Ana Sayfa Blog Sayfa 1316

[Bir şarkının hikayesi] A Whiter Shade of Pale/ Procol Harum

Barok müziğin en önemli bestecisi Johann Sebastian Bach, kendi eserlerinin dünya klasikleri arasına gireceğini tahmin etmiş olabilir ama 300 yıl sonrasında çok farklı müzik türlerine de esin kaynağı olabileceğini muhtemelen aklına getirmemiştir.

1708 -1717 yılları arasında bestelediği Mi Minör Bourré, Led Zeppelin’in ikonik bestesi “Stairway to Heaven”a ve Beatles‘ın White Album’ünde yayınlanan Paul McCartney bestesi Blackbird’e esin kaynağı olmuştur. McCartney, Beatles’ın Bach’ın müziğinden çok etkilendiğini söylemiş ve deyim yerindeyse Bach’ın kendi döneminin bir nevi Pop Star’ı olduğunu ifade etmiştir. İngiliz progresif rock grubu Jethro Tull daha da ileriye giderek Bourré’nin cover’ını yapmış ve bir flüt virtüözü olan Ian Anderson lavta için yazılmış olan ve daha çok gitaristler tarafından icra edilen Bourré ‘yi ustaca yorumlamıştır.

Bach’ın bir başka eseri 1967 yılında bir İngiliz grubu Procol Harum’un ilk single’ına da esin kaynağı olacak ve eser grubun imza şarkısı olarak Rolling Stone dergisi tarafından tüm zamanların en iyi şarkıları arasında 57.sırada gösterilecekti. Bahis konusu şarkı “A Whiter Shade of Pale” ve esin kaynağı ise Bach’ın “Air On the G String” adlı süiti idi.

Grubun tüm şarkılarının söz yazarı olan Keith Read bir partide iken birinin yanındaki kadına “You’ve gone a whiter shade of pale” dediğini duyar. 2008 yılında Uncut dergisi ile yaptığı söyleşide hikayenin devamını şu şekilde anlatmıştır:

‘Soluğun daha beyaz bir tonu’

Elimde başlangıç cümlesi vardı”:  A whiter shade of pale.. Soluğun daha beyaz bir tonu.  Bundan sonrası bir puzzle’ı tamamlamak gibiydi. Bir erkekle bir kadın arasındaki basit bir hikayeyi anlatmaktan çok, bir ortam yaratmaya çalışıyordum. ‘Oda uğuldarken uçuşan tavanlar’ sözleri ile bir sahne resmetmek istemiştim. Amacım bir gizem yaratmak değildi. Sanırım bir yozlaşma sahnesi tarif etmiş gibi gözüküyordum ama o zaman böyle bir deneyim yaşamayacak kadar gençtim.”

 

Bob Dylan’ın 60’ların ortasında yazdığı gerçeküstü şarkı hikayelerinden oldukça etkilenmiş olan Reid, ne ifade ettikleri tam olarak anlaşılmasa da dinleyicide çok kalıcı etkiler yaratan sözler yazmıştı.

Şarkının bestecisi Gary Brooker, iyi bir caz ve klasik müzik dinleyicisi olduğunu ve bestelerini yaparken her zaman klasikle rock’ı harmanladığını ifade ettiği söyleşide benzerliği şu şekilde anlatmıştır:

Piyanoda Bach’ın ‘Air On the G String’ adlı eserini çalıyordum ve  ilk iki ölçüden sonra  bir şekilde yanılarak kendi tarzımda devam ettim. Akorların inişleri ve açılıştaki uzun notalar benzerlik gösteriyor ama ilk iki ölçüden sonra ‘A Whiter Shade of Pale’ çok farklı bir şekilde devam ediyor. Her iki eser de şarkı boyunca devam eden müthiş bir duyguyu ve derinliği paylaşıyorlar.”

“A Whiter Shade Of Pale” Londra’da Olimpic Sound stüdyolarında kaydedildi. 10 dakika süren şarkı önce dört kıtadan üç kıtaya sonra da radyolarda çalınabilmesi için iki kıtaya düşürüldü. 12 Mayıs 1967’de single olarak yayınlandı ve 8 Haziran’da İngiltere’de liste başına yükselip orada altı hafta kaldı. Tüm dünyada 10 milyon adet satarak tarihin en çok satan single’larından biri olan “A Whiter Shade of Pale”, John Lennon’un en çok sevdiği şarkılardandı ve 1967 yazının marşlarından biri oldu. Şarkı birçok ülkede liste başına yükseldi ve o zamandan beri bir başyapıt olarak müzik dünyasında kalıcı bir yer edindi.

Şarkının başka sanatçılar tarafından kaydedilmiş olan 1000’den fazla cover’ı oldu. Bunlardan en çok bilineni Annie Lennox’un 1995 yılında yaptığı ve İngiltere Listelerinde 16.sıraya kadar yükselmeyi başaran cover’ı idi.

 

“A Whiter Shade of Pale”in büyük bir hit olmasında şüphesiz Hammond orguyla Matthew Fisher’ın rolü büyüktü. Tüm soloların org ile Fisher tarafından çalınmasına karar verilmişti. Özellikle şarkının intro’sundaki katkısının göz ardı edilmesi ve besteciler arasında adının yer almamasına tepki olarak Fisher, beraber büyüdüğü ve The Paramounts grubundan beri beraber olduğu arkadaşlarından ayrılmaya karar verdi.

2005 yılına kadar sessiz kalan Fisher bu tarihte “A Whiter Shade Of Pale”’in müziğinin yazarları arasında gösterilmesi için bir dava açtı ve mahkeme 2005 sonrasındaki telif haklarından kendisine %40 pay verilmesine karar verdi. Temyiz mahkemesi ise davayı zaman aşımından düşürdü. Fisher 2009 yılında Lordlar Kamarası‘na başvurdu ve kamara tarihinde ilk defa telif hakları ile ilgili bir davaya baktı. İngiliz kanunlarında telif haklarının zaman aşımı ile ilgili bir madde olmadığını ve Fisher’ın geç kalmasının aslında davalıların lehine bir durum yaratığını not düşen jüri, oybirliği ile Fisher’ı lehine karar verdi.

Beş jüri üyesinden biri olan Barones Hale,”60’ları hatırlayan biri olarak” o unutulmaz org solosunun sahibinin haklarının tanınmasından büyük memnuniyet duyduğunu ifade etti.

Kaynakça

  • Taylor T., From The Beatles to Led Zeppelin :10 iconic tracks inspired by classical composers, Far Out, May 2021
  • Beviglia J, Behind The Song, Procol Harum,A Whiter Shade Of Pale, American Song Writer, June 2021
  • A Whiter Sahde Of Pale, Songfacts
  • A Whiter Shade of Pale, Procol Harum, Bourré, Johann Sebastian Bach, Wikipedia

 

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Bir ağaç ol, çünkü birlikte biz bir ormanız!

 “Bir ağaç ol! Dimdik dur. Dallarını güneşe uzat. Köklerin kıvrılarak toprağa sarılsın, toprak da seni içine alsın.”

Yukarıdaki, insanın içine dolup onu kamçılayan davetle açılıyor metin. Sonrasında ise bir ağacın anatomisini keşfe çıkıyor ve bu yolculukta ağaç ile insan arasındaki özdeşliklerle karşılaşıyoruz. Ağaçlarla aramızdaki mesafenin kapanması bizi kendimiz ile de burun buruna getiriyor. Buna karşılık yazar Maria Gianferrari’nin çağrısı sadece içsel ve bireysel bir yolculuk için değil.

Çünkü birlikte, bir ormanız…

Okuyucuya, “Kendine bir bak,” dediği noktanın hemen ardından konuşmaya, “Şimdi de etrafına bir bak. Yalnız değilsin. Birçok ağaçtan birisin,” diyerek devam ediyor yazar. Ve etrafımıza baktığımızda ağaçların konuşan, bölüşen, birbirini koruyup kollayan var oluşlarının, birleştirici iletişim ağlarının ayırdına varıyoruz. Doğal yaşam alanlarından uzaktaki, savunmasız göçmen ağaçları görüyoruz. Ve birbirine omuz verişleriyle başka bir yaşamın mümkün olduğunu gösteren ağaç toplulukları insan topluluklarına da umut oluyor. Ardından yine başladığı gibi bir davetle sonlanıyor metin;

“Öyleyse bir ağaç ol. Çünkü birlikte, biz bir ormanız.”

Çizer Felicita Sala ise Gianferrari’nin katman katman cümlelerinin barındırdığı olasılıkları mekânsallaştırmış. Çeşit çeşit ağaç resimleri, ağaçların farklı bölümlerine yakından baktıran kesitleri ve değişik perspektifleri ile zengin ve sürükleyici bir görsellik yakalamış.

Künye

Yazar: Maria Gianferrari
Resimleyen: Felicita Sala
İngilizceden Çeviren: Göyçen Gülce Karagöz
Yayınevi: Koç Üniversitesi Yayınları

Türkiye’de yaşlı bakımı ve göçmenler -İsmail Tufan*

[email protected]

Toplumumuzda, duyusal, bedensel, vegetatif, bilinçsel ve refleks işlevlerinde kayba uğramış kişiler çoğalmaktadır. Bunun sebebi yaşam süresinin uzamasıyla yaşlıların çoğalmasıdır. Aşağı yukarı 30 yaşına kadar gelişen insan organizması, daha sonra kayıplara uğramaya başlar. Bunlar başlangıçta farkına varamadığımız kayıplardır. Fakat ileri yaşlarda, özellikle 80 yaş ve sonrası yaşam dönemlerinde, bu kayıpların sonuçları belirgin bir biçimde ortaya çıkar. Doğduğunda çevresine bağımlı olan insan, yaşlılığında da bağımlı hale gelebilir. Ancak yaşlanmanın kişiye özgü nitelikleri dikkate alınmalıdır. Yani her yaşlının bağımlı olduğunu kabul edemeyiz. Yine de 90 yaş ve üzeri nüfusta bağımlılık oranı %60-70’lere varmaktadır.

‘İnsancıl’ yaşlı bakımı sıkıntısı

İleri yaşlılıkta bağımlılığın aile açısından sonuçları da göz önüne alınmalıdır. Ailede, bağımlı ileri yaşlı kişi veya kişiler varsa, bunların nerede, nasıl ve kim tarafından bakılacağı soruları ortaya çıkmaktadır. Bu sorulara verilen cevaplar birdenbire değil, daha ziyade göreli uzun bir süreye denk gelmektedir. Bu süreçte aile, problemi en iyi şekilde çözebilmenin yolunu arar ve genellikle acı ve keder dolu bir sürece tekabül eder. Özellikle ileri yaşlı aile ferdi hareket yeteneğini kaybettiğinde, ortaya çıkan sorunların sadece sayısında değil, niteliğinde de değişim meydana gelir. Öreğin yaşlının altını bağlamak ve altını temizlemek, banyosunu yaptırmak, yemeğini yedirmek gibi normal koşullarda herkesin “kolayca” halledebildiği günlük yaşam ödevleri, büyük bir soruna dönüşür.

Bakım sektörü ülkemizde gelişmemiştir. Ama profesyonel bakım sektörünün gelişmiş olduğu ülkelerde de, yaşlı bakımı ile ilişkili sorunlara köklü bir çözüm getirilemediği görülmektedir. Bu ülkelerde yaşlı bakımı için eleman bulmak zordur ve yaşlılara insancıl bakım konusunda büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Bakım sektörüne katılan kişiler genellikle bu mesleği severek değil, mecbur kaldıkları için yapmaktadır. Başka bir sektörde iş bulduklarında hemen bakım işini bırakmaktadırlar. Bu yüzden birçok ülke yaşlı bakımı sektörüne eleman kazandırmanın yolunu yeni bir işçi göçü ile çözmeye çalışmaktadır. Örneğin Almanya, Filipinlerden yaşlılara bakması için genç kadınları getirmekte ve bunlara hızlandırılmış bakım kurslarıyla bakım konusunda kalifiyelik kazandırmaya çalışmaktadır.

Sığınmacılar neden yaşlı bakım sektörü için yetiştirilmesinler?

Türkiye’de de ileri yaşlı nüfusun en hızlı çoğalan nüfus kesimi olduğu dikkate alındığında, yakın gelecekte yaşlılarımıza kimlerin, nerede ve nasıl bakacağı sorularına, sadece aile değil, devletin de cevap araması gerekecektir. Zaten bir göçmen ülkesi Almanya’nın, demografik yaşlanma sebebiyle yeniden göçmen almaya başlamasını dikkate alarak, ülkemizdeki göçmen sayısına dikkat çekmek isterim. Ülkemizdeki Suriyeliler, Afganlar ve diğerleri neden yaşlı bakıcısı olarak yetiştirilmesinler?

Birkaç yıl önce Türk basınında Almanya’nın Türkiye’den yaşlılara bakması için göçmen kabul edeceği haberi çıktığında büyük bir heyecan duyan gençlerimiz, anlaşılan kendi yaşlısı için aynı heyecanı duymuyor. Bunun nedeni bellidir: Bakıcı maaşının tatmin etmemesi!  Bu, Almanya’da da karşılaşılan bir sorundur. Fakat göçmenler arasında bakıcı olarak çalışmak isteyecek olan kişilerin bulunabileceğini hesaba katarsak ve ülkemizdeki milyonlarca göçmeni de göz önüne alırsak, Türkiye’de yeni bir bakım sektörünün ve bu alanda yaratılabilecek istihdamın, sadece ekonomik değil, aynı zamanda insani ve manevi açılarda da sağlayabileceği katma değerler olacaktır.

Macaristan’da göçmenler için yaşlı bakım kursları açıldı.

Ülkemizde son yıllarda göçmenlerin üzerinden yürütülen, bazen ırkçılıkla bir tutabileceğimiz söylemlerin, kendini “demokrat” olarak tanımlayanların ağzından da çıkması, demokratlarımızın demokrasi anlayışının ne denli kısıtlı olduğuna da işaret etmektedir. Amacım, gözle görünür hale gelen bir soruna mevcut koşullar altında bir çözüm önermektir. Bu koşullarda göçmenler, yaşlı bakımı probleminin çözümünde önemli görevler üstlenebilirler ve “göçmenlik” kavramının yaratacağı yeni empatilerle toplum olarak da demokratikleşme yolunda bir adım daha ileriye atabiliriz.

(*) Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü

Tesla insansı robotunu tanıttı: İnsanlar için tehlikeli ya da sıkıcı işleri yapabilecek

Dünyanın en zengin ikinci kişisi olan Elon Musk’ın CEO’su olduğu Tesla tarafından geliştirilen ‘Tesla Bot’ isimli insansı robotun (humanoid) prototipi önümüzdeki yıl piyasaya sürülmeye hazırlanıyor.

Şirket tarafından düzenlenen Yapay Zeka Günü‘nde konuşma yapan Musk, robotun üretiminde yarı-otonom elektrikli otomobillerindeki teknolojinin aynısını kullanacaklarını söyledi.

‘Tehlikeli ya da sıkıcı işleri yapabilecek’

Robotun insanlar için tehlikeli ya da sıkıcı olabilecek birbirini tekrarlayan temel hareketleri yapabileceğini kaydeden Musk, beş parmaklı ellere sahip olacak siyah-beyaz renkli robotun yaklaşık 177 santimetre boyunda ve 57 kilo ağırlığında tasarlandığını açıkladı.

Robotun sekiz kamera ve otonom çalışan bir bilgisayarla donatılacağını belirten Musk, “Kafasında, gerekli bilgileri içeren bir nevi ekran bulunacak. Ama onun dışında temelde otopilot sistemiyle donatılmış olacak. Onunla konuşabilecek ve ‘Lütfen şu vidayı al ve tornavida ile otomobile monte et’ diyebileceksiniz. Bunu yapabilecek durumda olması gerekiyor” dedi.

‘İnsanlardan daha yavaş koşacak’

Robotun “yumuşak huylu” bir yapıda olacağını belirten Elon Musk “Çok hızlı olmayacak şekilde tasarlanacak. İnsanların ondan kaçabilmesi, onu kontrol altına alabilecek olması gerek. Umarım buna gerek kalmaz ama ne olacağı bilinmez” diye konuştu.

Robotların insanların fiziksel işlerini aşamalı olarak üstleneceğine inandığını belirterek “Gelecekte fiziksel işler insanlar için bir seçenek haline gelecek. Fiziksel işleri yapmak istediğinizde yapabilirsiniz ama yapmak zorunda olmayacaksınız” dedi.

Temel gelir vizyonunun bir parçası

Bunun ekonomi üzerinde de derin etkileri olacağını belirten Musk, “ekonominin temelde işgücüne dayandığı göz önünde bulundurulduğunda gelecekte ekonomi açısından sınırların da tamamen kalkabileceğini” söyledi.

Uzun vadeli vizyonun, insan emeği ağırlıklı görevlerin çoğunu değiştirmek ve sonuçta ‘evrensel temel gelir’ merkezli bir sistemin hayata geçirilmesi olduğunu belirten Musk, Tesla Bot’un bu vizyonun önemli bir parçası olduğunu belirtti.

Evrensel temel gelir her insana çalışsa da çalışmasa da asgari standartlarda hayatını sürdürebilecek kadar bir ödeme yapılması anlamına geliyor.

Afgan kadınlarla dayanışma: Taliban’ı tanımıyoruz, Taliban’ı tanıyanı da tanımıyoruz

Eşitlik İçin Kadın Platformu, (EŞİK) Taliban’ın yönetimi ele geçirdiği Afganistan’daki kadınlarla dayanışma yollarının konuşulduğu çevrimiçi bir toplantı düzenledi.

Toplantıya, ABD, Kanada, Hindistan, İran, Brezilya, Almanya, Türkiye ve Afganistan‘dan 300’ü aşkın feminist, aktivist ve gazeteci katıldı.  Toplantıya katılan kadınlar “küresel bir kadın dayanışması örgütlemenin aciliyeti” konusunda fikir birliğine vardı.

‘Direnenlerin yanında olmalıyız’

Yaklaşık iki saat süren toplantıda ilk konuşmayı Hindistan’da örgütlü Jagori Grameen’in kurucusu Abha Bhaiya yaptı. Bhaiya, güncel durumu değerlendirdiği konuşmasında şu açıklamalarda bulundu:

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi planlıydı. Çeşitli görüşmeler yaptılar. Afgan halkının kaderini, özgürlüğünü, kadınların ve çocukların özgürlüğünü Taliban’a terk ettiler. Bu noktada etik olmayan bir ideoloji var hepimiz biliyoruz. Din adına hukuksuzca silah kullanıyorlar… İnsanlar mücadele ediyorlar biz de onlarla birlikte olmalıyız.”

Hindistan sokağa çıkıyor

Ayrıca Bhaiya, 23 Ağustos’ta Hindistan’da Afganistan için büyük bir protesto eylemi gerçekleştireceklerini belirtti ve “Dayanışma içinde olmamız ve şeytana şeytan dememiz lazım. Taliban’ı kınarken ABD ve tüm müttefiklerini de kınamamız gerekiyor” dedi.

İkinci konuşmacı olan Afgan Mülteciler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Dr. Zakira Hekmat ise Afganistan’da yıllar önce okuduğu ilkokulun Taliban tarafından ateşe verildiğini anlattı: “Babam hiç barış yüzü görmedi, ben görmedim, çocuğum da görmüyor. Nesillerden nesile biz savaş mağduruyuz”

Toplantıda, başta kadın ve kız çocuklarının yaşam ve özgürlüklerinin tehlike altında olduğu ifade edilirken, Taliban kadar Afganistan’da yaşayan özellikle kadın ve çocukları Taliban’la baş başa bırakan ülkelerin de protesto edilmesi gerektiği ifade edildi.

‘Hükümetlere değil kadınların gücüne güvenelim’

Kadınlar, hükümetlere değil kendi güçlerine ve dayanışma ağlarına güvendiklerini, bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini, büyük mücadelelerle elde edilen kazanımlardan vazgeçmeyeceklerini ifade ettiler ve kadın hareketinin hayati önemini vurguladılar.

Toplantılara bundan sonra da devam edileceği kaydedilerek, Afganistanlı kadınlarla dayanışılacağı ve bir yandan da ivedilikle kadınların küresel eylem birliğini oluşturmak için çalışma kararı alınarak sona erdi.

İzmir’de Talibana’a karşı siyah çarşaflı eylem

Öte yandan, İzmir Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu Karşıyaka İskele‘de Afganistanlı kadınlarla dayanışma eylemi yaptı. “Afganistanlı kadınlar yalnız değildir” pankartının açıldığı eylemde, kadınlar giydikleri temsili çarşafı çıkarıp attı.

Burada yapılan açıklamada “Şu anda tüm dünya Taliban’ın Afganistan’daki gücü ele almasını ve bu durumun ardından Afganların ülkelerinden gitmeye çalıştıkları görüntüleri izliyor ancak durum kadınlar için çok daha korkunç bir seviyede. Bunun en büyük nedeni de Taliban’ın yıllardır kadınlar üzerinde uyguladığı çağ dışı yaptırımlar” denildi.

Kadıköy için eylem çağrısı

İstanbul’daki kadınlar ise Taliban’ı protesto etmek amacıyla bugün saat 19.00’da Kadıköy‘deki Süreyya Operası önünde bir araya gelecek.

İstanbul Sözleşmesi’ni Uygula kampanya grubu tarafından yapılan çağrıda “Hayatları için direnen Afganistanlı kadınların yanındayız. Dayanışmamız sınır tanımaz” ifadeleri kulanıldı.

Aldığı eğitimler sayesinde Bozkurt’taki bir apartmanı tek başına tahliye etti

“Afet anında ne yapmak gerektiğine ve risk anlarında nasıl soğukkanlı kalınacağına yönelik bugüne kadar birçok eğitim aldım. Günün birinde bunların bana lazım olacağını ve koca bir apartmanı selden kurtarmamı sağlayacağını hiç bilmiyordum.”

Bu sözler sel ve heyelan felaketlerinin yaşandığı Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde yaşayan Mehmet Yılmaz’a ait. Yılmaz, Ezine Çayı’nın taştığı sırada eşi ve çocuğuyla birlikte dere yatağının hemen kıyısındaki evinde bulunuyordu.

Birçok binanın sular altında kaldığı sırada Yılmaz, çoğunluğu yaşlılardan oluşan tüm apartman sakinlerini daha önceki eğitimlerde öğrendiği bilgileri kullanarak tahliye etmeyi ve olası can kayıplarının önüne geçmeyi başardı.

‘Apartmandaki herkes kurtuldu’

Yeşil Gazete’ye konuşan Yılmaz, “Binamızda zayiat vermedik. Sadece bir amcamız selden önce çarşıya çıkmıştı, ondan haber almıyoruz. Onun dışında o anda binada olan herkes kurtuldu” ifadelerini kullandı.

Pandemi döneminde işten çıkarılana kadar özel güvenlik sektöründe insan kaynakları başta olmak üzere çeşitli pozisyonlarda çalıştığını aktaran Yılmaz, apartmanda büyük bir panik yaşandığı sırada bu eğitimlerde öğrendiği bilgilerin yardımına yetiştiğini söyledi.

‘Tüm apartmanı beşinci kattaki dairede topladım’

Sel sularının yükselmeye başladığı sırada apartmandakilerin hepsini beşinci kattaki dairesinde topladığını belirten Yılmaz, “Birinci kattan sonuncu kata kadar tüm daireleri gezdim. Beşinci kattaki dairemize çıkmalarını ve toplu olarak bir yerde oturmalarını söyledim” dedi. Bunu yapmasının iki nedeni olduğunu söyleyen Yılmaz, şu gerekçeleri saydı:

“İlk hedefim tahliye anında herkese ulaşılmasını kolaylaştırmaktı. İkincisi ise kurtulamadığımız senaryoda bedenlerimize toplu bir şekilde ulaşılmasını sağlamaktı.”

Mehmet Yılmaz’ın yaşadığı apartmanın karşısındaki binalar sel nedeniyle yıkılmıştı.

‘Soğukkanlı kalmak hayatımızı kurtardı’

Binada o sırada büyük bir panik yaşandığını ifade eden Yılmaz’a göre en zor kısım ise apartman sakinlerinin soğukkanlı bir şekilde kalmasını sağlamaktı. “Soğukkanlı kalmak bizim hayatımızı kurtardı” diyen Yılmaz, bunu sağlamak için insanlarla konuştuğunu ve sakinleştirdiğini söyledi.

Buna ek olarak insanların camdan dışarıya bakmalarını yasakladığını aktardı. Çünkü hemen önlerindeki binalar sel suları nedeniyle yıkılmaya başlamıştı ve bu durum paniği daha fazla artırabilirdi.

‘Bana bir şey olursa hakkınızı helal edin’

Kendisinin panik yaşayıp yaşamadığını sorduğumuz Yılmaz, “Paniği oda içerisindeki insanlara yansıtmadım ama balkonda kendim yaşadım. Çünkü tek tek karşımızdaki binalar gidiyordu ve dere yatağı da bize dönüyordu” dedi.

Balkondan kardeşlerine yollamak için çektiği bir videoyu paylaşan Mehmet Yılmaz’ın video sırasında söylediği “Canım kardeşlerim. Bana bir şey olursa hakkınızı helal edin” dediği sözler duyuluyor.

Tahliye için selin sürüklediği ağacı kullandı

Tahliye için ise selin hafiflemesini beklediğini aktaran Yılmaz, tahliye için neden riske girdiklerini şu sözlerle anlattı: “Karşımızdaki sekiz katlı bina yıkıldı. Dere tamamen bizim siteye döndü. Eğer karşıdaki on katlı bina yıkılsaydı o zaman hiçbirimiz kurtulamazdık.”

Tahliye için ise sel sularıyla sürüklenen ve birinci kata ulaşan bir ağaçtan yardım aldı. Ağacın tam da balkon kısmına denk geldiğini söyleyen Yılmaz, “Ben de balkın demirlerini kırarak içeriden insanları tahliye ettim. Dışarıda iki genç vardı, onlardan yardım istedim. İsimlerini bilmiyorum ama Allah onlardan razı olsun. Tek başıma bunu başarmam mümkün değildi” dedi.

‘Canımızı kurtardık, gerisi önemli değil’

Apartmandaki herkesi tahliye ettikten sonra devletin Kastamonu Merkez’de tahliye edilen kişiler için ayırdığı öğrenci yurduna gittiklerini aktaran Yılmaz, kayıt yaptırmadan önce kardeşlerinin geldiğini ve ailesini Gebze’ye götürdüğünü söyledi.

Sonrasında yaşanan zararı tespit etmek, komşuların durumunu öğrenmek için Bozkurt’a yeniden dönen Yılmaz, “İlçede hiçbir şey kalmamış. Evime ne olacak onu hiç bilmiyorum. Neyimiz var neyimiz yok, iki aracımız dahil komple gitti selle. Ama önemli değil, canımıza bir şey olmadı. Ben oğlumu kurtardıktan sonra mal mülk gerisi önemli değil zaten” dedi.

Neler yaşandı?

 Batı Karadeniz’i etkisi altına alana şiddetli sağanak yağışın ardından 11 Ağustos tarihinde meydana gelen sel felaketi Kastamonu’nun  Bozkurt ve Azdavay ilçelerinde büyük bir yıkıma neden oldu.

Ezine Çayı’nın taştığı Bozkurt’ta dere yatağına kurulu ilçe sular altında kaldı. Fatih ve Ölçer apartmanları tamamen yıkılırken birçok bina yaşanılamaz hale geldi, bir köprü çöktü. Haberleşmenin, elektriğin ve ulaşımın kısıtlandığı ilçede arama-kurtarma çalışmaları hala devam ediyor.

AFAD tarafından yapılan açıklamada şu ana kadar Kastamonu’da 70, Sinop’ta 10 ve Bartın’da bir kişinin yaşamını yitirdiği belirtildi.

Muğla Köyceğiz’de yangın: Havadan müdahale ediliyor

Muğla‘nın Köyceğiz ilçesinin sarp bölgesindeki ormanlık alanda yangın çıktığı bilgisi paylaşıldı.

Yangının söndürülmesi için de havadan müdahalenin başlatıldığı da fade edildi.

Müdahale sürüyor

Köyceğiz’in Otmanlar Mahallesi’nde kızılçam ağaçlarıyla çevrili ormanlık bölgede, saat 15.00 sıralarında bilinmeyen nedenle yangın başladı. Bölgeden yükselen dumanı fark eden çevredekiler yangını, orman ekiplerine bildirdi. Sarp bölgedeki yangına sekiz helikopter ve iki uçakla müdahale ediliyor.

29 Temmuz’da Türkiye’de başlayan yangınlar yaklaşık iki hafta boyunca etkili olmuştu. Yangınlar sebebiyle binlerce hektarlık alan kül olurken, dokuz kişi hayatını kaybetmiş ve binlerce hayvan da ölmüştü.

Köyceğiz ilçesinin Yangı Mahallesi‘nde de 29 Temmuz’da makilik alanda başlayan yangın, rüzgarın etkisiyle başka mahallelerdeki ormanlara da sıçramış ve ancak 14 günde kontrol altına alınabilmişti.

Taliban’dan Türkiye ile işbirliği mesajı

Afganistan‘da yönetimi ele geçiren Taliban’ın sözcülerinden Suheyl Şahin, Türkiye gazetesinden Yılmaz Bilgen’e yaptığı açıklamada, “Sağlık, eğitim, ekonomi, inşaat, enerji alanında ve yer altı zenginliklerinin işlenmesi konusunda Türkiye ile iş birliği yapmak istiyoruz” dedi.

Taliban’ın kurucuları arasında yer alan Şahin, kendilerine karşı savaşan askerler, kamu görevlileri dâhil her kesim için genel af ilan ettiklerini hatırlattı; “Buna rağmen Kâbil Havalimanında verilen görüntülere ülkemiz, milletimiz adına üzüldük. İntikam ya da rövanş alma, muhalifleri ezme gibi hedeflerimiz yok” dedi. Şahin bunu açıkça ilan etmelerine rağmen kaçış ısrarını anlamakta zorluk çektiklerini söyledi.

Ancak ülkede görev yapan yabancı medya temsilcileri, örgüt üyelerinin Kabil Havalimanı ve basın kuruluşları başta olmak üzere birçok merkeze baskın düzenlediğini, özellikle ABD ve NATO için çalışan çevirmenler ve görevliler ile gazeteciler ve yakınlarına saldırdığını iletiyor.

‘Tüm ülkelerle işbirliğine hazırız’

Şahin ise röportajda “küresel medya ağının Taliban’a duyulan taban desteğini perdelediğini ve burka ve benzeri imgeler üzerinden bir karalama kampanyası yürütüldüğünü” ileri sürdü:

Suheyl Şahin.

“Yepyeni bir Afganistan inşa edeceğiz. Şu an genel olarak asayiş sorununu hallettik. Sırada siyasi kadroların açıklanması ve hükümet programının okunması var. Taliban olarak içeride halkın can, mal, akıl, nesil ve inanç özgürlüğünü garanti altına alacağız. Dışarıda ise tüm ülkelerle karşılıklı iş birliği yapmaya hazırız. Tüm dünya şunu bilsin ki tüm yabancı misyonlar, yatırımlar güvendedir.”

Şahin, ülkede büyücülük, uyuşturucu üretimi, falcılık gibi etkinliklerle faizin her türlüsünün yasaklandığını ve bunlara devam edenlere karşı ağır müeyyideler getirildiğini de aktardı.

‘Bilinenin aksine Türkiye ile yakın ilişkiler içindeyiz’

Suheyl Şahin Türkiye’den beklentilerine ilişkin ise şunları söyledi:

  • Taliban olarak bilinenin zıddına Türkiye ile yakın ilişkiler içerisinde olduk. Türkiye bizim için çok önemli bir aktör ve hem dünyanın saygın ve güçlü bir ülkesi hem de İslam ümmeti için çok özel yeri olan bir millet ve devlet. Diğer yandan Türkiye’nin Afganistan ile olan bağı hiçbir ülke ile kıyaslanamaz.
  • Afganistan İslam Emîrliği olarak tüm ülkelerden daha çok Türkiye’nin dostluğuna, desteğine ve iş birliğine ihtiyacımız var. Afganistan’ın zengin yer altı zenginlikleri var. Ancak bunları işleyecek gücümüz yok.
  • İşgal ve yağmacı yöneticiler yüzünden tüm altyapımız çöktü. Sağlık, eğitim, ekonomi, inşaat ve enerji alanında ve yer altı zenginliklerinin işlenmesi konusunda Türkiye ile işbirliği yapmak istiyoruz.
  • İç dengelerin tam olarak şekillenmesinin hemen ardından bu konularda Türk kardeşlerimizin etkin rol oynaması en büyük beklentimiz.”
Pençşirde Ahmed Mesud önderliğindeki savaşçılar, Taliban’a karşı nöbet tutuyor.

Pençşir’e operasyon yapılabilir

Tüm dünyada örnek olacak bir yönetim modeli ortaya koyacaklarını iddia eden Taliban sözcüsü,  bazı ülkelerin iç dinamikleri zorlayarak yeni süreci sabote girişimlerinde bulunacaklarını, örgütün kontrolü dışında kalan Ahmed Şah Mesud’un oğlu Ahmed Mesud önderliğinde yeni bir muhalefet merkezine dönüşen Pençşir’e dönük operasyon planlarının hazır olduğunu ifade etti. Şahin “Oraya girme gücümüz var. Ancak kan dökmek istemiyoruz. Müzakere ve barışçıl yolları tüketmeden silah kullanmayacağız” dedi.

 

CHP’li Ali Mahir Başarır: Saray’ın sırf damacana su masrafı 187 bin TL

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Sayıştay raporlarının Cumhurbaşkanlığı Külliyesi‘ndeki yaşantıyı gözler önüne serdiğini kaydetti.

CHP’li Başarır, “Saray’ın sırf damacana su masrafının 187 bin TL olması kamu vicdanını sızlatmaktadır” ifadelerini kullandı.

Taşıt alımları aynı firmadan

Başarır, taşıt alımlarının 21/B kapsamında pazarlık usulüyle yapıldığını kaydetti ve “Saray’ın araç alımında ne gibi bir acelesi olabilir, hangi ihtiyaçtan 21/B kapsamında bu alım yapılır, anlamak mümkün değil. AKP iktidarı yandaşlarına peşkeş çekmek adına 21/B usulünden vazgeçmiyor. Araç alımı da pazarlık usulü ile yapılıyorsa artık pes demek gerek” dedi.

Başarır, yapılan incelemelerde taşıt alımlarının aynı firma üzerinden yapıldığını da sözlerine ekledi.

Cari transferlerde artış

Mahir Başarır, külliyedeki cari transferlerde de ciddi derecede artış olduğunu kaydetti ve şunları söyledi:

Sayıştay’ın 2018 raporuna göre cari transfer 40 milyon 335 bin iken 2019 yılında bu rakam 420 milyon 158 bin TL olmuştur. 2019 raporunda cari transferler adı altında, kar amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transfer 2018 yılına göre yaklaşık 3 milyon TL artarak 12.5 milyon TL olmuştur. Ancak bu kuruluşlar kimler? Mesela mütevelli heyet üyesi Bilal Erdoğan olan Okçular Vakfı mı? İlim Yayma Cemiyeti mi? Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un eşinin başında olduğu TÜRGEV mi? Yoksa adı çocuklara cinsel taciz davalarıyla anılan Ensar Vakfı mı? Bunların ortaya çıkarılması gerekmektedir.”

‘Sırf damacana su masrafı 187 bin TL’

Saray’ın damacana su masrafının 187 bin TL olduğunu söyleyen Başarır, sözlerini şöyle tamamladı:

CHP’li Başarır sözlerine şöyle tamamladı: “Çocuklarını ısıtmak için saç kurutma makinasını açıp intihar eden anneler varken, cebinde 10 TL ile atanamadığı için intihar eden öğretmenler varken, yasaklarınız yüzünden geçim sıkıntısı yaşayıp intihar eden müzisyenler varken, sağlıksız iş koşulları altında çalışmak zorunda kalan polisler intihar ederken, Saray’ın sırf damacana su masrafının 187 bin TL olması kamu vicdanını sızlatmaktadır. Herhalde Saray’ın bahçesini de damacana su ile suluyorlar.”

RTÜK, AB’nin 3.6 milyon Euroluk fonuna başvurmuş: Dış menşeili kuruluşlarla aynı kefede değiliz

Fon alan medya kuruluşlarına ilişkin bir açıklama yaparak “milli güvenlik sorunu” eleştirisinde bulunan Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) da AB’ye yüklü miktarda fon için başvuru yaptığı ortaya çıktı.

Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:

“Ülkemizin üyelik sürecinde çeşitli projelerde kullanılmak üzere AB’ye üzerine düşen oranda kaynak aktardığı herkesin malumudur. AB tarafından da Türkiye’ye, kendi maddi katkılarından doğan hakları doğrultusunda, resmi ya da özel kuruluşların hayata geçirdiği projelerde kullanılmak üzere çeşitli kaynaklar sağlanmaktadır. Hal böyleyken, maksatlı bir şekilde Üst Kurulumuzu hedef alan ilgili haberlerde yer verilen rakamlar da haberin içeriği de yine gerçeği yansıtmamaktadır. Bahse konu proje, AB’nin karşılanmaz talepleri sebebiyle AB Başkanlığı ile görüşülerek bir süre önce tarafımızdan askıya alınmıştır”

Açıklamada, söz konusu projenin gerçekleştirilmediği kaydedildi.