Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

[2023’ün ardından] Küresel ısınma önemli, ama başka çok önemli çevre sorunlarımız da var!

0

Sanayi devrimiyle başlayan, ancak asıl olarak 20’nci Yüzyıl’ın ortalarıyla birlikte daha da şiddetlenen ve daha yıkıcı olan sorumsuz ve dikkatsiz insan eylemleri, 2023 yılında da biyosferden atmosfere kadar Yerküre’nin ana bileşenlerine, biyomlara ve tüm yaşam alanlarına zarar verip bozmayı ve insanın bugünkü ve gelecek kuşaklarının yaşamlarını tehlikeye atmayı sürdürdü.

Yerküre’nin dinamik ve yaşayan bir gezegen olmasını sağlayan küresel iklim, biyosfer bütünlüğü ve biyojeokimyasal döngülerdeki bozulmalar da sürdü. Bu durum insanın Yerküreye, doğaya, yaşam alanlarına ve biyolojik çeşitliliğe olan sorumsuz, çıkarcı, sömürgeci ve yıkıcı bakışı sürdükçe, çok büyük bir olasılıkla 2024 yılında ve sonraki yıllarda da tüm şiddetiyle sürecek gibi görünüyor.

Yerküre Dokuz Gezegensel Sınırından Altısının Ötesinde (Earth Beyond Six of Nine Planetary Boundaries)” çalışmasına (Richardson, Steffen, Lucht ve ark., 2023) göre, Dünya’nın dokuz gezegensel sınırından altısı aşıldı. Yerküre’nin aşılan 6 sınırı şunlardan oluşuyor:

1- İklim değişikliği (artan CO2 birikimi, ışınımsal zorlama), 2- Biyosfer bütünlüğü (genetik, fonksiyonel), 3- Arazi sistem değişikliği (arazi kullanımı, arazi kullanımı değişikliği, ormansızlaşma, vb.), 4- Temiz su değişikliği (yeşil, mavi), 5- ‘İnsan kaynaklı’ Yeni varlıklar (sentetik organik kirleticiler, radyoaktif maddeler, genetiği değiştirilmiş organizmalar, nano materyaller ve/ya da mikro plastikler) ve 6- Biyojeokimyasal döngüler (potasyum, azot döngüsü).  Ayrıca okyanus asitlenmesi gezegenin sınırlarına yaklaşıyor.

Çağımızın en büyük çevre sorunları

Kötü yönetişim, ormansızlaşma ve biyolojik çeşitlilik kaybından gıda israfına ve hızlı modaya kadar yaşamımızın en büyük çevre sorunlarından bazılarını şöyle listeleyebiliriz:

“Kötü Yönetişim, İklim Değişikliği ve Küresel Isınma, Fosil Yakıt Kullanımı, Gıda Atıkları, Plastik Kirliliği, Ormansızlaşma, Hava Kirliliği, Buzulların Erimesi ve Deniz Seviyesinin Yükselmesi, Okyanus Asitlenmesi, Nüfus Artışı, Tarım, Gıda ve Su Güvensizliği, Yoksulluk ve Halk Sağlığı Sorunları, Hızlı Moda ve Tekstil Atıkları, Aşırı Avlanma, Arazi Bozulması ve Çölleşme, Genetik Modifikasyon, Toprağın Kirlenmesi, Atık Üretimi ve Bertarafı, Su Kirliliği, İçme Suyu Kirliliği, Kentsel Yayılma, Aşırı Avlanma, Asit Yağmuru, Ozon Tabakasının İncelmesi, Biyoçeşitlilik Kaybı, Azot Döngüsü, Doğal Kaynakların Tükenmesi, Ulaşım, Yağmur Ormanı Kaybı, Ekosistem Bozulması, Yenilenebilir Enerjiden Kaynaklanan Atıklar, Madencilik, Kobalt Madenciliği, Nükleer Atık, Nanopartiküller, Işık Kirliliği, Uzay Kirliliği, vb.”

Bu makalede, 2023 yılında etkili olan ve büyük olasılıkla yeni yılda (2024) da etkili olmayı sürdürmesini öngördüğüm çevre sorunlarından beşinin kısaca değerlendirilmesi amaçlandı.

İklim değişikliği ve Küresel Isınma

Atmosferdeki karbondioksit (CO2) birikimi Mayıs 2023 itibarıyla yaklaşık 420 ppm (milyon hacimde bir kısım) düzeylerine ve küresel sıcaklık artışı sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1.2 °C düzeylerine ulaşmış durumda. Gezegenimizdeki CO2 seviyeleri en son 4 milyon yıl önce bugünkü kadar yüksek olmuştu. Artan sera gazı salımları, küresel sıcaklıklarda hızlı ve istikrarlı bir artışa yol açtı ve bu da tüm dünyada şiddetli hava olaylarına ve afetlere neden oldu. Şimdiye kadar kaydedilen en yıkıcı orman yangını mevsimlerinden bazılarını yaşayan Avustralya ve ABD’den, çekirgeler dünyanın bazı yerlerine akın ediyor. Afrika, Orta Doğu ve Asya‘da önemli ürün kayıpları yaşandı.

Copernicus İklim Değişikliği Merkezi’nin analizlerine göre; 2023 Temmuz ve Ağustos ayları ile 2023 yazı, küresel aletli gözlem kayıtlarındaki en sıcak temmuz ve ağustos ve en sıcak yaz mevsimi oldu. Son olarak, Kasım 2023, 14.22 °C’lik küresel ortalama yüzey hava sıcaklığıyla aletli gözlem kayıtlarındaki en sıcak kasım ayı oldu. Bu değer, kasım ayına ait 1991-2020 ortalamasından 0.85 °C daha yüksekti. Antarktika’da sıcaklıkların ilk kez 20 °C’nin üzerine çıktığı bir sıcak hava dalgasına sahne oldu. Ayrıca, 2023 yılı, çok büyük bir olasılıkla, 2016’daki küresel ortalama yıllık yüzey sıcaklığı rekorunu geçerek sanayi dönemine kıyasla aletli gözlem kayıtlarındaki en sıcak yıl olacak.

Kötü Yönetişim

Ekonomistler ve çevreciler yıllardır politika yapıcılara sera gazı salan insan ekinliklerinin bedellerini artırmaya çağırıyor. Örneğin, pazar ekonomisinden yana olan ve liberal ekonomiyi savunan çevreler, düşük karbon teknolojilerini düşük maliyetli inovasyonları teşvik edecek karbon vergileri yoluyla, ki bunun eksikliği en büyük piyasa başarısızlığını oluşturduğu düşünülüyor. Salımları yeterince hızlı ve etkili bir şekilde azaltmak için hükümetler, yalnızca düşük ya da sıfır (Güneş ve rüzgâr gibi) karbonlu enerji kaynaklarının maliyetlerini düşürmek amacıyla yeşil inovasyona ve dönüşüme yönelik finansmanı büyük ölçüde artırmakla kalmamalı, aynı zamanda diğer piyasa başarısızlıklarının her birini ele alan bir dizi başka politika da benimsemelidir.

Nicholas Stern gibi iktisatçılara göre iklim krizi çoklu piyasa başarısızlıklarının bir sonucudur. Daha 2006 yılında ekonomist Nicholas Stern ve arkadaşlarının hazırlamış olduğu “Küresel Isınmanın Ekonomisi Üzerine Stern İncelemesi (kısaca Stern Raporu) çalışmada, çok özetle, gelecek yüzyılın sonuna kadar potansiyel iklim değişikliği zararlarının, Dünya’daki kişi başına düşen Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) % 30’u kadar büyük olabileceği sonucuna varılmıştı. Stern grubu, çalışmalarında fosil yakıtların kullanımını caydırmak için karbon salımlarındaki yüksek vergiler de dahil olmak üzere, atmosferdeki sera gazı birikimini azaltmak için çeşitli katı önlemler önerdiler. Günümüzde böyle bir karbon vergisi, birçok ekonomist tarafından küresel ısınmayla savaşımın etkili bir aracı olarak benimsenen ve önerilen etkili bir politikadır.

Ulusal bir karbon vergisi şu anda Avrupa Birliği’ndeki (AB) çeşitli ülkeler, Kanada, Singapur, Japonya, Ukrayna ve Arjantin dahil olmak üzere dünya çapında 27 ülkede uygulanıyor. Ancak 2019 OECD Vergi Enerji Kullanımı raporuna göre, mevcut vergi yapıları, enerji kaynaklarının kirlilik profiliyle yeterince uyumlu değil. Örneğin OECD, elektrik endüstrisi için etkili olduğu kanıtlanmış olmasına rağmen, karbon vergilerinin kömür üretimi için yeterince sert olmadığını öne sürüyor.

Üstelik başka bir dünya savaşını önlemek için kurulmuş olan Birleşmiş Milletler iklim kriziyle baş etmede etkili ve yeterli olamıyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Paris Antlaşması, küresel sıcaklık artışının 2030 yılına kadar 2°C’nin altında, ideal olarak da 1.5°C’de olması için ülkelerin sera gazı salımlarını önemli ölçüde azaltmaları gerektiğini söylemesine karşın, taraf olmak ve yükümlülükler (Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılar – NDCler, vb.) gönüllüğe ve isteğe bağlıdır ve verilen sözlerin ve yükümlülüklerin tutulmamasının gerçek bir ceza karşılığı yoktur. Dahası, denkserlik ve ortak fakat farklı sorumluluklar gibi ilkeler, gelişmekte olan ülkelerin daha az salım salacak teknolojiler geliştirebilecekleri noktaya kadar kalkınmak için daha fazla salım salımına izin verildiği (ör. Çin, Hindistan, Rusya Federasyonu, Güney Kore, Türkiye vb.) tartışmalı bir konu olmayı sürdürüyor.

Biyoçeşitlilik Kaybı

Geçtiğimiz 50 yılda insan tüketiminde, nüfusta, küresel ticarette ve kentleşmede hızlı bir artış yaşandı ve bu da insanlığın doğal olarak Dünya kaynaklarını yenileyebileceğinden daha fazla kullanmasına yol açtı. Yeni sayılabilecek bir Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF, 2022) raporu, memelilerin, balıkların, kuşların, sürüngenlerin ve amfibilerin popülasyon büyüklüklerinin 1970 ile 2016 yılları arasında ortalama % 68 oranında bir düşüş yaşadığını gösteriyor. Rapor, gözlenen biyolojik çeşitlilik kaybını çeşitli etmenlerin yanı sıra asıl olarak arazi kullanımı değişikliklerine, özellikle de ormanlar, çayırlar ve mangrovlar gibi ekosistemlerin tarımsal sistemlere dönüştürülmesine bağlıyor. Pangolinler (pullu memeliler), köpekbalıkları ve denizatı gibi hayvanlar, yasa dışı yaban hayatı ticaretinden önemli ölçüde etkileniyor. Pangolinlerin nesli kritik düzeyde tehlike altında kabul ediliyor…

Günümüzde modern yaşamlarımız ve aşırı ve/ya da yanlış/verimsiz tüketim kalıplarımız gezegenin doğal kaynakları üzerinde baskı yaratıyor. Yaşayan Gezegen Raporu’na (WWF, 2022) göre, 1970 yılından bu yana gezegenimizdeki yaban hayatı popülasyonunun % 69’u arazi kullanımı değişikliği, aşırı hasat, habitat parçalanması, istilacı türler ve kirlilik nedeniyle kaybedildi. Topraklarımızın % 75’i temelden değiştirildi, okyanusların % 66’sı olumsuz etkilendi ve sulak alanların % 85’i kaybedildi. Yakın zamanda yapılan başka bir çalışmaysa, Yerküre’deki yaban hayatının altıncı kitlesel yok oluşunun hızlandığını gösterdi. Kara hayvanlarının 500’den fazla türü yok olmanın eşiğinde ve büyük olasılıkla 20 yıl içinde yok olmaları bekleniyor.

Tarım

Araştırmalar, küresel gıda sisteminin, CO2, metan (CH4) ve diazotmonoksit (N2O) gibi sera gazlarının insan kaynaklı salımlarının üçte birinden sorumlu olduğunu ve bunun % 30’unun hayvancılık ve balıkçılıktan kaynaklandığını gösteriyor. Bitkisel üretim, gübre kullanımı yoluyla N2O gibi sera gazlarının salınmasına neden olmaktadır. Tarım yalnızca çok büyük miktarda araziyi kaplamakla kalmıyor, aynı zamanda çok miktarda tatlı su tüketiyor. Bu da bu listedeki en büyük çevre sorunlarından bir diğeridir. Ekilebilir alanlar ve otlaklar Dünya kara yüzeyinin üçte birini kaplarken, sınırlı tatlı su kaynaklarının dörtte üçünü tüketiyorlar.

Bilim insanları ve çevreciler, var olan gıda sistemimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiği konusunda sürekli olarak uyarıyor. Bu kapsamda, daha bitki bazlı bir diyete geçiş, geleneksel tarım endüstrisinin karbon ayak izini önemli ölçüde azaltacaktır. Ayrıca, son yıllarda bazı ülkelerde yaygın bir biçimde bitkisel üretimde kullanılmaya başlanmış olan dikey tarımdan (öncelikle yapraklı yeşilliklere, örneğin roka, su teresi, pazı, fesleğen, dereotu ve maydanoz gibi) odaklanan) laboratuvarda yetiştirilen ete kadar uzanan teknolojik temelli yollar “tarımın geleceği” olarak övülmektedir. Ancak bu teknolojiler henüz küresel ölçekte uygulanabilir değildir. Bu nedenle, düşük teknolojili, geleneksel, kamucu ve toplum temelli tarım uygulamalarının önemli yararlarını unutmadan, paradigma değiştiren teknolojilerin gelişimini destekleyen, karma bir tarıma yönelik yaklaşımı benimsemeliyiz.

Gıda ve su güvenliği ya da güvensizliği

BM’nin kestirimlerine göre, 1950’de tahmini 2.5 milyar olan Dünya nüfusu, 2022 yılı Kasım ayı ortasında 8 milyara ulaştı. Dünya nüfusunun gelecek 30 yıl içinde yaklaşık 2 milyar kişi artması bekleniyor. Dahası Dünya nüfusunun bugünkü 8 milyardan 2050’de yaklaşık 9.7 milyara çıkması ve 2080’lerin ortasında 10.4 milyara ulaşması bekleniyor.

Artan nüfus beslenecek daha fazla insan anlamına geliyor. Ancak son yıllarda kaynak yoğun ve çevresel açıdan etkili gıdalara olan istemin artmasıyla birlikte beslenme tarzımız büyük ölçüde değişti. Modern beslenme alışkanlıkları gezegenin kaynaklarını zorluyor, küresel gıda güvenliğini tehlikeye atıyor ve küresel ısınmanın hızlanmasına katkıda bulunuyor. Artan hava sıcaklıkları, kuraklıklar ve sıcak hava dalgaları ve sürdürülemez tarım uygulamaları, su ve gıda güvensizliği tehdidinin artmasına ve günümüzün en büyük çevre sorunlarından biri haline gelmesine neden oldu. Küresel olarak, her yıl 68 milyar tondan fazla üst toprak, doğal olarak yenilenebileceğinden 100 kat daha hızlı bir oranda aşındırılıyor. Biyosit ve gübre yüklü toprak, su yollarına karışarak içme suyunu ve aşağı havza ve kodlardaki korunan alanları kirletiyor.

Günümüzde Dünya ölçeğinde 820 milyondan fazla insan yeterli gıda tüketemiyor. Yüzyılın ortasına kadar küresel nüfusun 9.7 milyar kişiye ulaşması beklenirken, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), küresel gıda talebinin 2050 yılına kadar % 70 artabileceğini öngörüyor.

Su güvenliği açısından, dünyadaki suyun yaklaşık % 3’ü tatlı sudur ve bunun yaklaşık üçte ikisi buzullarda saklıdır; başka bir şekilde kullanılmaya uygun değildir. Dünya ölçeğinde yaklaşık 1.1 milyar insan suya erişemiyor ve toplam 2.7 milyar kişi yılın en az bir ayında su kıtlığı yaşıyor.

Sonuç olarak; bugün acil çözümlenmesi gereken insan kaynaklı iklim değişikliği ve küresel ısınma, yaşam kürenin bozulması ve biyoçeşitlilik kaybı, arazi kullanımı, arazi kullanımı değişikliği ve ormansızlaşma, su ve gıda güvensizliği, açlık ve yoksulluk ve diğer yaşamsal çevre sorunları, büyük olasılıkla 2024 yılında da varlığını sürdürecek. Bu konularda ivedilikle küresel, bölgesel ve ulusal düzeylerde harekete geçilmediği, bağlantılı sorunların sosyal yanlarını dikkate alan adil, kamucu ve dayanışmacı bir yaklaşım hayat geçirilmediği sürece, çevresel sorunların pek çok coğrafyada yüz milyonlarca yetişkin ve çocuk üzerindeki uzun vadeli olumsuz etkileri devam edecektir.

İnternet Kaynakları

https://earth.org/the-biggest-environmental-problems-of-our-lifetime/

[2022’nin ardından] En önemli 12 çevre sorununa geniş açılı bir bakış

https://ecavo.com/top-environmental-problems/
https://www. worldwildlife.org/pages/living-planet-report-2022

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.