Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Sıra dışı bir kitap: Bir aşağılama aracı olarak çöp

0

Bundan uzun zaman önce insan salgılarının nasıl oldu da tarih içinde ayıp/utanılacak/iğrenilecek bir şey haline evrildiğini toplumsal cinsiyet, dinler, iktidarlar ve daha bir sürü başka argümanla anlatan bir yazı okumuştum. Bir biyolog ve eğitim hayatı boyunca her türlü salgının fizyolojik işlevine dair bilgi bombardımanına maruz kalmış biri olarak yazıdan inanılmaz derecede etkilenmiştim. Kitap, terlemenin toplumsal alandaki utanç vericilik yükünü ve nasıl da bir ötekileştirme aracına dönüşebileceğinden tutun da dışkının bu kadar sık ve yaygın olarak gerçekleşmesine rağmen nasıl bir kötülük ve aşağılama aracı haline gelebileceğini kısa ve öz olarak anlatıyordu. Yazıya tekrar erişmek pek mümkün değil artık çünkü yazının yazıldığı platform da platformun kurucusu da çoktan bu dünyadan göç etti. Ancak bir aşağılama aracı ile o aracın ortaya çıkmasında etkili olan süreçlerin nasıl birer zıtlıklar öznesine dönüştüğünü o kadar iyi anlatmıştı ki hâlâ şaşkınlık için hatırlarım.

Ömer Faruk’un Yeni İnsan Yayınları’ndan çıkan “Bir Aşağılama Aracı olarak Çöp” kitabını okurken de benzer duygulara büründüğümü söyleyebilirim. Ancak buradaki şaşkınlığım biraz da bu kadar ayrıksı görünen meseleleri nasıl olup da birbirine bağlayabildiğine ilişkin oldu. 

Kimlik Bitte!

Ömer Faruk benim de severek birçok kitabını okuduğum Ayrıntı Yayınları /Yeraltı Edebiyatı Dizisi’nin da tasarlayıcısı bir yazarmış. Yazarmış diyorum çünkü bu bilgiyi kitabın başındaki yazar özgeçmişini okuyunca öğrendim. Kitabı okuyunca da böyle bir serinin oluşmasına katkı sağlayabilecek birinin dilini gayet açık bir şekilde yansıttığını anlamak mümkün. Ancak hemen şu uyarıyı yapmam lazım: Kitabın ilk 113 sayfası bambaşka bir hikâye anlatıyor gibi gelebilir; sakın şaşırmayın. Ömer Faruk introsu uzun bir The Who şarkısı gibi! Anlatacakları için uzunca bir olgunlaştırma bölümü inşa etmiş. Hikâyeye bir tiyatro oyunu ile insanların nasıl da sorgusuz sualsiz biat ve itaat kültürüne tabii olduklarını anlatarak başlıyor: Kimlik Bitte! Zaten bununla tüm yazınını kimlik üzerinden kurgulayacağının ve bunu da otoriterlik, köktencilik, ırkçılık ya da benzeri çağın vebaları üzerinden anlatacağının da ipuçlarını veriyor.

Çöpün bir aşağılama aracı haline gelmesi ile ilişkisini kurmakta kısmen de olsa zorlanacağınız bu bölümde, kimlikler üzerinden geniş bir değerlendirme yapan yazar; tek adamlık, otoriterlik, sınırlar ve hatta Nihal Atsız’ın Çin nefretini bile değerlendirmeye alarak hem kendi hikâyesi üzerinden hem de geniş bir okuma önerisi sayılabilecek bir alandan çöpün ortaya çıkışına bağlanabilecek bir arka plan oluşturmuş. Yine de kitabın başlığı ve anlatma hedefine aldığı şeyi düşününce biraz fazla uzun buldum.

İlk bölümün bence en çarpıcı tarafı siyasal anlamdaki iyi ve kötüye göre örgütlenmiş bir toplumun çöp ve kötülüğü üretme “yeteneğine” sahip toplumlar olduğu tespiti. Bir diğeri ise süpürge metaforu üzerinden ötekinin çöp niyetine süpürülmesi üzerinden hâkim kimliklerin zalimliğini tanımlıyor olması.

‘Çöp sömürgeciliğine vurgu’

Aslında ilk bölüm olarak niteleyebileceğim bu bölümde benim de sıklıkla tekrarladığım bir şeye değinmiş yazar. O da çöpün geri dönüşüm ya da geri kazanımla sorun olmaktan çıkarılamayacağı tespiti. O kadar yerinde bir tespit ki günümüz çöp sömürgeciliği ile birlikte düşündüğümüzde daha da anlamlı bir hale bürünüyor.

Kitapta birçok göndermenin de olduğunu söylemek mümkün. Kutsallığa atfen “Başlangıçta çöp yoktu”, “Tanrı x değil/yapmaz” tespitlerine binaen “Tanrı keser atar” tespiti oldukça anlamlı anlarda telaffuz edilmiş. Bu anlamıyla kitabı bir aforizmalar kitabı olarak nitelemek de mümkün olabilir. Ancak sunuş yazısında Besim F. Dellaloğlu’nun söylediği evrensel bir yazın olma özelliğinden zaman zaman kopuyor ve yerel hikâyelere yerini bırakıyor. Benzer durumu başka dillerden Türkçe’ye çevrilmiş kitaplarda da görmek mümkün.

Kitapta ilginç bulduğum bir diğer tespit de değersizleştirmeye, aşağılamaya ve küçük görmeye yönelik tüm yargıların çöple birlikte ortaya çıkmış olduğu önermesi.  Bunun tartışmayı hak ettiğini söylemek mümkün. Çünkü devamında çöp yığınlarının artmasıyla beraber ortaya çıkan farklı durumların arasında paralellik kurması da bu bağlamda değerlendirmeyi hak ediyor. Her ne kadar böyle olsa da yazarın bu yaklaşımını sahip olduğu kışkırtıcı diline bağlayabiliriz. Bağlayabiliriz, çünkü geri kazanımı suçluların ıslahıyla eşleştirmesi gerçekten de dâhiyane. Nitekim ne suçlular ıslah oluyor tam anlamıyla ne de çöp geri dönüşüyor. Hep bir yerleri eksik kalıyor. Foucault’nun Hapishanenin Doğuşu kitabında anlattığı Avrupa’nın delilerden ve şizofrenlerden kurtulma yöntemini bugün çöp için tekrarladığını söylemek mümkün: Toplumu bozan her şeyi başka yere gönder! Nitekim Ömer Faruk’un da modern toplumların kimi insanları tanımlamak ve dışlamak için pislik, çirkef vb. terimler kullanmasını bu perspektiften değerlendiriyor olduğunu söyleyebilirim. En azından ben öyle okuyorum. Zaten kitabın önemli bir kısmında hapishaneler ile çöp ve aşağılama arasındaki ilişkiye değiniyor olması bu durumu destekler nitelikte.

Ne kadar az çöp, o kadar çok empati

Yazar kitabında çöp ile empati arasında negatif bir korelasyon kuruyor. Yani ne kadar az çöp o kadar çok empati! Bunu da ceza ile hapishane, günah ile ceza ve çatışma ile günah arasındaki pozitif ilişkilerle birlikte formüle ediyor.

Ömer Faruk bir aşağılama aracı olarak çöpü toplumsal ötekileştirme argümanlarıyla birlikte değerlendiren son derece sıra dışı bir kitap yazmış. Zihin açacak olan bu kitap ile gündelik hayatın sıradanlaşmış nefret, aşağılama ve küçük düşürme pratiklerini çöp ve onunla şekillenmiş kavramlar ve kökler üzerinden okuyabileceksiniz. Değersizleştirmenin hiyerarşisi ile ırkçılığın olağan kategorizasyonu da dahil olmak üzere dini dogmaların küçük düşürücü tanımlamaları, otoriter rejimlerin duvar örme sevdasına kadar çok çeşitli çöpleştirme argümanlarını okumaya hazır olun.

Bir Aşağılama Aracı Olarak Çöp, Ömer Faruk, İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi, 256 sayfa, 79 TL

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.