Ana Sayfa Blog Sayfa 934

Gezi kararlarına karşı yazarlardan da ortak tepki: Oradaydık, hala oradayız

Gezi Davası‘nda hafta başında çıkan kararlara karşı, Türkiye ve dünyadan tepkiler sürüyor.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/sinemacilardan-gezi-davasina-tepki-seyirci-kalmiyoruz-korkmuyoruz-sinmiyoruz/

Davanın pazartesi günü görülen karar duruşmasında,  İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi,  Osman Kavala’ya hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi‘ye ise bu suça yardımdan 18 yıl hapis cezası vermişti.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/gezi-davasinda-karar-kavalaya-agirlastirilmis-muebbet-diger-saniklara-18-yil-hapis/

198 edebiyatçı ve yazarın imzaladığı açıklamada “Bu ülkenin edebiyatçıları ve yazarları olarak oradaydık, hâlâ oradayız, verilen cezaları hepimize verilmiş sayıyoruz.  Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz” denildi.

Yazar ve edebiyatçıların açıklaması şöyle:

Oradaydık, hala oradayız

“Oradaydık, dünya yaprak yaprak açıldı önümüzde. Olanaksız sanılan karşılaşmaların tanığı olduk. Hayatın bilinen, bilinmeyen sayısız yolla ve şekilde değiştiğini gördük. Bu hakikati hiçbir mahkeme, hiçbir ceza, hiçbir yargılama yok edemez, Gezi direnişini ne çoktan yazıldığı tarihten ne geleceğimizden söküp alabilir.

Milyonların katıldığı bir direnişi toplumu sindirmek amacıyla, tümüyle hukuka aykırı olarak mahkûm etmeye hiçbir egemenin gücü yetmez, yetmeyecektir.  Mahkûm edilmeye çalışılan, ülkenin yurttaşlarının ülkenin geleceği için ortaya koydukları demokratik, barışçıl itirazdır.

Bu ülkenin edebiyatçıları ve yazarları olarak oradaydık, hâlâ oradayız, verilen cezaları hepimize verilmiş sayıyoruz.  Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz.

Ülkemizin bu hukuksuzluk, baskı, zulüm kıskacından kurtulması için sesimizi hayatın ve direnişin sesine katıyoruz.”

Açıklamayı imzalayan yazar ve edebiyatçılar şöyle:

Abdullah Yılmaz, Adnan Gerger, Ahmet Kardam, Ahmet Önel, Ahmet Ümit, Akın Olgun, Akif Kurtuluş, Alper Akçam, Alper Beşe, Altay Öktem, Arslan Sayman, Arzu Erkan, Asım Öztürk, Aslı Biçen, Aslı Erdoğan, Aslı Perker, Aslı Tohumcu, Atilla Birkiye, Attila Aşut, Ayça Güçlüten, Aydan Yalçın, Aydemir Çimen, Aydın Şimşek, Ayfer Tunç, Aysel Korkut, Ayşe Gül Altınay, Ayşegül Devecioğlu, Ayşen Işık, Ayşen Melik, Ayşen Şahin,

Bahadır Bayrıl, Barbaros Altuğ, Belma Fırat, Bilsen Başaran, Bircan Çelik, Birhan Keskin, Buket Uzuner, Burhan Sönmez, Bülent Mumay , Bülent Tekin, Bülent Usta,

Cem Uzungüneş, Ceren Gündoğan, Ceren Kumbasar, Ceren Olpak, Cezmi Ersöz, Cuma Boynukara, Cüneyt Ayral, Çetin Yiğenoğlu, Çiler İlhan,

Defne Suman, Deniz Durukan, Devrim Dirlikyapan, Dilruba Nuray Erenler, Dizdar Karaduman, Doğu Yücel,

Elif Durdu, Elif Şafak, Emel İrtem, Emrullah Alp, Erdal Güney, Erdoğan Aydın, Erendiz Atasü, Ertan Mısırlı, Esmahan Devran İnci,

Fahri Özdemir, Fatma Aras, Ferzan Sarpkaya, Fethiye Çetin, Figen Şakacı,

G. Şebnem Uralcan, Gaye Boralıoğlu, Gonca Özmen, Gökhan Akçura, Gökhan Arslan, Gönül Kıvılcım, Gün Zileli, Güray Öz,

Hakan Bıçakcı, Hakkı Gümüştaş, Halil İbrahim Özcan, Hasan Hayyam Meriç, Hasan Öztoprak, Haydar Ergülen, Hayrettin Geçkin, Hayri K. Yetik, Hıdır Murat Doğan, Hidayet Karakuş, Hilal Karahan, Hülya Deniz Ünal, Hüseyin Bul,

Irmak Zileli, Işık Sungurlar, Işıl Özgentürk, İbrahim Baştuğ, İnci Asena, İsmail Hakkı İçten,

Kaya Tanış, Keriman Güldiken,

Lal Laleş, Latife Tekin, Levent Karataş,

M. Mahzun Doğan, Mahir Karayazı, Mahir Ünsal Eriş, Mahmut Temizyürek, Mehmet Atilla, Mehmet Özceylan, Mehmet Sarsmaz, Mehmet Şakir Örs, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Melisa Ceren Hasmaden, Merve Küçüksarp, Merve Yakut, Mesut Kimsesiz, Metin Yeğin, Mevsim Yenice, Murat Erdin, Murat Gülsoy, Murat Özyaşar, Murat Uyurkulak, Murathan Mungan, Mustafa Köz, Mustafa Suphi, Mutlucan Güvendir, Müge İplikçi, Münevver Antczak,

Nabi Yağcı, Naile Dire, Namık Kuyumcu, Necmiye Alpay, Nermin Yıldırım, Neslihan Cangöz, Neval Savak, Nevin Koçoğlu, Nevzat Çelik, Nil Mutluer, Nil Sakman, Niyazi Zorlu, Nurcan Baysal, Nurdan Arca, Nurdan Gürbilek, Nurhan Suerdem,

Oğulcan Kütük, Oğuz Tümbaş, Olcay Özmen, Orhan Alkaya, Oya Baydar , Özer Akdemir, Özge Doğar, Özgür Zeybek, Özkan Mert, Özlem İşbilir,

Pelin Buzluk, Peral Bayaz,

Rahmi Emeç, Recai Şeyhoğlu,

Salih Öztürk, Seçkin Selvi, Sefa Taşkın, Sema Güler, Sema Kaygusuz, Semih Gümüş, Semrin Şahin, Serdar Koçak, Sevin Okyay, Sevinç Öztürk, Sibel Oral, Suna Aras, Şafak Baba Pala, Şahin Altuner, Şebnem İşigüzel, Şeniz Baş,

Tacim Çiçek, Tacli Yazıcıoğlu, Tarık Günersel, Tekgül Arı, Tozan Alkan, Tuğrul Keskin, Tunca Çaylant, Tuncay Birkan, Turan Horzum, Turgut Üzüm, Tülin Dursun,

Uğur Portakal, Uğur Sümer, Ülkü Oktay, Ümit Kıvanç, Ünal Ersözlü,

Yasemin Yazıcı, Yekta Kopan, Yeşim Erdem,

Zerrin Saral, Zeynep Altıok Ataklı, Zeynep Göğüş, Zeynep Oral, Zübeyde Seven Turan, Zülfü Livaneli.

 

 

Pegasus çalışanlarına ‘rakılı fotoğraf’ soruşturması açıldı, bir kişi işten atıldı

Bir grup Pegasus Havayolları çalışanı, kişisel hesaplarından Kadir Gecesi‘nde rakı içerken paylaştıkları fotoğraf nedeniyle şirket tarafından hedef alındı.

Fotoğraftaki bir kişinin işten atıldığı belirtilirken, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ suçlamasıyla soruşturma başlattı.

Sendikalar, fotoğrafta bulunanların tehdit edildiğini öne sürdü.

‘Etik-ahlak kurulu’na aktarıldı

Fotoğrafın medya ve sosyal mecralarda yayılmasının ardından Pegasus Havayolları dün yaptığı açıklamada, paylaşımın şirketin duruşu ile bir bağı olmadığını söylemiş ve “İlgili paylaşımda yer alan dini inanç, toplumsal düşünce ve fikirlerle atfen rencide edici ifadeleri kesinlikle kabul edilemez buluyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Açıklamada “Konunun acilen şirketimizin etik-ahlak kuruluna aktarıldığını, gerekli aksiyonların ivedilikle alınacağını bildirmek isteriz. Kurullarımız, tüm çalışanlarımız için istisnasız uygulanmaktadır” denilmişti.

 

 

‘Gezi’de AİHM’lik bir iş kalmadı’ sözlerine hukukçulardan yanıt: Kararı tekrar okusunlar

Hukukçular, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gezi Davası’nda  Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasına ilişkin, ile ilgili olarak, “Bunlar uluslararası hukuku da bilmiyorlar. Artık AİHM’lik iş kalmadı, bitti o iş” açıklamasını yorumladı.

Erdoğan, “Hüküm giydiği için bu işin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’le artık alakası yok. AİHM alacak, bakacak edecek ama “hüküm giydi” diyecek, bu işi artık masadan kaldıracak” demişti.

T24‘ten Özgür Zeren‘e konuşan eski AİHM yargıcı emekli büyükelçi Rıza Türmen ise AİHM’in, Kavala’nın hukuka aykırı biçimde hürriyetinden mahkum edilip edilmediğini değerlendireceğini belirterek “İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı tabii ki AİHM incelemesi bakımından sonuçlar doğuracak. AİHM için Kavala tutuklu mu hükümlü mü hiç fark etmez, dosyayı karara bağlayacaktır” dedi.

Mahkeme hükümetin tezini çürüttü

Türmen, “Türkiye, kararla birlikte Kavala’nın tutuklu statüsünden çıkıp, hükümlü statüsüne girdiğini söyleyerek ‘ortada uygulanmayan bir dava da kalmamıştır’ savunması yapabilir. Bu görüşün AİHM tarafından kabul edileceğini hiç sanmıyorum” dedi.

AİHM’in süreci nasıl gördüğünü Türmen, şöyle açıkladı:

“Türk hükümetinin tezi; AİHM’nin 2019 yılında verdiği karar ile ilgiliydi, Türk Ceza Kanunu‘nun (TCK) 312’inci maddesindeki hükümeti devirmek suçuyla ilgiliydi. Kavala suçtan beraat etti ve tahliye edildi. Türk hükümetine göre, böylece AİHM kararı uygulanmış oldu.

Türk hükümeti, sonraki tutuklamanın casusluk suçundan, 328’inci maddeden yapıldığını söyledi. Bakanlar Komitesi bunu reddederek “Bütün olgular aynı, bu da diğer tutuklamanın devamı” dedi. Mahkeme yine 312’inci maddeden mahkumiyet kararı verdi ve 328’den (casusluk suçlamasından) beraat etti. O zaman neden casusluktan suçlandı Kavala? Mahkeme, Türk hükümetinin tezini çürüttü.”

AİHM açısından şartlar şimdi de geçerli

AİHM’in daha önce kendi kararında Kavala’nın özgürlüğünden yoksun kılındığını ve sürecin neden meşru bir kuşkuya dayanmadığını, neden haksız olduğunu uzun uzun anlattığını kaydeden Türmen,” Suçluluğu gösteren hiçbir delil olmadığını söylemişti. Hürriyetinden yoksun olma durumu var. Tutuklu mu, hükümlü mü olduğu hiç mi hiç fark etmez AİHM için” açıklamasını yaptı.

Türmen, Türkiye’ye verilen sürenin  11 Mayıs’ta bittiğini ve bu yüzden davanın bu tarihte bitmesinin istendiğini söyledi.

Avrupa Konseyi’nden 12 Eyül’de bile ihraç edilmeyen Türkiye şimdi edilebilir

“Böyle bir argüman ileri sürülür ve argüman reddedilirse AİHM, Türkiye’nin kararı uygulamadığına hükmedecektir. Türkiye, kararı uygulamak zorundadır. Neden iktidar çevreleri bunu anlamıyor, anlayamıyorum” diyen Türmen, sözleşmeye dikkat çekti:

“Türkiye bir sözleşmeye taraftır ve bu sözleşmenin 46. maddesine göre AİHM kararları bağlayıcıdır. Çok basit bir mesele bu. Yorumlanacak bir tarafı yok. Buna rağmen hala Türkiye’de bu tartışılıyor.”

Türkiye, 12 Eylül döneminde bile Avrupa Konseyi’nden ihraç edilmedi ama AİHM bu tespiti yapar ve karar uygulanmazsa ihraç edilebilir.

Askeri yönetimde uygulanmayan bir yaptırımın şimdi uygulanması nereye geldiğimizi göstermesi bakımından çok enteresan olur.

Kararı tekrar okusunlar

Hukukçu Turgut Kazan da Erdoğan’ın sözlerine şöyle yanıt verdi:

“Tutuklama bitti, böylece ihlal sorunu çözülmüştür diyor. Biz, zaten bu savunmayı yapabilmek için son aşamada sürecin nasıl hızlandırıldığını görüyor ve söylüyorduk.”

Cumhurbaşkanlığı hukuk danışmanlarına uyarıda bulunan Kazan, şunarı söyledi:

“AİHM’nin Kavala kararlarını tekrar okusunlar. ‘Hüküm kuruldu, tutuklama bitti’ savunmasıyla ihlal kaldırılmış olamaz. Kenan Evren darbesinde bile yaşamadığımız bir sonuçla karşılaşırız.”

Tuzla’da boya fabrikasında yangın: Üç ölü, dokuz yaralı

İstanbul’un Tuzla ilçesinde bulunan Orhanlı Sanayi Sitesi‘nde bir fabrikada büyük bir patlama meydana geldi. Patlamada üç kişinin hayatını kaybettiği ve dokuz kişinin de yaralandığı bildirildi.

Fabrikada yaşanan patlamanın ardından yangın çıktı. Patlamanın sesi İstanbul‘un birçok ilçesinden duyuldu.

Fabrika önündeki araçlar ve çevredeki fabrikalarda büyük hasar oluştu. Zaman zaman patlamaların da meydana geldiği fabrikadaki yangına itfaiye ekipleri müdahale etti.  Yükselen dumanlar birçok ilçeden görüldü.

Fotoğraf: DHA

Tuzla’da vernikçiler sanayi sitesi içerisinde bulunan bir vernik fabrikasında gerçekleşen patlama saat 13.00 sıralarında meydana geldi.

İstanbul İtfaiyesi’nden yapılan açıklamada, Tuzla Organize Sanayi Bölgesi Boya Vernikçiler Sanayi Sitesi’nde yer alan bitişik nizam altı işyerinde çıkan yangının kontrol altına alındığı bildirildi. Açıklamaya göre; soğutma çalışmaları ise devam ediyor.

Fotoğraf: DHA

Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı yedi kişinin yaralandığını üç kişiden ise haber alınamadığını ifade etmişti. Yaralılar arasında bir itfaiye çalışanının da bulunduğu bildirildi. Yazıcı yangına ilişkin olarak şu açıklamalarda bulundu:

“Üç bina ağır hasar almış. Şiddetli patlamada kolonların eğildiği ve kirişlerin kırıldığını görüyoruz. Patlama ciddi bi alanı etkiledi. Patlama olan binada çalışan olmadığı ve öğle arası olduğu için insanların molada olduğuna dair bilgiler var. Öğlen ve Cuma saatine denk gelmesi biraz vakayı azalttı gibi görünüyor.”

Fotoğraf: DHA

Tuzla Kaymakamı Ali Akça ise üç kişinin öldüğünü dokuz kişinin yaralandığını bildirdi.

Fotoğraf: DHA

Endüstri bölgelerinde yangın ve çevreye yayılan kimyasallar

Daha önce Tuzla’da yaşanan yangınlarda havaya salınan kimyasalların rüzgar etkisiyle daha önce İstanbul’un yanı sıra çevre ilçelere de yayıldığı görülmüştü. Bilim insanları da dumanla birlikte havaya yayılan kimyasal parçacıkların insan sağlığını tehdit ettiğini bildirmişti.

İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Hüseyin Toros, Tuzla’da 2019’da bugünkü boya fabrikası örneği gibi yine bir endüstri bölgesinde meydana gelen yangınla ilgili olarak tam olarak şunları söylemişti:

“Yangının nereden çıktığı ve yanan maddenin ne olduğu son derece önemli. Yanan kimyasal, zaten endüstri bölgesinde kimya içerikli bir fabrika olduğunu (Ekim 2019’daki Tuzla yangını) anlıyoruz. Yangından çıkan bu parçacıklar, gazlar insan sağlığına son derece zararlı. Bu tür yangınlarda asla ‘duman altı‘ dediğimiz yani yangından çıkan dumanların olduğu bölgede insanların öncelikle pencerelerini kapatmaları, mümkünse o bölgeyi terk etmeleri gerekiyor”

Deniz Poyraz davası: Sanık ‘tahrik indirimi’ istedi, mahkeme başkanını tehdit etti

HDP İzmir il binasında 17 Haziran 2021’de saldırıda bulunan ve Deniz Poyraz‘ı katleden Onur Gencer hakkında açılan davanın 3’ncü duruşması, İzmir Bayraklı Adliyesi‘nde görüldü.

Mezopotamya Ajansı‘nın aktardığına göre duruşmaya, Deniz Poyraz’ın ailesi, HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ile HDP milletvekilleri, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD Onursal Başkanı Akın Birdal’ın yanı sıra sendika temsilcileri, kadın örgütleri, siyasi parti temsilcileri de katıldı.

Yetkilendirilmiş avukatlara savunma hakkı vermeye mahkeme heyetini reddeden avukatlar, sanığa soru sorma haklarının olduğu celsede sanığın SEGBİS ile bağlanmasına da tepki gösterdi.

Sanık Gencer, HDP’lilere ‘terörist’ dedi ve tahrik indimi istedi. Avukatlar, mahkeme heyetine “Bu gücü sanığa siz verdiniz” derken HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Katilin bize hakaret etmesine izin veremezsiniz. Sizin huzurunuzda bize ‘terörist’ deniliyor” diyerek heyete tepki gösterdi.

Mahkeme başkanının uyarısına karşılık Sanık Gencer mahkeme başkanına “Senin başına bela olurum” dedi. Mahkeme başkanı sanığın SEGBİS odasından çıkarılmasına hükmetti.

Ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, reddi hakim talebinin İzmir 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine ve Onur Gencer’in bir sonraki duruşmada hazır bulunmasına karar vererek duruşmayı 18 Temmuz’a erteledi.

İlgili haber: HDP’li Deniz Poyraz’ı öldüren Onur Gencer’in ifadesinden: Karşıma kim çıkarsa öldürecek, kan kusturacaktım

Sanık SEGBİS’te pişkin pişkin gülüyor

Gencer’in duruşmaya getirilmeden SEGBİS’le bağlanmasına tepki gösteren Avukat Türkan Aslan Ağaç, “Sanık SEGBİS’te elini ensesine koymuş, pişkin pişkin gülüyor. Babası ve kardeşi geçen celse salondaydı, bu celse tanıklıktan çekildiklerini öğrendik” dedi.

Katilin gülmesine tepki gösteren Ağaç, “Normal bir dava olsa emin olun ki ses çıkarmaz. Bu normal bir dava değil. İzmir’de siyasi bir cinayet işlendi. O cinayeti aydınlatma göreviniz var” şeklinde konuştu.

Sanığın yarım saatlik yoldan gelmek yerine neden SEGBİS ile katıldığını sorgulayan Ağaç, 300’ün üzerinde soruları olduğunu ve sanığa soru sorma haklarını bu celseye bıraktıklarını söylediklerini belirtti:

“Ben bu soruları kime sorayım? Cezaevinde kiminle olduğunu bilmediğim kişiye ne soracağım?  Kararı verecek olan siz ekranda sanığa dair ne görüyorsunuz? Soru soracağım, yanındakinin kim olduğunu, öbür tarafta bakışlarını götürdüğü kişinin kim olduğunu biliyor muyum? Hayır. Bu koşullarda bizim bu cinayeti aydınlatmamız mümkün değil.”

İlgili haber: Deniz Poyraz davası: Siz katili yargılamaya değil şov yapmaya getirdiniz

İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel de faile göstermek istediği fotoğrafları gösteremeyeceğini ve sorularını soramayacağını belirterek, “Alçakça işlenmiş bir cinayetin faili şu anda kaçıyor SEGBİS ile. Sorgusu henüz tamamlanmayan bir sanıktan bahsediyoruz. Yüzyüzelik ilkesini ihlal edilmektedir. Siz SEGBİS’te failin gözünü kaçırıp kaçırmadığını, yanındakinin kulağına ne fısıldadığını biliyor musunuz” diye sordu.

Mahkeme heyeti, Avukat Ağaç’ın sanığın mahkemeye getirilmesi talebini, Van, Urfa, Siirt ve İzmir barolarının davaya katılım ve kovuşturulmanın genişletilmesi taleplerini reddetti.

Mahkeme başkanı duruşmada katil Onur Gencer’in çapraz sorgusunda sadece davaya katılma talebi kabul edilen avukatların soru sorabileceğini, yetki belgesi olan avukatlara soru sorma hakkı verilmeyeceğine karar verdi.

Emniyet delillere ulaşmamıza engel oluyor

Ağaç, soruşturma aşamasında maddi gerçeğin açığa çıkmaması için İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı ve İzmir Emniyeti’nin elinden gelen her şeyi yaptığını söyleyerek, “Bu olayın tekil bir olay olmadığını hepimiz biliyoruz. Sanığı azmettirenler, kendisine yardım edenler, lojistik destek sağlayanlar ve kendisine akıl verenler var.”

Duruşma salonun küçük olmasına yönelik de eleştirilerini sıralayan Ağaç, şöyle devam etti:

“İnsanlar merdivenlerde oturuyor. Bu davayı herkes takip etmek istiyor çünkü bu demokrasiye yapılan bir saldırı. Ama siz büyük salon talebimizi bile reddettiniz.  Sanık üzerinden delilere ulaşmamız mümkün değilken, İzmir Emniyeti İzmir Savcılığı ile beraber delillere ulaşmamıza engel oluyor. Failin evinde arama yapılıyor ama dijital materyallere dair bir gelişme yok. Bugüne kadar 50 tane kovuşturmanın genişletilmesine yönelik talebim var. Ama hiçbir talebim karşılanmadı.”

İlgili haber: HDP: Deniz Poyraz’ın öldürülmesine ilişkin soruşturmada deliller karartılıyor

Mahkemeniz sanığa sorulması gereken soruları yöneltmedi. Biz Siirt’te, Antep’te değil, İzmir’deyiz. Burada HDP il binasına yönelik bir saldırı oluyor ve fail önüne kim gelirse öldüreceğini söylüyor. Bu siyasi bir cinayettir ama iddianamede bu yok. Savcılık bu kadar kötü bir soruşturma yürüttü diye siz bunu sürdürmek zorunda değilsiniz.”

Yetki belgesi sunan avukatın talebinin reddedilmesi üzerine söz alan Türkan Aslan Ağaç, “Yetki belgesi verdiğimiz baro başkanının söylediği gibi sizin tarafsız ve bağımsızlığınıza gölge düştüğünü düşünüyoruz. Baro Başkanımız Özkan Yücel’in söylediği gibi her bir heyet üyenizi reddediyoruz” dedi.

Duruşmanın ardından açıklama yapan avukatlar, katilin ‘önüme kim çıksa öldürecektim dediğini hatırlatarak davanın bir kişinin cinayetinin soruşturmasından çok, bir anlayışı ve siyasi partiyi hedef alan birinin yargılanması olduğuna vurgu yaptı.

İHD Başkanı Eren Keskin, “İnsan hakları savunucuları olarak çok davaya girdik. Ama katilin kendini bu kadar güçlü hissettiği başka bir dava görmedim” dedi ve şöyle devam etti:

“Katilin kendini Türk yargısından üstün gördüğünü izledik bugün. En sonunda hakimi bile tehdit etti. Açıkça tahrik indirimi istedi. Şiddet asla bireysel değildir. Devlet dili bu kadar sertleştiği için bu insanlar bu suçu işlemeye hak görüyorlar. Esas sorun bu.

Bir fail Valiliğin otellerinde kalıyor, bir polis silahı kullanıyor. Bütün bunlar katilin arkasındaki gücü çok net gösteriyor. Ben 30 yıllık bir hukukçuyum, bugün burada o hakimin yerinde olmak istemezdim. Biz ondan çok daha özgürüz. Hakimin özgür olmadığı yerde hukuk ve adalet olmaz.”

Küresel piyasalar da iklim değişikliği tehdidi altında, Türkiye’de en büyük risk, sıcak dalgaları

135 ülke üzerine yapılan yeni bir araştırmaya göre iklim değişikliği 2050’ye kadar yıllık küresel ekonomik hasılanın yüzde 4’ünün kaybına neden olabilir ve dünyanın çok daha yoksul bölgelerini orantısız ve sert bir şekilde etkileyebilir.

Ülkelere ekonomilerinin sağlığına dayalı olarak kredi puanları veren derecelendirme firması S&P Global’in 27 Nisan’da yayımladığı rapor iklim değişikliğine odaklanıyor. 

Raporda yükselen deniz seviyelerinin etkilerine, daha düzenli sıcak hava dalgalarına, kuraklığa ve fırtınalara değiniliyor. 

İlgili haber: İklim aktivistlerinden ‘Dünya Günü’ kampanyası: İklim acil durumu ilan edilsin

İklim değişikliği senaryosu ve GSYİH’de kayıp

Reuters’in aktardığına göre; bilim insanları tarafından ‘RCP 4.5‘ olarak ifade edilen ve hükümetlerin büyük yeni iklim değişikliği politikalarından büyük ölçüde geride durduğu temel bir senaryoda düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerin, daha zengin olanlardan ortalama 3,6 kat daha fazla gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) kaybı yaşaması muhtemel görünüyor.

Bangladeş, Hindistan, Pakistan ve Sri Lanka‘nın orman yangınlarına, sel baskınlarına, büyük fırtınalara ve ayrıca su kıtlığına maruz kalması, Güney Asya‘nın GSYİH‘nın yüzde 10 ila 18’inin risk altında ve Kuzey Amerika‘nınkinin yaklaşık üç katı ve en az etkilenen bölge olan Avrupa‘dan 10 kat daha fazla risk altında olduğu anlamına geliyor. 

İlgili haber: Greta Thunberg’den iklim kriziyle mücadele için el kitabı

Sıcak hava dalgaları, kuraklık, sel ve fırtınalar…

Orta Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika bölgeleri de büyük kayıplarla karşı karşıya. Doğu Asya ve Pasifik ülkeleri, Sahraaltı Afrika ile benzer seviyelerde söz konusu etkilere maruz kalıyor ancak bunun başlıca nedeni sıcak hava dalgaları ve kuraklıktan ziyade fırtınalar ve seller.

2050 Avrupa’daki ülkelerin orta dereceli stres senaryosunda nüfusun sıcak hava dalgalarına maruz kalma oranları.

S&P‘nin önde gelen hükümet kredi analisti Roberto Sifon-Arevalo, “Farklı derecelerde, bu dünya için bir sorun. Sonuçlardan gerçekten öne çıkan şey ise dünyanın bu (daha yoksul) bölgelerinin çoğunun uluslararası desteğe ihtiyaç duyuyor olması” diyor.

İlgili haber: Küresel ısınma, deniz ekosisteminde son 250 milyon yılın en büyük yok oluşuna sebep olabilir: Çare 1.5 derece

Türkiye’yi ne bekiyor?

Raporda Türkiye’ye ilişkin veriler de yer alıyor.  Buna göre; Türkiye özellikle sıcak dalgalarının daha fazla etkisi altında olacak. Raporda Türkiye için verilen hazırlık puanı dört, Türkiye’nin tarım arazilerinin yüzde 83’ü ise su stresiyle karşı karşıya. Öte yandan nüfusun neredeyse tamamı (yüzde 96’sı) sıcak hava dalgalarından etkilenecek.

Orta Asya ülkelerinin İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan ve Türkiye gibi Akdeniz ülkeleri ile benzer su stresi seviyelerine maruz kalmasının muhtemel olduğu belirtiliyor.

Etkilerin iklim eylemi uyum çabaları olmadığı sürece daha da yaygınlaşmasının da muhtemel olduğu ayrıca bildiriliyor.

İlgili haber: Yassine Lembarki: İnsanlık için en kötü ve en iyi çağ, krizi aşabiliriz [İklim Kuşağı-28]

‘İklim değişikliğinin ülkelere maliyeti artıyor’

Ekvator ve küçük adalar çevresindeki ülkeler ise daha fazla risk altında. Tarım gibi sektörlere daha fazla bağımlı olan ekonomilerin ise büyük hizmet sektörlerine sahip olanlardan daha fazla etkilenmesi muhtemel görünüyor.

Çoğu ülke için, iklim değişikliğinin etkilerine maruz kalma oranları ve iklim değişikliğinden kaynaklanan maliyetler zaten artıyor. Sigorta şirketi Swiss Re‘ye göre son 10 yılda sadece fırtınalar, orman yangınları ve sel felaketleri küresel olarak GSYİH‘nın yaklaşık yüzde 0,3’ü kadar kayıplara neden oldu.

Günde 115 ölüm

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ayrıca, son 50 yılda dünyanın herhangi bir yerinde ortalama olarak hava, iklim veya su ile ilgili bir felaketin meydana geldiğini ve günlük 115 ölüme ve 202 milyon doların üzerinde kayba neden olduğunu ortaya koydu.

S&P’den Sifon-Arevalo, büyük kasırgalardan sonra bazı Karayip Adaları gibi bazı ülkelerin aşırı hava koşulları nedeniyle kredi notlarında düşüş yaşadığını söyledi.

İklim değişikliğinden kaynaklı kayıplar ve kredi notu

Ancak Sifon-Arevalo ülkelerin söz konusu değişikliklere karşı nasıl hareket edecekleri gibi konularda hala çok belirsizlik olması sebebiyle yeni verilerin ülke derecelendirme modellerine henüz eklenmeyeceğini söyledi.

Geçen yıl bir grup İngiltere üniversiteleri tarafından küresel sıcaklıklarda daha aşırı bir artışa ilişkin olarak yapılan bir araştırma, 60’tan fazla ülkenin 2030’a kadar küresel ısınma nedeniyle notlarının düşebileceğini öngördü.

İlgili haber: Eko-anksiyete ile nasıl başa çıkılır?

Hindistan’da sıcak dalgası: Hasat kavruldu, milyonlarca insan risk altında

Hindistan ve Pakistan’da bir milyardan fazla insan, bu hafta boyunca  amansız bir sıcak dalgasıyla karşı karşıya kaldı. 

Meteorologlar, nisan ayı için rekor kıran bir “ısı kubbesi” altında, sıcaklıkların önümüzdeki günlerde iki ülke sınırı boyunca yaklaşık 49 dereceye ulaşacağını tahmin ediyor.

Giderek daha da sıklaşan aşırı sıcaklar, “ısı kubbesi” olarak bilinen fenomeni yaratıyor. Atmosferin, sıcak okyanus havasını bir kapak gibi hapsetmesi nedeniyle oluşan yüksek basınç koşulları, basınç sistemleri arasındaki etkileşimden kaynaklandığı düşünülen bir kubbeye neden oluyor. Hindistan alt kıtasında oluşan kubbe, 40C’nin üzerinde sıcaklıklara neden oluyor.  

Bu durum önemli sağlık sorunlarına neden oluyor çünkü hekimlerin de dikkat çektiği üzere insanın sağlıklı kalabilmesi için vücut ısısının 37C’de tutulması gerekiyor.

2020’de yayınlanan bir çalışmada gösterildiği gibi, 1950’den beri tüm dünyada sıcak dalgalarının süresi ve sıklığı artıyor. 

Hindistan’da hazirandaki serinletici muson yağmurları öncesinde tipik olarak ilkbaharın sonlarında yılın en sıcak günleri yaşanıyor. Ancak, milyonlarca insanın hayatını ve ürün güvenliğini tehdit eden son sıcak dalgası, mart ayının başından bu yana ortalamaların çok üstünde. Ülkede mart ayı sıcaklıkları 1901’den bu yana en yüksek değerlere ulaştı.

En yoksul ve dışarıda çalışan kesim için ‘ölüm cezası’ gibi

AP’ye konuşan bahçıvan Prem Kishore, “Zengin insanların evlerinde ve ofislerinde klima olacak, ama burada [Yeni Delhi’de], bahçıvanlar ve açık alanlarda çalışanlar gibi insanlar, bu kadar sıcakta nasıl hayatta kalacaklar?” diye soruyor. 

Ülkede giderek etkisini artıran ve yoğunlaşan sıcak dalgaları, her yıl ülkenin en yoksul kesiminden yüzlerce insan için bir “ölüm cezası” anlamında. Özellikle de çekçek sürücüleri, sokak satıcıları, yevmiyeli çalışanlar ve evsizler, sıcak bitkinliği ve sıcak çarpması açısından büyük risk altında bulunuyor. 2015’teki sıcak dalgası sırasında en az 2.081 kişi ölmüştü; bu rakam 1992’den bu yana en büyük ölüm sayısıydı. 

26 Nisan Salı günü Pakistan‘ın Dadu şehrinde de 47 derece ölçüldü. Bu, Kuzey Yarımküre’de o gün görülen en yüksek sıcaklık olarak kayıtlara geçti.  Ganj kıyısında, Uttar Pradesh, Varanasi‘de de 41C ölçüldü. Sıcaklıklar diğer dokuz şehirde 45C’yi aştı. 

Meteorologlar ise en kötüsünün henüz gelmediğini söylüyor. Sıcaklığın bazı şehirlerde 50C’ye yaklaşması bekleniyor. Meterolog Scott Duncan, “Bu dalga, gezegenin tüm nüfusunun yüzde 10’undan fazlasını etkileyecek” diyor.

Gıda ve su kaynakları da tehlikede

Sıcak dalgası, Hindistan’da ve küresel olarak tarım ve su tedariki alanında da büyük sorun yaratıyor.

Hindistan’ın en büyük buğday üreten eyaletleri Haryana, Pencap ve Uttar Pradesh‘teki çiftçiler, alışılmadık derecede kurak geçen mart ayının ardından tarlalarının kavurucu güneş altında kavrulmasını izledi.

Pencab’taki tarım yetkilisi JDS Gil, İndia Today‘e ısı kubbesinin etkisinin çok hızlı gerçekleştiğini anlattı: “Mahsul daha hızlı bir şekilde olgunlaştı, bu da tane boyutunu küçülttü. Bu da verimde ciddi bir düşüşe neden oldu.”

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve diğer iklim değişikliğinin tetiklediği olaylar nedeniyle dünyanın temel gıda kaynaklarının zaten baskı altında olduğu bir zamanda gelen bu haber, tarımsal kaynaklar konusunda endişe yaratıyor.

Hindistan Başbakanı Modi, savaş koşullarında ABD Başkanı Joe Biden‘a Hindistan’ın “dünyaya gıda stoğu sağlamaya hazır” olduğunu söylemişti, ancak benzeri görülmemiş sıcak dalgası bunun gerçekleşmesi konusunda şüphelere yol açıyor. 

İklim Eylem Ağı danışmanı Harjeet Singh yeni duruma ilişkin “Buğday fiyatları yükselecek. Ukrayna savaşı yüzünden birçok ülkenin telafi etmek için Hindistan’dan gelen buğdaya güvendiği bir ortamda, sıcak dalgasının yaratacağı etki Hindistan’ın çok ötesinde hissedilecek” dedi. 

Reuters/ADNAN ABİDİ

Sıcak dalgası, yangınları da artırdı. Yeni Delhi‘deki devasa çöplükler son haftalarda birkaç kez alev aldı. Doğu Hindistan eyaleti Odisha‘da okullar bir haftalığına kapatıldı.

 

‘Dezenformasyon düzenlemesi’ TBMM’ye sunulacak

AKP Grup Başkanvekili Mahir ÜnalAvrupa Birliği’nde (AB) 23 Nisan’da kabul edilen Dijital Hizmet Yasası’nın olduğu gibi Dijital Yasa Teklifi’ne aktarılacağını söyledi.

Ünal, düzenlemenin taslağı üzerinde MHP ile mutabakat sağlandığını belirterek, “Önümüzdeki günlerde bir toplantı daha gerçekleştireceğiz. Ondan sonra hızla bu düzenlemeyi Meclis’e sunacağız” dedi.

Yeni düzenleme, sosyal medya platformlarına yeni sorumluluklar getirecek ve yalan haberin yayılmasını engellemeye yönelik esaslar belirleyecek. Ayrıca, basılı olmayan internet medyasında çalışan gazetecilerin de Basın Kanunu kapsamına alınması gündemde.

TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman, daha önce yasa ile ilgili açıklamasında “Sosyal medyayla ilgili bir düzenleme yapmıyoruz. Biz, dezenformasyonla ilgili bir düzenleme yapıyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Düzenlemenin dijital platform algoritmalarında şeffaflığın arttırılacağını öne süren Ünal, “Algoritmaların şeffaflık konusu özellikle dezenformasyonun denetiminde önemli bir nokta bizim için. Bunlarla ilgili alt düzenlemeler getirilecek” şeklinde konuştu.

AB Dijital Hizmetler Yasası’nda ne var?

Avrupa Dijital Hizmetler Yasası’nın “internette bir dönüm noktası” olduğunu söyleyen Ünal, “Gerçek hayatta yasa dışı olanın, internet ortamında da yasa dışı olması gerektiği ilkesi esas alınıyor. Dijital platformlarda dezenformasyon önlenecek ve platformların algoritmalarının şeffaflığı artırılacak” dedi.

AB‘de 1 Ocak 2024 itibariyle geçerli olacak bu yasa Avrupa’daki tüm teknoloji şirketlerine büyüklüklüklerine göre farklı sorumlulklar getiriyor. Yasayla şirketlerin, kullanıcıları yönlendiren aldatıcı arayüzleri ve kişinin cinsel yönelimine, dinine ya da etnik kökenine dayanan hedefli reklamları kullanması yasaklanıyor.

Yeni yasa, teknoloji şirketlerinin hangi içeriğin kaldırılabileceğine yönelik  kendi politikalarını belirledikleri bir dönemi sona erdiriyor ve daha sıkı denetlenmeler öngörüyor. Bunun yanı sıra yasa kapsamında yanlış bilgilerin yayılmasını önlemesine karşılık sıkı önlemler de yer alıyor.

Her beş sürüngenden birinin nesli ‘yıkıcı darbe’ oluşturacak şekilde tükenmenin eşiğinde

Yeni bir çalışma, tüm sürüngen türlerinin beşte birinden fazlasının, gezegen üzerinde “yıkıcı” etkisi olabilecek yok olma tehdidi altında olduğu konusunda uyarıyor.

Nature‘da yayımlanan, dünyadaki sürüngenlerin durumuna ilişkin şimdiye kadarki en büyük analiz, sürüngen türlerinin %21’inin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu buldu. Çalışma, kertenkelelerden yılanlara kadar, böylesi bir kaybın dünyadaki ekosistemler üzerinde feci etkileri olabileceğini söylüyor.

Guardian‘a konuşan araştırmanın eş başkanı ve Uluslararası Doğa Koruma Birliği‘nin (IUCN) Biyoçeşitlilik Değerlendirme Birimi’nin yöneticisi Neil Cox, “Tehdit altındaki 1.829 sürüngenden her birinin soyu tükenirse toplam 15.6 milyar yıllık evrim tarihini kaybederiz. Bu asla geri alamayacağımız bir gelişme. Yıkıcı bir kayıp olur” dedi.

“Sürüngenleri ortadan kaldırırsak, zararlı böceklerdeki artış gibi talihsiz zincirleme etkilerle ekosistemleri kökten değiştirebilir” diye konuşan Cox,  “Sürüngenler de dahil olmak üzere biyolojik çeşitlilik, insanlar için sağlıklı bir çevre sağlayan ekosistem hizmetlerinin temelini oluşturur” diye konuştu.

NatureServe, IUCN ve Conservation International tarafından yürütülen çalışma kapsamında, 52 uzman son 17 yılda altı kıtada 900’den fazla bilim insanından katkı alan Küresel Sürüngen Değerlendirmesinden elde edilen verileri analiz etti. 10.196 türden 1.829’unun tehdit altında olduğu saptanırken, 1.489’unun durumu tespit edilemedi. Yazarlar, bu veri eksikliği olan türleri dışarıda bırakarak, toplamda %21’inin tehdit altında olduğunu tahmin ediyor.

Kral kobra.
Küresel olarak ‘savunmasız’ olarak listelenen kral kobraların sayısı orman habitatının kaybı nedeniyle büyük ölçüde azaldı. Fotoğraf: Johannes Els/IUCN

Birçok sürüngen, çöl ve çalılıklar gibi kurak ortamlarda yaşamasına rağmen, çoğu tür, ağaç kesimi ve arazinin tarıma dönüştürülmesi gibi tehditlerden musdarip oldukları ormanlarda bulunuyor. Araştırma, ormanda yaşayan sürüngenlerin %30’unun, kurak habitatlardaki %14’üne kıyasla, yok olma riski altında olduğunu buldu. Örneğin, küresel olarak ‘savunmasız’ olarak listelenen kral kobra ( Ophiophagus hannah ), büyük ölçüde orman habitatının kaybı nedeniyle Asya‘daki yaşam alanlarının çoğunda azalıyor.

Avlanma da sürüngenler için; özellikle de çoğu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kaplumbağalar ve timsahlar için büyük bir tehdit. Sürüngenlerinin sayısının azalmasına katkıda bulunan diğer bir önemli faktör de istilacı türlerin artışı.

Londra Zooloji Derneği‘nden vahşi yaşamı kurtarma uzmanı Mike Hoffmann, “Kuşlar veya tatlısu balıkları gibi, sürüngenler de kara memelilerinin veya deniz yaşamının ikonik türlerinden daha az popüler olma eğiliminde, ancak kuşlardan daha fazla sürüngen türü tehdit altında, bu da onları korumak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor” diyor:

“Cinsel organlarından nefes alan ya da 100 yıldan fazla yaşayan kaplumbağalardan nohut büyüklüğündeki bukalemunlara kadar hepsi son derece büyüleyici. Umudumuz, dünyadaki 10.000’den fazla sürüngenle ilgili bu ilk değerlendirmenin, onları gün ışığına çıkarmaya yardımcı olması ve bu çeşitliliği ve ne kadar kaybetmemiz gerektiğini vurgulamanın bir yolunu bulmasıdır.”

Arap miğferli kaplumbağa
Miğferli kaplumbağa. Avlanma ve istilacı türler, onlar için büyük tehdit oluşturuyor. Fotoğraf: Johannes Els.
Sürüngenler, sıçanları, sivrisinekleri ve diğer “zararlıları” kontrol etmenin yanı sıra birçok başka fayda da sağlıyor. Hoffmann, şu uyarılarda bulunuyor:  “Özellikle ada ortamlarında tohumların dağılmasına yardımcı oluyorlar. Ayrıca sürüngenler üzerinde yapılan çalışmalar sayesinde birçok tıbbi ilerleme elde ettik. Örneğin yılan zehiri, hipertansiyon tedavisi de dahil olmak üzere kritik ilaç keşifleriyle sonuçlandı. Sürüngen türlerinin yaklaşan kaybı, çevremiz ve kendi refahımız üzerinde geniş kapsamlı ve öngörülemeyen etkilere yol açabilir”

İklim değişikliği ve istilacı tür uyarısı

Dünya türlerinin yaklaşık %10’una ev sahipliği yapan Avustralya‘da da sürüngenler giderek artan sayıda tehditle karşı karşıya. Çalışmaya katkıda bulunan Batı Avustralya Üniversitesi Biyolojik Bilimler Okulu‘ndan Nicki Mitchell, “Avustralya’nın tehdit altındaki sürüngenlerinin çoğu, habitat kaybı ve istilacı kedi türleri ve tilkiler tarafından avlanma nedeniyle azaldı” bilgisini veriyor:

“İklim değişikliği, yaşam alanlarının küçük parçalarıyla sınırlı türler için ortaya çıkan bir tehdit, çünkü işgal ettikleri mikro iklimler değişecek ve artık bir popülasyonun gelişmesi için optimal olmayabilir.”

Ekvador'da görülen nadir boynuzlu anole kertenkelesi. 2005 yılında yeniden keşfedilene kadar neslinin tükendiği düşünülüyordu.
Ekvador’da görülen nadir boynuzlu anole kertenkelesi. 2005 yılında yeniden keşfedilene kadar neslinin tükendiği düşünülüyordu. Fotoğraf: Philip Bowles/Conservation International
Ancak çalışmanın tamamı, bir kıyamet senaryosu halinde değil. Bilim insanları, diğer hayvanlara yardım etmeye yönelik koruma çabalarının, muhtemelen sürüngen türlerini teminat olarak koruduğunu kaydediyor.  Araştırmanın eş başkanı ve NatureServe’de kıdemli koruma bilimcisisi ve baş zoolog Bruce Young, “Şaşırtıcı bir şekilde, tehdit altındaki kuşların, memelilerin ve amfibilerin bir arada yaşadığı yerleri korumaya başlarsanız, aynı anda daha birçok tehdit altındaki sürüngeni de koruyacağınızı keşfettik” diye konuşuyor.

Komoda ejderlerinin nesli de suların yükselmesi nedeniyle tehdit altında.

Cox, yine de sürüngenlerin onları korumak için doğrudan, küresel çabalar gerektirdiğine dikkat çekiyor. BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi‘nin (Cop15) ikinci aşamasını bu yılın sonlarında Çin‘in Kunming kentinde toplaması planlanıyor ve hükümetler sürüngenler de dahil olmak üzere biyoçeşitliliği korumak için yeni hedefleri müzakere edecek.

Cox, “Süregelen yok olma felaketini önlemek istiyorsak, sağlam koruma planlarına, küresel politika anlaşmasına ve ülkelerin yaklaşan biyoçeşitlilik krizini tersine çevirmeye tam olarak yatırım yapmalarına ihtiyacımız var” diyor.

Küresel ısınma, deniz ekosisteminde son 250 milyon yılın en büyük yok oluşuna sebep olabilir: Çare 1.5 derece

Princeton Üiversitesi‘nden iklim bilimcilerin Scince‘ta yayımlanan araştırması, mevcut küresel ısınmanın, 250 milyon yıl önce meydana gelen deniz türlerinin yüzde 90’ından fazlasını ve biyolojik ailelerin yarısını yok eden ‘Büyük Ölüm (The Great Dying)‘den daha büyük bir yok oluşa sebep olabileceğini gösterdi.

Büyük Ölüm’e iki milyon yıl boyunca devam eden dev volkanik patlamaların neden olduğu tahmin ediliyor. Ancak araştırma, mevcut insan kaynaklı karbondioksit emisyonlarının, Permiyen iklimin değişmesine neden olan bu değişimden iki kat daha tehlikeli olduğunu öne sürdü.

Dünya tarihindeki bilinen en büyük  kitlesel yok oluş olarak adlandırılan Büyük Ölüm, karada yaşayan omurgalıların da yüzde 70’ini yok etti.

Bu ‘Permiyen Yok Oluş’ sırasında, araştırmacılar deniz organizmalarının yüzde 90’ının okyanusların aşırı ısınması, oksijensiz kalması ve asitlenmesi nedeniyle öldüğünü tahmin ediyor.

Dünya genelinde oksijenden tamamen yoksun kalan okyanus sularının hacmi 1960’lardan bu yana dört katına çıktı. Okyanus ve denizlerdeki oksijen seviyeleri düşerken, atmosferdeki karbon dioksitin emilmesinden dolayı sular asidikleşiyor.

Fosil yakıtların gezegene eklediği ekstra ısı nedeniyle de deniz suyunun sıcaklığı istikrarlı bir şekilde yükseliyor.

Araştırmanın yazarlarından Princeton Üniversitesi‘nden iklim bilimci Justin Penn, olası tür kaybının şiddetinin Büyük Ölüm’le aynı olmasa bile, kaybı yaratan mekanizmanın aynı olabileceğini söyledi.

Araştırmacıların karşılaştırma için  Permiyen neslinin tükenmesini seçmelerinin nedenlerinden biri, bu yok oluşa sebep olan etkenlerin halihazırda iklim değişikliğinin yarattığı nedenlerle oldukça benzeşmesi.

Okyanuslardaki yaşamın geleceği, bugün sera gazlarıyla ne yapmaya karar verdiğimize bağlı.

1.5 derece hedefi okyanusları kurtarabilir

Araştırmaya göre, kontrolsüz bir şekilde gezegeni ısıtan gazlar bu yüzyılın sonuna kadar sanayi öncesi döneme göre 4 dereceden fazla ısınmaya yol açarsa, okyanus yaşamını birkaç yüzyıl içinde tamamen değiştirecek bir büyük bir yok oluşu tetikleyecek.

Araştırmada iki farklı senaryo incelendi:  2100 yılına kadar 4 santigrat dereceye kadar ısınan yüksek emisyonlu senaryo, okyanus türlerinin kitlesel olarak yok olmasına yol açabiliyor. Paris Anlaşması’nın ısınmayı 1,5 ila 2 santigrat derece arasında tutma hedefi ise okyanus biyoçeşitliliğinin tahribatını önleyebilir.

Araştırmanın bir diğer yazarı Curtis Deutsch, küresel sera gazı konsantrasyonları her yıl yeni rekor seviyelere ulaştığını hatırlattı ve Ukrayna’nın işgali gibi olayların yarattığı siyasi ve ekonomik belirsizliklerin, küresel ısınmayı engellemeye yönelik diplomatik çabaların boşa çıkma ihtimali yarattığını söyledi.

Kritik eşiğe çoktan yaklaştık

Mevcut okyanus sıcaklıkları ve oksijen seviyelerinin, mercanlar ve Kuzey Kutbu morinaları gibi bazı organizmalar için ölümcül eşiklere çoktan yaklaştığını ve binlerce türü daha tehdit ettiğini  kaydeden Deutsch, gezegendeki toplam tür sayısıyla ilgili belirsizliğin son ölümlerin büyüklüğünü hesaplamayı zorlaştırdığını belirtti:  “Başlangıç ​​miktarı bilinmiyorsa, neyin kaybolduğunu ölçmek zor”

Dünyanın önde gelen okyanus araştırma kurumlarından biri olan Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi, okyanusların yüzde 80’inden fazlasının gözlemlenmemiş ve keşfedilmemiş olması nedeniyle orada yaşayan türlerin tam sayısını bilmenin imkansız olduğunu belirtiyor.