Ana Sayfa Blog Sayfa 913

Bozkurt’taki selde onlarca kişinin öldüğü apartmanın müteahhidi tahliye edildi

Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde 11 Ağustos 2021’de meydana gelen sel felaketinde yıkılarak 17 kişinin ölmesine, üç kişinin de kaybolmasına sebep olan Ölçer Apartmanı ile daha sonra alınan kararla kontrollü olarak yıkılan Rüya Apartmanı’nın müteahhidi tahliye edildi.

İHA’nın aktardığına göre; yıkılan Ölçer Apartmanı’nın müteahhidi Mehmet Özkan’ın inşa ettirdiği aynı dere yatağındaki Rüya Apartmanı da sel felaketinden sonra kontrollü olarak yıkıldı.

İlgili haber:Bozkurt’ta sel felaketinin ardından: Hayal kırıklığı, iklim adaletsizliği ve alınmayan dersler
Fotoğraflar: Elif Ünal

‘Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma’ suçundan cezalandırılmaları istendi

Olayla ilgili tutuklu Mehmet Özkan ile tutuksuz yargılanan Mimar Levent Mutlu, mühendis Ahmet Ersöz, Salim Terzi ve Şadi Yıldırım hakkında başlatılan soruşturma çerçevesinde hazırlanan iddianamede, sanıkların sel ve taşkın riski taşıyan Bozkurt ilçesinde mevzuata ve yapı tekniğine aykırı şekilde gerçekleştirdikleri eylemlerin sonuçlarını gördükleri, ancak buna rağmen mevzuata ve tekniğe aykırı olarak sorumlu eylemleri gerçekleştirdikleri, şüphelilerin öngördüklerini, ancak gerçekleşmesini istemedikleri neticesinin 11 Ağustos 2021 tarihindeki sel felaketinde gerçekleştiği belirtilerek sanıkların bilinçli ‘taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma’ suçunu işledikleri ifade edilerek cezalandırılması istendi.

İlgili haber: Bozkurt’ta selin ardından: ‘Zaten borç içindeydik, şimdi her şeyimizi kaybettik’

‘En son suçlanacak kişi benim’

İddianamenin kabul edilmesinin ardından sanıklar hakkında İnebolu Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava görülmeye başlandı. Davanın ilk duruşmasında hakim karşısına çıkan sanıklar savunma yaptı.

İlgili haber: Bozkurt sel felaketinden izlenimler: Bu enkazı kim kaldıracak?

Duruşmada ilk olarak savunma yapan müteahhit Mehmet Özkan, yıkılan bina gibi dere yatağına yapılan istinat duvarının da incelenmesi gerektiğini söyleyerek, “Müteahhit olarak nasıl ki bizim yaptığımız yıkılan bina inceleniyorsa DSİ tarafından yapılan istinat duvarının da araştırılması gerekmektedir. Bu duvarın yapılmasına izin veren duvarı yapan müteahhidin de soruşturmaya dahil edilmesi gerekmektedir. Bu duvarlar yaparken dere daraltılarak yapılmıştır” dedi.

‘Duvar yığma taş arasına kamyonda karılan harçla yapıldı’

Özkan duvarın yığma taş arasına kamyonda karılan harç ile yapıldığını söyleyerek kendini şu sözlerle savundu:

“Bu yüzden beton değeri bilinmemektedir. Bu binanın yıkılmasında kusurum olduğunu düşünmüyorum. İddianameye konu taks ve kat değerlerine ilişkin olarak belediyeden aldığımız evrakları dosyaya sunduk. Taks ve kat değerine girmeyen merdiven boşluğu, balkon gibi değerler de vardır. Rapor tanzim edilirken mimar olması gerekirken üç tane inşaat mühendisi olmasından kaynaklı bu hususun gözden kaçırıldığını düşünüyorum. Gerekirse yeniden bilirkişi raporu aldırılmasını talep ediyorum. Proje yapmak benim görevim değildir, projeyi mimar yapar, ruhsatını belediye verir, bu kişiler suçlandıktan sonra en son suçlanacak kişi benim. Sel afeti olduğunda İstanbul’daydım. Sel afetinin olduğu gün kayınvalidem ameliyat olmuştu, bu nedenle dönmeyi düşünmedim. Olayda kusurum olduğunu düşünmüyorum.”

İlgili haber: Bozkurt’da HES bilmecesi: Selin gerçek nedeni ne?

‘Böyle bir selin gelebileceğini öngörmemiz mümkün değildir’

Selin öngörülmesinin mümkün olmadığını belirten Özkan, “Apartmanı yapıldığında DSİ tarafından yapılan istinat duvarı Ölçer Apartamı’na kadar gelmekteydi, ancak Rüya Apartmanı’nı korumamaktaydı. Bu nedenle istinat duvarı yapmak hasıl oldu. Ancak Rüya Apartmanı yapıldıktan sonra dere yatağının içerisinde taş duvar yapıldı, yapmış olduğumuz istinat duvarı, bu taş duvarın arkasında kaldı. Rüya Apartmanı Ölçer Apartmanı’na göre dereye daha yakındır. Ölçer Apartmanı’na yönelik DSİ tarafından yapılan istinat duvarı olduğundan ayrıca kız kuran kursu arkasından gelen yol olduğu ve bu yolun kapanması gerekeceği için Ölçer Apartmanı’na istinat duvarı yapılmadı. Böyle bir selin gelebileceğini öngörmemiz mümkün değildir. Olayın bu kadar büyük bir olay olması ve basında bu şekilde haberler çıkmasından dolayı adresimi değiştirdim. Polisler kapıya geldiğinde ise kapıyı kendim açtım ve teslim oldum” diye konuştu.

İlgili haber: Sel felaketinin yaşandığı Bozkurt’ta bu soru yankılanıyor: Kokuyu alıyor musunuz?

‘Belediyenin vermiş olduğu imar çerçevesinde binayı hazırladım’

Daha sonra savunma yapan mimar Levent Mutlu ise Bozkurt Belediyesi’nin verdiği imar izni dahilinde binanın projesini hazırladıklarını belirterek, “Mimar olarak yıkılan binada kusurum olduğunu düşünmüyorum. Çünkü belediyenin vermiş olduğu imar çerçevesinde binayı hazırladım, yapı denetimde bu binayı inceledi. İşin yapım kısmı ile alakalı olarak da herhangi bir görevim olmadığı için kusurum yoktur. Ben binanın sadece mimari projesini çizdim” şeklinde konuştu.

İlgili haber:Sel felaketi sonrası Bozkurt’ta kaymakam değişikliği 

‘DSİ böyle bir sel taşkınını öngöremiyorsa bizim öngörmemizin beklenmesi mümkün değildir’

Ahmet Ersöz, “Binanın betonarme projesi bize geldiğinde gerekli çalışmaları yaptım. Bunları denetim firmasına ve proje denetçisine sundum. Bina bir apartman olması nedeniyle TS 500 yönetmeliğine tabidir. İlgili diğer mevzuata uygun olarak binayı yaptık. Rapor içeriği incelendiğinde binanın mevcut yapısının ilgili mevzuatlara uygun olduğu belirtilmektedir. Bana göre bu olayda taşkın koruma projesi kusurludur. Asıl olarak taşkın koruma projesinin incelenmesi gerekmektedir” dedi.

‘Sel taşkın korumayı aşmasaydı bizim binamız yıkılmayacaktı’

“Sel taşkın korumayı aşmasaydı bizim binamız yıkılmayacaktı” diye savunma yapan Ersöz, “Binanın yıkılmasının sebebi taşkın koruma projesinin yeterli görevi görememesidir. İddianamede seli öngörmediğimiz için suçlanmaktayım, böyle bir seli öngörmem mümkün değildir. Taşkın anında gelen debi normalin çok üstünde üç katı civarındadır. Bozkurt havzası yaklaşık 375 kilometre karedir. 500 yılda bir gelebilecek bütün debiler istatistik altına alınır ve gerekli önemler buna göre alınır. DSİ inşaat sektöründe öncü bir kuruluş olup DSİ böyle bir sel taşkınını öngöremiyorsa bizim öngörmemizin beklenmesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

İlgili haber:Bozkurt’ta yıkılan apartmanın müteahhitinin kardeşi: İzni veren belediye sorumlu

Müteahhit Mehmet Özkan tahliye edildi

Sanıkların savunmaların dinlenmesinin ardından söz veren müştekiler, sanıklar hakkında şikayetçi olduklarını belirterek cezalandırılmalarını istedi. Tanıkların dinlenmesinin ardından mahkeme heyeti duruşmayı ileri bir tarihe erteleyerek karartılacak delil olması ve tutuklulukta geçirilen süreye ölçülü olacağı gerekçesi ile Mehmet Özkan’ın tahliye edilmesine karar verdi. Mahkeme heyeti tutuksuz yargılanan sanıklar hakkında adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına karar verdi.

Maskelerden sıkılanlara: ‘Yarının Maskesini Tasarlama’ yarışmasının finalistleri

ABD Biyomedikal Gelişmiş Araştırma ve Geliştirme Kurumu (BARDA) tarafından yürütülen ‘Maske İnovasyon Yarışması’nın son aşamasına kalan on maske tasarımı, yarım milyon dolarlık ödül için yarışıyor.

Yarışmayla, insanları solunum yolu patojenlerinden koruyabilecek yenilikçi maskelerin geliştirilmesi desteklenmek isteniyor.

Yarışma BARDA ve Ulusal Mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü (NIOSH) ve N95 maskeleri  test eden ve onaylayan Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST) işbirliği ile yapılıyor. Kazananın ekim ayında açıklanması planlanıyor.

BARDA’da farmakolog ve toksikolog olan Kumiko Lippold, mevcut tasarımlardan daha iyi oturan, iyi işlevli ve iyi görünümlü maskeleri tanıtarak ‘yetersiz ve durgun’ olan maske geliştirme ekosistemini değiştirmek istediklerini söylüyor.

Lippold, pandeminin etkisinin azalarak ve birçok ülkede maske zorunluluklarınıngevşediği göz önüne alındığında, yarışmanın ‘çağın biraz gerisinde’ görünebileceğini kabul eden Lippold, “Yine de maske inovasyonu için önemli bir iştah var. Yarının maskesini yapıyoruz” diyor.

Yarışmada 1448 katılımcı arasından son ona kalan maske tasarımlarının sahipleri arasında Amazon, Levi’s gibi büyük şirketlerin yanında küçük girişimler de var.

Bunlardan biri, origami sanatını maskelerle birleştirerek “Airgami” isimli maskeyi geliştiren Air99 isimli şirket.

Richard Gordon ve Min Xiao, küçük oğullarını hava kirliliğinden korumak için iyi bir maske bulamayınca yeni bir yüz maskesi geliştirmeye karar verdiler ve 2016 yılında Air99 adında bir şirket kurmuşlar.

Elektrik ve bilgisayar mühendisi Gordon, Airgami’nin estetik olmasının yanında korumasının önemine dikkat çekiyor:

“Pandemiden çok önce, Xiao’nun yeni işi için 2011’de Çin‘in Suzhou kentine taşındık. Oradaki kirlilik korkunçtu ve inşaat işçileri için yapılan N95 maskeleri küçük oğlumuza uymuyordu. Bu maskeleri hemen kesmeye, yapıştırmaya ve ona uyacak şekilde küçültmek için zımbalamaya başladım”

Aile 2015’te Amerika Birleşik Devletleri‘ne geri taşındıktan sonra kendini daha iyi bir maske tasarlamaya adadı.

Airgami için popüler bir origami tasarımı olan “ejderhanın yumurtası” kullanıldı. Bu geniş bir nefes alma alanı yarattı ve yüze oturmayı kolaylaştırdı. Dört farklı boyutta, gökkuşağı ve kamuflaj dahil olmak üzere çeşitli renkli baskılarda hazırlandı.

Üç polipropilen katmanın iç kısmında, N95 teknolojisinin temeli olan parçacıkları yakalayan bir elektrostatik yük bulunuyor. Maske yeniden kullanılabiliyor, durulanabilir veya ısı ile dezenfekte edilebiliyor. Çalışanlar, gezginler, yaşlılar, çocuklar, eğitimciler, şarkıcılar ve sporcular için öneriliyor.

Yarışma finalinin ilk aşamasını kazanan diğer bazı tasarımlar şöyle:

BreSafe™ Şeffaf Maske

Şirket: 4C Air

Patentli bir nanoteknolojiyi kullanarak yüksek filtreleme ve nefes alabilirlik sağlayan yarı şeffaf bir maske olan BreSafe™, şeffaflık seviyesini ve filtreleme verimliliğini kontrol etme yeteneği sağlıyor.

Daha net iletişim, gelişmiş filtreleme etkinliği ve nefes alabilirlik vadediyor.

AtmoBlue v2

Şirket: AtmoBlue

Hava temizleyici respiratöre entegre bir sensör platformu içeriyor. Maske, HEPA filtresine ve özelleştirilebilir sert bir kabuğa sahiptir. Kabuk, kullanıcıya tam bir hareket aralığı sağlayarak kayışı, fanı ve sensörü gizliyor. Diğer bir silikon kabuk, farklı yüz boyutlarına uymasını sağlıyor. “Yarının maskesi gömülü teknolojilerle gelecek” diyen firma, insanların filtrelerini değiştirmeleri gerekip gerekmediğini, maskelerinin uygun olup olmadığını ve CO2 birikimi olup olmadığını söyleyecek veri odaklı özellikler geliştiriyor.

 

Proje: Tül

Şirket: Levi Strauss & Co.

Solunum koruması için akıllı, basit ve etkili bir çözüm oluşturmak için tanıdık araçlar ve günlük beceriler kullanmak amaçlanmış

Levi’s için kullanılan araçlar ve beceriler, küresel olarak standartlaştırılmış bir üretim kapasitesi oluşturduğundan, N95 eşdeğeri bir maskenin performansını herhangi bir temel giysi fabrikası tarafından kolayca üretilebileceği bir forma dönüştürüldü. Basit çözüm, yeni ekipman, eğitim veya başlangıç ​​maliyeti olmadan yüksek performanslı, düşük maliyetli maskeler yapmak için alternatif bir kaynak olarak mevcut ve yeterince kullanılmayan giyim tedarik zincirine işaret ediyor. Bir makas ve bir dikiş makinesinin olduğu her yerde etkili bir maskenin yapılabileceği gösterilmek isteniyor.

Amazon PerfectFit

Şirket: Amazon.com

 

Tıpkı bir N95 maskesi gibi, ancak bir bez maske veya bandana ile aynı konfor ve stilde kirleticileri ve aerosolleriden korumak için tasarlanmış.

Nefes alabilirliği artırmak için origami tasarımı da dahil olmak üzere çeşitli yenilikçi özelliklere sahip.  6 farklı boyut; yüze karşı yumuşak, ayarlanabilir bir basınç sağlamak için ayarlanabilir kafa bandı veya kulak halkalı yumuşak, serinletici kumaşlar kullanıyor.

Flo Mask

Şirket: Air Flo Labs

Flo Mask üç temel üzerine inşa edilmiş: Kişiye özel uyum, rahatlık ve etkinlik.

Gerçek yüzlerin 3D tarama verilerini kullanmak, kişiye özel bir solunum maskesi oluştururken “mükemmel” şekli geliştirmeye olanak sağlıyor. Yastıklı yumuşak silikon şerit, uzun süreli kullanımlarda fiziksel rahatlık, yüksek düzeyde nefes alan bir filtre solunum rahatlığı sağlıyor.

Değiştirilebilir filtresi virüslerin %99,8’inden fazlasını filtreliyor. ABD’de binlerce çocuk tarafından kullanılan maskenin artık yetişkin versiyonu geliştiriliyor.

PaciMask

PaciMask, LLC

PaciMask, bir emziği maskeyle birleştiren bir yüz maskesi, bu yaşgrubunun maske takma fikrini kabul etmesini artırmayı hedefliyor.

PaciMask, piyasadaki birçok farklı emzik markasını destekliyor. Emziğin doğru yerleştirilmesini ve maskenin güvenli bir şekilde oturmasını sağlamak için emzik maskeye metodik olarak yapıştırılıyor. Maske yüzde 100 pamuk, yıkanabiliyor ve tekrar kullanılabiliyor. Çocukları maske takmaya daha fazla teşvik etmek için eğlenceli baskılar ve desenler veya favori karakterler içeriyor.

AB’den dört ülke rüzgar enerjisinde on kat artış sözü verdi

Almanya, Belçika, Hollanda ve Danimarka, Avrupa Birliği’nin (AB) iklim hedeflerine ulaşmasına katkı sağlamak ve dolayısıyla Rus enerjisine bağımlılığı sonlandırmak amacıyla Kuzey Denizi’ndeki rüzgar enerjisi kapasitesini  150 gigavata çıkaracak bir projeyi gerçekleştirmeyi planladığını duyurdu.

Dört ülke dün proje kapsamında 2050’ye kadar Kuzey Denizi’nde en az 150 gigavat rüzgar enerjisi kapasitesi oluşturmak için taahhütte bulundu.

Danimarka’daki açık deniz rüzgar enerjisi zirvesinde imzalanan deklarasyon, Avrupa’nın  Ukrayna’daki savaş devam ederken Rus enerji ithalatına bağımlılığını sonlandırmayı da amaçlıyor.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz deklarasyona ilişkin olarak “Bu sadece bir deklarasyon değil, önümüzdeki dönemde yapmamız gereken ve yapacaklarımız için bir alet kutusu” değerlendirmesinde bulundu.

Danimarka Ticaret Bakanı Simon Kollerup, yaklaşık 150 GW’nin Avrupa’daki 230 milyon eve elektrik sağlamak için yeterli olacağını, ancak hedefin aynı zamanda ağır endüstriler ve ulaşım için hidrojen ve yeşil yakıtlar sağlamak üzere yeşil gücü kullanmak olduğunu söyledi.

Danimarka İklim Bakanı Dan Jorgensen‘e göre, 150 gigavat açık deniz rüzgar enerjisi kurmanın maliyeti yüz milyarlarca dolara tekabül edecek ve esas olarak küçük devlet sübvansiyonlu özel yatırımcılar tarafından finanse edilecek.

Dört ülke  kapasitelerini 2030’a kadar dört kat artırarak 65 gigavata çıkarmayı planlıyor. Yeni rüzgâr çiftlikleri dört ülkenin Kuzey Denizi sahili açıklarına kurulacak.

Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen projenin Kuzey Denizi’ni “Avrupa’nın yeşil enerji fabrikası” hâline getireceği yönünde görüş bildirdi.

Avrupa Komisyonu’nun RePowerEU planı

Öte yandan Avrupa Komisyonu‘nun fosil yakıt bağımlılığını azaltmak için açıkladığı RePowerEU planına göre, Avrupa Yeşil Mutabakatı mevzuatına uyum kapsamında yenilenebilir enerji için 2030 ana hedefinin yüzde 40’tan yüzde 45’e çıkarılması için teklif oluşturulacak.

Komisyonun önerileri şöyle:

  • Bağlayıcı Enerji Verimliliği Hedefi’nin yüzde 9’dan yüzde 13’e çıkarılması da dahil olmak üzere uzun vadeli enerji verimliliği önlemlerinin geliştirilmesi;
  • Gaz ve petrol talebini yüzde 5 oranında azaltabilecek kısa vadeli davranış değişikliklerini detaylandıran ve üye devletlerin haneleri ve endüstriyi hedefleyen özel iletişim kampanyaları başlatmaya teşvik eden ‘AB Enerji Tasarrufu Bildirimi’nin hayata geçirilmesi,
  • Üye devletlerin enerji tasarruflu ısıtma sistemleri, bina yalıtımı, cihazlar ve ürünlerde KDV oranlarının düşürülmesi gibi enerji tasarrufunu teşvik etmek için mali önlemler kullanması.

Batı Afrika’nın son aslanlarını kurtarma çabaları: Veri toplamak için altı aslana GPS takıldı

Senegal Ulusal Parklar Departmanı (DPN) ve ABD merkezli vahşi kedi koruma örgütü PantheraNiokolo Koba Ulusal Parkı‘ndaki (NKNP) altı kritik tehlike altındaki Batı Afrika aslanına GPS tasması taktı.

Ekipler, 9 bin km2’lik parkta altı aslanı takip etmek ve başarılı bir şekilde yakalamak için üç ay boyunca her gece çalıştı.

Ülke için bir ilk olan bu uygulama, vahşi doğada sadece 250 bireyi kalan bu türü korumak adına kritik veriler sağlamak için yapıldı. 

UNESCO Dünya Mirası listesndeki NKNP’de aslan nüfusu son on yılda iki katına çıkmasına rağmen, aslanlar artık Batı Afrika’daki tarihi alanlarının sadece yüzde birinde yaşıyor.

Senegal’in resmi sembolü olan Batı Afrika aslanlarının popülasyonu, yasadışı avlanma, yasadışı yaban hayvanı ticareti için kaçak avlanma, çiftlik hayvanlarının ölümü ve habitat kaybı nedeniyle çarpıcı şekilde azaldı.

Öte yandan GPS tasmalar sayesinde, aslanların hayatını ve üremesini kolaylaştırmak için şimdiden bazı bilgiler edinildi. Örneğin, aslanların parkın belirli bir bölgesinde sıkça bulunduğu öğrenildi ve artık kaçak avlanma karşıtı önlemler bu bölgede yoğunlaştırılacak.

Parktaki bir Batı Afirika aslanı – LRF

Panthera’nın açıklamasına göre, GPS takılan aslanların üçü erkek: Bu çok güzel bir haber, çünkü erkek aslanlar ancak sayıları rekabeti sağlayacak kadar yüksek olduğunda bu tür grupları oluşturuyor.

Ekip ayrıca en iyi döneminde sağlıklı bir dişi aslana da GPS takmayı başardı.  Bunun yanı sıra yüzüne yapışaran kirpi tüyleri yüzünden muhtemelen bir ay boyunca beslenemediği için ölmek üzere olan  yaralı bir dişi aslan da yakalanarak tedavi edildi. 

Aslanların parktaki  büyük toynaklı hayvanları av olarak tercih ettikleri ortaya çıktı, bu da onların da korunmaya ihtiyacı olduğu anlamına geliyor.

Açıklamada,  bu tip sıkı koruma çabalarının, parktaki Roan antilopu ve Afrika mandasının otobur popülasyonlarının artmasına yardımcı olduğu vurgulanarak aslanlar için de umut sinyali olduğu belirtildi.

Ancak GPS bazı endişe verici bilgiler de verdi: Parktaki aslan yoğunluğu hala potansiyellerinin çok altında ve erkek aslanlar arasındaki rekabet olması gerekenden düşük kaldı, bu da ne yazık ki düşük bir çoğalma dürtüsüne işaret ediyor.

Ekip, mevcut kurak mevsimde altı aslana daha GPS tasmaları takmayı planlıyor.

NKNP, aynı zamanda kalan en büyük leopar popülasyonlarından birine ve batı Afrika’da hayatta kalan son Afrika av köpeği popülasyonlarına da ev sahipliği yapıyor. NKNP’de bulunan diğer türler arasında yaban kedisi, karakulak ve Afrika yaban kedisi de var.

Batı Afrika aslanı konusunda uzman ve aynı zamanda Panthera’nın Batı ve Orta Afrika bölge direktörü Philipp Henschel, NKNP’nin yüzlerce aslanı barındırma ve hem insanlara hem de yaban hayatına fayda sağlayan ‘Batı Afrika’nın Serengeti‘si olma potansiyeline sahip olduğunu söyledi.

 

İklim değişikliğinin dört göstergesi de rekor seviyede: En sıcak yedi yılı yaşadık

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) dün Cenevre‘deki konferansla duyurduğu 2021’deki Küresel İklim Durumu raporuna göre iklim değişikliğinin temel göstergeleri olan sera gazı konsantrasyonları, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanus sıcaklıkları ve okyanus asitlenmesinde 2021’de yeni rekorlar kırıldı.

Son yedi yıl, kaydedilen en sıcak yedi yıl olurken, devam eden gıda ve su güvenliği tehdidi şiddetlendi.

Bu, insan faaliyetlerinin küresel ölçekte kara ve okyanuslarda neden olduğu değişikliklerin açık bir işareti olarak yorumlandı. WMO’nun bu raporu, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) altıncı değerlendirme raporunu tamamlıyor. Rapor, bu yıl Mısır’da yapılacak BM İklim Değişikliği Zirvesi’nde (COP27) resmi bege olarak kullanılacak.

Aşırı hava koşulları, yüz milyarlarca dolarlık ekonomik kayba yol açtı ve insan yaşamları ve refahı üzerinde ağır bir hasara yol açtı ve 2022’de vurgulanan gıda ve su güvenliği ve yerinden edilme şoklarını tetikledi.

Küresel ısınma durmuyor

2021’de geçici bir soğuma etkisi yaratan La Niña etkisi, yükselen sıcaklıkların genel eğilimini tersine çevirmedi. 2021’deki ortalama küresel sıcaklık, sanayi öncesi seviyenin yaklaşık 1,11 (± 0,13) °C üzerindeydi.

Bilim insanlarının aşılmaması gerektiğini düşündüğü sınır ise Paris İklim Antlaşması’nda belirlendiği gibi 1,5 derece.

Küresel sera gazı konsantrasyonları’nın  Nisan 2022’de 420,23 ppm’ye ulaşarak rekor yenilediğine vurgu yapan rapora göre, 2015’ten 2021’e son yedi yıl da kaydedilen en sıcak yedi yıl oldu.

WMO Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas, “İklimimiz gözlerimizin önünde değişiyor. Kaydedilmiş en sıcak yılı yaşamamızan meselesi” dedi:

İnsan kaynaklı sera gazları tarafından hapsedilen ısı, gelecek nesiller için gezegeni ısıtacak. Atmosferden karbonu uzaklaştırmanın yollarıbulunmadığı sürece, deniz seviyesinin yükselmesi, okyanus ısısı ve asitlenme yüzlerce yıl devam edecek.

Bazı buzullar geri dönüşü olmayan noktaya ulaştı ve bunun halihazırda iki milyardan fazla insanın su sıkıntısı yaşadığı dünyamızda uzun vadeli yansımaları olacak.

Okyanuslar her zamankinden daha çok ısınıyor

Okyanus sıcaklığı 2021’de rekor seviyedeydi. Okyanusların üst iki bin metrelik üst tabakasının  gelecekte de ısınmaya devam etmesi, yüz ila bin yıllık zaman ölçeklerinde geri dönüşü olmayan bir değişiklik olması bekleniyor.

Sıcaklık her zamankinden daha derin seviyelere nüfuz ediyor. Okyanusların büyük kısmı, 2021’de en az bir ‘güçlü deniz ısı dalgası’ yaşadı.

Okyanus suyu asitleniyor. Atmosferdeki yıllık antropojenik CO2 emisyonlarının yaklaşık %23’ünü emen okyanusların pH’ı düşüyor.

Emilen CO2 deniz suyuyla reaksiyona girerek suyu asidize ediyor: Bu organizmaları, ekosistemi ve dolayısıyla gıda güvenliğini, turizmi ve kıyı korumasını tehdit ediyor.

Okyanusun pH’ı düştükçe, atmosferden CO2 emme kapasitesi de azalıyor. IPCC’nin son raporunda da “açık okyanus yüzeyinin pH’ının, şu anda  26 bin yılın en düşük seviyesinde olduğu ve o zamandan beri benzeri görülmemiş şekilde düştüğü” sonucuna varılmıştı.

Rekor deniz seviyeleri yüz milyonlarca insanı tehlikeye atıyor

Küresel ortalama deniz seviyesi, 2021’de yeni bir rekor seviyeye ulaştı.Bunun yüz milyonlarca kıyı sakini için önemli etkileri var ve tropikal siklonlara karşı savunmasızlığı artırıyor.

2013-2021 döneminde yılda ortalama 4,5 mm’lik bir artış, 1993-2002 arasındaki oranın iki katından fazla. Bu esas olarak hızlanan buz kütlesi kaybından kaynaklanmaktadır. 

Haziran ve Temmuz aylarında sıcak dalgaları ve yangınlar, buz kütlesi kaybını da artırdı. Birkaç on yıllık zaman çizelgelerine göre, buz kütle kaybının hızlanmasına yönelik açık bir eğilim var.

Deniz seviyelerinin  hızlı yükselişine bağlı olarak, mevcut kıyı sulak alanlarının yüzde 20 ila 90’ı bu yüzyılın sonuna kadar kaybolma riskiyle karşı karşıya.

Bu, diğer ekosistem hizmetlerinin yanı sıra gıda tedarikini, turizmi ve kıyı korumasını daha da tehlikeye atacak.

Deniz seviyelerindeki yükselmeyi gösteren grafik: WMO

Aşırı hava ve ağır can kayıpları

Olağanüstü sıcak dalgaları, Batı Kuzey Amerika ve Akdeniz‘de rekor kırdı.

California Death Valley’de 9 Temmuz’da 54.4 derece kaydedildi. Kanada‘nın British Columbia eyaleti, 29 Haziran’da 49.6 dereceye ulaşarak 500’den fazla ısı kaynaklı ölüme sebep oldu ve orman yangınlarını körükledi; bu da kasım ayında selin etkilerini daha da kötüleştirdi.

2021’de sel, Çin‘in Henan eyaletinde 17,7 milyar dolarlık ekonomik kayba neden oldu.

Batı Avrupa, Temmuz ayı ortalarında rekor düzeyde şiddetli sel yaşadı.Ağır can kaybı yaşandı, Almanya’da 20 milyar doları aşan hasar bıraktı.

Hidrometeorolojik tehlikeler ülke içinde yer değiştirmeye sebep oldu. Ekim 2021 itibariyle kaydedilen en fazla yerinden edilme kaydedilen ülkeler Çin (1,4 milyondan fazla), Vietnam (664 binden fazla) veFilipinler (386 binden fazla) oldu.

Son 40 yılın en büyük kuraklığı

Doğu Afrika, Etiyopya, Kenya ve Somali‘nin art arda dördüncü sezonda da yetersiz yağış sonucu son 40 yılda yaşanmamış bir kuraklığın içine girmesi bekleniyor. İnsani yardım kuruluşları, bölgedeki insanlar ve geçim kaynakları üzerindeki yıkıcı etkiler konusunda uyarıda bulunuyor.

Kuraklık, Afrika Boynuzu, Kanada, Türkiye, Batı Amerika, İran, Afganistan ve Pakistan dahil olmak üzere dünyanın birçok bölgesini etkiledi.

Tropikal Güney Amerika’da kuraklık, büyük tarımsal kayıplara neden oldu, enerji üretimini ve nehir taşımacılığını kesintiye uğrattı. Afrika Boynuzu’ndaki kuraklık yoğunlaşmaya devam ediyor. 

COVID-19 pandemisi, aşırı hava olayları ve ekonomik şokların birleşik etkileri, küresel olarak gıda güvenliğini iyileştirmeye yönelik onlarca yıllık çabayı tersine çevirdi.

2021’de kötüleşen insani krizler de artan sayıda ülkenin kıtlık riskiyle karşı karşıya kalmasına neden oldu.

Artan sıcaklık ekosistemleri benzeri görülmemiş şekilde bozdu

Kara, tatlı su, kıyı ve deniz ekosistemleri değişen iklimden etkileniyor; bazıları ise diğerlerinden daha savunmasız ve benzeri görülmemiş bir oranda bozuluyor.Örneğin, dünyanın su kuleleri olarak adlandırılan dağ ekosistemleri derinden etkilendi.

Artan sıcaklıklar, deniz çayırları ve yosun ormanları da dahil olmak üzere deniz ve kıyı ekosistemlerinin geri döndürülemez şekilde kaybolma riskini de artırıyor.

İklim değişikliğine karşı savunmasız olan mercan resiflerinin, 1,5 derece ısınmada kapladığı alanın yüzde 70 ila yüzde 90’unu; 2 derecelik bir ısınmada ise yüzde 99’dan fazlasını kaybedecekleri tahmin ediliyor.

Yenilenebilir enerji dönüşümü, bu yüzyılın barış projesi olabilir

BM Genel Sekreteri António Guterres, raporu “insanlığın iklim bozulmasıyla mücadeledeki başarısızlığının kasvetli bir metni” olarak nitelendirerek, iklim krizinin en kötü etkilerini önlemek için zaman daralıyorken, hemen önümüz de bir ‘can simidi’ olduğunu söyledi: Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye acil eylem.

Video mesajında ​​Guterres, yenilenebilir enerji geçişini hızlı bir şekilde başlatmak için beş kritik eylem önerdi.

Bunlar arasında yenilenebilir enerji teknolojisine ve kaynaklarına daha fazla erişim, yenilenebilir kaynaklara yapılan özel ve kamu yatırımlarının üç katına çıkarılması ve dakikada yaklaşık 11 milyon dolar tutarında fosil yakıt sübvansiyonuna son verilmesi yer alıyor:

“Yenilenebilir enerji, gerçek enerji güvenliğine, istikrarlı enerji fiyatlarına ve sürdürülebilir istihdam fırsatlarına giden tek yoldur. Birlikte hareket edersek, yenilenebilir enerji dönüşümü 21’inci yüzyılın barış projesi olabilir” dedi.

 

Doğa yıkımının sürdüğü İkizdere’de hafriyat kamyonunun freni patladı: İki işçi hayatını kaybetti

Rize İkizdere‘de Eskencidere Vadisi’nde Cengiz Holding‘in tüm direnişe rağmen hukuksuzca faaliyetine devam eden taş ocağı şantiyesinde iki işçi hayatını kaybetti.

Freni patlayan taş dolu hafriyat kamyonunun su tankerine çarpması sonucu tanker, içinde işçilerin bulunduğu güvenlik kulübesinin üstüne düştü.

İki işçi hayatını kaybetti, ikisi ağır üç işçi yaralandı. Yaralanan işçiler hastaneye kaldırıldı.

İkizdere Çevre Derneği, “Doğayı katleden Cengiz Holding, iş güvenliğini de hiçe saydı. Yaşanan bu ölümlü kaza, Cengiz İnşaatın çalışanın da can güvenliğini yok saydığını açıkça göstermektedir” dedi.

https://twitter.com/ikizdere_icder/status/1526921135308345348?s=20&t=YQh-D_AIoJzpYMsdTZQG8Q

https://twitter.com/ikizdere_icder/status/1526937051018428416?s=20&t=ZIOfUZQjftsWj_FCQtKcLw

Cengiz Holding tarafından Eskencidere Vadisi‘nde açılan taş ocağı çalışmaları, süren davalara ve olumsuz bilirkişi raporlarına rağmen sürüyor, vadide ağaçlar ve yaban hayatı yıkıma uğruyor.

İkizdere’ ye düşman saldırsa bu kadar zarar veremezdi” diyen İkizdereliler, vadinin son halini geçtiğimiz günlerde böyle paylaşmıştı:

https://twitter.com/ikizdere_icder/status/1525869731043057666?s=20&t=I5YaJcjsz5qTCH2pcQFjSw

İlgili haber: İkizdere için verilen bilirkişi raporu 180 gündür ‘yok hükmünde’: Cengiz Holding kırıma devam ediyor

Boğaziçi’nde direnişin 500’üncü günü!

18 Mayıs 2022 itibarıyla Boğaziçi Üniversitesi’nde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atanan rektörler Melih Bulu ve Naci İnci’ye ve bu kişilerin yaptıkları atamalara itiraz eden akademisyenlerin protesto eylemi 500’üncü gününü doldurdu.

Rektör İnci’nin ilgili kurullarının hiçbirini muhatap almadan ve  şeffaf olmayan bir şekilde Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanmasının iki yüz altmış beşinci, 30 Temmuz günü gerçekleştirilen oylamada akademisyenlerin yüzde 95 oranında rektör adaylığına karşı olduğu açıklanan İnci’nin Matematik Bölümü tam zamanlı öğretim üyesi Mohan Ravichandran’ı hiçbir gerekçe göstermeden görevden almasının ise yüz seksen dördüncü gününde, akademisyenler yine sırtlarını rektörlük binasına döndü.

BÜ akademisyenleri bugün de haftanın her iş günü olduğu gibi 12:15’’te #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz diyerek 340’ınca kez, protesto eylemini gerçekleştirdi. Akademisyenler nöbet boyunca ellerinde “Kabul Etmiyoruz” “Vazgeçmiyoruz” ve “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite” yazan dövizler taşıdı.

Fotoğraflar: Can Candan.

Adaman’dan açık ders

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinin direnişin 500’üncü gün etkinlikleri kapsamında Ekonomi Bölümü’nden Fikret Adaman da “Devlet/Piyasa/Sivil Toplum Üçlemesi -101” başlıklı bir açık ders verdi.

Adaman’ın dersinin ardından Senato ve ÜYK üyeliği yapmış akademisyenler geçen hafta senato toplantısında yaşanananlar ve kayyım yönetimin atama ve yükseltme kriterlerinde yaptığı değişiklikler hakkında bir bilgilendirme yaptı.

Daha sonra akademisyenler geçen hafta üniversite senatosunda alınan kararlara dair bir açıklama okudu.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bugün 18 Mayıs 2022, Çarşamba.

Direnişin 72. haftası ve 500. günündeyiz. Az önce 340. akademik nöbetimizi gerçekleştirdik. Bugünkü açıklamamıza, bundan yaklaşık iki ay önceki bir açıklamayı yeniden okuyarak başlayacağız. 28 Mart 2022’de Boğaziçi Üniversitesi’nin 29 bölüm ve 3 enstitüsü, Naci İnci yönetimin gerçekleştirmeye devam ettiği tahrip uygulamalarının ulaştığı evreyle ilgili şu açıklamayı yapmıştı:

Boğaziçi Üniversitesi’nin liyakate dayalı istihdam sistemi ağır bir kadrolaşma tehdidi altındadır. 51 yıllık saygın bir kamu üniversitesi olarak temel önceliklerimizden biri, dünyanın ve ülkemizin önde gelen eğitim ve araştırma kurumlarında doktora ve/veya doktora sonrası çalışmalarını tamamlamış en nitelikli genç bilim insanlarını üniversitemizin bünyesine katmak olmuştur. Üniversitemizde senatomuzun belirlediği “Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyeleri Atama ve Yükseltme Esasları” çerçevesinde bu konudaki en büyük akademik sorumluluk enstitü/bölüm/anabilim dallarına aittir. Ancak birimlerin, istihdam süreçlerinin her aşamasında açık olma, liyakat prensibine sadık kalma ve adaylar arasından ortak kararla ve şeffaf bir şekilde seçim yapma zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk başvuruların en yaygın şekilde duyurulması, nitelikli adayların  hiçbir ayrımcılığa ya da kayırmacılığa uğramadan sadece eğitim-öğretim ve araştırma faaliyeti, potansiyeli ve etiği üzerinden şeffaf bir şekilde incelenmesi anlamına gelir.

Üniversitemizde birimler ve kurullar tarafından titizlikle uygulanan bu süreçler akademik yetkinliğe sahip kadrolarıyla iyi eğitim veren, nitelikli bir araştırma üniversitesi olma özelliğimizi koruyabilmemiz için elzemdir.Bu nedenle aşağıda isimleri bulunan bölüm ve enstitüler olarak Üniversitemizin birim ve kurullarında değerlendirilmeden, liyakat ve şeffaflık prensipleri ile birimlerin akademik  özerklikleri  dikkate alınmadan yapılan  atamaların kabul  edilemeyeceğini ve gerekli tüm hukuki yollara başvurulacağını belirtmek isteriz.

Boğaziçi Üniversitesi’nin akademik birimlerinin bu uyarılarına rağmen, Naci İnci yönetimi 11 Mayıs Çarşamba tarihindeki senato toplantısıyla, üniversitenin “öğretim üyeliğine atanma ve yükseltilme esasları” başta olmak üzere 51 yıllık kamu üniversitesi geleneği içerisinde oluşturduğu demokratik yönetim birikimini tamamıyla yıkmayı amaçlayan değişiklik kararlarını senatodan geçirdi. Üstelik bu değişiklikler üniversitedeki yönetim pozisyonlarına dışarıdan atanan ve üniversitede öğretim kadrosu bile bulunmayan 6 kişinin oyları ile rektör yardımcılarının işgal ettikleri vekaletler için kullandıkları mükerrer oylar üzerinden ve oy çokluğuyla sağlandı.

Ulaşılan aşamada kayyımlık yönetimi, kendi istediği ve liyakat sorunu da taşıyabilecek herkesi üniversitede istediği fakülte, enstitü, meslek yüksekokulu ve bölüme atayabilecek. Bu süreçlerde öncelik artık bölümlerde değil, doğrudan dekanlar ve rektörde olacak.

Kayyımlık yönetiminin atama yönetmeliğindeki bu değişikliklerle üniversitede açıkça kadrolaşma uygulamalarını kabul etmiyoruz. Gençleri ve geleceğimizi düşünen herkesi tüm topluma ait olan bu kuruma sahip çıkmaya, kör bir inatla yürütülen yıkım politikalarına karşı Boğaziçi Üniversitesi’ni bizimle birlikte savunmaya bir kez daha davet ediyoruz.

Kamuoyuna saygılarımızla ve 500. kez duyururuz.

Kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz!”

UNDP ve İsveç Başkonsolosluğu doğa mücadelesi için bir araya geldi

Türkiye’de ve dünyada iklim değişikliği ve diğer çevre sorunları hakkında hedeflere yönelik çağrıları yineleyen Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu, dün 1972’de İsveç’in başkenti Stokholm’de yapılan BM İnsan Çevresi Konferansı’nın ellinci yıldönümünü kutladı.

Konferansın ellinci yılını kutlamak üzere İstanbul’daki İsveç Sarayı’nda düzenlenen resepsiyon, gezegeni koruma çabalarına dikkat çekmek amacıyla 2-3 Haziran 2022’de Stokholm’de yapılacak “Stockholm+50” başlıklı uluslararası konferans öncesinde 59 ülkede düzenlenen etkinliklerden biri oldu.

UNDP: Kaybedecek zamanımız kalmadı

UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton “Kaybedecek zamanımız kalmadı. Tehditler sürüyor ve artık gözle görülür derecede somut hale geldi: Ormanlarımızın alev alev yandığını, şehirlerimizin suya battığını görüyoruz. İşte bunun için, İsveç ve diğer ortaklarımızla birlikte, hemen şimdi acil eylem çağrısında ısrarlıyız” dedi.

1972’de düzenlenen ilk Stokholm Konferansı, herkes için daha kaliteli bir yaşama ulaşmak amacıyla insanlar ile çevre arasındaki ilişkiyi yeniden kavramsallaştırmıştı. Yirmi altı ilkeyi içeren Stokholm Bildirgesi, çevre sorunlarını uluslararası kaygılar arasında ön plana çıkardı ve ekonomik büyüme, hava-su-okyanus kirlenmesi ve insanların esenliği arasındaki bağlantı hakkında sanayileşmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında diyaloğu başlattı.

‘Birlikte harekete geçersek hala daha iyi bir gelecek inşa etme imkanımız var’

İsveç İstanbul Başkonsolosu Peter Ericson “1972’de düzenlenen ilk Stokholm Konferansı’ndan 50 yıl sonra İsveç, bir kez daha tüm dünyayı, bizleri gerçekten sürdürülebilir bir geleceğe götürecek yolları düşünmeye çağırıyor” dedi ve ekledi:

“Eylemlerimiz ve seçimlerimiz, insanlığın geleceği üzerinde belirleyici etkiye sahip olacak. Birlikte harekete geçersek hala daha iyi bir gelecek inşa etme imkanımız var. Hep birlikte, gezegene yatırım yapmanın insanlara yatırım yapmak olduğunu ve herkesin refahı için sağlıklı bir gezegenin, ‘refahın herkes tarafından paylaşıldığı’ anlamına geldiğini gösterebiliriz.”

“Stockholm+50”, çeşitli paydaş gruplarının çeşitli seslerini ve perspektiflerini yansıtan bir yaklaşım çağrısı yapıyor. Toplantıya yönelik hazırlıklar arasında, iklim değişikliği ve kirlenmeden etkilenmiş birçok farklı gruba yönelik istişarelerin bulunduğu da belirtiliyor.

Türkiye’nin Stockholm+50 sürecine katkılarını kolaylaştırmayı hedefleyen UNDP, iklim eylemi hakkında farkındalığı artırmak, BM Eylem Onyılı’nda 2030 Gündemi’nin uygulanmasını hızlandırmak için gerek duyulan kararlar hakkında görüş birliği oluşturmak için bir dizi çevrimiçi ve fiziksel etkinlik düzenliyor.

TBB, müzik saati kısıtlamasını Danıştay’a taşıdı

Türkiye Barolar Birliği (TBB), İçişleri Bakanlığı‘nın “müzik yayın yasağını saat 01.00 olarak belirleyen” genelgesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemi ile Danıştay’a dava açtı.
İlgili haber: https://yesilgazete.org/muzik-yasagina-tepki-buyuyor-pandemiyi-bahane-edip-yasam-tarzi-dayatmak-bilim-disidir/

Birlik’ten yapılan açıklamada şunlar denildi:

Bilindiği üzere, müzik yayını saatlerine sınırlama uygulaması, Koronavirüs tedbirleri kapsamında İçişleri Bakanlığı tarafından farklı tarihlerde getirilmiştir. Dava konusu Genelge’nin yayımı tarihinde, koronavirüs tedbirlerinin uygulanması durumu ortadan kalktığından, varlık amacında ‘halk sağlığının korunması’ ve ‘kamu yararı’ gibi nesnel ölçütler bulunmayan Genelge’nin amaç yönünden hukuka aykırı olduğunun kabulü gerekmektedir.

Öte yandan ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde, müzik saatlerinin belirlenmesi konusunda yetkili kurum, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olup, davalı Bakanlığın konuya ilişkin herhangi bir sorumluluğu, görev ve yetkisi bulunmamaktadır.

İptali istenen Genelge yürürlükte kaldığı sürece, kamu yararı ile bireylere anayasal hak olarak verilen bilim ve sanat hürriyeti, sanatın ve sanatçının korunması ilkesi zedelenecektir.”

 

Hollanda 2026’da fosil yakıtla ısınmayı yasaklayacak: Isı pompaları zorunlu olacak

Hollanda hükümeti, ısı pompalarının veya ısı şebekelerine bağlantıların zorunlu kullanımını getirirken, 2026’dan itibaren yeni fosil yakıt merkezli ısıtma sistemi kurulumlarını yasaklamayı planlıyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) verilerine göre, küresel olarak 2020 yılına kadar yalnızca 177 milyon ısı pompası kurulmuştu. Bu ısı pompalarının çoğu Çin‘de (%33), onu Kuzey Amerika (%23) ve Avrupa (%12) izliyor.

Hollanda’nın bu kararının arkasında yatan en büyük sebep ise ülkenin yüksek oranda doğal gaza bağımlı ülkenin, yükselen doğal gaz fiyatları karşısında zor durumda kalmış olması.

İlgili haber: Düşük karbonlu dev ısı pompaları kombileri yerinden edebilir mi?

2018 verilerine göre Hollanda’da haneleri ısıtmak için gereken enerjinin yüzde 71′ doğal gazla karşılandı. Seraların çok yoğun kullanıldığı ülkede, tarım için doğal gaz kullanımı da oldukça yüksek.

Daha az doğal gaz kullanımının herkesin ‘cüzdanına yarayacağını’ söyleyen konut bakanı Hugo de Jonge, “Sürdürülebilirlik çok acil ve hızın artırılması gerekiyor. Bu nedenle kabine, hibrit ısı pompasının 2026’dan itibaren standart olmasını istiyor” açıklamasını yaptı.

Hollanda, Avrupa Birliği‘nde ısı pompalarını zorunlu kılan ikinci ülke olacak.  Almanya da 2024’e kadar hibrit ısı pompalarına geçme kararı aldı.

İlgili haber: AB, 2030 yenilenebilir enerji hedefini yüzde 45’e yükseltiyor

Hollanda hükümeti, hibrit bir ısı pompası kullanmanın doğal gaz tüketiminde ortalama yüzde 60 tasarruf sağladığını söylerken Avrupa’nın en büyük ikinci ısı pompası üreticisi Viessman‘ın kamu işleri başkanı Kai Lobo, hibrit çözümlerin (kombi ısı pompası ve gaz kazanınnın) fosil yakıt tüketimini yüzde 80 ila 90’a kadar azaltabileceğini öne sürdü.

Sübvanse edilecek

Hollanda hükümeti  ısı pompalarının alınmasını sübvanse edecek: 2030’a kadar kabine, bu finansman için yılda 150 milyon Euro ayırdı. Ayrıca Ulusal Isı Fonu da bunun için kullanılacak.

Ülkede endüstride de ısıpompaları yaygınlaştırılmak isteniyor. Hükümet, kurulum sektörü ve ısı pompası üreticileriyle de ortak olacak. her bölgede eğitim yerleri ve sektöre “geç girenler” için özel kurslar sağlanacak.

Isı pompası neden bir alternatif?

Isı pompaları, karbon emisyonlarında büyük ölçekli azalmalar sağlama potansiyeline sahip düşük karbonlu bir ısıtma teknolojisidir.

Dış ortam havasından, sudan veya topraktan ısıyı bir binanın iç kısmına taşımak ve suyu ısıtmak için elektrik kullanırlar. Bu süreç, onları çalıştırmak için gereken her bir elektrik birimi için üç ila dört birim ısı sağlayan ısı pompaları ile oldukça verimlidir.

Bir ısı pompasını çalıştırmak için kullanılan elektrik düşük karbonlu kaynaklardan üretildiğinde, tüm bu ısı da düşük karbonludur. Isı pompalarını net sıfıra giden yolların çoğunda kilit bir teknoloji yapan şey, ısıyı çok verimli ve temiz bir şekilde iletme konusundaki bu basit kapasitesidir.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) 2050 yılına kadar ‘net sıfır’ hedefine için çizdiği rota,  2050’de ısınma için enerji talebinin yüzde 55’ini  1,8 milyar ısı pompasından sağlanması gerektiğini vurguladı. Bu, bugün kurulan sadece 180 milyon ünite ile kıyaslandığında yanızca yüzde 7 seviyesinde.

Benzer şekilde Birleşik Krallık‘ta, İklim Değişikliği Komitesi (CCC) net sıfıra giden “en dengeli ve en uygun maliyetli” yolun, 2050 yılına kadar hanelerinçoğunun ısı pompalarıyla ısıtılması olduğunu söylüyor.