10 maddede Cumhuriyet davası ve önemi – Mehveş Evin

Bu yazı artigercek.com/ dan alınmıştır

Dün başlayan ve hafta boyu sürmesi beklenen Cumhuriyet davası, sadece Cumhuriyet gazetesiyle veya tutuklu 11 gazeteci ve yöneticinin kaderiyle alakalı değil. Halkın haber alma hakkından ‘tek adam rejimi’nin inşasına, pek çok sembolik anlamı ve sonucu olacak.

Cumhuriyet davası, hepimizin bugününü, yarınını ilgilendiriyor: Yalan haberin, muhbirliğin, Ankara emrinde, nefret diliyle yüklü manşetlerin, kraldan çok kralcılığın geçer akçe olduğu bir ülkede, hayat memat meselesi.

Peki, 160’ın üzerinde tutuklu gazeteciyle dünyanın en çok gazeteci hapseden ülkesi konumuna düşen Türkiye için ‘Cumhuriyet davası’ neden bu kadar önemli? Neden yöneticilerle gazeteciler tutuklu yargılanıyor? Suçlamalar ne?

  1. Cumhuriyet bir sembol: Cumhuriyet gazetesi, ülkenin en köklü, etkin ulusal gazetesi. Atatürk, yeni rejimi savunmak, anlatmak üzere gazeteci Yunus Nadi’den ‘Cumhuriyet’ adıyla gazete çıkartmasını istemiş. Mayıs 1924 tarihinde kurulan gazete, modern, laik Cumhuriyet’in sembollerinden. Ayrıca basında çok önemli bir ekol; pek çok tanınmış, kaliteli gazetecinin yolu buradan geçti.
  2. Patron yok, vakıf yönetiyor: Türkiye’de medya sahipliği genelde iktidara yakın patronlara, hatta akrabalara dağıtıldı. Bu da sermaye-iktidar- medya ilişkilerini şekillendirdi. Ancak Cumhuriyet, hiçbir şirket veya şahsın mülkiyetinde değil. Nadir Nadi’nin vasiyeti üzerine, 1992’den beri vakıf tarafından yönetilen tek gazete.
  3. Vakıf yönetiminde çatlak: Cumhuriyet davasındaki çoğu tutuklu, vakıf yönetiminde bulunan isimler. Ancak gazetenin içinde yönetime muhalefet eden, talip olan bir ekibin ifadeleri üzerinden bu iddianame hazırlandığı biliniyor. Alev Coşkun, aynı zamanda CHP milletvekili olan Mustafa Balbay gibi yazarlar başta olmak üzere, kimi Cumhuriyet çalışanlarının, önce Can Dündar, daha sonra Murat Sabuncu idaresindeki ‘yeni yayın çizgisi’nden hoşnut olmadıkları ifadelerinde açıkça yer alıyor. Yaygın görüş, iktidarın, gazetenin içindeki fikir ayrılıkları ve iktidar savaşını, Cumhuriyet’i içeriden çökertmek için kullandığı. Önemli ‘tanık’lar arasında Cem Küçük, Hüseyin Gülerce gibi şahıslar da sayılıyor.
  4. Kalan son muhalif gazetelerden: Sosyal demokrat-laik yayın anlayışıyla bilinen Cumhuriyet, AKP iktidara geldiğinden beri en sert eleştirileri yapan yayınlardan oldu. Vakıf yönetimi ve yayın çizgisinde değişiklikler olsa da muhalif duruşundan ödün vermedi. Ne var ki iddianamede, gazetenin ‘Atatürkçü yayın çizgisini değiştirmesi’ suç unsuru olarak gösteriliyor. Suçlamalardan bir diğeri de gazetenin ‘terör örgütlerini sevimli ve meşru göstermesi’!
  5. MİT tırları davası: 2015’te Cumhuriyet’in yayın yönetmeni Can Dündar ile Ankara temsilcisi Erdem Gül, ‘İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar’ manşeti sonrası açılan davada tutuklandı. Habere göre MİT tırlarıyla Suriye’ye silah taşınıyordu. Hükümet bunları hararetle yalanlasa da Suriye’ye kime, hangi amaçla, ne gönderdiğini kamuoyuna kanıtlayamadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, haberi yapanın ‘bunun bedelini ağır ödeyeceğini’ söyleyecekti. Üç ay tutukluluktan sonra AYM, Dündar ve Gül’ün tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Bu arada CHP milletvekili, Hürriyet gazetesinin eski yayın yönetmeni Enis Berberoğlu, Dündar’a belgeleri verme ve casusluk suçlamasıyla dava açıldı. Yirmi beş yıl hapis cezasına çarptırılan Berberoğlu, 14 Haziran 2017’de tutuklandı. Cumhuriyet davası dosyası, MİT tırları dosyasıyla da doğrudan olmasa da, bağlantılı olarak açıldı.
  6. Charlie Hebdo saldırısı: Erdoğan’ın Cumhuriyet’ten nefret etmesinin tek nedeni TIR davası değil. Hatırlarsanız Cumhuriyet gazetesi, Charlie Hebdo saldırısı sonrası çıkan ilk dergiden bir seçkiyi, iki yazarı da Hebdo kapağını köşelerinde yayınlayınca hedef tahtasına oturtuldu. Aşırı dinci gruplar günlerce gazetenin önünde gösteri yapıp tehdit ederken Erdoğan ailesinin fertleri Cumhuriyet’ten bizzat şikayetçi oldu.
  7. Karanlık darbenin arka planı: 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de kanlı bir darbe girişimi bastırıldı, sokak çatışmalarında yüzlerce insan canından oldu. Gülen cemaati darbenin baş sorumlusu ilan edilirken muhalif basının üzerinden silindirle geçildi. Kasım 2016’da, ‘FETÖ ve PKK’ye yardım’ gerekçesiyle Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerine operasyon düzenlendi. Evleri basıldı, savcılığa çıkartılanlar ‘terör örgütlerine yardım’ gerekçesiyle apar topar tutuklandı. Ancak iddianame, beş ay sonra hazırlanabildi. Suçlamaların neredeyse tamamı, editoryal çizgi, yazılar, görüş ve tvitler üzerine kurgulanmıştı. Suç ‘delilleri’ arasında, Gülen cemaatinin gizli haberleşme için kullandığı iddia edilen ‘bylock’ adlı uygulamayı edinen kişilerle görüşmek de vardı!
  8. Yalan medya, yalan dünya: Black Mirror(*) için senaryo yazmaya kalksanız böylesini yazamazsınız: Gazeteci Ahmet Şık, 2011’de Gülen’in devletteki yapılanmasını yazdığı için bir yıl hapis yatmıştı. Odatv davasından tutuksuz yargısına devam edilirken 2016 sonunda, tvitleri ve haberleri gerekçe gösterilerek, ‘darbe girişimi sürecinde FETÖ ve PKK koordineli hareket etme’ suçlamasıyla tekrar tutuklandı. Gazetenin yazarı ve yayın danışmanı Kadri Gürsel, ta 2009’da AKP ile cemaat ilişkisinin tehlikelerine dikkat çekiyordu. Güray Öz’e yöneltilen suçlamaysa okur şikayetlerini gerektiği gibi yönetime iletmemek! İşte bu gazeteciler, şimdi ‘Gülen’le birlikte hareket etmekle suçlanıyor.
  9. Vicdan yaralayan tutukluluk şartları: Farklı zamanlarda tutuklandıkları için kimi 110, kimi 268 gündür Silivri hapishanesinde bulunan Cumhuriyet çalışanları, ilk kez mahkemeye çıkıyor. Bu süre zarfında sadece 1. dereceden akrabalarıyla, bir camın ötesinden görüşmelerine izin verildi, avukatlarıyla görüşmeleri bile kayda alınıyor. Mektup alıp göndermeleri yasak. Yedi metrelik duvarların arasında, güneşten faydalanmak için bile dakika sayıyorlar.
  10. Halkın haber alma hakkı yok sayılıyor: Darbe girişimi sonrası farklı görüşlerden 200’e yakın yayın, hükümetin yayınladığı kararnamelerle kapatıldı. Bir avuç muhalif yayın ve cesur gazeteci dışında, bırakın iktidarı eleştirebilmeyi, başka bir ses veya farklı görüşü dillendirebilen basın kalmadı. Cumhuriyet, bunlardan biri.  Anayasa değişikliği referandumuna, OHAL koşullarını kat be kat aşan, tek adamın keyfi uygulamalarıyla gittik. Bu süreçte muhalefet partisi HDP’nin eşbaşkanları, insan hakları savunucuları, bacak kadar çocuklar bile tutuklandı. İşçiler, kadınlar, çocuklar her zamankinden çok şiddet gördü ve can verdi. İşkencenin boyutu tahmin edilemiyor, hesap sorulamıyor, parlamento her gün biraz daha işlevsiz hale getiriliyor. Çevre katliamına, eş dost kapitalizmine tam gaz devam ediliyor.Gerçekleri, hak ihlallerini araştıran, farklı görüş ve fikirleri dile getiren, demokrasi ve özgürlüğü savunan basın yayının alanı iyice daraldı.

Gazetecilerin tutuklandığı, soruşturulduğu, sansüre uğradığı, tehdit ve karalamalara maruz kaldığı bir ülkede bir toplum özgür olamaz, büyük acı ve haksızlıklara mahkum olur. Bu yüzden Cumhuriyet davasını yakından takip etmeye, yalan ve iftiralarla dolu suçlamaları çürütmeye ısrarla devam edeceğiz.

Bu yazı artigercek.com/ dan alınmıştır

 

Mehveş Evin

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR