Ana Sayfa Blog Sayfa 914

AB, 2030 yenilenebilir enerji hedefini yüzde 45’e yükseltiyor

Avrupa Komisyonu AB’nin Rusya’dan fosil yakıt ithalatını azaltmak için planladığı “RePowerEU” paketini açıkladı. Komisyon, Avrupa Yeşil Mutabakatı mevzuatının ‘Fit for 55’ (%55 emsiyon azaltımı politikasına uygunluk) paketi kapsamında yenilenebilir enerji için 2030 ana hedefini %40’tan %45’e çıkarmayı teklif edecek.

Komisyonun önerileri şöyle:

  • Bağlayıcı Enerji Verimliliği Hedefi’nin %9’dan %13’e çıkarılması da dahil olmak üzere uzun vadeli enerji verimliliği önlemlerinin geliştirilmesi;
  • Gaz ve petrol talebini %5 oranında azaltabilecek kısa vadeli davranış değişikliklerini detaylandıran ve üye devletlerin haneleri ve endüstriyi hedefleyen özel iletişim kampanyaları başlatmaya teşvik eden ‘AB Enerji Tasarrufu Bildirimi’nin hayata geçirilmesi,
  • Üye devletlerin enerji tasarruflu ısıtma sistemleri, bina yalıtımı, cihazlar ve ürünlerde KDV oranlarının düşürülmesi gibi enerji tasarrufunu teşvik etmek için mali önlemler kullanması.

Bu kapsamda yenilenebilir enerjinin artırılmasına yönelik belirlenen hedefler ise şu şekilde:

  • 2025 yılına kadar fotovoltaik güneş enerjisi kapasitesini ikiye katlamak ve 2030 yılına kadar 600 GW güneş enerjisi kapasitesi kurmak için özel bir AB Güneş Stratejisi’nin oluşturulması,
  • Yeni kamu ve ticari binalara ve yeni konut binalarına güneş panelleri kurmak için aşamalı yasal zorunluluğu olan bir Solar Çatı Girişimi.
  • Isı pompalarının kullanım oranının iki katına çıkarılması ve jeotermal ve güneş enerjisinin modernize edilmiş bölgesel ve ortak ısıtma sistemlerine entegre edilmesi için önlemler,
  • Yenilenebilir enerji projelerinde yavaş ve karmaşık izinler süreçlerinin üstesinden gelmek için bir Komisyon Önerisi ve yenilenebilir enerjiyi öncelikli bir kamu yararı olarak tanımak için Yenilenebilir Enerji Direktifi’nde hedeflenen bir değişiklik,
  • Karbondan arındırılması zor endüstrilerde ve ulaşım sektörlerinde doğal gaz, kömür ve petrolün yerini almak üzere2030 yılına kadar 10 milyon ton yerli yenilenebilir hidrojen üretimi ve 10 milyon ton hidrojen ithalatı hedefinin belirlenmesi.

Avrupa Birliği bu politikanın finansmanı için ise aşağıdaki yatırımları  öngörüyor:

  • REPowerEU hedeflerinin gerçekleştirilmesi, bugün ile 2027 arasında 210 milyar Euro’luk ek bir yatırımgerektiriyor. Rusya’nın fosil yakıt ithalatını azaltmak da AB’ye yılda yaklaşık 100 milyar Euro tasarruf sağlayabilir. Bu yatırımlar özel ve kamu sektörü tarafından ve ulusal, sınır ötesi ve AB düzeyinde karşılanmalıdır.
  • REPowerEU’yu desteklemek için, Kurtarma ve Dirençlilik Mekanizması (Recovery and Resilience Facility, RRF) kapsamındaki kredilerde halihazırda 225 milyar Euro mevcut. Komisyon, REPowerEU bağlamında bu programların nasıl değiştirileceği ve tamamlanacağı konusunda bugün Üye Devletlere mevzuat ve rehberliği kabul etti. Buna ek olarak, Komisyon, şu anda Piyasa İstikrar Rezervinde tutulan AB Emisyon Ticareti Sistemi tahsisatlarının satışından elde edilen ve piyasayı bozmayacak şekilde açık artırmaya çıkarılacak 20 milyar Euro hibe ile RRF mali çerçevesini artırmayı teklif ediyor. Bu nedenle, ETS yalnızca emisyonları ve fosil yakıtların kullanımını azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda enerji bağımsızlığını elde etmek için gerekli fonları da topluyor.
  • Uyum fonlarından 26,9 milyar Euro, RRF’ye gönüllü transferlerde kullanılabilir hale getirilebilir. Ortak Tarım Politikası’ndan 7,5 milyar Euro daha RRF’ye gönüllü transferler yoluyla sağlanıyor. Komisyon, 2022 Büyük Ölçekli İnovasyon Fonu Çağrısı için mevcut olan fonu bu sonbaharda ikiye katlayarak yaklaşık 3 milyar Euro’ya çıkaracak.

Elektrikli araçlar günde 1,5 milyon varil petrol tüketimini engelledi

Bloomberg New Energy Finance (BNEF), güncellenmiş Sıfır Emisyonlu Araçlar İlerleme Gösterge Tablosu’nu yayınladı.

Araştırma, küresel otomobil pazarının yüzde 50’sinden fazlasını temsil eden hükümetlerden bakanları bir araya getiren Sıfır Emisyonlu Araçlar Geçiş Konseyi (ZEVTC) için hazırlandı.

Birçok ülke yüksek petrol fiyatları ve enerji güvenliği sorularıyla boğuşurken, bu yeni araştırma elektrikli araçların petrol talebini azalttığını ve petrol fiyatlarının seviyesini elektrikli araçların olmamasına kıyasla hayat pahalılığı krizini nasıl kolaylaştırdığını gösteriyor.

Araştırmadan önce çıkan veriler şöyle:

  • Elektrikli araçların benimsenmesi, 2021’de günde yaklaşık 1,5 milyon varil petrol talebini önleyerek toplam talebin yaklaşık yüzde 3,3’üne ulaştı. Önlenen petrol talebi, Rusya‘nın savaş öncesi toplam petrol ve petrol ürünleri ihracatının yaklaşık beşte birine ve 2021 sonunda Almanya‘nın Rus petrol ve ürünleri ithalatının kabaca iki katına eşit.
  • Önlenen petrol tüketimi, 2015’te günde yaklaşık 725 bin varil petrol iken, son altı yılda, iki katından fazla arttı.
  • İki ve üç tekerlekli elektrikli araçlar, 2021’de önüne geçilen petrol talebinin yüzde 67’sini oluşturdu. Bunun nedeni, elektrikli araçların özellikle Asya‘da hızla benimsenmeleri oldu.
  • Toplam akaryakıt talebinin yüzde 16’sını engelleyen elektrikli otobüsleri, yüzde 13 ile en hızlı büyüyen segment olan binek araçlar izledi. Ticari araçlar, 2021’de önlenen toplam petrol talebinin sadece yüzde 4’ünü oluşturdu; bunlar da büyük ölçüde hafif ticari elektrikli araçlardan oluşuyor.
  • 2050’ye kadar küresel olarak sıfır emisyonlu bir araç filosuna ulaşan BNEF‘in Net-Sıfır senaryosunda, petrolün terk edilmesi, 2030’da günde yedi milyon varilin üzerine çıkıyor.
  • Bu rakam 2035’te günde yaklaşık 16 milyon varile çıkıyor ve petrol bağımlılığının kalıcı olarak ortadan kaldırılacağını işaret ediyor.

TÜİK’in ENAG için ‘ihtiyati tedbir’ talebine yargıdan ret

Prof. Dr. Veysel Ulusoy, kurucusu olduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) hakkında, Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TÜİK) ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebinin reddedildiğini açıkladı.
https://twitter.com/ekonomikanaliz/status/1526869849431068675

TÜİK’ten izinsiz istatistik üretenlere hapis öngören taslak masada

Öte yandan AKP yönetiminin hazırladığı ve TÜİK’in açıkladığı ekonomik göstergelere güvenin azalması gerekçesiyle, kurumdan izin almadan istatistik üretip yayımlayanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngören taslağın akıbeti ise bilinmiyor.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/tuikten-izinsiz-istatistik-aciklayana-hapis-duzenlemesi-geliyor/

AKP çevrelerince yalanlanmayan taslak çalışmasına göre, çevre, demografi, fiyat, işgücü, tarım ve ulusal hesaplar alanlarında TÜİK tarafından üretilen istatistiklere alternatif oluşturacak şekilde istatistiki sonuçlar içeren araştırmaların, kamuoyuna açıklanmadan önce bunların kapsamı, örnekleme yöntemi, örnek hacmi, veri derleme yöntemi ve uygulama zamanını gösteren metodolojisi onaylatılmak üzere kuruma başvurması gerekecek.

ENAG, taslak hazırlığına ilişkin yaptığı açıklamada, “ENAG bu sayfada ve her zaman enflasyon oranını halkımız ile paylaşacaktır” ifadelerine yer vermişti.

Çalışmayla ENAG, DİSK Araştırma ile Türk-İş’in işgücü ve yoksulluk araştırmalarının önüne geçilmesinin istendiği belirtiliyor. Taslağa göre, istatistik üretip TÜİK’e onaylatmadan yayımlayanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla yargılanacak.

 

Tarlabaşı Toplum Merkezi davası ertelendi: Örgütlenme özgürlüğüne müdahale ediliyor

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne (TTM) açılan fesih davası bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görüldü.

Derneğin feshi için açılan dava duruşmasına saat 10.00’da başlandı ve dava 2 Kasım’a ertelendi. Duruşmada dernek hakkında soruşturma olup olmadığı konusu için İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ve İstanbul Valiliği’ne yazılmasına, İçişleri Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın müdahale taleplerinin daha sonra değerlendirileceğine karar verildi.

LGBTİ+ çocuklara ilişkin gönüllü eğitimi sonrası adli süreç

2007’de Beyoğlu’nda kurulan Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, Haziran 2021’de  LGBTİ+ çocuklara ilişkin konuları ele almak üzere bir Gönüllü Etkinliği planladı. 27 Haziran 2021 için planlanan ve Kaos GL Derneği tarafından yayınlanan “LGBTİ+ Öğrencileri Aile ve Okul Kıskacına Karşı Nasıl Korumalı?” isimli kılavuz kapsamında gerçekleşecek olan etkinliğin sosyal medya paylaşımı sonrası merkeze yönelik hedef gösteren paylaşımların yapılmaya başlandığı bildirildi. Haziran’da TTM’ye yönelik idari ve adli süreçler başlatıldı.

29 Haziran’da İstanbul İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü tarafından, iki gün süren bir denetim gerçekleştirildi. Ardından 26 Temmuz-20 Ağustos 2021 tarihlerinde İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçiliği tarafından bir başka denetim yapıldı. Dernekler denetçileri tarafından hazırlanan 4. Tevdi Raporu sonucu uyarınca İstanbul Valiliği 15 Ekim 2021’de derneğe yönelik, “Derneğin amacının gerçekleşmesinin olanaksız hale gelmesi nedeniyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 87/1 hükmü gereğince derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespiti” talepli olarak “yokluğunun tespiti” davası açtı.

Derneğin feshi talebi

İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşması 14 Nisan 2022’de gerçekleşti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Fikri ve Sınai Haklar Soruşturma Bürosu, dernekler denetçilerinin 2. Tevdi Raporu’nun Eleştirilen Hususlar başlıklarına aynen yer vererek 7 Şubat 2022 tarihli davaname ile derneğin feshi ve feshine karar verilene kadar faaliyetten alıkonulması şeklindeki tedbire karar verilmesini talep etti.

18. Asliye Hukuk Mahkemesi davanameyi kabul etti ve TMK’nın 90. maddesi uyarınca Derneğin faaliyetten alıkonulması şeklinde ihtiyati tedbir uygulanmasına karar verdi. Bu karar yapılan itiraz üzerine 6 Nisan 2022’de kaldırıldı. Derneğin feshi talebinin değerlendirileceği davanın ilk duruşması ise bugün görüldü.

Bakanlığın fesih talebi: LGBTİ+’ları normalleştiriyor

Bianet’ten Evrim Kepenek’in haberine göre; duruşmaya İçişleri Bakanlığı, Aile Bakanlığı avukatları katıldı. Tarlabaşı Toplum Merkezi’ni 20’yi aşkın avukat savundu.

İçişleri Bakanlığı’nın avukatı, derneğe dair hazırladıkları raporu sundu. Rapora göre, derneğinin faaliyetlerinin hukuka uygun olmadığını iddia etti. Derneğin feshini istedi. Şunları iddia etti:

Basın Kanunu’na göre aykırı hareket ettiler, dergileri kanuna aykırı bastırdılar. Eğitim faaliyetleri için izin başvurusu yapılmadı. Defterleri usule uygun tutulmadı.

Eğitim Kanunu’na aykırı davrandılar. Dördüncü olarak Tarlabaşı’nda yaşayan çocukların cinsel kimliklerini etkilemek istediler. LGBTİ+’ları normalleştiriyor. Tarlabaşı’nda yaşayanlar derneğin amaçlarını anlamayacak ailelerin çocuklarına başka görüşle empoze etti. Dernek kuruluş amacından uzaklaştı. Bu nedenle feshini istiyoruz.”

‘Dava, örgütlenme özgürlüğüne müdahale anlamına geliyor’

Derneğin avukatlarından Sevgi Kalan Güverci “Cumhuriyet savcısının bu davayı açma yetkisi yok. Davanın usulden reddi talebimiz var. Dava, örgütlenme özgürlüğüne müdahale anlamına geliyor. Biz bu davayı kabul etmiyoruz” dedi.

İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki duruşma öncesinde TTM Dayanışma Grubu Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde bir basın açıklaması yaptı.

Kapatma davasının gerekçesinin, derneğin ‘kanuna ve ahlaka aykırı hale geldiği’ iddiası olduğunu ifade eden TTM Dayanışma Grubu açıklamasında şu ifadeler kullanıldı:

“Senelerdir yaptığı her türlü faaliyette çocuğun üstün yararı ilkesini önceleyen bir derneğin kanuna ve ahlaka nasıl aykırı geldiği sorusunun cevabı dosyada mevcut değil, çünkü TTM için böyle bir olasılık dahi mümkün değil.

TTM örneğinde yaşananlar esasen Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü alanındaki gerilemenin doğal bir uzantısı olduğu tespitimizi doğruluyor.

‘Sistematik hedef göstermeler’

Geçen bir aylık sürede yine bazı kesimlerin sistematik hedef göstermeleri sonucu ve yine ‘kanuna ve ahlaka aykırılık’ gerekçesiyle Türkiye’nin pek çok farklı ilinde kadın cinayetlerinin son bulmasına yönelik yaptığı çalışmalarla bilinen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne de kapatma davası açıldı. Hemen akabinde, tam 50 senedir özellikle eğitim olanaklarından yoksun çocuklarla çalışan Nesin Vakfı’nın da hesaplarına el konulduğunu öğrendik. Kısa sürede yaşanan bu gelişmeler, Türkiye’de ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırıların ardı ardına gelen kapatma davaları ve finansal olarak faaliyette bulunamaz hale getirme çabaları ile yeni bir aşamaya geldiğini  gözler önüne sermekte.

Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği’ne açılan davaların düşürülmesini ve Derneğe yönelik nefret söylemi ve hedef göstermelerin önüne geçilerek Derneğin bir an önce güvenli bir şekilde çalışmalarına devam edebilmesini talep ediyoruz. TTM bizimdir, TTM kapatılamaz.”

Atatürk Havalimanı tartışması da ara verilen yıkım da sürüyor: İmar kararı da yok

Millet bahçesi yapılmak istenen Atatürk Havalimanı’nın yıkım kararına ilişkin tepkiler sürerken, müteahhit  firmanın sözleşme yapmadan yıkıma başladığı anlaşılınca, yıkım faaliyetlerine ara verildi. İBB Meclisi’nin İYİ Partili üyesi Ali Kıdık, sosyal medya hesabından  “Atatürk Havalimanı yıkım faaliyetlerine iki saatlik resmi evrak arası verilmişti. Evrak Ankara’dan apar topar gönderildi ve milletimizin milli değeri yeniden paramparça edilmeye başlandı” dedi.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ise partisinin grup toplantısında, başta CHP ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere  havalimanı pistlerinin yıkımını eleştirenleri hedef aldı. 29 Mayıs’ta İstanbul’un fethinin Atatürk Havalimanı’nda kutlanacağını söyleyen Erdoğan, ” Ve o gün de ağacı dikeceğiz ve bahçenin temelini de atacağız” diye konuştu.

Önceki gece İYİ Partililerin protesto gösterisi düzenlediği havalimanın önünde dün sabah da CHP’liler ve vatandaşlar toplanmıştı. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu burada yaptığı açıklamada “Atatürk Havalimanı’na zarar verenlerden hesap soracağız. Yasa dışı ve hukuksuz bir şekilde buraya giren iş makinesinden hesap soracağız” demişti.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/ataturk-havalimani-yikimina-tepkiler-suruyor-siz-bu-milletin-servetini-yikarken-kime-danistiniz/

TMMOB: Millet Bahçesi imar planlarında yok

TMMOB Şehir Plancıları Odası ise süreç şeffaf yürütülmediği için yapım kararının hangi gerekçelere dayandığının belirsiz olduğuna dikkat çekiyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker‘e konuşan TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu, millet bahçesi yapım kararının şehir imar planlarında yer almadığını söyledi.

Giritlioğlu, “İstanbul’un 2009 onanlı ve Kent Anayasası dediğimiz üst ölçekli planlarında ve bir bölü 5 bin ölçekli Nazım İmar planlarında ve dolayısıyla da bir bölü bin ölçekli uygulama imar planlarında Atatürk Havalimanı’nın millet bahçesi olacağına dair bir plan kararı henüz yok. Buna ilişkin bir plan revizyonu yapılmış değil ve plansız bir şekilde hayata geçirilecek bir projeyle karşı karşıyayız” dedi.

İhale kamuoyuna açıklanmadı

Atatürk Havalimanı’nın millet bahçesine çevrilmesi için, davet usulüyle ve acil ve tehlike içeren durumlar için kullanılan Kamu İhale Kanunu’nun 21-B maddesine dayandırılan 2,1 milyar liralık ihale yapıldığını geçen hafta gazeteci Çiğdem Toker duyurmuştu.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/ataturk-havalimanina-yapilmak-istenen-millet-bahcesi-ihalesi-yine-besliye/

Buna göre Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı TOKİ’nin “pazarlık usulüyle” yaptığı ihaleye davet edilen altı firmadan üçü, İstanbul Havalimanı’nı yapan müteahhitlik şirketleriydi. En uygun teklif ise Yapı&Yapı firmasından gelmişti.

Sürecin şeffaf yürütülmediğini vurgulayan Giritlioğlu, “Müthiş kapalı kapılar ardında yapılan bir ihaleyle karşı karşıyayız. Hukuken planı olmayan bir yerin ihalesi olamaz. Çünkü o ihalede bu iş tanımının olması gerekiyor. Plan yoksa burada yapılacak işin ne olduğunu nereden biliyoruz, bu belli değil” diye konuştu.

İmamoğlu: Suç duyurusunda bulunacağız

Öte yandan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Atatürk Havalimanı ihalesini alan firmanın sözleşme tarihinin 16 Mayıs olmasına rağmen iş makinelerinin günler öncesinden pistlere girdiğini açıkladı. Yıkıma sözleşmenin beklenmesi bir süre ara verildikten sonra tekrar başlanırken, İmamoğlu, firma ve tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi.

 İBB Başkanı şöyle konuştu:

“Sözleşme tarihi 16 Mayıs… Bugün ayın 18’i. Kamyonlar hafta sonu, cuma günü girdi oraya. Eyy milletimiz! Sözleşme olmadan oraya dalan müteahhiti görüyor musunuz? Bir ülkede, sözleşme yapılmadan ihaleyi alacağını bilen bir müteahhit varsa el kaldırsın. O kıkır kıkır gülen bakanlara sesleniyorum. Böyle bir ihaleyi nasıl verirsiniz? Hepinizin hakkında suç duyurusunda bulunacağım.

Böyle bir ihale veriliyor, ihale verildikten 3-4 gün önce ne oluyorsa malum oluyor bu firmaya, oraya ekskavatörler giriyor… Firma hakkında da suç duyurusunda bulunacağım. Bu sözleşme yapılmadan katır kutur oraya girmenin… Onlar hakkında da suç duyurusunda bulunacağım. Ben bu suç duyurularını, insanlarıma rehberlik yapmak için yapacağım. Ben inanıyorum ki benim gibi on binlerce, yüz binlerce insan gidecek, suç duyurusunda bulunacak, kanuni hakkını arayacak.”

Şehir imar planlarında yer almadan ihalesi yapılan proje kamuoyuyla paylaşılmadan iş makinelerinin Atatürk Havalimanı’na girmesine ilişkin görüntüleri, İBB’nin İYİ Partili Meclis Üyesi Ali Kıdık cumartesi günü paylaşmıştı. 

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy da dün bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, İstanbul’un üçüncü bir havalimanına ihtiyacı olmadığını belirterek “İstanbul ve Atatürk Havalimanı aynı anda kullanılamaz” dedi. Ancak Atatürk Havalimanı’nın bir pistinin, oraya inşa edilen prefabrik hastane ve Erdoğan’ın İstanbul’a yolculukları için kullanılması amacıyla tutulacak. Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu,  konuyla ilgili Berlin‘de havalimanının tamamen kapatılmayacağını, doğu-batı yönündeki pistin acil durumlar için kullanılacağını söyledi.  

Şehir Plancıları Odası dava açacak

Şehir Plancıları Odası ise süreçle ilgili dava açma hazırlığında. Giritlioğlu, ortada milyonlarca dolarlık kamu zararı olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Neden kamunun bütün arazileri arka arkaya satıldı? Bir karış açık alan bırakılmadı. Son kalan araziler haraç mezat satılıyor da mevcut bir kamu yatırımı, büyük bir kamu yatırımı millet bahçesine dönüştürülüyor? Bunu Bakanlığın ve TOKİ’nin açıklaması gerekiyor”

İstanbul Havalimanı için 3 Mayıs 2013’te yapılan ihaleyi İGA yatırımcılarının oluşturduğu Cengiz, Mapa, Limak, Kolin, Kalyon Ortak Girişim Grubu (OGG) 22,1 milyar euroluk bir bedelle almıştı. Mart sonuna göre İGA’da Kalyon Grubu’nun yüzde 55, Cengiz Grubu’nun yüzde 45 hissesi bulunuyor.

Millet bahçesi ihalesini alan, Zafer Yıldırım’ın sahip olduğu Yapı&Yapı şirketinin ise yakın dönemde 21-B maddesi üzerinden çok sayıda kamu ihalesi aldığı görülüyor. Firmaya 2019, 2020 ve 2021 yıllarında verilen kamu ihalelerinin toplamı 16 milyar 192 milyon lirayı buluyor. Ankara AKM ve Millet Bahçesi projesini de üstlenen şirketin aldığı ihaleler arasında İstanbul Finans Merkezi’ndeki SPK binası ve özel proje alanı, Kanal İstanbul ile bağlantılı olan Halkalı-Ispartakule arası demiryolu projesi, Marmara Üniversitesi Başıbüyük Sağlık Yerleşkesi, Maltepe Sahili Spor ve Rekreasyon Alanları gibi büyük projeler bulunuyor.

 

Zehirsiz Kentlere Doğru Belediyeler Çalıştayı: Bilimin rehberliğinde zehirsiz kentler mümkün

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Zehirsiz Sofralar Platformu işbirliği ile yürüttüğü Zehirsiz Kentlere Doğru projesi kapsamında düzenlenen Belediyeler Çalıştayı’nda, Türkiye’nin farklı bölgelerinden belediye temsilcilerinin ve uzmanlar, vektörle mücadelede doğa dostu alternatifler ve bunların uygulanması konusunda bilimsel yaklaşımları ele aldı.

İBB Kasımpaşa Ek Hizmet Binası’nda gerçekleştirilen Çalıştay’ın ilk gün oturumları, Zehirsiz Sofralar Platformu Koordinatörü Batur Şehirlioğlu ve İBB Sağlık Dairesi Başkanı Dr. Önder Yüksel Eryiğit’in açılış konuşmaları ile başladı.

Halk sağlığının siyasetten bağımsız bir mesele olduğuna, ulusal ölçekte bir eylem planının benimsenmesi gerektiğine dikkat çeken  Eryiğit, İBB’nin vektörle mücadele hizmetleri konusunda şunları aktardı:

“Vektörle mücadelede temel vizyonumuz halk sağlığının vektörlerden olumsuz etkilenmesini engellemek. Kültürel (eğitim ve bilgilendirme faaliyetleri), fiziksel ve biyolojik mücadeleye önem veriyoruz. Hedefimiz, acil durumlar dışında kimyasal mücadeleyi gündemimizden çıkarmak.”

Dünyada uygulanan yöntemler ile uyumlu bir şekilde; insana, doğaya ve çevreye saygılı; sürdürülebilir, etkin ve verimli bir vektör mücadelesi üzerine çalıştıklarını belirten Eryiğit, “Vektörle Mücadele Bilim Kurulu’nun önderliğinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Halkın yaşam kalitesini artırmak amacıyla, hastalık taşıyıcıları olan sinek, fare, kene vb. zararlılar için yürüttüğümüz alternatif mücadele hizmetlerimiz diğer belediyeler için de teşvik edici ve yol gösterici bir nitelik taşıyor” dedi.

Bilimsel yaklaşımlar ve kültürel mücadelenin önemi

“Asya Kaplan Sivrisineği İstilasının İstanbul’da Güncel Durumu ve Mücadelesindeki Bilimsel Yaklaşımlar” sunumunu yapan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kerem Öter, zehirli kimyasallar ile yerel türlerin yok edilmesinin domino etkisi yaratarak geri dönüşü olmayan bir ekolojik zarara neden olduğunu söyledi.

İBB Sağlık Daire Başkanlığı Sağlık ve Hıfzıssıhha Müdürlüğü Vektörlerle Mücadele Birimi, İstanbul ve Hacettepe Üniversiteleri işbirliği ile oluşturulan ”İstilacı Sivrisinek Türlerine Karşı Eylem Planı” çerçevesinde iki yıldır çalışmalar yürüttüklerini kaydeden Öter, sözlerine şöyle devam etti:

“Kısa ve orta vadeli planlar kapsamında, istilacı sivrisinekler ile kimyasal mücadele yapılması herhangi bir başarı sağlamıyor. Bu nedenle bilimsel tabanlı, sürdürülebilir, multidisipliner ve uzun vadeli bir eylem planının ortaya konması gerekiyor. En temel mücadele ise, vatandaşların ve diğer tüm paydaşların bu sürece aktif bir biçimde katılım sağlaması ve bilgilendirilmesi.”

Çözüm daha fazla pestisit kullanmakta değil

İstanbul, Muğla ve Kadıköy’den belediye temsilcilerinin vektör mücadelesinde kullandıkları doğa dostu uygulamaları ve saha deneyimlerini paylaştığı Çalıştay’da, Biyosidal İş ve Çevre Sağlığı Derneği (BİYOSİDER) Yönetim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Tülin Gönültaş da pestisitler/biyosidal ürünlerin insan sağlığı üzerine etkilerini ve çözüm önerilerini ortaya koydu.

Gönültaş, tüm canlılar için ciddi riskler oluşturan pestisit ve biyosidal ürünler için takip sisteminin yeniden düzenlenmesine vurgu yaptığı konuşmasında, “Bilimsel araştırmalar ve alınacak tedbirler ile pestisit ve biyosidal ürün kalıntılarının insan ve doğaya, dolayısıyla biyoçeşitliliğe zarar vermeyecek seviyede olmaları sağlanabilir ve kontrol edilebilir ise emniyetli bir kullanım gerçekleştirilmiş olacaktır” dedi.

Zehirsiz Sofralar Platformu Koordinatörü Batur Şehirlioğlu, doğaya ve onun döngülerine karşı insan eliyle yapılan her müdahalenin sağlık sorunları, çevre felaketleri ve ekonomik kayıplara yol açtığını belirtti:

“Çözüm daha fazla kimyasal veya pestisit kullanmakta değil; doğa ile uyumlu yaşamayı öğrenmek, insan merkezci bakış açısını bırakmak, kendimizi doğanın bir parçası olarak tekrar tanımlamak, üretim ve tüketimde doğayı, doğal döngüler ve süreçleri esas alan, onlar ile uyumlu modeller, teknikler, yöntemler ve sistemler geliştirmekte.”

Zehirsiz Kentlere Doğru adımlar

Dünyada ve Türkiye’de pek çok belediyenin ekolojik ve doğa dostu alternatifler kullanarak zehirsiz kentlerin mümkün olduğunu gösterdiğini söyleyen Şehirlioğlu, yerel yönetimler tarafından ‘Zehirsiz Kentlere Doğru’ atılacak adımları şöyle sıraladı:

“Mevcut durum analizinin yapılması, pestisit politikasının oluşturulması ve kararlılık, kademeli geçiş için stratejik eylem planının hazırlanması, denemeler veya pilot projelerin yürütülmesi, kamu farkındalığının yaratılması ve katılımcılığın sağlanması, belediye meclisi üyelerinin siyasi desteğinin alınması.”

Belediyeler arası işbirlikleri gelişiyor

Belediyeler, Çalıştay’ın ikinci gününde, İBB Başakşehir Vektörlerle Mücadele Birimi’ni ziyaret ederek Sağlık Dairesi Başkanlığı’nın saha çalışmaları hakkında bilgi edindi.

Vatandaşlardan gelen bildirimlerin ardından personelin sahada tespit etmiş olduğu sivrisinek üreme alanlarına istilacı sivrisinek türlerinin yumurtalarını bırakabilmesi için uygun tuzaklar kullanan Vektörle Mücadele Birimi, öncelikle fiziksel ve kültürel mücadele çalışmaları yapıyor.

Bu mücadele yöntemlerinin performansının düşük olduğu durumlarda ise biyolojik ve yalnızca sivrisinek larvasını etkileyen bakteri içerikli ürünler kullanılıyor.

Sivrisinek mücadelesi için geliştirilen Harita Tabanlı Vektör Kontrol Sistemi’nin (VKS) nasıl kullanıldığını uygulamalı olarak anlatan Sağlık ve Hıfzıssıhha Müdürlüğü Bilgi İşlem Sorumlusu Selçuk Karabıyık, şunları söyledi:

“Web ve mobil uygulamalar yoluyla erişim sağlamanın mümkün olduğu sistem sayesinde vektörlerin üreme kaynaklarının ve türlerinin tespit edilmesini sağlıyoruz. Böylece hem işgücü hem de zaman kaybını önleyebiliyoruz. Yakın zamanda bu sistemi ilçe belediyelerimiz ile entegre olarak kullanmayı ve ortaklaşa bir hizmet sunmayı hedefliyoruz.”

Fide dikim zamanı başladı: Tüm püf noktalarıyla kendi sebze ve meyvenizi nasıl yetiştirirsiniz?

Hem yükselen sebze meyve fiyatları hem de kentte daha sağlıklı beslenme arayışıyla bahçede, balkonda, saksılarda küçük tarım alanları yaratmak daha çekici hale geldi.

Büyük bahçelerimiz, seralarımız olmasa bile evlerimizde pek çok yenebilir bitkiyi yetiştirmek mümkün; üstelik kolay.

Bazı temel noktalara dikkat ederek, evde, balkonda dilediğiniz sebzeleri, meyveleri, otları yetiştirebilmek ve hem toprakla uğraşmanın hem de kendi yiyeceğinizi üretmenin tadını çıkarabiliriz.

Yaz aylarına yaklaşmamızla, pek çok meyve ve sebzenin ekim zamanı da geldi. Hangi fidenin nasıl dikilebileceğini, nasıl verimli yetiştiricilik yapılabileceğini, toprak, su ve gübre konusunda dikkat edilmesi gerekenleri derledik.

Fide seçiminde dikkat edilmesi gerekenler

  • Fide ve tohumlar mutlaka güvenilir bir kaynaktan alınmalıdır.
  • Fide alınırken koyu yeşil yapraklı, kalın ve kısa saplı, bol köklü ve kök boğumları hafif mor olanlar seçilir.
  • Solgun, ince saplı ve aşırı uzamış fazla genç ve fazla yaşlı fideleri almamalıdır.
  • Fideler çok boylu olmayıp kalın ve kuvvetli, kök sistemi tam ve sağlam olmalıdır. 

Mayıs ayında dikmeye uygun sebze ve meyvelerden bazıları şöyle: Domates, salatalık, patlıcan, kabak, havuç, roka, maydanoz, nane, yeşil biber, çarliston, dolmalık biber,  semizotu, ıspanak, bamya, havuç, pırasa, mısır, kavun, dereotu, fasulye, marul, karpuz, taze soğan.

Havuç, turp, pancar, bamya, bakla gibi sebzeler fidelenmez, tohumdan ekilirken, domates, patlıcan, biber gibi sebzeler fide olarak ekilir.

Fide nasıl dikilir?

Fide dikimi akşamüstü veya sabah erkenden, havanın serin olduğu saatlerde yapılmalıdır. Sıcak saatlerde dikim yapmamalıdır.

Ellerin ve kullanılan aletlerin hijyenine dikkat edilmeli sağlamak için mümkünse eldiven  takılmalıdır. Bahçede fidelerin yerleştirme aralıkları, bitkiye göre farklılık gösterse de, genelde bitkinin dal ve yapraklarının büyümesine, çiçek ve meyvelerin birbirini gölgelemeden güneş alabilmesine izin verecek aralıklarda yapılmalıdır.

Güneş ışığından daha fazla yararlanabilmesi için kuzey-güney yönünde dikimler yapılabilir.

  1. Fideler, kabından yapraklarından tutarak ve gövdeyi zedelemeden çıkarılır. Kök topunun üst kısmı zemin yüzeyi ile aynı seviyede olacak derinlikte bir delik açılır
  2. Deliklere, dikim çubuğu yardımı ile üçte ikisi toprak altında kalacak biçimde dikilir ve fidenin kök boğazı toprakla örtülmez. Çok derine yerleştirmemeye dikkat edilir, aksi takdirde saplar çürüyebilir.
  3. Can suyu hemen verilir.
  4. Dikimden sonraki günlerde, dengeli gübreleme ve sulama yapılmalıdır.
  5. Fidelerin ilk haftasında çiçeklerin, yaprakların içinde böcek kontrolü yapılmalıdır. Hastalanan bitkiler kurur veya çürür.

Bahçede yetiştirilen fideler için, can suyu verildikten yaklaşık on gün sonra çapa yapıp toprağı havalandırabilir, yabani otları temizleyebilirsiniz. Bu işlem fide köklerini hastalık ve böceklerden korur. Çapalamalar bir ay içinde toplam üç defa aralıklarla yapılabilir, ardından su verilmelidir.

Toprağa değen yapraklar, bitki yetişkin hale gelince kesilmelidir. Bu bitkinin hava almasını sağlar ve topraktan gelen mantar hastalıklarını azaltır.

Bitki fazla uzayıp eğilmeye başlamadan sırıkları dikilir. Fideler zedelenmeden yumuşak bağlarla sırığa bağlanır. Bitki uzadıkça bu işlem tekrarlanır.

Aynı toprakta birkaç yıl üst üste dikim yapmak, verimliliği azaltabilir. Fide için seçilen alanın drenajı önemlidir, bina, ağaç gölgesi veya yol üstüne dikilmemesi gerekir.

Saksıda da hepsi mümkün: Püf noktaları

Hiçbir şey güneşte olgunlaşmış ürünlerin bahçe tazeliğiyle karşılaştırılamaz. Ama kendi ekinlerinizi yetiştirmek için büyük bir bahçeye ihtiyacınız yok. Kaplara sıkıştırılmış bitkilerden sağlıklı bir hasadın tadını çıkarabilirsiniz. Bir verandaya, güverteye veya çatı katına yerleştirilen yenilebilir mahsul kapları, aile yemeklerini lezzetli tatlarla sunabilir.

Birçok bitki saksıda yetiştirmek için mükemmeldir. Bahçecilik veya bitki yetiştirme konusunda yeni olan bahçıvanlar için saksı ve yataklar çok iyi bir seçimdir. Bunların dışında eski şarap fıçıları, konteynırlar gibi kaplarda da uygun ortamı sağlayabilir ve bitkileri ekebilirsiniz.

Burada kabın seçimi önemlidir. Saksılar mutlaka drenajlı olmalı ve altına uygun büyüklükte delikler açılmalıdır.

Bitkinin kök derinliğine uygun büyüklükte, bütçeye göre ahşap, beton, plastik, metal, seramik malzeme tercih edilebilir. İhtiyacınız olan saksı büyüklüğü, yetiştirdiğiniz ekinlere bağlıdır

Saksıları altından akacak suyun sorun yaratmayacağı yerlere yerleştirin. Saksıdaki bitkiler durgun suyun içinde uzun süre bekletilmemeli, drene olmuş su, içinde oturduğu tabaktan boşaltılmalıdır.

Malzemelerin suya verdiği tepkilere, örneğin ahşabın çürümesine dikkat edilmelidir. Toprak saksılar sırlı tercih edilebilir, bu toprağın suyu emmesini önler. Plastik kaplarda, güneş altında kalacaksa açık renkler tercih edilmelidir.

Sırsız pişmiş toprak kaplar gözeneklidir, bu da toprak nemini korumayı zorlaştırır. Ahşap  çürüyebilir; beton ağırdır. Bütçenize ve hedeflerinize göre seçim yapın.

Saksı ve yatak gibi kaplar içinde büyüyecek meyve ve sebzeler, daha çok gübreye ihtiyaç duyar.

Saksı için kaliteli bir karışım kullanılmalı, bahçenizdeki toprak kullanılmamalıdır. Torf karışımlar sıklıkla turba yosunu, kompost, kum, perlit, vermikülit ve hindistan cevizi lifi (cocopeat) karışımı içerir. Saksılara bir kürek bitmiş evde yaptığınız  kompostu ekleyebilirsiniz.

Tüm yenilebilir ürünler, büyüme mevsimi boyunca düzenli beslenmeden yararlanır. Gübreyi etiket talimatlarına göre uygulayın.

Hava ısındıkça ve bitkiler olgunlaştıkça, saksıları her gün, bazen günde iki kez sulayabilirsiniz. Damla sulama sistemi, sulamayı kolaylaştırır. Su tutma kapasitesini artırmak için toprağa su tutan maddeler ekleyin.

Taşımayı kolaylaştırmak için hafif bir tane seçebilir veya tekerlekli bir platform üzerine koyabilirsiniz.  Aşırı büyük bir saksıya küçük bir bitki dikmekten kaçının.

Saksılar, kuzey iklimlerinde kışın ışık sağlamak için güneye veya güneybatıya bakan bir pencereye yerleştirilebilir. Kışın nem eksikliği, iç mekanlarda narenciye yetiştirmenin en büyük zorluklarından biridir. Bitkileri nemlendirmek için difüzör veya su dolu tepsilerin üzerinde kaplar kullanabilirsiniz. Bitkileri ısıtıcılardan veya soğuk hava akımlarından uzak tutun.

Büyük meyve ağaçları dikebileceğiniz bir bahçeniz yoksa bile, genetik cüce ve bodur tiplerini tercih edeceğiniz meyveleri saksıda yetiştirebilirsiniz.

Adlarında “veranda”, “pixie” veya “mini” gibi kelimeler bulunan bitkiler genellikle daha küçük boylara sahiptir ve saksılarda gelişir.

Kabak, salatalık veya fasulye gibi asma bitkilerinin çalı türleri, saksılar için uygun olan daha küçük bir boyuta kadar büyür.

Saksıda bodur tiplerini yetiştirebileceğiniz ve iyi verim alabileceğiniz bazı meyve türleri: Elma, incir, üzüm, şeftali, nar, nektarin.

Sebze ve meyve yetiştirmeye dair temel bilgiler

Bitkiyi yetiştirmeye karar verdiğiniz yere göre bakımı fark edecektir, yani direkt bir bahçeye, yatağa veya saksıya dikmek arasında fark vardır. Fakat bazı temel noktalara, yer fark etmeksizin dikkat edilmelidir:

Yerel olarak uygun çeşitler seçilmelidir. Her sebze çeşidi her alanda iyi yetişmez. Yaşadığınız yer için hangi çeşitlerin en iyi olduğunu yerel kreşinize veya kooperatif genişletme ofisinize sorun. Bölgenize özgü hastalıklara direnen veya iklim koşullarınızda daha iyi mahsul veren çeşitler olabilir.

Yılın doğru zamanında ekim önemli. Bazı bölgelerde ekim pencereleri çok dardır ve iyi bir hasat için onları oldukça hassas hareket etmeniz gerekir. Diğer alanlarda da, yaz boyunca birkaç kez ekim yapabilir ve daha uzun bir hasat mevsimi sürdürebilirsiniz.

Yerel fidanlıklar ve kooperatifler, yerel ekim tarihleri ​​için en iyi kaynaktır.

Sulamaya dikkat edin. Bitkilerin kurumaması için toprak nemini bile koruyun, ancak aşırı su vermeyin. Derinlemesine sulamanın ardından tekrar sulamadan önce toprağın kısmen kuruması için zaman verin. Tutarsız sulama, çoğu sebzede verimi düşürür ve salatalık ve marul gibi diğer sebzelerin tadını acılaştırır. Otomatik bir zamanlayıcıya bağlı damla sulama sistemi kurmak en iyi seçenektir.

Düzenli gübreleme önemli. Neredeyse tüm sebzeler için düzenli gübre önemlidir. Çoğu, en az 4-6 haftada bir azotlu gübre ile beslenmelidir. Bununla birlikte, bazı sebzelerin, özellikle domateslerin daha az üretilmesine neden olabilecek aşırı gübreleme yapmamaya dikkat edilmelidir.

Malç, bitkileri korur. Toprağın üzerini örtmekte kullanılan tüm malzemelere ”malç” adı verilir. Sebze bitkilerinizin köklerine uygulanan 5-6 santimlik bir organik madde tabakası toprağı soğutacak, yabani otları azaltacak ve toprak nem dalgalanmalarını önlemeye yardımcı olacaktır.

Yabani otları temizleyin. Yabani otlar su, besin maddeleri ve güneş ışığı için sebzelerle rekabet ederek verimi düşürür. Yabani otları elle çekin ve minimumda tutmak için toprağı sık sık havalandırın.

Pek çok böcek, taze sebzelerden bizim kadar zevk alır.

Hasat sıklığına dikkat edin, sık hasat yapın. Birçok sebze, özellikle fasulye, kabak, biber ve salatalık, sık hasat edilmezse üretimi durduracaktır. Birkaç günde bir toplayabilirsiniz. Topladığınız her şeyi yiyemiyorsanız, arkadaşlarınızla veya komşularınızla paylaşabilirsiniz.

Tarım zararlılarını kontrol edin. Böcek hasarına karşı her zaman gözünüz açık olsun ve bitkilerinizi, sebzelerde kullanım için uygun solüsyonlarla koruyun. Bahçenizde sezon sonu temizliği yapın. Kalan bitki parçalarını çıkarın, düşen yaprakları toplayın.

Toprak nasıl olmalı?

Sebze- meyve üretimi için en ideal ve verimli toprak, gevşek, humus bakımından, yani besin ve organik madde bakımından zengin, kumlu ve killi karışımlı topraklardır. Geçirgen, kili az olmalı; çamurlaşmamalı, yıl boyunca üzerinde çalışılabilmelidir.

Toprağın nemli, yumuşak ve iyi drenajlı olmalıdır. Su tutma kapasitesi yüksek olmalıdır. Eğer toprak killi ise humik asit kullanımı toprağın yapısı değiştirilebilir.

Bahçede düz, güneş alan ve rüzgardan korunan bir yer seçilmelidir. Yaprak ve kökleri yenebilen bitkiler daha çok gölge sevse de güneş, sebze ve meyvede verimi artırır.

Bahçede yıl boyu ekip biçme yapıyorsanız, sonbaharda yaklaşık olarak 20-30 cm kadar derinden belleme yaparak toprağı havalandırabilirsiniz.

İlkbaharda dikimden önce sebzelerin dikileceği alanlar belirlendikten sonra toprak organik gübre veya kompostla gübrelenerek tekrar bellenir.

Gübreleme çok önemlidir. Öte yandan, bitkilerin yenileceğini akılda tutmalı, kirli, mikroplastik ve zehirli gazlara yoğun maruz kalmış otoban kenarı, çöplük gibi alanlarda ekim yapılmamalıdır. Gübre olarak sadece Organik Tarımda Kullanılabilir Sertifikalı ürünler kullanılmalıdır.

Her yıl aynı yerde aynı bitki ailesinden mahsul yetiştirdiğinizde, hastalık organizmaları toprakta birikebilir. Ekeceğiniz mahsulleri üç yıllık bir döngüde değiştirip bahçeniz için bir rotasyon planı geliştirebilirsiniz. Örneğin domates, patlıcan ve biber aynı ailedendir. Lahana ailesi üyeleri arasında brokoli, Brüksel lahanası, kara lahana ve lahana bulunur. 

Ne kadar güneş yeterli?

  • Meyve veren bitkiler için (biber, domates, fasulye): günde en az 6 saat güneş ışığı,
  • Yaprak (lahana, Brüksel lahanası, brokoli) ve kök (patates, şalgam) veren bitkiler için: Günde en az 4 saat güneş ışığı,
  • Salata yeşillikleri ve baharatlar için (marul, ıspanak, maydanoz): günde en az 4 saat güneş ışığı veya açık gölgede tüm gün parlak, dolaylı güneş ışığı yeterlidir.

Bitkilerin aşırı güneş alması ise hasat verimliliğini azaltacaktır.

Hastalıktan kaçınmak için insektisit (böcek kovucu) bitkiler

Sentetik tarım ilaçlarının bilinçsiz kullanımı insana ve ekosisteme zarar verirken, zararlılarda direnç geliştirmeye de yarayabilir. Bahçeyi, bazı bitki kombinasyonlarını aynı anda ekerek tarım zararlılarından korumak mümkündür.

Bazı bitkiler, doğal olarak özütlerinde tarım zararlılarını uzaklaştıran maddeler içerir. Bunlardan bazıları şöyle:

Pire otu (Chrysanthemum cinerariaefolium): Böceklerde felce sebep olarak hızlı bir ölüm meydana getirir. En büyük dezavantajı gün ışığında çabuk parçalanmasıdır. Bu sebeple daha çok karanlıkta depolanmış ürün ve ev zararlılarına karşı yaygın kullanımı vardır.  Matricaria recutita, yani Alman papatyası sanılarak kullanılmamalıdır.

Neem (Azadirachta indica): Neem Ağacından elde edilen Azadiraktin günümüzde üzerinde en çok çalışılan doğal insektisit maddedir.  Anavatanı Hindistan olan bitkinin yaprak, meyve, kabuk ve tohum gibi kısımlarından elde edilen özütleri kullanılır. Nem uçurucu yağı bu amaçla kullanabilirsiniz. 

Sarımsak (Allium sativum): Sarımsağın böcek uzaklaştırıcı etkisinin, kükürt içeren sekonder metabolitlerinden kaynaklandığı sanılmaktadır. Sarımsak özellikle lahana ve marul zararlılarından koruma sağlar.

Biberler (Capsaisin): Capsaisin, bitkide acı lezzeti veren bileşiktir. Genel böcek ve akar zararlıları için uzaklaştırıcı etkilidir. Ancak bal arıları üzerinde toksik olabilir.

İnsektisit ve herbisit amaçla kullanılabilecek diğer uçucu yağlar, Adaçayı (Salvia spp.), Anason (Pimpinella anisum), Biberiye (Rosmarinus officinalis), Fesleğen (Ocimum basilicum), Kekik (Origanum spp.), Kimyon (Cuminum cyminum), Nane (Mentha spp.), Pelinotu (Artemisia spp.)

Permatürk Vakfı‘ndan Eczacı Ece Ülkü Bayar, Citronella, Lavanta, Sedir, Nane, Palmarosa uçucu yağlarını bit ve sivrisinekten korunmak için lavanta hidrolatı ya da distile su içine ilave ederek sprey şeklinde uygulayabileceğimizi de ekliyor.

Biber ve domates için püf noktalar

Mutfağımızda büyük yeri olan biber ve domatesin şaşırtıcı derecede çok çeşidi vardır.  Siyahtan yeşile, sarıdan beyaza kadar farklı boyut, şekil ve renklerde biber ve domates bulunur.

Bölgenizde iyi yetişen çeşitlerden dilediğinizi seçebilirsiniz.

Biber:

Biberlerle ilgili en güzel şeylerden biri, az çabayla büyük verim sunmalarıdır. İster saksıda ister ekim yataklarında yetiştirin, temel bileşenleri sağladığınız sürece bolca biber alırsınız: Toprak, su, gübre.

Biberler günde en az altı saat güneşi tercih eder. Organik madde ve fosfor açısından zengin, iyi drene edilmiş ılık bir toprak iyi olacaktır.

Biber tohumu ya da fidesi en az 25 cm derinliğinde açık renk bir saksıda torf, bahçe toprağı ve gübre karışımlı toprak ile saksıda yetiştirilebilir.

Biberleri suladığınızda gübreler etkisini zamanla kaybedeceği için belirli aralıklarla saksıyı gübrelemek önemlidir. Sıvı gübreler yanında granül gübreler azot ve fosfor verilebilir.

Biberler, gündüz sıcaklıkları 21-26 ve geceleri 15-20 derece olduğunda en iyi şekilde büyür. Sıcaklıklar 12 derecenin altına düştüğünde veya 29’un üzerine çıktığında büyüme duraklayabilir ve çiçekler düşebilir.

Dikilen biberlerin yaprakları hafifçe dokunmalıdır. Dar aralık, suyun buharlaşmasını azaltır. Yakın çerçeveleme, bitkilerin olgunlaşan meyvelerini gölgeleyerek güneşten yanmasını önler.

Meyve olgunlaştıkça, kırılmayı önlemek için yüklü sapları sopalara tutturabilirsiniz. Bitkiler çiçek açıyor ama meyve görmüyorsanız, bu sopaları hafifçe sallayabilirsiniz  Biber çiçekleri kendi kendine tozlaşır. Biberlerin sapları kararırsa, bu hastalık değil, olgunlaşma belirtisidir. Meyveler oluşmaya başladığında, gübrelemeye devam edin.

Biberleri yeşil olduklarında toplamaya başlayın veya kırmızı, sarı veya turuncu olana kadar bekleyin.  Yeşil biberlerin toplanmasıyla ve bitki daha fazla meyve oluşturmaya devam edecek.

Hasatta, temiz bir kesim yapmak ve büyüyen gövdelere zarar vermemek için sapları keserken keskin ve temiz bir bıçak veya makas kullanın. Biberlerin üzerine bir parça sap bırakmak depolamayı artırır.

Domates:

Domates, yetiştirebileceğiniz en kolay ve en faydalı sebze bitkilerinden biridir.

Domates, sıcak ve ılıman iklim bitkisidir.

Gündüz 17 ve 26˚C, gece ise 14 ila 18 derece aralıkları sever. Sıcaklık eksi derecelere kadar düşerse çünkü bitki zarar görür. Gerekirse hem domates hem de biber bitkilerini geç donlardan koruyun

Domatesler, zengin, iyi drene edilmiş toprakta yaklaşık sekiz saat doğrudan güneş ışığına ihtiyaç duyar. 

Bahçede, domatesler derinden köklenir, bu nedenle bahçe toprağını en az 60 santimetre derinliğe dikebilir, kompost ve gübre kullanabilirsiniz. Domatesleri saksıda da derine yerleştirip ve açıkta kalan gövdenin çoğunu toprakla kaplayın. Sapın o kısmını gömerek alt yaprakları çıkarın. Yaprakların tutunduğu yerde kökler çıkacaktır.

Basit bir tahta kazık veya geleneksel bir domates kafesi, çalı  domates ve biber çeşitlerini desteklemek için kullanılabilir.

Domatesleri, en az 40 santimetre genişliğinde ve derinliğinde bir saksıya dikerseniz en iyi sonucu alırsınız. Koyu renkli plastik kaplardan kaçının: Toprağı ısıtır ve güneş ışığını emerek köklere zarar verebilir. Saksıda yetiştirilen domatesler, topraktaki kuzenlerinden genelde daha erken olgunlaşır.

Domates ve biber bitkilerine, eşit parça kompost veya solucan dökümleri ile harmanlanmış hazır toprak karışımı ile zengin bir temel oluşturabilirsiniz. Toprağa domates gübresi veya kalsiyum takviyesi ekleyebilirsiniz.

Kalsiyum, sağlıklı domates ve biber bitkileri için çok önemlidir, meyvelerin iyi bir şekilde olgunlaşmasına yardımcı olur.

Çoğu domates gübresi kalsiyum içerir. Biberler için özel bir domates gübresi de kullanabilirsiniz.

Sıcak bir verandada yakıcı güneşte domates ve biber yetiştiriyorsanız, köklerini yalıtmak için sebze ve/veya çiçekleri bir araya toplayın.

Toprağı sürekli nemli tutun. Yaz başında, daha az sıklıkta sulanabilir çünkü kökler saksıyı doldurmaz. Bitki büyüdükçe ve hava ısındıkça, günlük olarak sulayabilirsiniz. Suyun toprağı ıslattığından ve sadece kuru toprak ile saksı arasında oluşabilecek küçük boşlukta akmadığından emin olun.

Bitkileri her on günde bir gübreleyin.

 

İsveç ve Finlandiya NATO’ya resmen başvurdu

İsveç ve Finlandiya yönetimleri, NATO’ya üyelik başvurularını Brüksel‘de Genel Sekreter Jens Stoltenberg‘e iletti. İttifak ülkeleri, Türkiye’nin vetosuna rağmen süreçte bir sorun görmediklerini açıklamıştı. 

Başvuru için düzenlenen törende konuşan Stoltenberg, “Bu değerlendirmemiz gereken tarihi bir an” dedi. “Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusunu memnuniyetle karşılıyorum” diye konuşan Stoltenberg, bu iki ülkenin İttifak’a “en yakın ortaklar” olduğunu ve “üye olmaları ile birlikte NATO içindeki güvenliği arttıracaklarını” dile getirdi.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/finlandiya-ve-isvec-nato-uyeligi-icin-bu-hafta-basvuracak-ne-anlama-geliyor/

Rusya’nın saldırısı, tarafsızlık çizgisini değiştirdi

Askeri açıdan tarafsız bir çizgi izleyen iki İskandinav ülkesi, Rusya‘nın Ukrayna‘ya saldırmasının ardından söz konusu tavırlarında değişikliğe giderek NATO’ya üye olma yolunu seçmişti.

Rusya, iki ülkenin olası üyeliği hakkında sert açıklamalardan kaçınıyor. Salı günü bu konu hakkında demeç veren Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, gerek İsveç gerek ise Finlandiya’nın zaten uzun süredir NATO tatbikatlarına katılan ülkeler olduğunu ve bu açıdan NATO’ya üye olmalarının da büyük bir fark yaratmayacağını dile getirdi.

İki ülkenin başvuru töreninde konuşan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg.

Türkiye’nin rezervi

Stoltenberg daha önce bu iki ülkenin hızlı bir biçimde üye olacağını ifade etmiş olsa da, Türkiye’nin üyeliklere karşı çıkması sürecin devamı konusunda belirsizlikleri beraberinde getiriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın, Türkiye’nin mücadele ettiği terör gruplarına destek verdiğini öne sürerek, bu iki ülkenin NATO’ya üye olmasına karşı çıkıyor. Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn‘a göre ise Erdoğan’ın asıl amacı, bu konuyu Amerikan savaş uçakları alımında koz olarak kullanmak.

İlgili haber: https://yesilgazete.org/turkiyenin-veto-sinyaline-finlandiyadan-tepki-guvence-vermisti-sasirdik/

NATO Genel Sekreteri, Türkiye ile ilgili sorunların aşılacağına inandığını ve bu konuda diğer ittifak üyelerinden de destek gördüklerini belirtti.

Diplomatik çevreler, üyelik sürecinin birkaç haftada tamamlanabileceğini ancak bunun için zorunlu olan, 30 NATO ülkesinin parlamentolarında onaylanmasının bir yıla kadar sürebileceğini ifade ediyor.

 

Araştırma: Son beş yılda her altı kişiden biri çevre kirliliği nedeniyle hayatını kaybetti

Yeni yayımlanan bir araştırmayla 2015’te dünya genelinde her altı ölümden birinin hava kirliliği, güvensiz su ve zehirli kimyasallardan kaynaklı kirlilikten dolayı gerçekleştiği ortaya koyuldu.

Lancet Planetary Health dergisi tarafından yayımlanan araştırma sonuçları, çevre kirliliğinin hastalık ve erken ölümler için dünyanın en büyük çevre sağlığı tehdidi olmaya devam ettiğini ve bu ölümlerin yüzde 90’ından fazlasının düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleştiğini gösteriyor.

İlgili haber:2021 Dünya Hava Kirliliği Raporu: Avrupa’da havası en kirli kenti Iğdır

‘Kirliliğe tepki gösterilmiyor’

Washington Post’tan Kasta Patel’in haberine göre; araştırmanın baş yazarı, Richard Fuller, dikkatsizliğin bu sorunun neden azalmadan devam ettiğini açıkladığını söyleyerek “Yılda dokuz milyon insanın ölmesi her ne kadar endişe edilmesi gereken çok önemli bir konu olsa da kirliliğe ilişkin çok fazla tepki gösterilmiyor” dedi.

İlgili haber: 1 Nokta 5: ‘Sessiz katil’: Hava kirliliği

Yaklaşık yedi milyon erken ölüm

Küresel Hastalık Yükü, Yaralanmalar ve Risk Faktörleri çalışmasının 2019 verilerinin kullanıldığı analiz, hava kirliliğinin 6,7 milyon erken ölümün büyük bir bölümünün kaynağı olduğunu ortaya koydu.

Su kirliliği 1,4 milyon ölüme neden olurken, kurşun zehirlenmesi bir milyona yakın can aldı. Rapor, 2015’te Fuller ve diğer uzmanlar tarafından yapılan ve aynı zamanda en büyük ölüm nedeni olarak hava ve su kirliliğine işaret edilen benzer bir analizin güncellenmiş versiyonu.

İlgili haber:Türkiye’de 45 şehirde hava kirliliği ulusal sınır değerlerini aştı

Fosil yakıtlar artık dünya için daha büyük bir sağlık riski

Rapora göre; fosil yakıt kullanımı ve zehirli kimyasaldan kaynaklı kirlilik artık gelişmekte olan dünyada daha büyük bir sağlık riski oluşturuyor.

Dünya çapındaki ülke ve ulusların yarısından fazlası, 2019’da iç mekan hava kirliliği ve su kirliliğinden daha çok, dış ortam hava kirliliği ve zehirli kimyasaldan kaynaklı kirlilik nedeniyle hayatını kaybetti. Çin‘de endüstriyel ve kimyasal kirlilikten kaynaklı iki milyondan fazla ölüm yaşandı.

İlgili haber: Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin havasını temizleyemiyor

Artan şehir nüfusu ve hava kirliliği

George Washington Üniversitesi İklim Sağlığı Enstitüsü’nden, çalışmaya dahil olmayan bir isim olan Neelu Tummala ise kirliliğe ilişkin olarak sanayileşmeye dikkat çekti. Tummala, sanayileşmedeki artışa ek olarak şehirleşme ve şehirlerin nüfusunun artmasına değinerek söz konusu bölgelerde daha fazla insanın hava kirliliğinin sağlık üzerindeki etkilerine karşı savunmasız yaşadığını söyledi.

Araştırmayla birlikte söz konusu çevre kirliliğinden kaynaklı ölümlerin 2015’ten 2019’a yüzde yedi arttığı ortaya koyuldu. 2000’den bu yana ise bu rakam yüzde 66 oranında arttı. Raporla birlikte birkaç tavsiyede de bulunuldu. Bunların arasında kirlilik izleme sistemleri kurmak ve kirlilik kontrol projelerine fon sağlamak için uluslararası alandan daha fazla baskı uygulanması çağrıları yer aldı.

Kurşun zehirlenmesi

Uzmanlar kurşunun, özellikle tehlikeli bir kimyasal kirlilik sorunu olduğunu belirtiyor. Kurşunun insanların beyinlerinde, doğurganlıklarında ve bağışıklık sistemlerinde kalıcı hasara neden olabildiği ifade ediliyor. Çocuklarda beyin gelişimi için kurşun zehirlenmesinin IQ’yu da etkileyebildiği bildiriliyor.

Küçük balıkların ‘soykırım’ gibi avlanması, Marmara’nın sonu demek

İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Fiziksel Oşinografi ve Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahsen Yüksek, küçük balıkların avlanmasının deniz ekosistemine ciddi zararlar verdiğini belirterek Marmara Denizi’nde müsilaj görülmesinden önce çok miktarda küçük balık avlandığını tespit ettiklerini söyledi.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Yüksek, nüfus yoğunluğu nedeniyle Marmara Denizi’nin baskı altında olduğunu, Karadeniz‘in 10’da biri boyutlara sahip olmasına rağmen çok miktarda balık avlanmasıyla öne çıktığını ifade etti.

Marmara’nın Akdeniz ve Karadeniz arasında önemli bir geçiş yolu ve bol besininden dolayı da üretim sahası olduğunu anlatan Yüksek şunları söyledi: “Ekonomik olarak önemli türlerin göçlerine aracılık yapıyor. Biz burada balığı tüketircesine harcarsak Marmara Denizi için büyük tehlikelere sebep veririz. Çünkü besin zinciri dediğimiz, canlıların birbiriyle ilişkisini, dengesini bozuyoruz. Hem Karadeniz’deki hem Akdeniz’deki türlerin devamlılığıyla ilgili kötü sonuçlara neden oluyor. Bunlardan dolayı Marmara Denizi, balıkçılığın son derece önemli ve koruyucu politikalarla yönetilmesi gereken bir iç deniz, yönetimi tamamen bize ait.” diye konuştu.

Büyük teknelerin tonlarca yavru balığı avlaması deniz dengesini bozuyor

Yavru balıkların deniz ekosistemi için taşıdığı öneme dikkati çeken Yüksek, şöyle devam etti:

“Marmara Denizi özellikle kış aylarında üretken bir deniz. Yavru balığa, küçük balığa çok ihtiyaç duyduğu zaman siz o anda avcılık sezonunun açılmasıyla beraber büyük teknelerle Marmara’ya girmeye çalışan balığın önünü keserseniz, girmesine izin vermezseniz ortamdaki canlı dengesi tamamen bozuluyor. İstemediğimiz sonuçlar oluşuyor. Eğer aynı anda tonlarca yavru balığı ortamdan çekerseniz oradaki sistem tamamen çöküyor. Onların yerini denizanası gibi istemediğimiz türler alıyor.”

Gırgır ve algarna avcılığı büyük tehdit

Marmara Denizi’ne zarar veren avlanma çeşitleriyle ilgili de konuşan Yüksek, bunların başında gırgır avcılığının geldiğini kaydetti:

“Gırgır avcılığı özellikle boğazlarda veya koyların yakınındaki bölgelerde yapıldığı zaman denize büyük hasar veriyor. Çünkü üremesine izin vermeden küçük balığı avlıyorlar ve bir anda tonlarca birden avlanıyor. Müsilaj olayından önce yaptığımız araştırmalarda gördük ki Marmara Denizi’nden çok miktarda küçük balık avlanmış.”

Deniz salyangozu, karides, midye, istiridye gibi türlerin avlanması için uygulanan algarna balık avcılığının da deniz tabanına hasar veren bir avlanma şekli olduğunu anlatan Yüksek, “Hayalet ağlar uzun süre denizin altında kalıyor ve avlanmaya devam ediyorlar, üzerinde yoğun miktarda canlı organizma birikiyor. Bunlar çürüyerek Marmara’nın altında zaten hassas olan oksijenin daha da tüketilmesine sebebiyet veriyor. Özel türlere yönelik bir avcılık uygulanıyor, nadir, dibe bağlı türlere yönelik. Bunu da istemiyoruz çünkü o türlerin çoğu koruma altında veya nesli gerçekten tehdit altında” diye konuştu.

‘Radikal kararlar alınmalı’

Denize deşarjlarla ilgili bakanlıkların bir altyapı oluşturduğunu, denetlemelerle büyük cezalar yazıldığını kaydeden Yüksek, balıkçılık ayağında da benzer bir planın oluşturulması, hangi türün ne zaman avlanacağına dair radikal kararlar alınması gerektiğini dile getirerek “Gerçekten zaman kalmadı” dedi.

Marmara Denizi’ndeki bütün balık türlerinin tehlike altında olduğu uyarısında bulunan Yüksek, “İstavrit de dahil. İstavrit bile şu anda Marmara Denizi’nde sömürülüyor, kalmadı.” dedi ve ekledi:

“Marmara Denizi bizim yönetimimizde, gerçekten radikal kararlar alınması lazım. Deniz yediveren gülü gibidir, siz ona bir lokmacık bir şey verin, o size bir sürü şey verecektir. Ama sabırlı olmanız lazım. ‘Ben bir sene balıkçılığı burada kontrol altına aldım balık çoğaldı, orkinoslar geldi, bunun dibine vuralım’ dememek gerekiyor. Marmara’da artık kontrollü avcılığın yapılması gerektiğine herkes inanmalı ve bunu uygulamalı.”

Ahsen Yüksek, olta balıkçılığı konusunda ise “Bir yanda büyük, tonlarca balığı götüren bir sistem var, sistemi tamamen yok ediyor, üreyen sistemi alıyor. Bir yanda da oltasını atan balıkçılar, toplasanız Boğaz’da günde 2 ton balık çıkarıyorlar. Ama bir gırgır bir seferde o kadar balığın fazlasını avlıyor.” diye konuştu.

“Denetimler, merkezinde yapılmalı”

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Hayvansal Gıda Ürünleri Meslek Komitesi Başkan Yardımcısı Serdar Can da, yanlış avlanan balıkçılara yönelik denetimleri desteklediklerini belirtti:

“Ama istavrit 11 santim geliyor, 13 santim mümkün değil, olmuyor. Biz 13 santim için kesinlikle uğraşıyoruz ama olmuyor. Denizde tutuluyor, hale gönderiliyor, fatura kesiyoruz, vatandaş da alıyor. Gidip o adamın elindeki balığı alıyorlar, ceza kesiyorlar. Denizde bunun Sahil Güvenliği var, denizde denetim daha sık yapılabilir, merkezinde yapılabilir. Tutulurken denetim yapılabilir. Balıkçıların çıkış noktaları belli, hangi limanlardan, nerelerden çıktığını az çok herkes biliyor.”

Avdan sonra ceza kesiliyor

Marmara Denizi’nde avlanma kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı 2021 yılında 193 bin 608 denetim yaptı. Düzenlemelere aykırı hareket eden 6 bin 798 gerçek ve tüzel kişiye 27 milyon 597 bin lira idari para cezası uygulandı ve yapılan denetimlerde 1061 ton su ürünü ve 152 balıkçı gemisi ile 5 bin 714 muhtelif av aracına el konuldu.

Ayrıca, 2021’de yapılan mevzuat değişikliğiyle Marmara Denizi’nden avcılık yoluyla elde edilen hamsi, istavrit, sardalya başta olmak üzere su ürünlerinin dökme olarak balık unu yağı fabrikalarına nakledilmesi yasaklandı.

Denizlerin Terkedilmiş Av Araçlarından Temizlenmesi Projesi’ni 2014’te uygulamaya koyan bakanlık şimdiye kadar 80 milyon metrekare alanı tarayarak, 520 bin metrekare ağ ve sepet, algarna ve benzeri 9 bin av aracını sucul ekosistemlerden temizlediğini de açıkladı. Çıkarılan av araçlarından mümkün olanlar geri dönüşüme kazandırılırken çalışmalar sonucunda yaklaşık 1,7 milyon su canlısının ağlara takılarak ölmesi engellendi.