Ana Sayfa Blog Sayfa 203

İliç için eylem çağrısı: İliç’te yaşanan katliamın sorumluları Murat Kurum’dur, iktidardır

Erzincan‘ın İliç ilçesinde Anagold Madencilik ve Çalık Holding‘in sahibi olduğu Çöpler Altın Madeni‘nde meydana gelen çevre felaketi nedeniyle Türkiye’nin çeşitli noktalarında eylem gerçekleştirilecek.

Yıllar içerisinde defalarca kez bilim insanlarının raporları da işaret edilerek kapatılması istenen madende dün (13 Şubat) altın cevheri çıkarma sürecinde siyanürle ayrıştırılan yığınların toplandığı liç alanında kayma meydana gelmişti. 9 işçi de kayan yığınla birlikte kayboldu. Resmi makamlarca arama çalışmalarının başlatıldığı söylendi. Söz konusu yığın liçinde siyanürden arseniğe pek çok tehlikeli madde bulunuyordu. Altın madenine karşı bugüne kadar yapılan hiçbir uyarı dikkate alınmadı. Bölgedeki yaşamı tamamen tehlikeye atan bu madene karşı eylemler gerçekleştirilecek.

Ekoloji örgütlerinin öncülüğünde düzenlenen protesto, İstanbul‘da Şişli‘de bugün (14 Şubat) saat 18.00’da madenin sahiplerinden Çalık Holding binası önünde eylem gerçekleştirilecek. Anagold Madencilik binası önünde ise 19.00’da eylem gerçekleştirilecek.

‘İliç’te yaşanan katliamın sorumluları Murat Kurum’dur, iktidardır’

Ayrıca Muğla‘da da 15 Şubat’ta Merkez Sınırsızlık Meydanı‘nda saat 18.00’da protesto gerçekleştirilerek basın açıklaması okunacak. Eylemin duyurusunda şu ifadelere yer verildi:

“Erzincan, İliç’te yaşanan katliamın sorumluları kapasite artırımına onay veren Murat Kurum’dur. Mevcut iktidardır. Çalık Grubu’dur. Anagold Madencilik’tir. Kayan siyanürlü pasalardır. Zehirli topraktır. İliç madeni hemen kapatılmalıdır. Madenin ivedilikle kapatılması ve kayıp maden işçilerinin hesabını sormak için tüm Türkiye’de basın açıklaması yapıyoruz.”

Öte yandan dün (13 Şubat) de Çalık Holding binası önünde eylem yapıldı. Doğanın Çocukları‘nın eyleminde şu ifadeler öne çıktı:

“Altın madeninde devasa büyüklükte katliam gerçekleşti. Doğanın Çocukları olarak bu madenin en büyük yerli ortaklarından biri olan Çalık Holding’in önündeyiz. Çalık Holding bu ülkedeki doğa katliamı deyince akla ilk gelen şirketlerden biridir.

Bugün buradayız. Bu patronlar, bu şirketler, kendilerine devletlerine öyle güveniyorlar ki buraya hiçbir güvenlik önlemi dahi koymamışlar. Çünkü cezasızlıkla ödüllendirileceklerini çok iyi biliyorlar.”

Bir doğal güzellik Mileyha Sulak Alanı tehdit altında

Video haber: Hakan TOSUN

*

Moloz yalnızca insan ve çevre sağlığını tehdit etmiyor, aynı zamanda şehirde ve doğada yaşayan diğer canlılar da risk altında. Zeytinlik alanlar ve yerleşim yerlerine yakın yerlere dökülmesi tartışma konusu olan molozlar bir tartışma daha yarattı. Samandağ stadının hemen yakınında olan bir doğal güzellik Mileyha Kuş Cenneti (Sulak Alan) içine ve çevresine dökülen molozlar bölgenin doğal yapısını tehdit ederken diğer taraftan göç eden kuşların uğrak noktası olan sulak alanın yapısını bozuyor.

Sulak alana dökülen molozlar yapılan itirazlar sonucunda durdurulmuş fakat Hatay valisinin dökülen molozları kaldırma sözü yerine getirilmemiş. Bölgede yaşayan yurttaşlar asbestin kuşların sağlığını da tehdit ettiğini belirterek “Bu bölgede moloz dökülmemesi gereken bir yer varsa burasıdır. Gelmişler, buraya da dökmüşler bir an önce dökülen molozlar temizlenmelidir” diyor.

[Yeşil Gazete Çukurova’da-1] Mileyha’nın kuşları
Deprem yetmedi: Hatay’da biriken çöpler ve enkaz artıkları Milleyha Kuş Cenneti’ne atıldı
İklim Adaleti Koalisyonu: Enkazlar zeytinliklere ve deniz kenarlarına dökülüyor 

İliç’teki faciaya tepki yağıyor

Erzincan, İliç‘teki Çöpler Altın Madeni‘nde altın cevheri çıkarma sürecinde siyanürle ayrıştırılan yığınların toplandığı liç alanında meydana gelen çökmenin ardından en az dokuz işçinin göçük altında kaldığı bildirilirken, yaşananlara karşı tepkiler büyüyor.

İliç Altın Madeni’nde yapılan siyanürlü liçleme nedeniyle söz konusu yığın canlı yaşamı üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor. Maden, Fırat Nehri‘ne de komşu. Pasa alanının yakınındaki nehir, siyanür havuzuna yaklaşık iki kilometre uzaklıkta. Dolayısıyla can kaybı endişelerinin yanı sıra, bir çevre felaketi söz konusu.

İliç Doğa ve Çevre Platformu, olayın basit bir toprak çökmesinden çok daha fazlası olduğunu hatırlattı.

Hacer Foggo, “Durdurmadınız, izin verdiniz” diyerek, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2022’deki gönderisini yeniden paylaştı.

Ekoloji Radarı “Büyük bir ekokırım ile karşı karşıyayız” dedi.

CHP Erzincan milletvekili Mustafa Sarıgül, “Bıktık, gerçekten bıktık” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Şimdi buna kader ya da kaza diyebilir miyiz?” diye sordu.

DEVA Partisi İstanbul milletvekili Evrim Rızvanoğlu, Murat Kurum‘un sözlerini hatırlatarak hesap sordu.

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, yaşananı “doğa soykırımı” olarak nitelendirdi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu‘ndan Fidan Ataselim, “bu da mı kader?” diye sordu.

Munzur Çevre Derneği, “uyarılara kulak asmayanlar kar hırsı için işçileri toprak altında bıraktı” mesajını paylaştı.

İliç’teki altın madeninde kayan siyanürlü yığının iki kattan fazla artması istenmişti

Erzincan, İliç‘te Anagold Madencilik ve Çalık Holding’in sahibi olduğu Çöpler Altın Madeni‘nde altın cevheri çıkarma sürecinde siyanürle ayrıştırılan yığınların toplandığı liç alanında kayma meydana geldi. Resmi açıklamalara göre en az dokuz kişi kayan yığının altında kaldı. Şirketin ikinci kapasite artışı başvurusunda liç sahasının iki katından daha fazla artılacağı belirtilmişti.

Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, söz konusu olayı toprak kayması şeklinde açıklarken Anagold’un yaptığı açıklamada ise yığın liç alanında kayma meydana geldiği belirtildi. İliç Altın Madeni’nde yapılan siyanürlü liçleme nedeniyle söz konusu yığın canlı yaşamı üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor. Maden, Fırat Nehri‘ne de komşu. Pasa alanının yakınındaki nehir, siyanür havuzuna yaklaşık iki kilometre uzaklıkta.

‣ İliç Altın Madeni’nde toprak kayması: En az dokuz işçi toprak altında
‣ Meslek örgütleri: Çöpler’deki faciaya davet çıkarıldı 

Madenin 2019 tarihli nihai ÇED dosyasına göre; yığın liç sahasının büyüklüğü 853 bin metrekare büyüklükteydi.

Altın madeninin 2019 nihai ÇED dosyasından

Madenin 2 Haziran 2023’te yapılan açık ocak genişleme başvuru dosyasında ise yığın liç sahasının alan sahası büyüklüğünün 607 bin 492 metrekare olduğu belirtiliyor. İkinci kapasite artışı ile birlikte toplam yığın liç alan büyüklüğünün ise 1 milyon 887 bin 925 m2 olacağı belirtildi.

Çöpler Kompleks Madeni Açık Ocak Genişleme

Öte yandan şirketin son proje dosyasında liç yığınında siyanür bulunduğuna ilişkin şu ifadeler bulunuyor:

“Çöpler Projesinde oksitli cevher; kırma eleme ve öğütme işlemlerinden geçirilerek içerisindeki altın ve gümüşün alınabilmesi için sodyum siyanürün kullanıldığı yığın liç prosesine tabi tutulmaktadır.”

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da açıklamasında “8-10 dönümlük toprak kütlesi 100 dönümlük alana yayıldı” dedi.

TTB üç yıl önce uyarmıştı: Siyanürlü liçleme kesinlikle yasaklanmalıdır

İki yıl öncesinde kaleme aldığımız haberimizde bilimsel raporlara yer vererek söz konusu madene karşı uyarıda bulunmuştuk. İşte o raporlar:

 TTB’den 25 Mayıs 2021’de konuya ilişkin paylaşılan raporda “Siyanürlü madencilik faaliyeti dört ana aşamadan oluşur: Arama, sıyırma ve patlatma, öğütme ve siyanürleme, atıkların depolanması. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içerir. Biyolojik çeşitlilik, tatlı su varlığı ve insan sağlığını tehdit edecek derecede toksik bir kimyasal olan ‘siyanürlü liçleme kesinlikle yasaklanmalıdır” ifadelerine yer verilmişti.

Öte yandan Türk Toraks Derneği tarafından 24 Temmuz 2017’de görüş bildirilmişti. Görüşte tesiste kullanılacak maddelerin hemen hepsinin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından riskli olduğunun altı çizilmişti.

Türk Toraks Derneği tarafından verilen görüşte “Bazıları (örneğin kuvars içeren kum) sadece çalışan sağlığı açısından risk oluşturmakta iken (silik, silikozise yol açmaktadır, kanserojen olduğu bilinmektedir); çoğu madde başta çalışan sağlığı olmak üzere, çevredeki insanlar, ekolojik yaşam üzerinde olumsuz etki potansiyeline sahiptirler” denilmişti.

Ayrıca görüşte, “Bölgenin Fırat Nehri‘ne yakınlığı göz önüne alındığında olası bir sızıntı, yıkım riskinin yol açabileceği çevresel bir felaketin ne boyutlara ulaşacağını öngörmek mümkün değildir” ifadeleri kullanılmıştı.

İTÜ’den Prof. Dr. İsmail Duman’ın ÇED raporuna ilişkin görüşü de diğer iki görüşle benzer nitelikteydi.

Prof. Dr. İsmail Duman esas çevresel riskin siyanür tarafından mobilize edilen ağır metallerden kaynaklandığını, özellikle Arsenik’in (AS) bileşiğinin sulu fazda bulunduğunu ve bunların da tehlikeli birer zehir olduğunu belirterek “Fare zehri olarak da bilinen Arsenik’in akut etkisi, aşırı miktarda alındığında öldürücü olmasıdır. Kronik etkileri ise şöyledir: cilt kanseriduyu bozukluğurefleks kaybı ve depresyonkansızlıkkalp yetmezliğikan kanserilenf sistemi kanserkaraciğer tümörüdoğuştan sakatlıklargelişmesini tamamlamadan doğan bebeklerakciğer kanseriböbrek yetmezliği ve akıl hastalıkları” görüşünü belirtiyor.

“En ufak bir dalgınlık ve acemilik telafi edilemeyecek felaketlere yol açabilir” diyen Duman, Fırat Nehri’ndeki ve barajlardaki suyun yıllar boyu kullanılmayacak hale geleceğini, bunun da tarımsal üretimin sonu manasına geldiğini vurgulamıştı.

2021’de pasa dört katına çıkarılmıştı

2001’de sondaj çalışmalarına başlanan maden işletmesinde 2010’da siyanürle altın üretimine geçildi. 2019’da sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarıldı. 2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi. Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyor.

‣Altın madeni kapasitesini artırırsa Fırat Nehri ölecek

Çöpler Kompleks Madeni için ilk ÇED çalışmaları 2007-2008 tarihlerinde yürütülmüş ve hazırlanan ÇED raporuna, 16 Nisan 2008 tarihinde “ÇED Olumlu” kararı verilmişti.

Maden için 2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı. 2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı. 2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.

İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde daha önce kapasite artırımına karşı açılan davanın avukatı İsmail Hakkı Atal, olaya ilişkin Yeşil Gazete‘ye yaptığı açıklamada, “Pasa yığını çökmüş. Tabi o zehirli çamur. Dolayısıyla o yağmurla, yeraltı suyuyla karışacak” dedi.

Bölgede bugünden itibaren yağış bekleniyor.

Atal, “Pasayı bir yerde topladıklarında altına membran falan seriyorlar ama o pasa dağıldığında dolayısıyla, üzerine de yağmur suyu aldığında içerisindeki bütün ağır metaller, elementler yeraltı suyuna karışacak, bir şekilde buharlaşmayla besin zincirine karışacak” ifadelerini kullandı.

‘Madenin kapısına kilidi vurmak gerekiyor’

Şirketin acil durum planını devreye soktuğu yönünde açıklamasına ilişkin ise Atal, “Acil durum planını da devreye soksa da herhangi bir şey olmaz. Artık bu saatten sonra artık bu facia ucunu gösterdi. Bundan ders alıp hemen bu madenin kapısına kilidi vurmak gerekiyor. Başka çaresi yok. Göz göre göre… Biz böyle bir şey olacağını biliyorduk zaten. Bilim bize bunu söylüyordu. Biz daha önce de mesela Mayıs’ın başında Bingöl Yedisu fay hattında 4.2 büyüklüğünde deprem olunca 30 Mayıs 2022’de Erzincan Valiliği’ne başvuru yaptık. Hiçbir şey yapmadılar” dedi.

Mayıs 2022’nin ardından aynı madende 21 Haziran 2022’de siyanür solüsyonlu borunun kırılması sonucu siyanür sızıntısı meydana gelmişti. Atal söz konusu siyanür sızıntısına ilişkin ise şu ifadeleri kullandı:

“80 kg siyanür o zaman Fırat’a kadar gitti. Dolayısıyla bilim açık ve net. Sen bir yere ‘hayır, ber türlü tedbiri aldım’ diyerek yer kabuğunun dengesini/yapısını bozarak bir yere on milyonlarca ton toprağı yığarsan o yığılan toprak elbet bir gün dağılmaya mahkum.”

‘Bu iktidardan kurtulmamız gerekiyor bizim bir an önce’

Daha önce Temmuz 2022’de Çöpler Altın Madeni’nin fay hattı üzerinde olup olmadığının tespit edilmesi için sahada bilirkişi keşfi yapılmıştı. Keşfe Erzincan’daki siyanür saçan şirketin faaliyetlerini duyuran ve yıllardır bunun için mücadele eden davacı Sedat Cezayirlioğlu ve gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal alınmamıştı. Söz konusu keşifte depremselliğe dikkat çektiklerinin altını çizen Atal, şunları kaydetti:

“Her türlü ihtimali dile getiriyoruz; pasasından siyanür havuzuna kadar ama… Dolayısıyla artık hükümet Akbelen’de de yaşadığımız gibi Türkiye artık kanun devleti bile değil. Bu iktidardan kurtulmamız gerekiyor bizim bir an önce.”

Madenin keşfine seçilen bilirkişilere itiraz edilmişti: AKP’li, madeni savunuyor

Eylül 2023’te altın madeninin kapasitesinin artırılmasına karşı açılan dava kapsamında yapılacak keşif için seçilen bilirkişilere itiraz edilmişti. Bilirkişilerden bazılarının AKP’li olmasına, bazılarının alanında uzman olmamasına ve bazılarının da altın madeni savunucusu olmasına karşı çıkılmıştı. İtirazların gerekçeleri ise şöyleydi:

  • “Keşif bilirkişilerinden Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Serhat Vançelik 2007-2017 yılları arasında 10 yıl Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü yapıp AKP hükümetine yakın olduğundan başta bu bilirkişiyi kabul etmedik.
  • Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner‘in Anagold madeni soruşturma dosyasında firari FETÖ’cü Savcı Bayram Bozkurt ile Anagold şirketi arasındaki rüşvet alışverişinin eski AKP’li Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin‘in oğlunun avukatlık bürosu vasıtasıyla yapıldığı bilgisi 2009’da Adalet Bakanlığı kayıtlarına girmişti. Diğer yandan Kanada-Amerikan altın madeni ( SSR mining ) Anagold şirketine Çalık holdingin yüzde 20 ortak olması ve Çalık Holding‘in de AKP iktidarına yakın olması nedeniyle, AKP’li halk sağlığı uzmanı bilirkişi Prof. Dr. Serhat Vançelik’in vereceği raporun tarafsız olmayacağı belli olduğundan itirazımızla birlikte Adalet Bakanlığı Ceza işleri genel müdürlüğünden İlhan Cihaner’in hazırladığı soruşturma dosyasının da celbini talep ettik.
  • Diğer yandan mahkeme ‘hidrojeolog’  bilirkişi ataması gerekirken ‘hidrolik mühendisi‘ bilirkişi atamış olduğundan bu bilirkişiye,
  • Danıştay bozmasına aykırı olarak öğretim üyesi vasfını taşımayan Meteoroloji Mühendisi ve Jeoloji Mühendisine,
  • Koşulsuz altın madeni propagandacısı Maden mühendisi Prof. Dr. İbrahim Alp‘e,
  • Özel şirket sahibi ve maden şirketlerine iş yapan Çevre Mühendisi Prof. Dr. Okan Tarık Komesli’ye,
  • Sismoloji alanında yeterli çalışması olmayan ve akademik sıfatı Sismolog değil jeofizikçi olan bilirkişi Prof. Dr. Nafiz Maden‘e itirazlarımızı bildirerek, keşfin ertelenmesini talep ettik.”

Maddelerde solunum yoluna, sudaki organizmalara, cilt ve göze zararlı etkiler var

2001’de sondaj çalışmalarına başlanan maden işletmesinde 2010’da siyanürle altın üretimine geçildi.

2019’da sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarıldı.

2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi. Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyor.

Erzincan halkı siyanür soluyor: Altın madenindeki en ufak dalgınlık felaketlere yol açabilir

Meslek örgütleri: Çöpler’deki faciaya davet çıkarıldı

Erzincan İliç‘teki Çöpler Altın Madeni‘ndeki siyanürlü yığın alanında meydana gelen kaymayla ilgili Türkiye Barolar Birliği (TBB), Türk Tabipleri Birliği ve Türk Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği’nden (TMMOB)’nden açıklama yapıldı. İki örgüt, madende yapılan kapasite artışının, yaşanan felakete neden olduğuna dikkat çekti.

İliç Altın Madeni’nde toprak kayması: En az dokuz işçi toprak altında

TBB: Şirkete yargı koruması sağlandı

TBB’nin sosyal medya platformu X’den yapılan açıklamada,  madende haziran 2022’de yaşanan siyanür sızıntısına dikkat çekilerek olaydan sonra madenin ruhsatının iptal edilmediği gibi kâr hırsıyla kapasitesinin artırılması kararı verildiği vurgulandı.

Meslek ve çevre örgütlerinin hukuk mücadelelerine karşın şirkete yargı koruması sağlandığına dikkat çeken TTB, yaşanan faciaya açıkça davetiye çıkarıldığını belirtti.

TMMOB ise İliç’te açtıkları davaya dikkat çekerek, şu hatırlatmayı yaptı:

“Erzincan İliç Çöpler Altın Madeninde yaşanan facia, göz göre geliyorum diyen bir faciadır. 6 Aralık 2023 tarihinde İliç’de açtığımız iki ayrı davanın bilirkişi keşfindeydik. 2. Kapasite artırımı için Bakanlığın verdiği ÇED olumlu kararı ve açık ocak işletme genişletmesi için verilen ÇED gerekli değildir kararına karşı açtığımız davalardı. İliç Çöpler Altın Madeni işletmesi kapatılmalıdır ve rehabilite çalışmalarına başlanmalıdır dedik. Facia geliyor dedik… Facia geldi… Öncelikle işçilerimizin sağ salim kurtarılmasını diliyoruz, geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Teknik ekibimiz ile bölgeye gitmek üzere hazırlık yapıyoruz.”

Kanadalı altın maden şirketi Anagold (SSR Mining) ve Çalık Grubu bünyesindeki Lidya Madencilik tarafından işletilen Erzincan İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nin cevher döküm sahasında saat 14.28 sıralarında toprak kayması yaşanmış; siyanürlü solüsyon madenin çevresine yayıldı.

Toprak kayması nedeniyle ilk belirmelere göre dokuz işçinin toprak altında olduğu tahmin ediliyor.

İliç Altın Madeni’nde toprak kayması: En az dokuz işçi toprak altında

Erzincan’ın İliç ilçesindeki Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.‘nin Çöpler Altın Madeni tesisinin bulunduğu alanda bulunan devasa siyanürlü yığın kaydı.

Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin 2010 yılı aralık ayından itibaren altın üretimi yaptığı madende bugün 14.30 sıralarında meydana gelen olayla siyanür ve sülfürik asit dağları çöktü. İlk belirlemelere göre en az 9 işçi toprak altında kaldı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, “667 çalışandan 9 kişiye ulaşılamıyor, 400 kişiyle arama yapılıyor” dedi.

Ekipler, bölgede arama kurtarma çalışmalarına başlarken Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu, toprak altında işçiler olduğunu, kaç işçinin toprak altında kaldığının ise henüz belli olmadığını söyledi. Erzincan Belediye Başkanı Bekir Aksu da toprak altında en az 9 işçinin olduğunu bildirdi.

İliç Doğa ve Çevre Platformu‘ndan yapılan açıklamada valinin açıklamasının gerçeği yansıtmadığı ve olayın milyonlarca ton zehirli atık içeren pasa dağının patlaması sonucu meydana geldiği belirtildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İliç’te yıllardır söylediğimiz pasa dağlarının çökme tehlikesi olduğu gerçeği ile bugün yüzleştik! Milyonlarca ton zehirli atık içeren toprak altında kalan işçi sayısı henüz açıklanmadı! Erzincan valisi toprak kayması diye geçiştiriyor, hayır bu milyonlarca ton zehirli atık içeren pasa dağının kaymasıdır! Yeraltı sularına karışacak milyonlarca ton zehirli toprağın kaymasıdır!
İliç’te maden olmaz, Anagold derhal kapatılsın!”

Madene karşı defalarca dava açan İliçli Avukat Sedat Cezayirlioğlu, bölgede büyük felaket yaşandığını, milyonlarca ton siyanürlü toprağın Fırat Nehri’ne doğru gittiğini duyurdu.

Avukat Serdar Doğan da daha önce İliç maden sahasıyla ilgili defalarca davalar açtıklarını söyleyerek şunları aktardı: “Bizim açtığımız davaları dikkate almadılar. Bu olay kaçınılmazdı. Daha önce de bu maden sahasıyla ilgili ufak çaplı şeyler oluyordu ama bu büyüklükte değildi. Bu maden sahasının kapanması lazım. İnsan hayatıyla oynuyorlar.”

Anagold Maden’de çalışan bir işçi, T24‘e her vardiyada 400 işçi çalıştığını belirterek, “Biz burada üç vardiya çalışıyoruz. Her vardiyada 400 işçi var. Bizim vardiyamız bittiğinde ‘Olay var’ deyip saat 13:30 gibi haber verdiler. Görüntülerin arka tarafında da kayma var. Gördüğünüz topraklar siyanürlü. Çünkü arama yapılanların stokları bu topraklar. Genelde o bölgede kamyon, dozer, kepçe kullanan arkadaşlarımız çalışıyordu. Hiç kimse alınmıyor bölgeye. Sadece ambulanslar gidip geliyor ve AFAD ekipleri var” diye konuştu.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise olayla ilgili İliç Cumhuriyet Başsavcılığınca adli soruşturma başlatıldığını ve dört savcının görevlendirildiğini bildirdi.

AFAD’dan yapılan açıklamada da, “Bugün saat 14.00 sıralarında Erzincan ilimiz İliç ilçesinde bir maden ocağında toprak kayması meydana gelmiş olup göçük altında vatandaşlarımız olduğu bilgisi alınmıştır. Olay bölgesine Erzincan, Erzurum, Sivas, Rize, Malatya, Giresun, Diyarbakır, Tokat ve Tunceli il AFAD müdürlüklerimizden personel sevk edilmiştir. Gelişmeleri takip ediyoruz” denildi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da akan malzemenin nehre ulaşmasını engellemek için menfez kapaklarının kapatıldığını açıkladı.

Ruhsat tartışmaları

Çöpler Altın Madeni, siyanür sızıntısı nedeniyle ceza alan Amerika ve Kanada menşeili Anagold Madencilik tarafından işletiliyor. Anagold’un yüzde 80’i daha önce vergi borcu silinen Kanadalı altın maden şirketi Alacer Gold‘a, yüzde 20’si ise Çalık Grubu bünyesinde bulunan Lidya Madencilik’e ait.

Madende  kullanılan siyanür borularının patladığı 2022 yılında ortaya çıkmıştı. 16.4 milyon lira ceza kesilen maden gerekli iyileştirmeler yapıldıktan sonra yeniden faaliyete başlamıştı.

Anagold’un vergi borcunun silindiği, şirketin yüzde 80 ortağı olan Kanadalı altın madeni şirketi SSR Mining‘in bilançosunda ortaya çıkmıştı.

Türkiye’nin en büyük altın ikinci altın madeni olan Çöpler, 2010 yılından bu yana faaliyetine devam ediyor.

Anagold Madencilik’ten “acil durum planımızı devreye soktuk” açıklaması yapıldı. Ayrıca açıklamada valinin aksine şirket, yığın liç alanında kayma olduğunu kabul ederek şu ifadelere yer verildi:

Anagold Çöpler Altın Madeni işletmemizde, 13 Şubat Salı günü saat 14:28 sularında yığın liç alanımızda meydana gelen kaymadan duyduğumuz büyük üzüntüyü paylaşmak isteriz.

Yaşadığımız bu zorlu süreçte en önemli önceliğimizin, çalışanlarımız ve yüklenicilerimizin sağlık ve güvenliği olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Yaşanan bu elim olayın hemen akabinde bölgedeki çalışanlarımızla ivedilikle iletişime geçerek, acil durum planımızı devreye aldık ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına bilgi verdik.

Anagold acil durum müdahale ekipleri ve AFAD birimlerine yapılan acil bilgilendirmeden hemen sonra, olayın meydana geldiği bölgede gerekli güvenlik önlemleri alınırken, tüm müdahaleler için hızlıca aksiyona geçildi. Tüm faaliyetlerinde çalışan sağlığı ve güvenliğini merkeze alan bir kuruluş olarak bu zor zamanlarda da hem çalışanlarımız hem de paydaşlarımız ile birlik ve beraberlik içinde hareket edeceğiz.

Yaşanan bu elim olayın etkilerini en aza indirmek için gerekli tüm adımları atmaya devam ederken, olayın ivedilikle açığa kavuşturulması için tüm imkanlarımızı seferber edeceğiz. Şeffaflık ilkemiz kapsamında gerekli merciler ve kamuoyunu gelişmelerle ilgili sürekli bilgilendireceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.”

Ne olmuştu?

Erzincan’da 21 Haziran 2022’de bir siyanür sızıntısı yaşanmıştı. Kanada ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Altın Madeni’nde siyanür solüsyon bulunan bir boruda yırtılma meydana gelmiş ve bölgeye 20 ton siyanür solüsyon dağılmıştı.

Yeşil Gazete’nin daha önce gündeme getirdiği üzere; söz konusu bölgeyle ilgili Türk Toraks Derneği ve Türk Tabipler Birliği tarafından yıllar önce raporlar yazılmış, siyanürlü liçlemenin tehlikelerine dikkat çekilmiş ve derhal durdurulması istenmişti.

Erzincan siyanür soluyor

2001’de sondaj çalışmalarına başlanan maden işletmesinde 2010’da siyanürle altın üretimine geçildi. 2019’da sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarıldı. 2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi. Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyor.

‣Altın madeni kapasitesini artırırsa Fırat Nehri ölecek

Çöpler Kompleks Madeni için ilk ÇED çalışmaları 2007-2008 tarihlerinde yürütülmüş ve hazırlanan ÇED raporuna, 16 Nisan 2008 tarihinde “ÇED Olumlu” kararı verilmişti.

Maden için 2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı. 2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı. 2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.

‘Kesinlikle yasaklanmalı’

TTB’den 25 Mayıs 2021’de konuya ilişkin paylaşılan raporda “Siyanürlü madencilik faaliyeti dört ana aşamadan oluşur: Arama, sıyırma ve patlatma, öğütme ve siyanürleme, atıkların depolanması. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içerir. Biyolojik çeşitlilik, tatlı su varlığı ve insan sağlığını tehdit edecek derecede toksik bir kimyasal olan ‘siyanürlü liçleme kesinlikle yasaklanmalıdır” ifadelerine yer verilmişti.

Türk Toraks Derneği tarafından 24 Temmuz 2017’de bildirilen görüşte ise tesiste kullanılacak maddelerin hemen hepsinin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından riskli olduğunun altı çizilmişti. Türk Toraks Derneği tarafından verilen görüşte “Bazıları (örneğin kuvars içeren kum) sadece çalışan sağlığı açısından risk oluşturmakta iken (silik, silikozise yol açmaktadır, kanserojen olduğu bilinmektedir); çoğu madde başta çalışan sağlığı olmak üzere, çevredeki insanlar, ekolojik yaşam üzerinde olumsuz etki potansiyeline sahiptirler” denildi.

İşletmenin çalışma süresince hiçbir risk olmayacağı varsayımında bulunması durumunda dahi maden işletmeciliği sona erdikten sonra bu atıkların ortadan kaldırılamadıkları için mevcut tehlikenin varlığını ilelebet süreceği söylenen görüşte, “Bölgenin Fırat Nehri‘ne yakınlığı göz önüne alındığında olası bir sızıntı, yıkım riskinin yol açabileceği çevresel bir felaketin ne boyutlara ulaşacağını öngörmek mümkün değildir” ifadelerine yer verildi son olarak şunlar aktarıldı:

Çevre sağlığı ve hava kirliliği bağlamında işletmede kullanılacak dizel yakıtların yaratacağı çevre kirliliğinin boyutunun da devama miktarlarda olduğu gözlemlenmektedir. Bölgenin aktif fay hatlarına ve Fırat Nehri’ni besleyen su kaynaklarına yakın olması nedeniyle oluşabilecek bir kaç/afet durumunda olumsuz etkilerin Fırat Nehri havzasındaki tüm coğrafyayı ve ekosistemini etkileyebilecek potansiyele sahip olduğu gözükmektedir.”

İTÜ’den Prof. Dr. İsmail Duman’ın ÇED raporuna ilişkin görüşü de diğer iki görüşle benzer nitelikte:

“Fare zehri olarak da bilinen Arsen’in akut etkisi, aşırı miktarda alındığında öldürücü olmasıdır. Kronik etkileri ise şöyledir: cilt kanseriduyu bozukluğurefleks kaybı ve depresyonkansızlıkkalp yetmezliğikan kanserilenf sistemi kanserkaraciğer tümörüdoğuştan sakatlıklargelişmesini tamamlamadan doğan bebeklerakciğer kanseriböbrek yetmezliği ve akıl hastalıkları

Öte yandan madende saatte 460,65 metreküp su kullanıldığı belirtiliyor. Tesis ayrıca büyük miktarlarda karbondioksit atmosfere salıyor. Raporda karbondioksit (CO2) miktarına ilişkin olarak şu ifadeler yer alıyor:

“Düşük pH seviyesinde cevherdeki karbonatlar asitle reaksiyona girerek CO2 açığa çıkarmaktadır. Asitlendirme prosesi ile büyük miktarlarda CO2 açığa çıkmakta ve böylece otoklavda daha az CO2 açığa çıkarak BO ünitesinde oksijen kullanımı verimini kuvvetlendirmektedir.”

Yeşil Gazete TV‘de Adalet Arası programını yapan Avukat Özgür Özdemir, Ekim 2023’de madene ilişkin o dönemki hukuki gelişmeleri değerlendirmiş ve AYM sürecini de takip etmişti. Özdemir,  “Maalesef ne hukukçuların ne de diğer uzmanların uyarılar dikkate alınmadı” dedi.

Antarktika’ya zarar veren turistik gezilere şimdi de Türkiye katkısı

Yedinci kıta Antarktika, hevesli turistlerin ayak izleri nedeniyle zarar görmeye devam ediyor. İlk olarak Şili merkezli Antarctica 21 isimli turizm şirketi tarafından 2003 yılında kıtaya düzenlenmeye başlanan uçak seyahatleri ve uzun mesafeler aşarak kıtaya yanaşan gemiler, bakir doğaya istilacı türlerin ulaşmasını kolaylaştırıyor ve kıta genelinde kirlilikle birlikte, ekosistemlerin zarar görmesine neden oluyor.

Antarctica 21 şirketinin Türkiye’deki tek yetkili satış acentesi olan Matilda Travel, Antarctica 21 ile yaptığı anlaşmayla, bölgeye turistik geziler düzenlemeye başladı. Yapılan tanıtımda, “Antarctic Airways ile Antarktika’ya yapılan uçuş operasyonları Antarktika’ya ulaşmayı hayli kolaylaştırıyor ama olumsuz hava koşullarında iniş yapmanın hala önemli zorluklardan biri olduğunu unutmamak gerekiyor. Seyahatin ne zaman başlayacağına operasyonu yürüten şirketler değil Antarktika karar veriyor” ifadeleri yer alıyor.

Tanıtımda ayrıca kıtaya ulaşımın Antarctic Airways’in BAE 146-200, AVRO RJ 85 ve AVRO RJ 100 modellerinden oluşan uçak filosu ile gerçekleştiği; yolcuların Şili’deki Punta Arenas’tan alınarak, King George Adası‘na ulaştırıldığı belirtiliyor. Ziyaretçiler, burada zodyak botlarla Antarktik keşif gemisine geçiş yapıyor. Keşif gezileri, yalnızca kasım ve mart ayları arasında düzenlenebiliyor.

Antarktika’ya seyahatlerin bedeli ne?

Araştırmalar, bölgeye yapılan turistik seyahatlerin çevresel etkileri konusunda önemli bulgular ortaya koyuyor. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yapılan bir çalışma, 1992 ile 2020 arasında Antarktika’ya giden turist sayısının on kat arttığını ve bu artışın çevresel etkilerin de artacağı anlamına geldiğini belirtiyor.

Antarktika
Fotoğraf: Jeremy Stewardson / Unsplash

Artan çevresel etkiler, buradaki ziyaretçi sitelerinde ve seyahat rotalarında hasar, vahşi yaşama müdahale edilmesi ve kıtanın biyoçeşitliliği üzerindeki diğer tehditlerle birlikte, kıtanın küresel iklimi düzenleme kapasitesini riske atıyor​​.

Antarktika’ya gemilerle ulaşan işgalci türler, deniz ekosistemini tehdit ediyor
Guterres: Antarktika harekete geçilmesi için haykırıyor
Rus heyeti Antarktika’da koruma alanı oluşturulmasını engelledi

Cool Antarctica web sitesinde yer alan bir diğer çalışmada, turist sayılarının özellikle 2022-2023 sezonunda 106 bine ulaştığı ve bu sayının araştırma istasyonlarındaki personel sayısından çok daha fazla olduğu belirtiliyor. Turistlerin Antarktika’ya olan etkileri, özellikle büyük gemiler (500+ yolcu) üzerinden inceleniyor. Bu gemilerin, Antarktika’daki hafif yakıt yağları kullanma zorunluluğu gibi potansiyel döküntülerin etkisini azaltacak önlemler alınmasına rağmen, çevresel etkilere sahip olduğu vurgulanıyor​​.

Bu çalışmalar, kıtaya yapılan turistik seyahatlerin, hem çevresel hem de biyolojik çeşitliliğe zarar verebilecek önemli etkileri olduğunu gösteriyor. Turizmin yönetimi ve etkilerinin azaltılması için bilime dayalı ve en iyi uygulamalarla bilgilendirilmiş yeni koruma önlemlerinin alınması gerektiği konusunda hemfikir.

Grönland ve Antarktika 1990’lara göre altı kat hızlı eriyor

Adnan belgeselinde bahsedilen İşkence Atlası: Deli saçması bir bağlantı

140 Journos‘un, Adnan Oktar ile ilgili hazırladığı belgesel dizisinin son bölümü olan “Adnan”da ileri sürülen  Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı‘yla ilgili iddiaların odağında olduğu  tartışmalar sürüyor.

Fincancı, 10 Şubat’ta “Adnan” belgeselinin yayınlanmasının ardından, örgüt adına sahte işkence raporu hazırladığı iddiasıyla karalama kampanyasına maruz kalmıştı. Söz konusu belgeselde rapor ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı‘nın İşkence Atlası arasında ilişki kuruldu.

YouTube’da yayınlanan “Adnan” başlıklı videonun ardından konunun X’te gündem olmasıyla, bir yandan Fincancı’ya yönelik bir linç kampanyası başlatılırken, birçok kişi ve platform da destek mesajlarını iletti.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından da belgeselde işaret edilen İşkence Atlası‘na ilişkin açıklama yapıldı:

“Söz konusu ‘belgeselde’, ayrıca TİHV tarafından 2005’te somut hazırlıklarına başlanıp 2007’de yayımlanan ve bu alanda dünyada ilk örneklerden biri olan ‘İşkence Atlası’ ile ilgili her açıdan gerçek dışı ve daha da önemlisi her bir cümlesiyle işkencenin alenen meşrulaştırılması anlamına gelen ifadelere yer verilmiştir. ‘İşkence Atlası’ bir kişinin değil kurumsal olarak TİHV’in bir yayınıdır. Sağlık çalışanlarının mesleki uygulamalarına katkı sağlama amacıyla aralarında Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın da olduğu dokuz bilim insanı ve uzman tarafından TİHV’in tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran 10 binden fazla işkence gören kişiye ait 6 bini aşkın fotoğraf ve röntgen filmi değerlendirilerek hazırlanmıştır.”

Belgeselde Adnan Oktar örgütüyle arasında bağ kurulan Şebnem Korur Fincancı konuyla ilgili açıklamada bulunmuş, “Bir belgesel(?) olarak yayına girdiği anlaşılan son dizi de işkencenin meşrulaştırılması için hakikat dışı söylemleriyle kişisel olarak benim düzenlediğim tıbbi değerlendirme raporlarını sahte gibi göstermeye çalışmaktadır” demişti.

‘Deli saçması bir bağlantı’

2005’te hazırlanmaya başlanan ve 2007’de yayınlanan 240 sayfalık İşkence Atlası’nın dokuz yazarından biri olan Dr. Ümit Şahin, Yeşil Gazete’ye Ortopedi ve Anatomi atlaslarına da işaret ederek tıpta atlasların ne kadar yaygın olduğunu hatırlattı.

İşkence Atlası’na ilişkin “Bu da bir tıp kitabı, akademik bir eser, bir tıp atlası; diğer atlaslardan farkı işkenceye bağlı tıbbi bulguların gösterildiği bir eser olması” diyen Şahin, kitapta elektrik veya askı gibi işkencelere bağlı ciltte kalabilecek izler veya kas erimeleri gibi bulgulara ilişkin örneklerin fotoğraflarına anonim olarak yer verildiğini belirtti: “Sadece o uzvun fotoğrafı var, bulgu kişinin kolundaysa kolunun fotoğrafı gibi… bundan ibaret. Olguların kimlikleri belli değil, göz altı nedenleri de yazmıyor.”

Dr. Ümit Şahin X’te konuyla ilgili bir soruya da aşağıdaki mesaj dizisiyle cevap verdi:

Bahsedilen işkence raporuyla İşkence Atlası’nın da birbirine karıştırılmaması gerektiğinin altını çizen Dr. Şahin, şunları aktardı:

“Bu atlas Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 2007 yayını. İki yılda hazırlanan bir eser. 2007’de basıldı. O zamanlar e-kitaplar pek yoktu. Bu da normal, ciltli bir kitap olarak basıldı. Vakıf yayını olduğu için de piyasada satılmadı. İlgilenenlere veriliyordu, hala vakıfta birkaç tane kalmış olabilir, bilmiyorum. Sonuçta bu vakfın bir yayını, dokuz yazarı var, hepsi de hekim ve bilim insanı. Yani İşkence Atlası bir tıp kitabı, rapor değil ve olay bundan ibaret. Yaratılış Atlası’ndaki “atlas” kelimesi üzerinden kurulan bağlantı da tamamen hayali, gerçek dışı ve deli saçması bir bağlantı. Öyle bir şey yok tabii ki.”

Fincancı, işkence eylemine ilişkin şu açıklamada bulunmuştu:

“İşkence kamu görevlilerinin kasıtlı, korkutma, sindirme amacıyla yaptıkları bir şiddet eylemidir. Fail kamu görevlisi olduğundan devletlerin önleme, uygulamama ve cezasız bırakmama sorumluluğu olan mutlak yasak bir suçtur. İşkence görenin kim olduğu, ne yaptığı işkence suçunu meşrulaştıramaz. Ancak işkenceyi meşrulaştırma çabaları ve cezasızlık işkencenin devam etmesi için yaygın olarak kullanılmakta, işkencenin görünür olması çabalarının değersizleştirilmesi için tüm yöntemler işleme sokulmaktadır.

Bir belgesel(?) olarak yayına girdiği anlaşılan son dizi de işkencenin meşrulaştırılması için hakikat dışı söylemleriyle kişisel olarak benim düzenlediğim tıbbi değerlendirme raporlarını sahte gibi göstermeye çalışmaktadır. Beni hedefe koyar gibi yapan, ancak son noktada çok tehlikeli bir duruma kapı aralayarak, işkence görenlerin zarar görmesine yol açacak ifadelere yer vermektedir.

Adli tıp uygulamalarında tıbbi değerlendirme; öykü, tıbbi muayene, ruhsal değerlendirme, tetkikler ve bu aşamalarda derlenen verilerin tartışılması, ayırıcı tanı ile sonunda tanıyı içeren bir sonuçtan oluşur. Bu aşamalar ilk muayenelerde olmadığında eksikler tanımlanarak tüm inceleme adımlarının tamamlanması gereğini ifade eden bir değerlendirme de mümkündür.

İşkencenin belgelenmesi için sürdürülen araştırmalar aylar, hatta yıllar sonra işkence tanısı koyabilmeyi mümkün kılan tanı yöntemleri geliştirilebilmesini sağlamıştır. İstanbul Protokolü de tüm bu aşamaları ve yöntemleri içeren bir kılavuzdur. Zarar verdiği ve zarar gördüğü iddia edilen tarafların varlığında bu taraflardan biri istediği olmadığında düzenlenen tıbbi belgeyi, kimi zaman da bu belgeyi düzenleyeni, kurumları değersizleştirmeye, bu olayda olduğu gibi nihai olarak işkenceyi meşrulaştırmaya hizmet eder.

İşkenceyi meşrulaştırmak topluma zarar verecek bir girişimdir. Bir kez meşru görüldüğünde toplumun tüm bireyleri işkence görme riski ile karşı karşıyadır. O nedenle işkence ile mücadele eden insan hakları savunucuları kimin kime işkence yaptığından, meşru göstermek için ortaya konanlardan bağımsız ve ayrımsız işkenceyi görünür kılmak için uğraş verirler.

Bir yargılama sürecinde olması gereken işkenceyle kanıt toplamak değil adil yargılama ile sürecin yürütülmesidir. Bir suç iddiasının araştırılmasında işkence görenlerin varlığı ve işkencenin görünür kılınması suçun araştırılmasını akamete uğratmaz. Tam tersine işkence uygulaması mutlak yasak olmasına rağmen devam ettiğinde, cezasız bırakıldığında ve suça dair delillerin uygun yöntemlerle toplanması yerine getirilmediğinde o iddia edilen suçun da örtbas edilmesine yol açar.

Sahte rapor iddiaları da bu tıbbi belgelerin değersizleştirilmesi için yaygın olarak kullanılmaktadır. Yalnız bu ülkede değil, dünyanın pek çok ülkesinde bu tür iddialarla on yıllardır karşılaştım. Yapılan soruşturmalarda düzenlenen bütün raporların tıbbi bilgiye ve araştırmaya dayalı sonuçlar olduğunu kanıtlamış olsam da her seferinde denemekten vazgeçmediler, belli ki vazgeçmeyecekler.

Diziyi hazırlayanlar öyle olduğunu iddia etse de ne yazık ki bana ulaşmadılar. Herhangi bir açıklama isteği de olmadı. İlgili tıbbi belgeleme süreci tümünde her zaman uyguladığımız gibi tıp biliminin olanakları ile ve birçok uzmanlık alanından görüşler ve ilgili tetkiklerin değerlendirmesiyle hazırlanmıştır.

Elbette bu raporlar tıbbi ortamlarda tartışılabilir. Yeni tetkikler varsa değerlendirilir. Bir bilimsel yayının tartışması bilimsel ilkelerle yapılır ancak işkencenin meşrulaştırılması için kullanılamaz. Uygunsuz bu süreç ve sosyal medyada emek verdiğimiz kurumları da içine alacak biçimde yürütülen karalama kampanyası ile ilgili hukuki girişimlerde bulunacağımı da buradan paylaşayım.”

Yakalanan IŞİD’li Akkuyu Nükleer Santrali’nde çalışıyormuş

Mersin’de dün (12 Şubat) IŞİD’e yönelik operasyonda iki şüpheli gözaltına alındı. Jandarmadaki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen zanlılar hakimlikçe tutuklandı.

Mersin İl Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamaya göre, tutuklananlardan birinin, hakkında difüzyon mesajı (acil yakalama) bulunan ve sahte kimlikle Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) çalışan Rusya vatandaşı U.A. olduğu belirtildi.

Ayayorgi Koyu’nu tahrip eden sorumlular gözaltına alındı

İzmir Çeşme‘nin Ayayorgi Koyu‘nda bulunan hazine arazisinde izinsiz yapılan inşaat faaliyetleriyle ilgili ihbar üzerine, Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma neticesinde altı kişinin gözaltına alındığı ve bir iş makinasına el konulduğu öğrenildi. Gözaltına alınan şahıslar hakkında, yurt dışına çıkışlarını engelleyen ve olayın yaşandığı mülke girişlerini yasaklayan adli kontrol tedbirleri uygulandı.

Çeşme Çevre Platformu sözcüsü Dr. Ahmet Güler, savcılığın Ayayorgi Koyu’nda gerçekleşen bu izinsiz inşaat faaliyetlerine karşı hızlı bir müdahalede bulunmasını memnuniyetle karşıladığını ifade etti. Güler, bu tür çevre ihlallerine karşı sanıkların hızla gözaltına alınmasının ve iş makinasına el konulmasının nadiren yaşandığını belirtti.

Çeşme Başsavcılığı‘nın bu etkin müdahalesini takdirle karşıladıklarını ifade eden Güler, umudunu dile getirdi ve “Umuyoruz ki bu olay suçlular için bir ders olur ve bu tür hızlı müdahaleler Türkiye genelinde örnek teşkil eder” dedi.

Çeşme Ekoloji Platformu’ndan Sedat Atalay ise, sorumluların serbest bırakılmasını iyi karşılanmadığını ancak yine de iş makinasına el konulmasının ve mülke giriş yasağı getirilmesinin sevindirici gelişmeler olduğunu kaydetti.

Bugün (13 Şubat’ta) Kaymakamlığa ve Savcılığa giderek şikayet dilekçelerini ileten çevre gönüllüleri, konunun takipçisi olacaklarını ifade etti.

Ayayorgi koyu

Çeşme Ayayorgi Koyu’nda ne olmuştu?

Geçen hafta (9 Şubat’ta) Çeşme‘nin Ayayorgi Koyu’ndaki doğal arkeolojik alanı da içeren 20 dönüme yakın arazideki tüm yüzeyin tıraşlandığı, ağaçların kesildiği, zeytin ağaçlarının tahrip edildiği ve koya moloz döküldüğü öğrenilmişti.

Çeşme Ekoloji Platformu tarafından ekokırım suçuna ilişkin yapılan açıklamada söz konusu inşaat çalışmasında yüzlerce zeytin, sakız ve çam ağacının kesildiği belirtildi. Platform sözcüleri yapılan açıklamada, “3. derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak koruma altında olan Aya Yorgi’de turizm amaçlı kamp alanı yapmak için gerçekleştirilen kaçak inşaat çalışmasında yüzlerce zeytin, sakız ve çam ağacı kesilmiş, muhteşem sahil hafriyat döküm alanına dönüştürülmüş, denize uzanan tepelik oyularak tüm fauna ve doku tahrip edilmiş, hafriyat aynı zamanda denize boşaltılarak tahribat gerçekleştirilmiştir” ifadelerine yer verdi.

Ayayorgi Koyu imara açıldı: Bir günde milyon dolarlık rant yaptılar
Dünyaca ünlü koy Ayayorgi’ye de moloz döküldü: Bir katliamla karşı karşıyayız

Gönüllüler, Hazine arazisi olan bu alanda gerçekleştirilen derin tahribata ilişkin Çeşme Belediyesi’nin de 4 Ocak 2024 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘na bildirimde bulunduğunu hatırlatarak, “bakanlık bilgisi dahilinde gerçekleştirilen bir katliamla karşı karşıyayız” demişti.

“Kıyı Kenar Kanununca korunan ve dokunulması yasak olan alanda beach kulüp yapılması için inanılmaz bir inşaat faaliyeti sürüyor. İnşaatı yapanlar hazine arazisini kiraladıklarını iddia ediyor ama ellerinde burada bu tahribatı yapabilecek herhangi bir resmi izin veya belge mevcut değil. Bu tahribat deniz kıyısından yukarıdaki bölgede de sürüyor burada kendilerine ait olan arsalar da inşaat yasağı mevcut olmasına rağmen belediyenin verdiği günübirlik kamp alanı izniyle doğa tahribatı son gaz devam ediyor.”