Ana Sayfa Blog Sayfa 130

İşçi Filmleri Festivali Ankara ve İstanbul’da başlıyor

Gönüllülük esasıyla 19. kez düzenlenecek olan Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, Ankara ve İstanbul’daki ilk gösterimleriyle bugün (2 Mayıs’ta) başlıyor.

19. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali’nin Ankara ayağı bu akşam (2 Mayıs) saat 18.30’da Kuğulu Park’ta düzenlenecek yürüyüşle başlayacak, ardından Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki kokteyl ve film gösterimiyle devam edecek.

Oyuncu, yönetmen, yazar Onur Gazdağ ve oyuncu Çisil Cansu Özer’in sunuculuğunu üstlendiği açılışta, Nejla Demirci’nin yönetmenliğini yaptığı “Kanun Hükmü” filminin de Türkiye galası gerçekleşecek.

Açılış gecesine Dedemin Bol Şalvarı ve Sağlık Emekçileri Korosu eşlik edecek.

Festival, gönüllülerin çalışmasıyla Ankara’da ücretsiz olarak izleyiciyle buluşacak. Film gösterimleri 8 Mayıs’a kadar Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi ve Mülkiyeliler Birliği’nde yapılacak.

İşçi Filmleri Festivali

İstanbul’un açılış filmi Ken Loach’tan

İstanbul’daki açılış ise bugün saat 19.30’da Beyoğlu Sineması’nda düzenlenecek ve gecenin sunuculuğunu oyuncu Güzide Arslan yapacak. Oyuncu Menderes Samancılar’a teşekkür ve onur plaketinin verileceği gecede her yıl olduğu gibi bir set emekçisi de sahneye davet edilecek. Bu yılın set emekçisi görüntü yönetmeni Eyüp Boz.

Festivalin İstanbul açılış filmi, işçi filmlerinin usta yönetmeni Ken Loach’un son filmi olan “Umudunu Kaybetme/The Old Oak” olacak.

Festival kapsamında 8 Mayıs Perşembe saat 20.00’de ise Cemal Reşit Rey Kültür Merkezi‘nde Kardeş Türküler konseri izlenebilecek.

İklim krizi ve El Nino etkisiyle ‘Sıcaklığa bağlı can kayıplarında artış yaşanabilir’

Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından geçen ay yayımlanan “Asya İklim Durumu 2023” raporuna göre Asya, hava durumu, iklim ve suyla bağlantılı afetler nedeniyle dünyada felaketlerden en çok etkilenen bölge oldu. Prof. Dr. Levent Kurnaz, iklim değişikliğinin sıcak dalgası, kuraklık ve fırtına gibi aşırı hava olaylarının sıklığını ve şiddetini artırarak geniş alanlara yayılmalarına neden olduğunu bildirdi.

Kıtada aşırı sıcaklar nedeniyle ısınma eğilimi 1961-1990 döneminden bu yana neredeyse iki kat artarken 2023’te ortalama hava sıcaklığı 1991-2020 döneminin 0,91 derece üzerine çıktı ve ikinci en yüksek sıcaklık olarak kayıtlara geçti.

Japonya, 2023’te tarihindeki en sıcak yaz mevsimini yaşarken, Çin‘de ulusal meteoroloji istasyonlarının yaklaşık yüzde 70’inde termometreler 40 derecenin üzerini ölçtü ve 16 istasyonda sıcaklık rekoru kırıldı. Hindistan‘da ise 2023’ün Nisan ve Haziran aylarında sıcak çarpması sonucu 110 kişi hayatını kaybetti.

Yaz mevsiminin yaklaşmasıyla Asya’da özellikle Hindistan ve Tayland’da yüksek hava sıcaklıkları etkili olmaya başladı. Hindistan’da 19 Nisan-1 Haziran’daki seçimler kapsamında yaklaşık 968 milyon seçmen federal parlamentonun alt kanadı Halk Meclisi üyelerini belirlemek için sandığa giderken yüksek hava sıcaklıkları seçime katılım oranında düşüşlere neden oldu. Sıcaklığın 41,9 dereceye kadar yükseldiği Kerala eyaletinde geçen pazar günü sıcak çarpması nedeniyle iki kişi hayatını kaybetti. Tayland‘da ise sıcak çarpması nedeniyle yılbaşından bu yana ölenlerin sayısı 30’a yükseldi.

‣ Himalaya buzulları eridikçe Güney Asya’daki su krizi derinleşiyor
‣ İklim krizi: Buzullar on yılda üç milyar ton kütle kaybına uğradı

‘Sıcaklığa bağlı can kayıplarında artış yaşanabilir’

AA‘dan Yeşim Yüksel‘in aktardığına göre; Güney Asya‘yı etkisi altına alan sıcak dalgasına ilişkin Prof. Dr. Kurnaz, iklim değişikliğinin sıcak dalgası, kuraklık ve fırtına gibi aşırı hava olaylarının sıklığını ve şiddetini artırarak geniş alanlara yayılmalarına neden olduğunu bildirdi.

Hindistan’ın bazı bölgelerinde sıcaklığın üstüne çok yoğun nemin eklendiğini ve bu iki faktörün birleşmesiyle çok tehlikeli bir ortamın oluştuğunu kaydeden Kurnaz, “Dünyanın neredeyse her tarafında daha sıcak günler yaşanıyor ancak bölgede en sıcak günlerin geçmişle kıyaslandığında oluşup oluşmadığını görebilmek için yaklaşık olarak Mayıs ayının 10’una kadar bekleyip resmi raporları baz almamız gerekiyor. Muhtemelen o raporlarda da o bölgenin özellikle çok sıcak günler yaşadığı sonucu karşımıza çıkacak” diye konuştu.

Aynı anda hem sıcaklığı hem nemi ölçebilen ıslak termometrenin, Hindistan’da günlük 30 dereceye ve kısa süreli de olsa 33 dereceye çıkabildiğini aktaran Kurnaz, ıslak termometrenin 35 dereceyi gösterdiği bir noktada beş saat durmanın ölümle sonuçlanabileceği uyarısında bulundu. Kurnaz, Hindistan, Bangladeş, Pakistan ve Tayland’da klima kullanımının özellikle kırsal bölgelerde yaygın olmaması nedeniyle bu tür yüksek sıcaklıkların etkili olduğu dönemlerde sıcaklığa bağlı can kayıplarında artış yaşanabileceğini ifade etti.

İklim krizi: Hindistan’da buzul gölünün patlamasıyla yaşanan selde can kaybı 47’ye yükseldi 

‘Etkinin dünyanın geri kalanına yansıması üç ay sürüyor’

El Nino’nun, Pasifik Okyanusu‘ndaki suların normalden sıcak, La Nina‘nın da normalden serin olması anlamına geldiği bilgisini paylaşan Kurnaz, “Bilim insanları ‘Yaklaşık olarak nisan ayının ortasında El Nino durumu resmen bitti’ diyor ancak bu etkinin dünyanın geri kalanına yansıması üç ay sürüyor. Dünyada El Nino’nun etkisi sona erdi diyebilmek için 15 Nisan’dan sonra üç ay yani 15 Temmuz’a kadar beklemek gerekiyor. Etkilerini yine görmeye devam ediyoruz ama şu anda Pasifik normal sıcaklığına döndü” değerlendirmesinde bulundu.

Geçen yazın rekor sıcaklıklarla geçmesinin nedenleri arasında iklim değişikliğiyle birleşen El Nino’nun da bulunduğunu vurgulayan Kurnaz, mevsim normali kavramının ortadan kalkmasıyla her yılın bir önceki yıla kıyasla daha sıcak geçtiğinden bahsetti.

‣ Alpler’de 3 bin 400 metre yükseklikte göl oluştu

‘Yüksek sıcaklarda güneşten korunmalı, bol su tüketmeli’

Yüksek sıcaklıklarda dışarıda bulunmak zorunda kalanların mümkün olduğunca güneşten korunması ve bol su tüketmesi gerektiğinin altını çizen Kurnaz, şu tavsiyelerde bulundu:

“Dışarı çıkmak zorunda olmayanların öncelikle evde oturmaları gerekiyor. Üstüne yine bol su içeceğiz ve olabildiğince kendimizi serin tutmaya çalışacağız. Özellikle nemin yüksek olduğu bölgelerde yani Türkiye’nin güney ve güneybatısında çok ciddi sağlık sorunları oluşabilir. Herkes klima sahibi olmak durumunda değil. Özellikle yaz aylarında herkes elektriğe veya klimalara yüklenmeye başlayınca elektrik kesintileri olmaya başlıyor, sistemimiz henüz bunlara hazırlıklı değil. Bu nedenle de olabildiğince abartmadan serinlememiz gerekiyor yani hiçbir yeri 23 derecede tutmamıza gerek yok, en azından bizi öldürmeyecek sıcaklıkta tutacak olsak yeterli olacak ama bu sıcaklıkta da kendimizi korumamız gerekiyor.”

 

10 yıla kadar hapisle yargılanan feminist kadınlar, dört yıl sonra beraat etti

İstanbul Beyoğlu’nda, 2020 yılındaki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yapılmak istenen “Feminist Gece Yürüyüşü” nedeniyle yargılanan biri gazeteci, 33’ü kadın toplam 35 kişi, tüm suçlamalardan beraat etti.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet”, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “kamu malına zarar vermek” suçlamalarıyla toplamda 3 yıldan 10 yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın 10’uncu duruşması, bugün İstanbul 58. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Beraatları talep edilmişti

Duruşma savcısı mütalaasında tüm sanıkların “kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerine silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçundan ayrı ayrı 6 aydan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını istedi.

Savcı, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “kamu malına zarar verme” suçlarının ise sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığına kanaat getirerek bu suçlardan tüm sanıkların beraatlerini istemişti. Yargılama sürecinde yaşamını yitiren bir kadın yönünden ise düşme kararı verilmesini talep etmişti.

Bugünkü duruşmada kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanıkların tüm suçlardan beraatlerine hükmetti.

Yeni ‘Mutlu Gezegen Endeksi’nde Türkiye 91. sırada

Berlin merkezli Hot or Cool Enstitüsü tarafından hazırlanan Mutlu Gezegen Endeksi (HPI) raporu, tüketim düzeylerinin yükselmesinin refah seviyelerinin artması anlamına gelmediğini vurguluyor. Endeks, ülkelerin refah, yaşam süresi ve karbon ayak izi olmak üzere üç temel kriter üzerinden değerlendirilmesine dayanıyor.

HPI, 147 ülke için 2006 ile 2021 yılları arasında yaşam beklentisi, bildirilen refah düzeyi ve kişi başına karbon ayak izi kullanılarak hesaplandı. Hiçbir ülke üç kriterin tamamında “iyi” puanlar elde edememişken, bazı ülkeler bu ideal noktaya yaklaşmayı başardı. Vanuatu, İsveç, El Salvador, Kosta Rika ve Nikaragua bu endekste en yüksek puanları alan ülkeler arasında.

2007 yılında 37. sırada olan Türkiye, en son verilere göre 91. sırada bulunuyor. Rapor ayrıca, ülkelerdeki en zengin yüzde 10’luk kesimin, ülke nüfusunun geri kalanından çok daha düşük bir HPI puanına sahip olduğunu gösteriyor. Bu bulgular, daha yüksek gelir düzeyleri ve yüksek karbon emisyonlarının otomatik olarak daha yüksek refah anlamına gelmediğine işaret ediyor.

Kanadalı aktivist, altı ay süren karbon ayak izi farkındalık kampanyasını İstanbul’da noktaladı
Rapor: Et endüstrisindeki karbon ayak izini azaltmak, Latin Amerika’nın net sıfıra ulaşmasının anahtarı

Sürdürülebilir refah için yeni bir yaklaşım şart

Mutlu Gezegen Endeksi, dünya genelinde ülkelerin sürdürülebilir refah düzeylerini değerlendirmek için üç önemli faktörü baz alıyor: yaşam beklentisi, kişisel refah düzeyi ve kişi başına düşen karbon ayak izi. Raporda, yüksek gelir ve yoğun tüketim düzeylerine sahip ülkelerin genellikle daha büyük karbon ayak izlerine sahip olduğu ve bu durumun, ilgili ülkelerin refah seviyelerini artırmadığı vurgulanıyor.

mutlu gezegen endeksi

Özellikle Vanuatu, İsveç ve Kosta Rika gibi ülkeler, karbon ayak izlerini minimumda tutarak yüksek yaşam kalitesi standartları sunmayı başarıyor. Bu ülkeler, çevresel sürdürülebilirlik ve yüksek yaşam standartlarını bir arada sunarak diğer ülkelere örnek teşkil ediyor. Raporda, bu ülkelerin bilinçli politikalar ve toplum yararını gözetme eğilimleri sayesinde bu dengeyi kurabildikleri belirtiliyor.

Rapora göre, yüksek gelir grupları genellikle daha büyük karbon ayak izlerine sahip, ancak bu, daha yüksek refah düzeyleri anlamına gelmiyor. Özellikle zenginlerin tükettiği ürün ve hizmetler, genelde daha fazla kaynak kullanımı ve çevresel tahribata neden oluyor. Bu durum, sadece bireysel tüketim davranışlarıyla değil, aynı zamanda yatırım ve üretim süreçleriyle de ilintili.

Mutlu Gezegen Endeksi, politika yapıcılarına, ekonomik büyüme odaklı yaklaşımlar yerine, insanların ve gezegenin sağlığını gözeten yeni ölçütler geliştirmeleri yönünde çağrıda bulunuyor. Rapor, sürdürülebilir refahı teşvik eden politikaların, ekonomik büyüme kadar önemsenmesi gerektiğini öne sürüyor. Ayrıca, ülkelerin karbon emisyonlarını azaltma ve çevresel ayak izlerini küçültme çabalarının, refah seviyelerini artırmada önemli bir rol oynayabileceği belirtiliyor.

Karadeniz’de 250 bin yunus yaşıyor

Karadeniz‘deki yunus popülasyonu hem uluslararası hem de yerel ölçekte takip ediliyor. Sinop Üniversitesi‘nden Dr. Uğur Özsandıkçı yaptığı açıklamada, 2019 yılında başlatılan sayım çalışmaları sonucunda Karadeniz’de tahmini 250 bin yunusun yaşadığının tespit edildiğini açıkladı.

AA’ya konuşan Özsandıkçı, Sinop Yarımadası‘nda Gerze ile Ayancık arasındaki yunus popülasyonunu belirlemek için başlatılan iki yıllık bir çalışmanın sonuçlarını paylaştı. Bu çalışma sırasında, mutur türünden yaklaşık bin, tırtak türünden üç yüz ve afalina türünden iki yüz bireyin Sinop kıyılarında mevsimsel olarak yaşadığı belirlendi.

Dr. Özsandıkçı, Sinop kıyılarında 2016’dan bu yana ölü yunusları izlediklerini ve 2021’de küçük bir artış gözlemlediklerini, ancak yunus ölümlerinin genelde normal seviyelerde olduğunu ifade etti. Ölümlerin çoğunun balık ağlarına takılma sonucu meydana geldiğini ekledi.

Özsandıkçı, çalışmanın bilim camiasında resmi veri olarak kabul gördüğünü vurgulayarak şöyle devam etti:

“Sinop Üniversitesi olarak Sinop Yarımadası civarında Gerze ile Ayancık arasında ne kadar yunus var, bunun cevabını aramaya çalıştık. 2019-2020 yıllarında mevsimsel olarak yaptığımız çalışmalar şunu gösterdi ki mutur türünden yaklaşık 1000 birey, tırtak türünden yaklaşık 300, afalina türünden ise yaklaşık 200 bireyimiz var Sinop civarında. Karadeniz’in yaklaşık binde ikisini temsil etmesine rağmen popülasyonun yüzde 1,5-2’si mevsimsel olarak Sinop’ta yaşıyor diyebiliriz. Bu anlamda Sinop önemli. Zaten 2021 yılında da Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) önemli deniz memelisi habitatı olarak tanımlamıştı.”

Yunus ölümleri de takip ediliyor

Bölgede kıyıya vuran ölü yunuslarla ilgili de 2016’dan itibaren izleme ve takibe devam ettiklerine dikkati çeken Özsandıkçı, “Bu türler hakkında bilgi edinmemiz, korunmasını sağlayabilmemiz için izleme çalışmalarını sürekli devam ettirmemiz gerekiyor. Ben 2016 yılından beri Sinop kıyılarında ölü yunusları takip ediyorum. Bugüne kadar baktığımızda 2021 yılında ufak bir pik vardı. Onun dışında anormal denebilecek rakamlar yok.” ifadesini kullandı.

Özsandıkçı, bölgede yunus ölümlerinin genellikle ilkbaharda görüldüğünü, bunların da tesadüfen balık ağlarına takılma sonucu meydana geldiğini kaydetti.

Her şeye rağmen 1 Mayıs kutlandı: İstanbul’da 217 gözaltı

1 Mayıs kutlamaları sırasında sivil toplulukların ve vatandaşların Taksim‘e gidişini engellemek için İstanbul Avrupa Yakası’ndaki yolların çoğu kapatıldı, toplu taşıma kısıtlandı ve 40 bin polis görevlendirildi. İçişleri Bakanlığı, İstanbul genelinde farklı noktalardan toplam 217 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.

İstanbul Barosu, gözaltına alınanlar arasında bulunan dört avukatın da serbest bırakılması için çağrıda bulundu. Taksim’in kutlamalara açılması konusundaki tartışmalar ise günlerdir sürüyor. CHP lideri Özgür Özel, İçişleri Bakanı ile yaptığı görüşmelerden bir sonuç alamadığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, miting düzenleme ısrarının iyi niyetli olmadığını öne sürdü.

Saraçhane‘de, Bozdoğan Su Kemeri geçişinde kurulan polis barikatı, CHP, KESK ve DİSK üyelerinin Taksim’e yürümesine engel oldu. CHP lideri Özel, Saraçhane’de yapılan basın açıklamasında bu engellemeyi anayasal suç olarak nitelendirdi. Anayasa Mahkemesi‘nin geçen yıl aldığı kararın, 1 Mayıs’ın tarihi kutlama merkezinin Taksim olduğunu doğruladığını belirtti.

Kısa süre sonra başlayan yürüyüşe polis, biber gazı ve plastik mermi ile müdahale etti. DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, Taksim’de 1 Mayıs kutlamayı amaçladıklarını söyledi. 1 Mayıs 1977 olaylarını anımsatan DİSK liderliği, Taksim Meydanı‘nın ‘yüreklerindeki yara’ olduğunu ve 2013’ten beri büyük bir hasret yaşandığını vurguladı.

İstanbul’daki kısıtlamalar nedeniyle, kentin çeşitli bağlantı yolları ve deniz ulaşımı da etkilendi. Yenikapı – Seyrantepe metro hattı sınırlı duraklarda hizmet verirken, Marmaray da kapatıldı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İstanbul polisine yönetim becerileri için tebrik mesajı yayımladı ve toplumsal olaylara örnek bir müdahale sergilendiğini belirtti.

İstanbul Valisi Davut Gül ise gözaltı sayısını “Hiçbir suç cezasız kalmaz. 210 kişi gözaltına alındı. Devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz” şeklinde duyurdu.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi ise, Vatan Emniyet‘teki gözaltı sayısının 167 olduğunu, 132 kişinin emniyet ifadelerinin ardından serbest bırakılacağını duyurdu.

Gün içinde saat saat gözaltı sayısı paylaşan ÇHD şu açıklamayı yaptı:

“Siyasi iktidar bu yıl da 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda olmak isteyenleri Anayasaya ve AYM kararlarına aykırı şekilde polis saldırıları ve gözaltılar ile karşılıyor. Gözaltı takipleri için vatan emniyete geçtik. Emniyete getirilen gözaltılar var. Avukatlar olarak işlemler başlamadı denilerek içeriye alınmıyoruz. Tüm üye ve meslektaşlarımızı 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümek isterken gözaltına alınanlar için emniyete bekliyoruz.”

5 ilde şiddetli yağış, Ankara’da sel

Ankara‘da Salı günü (30 Nisan’da) akşam saatlerinde başlayan gök gürültülü sağanak, özellikle Yenimahalle ilçesinde yoğunlaşarak, alt geçitlerin tıkanmasına ve su baskınlarına yol açtı. Ankara Valisi Vasip Şahin, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, bin 330 su baskını ihbarı aldıklarını, bunların 950’sine müdahale edildiğini, 350’sine ise müdahalelerin devam ettiğini bildirdi.

Başkentte, Beşevler metro istasyonu başta olmak üzere birçok noktada ulaşımda aksamalar yaşandı. Ankara Elektrik Gaz Otobüs Genel Müdürlüğü (EGO), bazı metro hatlarında su seviyesinin yükselmesi nedeniyle tedbir amaçlı elektrik kesintisi uyguladı.

Şiddetli yağışlar, Elmadağ-Kırıkkale yolu başta olmak üzere trafikte büyük aksamalara neden oldu. Ankara Büyükşehir Belediyesi, mücadele için bin 444 araç ve 2 bin 441 personeli görevlendirdiğini açıkladı.

Kenya’da şiddetli yağışlar ve sel en az 50 kişinin ölümüne neden oldu
2023 Avrupa İklim Durumu Raporu rekor sıcaklar ve sel felaketleriyle dolu

Şiddetli yağışlar 5 ili etkiledi

Aksaray‘da Melendiz Çayı‘nın taşması sonucu turistik alanlar ve parklar su altında kaldı. Eskişehir‘de Şirintepe mahallesi Ülkümen Sokak‘ta bazı evlerin zemin katları ve garajları suyla doldu. Nevşehir‘in Derinkuyu ilçesinde ise dolu, meyve ağaçlarına ve tarlalara zarar verdi.

Sağanak ve dolunun etkili olduğu diğer illerde de benzer manzaralar yaşandı. Uşak‘ta mahsur kalan bir kişi ve iki çocuğu, çevredeki vatandaşların yardımıyla kurtarıldı.

BBC’nin aktardığına göre Türkiye‘de son yıllarda sel vakalarının sayısı tüm zamanların rekorunu kırdı ve sayıların artmaya devam edeceği öngörülüyor. Bunda aşırı hava olaylarının şiddetini ve sıklığını arttıran iklim krizi kadar, kentleşme sorunlarının da etkili olduğu düşünülüyor.

Gök gürültülü ve sağanak yağışlarla gelen şiddetli yağışların özellikle büyük şehirlerde, beton ve asfalt nedeniyle toprakla buluşması zorlaşıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü‘ne (MGM) göre 2000’li yıllardan itibaren sel vakaları son 70 yılda görülen en yüksek seviyelere ulaştı. Türkiye’de son 10 yılda her yıl ortalama en az 100 sel olayı yaşandı. Ancak bu vakalar Türkiye geneline eşit dağılmadı. Bazı bölgeler ve iller bu sellerden daha fazla etkilendi.

AFAD verilerine göre 1950-2018 arasındaki dönemde Türkiye’de en fazla selin yaşandığı kent Erzurum oldu. Onu Sivas, Van, Bitlis ve Kayseri izliyor. Ankara da en çok sel vakasının yaşandığı kentler arasında.

Türkiye’de ölüm dahil kayıpların en fazla yaşandığı sel felaketi Karadeniz Bölgesi‘nde meydana geldi. MGM’ye göre Karadeniz’de 2010-2021 arasına en fazla görülen meteorolojik afet, tüm afetlerin yüzde 32’sine yakınını oluşturan şiddetli yağış ve sel oldu.

[İklim Masası] Marmara’da gemicilik kaynaklı hava kirliliği yüzde 80’e kadar azaltılabilir

İklim değişikliğiyle ilgili güvenilir bilgileri yaygınlaştırmayı hedefleyen İklim Masası‘yla olan işbirliğimiz çerçevesinde, Doç. Dr. Levent Bilgili’nin yazdığı ve gemicilik kaynaklı emisyonların nasıl azaltılabileceğini ele aldığı yazısını yayımlıyoruz.

*

Dünyanın en önemli ticaret rotaları arasında bulunan Çanakkale ve İstanbul Boğazları’ndan her sene 50 bine yakın gemi geçiyor. Ancak bu gemiler, yaktıkları ağır fosil yakıtlar nedeniyle Marmara Bölgesi’nde yüksek seviyelerde kaydedilen hava kirliliğinin önemli sebepleri arasında. İstanbul Boğazı ve çevresinde, çeşitli ulaşım türlerinden kaynaklanan toplam emisyonların yaklaşık yüzde 10’unun gemi kaynaklı olduğu düşünülüyor.

Gemi faaliyetleri nedeniyle açığa çıkan kükürt ve azot oksitler ile parçacıklı maddelerin, solunum ve dolaşım sistemi hastalıklarının yanı sıra erken yaşta ölümlere sebep olduğu biliniyor. Bu kirliliği büyük ölçüde azaltmanın yolu ise Türk Boğazlar Sistemi’ni ‘‘Emisyon Kontrol Alanı’’ ilan etmek.

Emisyon Kontrol Alanı, devletlerin önerisi ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO)’nun onayıyla kabul edilen özel bir deniz alanıdır. Bir deniz bölgesi emisyon kontrol alanı ilan edildiğinde, o bölgeden geçen gemilerin kullandığı yakıtlar ve motorları denetlenerek, neden olabilecekleri kükürt ve azot oksit emisyonları sınırlandırılır. Bu alanların dışında seyreden gemilerin kullandığı yakıtlarda, kütlece yüzde 0,5 oranında kükürt bulunabilirken, bu alanlara giren gemilerde bu oran yüzde 0,1 olmak zorundadır. Buna ek olarak, azot oksitlerin de belli bir seviyenin altında bulunması gerekir. Bu şartları sağlayamayan gemiler, emisyon kontrol alanlarına giremez.

Marmara Bölgesi ve burada yaşayan 25 milyonluk nüfus, kirleticilere uygulanacak bu gibi bir sınırlamadan büyük ölçüde yarar sağlayabilir. 2022 yılında yayınlanan ve Türk Boğazlar Sistemi’ni emisyon kontrol alanı ilan etmenin hava kirliliğine etkisinin hesaplandığı, yazarı olduğum makaleye göre, bölgeden geçen gemilerin daha temiz yakıtlar kullanması, kirlilikte yüzde 80’e varan azalma sağlayabilir.

Her yıl 50 bin gemi Boğazlar’dan kirlilik yayarak geçiyor

Marmara Denizi ve Türk Boğazları – veya bir bütün olarak Türk Boğazlar Sistemi – Karadeniz’i ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri dış dünyaya bağlayan yegane su yolu. Ayrıca yaklaşık 25 milyon insana ve büyük bir sanayi altyapısına ev sahipliği yapıyor. Nüfus yoğunluğu ve endüstriyel üretim nedeniyle bölgede oluşan hava kirliliğinin bir diğer önemli sebebi ise, bu su yolundan her gün geçen onlarca geminin yaktığı yakıtlar.

İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan günde yaklaşık 130, yılda ise 50 bine yakın gemi geçiyor. Bu yoğun gemi trafiğinin sebep olduğu emisyonlar ise Marmara Denizi çevresinde yaşayan herkes için büyük bir tehdit oluşturuyor. Nitekim dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 80’ini taşıyan gemiler, kullandıkları ağır fosil yakıtlar nedeniyle aynı zamanda büyük birer kirletici kaynağı.

Gemilerin kullandığı fosil yakıtların yakılması sonucunda açığa çıkan gazların başında karbondioksit, kükürt oksit, azot oksitler ve parçacıklı maddeler geliyor. Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu olan karbondioksitin insan sağlığına doğrudan etkisi az. Öte yandan, ortaya çıkan diğer kirleticilerin, solunum ve dolaşım sistemi hastalıklarına yol açtığı biliniyor.

Öyle ki bu emisyonların, her yıl 60 bin insanın erken yaşta ölümüne yol açtığı tahmin ediliyor. Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün en güncel verilerine göre, dünyadaki toplam kükürt ve azot oksit emisyonlarının yüzde 24’ünden, parçacıklı maddelerin ise yüzde 9’undan gemiler sorumlu.

Akdeniz, emisyon kontrol alanı ilan edilecek

Yıldan yıla artan bu kirlilik; Türk Boğazları’nın yanı sıra Kuzey Atlantik, Kuzey Pasifik, Çin Denizi, Cebelitarık, Süveyş ve Panama kanalları gibi dünyanın önemli ticaret rotalarında yoğunlaşıyor. Azaltılması için Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün geliştirdiği kapsamlı önlemlerin başında ise dünyadaki bazı bölgelerin emisyon kontrol alanı ilan edilmesi geliyor.

Halihazırda Emisyon Kontrol Alanı olarak onaylanmış olan Amerika Birleşik Devletleri – Kanada kıyıları ile Baltık Denizi’nde seyreden gemiler, daha düşük oranda kirletici üreten yakıtlar kullanmak zorundalar. Bunu yapmadıkları takdirde, bu sulara girişlerine izin verilmiyor. Çok başarılı sonuçlar veren bu uygulamada, doğru yakıt kullanıldığı takdirde kirleticiler neredeyse tamamen ortadan kaldırılabiliyor.

Avrupa Birliği de birçok limanında gemi emisyonları için etkin kısıtlamalar uyguluyor. Emisyon kontrol alanlarından bağımsız olarak tüm AB limanlarında, gemi yakıtlarında yüzde 0,1 kükürt sınırlaması geçerli. Ayrıca Akdeniz de 1 Mayıs 2025 itibariyle emisyon kontrol alanı ilan edilecek. 2022 yılında alınan bu karara ilişkin öneri, Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından Akdeniz Eylem Planı ve Barselona Sözleşmesi çerçevesinde 2021’de Türkiye’de gerçekleştirilen toplantıda hazırlanmıştı.

Cebelitarik Boğazı, Akdeniz’de belirlenen emisyon kontrol alanına dahil, fakat Süveyş Kanalı kapsam dışında bırakılıyor. Uygulamanın, Akdeniz genelinde gemi emisyonları kaynaklı kirliliği ciddi ölçüde azaltacağı öngörülüyor. Ne var ki bu uygulama için öngörülen sınırlar, Çanakkale Boğazı girişinde son bulacak ve Marmara Denizi’ni kapsamayacak.

gemicilik

Açık mavi ile gösterilen yerler, AB limanları. Bu bölgelerde, emisyon kontrol alanlarından bağımsız olarak, yüzde 0,1 kükürt kısıtlaması geçerli. Haritadan görüleceği üzere bu kural, yanı başımızdaki Yunan adalarında ve Kıbrıs’ta da uygulanıyor. 2025 yılında yürürlüğe girecek olan bir diğer uygulama ise, AB’nin 2030’a kadar tüm sektörlerde sera gazı emisyonlarını yüzde 55 azaltma planının bir parçası olan ‘FuelEU’. Bu uygulama, hem yeni, daha çevreci yakıtların kullanılmasını hem de AB limanlarında bekleyen gemilerin kıyı elektriği kullanmasını öngörüyor. Bu da gemilerdeki fosil yakıt kullanımının azalması anlamına geliyor.

Temiz yakıtları zorunlu tutmak, gemiciliğe bağlı kirliliği yüzde 80 azaltabilir

Oysa Türk Boğazlar Sistemi’nin de emisyon kontrol alanı ilan edilmesi, Marmara Bölgesi’ndeki hava kirliliğini ciddi ölçüde azaltabilir. 2022’de yayınlanan makalenin de temelini oluşturan hesaplamalar, bölgeden geçecek gemilerin daha temiz yakıtlar kullanmalarının, sebep olacakları kirliliği yüzde 80 civarında azaltacağını ortaya koyuyor. Bu, bölge insanının karşı karşıya kalacağı sağlık risklerinde de kayda değer bir azalmaya sebep olacaktır. Ancak emisyon kontrol alanı ilanının önünde diplomatik ve ekonomik zorluklar var.

Bir iç deniz olan Türk Boğazlar Sistemi’nin kontrolü tamamen ülkemize ait olsa da, bölgeden geçen gemiler, uluslararası trafiğin bir parçası. Herhangi bir geminin çok sayıda ülke ile bağlantısı vardır; geminin inşa edildiği ülke, bayrak devleti, liman devleti, gemi sahibinin uyruğu ve gemi çalışanlarının uyrukları, birbirinden çok farklı olabilir. Bu nedenle bölgenin emisyon kontrol alanı olarak ilan edilmesi, ancak uluslararası kurallar çerçevesinde ve Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün çalışmalara dahil olmasıyla mümkün olabilir.

Ayrıca böyle bir kararın alınması, çevresel olarak ve halk sağlığı açısından büyük yararlar sağlayacak olsa da, sosyal ve politik sorunlar yaratabilir. Emisyon kontrol alanlarında kullanılması gereken yakıtlar, genellikle daha maliyetlidir. Dolayısıyla bu yakıtların kullanılması, navlun ücretlerinin ve haliyle de son tüketicinin marketten satın aldığı ürünlerin fiyatlarının artmasına yol açabilir. Bu nedenle, bu ve bunun gibi kararların sosyal boyutlarının da iyi incelenmesinde fayda görülüyor. İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin tek çıkış noktası olması, bu ülkeler üzerinde de baskı oluşmasına yol açacaktır.

Gemilerde fosil yakıt kullanımından vazgeçilmeli

Emisyon kontrol alanı ilanına ek olarak Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün önerdiği en önemli yöntemlerden birisi, gemilerde fosil yakıtlar yerine ‘‘alternatif yakıtlar’’ olarak adlandırılan daha temiz yakıtlara geçilmesi. Ortaya atılan birçok seçenek olmasına karşın metanol (metil alkol), biyodizel, amonyak ve hidrojen, üzerinde en çok çalışılan yakıtlar arasında. Bu yakıtların kullanımı bir zorunluluk değil fakat sera gazlarını yarı yarıya azaltma potansiyeline sahip oldukları için özellikle teşvik ediliyorlar. Öte yandan özellikle yeşil hidrojen, sıfır emisyon üreten çevreci bir yakıt. Hidrojen üretirken rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjiden faydalanılarak tamamen temiz bir yakıt elde ediliyor. Fakat bu yakıtların maliyetlerinin ve teknolojik altyapılarının henüz yeterli seviyede olmaması nedeniyle yaygın kullanımları ancak 2030 sonrasında mümkün olabilecek. Bunlara ek olarak, elektrikli veya hibrit sistemlerin gemilerdeki kullanımı da gitgide yaygınlaşıyor. Nihai hedef, 2050 civarında net-sıfır değerine ulaşmak; yani atmosfere saldığımız kadar sera gazını, yeşil bitkilerin fotosentez yeteneğini veya çeşitli karbon depolama teknolojilerini kullanarak eşitleyebilmek.

Gemi yakıtlarının sebep olduğu karbondioksit emisyonları, her ne kadar kirletici olmasa da, küresel ısınmanın başlıca nedeni olarak ciddi sonuçlar doğuruyor. Başta karbondioksit olmak üzere insan davranışları sonucu artan sera gazları, dünya atmosferinde ısıyı hapseden bir tabaka meydana getirerek dünya yüzeyinin ısınmasına yol açıyor.

Gezegenimiz, düzenli aralıklarla ısınma ve soğuma döngülerine girer. Ancak birkaç bin yıldır soğuma sürecinde olmasına karşın, son 200 yıldır artarak üretilen bu gazlar nedeniyle gittikçe ısınıyor. Son çalışmalar, gezegenimizin Sanayi Devrimi öncesi döneme göre yaklaşık 1,2°C daha sıcak olduğunu gösteriyor. Bu ısınma, şiddetli ve öngörülemeyen hava olayları, su kıtlığı ve bunlara bağlı gelişen iklim göçünü de beraberinde getiriyor.

İklim değişikliğinin en olumsuz kalıcı etkilerinden kaçınabilmek için küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmamız gerekiyor. Bu ancak, fosil yakıt kullanımını ciddi ölçüde azaltmakla mümkün. Uluslararası Enerji Ajansı’nın son hesaplamalarına göre, 2050 yılına kadar fosil yakıtlara olan talebin yüzde 80 azalması gerekiyor. Dolayısıyla gemi yakıtlarına uygulanacak emisyon limitleri, yalnızca halk sağlığı bağlamında değil, iklim krizi açısından da oldukça önemli.

Kaynak Makale: L. Bilgili, “An Assessment of the Impacts of the Emission Control Area Declaration and Alternative Marine Fuel Utilization on Shipping Emissions in the Turkish Straits.’’ Journal of ETA Maritime Science, vol. 10(3), pp. 202-209, 2022.

G7 ülkeleri, 2035’e kadar kömürden çıkmak için anlaştı

Dünyanın yedi büyük ekonomik gücünün (G7) enerji bakanları, fosil yakıtlardan üretilen enerjiden uzaklaşmaya doğru atılan önemli bir adım olarak, kömürle çalışan elektrik santrallerini 2030’ların ilk yarısında kapatma konusunda anlaşmaya vardı.

Torino‘daki G7 bakanlar toplantısına başkanlık eden İtalya enerji bakanı Gilberto Pichetto Fratin, “Teknik bir anlaşma var, nihai siyasi anlaşmayı önümüzdeki salı günü imzalayacağız” dedi.

Buna göre, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada ve Avrupa Birliği‘nden oluşan grubun enerji bakanları,  ekonomilerini karbondan arındırma taahhütlerini detaylandıran nihai bir bildiri yayımlayacak.

Fratin,  bakanların aynı zamanda Avrupa Komisyonu‘nun kısa vadede önereceği Rusya‘nın Avrupa‘ya sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatına yönelik potansiyel kısıtlamalar üzerinde de düşündüklerini söyledi. Bakan gazetecilere verdiği brifingde, “Konu G7’nin teknik ve siyasi gündeminde. Bunun üzerinde çalışıyoruz, daha fazlasını şu an için söyleyemem… Nihai bir karar olursa bunu ileteceğim” dedi.

G7 ülkelerinden İtalya geçen yıl toplam elektriğinin yüzde 4,7’sini kömürle çalışan santrallerden elde etti. Ülke son tarihin 2028 olduğu Sardunya adası hariç, tesislerini 2025 yılına kadar kapatmayı planlıyor.

Almanya ve Japonya’da ise kömürün rolü daha büyük; yakıttan üretilen elektriğin payı geçen yılın toplamının %25’inden fazla oldu.  Geçen yıl Japonya’nın başkanlığı sırasında G7, belirli bir son tarih belirlememiş; kömürden elektrik üretiminin aşamalı olarak durdurulmasına yönelik somut adımlara öncelik verme sözü vermişti.

Nükleer ve biyoyakıtlar

İtalya’daki toplantı gündeminin en üst sıralarında yer alan diğer iki konu; nükleer enerji ve biyoyakıtlar oldu. Pichetto, her ikisinin de nihai bildiride G7 ülkelerinin enerji üretimi ve ulaştırmayı karbondan arındırmak için seçebilecekleri opsiyonlar arasında belirtileceğini söyledi.

Reuters‘e konuşan bir kaynak, salı günü G7 bloğunun, aralıklı olan yenilenebilir enerji depolamak için kritik olan pil kapasitesinde 2022 seviyelerinden 2030 yılına kadar altı kat artış ihtiyacına işaret edebileceğini söyledi.

 

 

İklim ve çevre örgütlerinden 1 Mayıs mesajı: Adil dönüşüm talep ediyoruz!

İklim ve çevre alanında faaliyet gösteren 14 ayrı sivil toplum örgütü, 1 Mayıs‘ta yayınladıkları ortak mesajda iklim krizinin yol açtığı yıkıcı etkilerle mücadelede, fosil yakıtlara dayalı sektörlerin dönüşümü ve yeni istihdam alanlarının oluşturulması gerektiğine dikkat çekti.

STÖ’lerin mesajında, Türkiye‘nin, kömür, gaz ve petrol gibi karbon yoğun sektörlerde çalışan işçi ve ailelerinin işsizlik ve zorunlu göç gibi sosyo-ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalmaması için adil dönüşüm planları hazırlaması gerektiği belirtildi.

Örgütler, planlı ve adil bir dönüşümle, işçilerin taleplerini gözeten, insan onuruna yakışır, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan, iklimle uyumlu ve dirençli işler yaratılması gerektiğini ifade etti. 1 Mayıs’ta, fosil yakıtları geride bırakacak bir gelecek için emek hareketi ile dayanışma içinde olunması çağrısı yapıldı.

İmzacı kurumlar arasında Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye), Ekosfer, İklim İçin 350 Derneği, İstanbul Politikalar Merkezi, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği, Greenpeace Akdeniz, TEMA Vakfı, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Yeşil Düşünce Derneği, Türetim Ekonomisi Derneği, Fosil Yakıtların Ötesi, Avrupa İklim Eylem Ağı, Yuvam Dünya Derneği ve Mekanda Adalet Derneği bulunuyor.

Örgütlerin yayınladığı mesaj şöyle:

“İklim ve çevre alanında çalışan sivil toplum örgütleri olarak, iklim krizi ile mücadele ederken hem iklimi hem de işçileri koruyan adil bir dönüşüm talep ediyoruz.

İklim krizinin sebep olduğu yıkıcı etkilerin sınırlandırılması için dünya çapında alınan önlemler üretim ve tüketim biçimlerini de değiştiriyor. Bu değişimlerin başında da fosil yakıtlara dayalı karbon yoğun iş kollarının dönüşmesi ve yeni istihdam alanlarının ortaya çıkması geliyor.

Türkiye kaçınılmaz olan bu değişim sürecinde adil dönüşüm planlarını hazırlamazsa, başta kömür, gaz ve petrol olmak üzere karbon yoğun sektörlerde çalışan işçilerin ve ailelerinin  işsizlik ve zorunlu göç olmak üzere bir dizi sosyo-ekonomik sorunla baş başa kalma riski var.

Hazırlıksız, piyasa koşullarının insafına terk edilmiş, ani bir dönüşüm değil, aksine planlı ve adil bir dönüşümle, işçilerin taleplerini gözeten, insan onuruna yakışır, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan, iklime uyumlu ve dirençli işler yaratabilir ve hiç kimsenin zarar görmemesini sağlayabiliriz.

Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta emek mücadelesi ile dayanışmamızı paylaşıyor ve adil bir dönüşüm süreciyle, emek hareketinin taleplerinin merkezde olduğu, fosil yakıtları geride bıraktığımız bir gelecek talep ediyoruz.”