Ana Sayfa Blog Sayfa 928

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Sınırlardan sınırsızlığa: Işıksız yolda ‘Yolculuk

“Kuşlar da aynı bizim gibi göç ediyorlardı. Onların yolculuğu da uzundu ama hiçbir sınır geçmek zorunda değillerdi.”

Denize yakın bir şehirde yaşıyorlar. Yazları kumsalda geçiriyorlar. Geçiriyorlardı. Artık hiç kumsala gitmiyorlar. Çünkü geçen yıl “çok acayip şeyler” olmuş. Hikâyenin anlatıcısı dört kişilik ailenin iki kardeşinden biri. Ne annenin ne babanın ne de bu iki kardeşin isimleri var. Yaşları, huyları, renkleri, inançları farklı farklı olsa da insanlar savaş karşısında aynı sessizliğe boyun eğiyor. Çocuklar terk etmek zorunda kaldıkları şehirlerinde dünyanın çaresizliğini görüyor.

‘Sanki dünyanın bütün ışıklarını söndürüyorlardı.’

Masallar da olmasa…

Işıkları sönmüş bir dünyada el yordamıyla yolunu bulmaya çalışıyor babasını savaşa veren iki çocuk ve anne. Bir teknenin kasasının içinde prenses ve perilerin olmadığı masallar anlatıyorlar. Yolculuk uzadıkça masallar gidilecek yerin umuduyla besleniyor. Ormanlarında iyilik perilerinin savaşa son verdiği tılsımlı masallar.

Sayfalarda rengârenk şehir savaşın siyahla imlenmiş istilasıyla dağılıyor. Babanın savaş tarafından alındığı söylenen sayfa zifiri karanlık. Çocuklar birbirine iyilik perilerinin olmadığı karanlık hikayeler anlatsalar da çizgilerde annenin uzun siyah saçları onların güvende olduğu alanın sınırlarını belirliyor. Korkunun ulaşamadığı bir yere ulaşmak istiyorlar.

Yolculuk kitabının yazarı ve illüstratörü Francesca Sanna İtalya’da mülteci kampında karşılaştığı iki kız çocuğunun hikayesinden etkilenerek ‘mültecilik’ üzerine araştırmalar yapmaya başlıyor. Yazar farklı ülkelerden birçok insanla görüştükten sonra onların kişisel yolculuğunu anlattığı Yolculuk kitabını yazıyor. Taze Kitap yayınlarından çıkan kitabı İngilizceden çeviren Zeynep Sevde.

Francesca Sanna’nın kitabı savaştan güvenli bir dünyaya kaçış olduğu gibi kuşların rehberliğinde sınırlardan sınırsızlığa bir yolculuktur.

Yazar: Francesca Sanna

Francesca Sanna 1991 yılında Sardunya‘da doğdu. Cagliari’de illüstrasyon ve tasarım okudu ve Lucerne University of Applied Sciences and Arts‘da  illüstrasyon alanında yüksek lisans yaptı. 2014 yazında New York’ta School of Visual Arts‘ta illüstrasyon ve görsel hikâye anlatımı üzerine ileri çalışmalarını tamamladı. Bitirme tezinde, kendisi gibi bir göçmeni, evlerini terk etmek zorunda kalan insanlardan farklı kılan şeyin ne olduğu sorusunu araştırdı. 2013-2015 yılları arasında yerinden edilmiş kişilerle, hikayelerden çok sessizlikle karşılaştığı ve görsel yöntemlere geri dönmesine neden olan birçok röportaj yaptı.

Yolculuk (2016) kitabında, istediği atmosferi yaratmak için farklı bakış açıları ve renk tonları denedi. Konuya uygun olarak, renk tayfına koyu ve hafif gölgeler koydu. Açık ve özlü bir dille anlatılan hikâye, bir anne ve iki çocuğunun Avrupa’ya kaçışını konu alıyor: Öncelikle, hiçbir şeyi gözden kaçırmadan savaşın, kaçışın ve yerinden edilmenin dehşetini özlü bir şekilde göstermek için imalar kullanır; yine de anlatı tarzı iyimserliğini korur ve hikâye umutlu bir notla biter: Umarım bir gün bu kuşlar gibi yeni bir yuva bulacağız.

Asiye Atalay’ı öldüren Ümit Karakoyun tutuklandı

İstanbul, Esenler‘de 19 yaşındaki Asiye Nur Atalay’ı öldüren Ümit Karakoyun  Arnavutköy‘de gözaltına alınmasının ardından ‘kasten öldürme‘ suçundan tutuklandı.

Asayiş Şube MüdürlüğüCinayet Büro Amirliği  tarafından yürütülen soruşturmada olayla ilgili yeni detaylar ortaya çıktı. Daha önce 14 kez suç kaydı bulunan Ümit Karakoyun‘un “uyuşturucu ticareti yapmak“, “yaralama” gibi suçlardan gözaltına alındığı ortaya çıktı.

İlgili haber: Asiye Atalay’ı öldüren fail yakalandı

Altı ay önce tahliye edildi

DHA’dan Oğuzhan Uysal’ın aktardığına göre; ‘organize şekilde uyuşturucu ticareti yapmak’ suçundan yaklaşık 1,5 ay cezaevinde kalan katilin yaklaşık altı ay önce tahliye olduğu ancak yargılamasının sürdüğü belirlendi.

Ümit Karakoyun’un bir süre amcasının yanında tekstil atölyesinde çalıştığı ancak uyuşturucu kullandığı gerekçesiyle amcası tarafından işten kovulduğu öğrenildi. Cinayet büro amirliğinde zaman zaman çelişkili ifadeler verdiği öğrenilen Ümit Karakoyun’un Atalay’ı yedi yıldır tanıdığını söylediği öğrenildi.

‘Senelerdir rahatsız ediyor, defalarca şikayette bulunduk’

Asiye Nur Atalay‘ın cenazesi dün Sultangazi Habibler Yeşil Yayla Mezarlığı’na defnedildi. Atalay’ın ailesi ve yakınları, cenazede kadın cinayetlerine tepki gösterdi. Atalay, Karakoyun’un kızını senelerdir rahatsız ettiğini, defalarca şikayette bulunduklarını aktardı ve şöyle dedi:

“Beş senedir kızıma takıntısı vardı. Ortaokuldan beri kızımın peşindeydi. Çocukla konuştum, yalvardım, şikayet ettim. İki sene yattı, sonra ‘psikolojisi bozuk’ diye dışarı çıktı. Suçu olmasına rağmen dışarıda, kızımın doğum gününde dışarı çıktı.”

‘Bunları alın içeriye tıkın. Hepimizin evladı var, yeter’

Aile yakınlarından bir kadın da, “Artık herkes eşini, ‘Seni Bergen gibi yaparım’ diye tehdit ediyor. Bunları alın içeriye tıkın. Hepimizin evladı var, yeter!” sözleriyle tepki gösterdi.

İlgili haber: Asiye Atalay’ın cenazesinde kadınların isyanı: Yeter!

Karakoyun’un  2020’de Atalay’ın evinin önünde bağırıp olay çıkardığı için Atalay ailesi tarafından polise tehdit edildikleri iddiasıyla şikayet edildiği belirlendi.

Cinayet büro amirliği ekipleri katilin olay günü Atalay’ın sosyal medya hesaplarından yaptığı canlı yayının ardından takibe aldığını bildirdi.  Canlı yayını izledikten sonra sokağa çıkan saldırganın bir süre sonra genç kızı evine giderken görerek yanına yaklaştığı belirtildi.

Kendisini sorgulayan polislere amacının konuşmak olduğunu söyleyen Ümit Karakoyun’un bir anda çevresinde polis olduğundan şüphelenerek belindeki silahı çıkarıp genç kızın çantasını koymaya çalıştığını iddia etti. Katil, Atalay’ın silahı istememesi yüzünden aralarında yaşanan kargaşa sırasında silahın patladığını ve Atalay’ın vurulduğunu iddia etti.

Ancak polis olayla ilgili elde ettiği görüntülerde Ümit Karakoyun’un genç kızı, bir otomobilin çevresinde kovaladığını bu sırada göğsünden vurduğunu belirledi. Yere düşen genç kızın kısa süre sonra yerden kalkmaya çalışması üzerine Ümit Karakoyun’un geri dönerek bu kez Asiye Nur Atalay’ı bu kez başına ateş ederek öldürdüğü belirlendi. Poliste işlemleri tamamlanan saldırgan Bakırköy Adalet Sarayı’na sevk edildi.

Antartika’da devasa yeraltı suyu keşfedildi: Buzların hareketiyle ilgili modellemeler değişebilir

Antarktika‘daki bilim insanları, buz tabakasının altında deniz seviyesinin yükselmesine dair etkileri olan geniş, tuzlu bir yeraltı suyu sistemi keşfetti ve Batı Antarktika‘daki derin tortullarda aktif olarak dolaşan bu sistemin haritasını çıkardı.

Antarktika’nın hızlı eriyen buzullarının altında devasa bir su rezervuarı olduğunu bilmek, bilim insanlarının buz hareketlerine dair  yeniden düşünmeleri gerektiği anlamına geliyor.

Columbia Üniversitesi Lamont-Doherty Dünya Gözlemevi‘nde araştırmacı Chloe Gustafson ve meslektaşları, arazi hakkında veri toplamak için 61 gün boyunca Antarktika’daki bir buz akıntısı üzerinde çadırlarda yaşadılar.

Çalışmanın baş yazarı Gustafson, buzulların altındaki su miktarını şöyle tarif ediyor:

“Buz akıntısının altından 500 ila 1900 metreye kadar olan tortuyu alıp sünger gibi sıkarsanız, yaklaşık 220 ila 820 metre derinliğinde bir su birikiminiz olur.”

Neden önemli?

Birçok bilim insanı, sıvı suyun buzulların davranışını anlamanın anahtarı olduğunu söylüyor.

Bu keşif, bilim insanlarının buzun nasıl hareket ettiğine dair anlayışını değiştirebilir ve gelecekteki deniz seviyesinin yükselmesini tahmin etmek için önemli sonuçlar doğurabilir.

İlgili haber: Antarktika’da sıcak dalgası: Deniz buzu yüzde 26 azaldı

Son yıllarda, Antarktika’da buzun içinde yer alan yüzlerce birbirine bağlı sıvı göl ve nehir ; buzun altında büyük su rezervlerini içeren kalın tortu havzaları görüntülendi. Ancak şimdiye kadar hiç kimse buz altı tortullarında büyük miktarlarda sıvı suyun var olduğunu doğrulayamamıştı.

Sıvı su, buz akışının ne kadar hızlı hareket ettiği konusunda da çok önemli. Bir buzun tabanında sıvı su varsa hızlı;  su donarsa veya taban kurursa yavaş hareket ediyor veya duruyor.

İlgili haber: Buzullardaki buz, tahmin edilenden yüzde 20 daha az

Yeni keşif, Batı Antarktika’nın bir buz tabakası olmadan önce bir okyanus olduğunu anlamaya da yardımcı oluyor. Buz tabakasının altındaki ana kaya, tıpkı okyanus tabanlarında biriken parçacıklar gibi kalın bir tortu tabakasıyla kaplı.

Buz akışı modelleri tipik olarak yalnızca tabandaki buzun erime noktasına ulaşıp ulaşmadığını veya suyun yukarı akıştan buzun tabanı boyunca akıp akmadığını dikkate alır. Bilim insanları, suyun daha düşük sıcaklıklarda donmasını önleyen çok daha tuzlu bir su olduğunu düşünmemişlerdi.

İlgili haber: Antarktika’daki deniz buzlarını kaybetmek, canlılığı da kaybetmek demek

Araştırmacılar, bu tuzlu suyun çoğunun son 10 bin yıl içinde buzulaltı sistemine ulaştığını tahmin ediyor. Geçmişteki sıcak dönemlerde buz tabakası küçüldüğünde okyanustaki tuzlu suyu biriktirdi.

Tuzlu yeraltı suyu, bir zamanlar buz tabakası ile okyanus arasındaki sınırın ne kadar iç kesimlere ulaştığının açık bir işareti. “Topraklama hattı” olarak bilinen bu sınır, son derece önemli, çünkü buz, topraklama hattından geçtiğinde okyanusta yüzmeye başlıyor. Topraklama hattının nasıl değiştiğini biliniyorsa, küresel sulara ne kadar buzun karıştığı da bilinebilir.

İlgili haber: Antartika’da dünyanın en büyük buzdağı koparak denize sürüklendi

Zimbabve’nin tahıl üretimini yetersiz yağışlar vurdu: Yüzde 50’lik düşüş yaşanabilir

Zimbabve hükümeti tarafından dün gerçekleştirilen basın açıklamasında, 2021/22 hasat zamanında kaydedilen yetersiz yağışlar nedeniyle tahıl üretiminin bu yıl yarı yarıya düşebileceği bildirildi.

Ülkede mısır üretiminde de 2021-22 hasat döneminde yüzde 43’lük düşüş bekleniyor. Ancak hükümet yetkilileri geçen yıl kaydedilen rekor üretimden sonra hala yeterli stoğa sahip oldukları yönünde açıklamada bulundu.

Reuters’den Nelson Banya’nın aktardığına göre; geçen sezon kaydedilen 2,72 milyon tonluk mısır üretimi rekorundan sonra, 2021/22 döneminde mısır üretimi için 1,56 milyon tonluk bir rakam öngörülüyor.

İlgili yazı: İklim krizinde ‘eşit’ hiçbir şey yok

Öte yandan Zimbabveli gıda üreticileri Rusya ve Ukrayna savaşı nedeniyle gerçekleşen tedarik kısıtlamalarını gerekçe göstererek fiyatları artırıyor.

Gıda enflasyonu, COVID-19 ve 2019’da yeniden piyasaya sürülen yerel para biriminin hızlı devalüasyonu da on yıllardır süren ekonomik krizden kurtulmaya çalışan 16 milyon nüfusa sahip Güney Afrika ülkesinin zorluklara karşı mücadele edebilmesini daha da zorlaştırdı.

İlgili haber: Küresel piyasalar da iklim değişikliği tehdidi altında, Türkiye’de en büyük risk, sıcak dalgaları

Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre Aralık 2008’de yüzde 500 milyar hiperenflasyon yaşayan Zimbabve, hızlı fiyat artışlarının başka bir evresini yaşıyor. Ülkede yıllık enflasyon Ocak’ta yüzde 60,6’ken Nisan’da bu oran yüzde 96,4’e yükseldi.

İlgili haber: Afrika Boynuzu’nda 40 yılın en kurak dönemi: 13 milyon insan açlık tehditi altında

Zimbabve’de insan ve hayvan tüketimi için yılda 2,2 milyon ton tahıl üretimine ihtiyaç duyuyor. Üreticiler 300 bin tonluk mısır ithalatı yapılması gerektiği yönünde çağrıda bulunuyor.

İlgili yazı: İklim değişikliğinin gıda üretimi ve güvenliğine etkileri giderek daha negatif oluyor

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idamlarının 50’nci yıl dönümünde anılıyor

6 Mayıs 1972’de darağacında infaz edilen 68 devrimci gençlik hareketinin öncüleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 50 yılın ardından ülke çapında düzenlenen etkinliklerle anıldı.

İdam edilmelerinin 50’nci yılında üç fidanın Ankara Karşıyaka Mezarlığı‘ndaki kabirlerini binlerce kişi ziyaret etti. CHP, Denizler’in 6 Mayıs 1972’de sabah karşı idam edildiği Ulucanlar Cezaevi önünde açıklama düzenledi.

İstanbul’da gençlik örgütleri Taksim‘den dönemin devrimcilerinin 6. filoyu denize döktüğü Dolmabahçe sahiline yürüdü. Kadıköy‘de Caddebostan Kültür Merkezi’nde “Bir avuçtular. Deniz oldular” isimli sergi açıldı.

Bursa‘da Üç Fidan Parkı‘nda şafak nöbeti tutuldu. İzmir Karşıyaka’da Üç Fidan Anıtı‘nda düzenlenen törende Karşıyaka Belediyesi, üç çınar fidanı dikti, can suyu verdi. Gaziemir’de de Belediye, saat 05.30’da Üç Fidan Parkı’ndaki anıta karanfil bıraktı. İzmir Emek Gençliği saat 18.00’de anma için Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne çağırı yaptı.

 

Ankara’da Karşıyaka Mezarlığı’ndaki anıtları başında düzenlenen anma töreninde Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan için saygı duruşunda bulunuldu, mezarlarına karanfil bırakıldı, şarkılar söylendi, sloganlar atıldı.

Törene İHD, KESK, DİSK, TMMOB, Mülkiyeliler Birliği, Ankara 68’liler gibi sendika ve halk örgütlerinden; TİP, Emek Partisi, HDP, CHP, Sol Parti, TKP, Halkevleri,  SYKP gibi partilerden yüzlerce kişi katıldı.

Anma konuşmaları için kürsü ve platform kurulmasına ise polis izin vermedi.

Onları katledenler lanetle anılıyor

Törende bulunaun örgütler adın ortak açıklamayı KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Hüseyin Köklü okudu. Köklü şunları söyledi:

“Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, kendi kurtuluşlarını emekçi halkın kurtuluşuyla birleştirdiler. Halkların ve emekçilerin çıkarlarından başka çıkar gözetmediler. 6 Mayıs 1972’de faşist cunta eliyle katledildiler. İdamlarıyla mücadelenin önünün kesilmek, halka korku salınmak istendi. Ama mücadele sürdü, binlerce Deniz, Yusuf ve Hüseyin doğdu. Üç fidan halkın bağrında, bağımsız ve demokratik bir Türkiye mücadelesinde yaşamaya devam ederken onları katledenler lanetle anılıyor.

Bugün iktidar, ülkeyi uluslararası tekeller ve onların yerli işbirlikçileri için bir cennete; işçiler, emekçiler, gençler için cehenneme çevirdi. Bütün bu saldırılara rağmen işçi ve emekçiler, emek ve demokrasi güçleri kendilerine dayatılan bu koşulları reddediyor. Biz biliyoruz ki, bugüne kadar olduğu gibi bugün de Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i anmak, onların mücadelesini yükseltmekten geçmektedir. ”

Siyasi bir cinayetle katledildiler

ANKA haber ajansına konuşan Deniz Gezmiş’in ağabeyi Bora Gezmiş, mezarlara karanfil bırakırken; “Onlara, ülkeye olan borcumuz var. Onu gerçekleştirmeye çalışıyoruz elimizden geldiği kadar. Biz burada üç baba, bir ben ile gömdük o üç kişiyi. Bakın şimdi binlerce kişi geliyor. Her geçen sene daha da artıyor” dedi.

Anmaya katılan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, konuşmasında şunları söyledi:

“Üç fidanımız, bundan yarım asır önce bir siyasi cinayetle katledildiler. Açtıkları yolda yürüyen milyonlar var şimdi, milyonların yüreğinde yaşıyorlar. Onları siyasi cinayetle katledenler, idamlarında oy kullananlar tarihin utanç sayfalarında yer alıyorlar.”

CHP Ankara İl Gençlik Kolları Başkanı Tolga Turgut, “İdam sehpasına çıkmakta bir an bile tereddüt yaşamayan gençlik liderlerimizi kaybettik. Bizlerin geçmişleri, pişmanlıklarla değil, onur, gurur duyulacak mücadele yoldaşları ile örülüdür. Biz mücadelede yol arkadaşlarımızı kaybederken doğan çocuklarımıza Deniz dedik, Ulaş dedik, Hüseyin dedik, Mahir dedik ve 50 yıl sonra o Denizler, Mahirler, Ulaşlar, bugün mezarı başında ağabeylerini anmaya geldiler” dedi.

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, dün Meclis Başkanlığı’na “02.05.1972 tarih ve 1586 sayılı Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın Ölüm Cezalarının Yerine Getirilmesine Dair Kanun’un Yürürlükten Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi” sundu.

Başarır, bunun “2 Mayıs 1972 tarihinde alınan yanlış, haksız, hukuksuz bir kararın düzeltilmesi teklifi olduğunu” belirtti ve “Bu kanun teklifi bir itibar iadesi teklifi asla değildir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının itibarlarının iadelerine ihtiyaçları yoktur” dedi.

Beyaz Saray’ın ilk siyah ve eşcinsel kadın sözcüsü: Karine Jean-Pierre

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden, Karine Jean-Pierre‘in Beyaz Saray Sözcüsü olarak atandığını duyurdu. Jean-Pierre’nin Beyaz Saray Sözcüsü olması hem siyah hem de eşcinsel olduğu için ayrı bir önem taşıyor: Bu Beyaz Saray için bir ilk!

Beyaz Saray’da Karine Jean-Pierre’nin yerini alacağı mevcut sözcü Jen Psaki ise 13 Mayıs’ta görevden ayrılacak.

Karine Jean-Pierre

Ocak 2021’de göreve başlayan Psaki bir yıl sonrasında sözcülük görevinden ayrılacağını daha önce bildirmişti. Psaki’nin MSNBC Televizyonu’nda program sunacağı bildiriliyor. Jean-Pierre sosyal medya hesabından söz konusu atamaya ilişkin olarak şu ifadeleri kullandı:

“Bu gerçek bir onur. Bu yönetime ve Amerikan halkına hizmet etmeyi dört gözle bekliyorum.”

Jen Psaki ise sosyal medya hesabı üzerinden Jean-Pierre’yi yeni görevi için şu sözlerle kutladı:

“Kürsüye getireceği tarz, ışıltı ve zarafeti görmek için sabırsızlanıyorum”

Biden ise atamayı şu sözlerle duyurdu:

“Karine Jean-Pierre’in bir sonraki Beyaz Saray Sözcüsü olacağını duyurmaktan gurur duyuyorum.”

Karine Jean-Pierre’nin Beyaz Saray’a deneyimi, yetenekleri ve güvenilirliği ile hizmet ettiğini söyleyen Biden açıklamasında önceki sözcüye ilişkin olarak da şu ifadeleri kullandı:

“Psaki, Beyaz Saray Brifing Odasına terbiye, saygı ve nezaketi geri getirerek bir standart oluşturmuştu. Jen’e Amerikan halkıyla doğrudan ve düzgün iletişimini sürdürürken esprili tavrını da devam ettirdiği için teşekkür ederim.”

2016 başkanlık seçiminde Jean-Pierre, MoveOn adlı sivil toplum kuruluşunun sözcüsüydü.

Biden yönetimindeki tek değişiklik bununla sınırlı değil. Ayrıca Trump başkanlığında Beyaz Saray’daki işinden çıkarılan Anita Dunn‘un da Biden’ın başdanışmanı olacağı bildirildi. Dunn, Başkan’ın politika ve iletişim hedeflerini ilerletmede yardımcı olacak.

Görünmez tehlike: Gaz yakma, atmosfere bir yılda 400 milyon ton sera gazı saldı

Dünya Bankası‘nın 2022 Küresel Gaz Yakma Takip Raporu , petrol çıkarılmasıyla elde edilen ve ayrıştırılmayarak yakılan doğal gazın 2021’de Avrupa Birliği‘nin (AB) Rusya‘dan yaptığı toplam ithalattan daha fazla olduğunu ortaya koydu.

Dün yayımlanan son verilere göre dünya, 2021’de petrol ve gaz tesislerinde 144 milyar metreküp (bcm) gaz yaktı ve bu yaklaşık 400 milyon ton karbondioksite (MMtCO2e) eşdeğer emisyonla sonuçlandı. Bunun 39 milyon tonu ise metan gazıydı.

Petrol çıkarılması sonucu elde edilen doğal gazı yakma, hem enerji israfı hem de küresel ısınmanın bir tetikleyicisi olarak kabul ediliyor.

2021’deki yakılan toplam gazın büyüklüğünü anlamak için şu karşılaştırma yapılabilir: Boşa harcanan 144 milyar metreküp doğal gaz, 1.800 terawatt saat enerjiye eşdeğer, yani Avrupa Birliği’nin net yerel elektrik üretiminin yaklaşık üçte ikisini üretebilirdi.

Raporda, Dünya Bankası’nın 1996’da başlattığı Küresel Gaz Yakımını Azaltma Ortaklığı (GGFRP) kapsamında küresel ısınmaya etki eden bu faaliyeti engelleme çabalarının son on yılda “durduğu” kaydedildi.

2015 yılında Dünya Bankası tarafından başlatılan Sıfır Rutin Gaz Yakma (ZRF) girişimi kapsamında ülkeler ve şirketler, 2030 yılına kadar alev alevlendirmeyi sona erdirme taahhüdünde bulundu. Son değerlendirme, çabaların verilen taahhütle eşleştiğini gösterse de küresel gaz yakma hacmi , son on yılda büyük ölçüde sabit kaldı.

Dünya çapında petrol üretim tesislerinde bir rutin olan gaz yakmayı sona erdirmeyi taahhüt eden hükümetler, petrol şirketleri ve çok taraflı kuruluşlardan oluşan çok bağışçılı bir güven fonu olan bu ortaklık kapsamında Banka, 1996 yılından beri uydu teknolojisi kullanarak gaz yakma faaliyetlerini takip ediyor.

Kullanılmak yerine neden yakılıyor?

Gaz yakma, petrol çıkarma faaliyetiyle elde edilen yan bir ürün olarak doğal gazın yakılmasıdır. Uygulama, 160 yılı aşkın bir süre önce petrol üretiminin başlangıcından beri devam ediyor.

Bu gazın yakılması, enerji üretmek gibi amaçlar için kullanılması veya korunması gereken değerli bir doğal kaynağın büyük bir israfı. Şu anda her yıl yakılan yaklaşık 144 milyar metreküp gaz, Sahra altı Afrika’nın tamamına güç sağlayabilir.

Petrol üretiminden gelen bu gazın yakılması, kirletici ve müsrif bir yöntem olduğu halde, nispeten güvenli olduğu için bugüne kadar devam etti.

Çünkü bu gazı kullanmak, şirketlerin gazı depolamak, taşımak, işlemek ve satmak için gerekli yatırımları yapmaları için  ekonomik olarak uygun pazarlar gerektiriyor ve çeşitli sebeplerden bu sağlanamıyor.

Birinci neden güvenlik: Petrol ve gazın çıkarılması ve işlenmesi, olağanüstü yüksek ve değişken basınçlarla uğraşmayı gerektiriyor.. Ham petrolün çıkarılması sırasında basınçtaki ani veya dramatik bir artış patlamaya neden olabiliyor. Petrol ve gazın kaynaklı endüstriyel kazalar nadir de olsa, gerçekleştiğinde kontrol edilmesi zor olan yıkıcı, tehlikeli ve uzun süreli yangınlara neden olabiliyor. Gaz yakma, bu basıncı düşürmeye ve fazla gazı yakarak öngörülemeyen büyük basınç değişimlerini yönetmeye olanak tanıyor.

Bu gazı kullanmak ekonomik ve teknik olarak mümkün olsa da çoğu durumda, petrol sahaları uzak  yerlerde bulunduğundan  gazın işlenebileceği ve kullanılabileceği yere taşınması lojistik ve ekonomik olarak zorlaşıyor. Petrol üretim sahaları küçükse ve geniş bir coğrafi alana yayılmışsa, bu gazın işlenmesi ve kullanılması genellikle yakmaktan daha pahalı olarak görülüyor.

Bununla birlikte, bazı ülkelerin yasaları ve düzenlemeleri, şirketlerin bu doğal gazı satmasını zorlaştırıyor  hatta yasaklıyor. Bir şirket petrol çıkarma izni alsa da çıkarma sırasında üretilen gaz konusunda izin alamayabiliyor.

Ek olarak, gazı yakan şirketlere ceza uygulayan düzenlemeler bile uygulamayı kısıtlama konusunda etkili olmayabiliyor çünkü yakıp ceza ödemek, gazı işleyip satmaktan ekonomik olarak daha uygun olabiliyor.

Kuzey Kutbu’ndaki erimeyi hızlandırıyor

Tipik bir gaz yakma faaliyeti, her metreküpte yaklaşık 2,8 kilogram CO2 eşdeğeri emisyona sebep oluyor.

Gaz yakma, tamamen verimsiz olmasının yanı sıra, diğer birçok sera gazı emisyon kaynağından çok daha kolay önlenebilir: İyi işlenebilirse kullanılabilir ve enerji birimi başına daha yüksek emisyon üreten kömür ve dizel gibi daha fazla kirletici yakıtların yerini alabilir.

Sera gazı emisyonlarının yanı sıra gaz yakılması, bir başka kirletici olan siyah karbon emisyonuna da neden oluyor. Siyah karbon, fosil yakıtların eksik yanması yoluyla ortaya çıkıyor ve atmosferde sadece birkaç gün veya hafta kalmasına rağmen, atmosferde ciddi bir ısınma etkisine sahip.

Siyah karbon, özellikle Kuzey Kutbu‘nda kar ve buzun erime hızını artırıyor.  Avrupa Yerbilimleri Birliği’nden yapılan araştırmalar, gaz yakma emisyonlarının Kuzey Kutbu’ndaki yıllık siyah karbon yataklarının yaklaşık yüzde 40’ına katkıda bulunduğunu gösteriyor.

Gaz yakan 30 ülkede 2012’den 2021’e gaz yakımının miktarı.

Rusya, Irak, İran, ABD, Cezayir, Venezuela ve Nijerya, dokuz yıl boyunca en çok gazı yakan ilk yedi ülke. Bu yedi ülke her yıl dünya petrolünün yüzde 40’ını üretirken küresel gaz yakımının kabaca yüzde 65’ini oluşturuyor.

Fakat umut verici bir şekilde, petrol üretimi 1996’dan bu yana yaklaşık yüzde 20 artarken, yakılan gaz miktarı yüzde 13 azaldı. Bu, petrol endüstrisinin ilerleme kaydettiği anlamına geliyor çünkü petrol üretimi ile gaz yakma arasında uzun süredir devam eden bir korelasyonun kademeli olarak bozulduğunu gösteriyor.

GGFR Program Yöneticisi Zubin Bamji şöyle diyor: “Bu gazı kullanmak sadece daha kirli yakıtların kullanımını azaltmak ve dünyanın en fakir ülkelerinden bazılarında enerji erişimini artırmakla kalmaz, aynı zamanda şu anda dünyanın çok ihtiyaç duyduğu enerji güvenliğini geliştirme yönünde önemli bir ilerleme sağlayabilir” dedi.

Homofobi, bifobi, transfobi ve interfobiye karşı lubunyalar Ankara’yı gökkuşağına boyayacak

17 Mayıs Derneği, 17 Mayıs Uluslararası Homofobi, Bifobi, Transfobi ve İnterfobi Karşıtı Günü’nü çeşitli etkinliklerle kutluyor. Dernek tarafından lubunyalara şu çağrıda bulunuluyor:

“17 Mayıs Derneği tüm lubunyaları dans etmeye, şarkı söylemeye, spor yapmaya, eğlenmeye, gülmeye, çizmeye, çark atmaya çağırıyor!”

Tüm etkinliklerin ücretsiz gerçekleştirileceği kutlama programı Ankara’da gerçekleştiriliyor.

13-17 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilecek etkinlikler şöyle:

Açılış partisi – Lolipop

13 Mayıs Cuma günü lubunyalar 17 Mayıs’ı danslarıyla karşılıyorlar.  21:00’da kapılarını açacak partiye Anj ve AllesBut’un ezgileri eşlik edecek.

Homofobi karşıtı patiler buluşması

14 Mayıs sabahı saat 11:00’da gerçekleştirilecek ‘Homofobi Karşıtı Patiler Buluşması!’ etkinliğinde ise tüm türler için fobinin olmadığı bir dünya mesajı gönderilecek. Derneğin buluşmaya katılacak lubunyalara bir de mesajı var:

“Yiyeceğini, içeceğini ve patili dostunun oyuncağını gelirken getirmeyi unutma!”

Sportif Lezbon ile futbol maçı

Dernek 17 Mayıs’ı Sportif Lezbon ile beraber kutluyor:

“Sporda eril nefret diline, fobiye ve ayrımcılığa karşı sahada buluşuyoruz. 14 Mayıs Cumartesi günü saat 16:00’da Sportif Lezbon ekibi ve katılmak isteyenlerle birlikte ‘o’ biçim futbol oynuyoruz. İster oyuna katıl ister desteklemeye gel lubunya! Takımları buluştuğumuzda kuracağız.”

Nuri Harun Ateş konseri ve Eurovision izleme partisi

17 Mayıs etkinlikleri kapsamında 14 Mayıs Cumartesi günü saat 20:00’de Nuri Harun Ateş de konser verecek. Dernek tarafından yapılan açıklamada konser etkinliğine lubunyalar şöyle davet edildi:

“Şarkıları fobiden uzak bir dünya düşüyle hep beraber söylüyoruz. Konserin ardından ise Eurovision’un İtalya’da gerçekleşecek olan 2022 finalini hep beraber izliyoruz.

Latin Dans Atölyesi

David Gaitán yürütücülüğünde gerçekleşecek ve 25 kişilik katılımcı kontenjanı bulunan Latin Dansları Atölyesi ise 15 Mayıs 13:00-14:30 saatleri arasında düzenlenecek.

Karikatür Atölyesi

Karikatürist Aslı Alpar, Hatice Melis Yılmaz ve Bartu Akyurek yürütücülüklerinde 17 Mayıs çizgilerle de kutlanacak.

15 Mayıs Pazar günü saat 15:00 ile 17:30 arasında gerçekleşecek atölyenin kontenjanı ise 30 kişilik.

Esmeray ile Kestirmeden Hikayeler

Esmeray’ın ünlü oyunu “Kestirmeden Hikayeler” 17 Mayıs kutlamaları kapsamında Ankara’da seyirciyle buluşuyor. Oyun 15 Mayıs Pazar günü saat 20:00’de sahnelenecek.

Film gösterimi: An Army of Lovers

Yönetmenliğini Ingrid Ryberg‘in yaptığı 2018 İsveç yapımı An Army of Lovers gösterimi ise 16 Mayıs Pazartesi günü saat 20:00 ile 22:30 arasında gerçekleştirilecek.

Ankara kuir hafıza turu

17 Mayıs Salı günü saat 10:30 ile 12:00 arasında Ankara’da 10 kişilik kontenjanla kuir hafıza turu gerçekleştirilecek. Dernek tarafından yapılan açıklamada tura ilişkin olarak şu ifadeler kullanıldı:

“17 Mayıs’ı lubunyanın dününden bugününe bakarak kutluyoruz. LGBTİ+ hareketinin tarihine tanıklık eden mekanlara beraber gidiyor ve Ankara’yı lubunya adımlarımızla gökkuşağına boyuyoruz.”

Kapanış partisi

Son olarak kapanış partisi ise 17 Mayıs akşamı gerçekleştirilecek.

Dünya Gıda Ödülü Cynthia Rosenzweig’ın: Değişen iklimde tarım için çözümler

Tarım ve gıdanın Nobeli” sayılan Dünya Gıda Ödülü, NASA araştırmacısı tarım ve iklim uzmanı Cynthia Rosenzweig‘a verildi.

Ödülünü ABD Dışişleri Bakanlığı‘nın ev sahipliğinde düzenlenen bir törende ABD Tarım Bakanı Thomas J. Vilsack‘tan alan Rosenzweig, şunları söyledi:

“Gıda sistemleri artık iklim değişikliğinin önemli bir bileşeni olarak öne çıktığı için, bu yıl Dünya Gıda Ödülü’nü almaktan heyecan ve onur duyuyorum.

Gıda sisteminden kaynaklanan sera gazı emisyonlarını ele almadıkça iklim değişikliğini çözemeyiz ve değişen iklime uyumlu sistemler geliştirmek için çok çalışmadıkça herkes için gıda güvenliği sağlayamayız.

Tarımsal Model Karşılaştırma ve İyileştirme Projesi‘nde çalışan dünyanın dört bir yanındaki modelcileri, değişen iklim koşullarında hem şimdi hem de gelecekte ülkelerin gıda güvenliğini sağlamalarına yardımcı olan çalışmaları için selamlıyorum.”

Rosenzweig’ın ödülü alan çalışması

Rosenzweig iklim değişikliğinin gıda üretimi üzerindeki etkilerini inceleyen ve çözümler sunan  modelleme çalışmasıyla ödüle layık görüldü.

Küresel gıda sistemlerinin karşı karşıya olduğu en önemli, yaygın ve karmaşık zorluklardan birinin iklim değişikliği olduğunu en erken fark eden bilim insanlarından biri olan Rosenzweig, bunun etkilerine dair ilk disiplinler arası model projeksiyonları yapan ve iklim değişikliğinin halihazırda tarımı etkilediğini belgeleyen ilk bilim insanlarından.

1988’de Çevre Koruma Ajansı‘nın iklim değişikliğinin ABD’deki tarım sektörü üzerindeki potansiyel etkilerine ilişkin ilk çalışmaya öncülük etti ve iklim değişikliğinin ülkenin tarım bölgeleri üzerindeki etkisine dair ilk modellemeleri yaptı.

1994’ten beri NASA İklim Grubu‘nun başkanlığını yapan Rosenweig’ın ödülü alan çalışması, dünyanın dört bir yanındaki karar vericilerin iklim değişikliğini azaltmak ve gıda sistemlerini değişen iklime adapte etmek için stratejiler oluşturması için bir temel oluşturuyor.

Tarımsal Model Karşılaştırma ve İyileştirme Projesi (AgMIP) isimli bu çalışma, çiftçilerin iklim değişikliğiyle nasıl başedebileceği, tarım kaynaklı sera gazı emisyonlarının nasıl azaltılabileceği ve tarımın daha da kötüleşmesinin nasıl önlenebileceği üzerinde duruyor.

Dünya çapında iklim modellemesi ve tarım üzerinde çalışan binden fazla araştırmacıdan oluşan çok disiplinli bir ekip olan AgMIP, küresel topluluğun iklim değişikliğinin gıda sistemleri üzerindeki etkisini tanımasına ve tahmin etmesine yardımcı olan çalışmaları ve ülkelere bu etkiyi hafifletmek için yeni çözümler sunma konusundaki lider nitelikte.

Başarısızlığı düşünmüyorum, çünkü çözmek zorundayız

KPCC‘ye verdiği röportajda Rosenzweig, çalışmasından şöyle bahsediyor:

1994 yılında tarım modellemecileriyle yaptığımız ilk global çalışmanın sonuçlarına  o kadar heyecanlandık ki, iklim değişikliği senaryolarındaki mahsul verimindeki değişikliklerin elle çizilmiş bir haritasını yapmaya başladık.

Haritayı yaptığımızda, düşük mahsul verimini ifade eden sarıları, turuncuları ve kahverengileri,alt enlemlerdeki tüm gelişmekte olan ülkelerde  gördük. İşte o zaman, iklim değişikliğinin en büyük etkisiyle bu ülkelerin gıda sistemlerinin karşı karşıya olduğunu fark ettik. Bu gerçekten benim için iklim değişikliğinin önemini, özellikle de dünyanın en yoksul çiftçileri üzerindeki baskısını görmem için bir aydınlanma anıydı.

Gıdanın çok önemli olmasının sebebi, dünyadaki herkesin ihtiyacı olması. Gıda sistemi, kolları sıvamak ve iklim değişikliğini çözmek tüm fırsatları sunuyor.

AgMIP modelleri, çiftçilerin toprak işlemesiz ve örtülü hasat gibi uygulamalarının sera gazı emisyonlarını azaltmaya nasıl yardımcı olduğunu doğruluyor. Evet, zorluklar çok gerçek. Ama gördüğüm şey, gıda sistemindeki pek çok insan çözümler üretmeye devam ediyor.

Kariyerim boyunca dünyanın her yerinden insanlarla, mahsul modelci arkadaşlarımla, harika iklim bilimcilerle, AgMIP topluluğuyla, ülkelerinin iklim değişikliğine yanıt vermesine yardımcı olma konusunda çok şanslı oldum, bu bana umut veriyor. Bunun etrafında gezegeni kurtarmaya yardım eden böyle bir enerji var.

Başarısızlık ihtimalini hiç düşünmedim. Neden biliyor musun? Başarısız olamayız. Çünkü çözmeliyiz. Bunu gezegendeki her bir insanın sağlığı için çözmeliyiz.”

Fotoğraf: Ted Shaffrey / Associated Press

NASA’nın New York’taki Uzay Çalışmalar için Goddard Enstitüsü’nde (GSSI) kıdemli araştırmacı olan Rosenzweig ayrıca Columbia Üniversitesi İklim Okulu’nda da kıdemli yardımcı araştırmacı görevini yürütüyor.

New York Şehri İklim Değişikliği Paneli’nin eş başkanı olarak da görev yapan Rosenzweig, 2012’de Sandy Kasırgası‘nın ardından, şehrin 20 milyar dolarlık yeniden inşası ve dayanıklılık uygulama planına da öncülük etti.

Büyüknohutçu çifti cinayetin beşinci yılında Antalya’da anılıyor: Azmettiriciler yargılanmadı

Antalya‘nın Finike ilçesinde mermer ocaklarına karşı verdikleri mücadeleyle tanınan Ali Ulvi- Aysin Büyüknohutçu çiftinin 2017’de yaşadıkları dağ evinde öldürülmesinin ardından beş yıl geçmesine rağmen yargıda doğa savunucularının ölümünün arkasındaki isimlerle ilgili bir gelişme yaşanmış değil.

Fakat Büyüknohutçu çifti unutulmuş da değil, cinayetin üzerinden geçen beş yılın ardından çevreci çift, doğa savunucuları tarafından yarın ve 8 Mayıs’ta Antalya’da anılacak. ‘Kayıplarının 5’inci yılında azmettiriciler hala yargılanmadı. Söz veriyoruz adalet sağlanıncaya kadar vazgeçmeyeceğiz‘ sloganıyla anma programı düzenlenecek.

Anma programı için İstanbul’dan ve İzmir’den bugün içinde ücretsiz otobüsler kaldırılacak.

İlgili haber: Büyüknohutçu çiftinin ölümünün araştırılması için kampanya başlatıldı

İlgili haber: Dört yıldır gerçekleşmeyen adalet

Programa ilişkin yapılan açıklamada ise çevreci çiftin katledilmesine ilişkin olarak bilgi verilerek dayanışma çağrısında bulunuldu:

“5 yıl önce katledildi. Dava süreci iyi işlemedi ve cinayetin azmettiricisi yargılanmadı. Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu cinayeti 5’inci yılında hala aydınlatılmadı.

Adalet yerini bulmadı!

Bu davanın tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulması hepimizin boynunun borcu ve insani bir sorumluluktur. İşte bu yüzden, öldürülmelerinin 5’inci yılında dostlarımız Aysin ve Ali Ulvi’nin anı ve mücadelesini yaşatmak üzere herkesi yaşamı savunmaya çağırıyoruz.”

‘Cinayetin üstü örtülmek isteniyor’

Çiftin üç kızından Emine Büyüknohutçu, cinayetin ardında azmettiriciler olduğu gerekçesiyle Finike Cumhuriyet Başsavcılığı‘dan soruşturmanın derinleştirilmesini talep etse de kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Yapılan itirazlar da reddedildi.

Bunun üzerine bir açıklama yapan Emine Büyüknohutçu ve ailenin avukatı avukatı Tuncay Koç, cinayetinin üstünün örtülmek istendiğini söyledi:

“Olayın üzerinden tam beş yıl geçti, arkasında kimler var çözülmedi.”

’10 gün içinde param gelmezse görüşürüz’

Açıklamada şunlar kaydedildi:

“Bir hafta sonra, katil Ali Yamuç’un eşine bir mektup yazdığı ortaya çıktı. Mektupta bir mermer ocağı sahibini suçlayarak ‘Bana vaat ettiğiniz ödemeyi yapın. 10 gün içerisinde param gelmez ise görüşürüz. İpleriniz cebinizde haberiniz olsun’ yazıyordu. Bu mektup nedeniyle Fatma Yamuç da cinayete iştirak suçuyla tutuklandı. Ancak soruşturma derinleştirilmedi. Ali Yamuç, gerçekten katil ise kimlerle bağlantısı olduğu ortaya konulmadı, cep telefon kayıtları ayrıntılı araştırılmadı.”

İlgili haber: Büyüknohutçu çifti için hatıra ormanı

‘Katil’in intiharı

Sedir ve kızılçam ağaçlarıyla kaplı ormanda açılmak istenen mermer ocaklarına karşı mücadele eden Büyüknohutçu çiftini 9 Mayıs 2017’de evlerinde öldürmekle suçlanan zanlı Ali Yamuç, olaydan bir gün sonra yakalanıp tutuklanmıştı.

Yamuç, kendisini “Çirkin” lakaplı, taş ocağı adına çalışan birinin 50 bin liraya kiraladığını ancak sadece üç bin lira ödeme yaptıklarını söyledi.

Elmalı Cezaevi’nde bir süre yattıktan sonra Alanya L Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilen Ali Yamuç’un, 20 Eylül 2017’de intihar ettiği bildirilmişti. Yamuç’un ölmesiyle çiftin cinayetleri için açılan dava düştü.

‘Azmettiriciler kim?’

Nisan 2022’de Ali Ulvi- Aysin Büyüknohutçu çiftinin öldürülmesine ilişkin soruşturmanın derinleştirilmesi yönündeki talebin reddedilmesi üzerine çiftin kızları ve avukatları, dosyayı Anayasa Mahkemesi‘ne (AYM) taşıyacaklarını açıklamıştı.

Çiftin öldürülmesinin dördüncü yıl dönümünde ölümlerinin araştırılması için “Azmettiriciler Kim?” isimli bir imza kampanyası başlatıldı. Kampanyaya şu ana kadar 53 binin üzerinde kişi imza attı.