçilmesini talep ediyoruz” demişti.

 

Fetder, Fethiye Körfezi’nin kirliliğinin ilçenin en önemli sorunlarından biri olduğunu vurgulayarak, “Fethiye Körfezi’nin temizlenmesi için derhal harekete geçilmesini, aranacak çözümlerde bilimsel yöntemlerden ve katılımcı demokrasinin temel unsurlarından olan sivil toplumdan destek alınarak yol yürünmesini ve körfezimiz için ekolojik yıkım niteliğindeki marina projelerinden derhal vazgeçilmesini talep ediyoruz” dedi.

Hangi kanunlara ve koruma kararlarına aykırı?

  • Proje alanı; 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının “Tanımlar” başlıklı (a) bendinin 1, 2, 3 ve 5 inci alt bentlerinde “Kültür Varlıkları”, “Tabiat Varlıkları”, “Sit” ve “Koruma Alanı” olarak tanımlanan ve aynı kanun ile 17/6/1987 tarihli ve 3386 sayılı Kanunun (2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bazı Maddelerin Eklenmesi Hakkında Kanun) ilgili maddeleri uyarınca tespiti ve tescili yapılan alanlar içerisinde yer alıyor.
  • Planlanan “Yat Limanı Projesi” alanı içerisinde Gayrimenkul Eski Eserler Anıtlar Yüksek Kurulunun, 13.11.1982 tarih ve A-4020 numaralı kararıyla 3. Dereceden doğal sit alanı bulunuyor. Ayrıca proje alanı 09.12.2006 tarih ve 26371 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Fethiye-Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde.
  • Alan, 22/3/1971 tarihli ve 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu kapsamında olan Su Ürünleri İstihsal ve Üreme Sahaları içinde bulunuyor.
  • 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9 uncu maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından “Özel Çevre Koruma Bölgeleri” olarak tespit ve ilan edilen alanlar kapsamında.
  • 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu gereğince yapı yasağı getirilen alanlar içerisinde yer alan bölgede, ilgili kanunun 6. Maddesinde kıyıda imar planı kararı ile iskele yapılabileceği belirtiliyor.
  • Proje alanı 20/2/1984 tarihli ve 18318 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi” (BERN Sözleşmesi) uyarınca koruma altına alınmış alanlardan “Önemli Deniz Kaplumbağası Üreme Alanları“nda belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri, “Akdeniz Foku Yaşama ve Üreme Alanları” içinde.

Uruguay’dan dünyaya ‘rüzgara hızlı geçiş’ dersleri…

Uruguay, 2000’li yılların başında fosil yakıt fiyatlarının yükselmesi ve enerji talebinin artmasıyla karşı karşıya kaldığı zorlukları, yenilenebilir enerjiye geçişle aştı.

Enerji krizine çözüm arayan Başkan Tabaré Vázquez‘in çağrısı üzerine, fizikçi Ramón Méndez Galain liderliğindeki hükümet, ülkenin enerji şebekesini dünya çapında örnek gösterilecek bir temiz enerji kaynağına dönüştürdü.

Petrol şoku

2000’li yıllarda fosil yakıt fiyatları dünya çapında yükseldi. 1980’lerdeki dalgalanma döneminin ardından ham petrolün varil fiyatı 2001 yılı sonunda en düşük noktalarından birine, 20 dolara ulaşmış, ancak daha sonra altı yıl boyunca üç katına çıkarak yeni bir petrol şokuyla 3 Temmuz 2008’de varil başına 145 dolara ulaşarak rekor kırmıştı.

Guardianın aktardığına göre, petrol ithalatçısı Uruguay’ın enerji talebi de  bir önceki yıl yüzde 8,4 oranında arttı ve hanelerin enerji faturaları da benzer bir oranda yükseldi.  Başkan Tabaré Vázquez, Arjantin, Uruguay ve Paraguay‘ın acil durumlarda karşılıklı yardım anlaşması olmasına rağmen, komşu ülkelerden daha yüksek fiyatlarla enerji satın almak zorunda kaldı.

Bu durumdan kurtulmak için hızlı çözümlere ihtiyaç duyan Vázquez, fizikçi Ramón Méndez Galain’e başvurdu.

Elektriğin yüzde 90-95’i yenilenebilir kaynaklardan

Bugün ülke elektrik üretiminde fosil yakıtları neredeyse tamamen devre dışı bırakmış durumda. Hava durumuna bağlı olarak elektriğin yüzde 90-95’i yenilenebilir kaynaklardan elde ediliyor. Bazı yıllarda bu oran yüzde 98’e kadar yükseldi.

Fosil yakıtların kullanımdan kaldırılması COP28‘in de ana konularından biriydi. Dubai‘de bir hafta süren gergin müzakerelerin ardından ülkeler enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan uzaklaşma konusunda taaahhüt vermişti. Ancak kampanyacılar, hükümetler ve çevre uzmanları bu geçişin nasıl yapılacağını tartışmaya devam ediyor.

Fotoğraf: zhengzaishanchu / Adobe Stock

Nükleer enerji yerine, yenilenebilir enerji kaynakları

Cevaplardan biri Uruguay’ın on buçuk yıl içinde başardıklarında yatıyor olabilir.

Galain, “14 yıldır yurtdışında çalışıyordum ve geri döndüğümde bir enerji krizi vardı ama insanların sunduğu tek çözüm nükleer enerji santrali kurmaktı. Ben bir nükleer fizikçiydim, bu yüzden bu sorunu biraz anlayabileceğimi düşündüm” diyor.

Nükleer fizikçi konuyu araştırdıkça, Uruguay için çözümün nükleer enerji olmadığına daha fazla ikna oldu. Bunun yerine, yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etti. Bulgularını, ülkenin rüzgar enerjisine yönelmesi gerektiğine dair inancını ortaya koyan bir makalede yayınladı. Kısa bir süre sonra, kendisini Uruguay’ın enerji bakanı olmaya ve planını uygulamaya davet eden bir telefon aldı.

3.4 milyon nüfuslu Uruguay, iki büyük ülke arasında sıkışmış, yüzölçümü olarak İngiltere‘den yaklaşık yüzde 26 daha küçük küçük bir ülke. Arjantin‘in genişleyen başkenti Buenos Aires, iki ülke arasındaki sınırın bir kısmını oluşturan Rio Plata‘nın 50 km güneyinde yer alırken, Uruguay kuzey sınırını ise Brezilya ile paylaşıyor.

Dünya Bankası‘na göre 2022 yılında kişi başına düşen GSYİH 16 bin 420 sterlin ile kıtadaki en yüksek seviyede; nüfusun sadece küçük bir kısmı aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Nüfusun yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan ve giderek büyüyen bir orta sınıfa sahip olan ülkede yaşam tarzı ve fırsatlara ilişkin beklentiler yüksek.

Yenilenebilir enerjilerle ilgili yanlış kanılar

Galain’in yönetimindeki Uruguay, yaklaşık on yıl boyunca ülke genelinde yaklaşık 50 rüzgar santrali kurdu, elektrik şebekesini karbondan arındırdı ve hidroelektrik enerjisini güçlendirdi.

Ancak en büyük zorluk, yenilenebilir enerjilerle ilgili “anlatıyı” değiştirmekti. Galain, o zamanlar sürdürülebilir enerjilerin hala çok pahalı, çok kesintili ya da işsizliği artıracakları gibi birçok yanlış kanı ile çevrili olduğunu ve bu hikayeleri değiştirmenin toplumun her seviyesinden katılım sağlamak için hayati önem taşıdığını söylüyor.

Galain, bunun işe yaraması için “güçlü bir ulusal anlatı” olması gerektiğini belirtti:

İnsanlara iklim değişikliğinin varlığına inanmasalar bile bunun en iyi seçenek olduğunu söyledim. En ucuzu bu ve petrol fiyatlarındaki çılgın dalgalanmalara bağlı değil.”

Adil bir geçiş

Hükümet bu söylemle şüpheci bir kitleyi kazanmaya başladı. Başlangıçtaki endişelerden biri enerji sektöründe işlerin kaybedileceğiydi. Bunun yerine yaklaşık 50 bin yeni iş yaratıldı. Bu kadar küçük bir nüfusa sahip bir ülke için bu, büyük bir sayı.

Kimsenin geride bırakılmadığı “adil bir geçiş” fikri merkezi hale geldi ve bazı işçilere yeni normale uyum sağlamaları için tekrardan eğitim programlarına katılmaları teklif edildi.

Ancak Uruguay’ın yeşil dönüşümünün zorlukları da yok değil. Devlet enerji şirketi UTE‘nin 2010-2020 yılları başkanlığını yapan Gonzalo Casaravilla bunlardan birinin lojistik olduğunu belirtiyor:

”Şehirlerin dışında Uruguay’ın yolları küçük ve çok az otoyol var. Rüzgâr türbinlerinin parçaları da küçük sayılmaz ve onları yerlerine yerleştirmek zor bir iş. Bu durum, yeni rüzgar santrali projeleri inşa edildiğinde minimum aksaklık yaratmak için yol barikatları ve konvoylar aracılığıyla sağlandı.”

Fotoğraf: Jimmy Baikovicius / flickr

Geçiş sürecinden memnun olmayanlar da oldu. Yenilenebilir enerji “bedava” ise enerji faturalarının neden düşmediğini merak eden insanlar zaman zaman şikayette bulunuyor. Bu şikayetler ile ilgili Galain, “İnsanlar ne olduğunu ve faturalarının neden daha düşük olmadığını merak ediyor ama aynı dönemde yüzde 40 yoksulluk vardı, şimdi yüzde 10 ve aşırı yoksulluk neredeyse ortadan kalktı” diyor.

Montevideo‘da bulunan McKinsey danışmanlık şirketinin ortaklarından Xavier Costantini, yenilenebilir enerjinin bedava olduğu fikrinin bir yanılgı olduğunu, nispeten mütevazı da olsa bakım masraflarının bulunduğunu ve en önemlisi ilk yatırımın geri ödenmesi gerektiğini söylüyor.

Bazı özelliklerin ülkeye avantaj sağladığını açıklayan Costantini  “Doğa tarafından kutsanmış” güçlü rüzgarları ve fazlası olduğunda bazen Brezilya’ya satılan kayda değer hidroelektriği bulunduğunu belirtirken, bölgedeki bazı ülkelerin aksine Uruguay’ın siyasi açıdan çok istikrarlı olduğunu ve bunun da yabancı şirketler için uzun vadeli yatırımları çok daha cazip hale getirdiğini söylüyor.

Bu arada Uruguay, geçiş sürecinin ikinci aşaması olarak bilinen aşamaya geçti. Otobüslerini ve kamu araçlarını kademeli olarak elektrikliye geçiriyor. Taksi ve minibüs sürücülerini geçiş için teşvik ediliyor.

Rusya’nın Ukrayna‘yı işgaliyle birlikte de fosil yakıt ithalatında yaşanan krizin doruğa ulaştığı ve ithalatçı ülkelerin buna yönelik çareler aradığı bir ortamda uygulamanın ne kadar başarılı olduğu, diğer ülkelerin ekonomilerini nasıl karbonsuzlaştırabilecekleri konusunda küresel bir yol haritası sağlayabilir.