Ana Sayfa Blog Sayfa 131

ABD, iklim tahrifatçısı Exxon’un Türkiye ile işbirliğini ‘teşvik ediyor’

ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye‘nin Amerikan Exxon Mobil şirketi ile görüşmesine ilişkin değerlendirmesinde, Avrupa ülkelerinin enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinde Türkiye’nin önem taşıdığını açıkladı.

Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel,  halen devam eden ticari görüşmelerle ilgili yorum yapmayacağını söylemekle birlikte, bölgedeki tüm ülkeleri enerji kaynaklarını çeşitlendirme ve Rusya’ya enerji bağımlılıklarını azaltma konusunda teşvik ettiklerini dile getirdi.

“Türkiye, Güney Gaz Koridoru‘nun ev sahibi olarak Avrupa’nın enerji tedarikinin çeşitlendirilmesinde ve Rusya’dan bağımsızlaşmasında çok önemli bir rol oynuyor” diyen Patel, Ukrayna‘daki savaş sürecinde Ankara‘nın sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) kaynaklarını çeşitlendirmek üzere adımlar attığı bilgisini verdi.

Ne olmuştu?

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Exxon Mobil ile yaklaşık 1,1 milyar dolar tutarında 2,5 milyon ton sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) için görüşüldüğünü açıklamıştı.

Enerji Bakanı Bayraktar, LNG tedariki için ExxonMobil ile görüşüyor

İngiliz Financial Times gazetesine verdiği röportajda, enerji bağımsızlığını artırmak için çeşitli adımlar attığını anlatan Bayraktar, Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının neredeyse tamamını ithal ettiğini, tek bir tedarikçiye bağımlı kalmadan yeni bir tedarik portföyü oluşturmayı hedeflediklerini belirtmişti.

Exxon Mobil’in ‘kirli sicili’

ABD orijinli fosil yakıt devinin,  Los Angeles Times, Columbia Journalism School ve Pulitzer ödüllü Inside Climate News’un muhabir ekiplerinin haberleri sayesinde, 1970’ler, 1980’ler ve 1990’larda iklim değişikliği hakkında bilgi sahibi olduğu ortaya çıkmıştı. Ancak şirket bunu kimseye söylemedi, aksine yalan söyledi: İklim değişikliğini inkar eden kuruluşlara fon yardımında bulundular ve iklim hareketine karşı mücadele eden politikacıları finanse ettiler. Araştırmanın büyük bir kısmını yöneten ExxonMobil CEO’su, 1997’de Çin liderlerine dünyanın soğumakta olduğunu ve “tam gaz” fosil yakıtlara yönelmeleri gerektiğini söyledi.

‣ ExxonMobil biliyordu
‣ Exxon yetkilileri neden en büyük cezayı hak ediyor?
ExxonMobil’in Bush döneminde iklimbilimcilere sansürü

Şirketin yöneticileri düzenli olarak, sahip olduğu lobi gücüyle iklim politikalarını engellemeye çalıştı. Emisyon azaltım planlarında aldatmacalar yaparak, aksine  halihazırdaki emisyonlarını artırma yönünde tavır aldı.

Exxon Mobile, enerji şirketlerine “aşırı kazanç vergisi” getiren Avrupa Birliği‘ne (AB) karşı da dava açtı.

‣ Exxon’un ‘emisyon azaltma’ planı, şirketin toplamdaki emisyonlarını azaltmasını gerektirmiyor
‣ ExxonMobil lobicisi tezgaha geldi: Şirketin iklim politikalarını engelleme çabalarını anlattı
‣ Exxon’un iklim kriziyle ilgili tahminleri, mahkemede başına dert oluyor
‣  ExxonMobil’den enerji şirketlerine ‘aşırı kazanç vergisi’ getiren AB’ye dava
‣ ExxonMobil lobicisi tezgaha geldi: Şirketin iklim politikalarını engelleme çabalarını anlattı

Şirketin CEO’su Darren Woods, geçen mart ayında dünyanın iklim hedeflerine ulaşma yolundan saptığını ve bunun sorumlusunun da büyük petrol şirketleri değil, temiz enerjiye geçişi “çok pahalı” bulan halk olduğunu iddia etmişti.

Exxon CEO’su: İklim başarısızlıklarının sorumlusu halk!

Fosil yakıt devinin “geri dönüşüm” tesisleri bile yeni kirleticiler üreterek çevresel zararı artırıyor.

Exxon’un yeni ‘gelişmiş geri dönüşüm’ tesisi çevresel endişeleri artırıyor

 

Erzincan Ergan’da taş ocağı için keşif: Üç köy, sayısız hayvan ve bitki etkilenecek

Haber: Duygu KIT

*

Erzincan Ergan’da, 16. Karayolları Genel Müdürlüğü‘nün köylere 500 metre mesafede yapılmak istenen taş ocağına karşı açılan davada, mahkeme keşif gerçekleştirdi.

Erzincan İdare Mahkemesi, heyeti aralarında jeoloji mühendisi, ziraat mühendisi, çevre mühendisi , maden mühendisi ve orman mühendisinin de bulunduğu uzman bilirkişi heyeti ile birlikte proje sahasında keşif yaptı. Saat 12:00 sularında başlayan keşif sırasında köylüler ve dosya avukatı Ümit Altaş hazır bulundu.

‘Projeden üç köy, sayısız hayvan ve bitki etkilenecek’

Keşif sırasında hazır bulunan Ergan köylülerinden Ceyhan Kartal köylüler olarak mahkeme heyetine ayrıntılı sunum yaptıklarını, projenin yol açacağı tehditleri dile getirdiklerini anlattı:

“Biz taş ocağı projesi için Valiliğe gittiğimizde de muhatap yoktu. Bugün de keşif için şirket avukatı ya da avukatları katılım sağlamadı. Sadece Çevre Şehircilik’ten bir avukat gelmişti. Keşif heyetine buradaki endemik bitkilerden, bitki çeşitliliğinden, koruma altındaki hayvanlardan, oluşabilecek risklerden bahsettik, her şeyi anlattık. Burada su yataklarımız var. Proje alanının köyümüze yakınlığı 500 metre. Civarda Yuva köyü var, orada iki bin hane bulunmakta. Yaylabaşı köyü var yaklaşık altı bin kişi yaşıyor. Proje yapılırsa burada yaşayan tüm canlılar, insanlar, bitkiler etkilenecek. Tekrar söylüyoruz projenin yapılmasını istemiyoruz.”

‘Projenin iptal edilmesi gerekir’

Keşifte hazır bulunan köylülerin avukatı Altaş projenin yapılmak istendiğini ama gelinen süreçte projeyi sahiplenecek yetkili kimse bulunmadığını belirterek şunları ifade etti:

“Bugün yapılan keşfe Karayolları Genel Müdürlüğü adına gelen kimse yoktu. Erzincan Valiliği adına hazine avukatı gelmişti. Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü adına da yetkili iki kişi gelmişti. Erzincan Valiliği davalı zaten bu işin hukuka aykırı olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini söyledik. Onun için bilirkişi heyeti yapılmadan da hemen bu projenin iptal olması gerekir. Biz de tekrardan vurguladık. Valilik köylümüz hakkında şikayette bulunuyor, yani şikayetçi oymuş gibi görünüyor. Keşfe gelen yetkili ‘Erzincan Valiliği, Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü adına buradayım’ dedi. Biz de ‘Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü diye bir davalı yok, Erzincan Valiliği adına buradasınız’ dedik. Bunun dışında keşif heyetine alanlar gösterildi, keşif sırasında da bölgede hayvanlar otluyordu. Süreci takip edeceğiz.”

Valilikten köylüye ve gazeteciye soruşturma

Gazeteci Duygu Kıt’ın “Ergan’daki taş ocağına tepki: Köyler alana 500 metre uzaklıkta” haberi üzerine Erzincan Valiliği’nin şikayeti üzerine hem Kıt’a hem de Ergan köylüsü Öskan Aktaş’a soruşturma açılmıştı.

Erzincan Valiliği, Kıt’ın haberi için ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma, iftira’ olduğunu iddia etmişti.

 

Columbia Üniversitesi’ndeki Gazze dayanışma kampına 400’den fazla polis girdi

Amerika Birleşik Devletleri genelinde 16 eyalette devam eden ve İsrail’in Gazze’ye saldırılarını protesto eden üniversite eylemleri kapsamında Columbia Üniversitesi‘nde rektörün talimatıyla kampüse giren polisler, öğrencilere müdahale ederek kurulan kampı dağıttı.

Eylemciler, Columbia Üniversitesi’nin Gazze’deki saldırılardan fayda sağlayan şirketlerle finansal bağlarını kesmesi çağrısında bulunuyor. Bu taleple, 14 gündür kampüste çadır kuran öğrenciler, okul yönetiminin uzaklaştırma kararına rağmen kamp alanını terk etmedi. 30 Nisan’da, bir grup öğrenci tarafından işgal edilen Hamilton Hall, İsrail’in Gazze’deki bombardımanlarında hayatını kaybeden 6 yaşındaki bir Filistinli çocuk anısına “Hin’s Hall” olarak adlandırıldı.

Columbia yönetimi, eylemcilerin Hamilton Hall’u işgal etmeleri üzerine, içeride kalan öğrenciler hariç, kampüsü kapattığını duyurdu. Öğrencilere kampüs içerisine giriş yasağı getirildi. Polis, eylemlerin yoğunlaştığı akşam saatlerinde, New York Belediye Başkanı Eric Adams‘ın da katıldığı bir basın toplantısı düzenleyerek eylemlerin “dışarıdan provoke edildiğini” öne sürdü. Adams, velilere çocuklarını eylem bölgesinden uzaklaştırmaları çağrısında bulundu.

Columbia Üniversitesi

Polis, Rektör Shafik‘in yetkilendirmesiyle, 17 Mayıs’a kadar kampüste kalmak üzere harekete geçti. 21.00 sularında 400 polis memuru, kampüs kapılarından içeri girdi. Öncelikle çadır kampının bulunduğu alana yerleşen polis, kampüsü tamamen kontrol altına aldı. Gözaltına alınan öğrenciler, polis otobüsleriyle alandan uzaklaştırıldı. Polis, ayrıca olay yerinde haber yapmaya çalışan gazetecilik öğrencilerini de tehdit ederek kampüsten çıkardı.

Columbia Üniversitesi’nde Gazze destekçisi öğrenciler Hamilton binasını işgal etti
ABD’deki üniversitelerde Gazze’yi savunan hocalara polis şiddeti

Olaylar sırasında kampüs kapıları, öğrencilere destek için toplanan çevre sakinleri tarafından dolduruldu. Gece yarısını geçen saatlerde, polisin kampüsü tamamen ele geçirdiği, çadır kampının toplandığı ve okula sadece yurtlarda kalanlar ile Gazetecilik Yüksekokulu öğrencilerinin girebildiği bildirildi.

İliç’le ilgili komisyon görüşmeleri başladı: ‘Çok büyük ve hayati eksiklikler var’

Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Altın Madeni’nde 9 işçinin toprak altında kaldığı liç kaymasıyla ilgili TBMM’de kurulan İliç Maden Kazası Araştırma Komisyonu‘nda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilileri dinlendi. MAPEG tarafından hazırlanan incelemelere ilişkin ise “yığın liçte yer değiştirme hareketlerinin kazadan yaklaşık 3 ay öncesinde artış yönünde eğilim gösterdiği ve kaza gününe kadar artarak devam ettiği tespit edildi” denildi. CHP’li Deniz Yavuzyılmaz, başka bir maden şirketinin de yığın liç sahasına toprak yığdığına dikkat çekerek, “Anagold şirketinin dışında, bir başka şirketin başka bir ruhsat sahasından çıkardığı oksitli cevheri getirip yığdığını söylemediniz” dedi.

ANKA’dan Dilan Kutlu’nun aktardığına göre; İliç Maden Kazası Araştırma Komisyonu üçüncü toplantısını yaptı. Komisyon, AKP Antalya Milletvekili Atay Uslu‘nun başkanlığında toplandı. Komisyonda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan gelen yetkililer dinlendi.

Komisyon 2 Mayıs’ta Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nı, 3 mayıs Cuma günü, Çalışma Bakanlığı‘nı, 6 Mayıs pazartesi günü ise AFAD, Devlet Su İşleri (DSİ) ve maden sahipleri Anagold ile Çalık Grubu‘nun yetkililerini dinleyecek.

Başkan Atay Uslu, şirket yetkililerinin yerinde dinlenmesi gerektiğini belirterek pazartesi akşamı İliç’e giderek salı ve çarşamba günü incelemede bulunacaklarını söyledi.

TOGG üzerinden maden güzellemesi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan sunumu yapan Bakan Yardımcısı Abdullah Tancan, madenlerin gündelik hayatta kullanıldığı alanları anlattı, TOGG üzerinden örnek vererek, TOGG bataryasında kullanılan maden oranlarını açıkladı. Bunun üzerine İYİ Parti Manisa Milletvekili Şenol Sunat‘ın, “reklamınızı iyi yapıyorsunuz” tepkisi salonda gülüşmelere sebep oldu.

Türkiye’de son 10 yılda ortalama yıllık 758 milyon ton maden üretimi yapıldığını açıklayan Tarcan, 2023 yılında madencilik faliyetlerinin GSYH’deki payının yüzde 1,2 olduğunu söyledi. Altında ithalat rakamlarının ihracat rakamlarının üzerinde olduğunu söyleyen Tarcan, “madencilik üzerinde cari açık veren ülkeyiz. 2022 yılında 6, 47 milyar dolarlık maden ihracatımız. 11, 6 milyar dolar ithalatımız var” dedi.

Altı ayda bir yapılan denetim faciadan önce yapılmamış

Türkiye geneli 4 bin 713 maden arama ruhsatı, 10 bin 147 işletme ruhsatı verildiğini açıklayan Abdullah Tancan, maden denetimlerinin riskli gruplarına göre iki yıl ile üç ay arasında değişiklik gösterebileceğini söyledi. İliç maden ocağının ise 3. risk grubunda olduğunu 6 ayda bir incelendiğini söyledi. Ancak İliç’teki denetim en son Ağustos 2023’te yapılmıştı. Liç yığınının kaydığı tarih ise 13 Şubat 2024’tü. Böylece aradan yedi ay geçmesine rağmen herhangi bir denetim gerçekleştirilmediği yeniden gündeme gelmiş oldu.

Deniz Yavuzyılmaz İliç

Aranan yedi işçi Sabırlı Deresi’nde

Sunumda, kazadan önce sahadaki son denetimin Ağustos 2023’te yapıldığı, arama çalışmaları devam eden yedi işçinin Sabırlı Deresi‘nde olduğu aktarıldı.

Tancan, liç alanın yüksekliğinin 97 metre olduğunu, yığın liç alanında 34 milyon 338 bin metreküp mazlemenin bulunduğu, alandan 10 milyon metreküp malzemenin aktığını, sabırlı deresine 4,5 milyon metreküp manganez ocağına 1 milyon 922 milyon metreküp yığın aktığı 3 milyon 797 metreküp malzemenin yığın liç sınırları içerisinde kaldığını söyledi.

Tancan, kayan yığın liç malzemesinin geçici depolama alanına taşınmasının devam ettiğini, günlük toprak taşıma miktarının 75 bin metreküpe ulaştığını belirtirken, DSİ tarafından siyanürlü malzemenin Bağıştas Barajı‘na karışmasını önlemek için liç yığının önüne set çekildiğini belirtti.

‘Liç yığınında sekiz ton altın var’

Bakan Yardımcısı Tancan, taşınan liç yığınının içerisinde sekiz ton altın bulunduğunu söyledi. CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz‘ın “cevherli toprak tekrar işletilecek mi?” sorusuna Tancan, “bilgisinin olmadığını” söyledi.

‘Çok büyük ve hayati eksiklikler var’

CHP Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, başka bir maden şirketinin de yığın liç sahasına toprak yığdığını söyleyerek şunları kaydetti:

“Enerji Bakanlığı’nın yaptığı sunumda çok büyük ve hayati eksiklikler var. Bu eksikliklerin başında, Anagold’un işlettiği altın maden sahasının içinde kaymanın yaşandığı yığın liç sahasında, Anagold şirketinin dışında, bir başka şirketin başka bir ruhsat sahasından çıkardığı oksitli cevheri getirip yığdığını söylemediniz; bu şirketin adı Kartaltepe Madencilik. Kartaltepe Madenciliğin aynı yığın liç sahasına yığma yaptığı bilgisi ne acıdır ki Anagold Madenciliğin nihai ÇED raporunda da belirtilmiyor, adeta gizlenmiş ve felakete giden yolun taşları da böyle döşenmiş. Anagold ve Kartaltepe Madencilik şirketleri tek yumurta ikizi şirketler. Her ikisinin de yüzde 80 ortağı SSR Minging, yüzde 20 ortağı Lidya Madencilik. Kartaltepe Madencilik de bir yandan kendi oksitli cevherini getirdi, o da yığdı.”

Tancan, Yavuzyılmaz’ın verdiği bilginin doğru olduğunu söyledi.

Bakan Yardımcısı Tancan’ın açıkladığı jeoradar verilerine göre, madenin liç sahasındaki hareketlilik aylar öncesinden başladığına dikkat çekilerek, “Jeoradar verilerinde yapılan incelemelere göre yığın liçte yer değiştirme hareketlerinin kazadan yaklaşık üç ay evvel artış yönünde eğilim gösterdiği ve kaza gününe kadar artarak devam ettiği tespit edilmiştir” denildi.

Sunumda kazanın gerçekleştiği gün farklı açılardan çekilen videolar ve maden alanının son durumuna ilişkin görüntüler gösterildi.

1 Mayıs kutlamaları biber gazı ve gözaltılarla başladı: Hedef Taksim Meydanı

1 Mayıs‘ı Taksim‘de kutlamak isteyen DİSK ve CHP‘nin de aralarında bulunduğu çok sayıda sendika, parti ve sivil toplum örgütü, toplanma noktalarında buluşmaya başladı. Taksim, Saraçhane ve Beşiktaş‘taki toplanma noktalarında olağanüstü önlemler dikkati çekiyor. Valilik yetkilileri kentte yaklaşık 42 bin polisin görev yaptığını açıkladı.

1 Mayıs

Taksim meydanına yürümek isteyen bir gruba polis Beşiktaş Barbaros Bulvarı’nda müdahale etti, Halkın Kurtuluş Partisi üyelerinden oluşan gruptan 30 kişi gözaltına alındı.

DİSK korteji ve sendikalar, Taksim’e yürüyüş için çıktığı yolda Unkapanı’ndaki polis barikatında polislerin biber gazı ile müdahalesi ile karşılaştı.

Taksim’de kutlamalara bu yıl da izin vermeyen İstanbul Valiliği‘nin 1 Mayıs nedeniyle aldığı olağanüstü önlemler çerçevesinde pek çok hatta, otobüs, tramvay, metro ve deniz seferleri yapılmıyor. Yüze yakın cadde 04.00’ten itibaren trafiğe kapatıldı.

Kadın meclisleri de mor bayraklarıyla Saraçhane’deki korteje katıldı.

Yenikapı – Hacıosman metrosu, Vezneciler Levent, M11 Kağıthane Yıldız arası ulaşım yapamıyor. Kabataş – Taksim füniküler seferleri durduruldu. Kabataş tramvayı Topkapı – Kabataş arası yolcu taşıyamıyor. Alibeyköy tramvayında son durak Cibali oldu.

Çok sayıda İETT seferi durduruldu. Anadolu yakasından Avrupa yakasına pek çok noktadan yolcu taşınamayacak. Marmaray – Sirkeci istasyonu çift taraflı ulaşıma kapalı. İETT, aksama yaşanmaması için ek seferler düzenledi. Toplu ulaşım araçları, kişiselleştirilmiş İstanbulkart sahiplerine bugün ücretsiz. Ancak kent neredeyse “kapalı” olduğu için bir yerden bir yere gitmek neredeyse mümkün değil.

1 Mayıs

Saraçhane’de konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, “1 Mayıs’ın simgesi Taksim Meydanı. O yüzden bu yıl Anayasa Mahkemesi kararına da dayanarak 1 Mayıs’ta Taksim’de olma irademizi ortaya koyduk. AYM’nin kararına sahip çıkmak anayasal düzene de sahip çıkmak demek. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını önündeki tüm engellerin kaldırılması için ülkeyi yöneten siyasi iktidara da çağrı yapıyoruz. 1 Mayıs çatışmanın, gerilimin konusu olsun istemiyoruz. Tüm işçilerin özgürce kendi taleplerini ifade ettiği bir gün olmalı” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik de beraberinde CHP heyeti ile Saraçhane’ye geldi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Hedef Taksim meydanıdır. Devletin kaymakamı, valisi, emniyet müdürü milletin karşısına dikilirse, milletle devlet karşı karşıya gelirse, devlet kazanır” diye konuştu.

Yazar Paul Auster hayatını kaybetti

New York Üçlemesi, Sunset Park, Brooklyn Çılgınlıkları, Son Şeyler Ülkesinde eserlerinin yazarı Paul Auster (77) hayatını kaybetti. Akciğer kanserinden kaynaklanan komplikasyonlar sonucunda yaşamını yitirdi.

1947’de New Jersey’de doğan çağdaş edebiyatın önemli isimlerinden biriydi.  Çağdaş Amerikalı yazar Paul Auster günümüzün en önemli ve popüler postmodern edebiyat temsilcileri arasında gösteriliyor.

Auster’in öyküleri genellikle tesadüf, şans ve kader temalarını odağına alıyor. Auster’ın kahramanlarının çoğu bizzat yazar ve ilk romanlarındaki karakterlerin sonraki romanlarında tekrar ortaya çıkmasıyla kendi kendine gönderme yapıyor.

Fotoğraf: Todd Heisler/The New York Times

Auster’a göre yazarlık hayatı sekiz yaşındayken beyzbol kahramanı Willie Mays‘ten imza almayı kaçırmasıyla başladı, çünkü ne kendisi ne de ailesi maça kalem götürmemişti. O günden sonra her yere kalem götürdü. 1995’te yazdığı bir makalede, “Cebinizde bir kalem varsa, bir gün onu kullanmaya başlamak için kendinizi hazır hissetme ihtimaliniz yüksektir” diyordu.

Auster, 14 yaşında bir yaz kampında yürüyüş yaparken, birkaç santim ötesinde bir çocuğun yıldırım çarpmasına ve anında ölmesine tanık oldu – bu olayın hayatını “kesinlikle değiştirdiğini” ve “her gün” düşündüğünü söyledi.

Eleştirmen Laura Miller 2017’de, “anlaşılır bir şekilde, şans onun kurgusunda yinelenen bir tema haline geldi” diye yazdı.

Auster 1970’lerin başında Paris’e taşınmadan önce Columbia Üniversitesi‘nde okudu, burada çevirmenlik de dahil olmak üzere çeşitli işlerde çalıştı ve üniversitedeyken tanıştığı “bir dargın bir barışık” kız arkadaşı yazar Lydia Davis ile birlikte yaşadı. 1974 yılında ABD’ye döndü ve evlendiler. Çiftin 1977 yılında Daniel adında bir oğulları oldu, ancak kısa bir süre sonra ayrıldılar.

Ocak 1979’da Auster’ın babası Samuel öldü ve bu olay yazarın 1982’de yayımlanan ilk anı kitabı Yalnızlığın Keşfi’nin tohumlarını attı. Bu kitapta Auster, babasının babasının, delilik gerekçesiyle beraat eden büyükannesi tarafından vurularak öldürüldüğünü açıkladı. Auster, kendisini “bir duvarın karşı taraflarında birbirlerinden kopuk, taşınamaz bir ilişki” içinde tanımladığı babasına atıfta bulunarak, “Bir çocuk böyle bir şeyi bir erkek olarak etkilenmeden yaşayamaz” diye yazdı.

Auster’in en ünlü eserlerinden bazıları “New York Üçlemesi” olarak adlandırılan “City of Glass” (Cam Kent), “Ghosts” (Hayaletler), ve “The Locked Room” (Kilitli Oda).

 

[Yeşil Gazete TV] 1 Mayıs OHAL’i

Yeşil Gazete TV’de bu sezon da devam eden;  hukukçu Özgür Özdemir’in hazırladığı ve sunduğu “Adalet Arası” programının bu haftaki konusu;  İstanbul‘u neredeyse “kapatan” 1 Mayıs kutlaması önlemleri oldu. 

*

İktidar, tarafı olmadığı toplantı, gösteri ve yürüyüşlere karşı günübirlik yasaklamalarla engeller çıkarmaya devam ediyor. 8 Mart, 25 Kasım, 1 Mayıs ve benzeri günlerde metroların duraklarının kapatıldığı, yolların kesildiği ve kutlama alanının bariyerlerle kapatıldığına şahit olduk ve olmaya da devam ediyoruz.

1 Mayıs’a az kala, toplantı ve gösteri hakkımızın Anayasa’nın 34. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi ile güvence altına alındığını söylememizin bir anlamı yok. Anayasa Mahkemesi’nin 1 Mayıs hakkındaki ihlal kararının da bir anlamı yok. Bir hukukçu olarak, hukukun koruma altına aldığı haklarımız ve bunların ihlal edildiğini tespit eden mahkeme kararlarının güncelde bir karşılığı kalmadığı için bir anlamı yok demek çok ağır geliyor. Bu ağırlığın altında eziliyoruz ve ezilmeye karşı durmak için yarınki 1 Mayıs kutlamaları milat olabilir.

Mart seçiminden bu yana

31 Mart  yerel seçiminde muhalefet partisinin başarılı olması, Mayıs 2023 seçimlerinden yorgun ve kırgın çıkan muhalefetin tüm özneleri için can suyu oldu. Seçimin ardından 2 Nisan’da DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu bir basın toplantısı düzenledi. Sözlerine “Demokrasi Şimdi, Taksim Şimdi”  diyerek başlayan Çerkezoğlu,  “Bizler İstanbul’da 1 Mayıs sabahı bir elimizde karanfil, bir elimizde çocuklarımızla yüzümüzü Taksim’e dönecek ve yürüyeceğiz” diyerek 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama çağrısını yaptı.

Bu çağrının akabinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel de 1 Mayıs için Taksim’i işaret etti ve İçişleri Bakanı ile temasa geçerek kutlamaların engellenmemesi için girişimde bulundu.

İktidar hastalığı olarak yasaklama

1 Mayıs çağrılarına, iktidar cephesi Taksim’de kutlama yapılmasına izin verilmeyeceğini açıklayarak yanıt verdi. Hatta bugün İstanbul Valiliği, 1 Mayıs’ta insanların Taksim’e gidememesi için ulaşımda ciddi bir kısıtlamaya gitti. 1 Mayıs sabahı saat 4’ten itibaren kara, deniz ve raylı toplu ulaşımı ile kara yolu kapatmaları ile İstanbul’u felç edecek kısıtlamaları açıkladı. Önceki yıllardaki günübirlik yasaklarda sadece bir ilçeyi engellemeyi tercih eden İktidar, bu sefer sadece Beyoğlu’nu değil Fatih ve Beşiktaş ilçelerinde de ciddi kısıtlamalara gitti.

Geçmiş 1 Mayıs kutlamalarında insanların Taksim’e gitmesini engellemek isteyen İktidar, bugün ise insanları İstanbul’da hareket ettirmemeye çalışıyor. Bu noktada İstanbul Valiliği’nin yayınladığı günübirlik yasaklar; birden fazla insan hakkını, aynı anda ve ölçüsüz bir şekilde kısıtlayarak adeta bir OHAL işlevi görüyor.

Bakan’ın bahaneleri

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bugünkü açıklamasında Taksim’e bir parantez açarak “Hele ki sosyal medyadan çağrı yapan terör örgütlerinin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarını bir eylem ve propaganda sahası haline getirmelerine asla ve asla müsaade etmeyeceğiz” dedi.

Her konunun teröre bağlandığı ve herkesin terörist ilan edildiği gündemde Bakan’ın engellemeleri terörle mücadele kapsamında olduğunu aksettirmesi beklediğim bir yaklaşımdı. Bu yüzden şaşırmadım. Fakat iktidarın terör damgasına karşı  “Türkiye Cumhuriyeti, bir meydandaki güvenliği sağlayamayacak kadar aciz mi? gibi basit sorular sorup terör adı altındaki engellemeleri aşmalıyız.

Yarına giderken

Terör damgası yeme korkusundan uzakta ve iktidarın günübirlik yasaklamalarına rağmen, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması için yapılan ısrarlı çağrı; yasakların anlamsızlığını topluma kanıtlama açısından çok değerli. Herkesi, imkânı ölçüsünde 1 Mayıs OHAL’ine karşı durmaya çağırıyorum. Şunu sakın unutmayalım:

Kurtuluş yok tek başımıza, Ya hep beraber ya hiçbirimiz

 

 

Kanada’daki plastik kirliliği görüşmelerinden yine karar çıkmadı

Kanada‘nın Ottawa kentinde gerçekleştirilen Plastik Kirliliği Üzerine Hükümetlerarası Müzakere Komitesi‘nin dördüncü tur toplantısında, dünya genelinde plastik kirliliğini sonlandırmak amacıyla bir antlaşma metni üzerinde ilk kez müzakereler yapıldı. Delegeler ve gözlemciler, fikir alışverişlerinin ‘somut antlaşma diline dönüşmesini’ memnuniyetle karşıladı.

Euronews’in aktardığına göre toplantıda, plastik üretiminin sınırlandırılması fikri en çok tartışma yaratan konular arasında yer aldı. Bu öneri, plastik üreticisi ülkeler, şirketler ve petrol ve gaz ihracatçıları tarafından şiddetle karşı çıkılmasına rağmen metinde yer almaya devam etti.

Çoğu plastik, fosil yakıtlar ve kimyasallardan üretiliyor. Ottawa’daki oturumun sonunda komite, yıl sonunda Güney Kore‘de yapılacak son toplantı öncesinde antlaşma üzerinde çalışmaya devam etme kararı aldı.

Plastik kirliliğini azaltmak mümkün mü?
‘Akdeniz’de plastik kirliliği gelecek 10 yılda üç kat artacak’
DEVA Partisi’nden Tarım Bakanı’na: Topraktaki mikroplastik kirliliğine ilişkin ne yapıyorsunuz?

Son oturum hazırlıkları, antlaşmanın uygulanmasının nasıl finanse edileceğine, plastik ürünlerde endişe verici kimyasalların değerlendirilmesine ve ürün tasarımına odaklanacak. Plastik üreticileri, üretim üzerindeki sınırlamaları eleştirerek, müzakerelerin plastik üretimini ele almayarak ‘odadaki fili görmezden geldiğini’ belirtti.

Endüstri sözcüsü Stewart Harris, üyelerin plastikleri geri dönüştürme ve yeniden kullanım üzerine odaklanan bir antlaşma istediklerini belirtti. Harris, hükümetlerin bir araya gelip özellikle finansman ve plastik ürün tasarımı konularında ek çalışmalar yapmayı kabul etmelerinden memnuniyet duyduklarını ifade etti. Bilim İnsanları Koalisyonu‘ndan onlarca bilim insanı, müzakerecilere plastik kirliliği konusunda bilimsel kanıtlar sunarak, yanlış bilgilendirmeleri çürütmek için toplantıya katıldı.

plastik kirliliği

Ekvador’un başmüzakerecisi Walter Schuldt, tüm ülkelerin süreçte ilerlemek için ortak bir vizyona sahip olduğunu belirtti. Schuldt, “Sonuçta, sadece insan hayatının değil, bu gezegendeki tüm yaşam formlarının geleceği için hayatta kalma mücadelesinden bahsediyoruz” dedi.

Yeni Zelanda’dan Juressa Lee, mikroplastiklerin gıda arzlarını kirlettiğini ve bu kirliliğin topluluklarını ve yaşam tarzlarını tehdit ettiğini vurguladı. Lee, “Atalarımızın toprakları plastikle kirletiliyor. Biz hak sahipleriyiz, ilgilenenler değil. Sorun yaratan insanlardan daha fazla söz hakkımız ve karar verme yetkimiz olmalı” dedi.

Almanya’da aşırı sağ saldırıların odak noktası iklim politikaları

Almanya istihbarat örgütünün aşırı uç ilan ettiği aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile  neo-Nazileri ve dazlakları içeren gevşek bir siyasi hareket olan Özgür Saksonya adlı örgüte verilen destek ülke genelinde artıyor. 

Doğu Almanya eyaleti Saksonya‘da, söz konusu destek ana akıma kadar uzanırken, anketler AfD’nin eylül ayındaki bölgesel seçimlerin yanı sıra komşu Brandenburg ve Thüringen seçimlerinde de en fazla oyu alma yolunda ilerlediğini gösteriyor.

Daha küçük ama daha radikal bir ağ olan Özgür Saksonya ise, 140.000 aboneye sahip bir Telegram grubunda hükümete karşı haftalık mitingler düzenliyor.

Polonya sınırındaki aşırı sağın kalesi Görlitz‘de ve Almanya’nın diğer şehirlerinde her pazartesi gecesi düzenlenen yürüyüşlerde, her iki partinin destekçileri göçe, koronavirüs kısıtlamalarına ve Ukrayna‘ya yapılan askeri yardıma yönelik öfkelerini açığa vuruyor. Ancak suçun asıl yükünü çeken grup iklim politikaları yürüten Yeşiller.

AfD belediye meclis üyesi Lutz Jankus, bir çiftçi protestosu sırasında kendilerini özgürlük partisi, Yeşiller’i yasaklar partisi olarak nitelendirerek, “Yeşiller bizim baş düşmanımızdır. İnsanlara evlerini nasıl ısıtacaklarını anlatmak istemiyoruz. İnsanlara arabalarında ne tür bir motorun olması gerektiğini söylemek istemiyoruz” dedi.

Guardian‘dan Ajit Niranjan‘ın değerlendirmesine göre, iklim eylemi soyut ideallerden somut değişikliklere doğru ilerledikçe, Avrupalı ​​liderler seçmenleri haziran ayındaki seçimlerden uzaklaştırabilecek politikaları gözden geçirmeye başladı.

‘Almanya dünyayı tek başına kurtaramaz’

Ülkede her ne kadar toplumsal bir “yeşil tepki” (yeşil politikalara tepki) korkusu büyük ölçüde temelsiz olsa da, anket verileri iklim politikalarının ve Yeşillerin aşırı sağ saldırıların odak noktası haline geldiğini gösteriyor.

Fransa, Almanya ve Polonya‘daki 15.000 seçmenin iklim politikasına yönelik tutumları üzerine yakın zamanda yapılan bir çalışmanın ortak yazarı olan Berlin Humboldt Üniversitesi‘nden siyaset bilimci Markus Kollberg, “Bizim çıkardığımız sonuç, yaygın bir yeşil tepkinin olmadığıdır. Verilerde aslında parti çizgisinde çok açık bir kutuplaşma buluyoruz” diye konuştu.

Göç karşıtı görüşleriyle siyasi bir güç haline gelen AfD, fosil yakıt şirketlerinin inkar etmeyi bırakmasından çok sonra bile küresel ısınma hakkındaki bilimsel gerçekleri sorgulamaya devam etti.

Görünüşte destekçilerinin aşırı hava koşulları hakkında konuşmaya pek ilgileri yok. Anketler AfD seçmenlerinin ortalama bir Alman’a kıyasla iklim krizini daha az önemsediğini gösterse de, bunu durdurmaya yönelik tedbirlerin çok ileri gittiğini söyleme olasılıkları daha yüksek.

Kollberg ve meslektaşları insanlara gezegenin ısınmasına neden olan kirliliği azaltmaya yönelik 40 politikadan oluşan bir liste gösterdiğinde, AfD seçmenlerinin bunlardan ancak dördünü desteklediğini, Yeşil seçmenlerin ise hepsini istediğini gördü. En olumsuz tepkiler ise gaz kazanlarını etkileyen politikalara, yeni gaz kazanlarının yasaklanmasını amaçlayan yasanın medyada “ısıtıcı çekiç” olarak tanımlanmasına ve içten yanmalı motorlu araçlara geldi.

Görlitzliler de değişimin çok hızlı gerçekleştiğinden, Yeşiller’in fazla radikal olduğundan ve Almanya’nın dünyayı tek başına kurtaramayacağından şikayet etti. Kentteki ortalama gelir, Almanya’nın çoğundan daha düşük olmasına rağmen, yeniden birleşmeden bu yana İspanya‘dan daha yüksek bir seviyeye ulaştı ve Fransa ve İtalya’nın hemen gerisinde kaldı. Yaşam maliyetine göre ayarlandığında, 2021’de kişi başına düşen yıllık GSYİH, Görlitz’de, köprünün hemen üzerinde yer alan Polonya tarafı Zgorzelec’e göre 9.200 Euro daha yüksekti.

Bu yıl Avrupa çapında patlak veren çiftçi protestolarından korkan ve çevre kirliliğinin bedelini insanlara ödetme konusunda endişeli olan politikacılar, yeşil geçişin algılanan maliyetlerinin yoksul ve kırsal kesimdeki seçmenleri radikal partilere sürüklemesinden korkuyor. Araştırmacılarsa  şüpheci. Kollberg, “Verilerimizde buna dair pek fazla kanıt bulamıyoruz. Farklılıkları yönlendiren gelir değil, ideolojidir” diye konuşuyor.

Yeşil vekillere saldırılar arttı

2021’de üçlü koalisyonda yer almak için iklim eylemine destek dalgası yaratan Yeşillerin sevilmeyen politikaları, aşırı hava koşullarının daha da şiddetlenmesini durdurmaya yönelik vaatlerin doğal bir sonucu. Son federal seçimde, iklimin bozulmasıyla daha da güçlenen ölümcül sellerin ülke çapında 180’den fazla insanı öldürmesinden kısa bir süre sonra, AfD dışındaki tüm büyük partiler, yüzyıl sonunda gezegenin sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece (2,7 derece) üzerinde ısınmasını engelleme taahhüdünde bulundu.  Ancak o zamandan bu yana Yeşiller medyada kum torbası haline geldi ve gerçek hayatta diğer partilere göre çok daha fazla saldırganlığın kurbanı oldu. Yerel Yeşil politikacılar ülke çapında saldırıya uğradı; ekonomi ve iklim bakanı Robert Habeck, geçen ocak ayında feribottan ayrılırken öfkeli bir çiftçi kalabalığı tarafından karşılandı, eş lider Ricarda Lang‘in şubat ayında parti toplantısından ayrılması, saman balyalarını ateşe veren ve traktörlerle yolları kapatan çiftçiler tarafından engellendi.

Haftalık gösterilerin güzergahı üzerinde yer alan Görlitz Yeşilleri’nin ofisinin önünde konuşan parti sözcüsü Carolin Renner, kendisi ve meslektaşlarına ölüm tehditleri yağdırıldığını, kapılarına “beyaz gurur” çıkartmaları yapıştırıldığını ve her gün sosyal medyadan “nefret yağmuruna” maruz kaldıklarını söyledi.  Noel’den kısa bir süre önce de protestocular, Zittau yakınlarında Yeşiller’in ofisinin önüne at gübresi döktü.

Yeşiller sadece aşırı sağın hedefi değil. Muhafazakar muhalefetin lideri Friedrich Merz, Yeşiller’i hükümetteki “baş düşman” olarak tanımlarken, Saksonya’yı Yeşiller ile birlikte yöneten muhafazakar başbakanı Michael Kretschmer de  koalisyon ortaklarıyla “bu insanlar” diyerek alay etti.

Ülke çapındaki iklim aktivistleri de  (çoğunlukla genç kadınlar), ana akım politikacıların onları “eko-teröristler” ve “iklim Talibanı” olarak adlandırmasıyla daha da kötüleştiğini söyledikleri istismarlara maruz kalıyor.

İki yıl önce halka açık bir etkinlikte şansölye Olaf Scholz, bir grup radikal iklim aktivistini Nazilere benzetmişti. Scholz, bu suçlamayı reddetse de herhangi bir açıklama yapmadı.

Saksonya Parlamentosu’nda AfD milletvekili Sebastian Wippel, federal hükümetteki politikalardan yalnızca Yeşiller’in değil üç partinin de sorumlu olduğunu belirtti; ancak birçok açıdan Yeşiller’in “kendileriyle tamamen çelişen ideolojik bir dünya görüşünü” temsil ettiğini de sözlerine ekledi.

2019’da neredeyse Görlitz’in belediye başkanı olacak olan Wippel, “Seçmenlerimizin iklim değişikliğinden çok az korkusu var” diyerek, AfD destekçilerinin yaşam maliyetlerini artıran ve cüzdanlarını zayıflatan enerji politikalarına önem verdiğini ekledi: “Almanya’da söylediğimiz gibi hükümetin toplarla serçeleri vurduğu izlenimine kapılıyorsunuz.”

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, bilimsel araştırmalara ilişkin son incelemesinde, Sanayi Devrimi‘nden bu yana sıcaklıklarda gözlenen 1,2 derecelik artışın tamamından insanların sorumlu olduğu sonucuna vardı. Wippel, AfD içindeki görüş yelpazesinin iklimin değişmekte olduğunu düşünmeyenlerden, değiştiğini düşünen ancak insanlığın katkısının bilinmediğini düşünenlere ve “bu Yeşil anlatıyı kim takip eder” diyenlere kadar uzandığını söyledi: “Son gruptaki insanlar az sayıda, ama varlar.”

AfD’nin iklim görüşleri çekirdek destekçilerini rahatsız ediyor gibi görünmüyor ancak çekiciliğini genişletmeye çalışan parti için sorunlara neden olabilir. Zira Almanların büyük çoğunluğu her ne kadar iklimin daha da kötüye gitmesini nasıl durdurabilecekleri konusundaki görüşleri ve bunu yapma istekleri büyük farklılıklar gösterse de insanların iklimi değiştirdiğini kabul ediyor.

Yeşiller ve AfD’nin hemfikir olduğu nokta ise hiçbir partinin diğerinden oy kapmaya çalışmanın pek mantıklı olmadığı ve bunun yerine Almanya’nın siyasi merkezindeki insanları ikna etmeyi tercih ettiği.

Kollberg’in araştırması, iklim politikalarının siyasi yelpazenin diğer tarafındaki seçmenleri çekme ihtimalinin düşük olmasına rağmen, kendi destekçilerini de oyalama ihtimalinin düşük olduğunu öne sürüyor: “Kutuplaşmanın kötü bir kelime olduğunu düşünüyoruz ancak sonuçlarımız aslında bir bakıma olumlu. İlerici partiler, kendi seçmenlerinden büyük bir tepki beklemek zorunda kalmadan iddialı iklim politikalarını hayata geçirebilir.”

Dikey tarım hakkında doğru bilinen 4 yanlış

Bitkilerin topraksız olarak, köklerinin besin çözeltisi içinde yetiştirildiği yenilikçi bir tarım yaklaşımı olan dikey tarımın küresel pazar değerinin 2029’a kadar yaklaşık 23 milyar ABD dolarına ulaşması bekleniyor.

Genellikle bu topraksız yetiştiricilik büyük sera veya depolarda, bitkilerin raflar üzerinde yüksekçe istiflendiği bir ortamda gerçekleşiyor ve aydınlatma, sıcaklık ve nem gibi parametreler bilgisayar sistemleri tarafından kontrol edilebileceği için, bazen ‘kontrollü çevre tarımı’ olarak da adlandırılabiliyor.

Surrey Üniversitesi‘nden Zoe Harris‘in aktardığına göre dikey tarım, kısıtlı alanlarda çok miktarda gıda üretme potansiyeline sahip ancak uzmanlar, bu konuda dört ana yanılgı bulunduğunu ifade ediyor.

1. ‘Dikey çiftlikler hakim olacak’

Dikey tarımın geleneksel tarla tarımını tehdit ettiği düşünülebilir ancak bu, gerçeği yansıtmıyor. Şu anda bu yöntem yalnızca marul ve yapraklı yeşillikler gibi küçük, hızlı büyüyen ve yüksek değere sahip bitkiler için karlı sayılıyor.

Dikey tarım maliyetlerinin ölçek ekonomisi ve süreçlerin standardizasyonu sayesinde düşmesi bekleniyor, böylece daha geniş bir bitki yelpazesi bu yöntemle yetiştirilebilecek. Ancak uzmanlar, bu şekilde yetiştirilmesi mümkün olan bitkilerin yetiştirilmesinin etik bir mesele olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Örneğin, buğday gibi tahıl ürünlerinin dikey tarımı teknik olarak mümkün olsa da, gereken yüksek enerji nedeniyle maliyet açısından etkili değil.

dikey tarım

2. ‘Dikey tarım herkesi besleyecek’

Bu düşünce çekici olsa da, şu an için gerçeklikten uzak. Dikey olarak yetiştirilen ürünler genellikle yüksek fiyatlarla satılıyor; ürün daha yüksek maliyetle üretildiği için, daha yüksek fiyattan satılıyor.

Dikey çiftlikler, iklim kontrolü sağlayan büyüme odaları, topraksız sistemler, aydınlatma, ısıtma, soğutma ve havalandırma gibi altyapılar nedeniyle yüksek sermaye giderlerine sahip. Bazı araştırmacılar, şehir merkezlerinde kurulacak dikey çiftliklerin beslenme açısından yetersiz bölgelerdeki sorunları çözebileceğini öne sürüyor. Bu, tüketicilere yakın yerlerde yiyecek üretilmesi anlamına geliyor; ancak bu ölçeği genişletmek için maliyetlerin düşürülmesi gerekiyor.

Güney Kore’de bir ilk: Trafiğe kapanan tünel ülkenin en büyük dikey tarım çiftliğine dönüştürüldü
‘Dikey Ormanlar’ kentlerin yeni geleceği olabilir mi?
İklim krizine karşı yerin 30 metre altında sebze yetiştiriciliği: Yüzde 95 su tasarrufu

3. ‘Dikey tarım sürdürülebilir değildir’

Bu argüman genellikle, dikey çiftliklerin çalışması için elektriğe ihtiyaç duyması gerçeğinden kaynaklanıyor. Ancak, yüzde yüz yenilenebilir enerjilerle çalışan bir şebeke bu noktayı geçersiz kılabilir. Birçok ticari dikey çiftlik zaten elektriğini yenilenebilir enerji sağlayıcılarından alıyor. Ayrıca, tarla tarımının dizel traktör kullanımı gibi ilişkili emisyonları da bulunuyor.

Dikey tarım, kapalı devre dolaşım sistemi sayesinde su ve gübreyi defalarca kullanabilir. Yağmur yağdığında, tarla tarımında fazla tarım kimyasalları toprağa, yeraltı sularına veya nehirlerimize karışırken, dikey çiftliklerde böyle bir akıntı yok.

İngiltere’deki yapraklı yeşilliklerin çoğu su sıkıntısı çeken bölgelerde yetiştiriliyor ve sulama, mevcut su kıtlığını daha da kötüleştiriyor. Dikey çiftliklerin kontrol edilen ortamı, bu sentetik kimyasallara olan ihtiyacı azaltır veya ortadan kaldırabilir. Eğer dikey çiftliklerde zararlılar sorun olursa, uğur böcekleri gibi doğal yırtıcılar yaprak bitlerini öldürmek için kullanılabilir.

4. ‘Dikey tarım doğal değildir’

Dikey tarım, teknoloji kullanarak doğada mevcut olan süreçleri ve ortamları taklit eder; doğal süreçlere müdahale etmez veya onlara meydan okumaz. Tarla tarımında, bitkiler toprakta büyür ve fotosentez için güneş ışığından yararlanır. Besin maddelerine hem topraktan hem de gübrelerden erişirler.

Dikey tarımda, LED ışıklar güneş ışığını taklit eder ve hatta ışık oranlarını iyileştirerek bitkilerin daha hızlı büyümesine ve daha yüksek besin seviyelerine ulaşmasına yardımcı olacak şekilde programlanabilir. Kullanılan gübreler, tarlada kullanılanlarla aynı elementlerden oluşur. Dolayısıyla dikey tarımın doğallığı da, subjektif bir tartışma konusu.