Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Pandemiden yangınlara kamunun yokluğunda dayanışma ağları

0

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin dört bir yanında çıkan yangınların arkasından gelen sel felaketleri ,hepimizin çok zor günler geçirmesine sebep oldu. Yangına ve sele maruz kalanlar en büyük acıları yaşarken, çoğumuz da bir şey yapamamanın çaresizliğini, burukluğunu ve hüznünü yaşadık. Ancak toplumun büyük kesiminde oluşan dayanışma arzusu ve çabası da yüreklerimize su serpti.

Kamunun yokluğunda gönüllü kamusallığının önemi

Hepimiz açıkça şahit olduk ki yıllardır yıpranan ve işlevini kaybeden kamu kurumları, özellikle son yıllarda tükenişin eşiğine getirildi. Hangisini tutsanız elinizde kalıyor. Bunun en son ve yakıcı örneklerini, Tarım Orman Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı kurumlar üzerinden yaşadık. Bu kurumların afet öncesi, afet ve afet sonrasına dair elle tutulur bir hazırlık ve organizasyonlarının olmadığı apaçık ortaya çıktı. Yangın söndürmedeki başarısızlık ve liyakatsiz yönetim, organizasyondaki dağınıklık, dere yataklarındaki yapılaşma ve buralara kurulan tomruk depoları, plansız kentleşme, iklim koşulları ve bölgelerin yapısı göz önüne alınmadan her yere ve özellikle de Karadeniz sahil şeridine yapılan otoyollar, felaketlerin boyutunu çok arttırdı.

Bütün bunlar hem felaketi yaşayan hem de tanık olan bireylerde başımızın çaresine kendimiz bakmalıyız hissi oluşturdu. Tarım Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin “yerleşim yerlerini korumak için ormanların yanmasına müsaade etmek zorunda kalındı” sözü ise bir bütün olarak flora ve faunayı düşünen insanlarda, büyük bir kaygıya yol açarak kendisinin bir an önce bu sorumluluğu alması gerektiği düşüncesini oluşturdu. Önceden deneyimli olup hiç beklemeksizin harekete geçen köylüler ve gönüllülerin hareketliliğine, bu kaygıları hisseden insanlar da dâhil oldu. Bu, müthiş bir gönüllü potansiyeli demekti. Ancak kamu kurumları, kendi içinde zaten iyi organize olamayıp çoğunlukla tecrübesiz, sözleşmeli çalışanlarla hareket ettiği için, gönüllü potansiyelinden güvenli bir şekilde faydalanmak yerine onları sahada istememeyi tercih etti. Oysa bizzat katılarak gördük ki ihtiyaç çoğu yerde vardı. Bu potansiyel, güvenli alanlarda, özellikle yangında hat açmak için aktif bir şekilde değerlendirilebilirdi. Yerellerdeki ekiplerin bazıları böyle yaptı zaten. Ya da kimi köylüler ve gönüllüler bulundukları habitatı terk etmeyip çalışmalara katıldılar. Bazı köylüler kendi evlerini ve yakın ormanları kendileri kurtardı. Manavgat Ahmetler Köyü, örgütlülüğüyle buna müthiş bir örnek oldu.

Örgütlü dayanışmayı yükseltmeliyiz

Son yaşanan yangın ve sel olaylarında gördük ki birçok insan, yardım etme çabasıyla yanıp tutuşurken, bunun yol ve yöntemlerini bilmediği için evinde hüzün ve gözyaşlarıyla baş başa kaldı. Sahada etkin olan gönüllülerin çoğunun, önceden bir örgütlülüğünün olduğu ortaya çıktı. Ve bu örgütlülük, hem ekiplerin hem de köylülerin onlarla birlikte hareket ederken daha rahat olmalarını sağladı. Örneğin İbradı yangınına desteğe tırmıklarımız, yanmaz eldivenlerimiz ve küreklerimizle Antalya Gıda Topluluğu üyeleri olarak gittiğimizde, bizi yönlendirme işini Ormana Köyü’nden Hikmet abi üstlendi. Daha sonra köye ziyarete gidip sohbet ettiğimizde şunu söyledi: “Sizinle çalışmak çok güzeldi. Siz söz dinliyorsunuz. Tecrübeye kulak veriyorsunuz. Birlikte hareket ediyorsunuz.” Bu durum bizi çok mutlu etti. Ve Ormana köylüsüyle organik bağ kurmamızın da önü açılmış oldu.

Bu söylediğim çok önemli. Çünkü eğer bir gönüllü dayanışma ağı kurup kamusal alandaki boşluğu doldurmaya adaysak, öncelikle bölgenin yaşayan insanlarıyla kalıcı bağlar kurmalıyız. Ve bu bağları mümkün olan geniş coğrafyaya yaymalıyız. Bunun ikinci adımı ise yangın, sel ve deprem eğitimleri almak olmalı. Üçüncü adımda da gerekli ekipmanları edinip, acil durumlarda her an alınabilir bir yerde tutmak hedeflenmeli. Bütün bunları gerçekleştirirken yerellerdeki belediyelerle görüşüp bir koordinasyon kurmalıyız. Bu koordinasyon, belediyelerin imkânlarını, gönüllülerin tanıması ve acil durumlarda birlikte kullanması açısından çok önemli. Belediyelerin de ihtiyaç duyması halinde, gönüllüleri çağırabilmesi açısından aynı zamanda…

Bu çabalara, afet sonrası köylere gidip sosyal, ekonomik ve psikolojik dayanışmayı da ekleyebilirsek sağlıklı ve gelecek vaat eden bir dayanışma ağının bütün ayakları kurulmuş olacaktır. Pandemi sürecinde kurduğumız dayanışma ağları da bize esin verecektir. Pandeminin özellikle ilk başlarında birçok topluluk, çok güzel dayanışma örnekleri sergiledi. Toplumda azalan sosyalleşmeyi, pandeminin iyice arttırdığını hesaba katarsak topluluklarla, STK’lerle, dayanışma ağlarıyla buluşmak için daha çok hareket etmeliyiz. Bu buluşmanın – eğer aşırı mükemmelliyetçi değilsek –  birçok kentte olanakları da var. Daha önceki bir yazımda söylediğim gibi: Haydi “aç pencereni!”

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.