ManşetHafta SonuKöşe YazılarıYazarlar

[Cadı Kazanı] ‘Çiftçi gübre, ilaç alamıyor’ haykırışları anlamlı mı?

0

“Hepimizde var olan hırs ve bencillikle veya alçalma alışkanlığıyla, toprağı sahiplenerek veya onu mal elde etmenin aracı olarak görerek doğayı bozduk; ziraatin kalitesi düştü, çiftçi en kötü hayatı yaşıyor .”

Girişteki alıntı, 2000’lerde değil, 1800’lü yıllarda yazılmış bir cümle. İlk çevrecilerden, Tolstoy ve Gandi gibi şahsiyetlere ilham kaynağı olan, 1817-1862 yıllarında yaşayan Henry David Thoreau‘nun bir başyapıt olarak kabul edilen “Doğal Yaşam ve Başkaldırı” adlı kitabından. Bugün için söylenmiş gibi..

Kısır politik çekişmelerle bir o tarafa bir bu tarafa çekiştire çekiştire,  betonlaştırılarak yok edilen toprak can çekişirken, bilgi ve bilimin ışığında çiftçilik yapamayan üretici de aynı nakaratı tekrarlıyor:  “Gübre , ilaç alamıyorum” Tabii sadece çiftçi değil, bilgi ve bilimin ışığından yararlanmayan, halkın adına karar veren, bir çiftçiden yüzlerce kat fazla para kazanan, vergilerimizle  maaşları ödenen cumhurbaşkanları, bakanlar , milletvekilleri de.

Hadi çiftçi bilgisiz diyelim, toprağı sonsuza dek suni gübre ile besleyebileceğini, ilaçla daha çok ürün alabileceğini sanıyor; çünkü ona öyle öğretilmiş, yıllarca kullanılan suni gübre ve ilacın toprağı giderek öldürdüğünden bihaber. Peki en bilgili, en okumuş, dünyayı, yenilikleri takip ettiği sanılan, o nedenle çiftçiden kat kat daha çok para ödenen, tarım politikasına ve uygulamalarına yön vermesi gereken ilgili bakan ve tabii yeni icadımız bakan yardımcıları? Onlar da bihaber.

Toprak ne kadar sürülürse o kadar zayıflar

Toprak canlı bir organizma, birçok mikro organizmaya ev sahipliği yapar. Bir avuç toprakta tüm insanlardan daha çok organizma var.  Geleneksel ve endüstriyel tarımın en yaygın metodu olan toprağı sürmek ve zehirler yani zirai ilaçları kullanmak bu mikroorganizmaları yok eder, yani toprağı  yavaş yavaş öldürür.. Onlar olmayınca da toprak havadaki karbonu çekemez. Su ve karbonun kaderi topraktaki organik maddeye bağlıdır. Toprağa zarar verdiğimizde dışarı karbon salınır ve karbon atmosfere geri döner.

Toprak ne kadar sürülürse o kadar zayıflar, zayıfladıkça da çiftçiler daha çok kimyasal kullanarak bunu önleyeceklerini sanırlar, ama tam tersi olur. Bu endüstriyel tarımın kısır bir döngüsüdür. O nedenle sayın muhalefet mensupları lütfen “çiftçi gübre, ilaç alamıyor” diye bağırmayın, almasınlar zaten. Onlara alternatif uygulamalarla bilgilendirin hatta belediyeler aracılığıyla öncüsü olun. Çiftçiyi buna mahkum eden politikayı, tarım politikasını nasıl  değiştireceğinizi haykırın, o zaman inandırıcı olursunuz.

Beka sorunu

Topraktan toprağa biyobozunur atık yönetimini öğrenip uygulayın mesela, alın size gübre, üstelik malzemesi bedava; pazarlardaki sebze meyve atıklarından kompost gübre. Belediyelerinizle  hemen başlatın, seneye çiftçiye bedava gübre verin . İnsanlar duyduklarından çok gördüklerine inanır.

Bir beka sorunu varsa, o da toprakla ilgili. Gerisi teferruat…

Arapçadan dilimize geçen, yani Türkçe olmayan “beka” sözcüğünün, TDK sözlüğünde kalıcılık, devamlılık gibi anlamları var. “Ülkenin, devletin bekası” , milliyetçilik, Türklük kavramlarıyla kendilerini tanımlayan bazı siyasilerin diline  o kadar  pelesenk oldu ki , ben de “toprak yoksa ülke de olmaz devlet de olmaz” demek için bu Arapça  kökenli kelimeyi kullanmak zorunda kalıyorum.

Çöl tozları daha başlangıç

Yağışların %40’ının küçük su döngüsünden, yani karadan geldiğini genelde bilmeyiz. Toprağın üzerinde canlı bir bitki yoksa daha fazla buharlaşma olur. Oysa, bitkinin, ağacın yapraklarına yürüyüp buharlaşan su, yani terleme nemi arttırır ve nem artınca da yağmur yağar. Bu döngüyü bozduğumuz için, çıplak toprak daha çok ısı yayar. Mikroklima bozulur. Bunun sonucu olan çölleşme insan türü için en acil tehdit. Dünyanın üçte ikisi çölleşiyor, buna Türkiye de dahil.

Son aylarda yaşadığımız ‘çöl tozları’ daha başlangıç. Dünyada 40 milyon insan her yıl bu çölleşme nedeniyle toprağını terk edip göçmen oluyor. O nedenle gelecek yıllarda karşılaşacağımız göçler, savaşlar nedeniyle değil çölleşme nedeniyle olacak.

Toprağı iyileştirmenin bir yolunu bulmazsak -ki var- geriye 60 hasadımız kaldı.

Bunları anlatın mesala seçmenlerinize ey muhalefet.

Umut kelimelerle değil, eylemle olur

*

Olanca kötülüğün, karanlığın içinde her şeye rağmen ışık vardır ve ışığa zaten en çok ‘karanlık zamanlarda ihtiyaç duyarız. Her doğum bir mucize, her insan yeni bir başlangıçtır ve insanlar bir araya gelip ortak eylemde bulunabildikleri sürece umut da vardır. Dünya sevgisini mümkün kılan, içinde yaşadığımız dünya için sorumluluk alıp ortak eylemde bulunma yetimizdir.” (Hannah Arendt)

 

More in Manşet

You may also like

Comments

Comments are closed.