Ana Sayfa Blog Sayfa 912

İsrail, gazeteci Ebu Akile’nin öldürülmesini soruşturmayacak

İsrail, işgal altındaki Batı Şeria‘nın Cenin kentindeki baskında İsrail askerlerince öldürülen El Cezire kanalının Filistinli muhabiri Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesine ilişkin soruşturma açmama kararı aldı.

Haaretz gazetesinin aktardığına göre, İsrail ordusuna bağlı Ordu Polisi Soruşturma Birimi, 11 Mayıs gününde Ebu Akile’nin kampta olduğundan İsrail askerlerinin haberdar olmadıkları yönündeki savunmaları kabul etti. Bu durumda gazetecinin öldürülmesine ilişkin herhangi bir cezai soruşturma başlatılmayacak.

İsrail ordusundan Albay Meni Liberty‘nin yürüttüğü soruşturma kapsamında, İsrailli komandoların Ebu Akile’nin bulunduğu bölgeye altı el ateş ettiklerinin tespit edildiği; vurulduğu noktaya yaklaşık 190 metre mesafede bulunan bir cipteki askerin gazetecilerin durduğu bölümden gelen ateşe karşılık verdiği aktarıldı.

İsrail Ordusu Askeri Savcısı Yifat Tomer-Yerushalmi’ye göre de “İsrail askerleri yakınlardaki silahlı kişileri hedef almış ve gazeteciyi görmemişti.”

Akile’nin cenazesi de İsrail askerlerinin saldırısına hedef olmuştu.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/israil-askerleri-tarafindan-oldurulen-gazeteci-sirin-ebu-akilenin-cenazesinde-israil-polisi-saldirisi/

Meslektaşları: Hedef alınarak infaz edildi

Aynı zamanda ABD vatandaşı olan Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesine ilişkin açıklama yapan Biden yönetimi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) İsrail’e olayla ilgili “şeffaf bir soruşturma” yürütme çağrısında bulunmuştu.

Olay sırasında Akile’nin yanında bulunan meslektaşları ise, kendilerinin orada olduğunun askerler tarafından bilindiğini ve açık olarak görüldüklerini, gazetecinin hedef alınarak yüzünden vurulduğunu anlatmıştı. El Cezire kanalı ise muhabirlerinin bilinçli bir şekilde infaz edildiğini açıklamıştı.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/israil-askerleri-el-cezire-muhabiri-sirin-ebu-akileyi-oldurdu/

Erdoğan’dan Atatürk Havalimanı açıklaması: Pistler belki de kalacak

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı‘na ilişkin açıklamalarda bulundu.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde düzenlenen “Kütüphane Söyleşileri”nde gençlerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, “Atatürk Havalimanı’na millet bahçesi yapılması sizce herkesi mutlu edecek mi?” sorusuna, “Ben şimdiden müjdeyi vereyim, inşallah çok çok mutlu edecek” yanıtını verdi.

Erdoğan, havalimanına Türkiye’nin en büyük millet bahçesini inşa edeceklerini belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Aileler, orada hafta sonlarını, hafta içini geçirecek. Oyun parklarıyla kültürel merkezlerle orası çok ciddi bir güç devşirecek. O bölge zaten millet bahçesi noktasında, Başakşehir, tüm oralara kadar fakir. Ama bu millet bahçesiyle ağacıyla, yeşiliyle orası çok çok güzel bir yer olacak. Tabii bir taraftan da yanında şehir hastanesi var. Şehir hastanesiyle onlar iç içe olacak. Düşünün bir tarafta bin altı odalı bir şehir hastanesi, yanında millet bahçesi. Oranın güzelliği neyle izah edilebilir? Bütün yeşiliyle oyun parklarıyla vesaire burada gayet güzel bir proje hayata geçecek. Şimdiden ben oranın bitmiş halini adeta görüyorum.”

‘Pistler bir ihtimal kalkmayacak’

Atatürk Havalimanı’ndaki pistlerin bir ihtimal kalkmayacağını söyleyen Erdoğan şunları aktardı:

“Pistler belki de kalacak ama pistlerin dışındaki şu andaki mevcut yeşil alanları çok daha farklı bir yeşil alan haline getirmek suretiyle orayı zenginleştireceğiz. Şu anda proje üzerindeki çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 29 Mayıs kutlamasını bu sene orada yapacağız.”

Dünya Arı Günü: Yediğimiz her üç kaşıktan birini onlara borçluyuz

Yarın 20 Mayıs Dünya Arı Günü. Ekosistemin devamının en önemli unsuru olan arılara, hayatımızı, gıdamızı borçluyuz.

Bu yıl Dünya Tarım ve Gıda Örgütü (FAO), Dünya Arı Günü’nü “Sen de katıl: Arıların ve arıcılık sistemlerinin çeşitliliğini kutlamak” teması altında kutlayacak.

Ekolojik dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının ayrılmaz bir parçası olan arılar gıda güvenliğinde, birçok bitkinin hayatta kalmasının ve üremesinin sağlanmasında, ormanların yenilenmesinin desteklenmesinde, sürdürülebilirliğin ve iklim değişikliğine uyumun teşvik edilmesinde, tarımsal üretimlerin niceliğinin ve kalitesinin iyileştirilmesinde önemli bir rol oynuyor.

Arıların gelişimini ve sağlığını gözlemleyerek çevredeki değişiklikleri tespit etmek ve gerekli önlemleri zamanında uygulamak mümkün. Varlıkları, yoklukları veya miktarları, doğada bir şeyler olduğunu insanlara bildiriyor ve hangi eylemin gerekli olduğunu gösteriyor.

Arılar, doğada neler olduğunu yansıtır.

– José Graziano da Silva, Eski Gıda ve Tarım Örgütü Genel Müdürü

Gıda her zamankinden daha önemli

Dünyanın artan nüfusunu besleyebilmek, insanlığın ilerlemesini ve refahını sağlamak için çeşitli,  her zamankinden daha fazla dengeli ve kaliteli gıdaya ihtiyacımız var.

Arılar, yüksek kaliteli arı ürünler, gıda (bal, arı sütü ve polen), sağlık ve diğer sektörlerde kullanılan diğer ürünleri (balmumu, propolis, bal arısı zehiri) sağlamadaki rolleriyle de önemli ama işi çok daha fazla.

Dünyadaki gıda üretiminin üçte biri arılara bağlı: Gıdamızın yüzde 90’ını sağladığımız bitkilerin yaklaşık dörtte üçü tozlaşmayla ürer ve gelişir.

Arılar, tarımsal üretimin kapsamını belirler: Etkili tozlaşma, tarımsal ürün miktarını arttırır, kalitesini iyileştirir ve bitkilerin zararlılara karşı direncini arttırır. Son 50 yılda, tozlayıcılara bağlı olan mahsul (meyve, sebze, tohum, kabuklu yemişler ve yağlı tohumlar) miktarı üç katına çıktı.  

Yani uzun vadede, arıların ve arıcılık sektörünün korunması, yoksulluğun ve açlığın azaltılmasına, sağlıklı bir çevrenin korunmasına yardımcı olabilir.

Tarımın nihai amacı ekin yetiştirmek değil, insanlara özen göstermektir.

– Masanobu Fukuoka, Japon çiftçi ve filozof

Gezegendeki en çalışkan canlılardan biri olan arılar, yüzyıllardır insanlara, bitkilere ve çevreye fayda sağlamıştır. Arılar ve diğer tozlayıcılar, polenleri bir çiçekten diğerine taşıyarak sadece bol meyve, sert kabuklu yemiş ve tohum üretimine değil, aynı zamanda daha fazla çeşit ve kaliteye de olanak sağlayarak gıda güvenliğine ve beslenmeye katkıda bulunur.

Tozlaşma gerektiren tarım bitkileri, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki küçük çiftçiler ve aile çiftlikleri olmak üzere çiftçiler için önemli bir iş ve gelir kaynağıdır.

Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetlerine İlişkin Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu tarafından 2016’da yürütülen uluslararası bir araştırmanın tahminlerine göre, doğrudan tozlaşmaya bağlı olan yıllık küresel gıda üretimi 235 ila 577 milyar dolar arasındaydı.

Tekirdağ Namık Kemal ÜniversitesiTarımsal Biyoteknoloji Bölümü ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fulya Özdil, tozlaşmada arıların rolünü şöyle anlatıyor:

“Bitkisel üretimde meyve oluşumu için öncelikle çiçeğin ya kendi polenleriyle ya da başka bitkilerin polenleriyle döllenmesi gerekir. Bundan sonra meyve oluşumu gerçekleşir. Bu, arıların yaptığı bir işlemdir.

Normal şartlarda rüzgarla da olabilir ama gezdikleri her çiçekten polen, nektar topladıkları için aynı zamanda polenleri getirip diğer çiçeklere de aktarabildikleri için arıların polinasyonda çok önemli bir etkisi var. Arılar, bu noktada diğer bütün böceklerden daha ön planda.”

Dünya Arı Günü’nün başlatıcısı ve Slovenya Arı Yetiştiricileri Birliği başkanı Boštjan Noč, Dünya Arı Günü’nde arıların gıda sağlamadaki rolüyle ilgili olarak şunları söyledi:

“Başta liderler ve karar vericiler olmak üzere herkesin arılara kulak verme zamanıdır. Dünya Arı Günü’nün ardından, dünya, özellikle onların hayatta kalması ve dolayısıyla insan ırkının hayatta kalması için koşulların sağlanması bağlamında, arılar hakkında daha geniş düşünmeye başlayacak.”

Arılara neler zarar veriyor?

Bilimsel çalışmalar arıların sağlığı üzerinde giderek daha fazla olumsuz etki olduğunu ve giderek daha büyük bir tehlike altında olduklarını göstermektedir.

İklim değişikliği ve diğer faktörler, arıların hastalıklara, zararlılara ve benzerlerine karşı duyarlılıklarını etkiliyor ve direncini düşürüyor, bu da onların hayatta kalması için daha özen göstermemizi gerektiryor.

Arılar doğadaki biyolojik çeşitliliği sağladığından ve tüm ekosistem üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğundan, ekosistemin iyiliğinin de bir göstergesi. Dolayısıyla onlara gelen her zarar, ekossiteme geliyor.

Arılar en çok kimyasal maddelerden olumsuz etkileniyor.

Türkiye Arıcılar Birliği (TAB) Başkanı Ziya Şahin, bugünkü açıklamasında iklim değişikliği ve tarımda kullanılan ilaçlar yüzünden (pestisit) arı ölümlerine dikkat çekti.

Doğal kaynakların yok edilmesinin iklim değişikliği etkilerini artırdığını, tozlaşmaya katkı sağlayan türlerin bundan zarar görenlerin başlıcaları olduğunu söyledi.

Arıların nektar ve polen topladığı bitkilerde insektisitler (böcek öldürücü) ya da pestisit ile yabancı ot mücadelesi yapılması, bu kimyasallara karşı savunmasız olan arıları çok etkiliyor. Bitkide kimyasalları artıkları, arılarla birlikte koloniye taşındığında koloni kaybı yaşanabiliyor.

Dünyanın çeşitli bölgelerinde son birkaç yılda bir anda pek çok bal arısı kolonisi yok olduğu vakaların kaynağı araştırıldığında, toplu ölümlerinin kimyasal kalıntılardan olduğu görüldü.

2011 yılında Slovenya, arılar için en zararlı olan bazı pestisitlerin kullanımını yasaklayan ilk ülkelerden biri oldu. AB Komisyonu 2018’de , neonikotinoidlerin yasakladı. Dünyada bu konuda çeşitli adımlar atılmaya devam ediyor.

Yasal düzenleme gerekli

Türkiye,yaklaşık 8 milyon 128 bin kovan varlığı ile dünyada ikinci sırada, 110-120 bin ton dolayındaki bal üretimi ile dünyada altıncı sıralarda yer alıyor.

İklim değişikliği, Türkiye’de arıları ve arıcılığı tehdit ediyor.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği, geçen yıl Arı Günü’nde paylaştığı açıklamasında, arıların korunması ve arıcılığın önemine uygun yasal ve yapısal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor:

  • Tarım ve Orman Bakanlığında, arıcılık sektörünün tüm bileşenlerinin temsil edileceği, bütçesi olan, düzenli olarak verilerin kayıt altına alındığı, koordinasyon odaklı bir daire başkanlığının kurulması önem arz etmektedir.
  • Arı yetiştiriciliği ve zirai mücadelede koordinasyon sağlanmalıdır. Bu çağda gelişmiş teknolojik imkanlara sahip olduğumuz halde, halen zirai mücadele ile arıların ölümüne sebep olmak büyük bir eksikliktir.
  • Hem arı sağlığı, hem de bitki sağlığı için olası hastalık veya zararlılarla mücadelede bireysel uygulama terk edilmelidir. Toplu mücadele uygulamasına geçilmelidir ve zorunlu olmalıdır.

Giderek zorlaşan iklimsel ve coğrafi şartlar arıların yaşam döngüsünü etkilemektedir. Hızla azalan doğal bitkisel alanlar, ormanlık alanlar, bilinçsiz ağaçlandırmalar, arıları yok oluşa doğru sürüklemektedir.

  • Kamu, STK’lar ve özel sektör işbirliği ile arıların sağlığını tehdit eden onlarca hastalığı tehdit olmaktan çıkarıp minimize etmek üzere ulusal bir proje uygulanmalıdır.
  • Arıcılık faaliyetleri eğitim çalışmalarıyla bilinçli olarak yürütülmeli, planlı, programlı bir yetiştiricilik sistemiyle, yüksek verimli ana hatlar elde edilmelidir.

Arılar için yapabileceklerimiz

Arıları korumak adına en büyük rolü her ne kadar kolektif ve kurumsal çabalar oynayacak olsa da, bireyler olarak biz de katkı sağlayabiliriz.

Öncelikle yapabileceğimiz en iyi şey, onlara zarar vermemek ve hayatlarına müdahele etmemeye çalışmak. Bunun için yapacağımız birincil şey ise elbette küresel ısınmayı, karbon ayak izimizi, azaltmak içn ne yapıyorsak onu yapmaya devam etmek.

Bunun dışında şöyle örnekler verilebilir:

Yalnızca gerekli olduğunda, arılara zarar vermeyen pestisitleri kullanmak ve bunu sadece rüzgarsız havalarda, sabah erken veya gece geç saatlerde, arılar çiçeklerden çekildiğinde püskürtmek de oldukça önemli.

Bitki tozlaşmasının en yoğun olduğu saatlerde çim biçmekten kaçınmalıyız. Çim biçmek için en uygun zaman akşam saatleridir. Çayırlar ve büyük bahçelerde de, nektar taşıyan bitkiler çiçek açmayı bitirdikten sonra çim biçmek doğru olacaktır. Çok çeşitli çiçeklere sahip eski çayırları da korumalıyız.

Balkon, teras ve bahçelerimize bal arılarının sevebileceği nektarlı bitkiler dikebiliriz. Bunlardan bazıları: Çilek, böğürtlen, kekik, meyve ağaçları, adaçayı, nane, fesleğen, alaçam, kuş üzümü…Ayrıca aynı yerlerde arı yuvalama sistemleri bulundurabiliriz. Bunlar elde yapılabileceği gibi, mağazalardan da satın alınabiliyor.

Arıların önemi konusunda çocukların ve gençlerin farkındalığına destek olabiliriz.

Mültecileri hedef alan afişler kaldırıldı, Bolu Belediye Başkanı: Bu nefret suçunu işlemeye devam edeceğim

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan‘ın mültecileri hedef alan Arapça ve Türkçe, “Artık istenmiyorsunuz, dönün ülkenize” afişleri, Cumhuriyet Savcılığı kararıyla “nefret söylemi ve ayrımcılık” gerekçesiyle kaldırıldı. Özcan hakkında da “nefret ve ayrımcılık” suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. 

Özcan’ın imzasını taşıyan ve kentin en işlek caddelerindeki bilboardlara asılan ilanlar üzerine bir yurttaş suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılık kararıyla ilanların kaldırılmasına karar verilince, dün gece saatlerinde afişler polis ekipleri tarafından kaldırıldı.

‘Bu suçu işlemeye devam edeceğim’

Özcan, afişleri savunarak,  şunları söyledi: “Ben tavrımın arkasındayım. Bakın bu ülke karışacak yakında. Birileri bana diyor ki, ‘bu ülke karışırsa seni sorumlu tutarlar.’ Perşembenin gelişi çarşambadan belli. Bu insanları Türk toplumuna entegre etmek mümkün değil.” Yaptığının “Türk milletini çok sevmek” olduğunu öne süren Özcan, “Bu nefret suçu oluşturuyorsa, ben bu nefret suçunu, ayrımcılık suçunu işlemeye devam edeceğim. Alın beni hapse atın”  diye konuştu.

Farklı nikah ve su tarifesine 40 bin TL ceza

Öte yandan ilde, belediye meclisinde alınan yabancı uyruklularına su ücretlerinin dolar kuru üzerinden belirlenmesi ve yabancıların birbiriyle evlenme ücretlerinin 100 bin TL olması kararlarının yürütmesi de durduruldu ve cezai yaptırıma tabi tutuldu.

Kararın ardından avukatlar Abdurrahim Çakır, Muhammed Emin Başbük ve Sümeyye Gökçe tarafından Bolu İdare Mahkemesine yürütmeyi durdurma davası açılmıştı. Dosyayı inceleyen mahkeme,  her iki konunun da yürütmesinin durdurulmasına karar verdi.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ise yabancılara farklı tarife uygulanmasına ilişkin kararında ayrımcılık yasağı ihlali yapıldığına hükmetti, belediye  hakkında 40 bin TL idari para cezası uygulanmasını kararlaştırdı.

Ceza kararıyla ilgili de konuşan Özcan, “Ceza verdilerse idari yargıya taşırız. Bir Türk milliyetçisi olarak bunları söylemeye devam edeceğim. Yaptıklarımdan ve söylediklerimden pişman değilim” dedi.

Avrupa balık göçünü engelleyen baraj ve bentleri kaldırıyor

Avrupa‘nın 17 ülkesinde geçen yıl nehirlerde bulunan 239 su bariyeri, baraj ve bent kaldırıldı.

Yedi çevre örgütünün oluşturduğu bir koalisyon olan Dam Removel Europe (Avrupa-Barajların Kaldırılması Hareketi) kıtadaki tehdit altındaki türlerin korunması ve yeniden sayılarının artması için kilit önemde gösterdikleri çabayı, memnuniyetle karşıladığını açıkladı

Ancak kıtanın su yollarını halen 150 bin engel tıkıyor.

Şu anda, kıtanın su yollarında bir milyondan fazla engel bulunuyor. Bu  nehirlerin her kilometresi için kabaca 0,7 bariyer anlamına geliyor. Örgüte göre, bunların en az 150.000’inin hem kendileri, hem de bunlarda kullanılan teknolojiler artık eskimiş durumda.

Göçmen tatlı su balıkları son 50 yılda yüzde 93 azaldı

Serbest akan nehirler, biyolojik çeşitlilik için hayati öneme sahip. Bariyerler balık göç yollarını, üreme alanlarını ve nehir ekosistemlerini olumsuz etkiliyor. Balıklar, su samuru ve kuşlar gibi hayvanlar için de önemli olan  besinleri diğer suda yaşayan hayvanlardan daha uzağa taşıdığı, algler için gübre görevi gören besinleri de salgıladığı için hareket alanlarının kısıtlanması tüm ekosistem için dramatik bir etki yaratıyor. 

Öte yandan göçmen tatlı su balıkları da son 50 yılda Avrupa’da yüzde 93 oranında azaldı. Koalisyona üye örgütlerden Dünya Balık Göçü Vakfı‘nın direktörü Herman Wanningen, Euronews’e eski nehir bariyerlerini yıkmanın, stokların toparlanmasına yardımcı olmanın en iyi yolu olduğunu söyledi:

Mikko Nikkinen/ WWF Finlandiya
Finlandiya’daki Hiitolanjoki Nehri üzerindeki bir barajın yıkılmasından önce ve sonra. Fotoğraf: WWF Finlandiya.

“Barajların kaldırılması, balıklarla dolu serbest akan nehirleri eski haline getirmek için en etkili araçtır. Bu, artık kullanılmayan veya ekonomik işlevi olmayan eski ve modası geçmiş barajlardan başlayarak Avrupa’nın her yerinde uygulanmalı”

AB’nin Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi‘nin 2030 hedeflerinden biri, en az 25.00 km.’lik nehri serbest akan duruma getirmek. Dam Removel Europe sözcüsü, bu engellerin kaldırılmasının sadece vahşi yaşam için değil, aynı zamanda toplumların daha sağlıklı bir geleceği için de gerekli olduğunu vurguladı.

En çok barajı hangi ülke kaldırdı?

İspanya, 13 metre yüksekliğindeki bir baraj da dahil olmak üzere 2021’de nehirler üzerindeki 108 su engelini kaldırdı. Portekiz, Karadağ ve Slovakya’da da  geçen yıl ilk barajlar yıkıldı. 

Baraj kaldırma Avrupa / facebook
2021’de en çok barajı kaldırıp nehirleri serbest bırakan ülke İspanya.
Kaldırılan su yolu engellerinin yüzde 87’si bentlerden oluşuyor, ancak yıkımı yapılan yapıların dört birine yakın bölümü (yüzde 24) iki metreden yüksek. 

Finlandiya‘da da Hiitolanjoki Nehri üzerindeki üç barajdan ilki olan, işleyen bir hidroelektrik barajı söküldü. Kalan iki baraj da planlandığı gibi önümüzdeki birkaç yıl içinde kaldırıldığında, somon balıklarının yumurtlama alanlarına geri dönmesi umuluyor.

Konuyla ilgili hazırlanan raporlarda, “Barajın kaldırılmasının sonuçları, 2021 sonbaharında balık yumurtlama yuvaları gözlemlendiğinden zaten görülüyor” deniliyor.

Türkiye’de durum

Türkiye‘de ise kuraklık koşullarına rağmen nehir setlerinin kaldırılması bir yana her geçen gün inşa edilen HES’ler, barajlar ve setlerle tam tersi bir politika izleniyor,

İşletme halinde 861 adet baraj bulunan ülkede, yüzlerce yeni baraj ve HES projesinin yapımı halen devam ediyor, yenileri planlanıyor. Buna ek olarak 2023’e kadar da var olanlara ek olarak 150 yeraltı barajı daha yapılması öngörülüyor.

Sokakta yaşayan köpekler yine hedefte

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nde düzenlenen “Kütüphane Söyleşileri”nde gençlerden gelen soruları yanıtladı.

Sokakta yaşayan hayvanlara dair bir soruyu yanıtlandıran Erdoğan, özellikle sokakta yaşayan hayvanlara yönelik olarak kısırlaştırma adımının atılması gerektiğini söyleyerek “Aksi takdirde tabii sokak hayvanlarındaki bu sınırsız çoğalma, bize ciddi bedeller de ödettirebilir. Onun için belediyelerimizin işinin kolaylaşması noktasında kısırlaştırmanın büyük önemi var” dedi.

İBB’yi hedef gösterdi: Konya Belediyemiz yapmış, İBB de yapsın

Tayyip Erdoğan, belediyelerin sokakta yaşayan hayvanların bakımıyla ilgili yönetim süreçlerine ilişkin yaptığı konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni (İBB) hedef gösterdi:

“Belediyelerimizin hepsinin ölçüsü çerçevesinde gücü var. İBB niçin bu konuda hayvanlarla ilgili barınak yapmıyor? Yapsın. Örneğin bizim Konya Belediyemizin çok nefis bir barınağı var, Beykoz Belediyemizin gayet güzel bi barınağı var. Buralarda ortak paydamız kısırlaştırma.”

Kısırlaşmanın yanı sıra teşhis, tedavi ve operasyonların da önemli olduğunu ifade eden Recep Tayyip Erdoğan, “Ben tabii gittim, gezdim gördüm, baktım belediyemiz hakikaten nefis bir yer yapmış, adeta bir hastane. Demek ki isteyince oluyor. Yani aşkınız varsa bu konuda bir şeyler yapmak istiyorsanız var” dedi.

Erdoğan’dan ‘sokak hayvanları için adım atılacak’ mesajı

Tarım ve Orman Bakanlığı’nı konuyla ilgili olarak devreye soktuklarını söyleyen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Müşterek çalışma yapmak suretiyle tabii bu sokak hayvanlarına yönelik bazı adımlar atmamız gerekiyor ki yani Allah göstermesin bu çocuklarımızın, kızlarımızın, yavrularımızın yani köpeklerin saldırısına uğramaları herhalde anne babalar olarak bizleri de rahatsız edecektir” şeklinde konuştu.

Tedbir, teşhis, tedavi ve koruma yöntemleri için talimat

Sokakta yaşayan hayvanların saldırılarını kimsenin güle oynaya karşılayamacağını söyleyen Erdoğan, “Düşünün ki bir anne babanın yavrusu parçalanıyor. Ne olacak? Alkış tutacak hali yok. Hayvan sevgisi, diyebilir mi? Diyemez. Burada da gerçekçi olmak lazım. Öyleyse tedbir, teşhis, tedavi ve koruma yöntemleri ve bunlara yönelik de adımlarımızı atıyoruz ve birinci derecede de bu konuda özellikle Tarım ve Orman Bakanı’mıza dedim ki; ‘Artık bütün hocalığını her şeyini bu işte kullanacaksın ve adımı da atacaksın’” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın ‘hayvanları sokaktan alın’ çağrısı

Erdoğan Aralık 2021’de yaptığı açıklamada hayvanların yerinin barınaklar olduğunu söylemişti. Bu açıklamanın ardından sosyal medya üzerinden binlerce kişi #SokakHayvanlarıSahipsizDeğildir etiketiyle hayvan haklarını savundu.

Erdoğan daha sonra tüm belediyelere şu çağrıda bulundu:

Tüm belediyelerimize de sahipsiz hayvanları sokaktan alarak hem vatandaşlarımızın güvenliğini sağlayacak hem de bu canları koruyacak adımları süratle atmaları çağrısında bulunuyorum.”

İlgili haber: Erdoğan’ın açıklamalarına hayvanseverlerden tepki

Hayvan hakları ihlalleri

Erdoğan’ın açıklamalarına birçok barodan hayvanların yerinin barınaklar olduğu yönündeki açıklamaya itiraz edildi, Hayvanları Koruma Kanunu’na aykırı bir beyan olduğu ifade edildi.

İlgili haber: Cumhurbaşkanının açıklamalarının ardından sokakta yaşayan hayvanlar toplatılıyor

Söz konusu süreçte hayvan hakları savunucuları sokakta yaşayan hayvanların imkanı yeterli olmayan barınaklara toplatılmasının hayvan hakları ihlallerine yol açabileceğini belirtti.

Erdoğan’ın açıklamlarının ardından bazı belediyelerin sokakta yaşayan hayvanları topladığı ve barınaklara götürdüğü bildirildi.

Bunların yanında, söz konusu açıklamalar sonrası hayvanlara şiddet görüntüleri de paylaşıldı. Zonguldak‘ta sokakta yaşayan bir köpek gözleri dağlanmış şekilde bulundu.

İlgili haber: Dokuz ilde ortak miting: Sokak hayvanlarının toplatılması durdurulsun

Ocak 2022’de sokak hayvanlarının toplatılmasının durdurulması için dokuz ayrı ilde mitingler gerçekleştirildi. İstanbul, İzmir, Zonguldak, Eskişehir, Hatay, Keşan, Antalya, Afyonkarahisar ve Ankara‘da belediyelerin sokak köpeklerini toplamasına karşı hayvanseverler bir araya gelerek uygulamanın durdurulmasını talep etti.

İlgili haber: Hak örgütlerinden sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili araştırma: Kanun çıktı ama vahşet ve katliam sürüyor

‘Yunan Film Günleri’ haziranda İstanbul’da

Yunanistan Sineması’nın auteur yönetmenlerinden özgün ve ödüllü filmlerin gösterileceği Yunan Film Günleri, 7-12 Haziran 2022 tarihlerinde Pera Müzesi’nde gerçekleşecek.

Yunanistan’dan EMEIS Kültür Kolektifi ve Türkiye’den istos film ile istos yayın’ın ortaklığında ilki yapılacak Yunan Film Günleri, ülke sinemasının 60’lardan 80’lere uzanan verimli döneminden seçilmiş usta işi filmleri yenilenmiş kopyalarıyla İstanbullu sinemaseverlerle buluşturacak.

Theo Angelopoulos’un ‘Yeni Yunanistan Sineması’nın doğuşu’ olarak gösterilen 1970 yapımı filmi Anaparastasi / Tatbikat” ile açılışını yapacak gösterimlere katılım sınırlı sayıda ve ücretsiz olacak.

Tatbikat”, Berlinale’den FIPRESCI Ödülü ile dönmüş, Selanik Film Festivali’nde En İyi Sanat Filmi, En İyi Yeni Yönetmen, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Görüntü ve Yunan Film Eleştirmenleri Birliği En İyi Film ödüllerini kazanmıştı. Giorgos Arvanitis’in etkileyici siyah-beyaz görüntüleri ile de hafızalara yer eden film, sinema tarihçilerince Yeni Yunanistan Sineması’nın doğuşu olarak da nitelendiriliyor.

Yunanistan sinemasından film profesyonellerini İstanbul’da ağırlayacak etkinliğin konuklarından biri de, Angelopulos’un birçok önemli filminin yanı sıra  Yeşim Ustaoğlu filmi “Bulutları Beklerken”in senaristi Petros Markaris olacak.

Angelopulos’un ‘Tatbikat’ını Petros Markaris sunacak.

Yunanistan Kültür Bakanlığı’nın katkıları ve Yunan Film Merkezi ile Yunan Film Akademisi’nin destekleriyle gerçekleşecek Yunan Film Günleri’nin film ve etkinlik programı önümüzdeki günlerde yunanfilmgunleri.com adresinde açıklanacak.

İki ülkeden film profesyonelleri buluşacak

60’lardan 80’lere uzanan bir zaman diliminden auteur yönetmenlerin seçilmiş filmlerinin gösterileceği etkinlik kapsamında ayrıca, Yunanistan Sineması’nın tarihine uzanan film afişleri sergisi ve Yunanistan’dan film profesyonellerini ağırlayacak Sektör Buluşması da gerçekleşecek.

Ayrıntılı bilgi için tıklayın.

 

 

 

İsveç ve Finlandiya’nın NATO başvurusuna, Yeşiller ve komünistler ne diyor?

Şimdiye dek “tarafsızlık” politikası sürdüren ancak Rusya’nın Ukrayna‘ya saldırısı ve devam eden büyük yıkım nedeniyle güvenlik endişesine kapılan İsveç ve Finlandiya‘da Yeşiller ve komünistler de NATO üyeliğiyle ilgili duruşlarını netleştirdi.

Yeşiller, geleneksel politikalarını terk edip bir askeri örgüte katılarak, tarafsızlıkların vaz geçmeye kimi şerhlerle onay verirken, komünist partiler ülkelerinin katılım kararına tepki.

İsveç Yeşiller Partisi, parlamentoyu hem barış hem de savaş zamanında İsveç topraklarından nükleer silahları yasaklayan bir yasa çıkarmaya çağırdı. 

Partinin eş başkanı Märta Stenevi, “Nükleer silahsızlanma için çalışmaya devam etmemiz gerekiyor” dedi. Buna göre yasak, İsveç topraklarında, ziyaret gemilerinde ve müttefikler İsveç sularını veya hava sahasını kullandıklarında bile nükleer silahların tüm kullanımını kapsayacak.

Stenevi, “Parlamentonun bu talep üzerine tutumunu açıklamasını istiyoruz” çağrısı yaptı.

İsveç'te Yeşiller Partisi nükleer silahların yasaklanmasını istiyor
İsveç Yeşiller Partisi eş  başkanları Per Bolund ve Märta Stenevi.

Magdalena Andersson‘un hükümeti de aynı görüşte. Bugün  her iki ülkenin liderleri, üyelik halinde nükleer silahlara ve NATO üslerine ülkelerinde yer vermeyeceklerini açıkladı.

Danimarka ve Norveç‘in yaşadığına benzer bir durumun yeterli olmadığını söyleyen Stenevi,  “Bu iki ülkedeki istisnalar sözlü anlaşmalardır” dedi.

Eş başkan, NATO’nun üye devletlerin nükleer silahları daha sonraki bir tarihte kabul etmesini talep etmesi halinde ise İsveç’in nükleer silahlardan vazgeçebilmesi için ulusal yasanın gerekli olacağını söyledi.

Benzer mevzuat Finlandiya’da hali hazırda mevcut.

İsveç yönetiminin NATO’ya katılma kararı, halkın bazı kesimleri tarafından sık sık protesto ediliyor. 

Türkiye’ye mesaj

İsveç’in NATO’nun nükleer silahlarla ilgili özel komitesinin de dışında kalmasını ve nükleer silahsızlanma için çalışmaya devam edilmesini isteyen Yeşiller ayrıca İsveç’in NATO içinde “ilk kullanım yok” ilkesini teşvik etmesini talep ediyor. Bu, bir nükleer güce daha önce nükleer silahlarla saldırı yapılmadığı sürece nükleer silahların asla kullanılamayacağı anlamına geliyor. 

Stenevi, Türkiye‘nin iki ülkenin üyeliklerine rezervi ve onay için öne sürdüğü taleplere de gönderme yaparak İsveç’in NATO içindeki demokratik değerlere saygıyı ve ittifak içinde bir “demokrasi gerekliliği” getirilmesini teşvik etmesini istediklerini de kaydetti: “Türkiye’nin bu gereklilikleri yerine getirip getirmediğine ve dış politikamızı bağımsız olarak, doğru bir şekilde yürütmek yerine Türkiye rejimine uygun biçimde uyarlamasını beklediğine dair net kanıtları görmek için son 24 saate bakmanız yeterli.” 

İsveç Yeşiller Partisi ve dönemin sözcüsü görevinde olan Stenevi, geçen yıl  Finlandiya ittifaka üye olmaya karar verse bile İsveç’in NATO’ya katılmaktan kaçınması gerektiğini söylemişti. 

O dönemde Yeşiller Partisi’nin, İsveç’in ittifaka katılmasına karşı olduğunu da belirten Stenevi, “Finlandiya’nın pozisyonunu dikkate alıyoruz, ancak benim bakış açıma göre bu, NATO konusundaki olumsuz duruşumuzu etkilemeyecektir” demişti. İsveç İklim ve Çevre Bakanı Annika Strandhall da askeri ittifaka üyeliğe soğuk bakıyordu. 

Finlandiyalı Yeşiller’den ‘yeşil ışık’ 

Finlandiya’da iktidar koalisyonunun bir üyesi olan Yeşiller Partisi ise , ocak ayında yaptığı açıklamada Finlandiya’nın NATO üyeliğinin beş yıl kadar kısa bir süre içinde mümkün olabileceğini duyurmuştu.

Bu, partinin 2018’de benimsediği, Finlandiya’nın NATO üyeliğine başvurmak için yakın bir nedeni olmadığı yönündeki tutumunda bir değişikliğe işaret ediyor.

Şu anki Dışişleri Bakanı Yeşiller’den Pekka Haavisto uzun süre tartışılmasını istese de, partinin tüzüğündeki tarafsızlık ve  silahsızlanmaya karşı çizgisini ilk terk eden Yeşiller’in meclis grup başkanı Atte Harjanne olmuş; NATO seçeneğini kullanma ve üyelik için başvurma zamanının geldiğini söylemişti.

Üç Finli Yeşil vekil de askeri ittifaka, henüz ocak ayında yeşil ışık yakmıştı. Yeşiller yıl başında üyelik için önümüzdeki beş yıllık döneme işaret ederken, son gelişmeler alınan başvuru kararını desteklemelerine yol açtı.

Milletvekili Alviina Alamets,  “uzun bir değerlendirmeden sonra” NATO üyeliğinin Finlandiya’nın bağımsızlığını güvence altına alacağı ve Baltık Denizi’nde barışı güçlendireceği sonucuna ulaştığını söyledi. Bir diğer vekil Heidi Hautala da tercihini katılımdan yana kullandı.

Şubat ayından bu yana,  Yeşiller Partisi de dahil olmak üzere dört parti daha NATO’ya katılmaya rıza gösterdiklerini açıkladı. En son anketler de ülke nüfusu arasında NATO üyeliği için yüzde 60’tan fazla onay oranı kaydetti.

Komünistler ikna olmuyor

Her iki ülkenin komünist partileri ise ülkelerinin NATO’ya katılmasına ikna olmuyor ve tepkilerini sürdürüyor.

İsveç Komünist Partisi (SKP) NATO’ya katılma kararıyla ilgili Sosyal Demokrat Parti yönetimine tepki gösteren bir açıklama yayımladı. Açıklamada, güvenlik politikalarının yeniden ele alınması gerektiği konusunda hem fikir olmakla birlikte, ” Neredeyse 200 yıllık tarafsızlığı sona erdiren söz konusu çarpıcı politika değişikliği, İsveç sermayesinin etki alanını güvence altına alma ve yurtdışındaki yatırımlarını savunma hedefleriyle bağlantılı” olduğuna dikkat çekildi.

İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ve partisinin “askeri tarafsızlık” ile ilgili kendi kongre kararlarını ihlal ettiğini savunan İsveçli komünistler, hükümetin geçen yıl kasım ayında aldığı “askeri bağlantısızlığın güvenlik politikasının temelini oluşturduğu” kararını yok saydığını vurguladı.

Finlandiya Komünist İşçi Partisi (KTP) de NATO’nun ülkeyi de kapsayacak şekilde genişlemesinin Rusya ile ABD arasındaki çatışmayı büyüteceğini savunuyor. NATO’ya fiilen liderlik eden ABD’nin “dünyanın en tehlikeli ve askeri açıdan en aktif devleti” olduğunu belirten KTP açıklamasında, “Daha önce olduğu gibi, dünyanın iki ittifaka bölünmesi Rusya ve ABD arasında çatışmayı açık bir şekilde artıracak. Finlandiya’nın NATO’ya katılması büyük güç çatışmalarının ortasında ülkeyi askeri saldırılara karşı daha savunmasız hale getirecek ve savaş riskini artıracak” dedi.

Açıklamada, Finlandiya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana süregelen  politikalarının değerli mirasının reddedildiği, bölgedeki militarizm ve silahlanmanın artmasına katkıda bulunulduğu kaydedildi.

Erdoğan: Hayır diyeceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise bugün yaptığı açıklamada, “terör odaklarını barındırdıkları” gerekçesiyle iki ülkenin NATO’ya katılım başvurusuna Türkiye’nin “hayır” diyeceğini açıkladı.

19 Mayıs Gençlik Bayramı nedeniyle gençlerle buluşan Erdoğan, özellikle İsveç’e yüklendi ve bu ülkenin Türkiye’nin talepleri karşısındaki tutumunu eleştirdi.

ABD başta olmak üzere, her iki ülkenin de ittifaka katılmasını güçlü bir şekilde destekleyen NATO üyesi ülkelerin, Türkiye’yi ikna etmek için önümüzdeki haftalarda sıkı bir görüşme trafiği başlatması bekleniyor.

 

BM: Ukrayna’da tahıllar limanlarda bekletiyor, uzun yıllar sürecek bir kıtlık yaklaşıyor

Küresel gıda güvenliğine dikkati çekmek içinn New York‘ta Birleşmiş Milletler (BM) merkezinde düzenlenen bakanlar düzeyi toplantıda, Ukrayna limanlarında Rusya‘nın açtığı savaş yüzünden bekleyen tahıllara dikkat çekildi.

BM Dünya Gıda Programı (WFP), bunun ”küresel gıda güvenliğine açılmış bir savaş” olduğunu belirtti ve limanlar kapalı kalırsa kıtlık ve zorunlu kitlesel göç yaşanabileceği uyarısı yaptı.

WFP Direktörü David Beasley, ”Başkan Putin size sesleniyorum, eğer bir kalbiniz varsa lütfen bu limanları açın” ifadelerini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken da Rus işgalinin dünyanın uzun süredir karşı karşıya olduğu zorlukları derinleştirdiğini söyledi.

Finans krizi çözülmeden gıda krizi çözülmez

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, savaşın ve fiyatlardaki artışın devam etmesi halinde “küresel gıda krizi” yaşanabileceğini söyledi ve Ukrayna’nın en önemli ihracatçısı olduğu gıda ürünlerinin temin edilememesinden dolayı uzun yıllar sürecek bir kıtlık yaşanabileceğini belirtti.

Guterres, gelişmekte olan ülkelerin ihtiyacı olan herkese sosyal koruma sağlayabilmeleri için nakite erişimi olması gerektiğine değindi:

“Küresel borç krizini önlemek için uluslararası finans kuruluşlarının cömert yatırımlarla devreye girmesi gerekiyor. Finans krizine bir cevap olmadan gıda krizine bir cevap yoktur. Birlikte harekete geçersek dünyada herkese yetecek kadar gıda var. Ancak bu sorunu bugün çözmezsek gelecek aylarda küresel gıda yokluğuyla karşı karşıya kalabiliriz.”

 

 

 

Turizm Bakanı’nın şirketine tahsis edilen ormanlık alanın yeri değiştirilmiş

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un şirketlerinden MRA Turizm ve Otel İşletmeciliği A.Ş.’ye ait Muğla’nın Bodrum ilçesindeki Türkbükü’nde yapılması planlanan beş yıldızlı tatil köyü projesinde yer alan tartışmalı kararlar, sunulan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporuyla netleşti.

BirGün’den Bilal Çelik’in aktardığına göre; Bakan Ersoy’a ait Ersoy Otelcilik, Aralık 2020’de Muğla Bodrum’daki Hilton Türkbükü Otel’i bünyesinde bulunduran Azerbaycan merkezli ISR Turizm’i satın aldı. Şirketin ismi, 15 Ocak 2021’de MRA Turizm ve Otel İşletmeciliği A.Ş. olarak değiştirildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Bakan Ersoy’un ana hissedarı olduğu şirketinin Türkbükü’nde yapacağı 5 yıldızlı tatil köyü projesine 25 bin metrekarelik orman arazisinin dahil edilmesine onay verdiği geçen hafta duyurulmuştu.

Konuya ilişkin bir Youtube kanalına açıklamalarda bulunan Bakan Ersoy, haberi doğrularken eksik yanlarının olduğunu da ifade etti. Ersoy, “Hilton’un arazisinin sahibi şirketi 2012’de satın aldığımda, o zaman bu tahsis yapılmıştı” dedi. Ersoy, konu hakkında bir açıklama yapabileceğini söylese de henüz herhangi bir açıklama gelmedi.

Yeri değiştirildi

Bakan’ın açıklamalarının ardından konu bir kez daha gündeme geldi. Edinilen bilgilere göre, tahsis edilen araziye ilişkin imar planı, Muğla 2. İdare Mahkemesi’nin 2017 yılındaki kararıyla iptal edildi. 25 dönümlük orman arazisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’nün yeniden hazırladığı Türkbükü Doğusu Turizm Merkezi 4. Etap Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama Planı’na dahil edildi. Arazinin yapılaşmaya açılmasını öngören söz konusu imar planı, 28 Mart 2022’de kabul edildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 25 bin metrekarelik orman arazisinin, 115 bin metrekarelik alana dahil edilmesinde sakınca görmedi. Bakanlık, alanın ‘turizm kullanımına ayrılması’ koşulunu hatırlattı. Ardından Ersoy’a ait MRA Turizm, tahsisi sağlanan 25 dönümlük orman arazisinde yapılması planlanan inşaatta “daha çok ağacın kesileceğini” gerekçe göstererek, yerin değiştirilmesi için yine Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurdu. Talepte bulunan şirketin sahibi Ersoy’un yönetimindeki Bakanlık, 24 Eylül 2021’de bu başvuruyu da uygun buldu. Eski ve yeni alanlar karşılaştırıldığında ise son tahsis yerinin otelin projesine daha uygun olması dikkat çekti.

Gözler ÇED kararında

MRA Turizm, 6 Mayıs’ta ÇED başvurusu yaptı. Şirket, “ÇED olumlu” ya da “ÇED gerekli değildir” kararı alırsa 25 bin metrekarelik orman arazisinin yapılaşmasında hiçbir engel kalmayacak.

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bağlı Kanalizasyon ve Atık Su Arıtma Dairesi Başkanlığı, projeye şerh koydu. Belediye, atık su arıtma tesisinin yetersiz kalacağını belirterek, kapasitenin artırılması gerektiği görüşünü paylaştı.

Pandemide yüzde 182 kar!

Kredi derecelendirme şirketlerinden JCR Eurasia Rating’in MRA hakkındaki raporunda dikkat çekici bilgiler yer aldı. Rapora göre Ersoy’un ana hissedarı olduğu şirket, pandemi koşullarında bile neredeyse iki kat kâr elde etti. Rapora göre, Ersoy’un ana hissedarı olduğu şirket, 2021’de yıllık yüzde 182,3 artışla 102,65 milyon TL satış geliri elde etti.