Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Paris 2015’den Glasgow 2021’e -1

0

Küresel iklim, fosil yakıtların yanmasından kaynaklanan insan kaynaklı sera gazlarının atmosferdeki birikimlerinin artması, ormansızlaşma, enerji, ulaştırma, konutlar ve sanayi süreçleri gibi çeşitli insan etkinlikleri yüzünden hızla değişiyor. Yerküre’nin küresel ortalama yüzey sıcaklıkları önceki yüzyıllara oranla hızla artıyor. Son 10 yıl küresel olarak kaydedilen en sıcak yıllar oldu. Dünyanın dört bir yanında fırtınalar, seller ve orman yangınları daha sık ve daha şiddetli oluşuyor.

Fosil yakıt ve biyokütle yanmasıyla bağlantılı hava kirliliği ne yazık ki on milyonlarca insanın sağlığını etkiliyor ve öngörülemeyen hava koşulları da evlere ve geçim kaynaklarına sayısız zarar veriyor. Ancak iklim değişikliğinin etkileri yıkıcı olsa da bununla savaşımdaki ilerlemeler, daha temiz havaya, iyi işler yaratılmasına, doğayı eski haline getirmesine (restorasyon) ve aynı zamanda ekonomik büyümenin önünün açılmasına yol açıyor. Aslında var olan ve/ya da kısa sürede belirebilecek olan fırsatlara karşın yeterince hızlı hareket etmiyoruz. İklim krizini önlemek için ülkelerin acilen güçlerini birleştirmeleri gerekiyor.

Ortaya çıkan bu ivediliğin nedenini anlamak için BMİDÇS 21. Taraflar Konferansı’na yani TK-21’e (COP) bakmak gerekir. TK-21 Aralık 2015’te Paris‘te gerçekleşti. Dünya ülkeleri bu toplantıda, Kyoto Protokolü gibi gelişmiş ülkeler için sayısal olarak belirlenmiş sera gazı salımlarını azaltma yükümlülükleri öngörmemekle birlikte, ilk kez, pek çok bilimci, uzman ve STK’lar tarafından beğenilen önemli bir şey oldu: Her ülke, küresel ısınmayı 2 °C’nin oldukça altında tutmak ya da 1.5 °C’de sınırlandırmayı hedeflemek, değişen iklimin etkilerine uyum sağlamak ve küresel ısınmayı azaltmak için birlikte çalışmayı ve bu amaçlara ulaşmak için Yeşil İklim Fonu’nda toplanacak olan yıllık 100 milyar ABD dolarlık parayı kullanılabilir hale getirmeyi ve bunlara ilişkin yürütme kural, ilke ve denetleme düzeneklerini kabul etti. Başka bir deyişle şu günlerde ülkece çok (belki de dünyada en çok) konuşup tartıştığımız BMİDÇS Paris Antlaşması doğdu.

Glasgow’da daha iddialı hedefler belirlenmeli

1.5 °C-2.0 °C’yi hedeflemek önemlidir, çünkü 1.5 °C’lik ya da 2.0 °C’lik bir ısınmanın her ondalığı daha fazla can ve üretim kaybı ve geçim kaynaklarının zarar görmesiyle (hasar ve kayıp) sonuçlanır. Paris Antlaşması uyarınca, ülkeler, Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılar (NDC’ler) olarak bilinen, iklim değişikliği savaşımını (salımlarını nasıl ve ne kadar azaltacaklarını, yutaklarını nasıl ve ne kadar geliştirip artıracaklarını) belirleyen ulusal planları sunmayı yüklendiler. Her beş yılda bir, o zamanki olası en yüksek azimkarlıklarını yansıtacak güçlendirilip güncellenmiş ya da daha güçlü yeni bir planla geri döneceklerini kabul ettiler. Taraflar, ‘olağan’ koşullarda, 1-12 Kasım 2021 tarihlerinde Glasgow‘da yapılması planlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 26. Taraflar Konferansı (TK-26) zirvesinden önce, salımlarını azaltma planlarını güncellemiş olmalıydılar (COVID-19 pandemisi nedeniyle bu yıla ertelenmişti). Ancak Paris’te ortaya konan yükümlülükler (gerçekte niyet beyanları ya da sözler), küresel ısınma hedeflerine hiç yaklaşmadı ve bunu başarma penceresi ya da olasılığı hızla daralıyor. Bu yüzden 2030’a kadarki on yıl insanlık için ve insan ve doğal sistemlerin geleceği açısından çok önemli olacak. Glasgow’da taraflar küresel sıcaklık artışını 1.5 °C’de sınırlandırma umudunu canlı tutmak ve bilimin gösterdiği doğru yolda çok daha ileri gitmek zorundadır.

BMİDÇS TK-26, bu yüzden hem geri kalan tüm doğal ekosistemlerimizin bozulmadan gelecek kuşaklara kalmasını sağlamak hem de Dünya’nın fosil yakıt çağını sona erdirmek ve doğayı yenilemeye başlamak için ivedilikle harekete geçmesi için bir fırsat sunma potansiyeline sahiptir ve bu potansiyel mutlaka kullanılmalı, harekete geçilmelidir.

Ülkeler küresel Covid-19 salgınının (pandemi) ardından ekonomilerini yeniden inşa etmeye çalışırken, yeşil bir toparlanma yoluyla (yeşil yol, yeşil düzen, yeşil mutabakat, yeşil uzlaşma ya da anlaşma, vb.)  ‘daha iyi bir şekilde yeniden inşa etmeye’ vurgu yapıldığını görmekteyiz. Giderek daha fazla ülke, iş dünyası (fabrika ve işletmeler, yatırımcılar, vb.) ve yerel yönetim ya da yerel hükümetler, 2030 ya da 2050 yılına kadar karbondan arındırma ya da karbonsuzlaşma (net sıfır karbon) yükümlülükleriyle öne çıkıyor. Ancak bu uzun vadeli yükümlülükler çok önemli bir sinyal verse de gerçekten önemli olan Glasgow’da alınacak olan kararlardır.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son yıllarda yayımladığı üç özel rapora (2018 1.5°C Küresel Isınma, 2019 İklim Değişikliği ve Arazi, Değişen İklimde Okyanuslar ve Buz Küre konulu özel raporlar) ve 9 Ağustos 2021’de açıklanan 6. Değerlendirme Raporu 1. Çalışma Grubu Raporu’na göre, iklim değişikliğinin olumsuz sonuçları Dünya’nın tüm coğrafi/iklim bölgelerinde yaşanmaktadır ve gözlenen insan kaynaklı ısınmanın etkisi birkaç on yıl içinde bugüne değin bildiklerimizden çok daha şiddetli olacaktır. Örneğin, yağış rejiminin değişmesi, bir yandan daha şiddetli, daha sık ve daha uzun sürelerde yaşanan kuraklık olayları, kurak (arid, semiarid, vb.) alanların genişlemesi ve çölleşme süreçlerinin hızlanması, bir yandansa yağışların daha kuvvetli ve şiddetli olması ve bağlantılı sel, taşkın, kütle hareketleri vb. afetlerinin oluşması; hızlanan deniz düzeyi yükselmesi, okyanusların ısınması ve asitlenmesi, başlıca ekosistemlerin ve biyomların daha etkilenebilir olması ve uyumun (adaptasyon) sınırlanması olasılığında artış, vb. iklim değişikliğinin etkileri şimdi ve gelecekte toplumun ve ekosistemlerin uyum kapasiteleri açısından kuvvetlenen bir meydan okumadır.

Ne yapmalı?

IPCC 1.5 ºC Küresel Isınma Özel Raporu’na (IPCC, 2018) göre, 2030 yılına kadar 2010 yılına göre insan kaynaklı karbondioksit (CO2) salımlarının mutlaka % 45 oranında azaltılması ve 2050 yılına değin net sıfır salıma düşmesi gerekmektedir. Bu ise, enerji, sanayi, tarım, konut, ulaştırmadan kaynaklanan CO2 salımlarının 2050 yılına gelindiğinde 2010 yılına göre % 75-90 oranında azaltılmış olması anlamını taşımaktadır.

Dahası, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) yayımladığı Salım Açıkları Raporu (UNEP, 2019), her yıl -var olan bilimsel uyarılar ve politik yükümlülüklere karşın- Dünya ülkelerinin gerekeni yapmadığını ve sera gazı salımlarının artmayı sürdürdüğünü çok açık bir biçimde bilimsel olarak vurgulamaktadır.

Salım Açıkları Raporu’na göreyse gelinen kötü ya da olumsuz durum şöyle özetlenebilir:

  • Geçen on yılda sera gazı salımları yılda % 1.5 oranında yükseldi. Toplam sera gazı salımları (arazi kullanımı değişikliklerini içerir) 2018 yılında rekor yüksek değer olan 55.3 milyar ton eşdeğer CO2’ye (GtCO2e) ulaştı.
  • Enerji kullanımı ve sanayiden kaynaklanan fosil kökenli CO2 salımları, ki toplam sera gazı salımlarının çoğuna karşılık gelir, 2018 yılında % 2 oranında arttı ve 37.5 Gt CO2/yıl düzeyine ulaştı.
  • 2050 yılı için net sıfır sera gazı salımları hedeflerini açıklayan ülkelerin sayısı artmakla birlikte, bugüne değin yalnızca birkaç ülke BMİDÇS’ne uzun dönemli yasal stratejilerini sundu.
  • Tüm ülkeler Paris Antlaşması kapsamında sunmuş oldukları Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılarını (NDCler) gerçekleştirseler bile, Yerküre önümüzdeki on yıllarda, yüzyılın sonlarından önce yaklaşık olarak 3 °C’lik bir küresel ısınmayla karşı karşıya kalacaktır.
  • Bu hassas dönemde, Dünya daha sağlam ve giderek güçlendirilmesi gerekli olan aşamalı eylemleri hayata geçirmelidir. Gereksinim duyulan azaltımları uygulamak için, Dünya ülkeleri 1.5°C hedefleri kapsamında sundukları NDClerini 2020 yılında (pandemi yüzünden 2021’de Glasgow’da) gözden geçirerek 5 kat yükseltmelidir. 2°C’lik bir küresel ısınma hedefi içinse, ulusal katkılarını 3 kat artırmaları gerekiyor.

Başarılı olunmaması kaygısı!

Ancak, daha önce de BMİDÇS Paris Antlaşması’na ilişkin tüm olumlu hatta fazla iyi niyetli beklentilere karşın, BMİDÇS’nin İspanya’nın başkenti Madrid’de 2-13 Aralık 2019 günlerinde gerçekleştirilen 25. Taraflar Konferansı’nın (TK-25) tam bir başarısızlık ve hayal kırıklığı ile sonuçlandığını unutmamamız da gerekiyor. IPCC 1.5 ºC Küresel Isınma Özel Raporu ile Salım Açıkları Raporu’nun ana çıktılarını gündeme ve ciddiye almayan BMİDÇS 25. Taraflar Konferansı, salım azaltma yükümlülüğü içermemesi, sadece küreselleşme ve pazar ekonomisi yanlılarının, çok uluslu enerji vb. şirketlerin ve iş dünyasının önemli desteğini alması vb. gibi yapısal zayıflıkları olan bir antlaşma durumundaki Paris Antlaşması’nın geleceğine ilişkin birçok önemli madde üzerindeki tartışmaların uzaması yüzünden iki gün gecikmeyle ancak 15 Aralık 2019 günü sonlanmıştı.

Sonuç olarak, neye ve niçin hayır ya da evet dediğimiz, insan ve finansal sermayeyi gelecek yıllarda değil, şu anda nereye yatırmayı seçtiğimiz önemli. Dünya ölçeğinde, en az gelişmiş ülke ve toplumların, yoksulların, çiftçilerin, STK’ların vb. aktörlerin, özellikle de gelişmiş ülkelerdeki gençlerin gözleri TK-26’da ve sonrasında! Acil önlem alınmadan geçen her gün, dakika ve saat gelecek nesillerin başarısız olması anlamına geliyor. İklim değişikliği şimdiden pek çok insan için kayıp ve hasara yol açıyor; hepimiz aynı fırtınaya yakalanabilirken, kesinlikle hepimiz aynı gemide değiliz. Gerçekte TK-26, hem bir fırsat hem de önceki on yıllara ek olarak Paris’ten bugüne altı yıllık gecikmeyle de olsa NDC ‘niyet beyanları’ ve çoğu 2021’de bol keseden verilen ‘sözlerden’ sağlam eylemlere acilen geçmek için tam zamanıdır.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.