Dış Köşe

AKP’de nitelik erozyonu ve faşizmin ilk basamağı – Veysi Sarısözen

0

Kamuoyu araştırmaları “nicelik” hakkında bir fikir veriyor. Bu araştırmalar gösteriyor ki, AKP oylarındaki eğilim, şimdilik “hissedilmesi zor” bir erozyondur…

Eğilim olarak önemli olmakla birlikte, önümüzdeki seçimlerde bir iktidar değişikliğinin işareti değil bu veriler.

Ama asıl erozyon çok daha niteliksel değer taşıyor.

Bu erozyon iki alanda kendini gösteriyor.

Birincisi AKP’nin Kürt tabanı hızla eriyor. Bu erimenin “debisi” metropollerin “düz” arazisinde “ağır”, ama Kürdistan’ın “dağlık” arazisinde “yüksek”. Rastgele okuduğunuz “İslamcı ve AKP’ci” yazarlar size bu gerçek durumu bizden daha iyi anlatabilir. Örneğin dün, Star’da Mustafa Aksoy ve Bugün’de Ahmet Taşgetiren, hükümetten yana yakıla Roboski ile ilgili “bir şeyler yapmasını” istiyor. Onlara göre bu katliam AKP’nin Kürt tabanını daralttı. Doğrudur.

Ama bana kalırsa, ikinci erozyon birincisinden daha büyük etkilere yol açacak nitelikte. Çünkü Türk siyasetinin Kürdistan’da erozyona uğraması yeni bir olgu değil. Bu otuz yıllık savaşın her aşamasında yaşanan bir olgu. Şimdi süreç daha da hızlandı. Bu tabanda yaşanan bir süreç…

İkinci erozyon AKP’nin büyük bir hızla entelektüel “üst yapısının” eriyor olmasıdır. AKP’de yukardan aşağıya doğru bir entelektüel erozyon yaşanıyor.

Bunun birinci evresi, 2002’den son iki yıl öncesine kadar süren “liberal, sol liberal ve sol” çevrelerin AKP’ye verdiği desteğin, bizzat AKP’nin itmesiyle çözülmesidir. Bu, AKP’ye, kendisinde olmayan bir “renk” vermişti. Özellikle bazı demokrat yazarların AKP yanlısı gazete ve TV’lerde düşüncelerini dile getirmesi, kamuoyunda AKP’nin eski kaba “milli görüşçü” profilini “ılımlılaştıran” çok önemli bir rol oynamıştı. Bunun siyasi arenaya yansıması, AKP’nin kendi seçmen tabanının da ötesinde seçmenlerden destek bulması olmuştu. Bu liberal entelektüel üst yapı dağıldı. Şimdi tek tük kimi “liberal” aydınlar AKP medyasında ve düşünce dünyasında son demlerini yaşıyorlar.

Ama ikinci evre, birinci evreden de önemlidir. Liberal demokrat çevrelerin AKP’yle eklemlenmesi geçiciydi. Ama şimdi AKP’nin kendi “düşünce dünyasına özgü” entelektüel İslami çevrelerde erozyon belirtileri ortaya çıktı. Bu erozyonun iç dinamiği, AKP’nin hızla “tek adam” partisine dönüşmüş olmasıdır. Başbakan Erdoğan, büyük bir hızla kendi çekirdek kadrosundan bağımsızlaştı. Abdüllatif Şener’i geçelim. Ama Erdoğan artık ne Gül’ü dinliyor, ne de Bülent Arınç’ı. Ve artık kendi “aslı” ne ise, tastamam öyle konuşuyor, öyle davranıyor. Onun dili adım adım “lümpenleşiyor”. Bu dil AKP’ye “ruh” veren İslami düşünür dünyasında emin olun ki, çok ağır içsel tepkilere neden oluyor. Geçenlerde benim de adımın yer aldığı bir imza kampanyasında Dücane Cündüoğlu’nun da adına rastladım. Cemil Meriç’in yüksek düzeyli bir tilmizi olan bu düşünce insanının Başbakan’la aynı dili kullanması bir yana, bu dile tahammül etmesi bile mümkün değil.

Sonuç şu: AKP’nin Kürt tabanı eriyor, liberallerle ittifakı çöküyor, kendi entelektüel “üst yapısı” sarsılıyor. Bunun “oy kaybına” neden olup olmayacağı ikincil bir meseledir. Bu olgular, AKP’deki “otoriterleşme” eğilimiyle ilgili olgulardır. O nedenle önemlidir. Kabalaşmak faşizmin ilk basamağıdır.

Şu son ODTÜ skandalında Başbakan’ın takındığı tutum aklı başında tek bir İslamcı aydını ikna edemez. Mikro kozmosun sırlarını öğreten ODTÜ bilim insanlarını birer “mürebbiye” sanan, “bunların yetiştirdiği talebelere” atıp tutan, “bize böyle öğretim üyesi lazım değil” diyen bir Başbakan, Türkiye’yi havaya uçurmadan önce, kendi partisinin, ona rağmen biriktirdiği entelektüel birikimi havaya uçuruyor.

Bu analizi bitirirken şunu eklemek iyi olur: Başbakan, devlete miğdesiyle bağlı bürokrasiyi onlara hakaret ede ede teslim aldı. ABD desteğini yitiren generaller kolayca kafese kondu. 12 Eylül’den bu yana hızla tekelleşen medyayı “vergi memurları” ile terörize edip esir almak da çocuk oyuncağıydı. Üniversitelerin rektörlerini de kendi adamlarından seçmek işten değildi. Ama iş, her şeye rağmen akademik namusunu koruyan öğretim üyelerine ve hele öğrencilere ve üstelik bir de ÖDTÜ gibi bir gelenek “merkezinde” “lümpen ağzıyla” kafa tutmaya gelince, durum değişir. Değişiyor da, Başbakan kendi entelektüel ruhunu öldürürken, devrimcinin entelektüel ruhunu diriltmeye başlamıştır.

Hayatın diyalektiği böyledir.

Veysi Sarısözen – Özgür Gündem

More in Dış Köşe

You may also like

Comments

Comments are closed.