Ana Sayfa Blog Sayfa 911

Geçen sene 59 milyon insan yerinden edildi

Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütü (IOM) tarafından dün yapılan açıklamada, geçen sene 59,1 milyon insanın çatışma ve aşırı hava olayları nedeniyle ülke sınırları içerisinde evlerini terk etmek zorunda kaldığı bildirildi. Rakam 2020’de kaydedilenden dört milyon kişi daha fazla.

Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi’nin (IDMC) son güncel küresel raporuna işaret edilen açıklamada IOM, raporu afetlerden ve diğer krizlerden etkilenen toplulukları desteklemede organizasyonlar, insani yardım kuruluşları ve hükümetler için değerli bir araç olarak nitelendirdi ve ekledi:

“İnsani yardım ve temel hizmetlerin insanların en çok ihtiyaç duyduğu yerlere ulaşmasını sağlamak için insan hareketliliği eğilimlerini anlamak, yönetmek ve bunlara uyum sağlamak hayati önem taşıyor.”

İlgili haber: UNDP: 25 yıl içinde 200 milyon iklim göçmeni bekliyoruz

Afetlerden kaçış

Son 15 yılda, ülke sınırları içinde evini terk etme nedenlerinin büyük çoğunluğunun afetlerin etkisi nedeniyle gerçekleştiği bildirildi. Buna göre afetler, yerinden edilme konusunda çatışma ve şiddetten daha çok tetikleyici unsur oldu.

İlgili haber:  BM’den iklim göçü açıklaması: Ayrımcılığa uğrayabiliyorlar

Rapora göre geçen yıl da bir istisna olmadı. Sel, fırtına ve siklon gibi hava olayları 2021’de başta Asya-Pasifik bölgesinde olmak üzere yaklaşık 23,7 milyon insanın ülke içinde evlerini terk etmesine neden oldu.

İlgili haber: Altı ayda ülke içinde yerinden edilenlerin sayısı 15 milyona ulaştı

Ayrıca IOM iklim değişikliğinin beklenen etkileriyle birlikte iddialı bir iklim eylemi ortaya koyulmadığı sürece sayıların gelecek yıllarda artacağı konusunda uyarıda da bulundu.

İlgili haber: Somali’de kuraklıktan 4,3 milyon kişi etkilendi, 540 bin kişi göç etti

Öte yandan çatışma ve şiddet kaynaklı yerinden edilme oranında bir önceki yıla göre 2021’de yüzde 50’lik bir artış gerçekleşti. 14,4 milyon insan bu nedenle evlerini terk etmek zorunda kaldı. Çoğunluk ise Afrika’da, Etiyopya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde, kaydedildi. Afganistan ve Myanmar’da da benzeri görülmemiş rakamların kaydedildiği bildirildi.

İlgili haber: Ukrayna’da 11 milyon kişi yerinden edildi, AB’den Rusya’ya yeni yaptırım paketi

Rapordaki verilere göre; Türkiye’de 2008’den 2021’e kadar yerinden edilen 1,1 milyon insandan 400 bin 967’sinin yaşadığı yeri terk etme sebebi afetlerdi.

Türkiye’de 2008 ve 2021 tarihleri arasında deprem nedeniyle 292 bin kişi, orman yangınları nedeniyle 81 binin üzerinde kişi ve sel nedeniyle de yaklaşık 26 bin kişi yerinden oldu.

İklim krizi: Avustralya yağmur ormanları iki kat daha hızlı ölüyor

Avustralya’nın tropik yağmur ormanları ağaçları, küresel ısınma nedeniyle 1980’lerden bu yana, iki kat daha hızlı ölüyor. Yeni yapılan bir araştırmaya göre, tropikal ormanlar, emdiklerinden daha fazla karbondioksit salmaya başlayabilir.

Depolanan karbon da iki kat hızlı atmosfere dönüyor

Oxford Üniversitesi’nde tropikal orman ekoloğu ve çalışmanın baş yazarı olan David Bauman, ağaç ölümlerinde bu kadar belirgin bir artışı tespit etmenin şoke edici olduğunu söyledi: “Ölüm riskinin devamlı olarak iki katına çıkması, ağaçlarda depolanan karbonun atmosfere iki kat daha hızlı geri döndüğü anlamına geliyor.”

Çalışmanın ortak yazarı olan Oxford profesörü Yadvinder Malhi ise Avustralya’nın yağmur ormanlarındaki değişiklikleri, son yedi yılda dört kitlesel ağarma olayına maruz kalan Büyük Set Resifi’ndeki mercanlarla karşılaştırılabileceğini kaydetti:

İlgili haber: https://yesilgazete.org/kuresel-isinma-mercanlari-vurmaya-devam-ediyor-buyuk-resifin-yuzde-91i-agardi/

“Araştırmalarımız, resiflerden kıyıya baktığınız zaman Avustralya’nın meşhur yağmur ormanlarının da süratle değiştiğini gösteriyor. Ek olarak, belirlediğimiz muhtemel itici etken olan küresel ısınmanın atmosferde yarattığı kurumanın artan etkisiyle, dünya genelinde tropik ormanlarda gerçekleşen ağaç ölüm oranlarında benzer artışların meydana gelebileceği görülüyor. Öyleyse, tropik ormanlar yakında karbon kaynakları haline gelebilir ve küresel ısınmayı 2C’nin altında sınırlama mücadelesi hem daha acil hem de daha zor hale hale gelir”.

Büyük set resifindeki kitlesel ağarma gibi

Avustralya Botanik Bilimleri Enstitüsü’nde kıdemli araştırma bilimcisi olan Russell Barrett de aynı kanıda. Barrett, kitlesel ağaç ölümlerinin “Büyük Set Resifi’ndeki kitlesel mercan ağarma olayları kadar net ve keskin” bir iklim uyarısı olarak anlaşılması gerektiğini söyledi.

Araştırmanın ormanların karbon depolama potansiyelinin yeniden düşünülmesine neden olabileceğini belirten Barrett,  “Ağaç ölümü riskinin iki katına çıkması, ormanlarımızda depolanan karbon miktarına ve orada ne kadar kalacağına ilişkin hesaplamalarımızı önemli ölçüde değiştiriyor” dedi.

Çalışmada , 24 kuzey Queensland ormanındaki 8300’den fazla ağacın verilerini incelendi.

2020’de yapılan bir araştırma, tropik ormanların atmosferden artık daha az karbon emdiğini ve bunun da iklim bozulmasının hızlanma olasılığını artırdığını bulmuştu. Bütün bu çalışmalar karbon yutaklarının kaybını önlemek için karbon üreten faaliyetlerin çok daha hızlı kesilmesi ihtiyacına işaret ediyor.

Amazon ormanlarında yürütülen başka araştırmalar da benzer sonuçlara işaret ediyor. Araştırmacıların yaptığı hesaplar, son on yıllar içerisindeki ağaç ölümlerinin artmasıyla ortaya çıkan biyokütle kaybının, yeni büyüyen ağaçların devreye girmesiyle dengelenemediğini açığa çıkardı. Bu durum, ölüm oranındaki artışın, bu ormanların karbon emisyonlarını dengeleme potansiyelinde kesin bir düşüşe dönüştüğünü gösteriyor.

Barrett, çalışmanın kuzey Queensland’deki tropik ormanlara odaklanırken, kuruyan atmosferin tüm Avustralya bitki topluluklarını etkilediğini ve bir dizi habitatta daha fazla çalışma yapmanın gerektiğini de vurguladı.

Japonya ‘sıfır karbon’ yatırımları için 20 trilyon yen ayıracak

Japonya hükümeti “2050’de net sıfır karbon” hedefi kapsamında yeşil enerji sektörü yatırımlarına 20 trilyon yen (156 milyar dolar) mali destek hedefliyor. Ancak azaltımlar yapılmasına karşın kömür enerjisinden vazgeçilmemesi ve halen teşvik edilmesi bu hedefe varılmasıyla ilgili kuşkuları güçlendiriyor.

Başbakan Kişida Fumio, enerji politikaları uzmanlarıyla düzenlediği toplantıda, ülkesinin “2050’de net 0 karbon” hedefine yönelik yeşil enerji yatırım planlamalarını ele aldı. Kişida “Temiz enerji merkezli ekonomik toplum ve sanayi yapılanmasına dönüşebilmek ve iklim değişikliğine müdahale etmek ‘yeni kapitalizmin’ temel görevi” diye konuştu.

Yeşil enerji yatırımlarının, ekonomik büyümeyi sağlayacağını belirten Kişida, bu yatırımlar için hükümetin 20 trilyon yen (156 milyar dolar) mali destek planladığını söyledi.

Japon Başbakan, “İvedilikle fon tedarik edeceğiz ve özel sektörden uzun vadeli yatırımı çekmek üzere kararlılığımızı göstereceğiz” ifadelerini kullandı.

İleri bir adım ama yeterli değil 

Japonya ilk 10 sera gazı yayıcısı ülke arasında bulunuyor.

Ülkenin güncellenmiş 2030 Paris Anlaşması hedefi, emisyonları 2013’ün altında yüzde 46 azaltmayı ve yüzde 50’lik bir azalmaya yönelik “zorlu çabayı sürdürmeyi” taahhüt ediyor. Bu yeni hedef 1.5C hedefi için gereken yüzde 60’dan fazla bir azalmanın gerisinde ancak önceki yüzde 26 azaltma hedefinden daha yüksek olduğu için önemli bir adım olarak görülüyor.

Japon Hükümeti, yeni NDC ile birlikte, yenilenmiş hedefine ulaşmak için  Ekim 2021’de yeni bir Temel Enerji Planını da onayladı. Plan, yüzde 36–38 yenilenebilir elektrik (önceden yüzde 22–24), yüzde 20–22 nükleer (değişmedi), yüzde 22 gaz (önceden yüzde 27) ve yüzde 19 kömür (önceden yüzde 26) olarak revize edilmiş 2030 elektrik karma hedefini içeriyor.

Ancak halen termal enerjiyi teşvik etmeleri ve nükleer enerjiye olan bağımlılığı, Japonya’nın hem hedefleri hem de bunu gerçekleştirme kapasitesi açısından iklim uzmanları ve aktivistlerince yetersiz bulunuyor.

İklim Eylem Ağı, Başbakan Kishida’nın planlarının termal enerji üretimini teşvik edeceğini ve karbon üretimini artıracağını iddia ederek, COP26’da  Japonya’ya “Günün Fosili Ödülü”nü vermişti.

 

Covid-19 için kullanılan hızlı testler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar için de kullanılabilir

Cinsel yolla bulaşan enfeksiyon (zührevi hastalık) vakalarının artış göstermesiyle, pandemi döneminde kullanımı artan evde kendi kendine test kitlerinin bu hastalıklar için de yaygınlaştırılması gündeme geldi.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) verilerine göre, pandeminin ilk yılında 134 bin frengi (sifiliz) vakası kaydedildi ve 2016’dan bu yana yüzde 52’lik bir artış oldu.

CDC, sağlık bakım kliniklerinin pandeminin başlangıcında yüz yüze hastane  ziyaretlerini  azalttığını ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyon gözetim programlarının kaynaklarının başka yerlere kaydığını gözlemledi.

COVID-19 için evde yapılan testlerin popülaritesinden sonra evde kendi kendine test sistemi, politika yapıcılar ve marjinal nüfustaki insanlar da dahil olmak üzere birçok kişi tarafından benimsendi.

ABD’nin California eyaletinde ocak ayında, özel sağlık sigortacılarının evde zührevi hastlıklar için evde testin maliyetini karşılamasını gerektiren bir yasa yürürlüğe girdi.

Yetkililer uygulamanın, bireylerin evlerinin mahremiyetinde, kliniklere gitmeden ve  damgalanma korkusu yaşamadan numune vermesi için avantaj olduğunu ve tüm gelir düzeylerinden kişilerin istediği sıklıkta test yapmasına olanak sağladığını söylüyor.

Zamanı geldi

Nature dergisinden Carrie Arnold‘a konuşan Alabama Üniversitesi‘nden jinekolog  Shweta Patel, bu değişimin,  COVID-19 için yaşananlara benzer bazı aksaklıklar yaratabileceğinin altını çiziyor.

Evde yapılan testlerle insanların  yüz yüze testlerle gelen danışmanlığı almayacaklarını ve halk sağlığı departmanlarının istatistikleri kaybedebiliceğini söyleyen Patel, kullanıcıların kendi sonuçlarını bildirmeleri ve diğerlerini teste ihtiyaç duyabilecekleri konusunda bilgilendirmek için kendi kişi takibini yapmaları gerektiğini söylüyor. Fakat bu her zaman mümkün olmuyor.

Öte yandan Washington DC’deki Bölgesel AIDS Direktörleri programlarından sorumlu müdür yardımcısı Natalie Cramer, pandemi sırasında COVID-19 için kendi kendini test etmenin yararlı olduğunu kanıtladığını hatırlatıyor:

“Hepimiz COVID’i kendi kendini test etme konusunda daha rahat hale geldik” Bu hem bir ihtiyaçtı hem de bir rahatlık yarattı.Frengi ve HIV dahil zührevi hastalıklar için benzer bir yaklaşımın benimsenmesinin zamanını geldi.”

Frengi, yaklaşık beş yüz yıldır en yaygın olarak tanınan ve korkulan zührevi hastalıklarıdan biri. 1910’da arsenik bazlı bir bileşik olan salvarsan ilacı keşfedidi ve otuz yıl sonra penisilinin ortaya çıkmasından bu yana büyük ölçüde tedavi edilebilir hale geldi.

Doğru kondom kullanımı ile bu hastalığ bulaşma riski sıfıra yakın bir oranda azaltılabiliyor. Bununla birlikte, tedavi edilmediği takdirde hastalık ölümcül olabilir ve özellikle doğumda veya doğumdan önce bulaşırsa ciddi nörolojik sorunlara neden olabiliyor.

Melbourne Üniversitesi‘nden mikrobiyolog Deborah Williamson, hastalığa neden olan Treponema pallidum bakterisini tespit etmenin yeterince kolay olduğunu söylüyor. Tespit için bir klinikte,  genellikle bir kan örneği alınarak  T. pallidum’u içeren bakteri ailesine karşı antikor aramak için tahlil yapılıyor. Bu tahlil pozitifse, klinisyen tanıyı doğrulamak için orijinal numune üzerinde daha fazla test yapıyor.

Patel, yöntem ne olursa olsun, kişinin testinin pozitif çıkması durumunda tedavinin bir doktor reçetesi gerektirdiğini söylüyor.

COVID-19 salgını, dünya çapında klinik tabanlı testlerin azalmasına yol açtı. Örneğin, 2020’nin ikinci çeyreğinde New York‘ta SARS-CoV-2 enfeksiyon oranları yüksekken, cinsel yolla bulaşan hastalıklara dair test yaptırma sayısı keskin bir şekilde düştü, klinik ziyaretleri azaldı. Fakat enfeskiyonların bulaşma oranı arttı.

Ulusal STD Direktörleri Koalisyonu klinik ve cinsel sağlık direktörü Jennifer Mahn, bu değişikliklerin “mükemmel bir başlangıç yarattığını” söylüyor.

Pandemi, evde yapılan testlerde de patlama yarattı. Hükümetler, insanların seyahat etmeden veya sosyalleşmeden önce bulaşıcı olup olmadıklarını kontrol etmelerinin bir yolu olarak evde COVID-19 testini teşvik etmeye başladı. Çeşitli araştırmalar, enfeksiyonları yalnızca viral yük yüksek olduğunda tespit edebilen hızlı antijen testleriyle bile sık sık yapılan bu testlerin, halk sağlığına yardımcı olabileceğini gösterdi.

Ayrıca bu süreçte doktorlar, araştırmacılar ve halk, genel olarak evde test kitlerinin doğruluğu ve kullanışlılığı konusunda daha rahat hale gelmiş oldu.

Uygulamayı destekleyenler, evde COVID-19 testinin popülaritesinin evde zührevi hastalık testlerinin kullanımını ve talebini artıracağını umuyor.

Araştırmalar, bunların popüler olabileceğini gösteriyor. Örneğin, ilk olarak Zimbabwe‘de erkeklerle seks yapan erkeklerle yapılan ve Nisan 2021’de yayımlanan araştırma, katılımcıların frengi için kendi kendini test etmeye istekli olduğunu gösterdi.

Harare‘deki Pangea Zimbabwe AIDS Trust‘ta kıdemli program yöneticisi olan çalışma ortak yazarı Definate Nhamo, kendi kendini test kitlerinin insanların test hizmetlerine erişmesine yardımcı olacağını söylüyor:

“20-30 dakika içinde sonuç alabiliyorlar ve sağlık çalışanlarının bazı olumsuz tutumlarına katlanmak zorunda kalmıyorlar.”

Tükürükte HIV-1 ve HIV-2’ye karşı antikorları tespit eden ilk evde HIV testi, 2012’de ABD Gıda ve İlaç Dairesi tarafından onaylanmıştı.

Kullanıcılar, numuneleri bir laboratuvara göndermek zorunda kalmadan dakikalar içinde sonuç alabiliyor. Test ilk çıktığında o kadar popüler değildi ve fiyatı 40-50 dolar arasındaydı. Ancak, diğer zührevi hastalıkalr için benzer girişimlere ilham verdi verdi ve 2010 sonlarında kendi kendine frengi testleri  ortaya çıkmaya başladı.

Klinik tabanlı benzerleri gibi, evde yapılan frengi testleri de bir kan örneğinde T. pallidum içeren bakteri ailesine karşı antikorları tespit ediyor. Ancak bir tüp kan yerine sadece bir damla kanla bunu yapabiliyor: Kan şekeri kontrolü ve evde hamilelik testi arasında bir teknoloji gibi düşünülebilir.

Kullanıcıların ağız, anüs ve cinsel organlarından ayrı sürüntüler alarak analiz için bir klinik laboratuvara göndermelerini isteyen bazı kendi kendine uygulanan frengi testleri de mevcut. Bu kitler, doğrudan T. pallidum bakterisiinin proteinlerini veya enfeksiyon sebebiyle  hücreler tarafından salgılanan maddeleri test ediyor. Doğru kullanıldığında, testlerin duyarlılıkları (gerçek pozitif oranlar) ve özgüllükleri (gerçek negatif oranlar) klinik tabanlı testlerle karşılaştırıldığında yüzde 98’in üzerinde doğruluk veriyor.

Kuzey Carolina Üniversitesi‘nde bulaşıcı hastalık epidemiyoloğu Weiming Tang, klinik testlerin sonuçlanmasınınbirkaç gün sürebileceğini ve bu nedenle her cinsel ilişkiden önce test yaptırmanın olasılığını azalttığına dikkat çekiyor.

Önemli bir dezavantaj ise şu an  kitlerin genellikle 50 dolardan başlaması ve birden fazla hastalığı test edebilenlerinin 100 doların üzerinde olması.

Ayrıca Cramer, ister Covid-19 ister frengi için olsun, herhangi bir evde yapılan testin doğruluğunun, kullanıcının numuneyi ne kadar iyi toplayabildiğine bağlı olduğunu vurguluyor.

Bazıları ise evde yapılan testlerin, özellikle frengi gibi cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar için klinikte test yaptırıldığında alınabilen danışmanlık ve temas takibinden yoksun olmasından endişe ediyor.

Cramer, kendi kendine test sonuçlarıhalk sağlığı veritabanlarına otomatik olarak yüklenmese bile, bunun raporlamada o kadar büyük bir düşüşe neden olmayabileceğini söylüyor: Çünkü evde testler uygulayanların çoğu, zaten test için bir kliniğe gitmiyor, bu yüzden verilerde net bir kayıp oluşmayabilir.

Ayrıca, insanlar hastalığı kendi kendine tespit etse bile, tedavi almak için hala sağlık sistemiyle etkileşime girmesi gerekiyor, bu da enfeksiyonları izlemek ve temaslıları izlemek için başka bir fırsat sunuyor.

Üstelik bazı kendi kendine test sistemleri, resmi bir klinik ziyaretine gerek kalmadan testi pozitif çıkan kişilere antibiyotik reçeteleri gönderebiliyor., ki bu da başka bir veri toplama fırsatları sağlıyor.

Hecht, genel olarak toplumun evde test yapabilme imkanının olmasının, olmamasından daha iyi olduğunu belirtiyor.

“Çok sayıda olumlu vaka görüyoruz, bu da bize bu tür bir hizmete gerçekten ihtiyaç duyan bir grup insana ulaştığımızı gösteriyor. İnsanların erişimini mümkün olduğunca kolaylaştırmak istiyoruz.”

 

Taliban, kadınların televizyona yüzlerini örtmeden çıkmasını yasakladı

Afganistan‘da yönetimi ele geçiren Taliban yönetimi, kadın televizyon sunucuları ve ekrana çıkan diğer kadınların yüzlerini örtmelerini istedi.

BBC Peştu Servisi’ne konuşan Taliban din polisi yetkilisi,  yasağın, medya kuruluşlarına çarşamba günü gönderilen bir kararname ile iletildiğini söyledi. İki hafta önce de Afganistan’daki kadınlara dışarda peçe takma kuralı getirilmiş, uymayanların cezalandırılacağı ilan edilmişti.

Taliban yönetimi devraldığından bu yana kadınlarla ilgili kısıtlamaları adım adım artırıyor. Kadınların yanlarında erkek bir akrabaları olmadan seyahat etmeleri yasaklandı; daha önce açılacağı ilan edildiği halde kız çocuklarının devam ettiği orta dereceli okullar da kapatıldı.

Reuters, Taliban hükümetinin “Ahlaksızlığı Önleme ve Fazileti Teşvik Bakanlığı” sözcüsüne dayandırdığını haberinde yeni kararnamenin 21 Mayıs günü yürürlüğe gireceğini bildirdi. Bakanlık sözcüsü, ajansa göre kadınların yüzünü kapatması kuralını “tavsiye” olarak nitelendirdi, ancak kurala uymayanların neyle karşılaşacağı konusunda bir açıklama yapmadı. 

Kabil'de alış verişe çıkan kadınlar
Taliban için ‘ideal’ kadın giysisi, burka.
Taliban 1990’larda ilk kez iktidara geldiğinde ülkedeki bütün kadınlara ev dışında bedenlerini ve yüzlerini bütünüyle örten burka giyme kuralı getirmişti. 2001’de ABD ve müttefiklerinin askeri müdahalesi ile iktidardan uzaklaştırıldıklarında özellikle başkent Kâbil’de kadınlara yönelik kısıtlamaların önemli bir kısmı kaldırılmış; ancak kırsal kesimlerde Taliban etkisi sürmüştü. 

Japonya’nın ünlü kiraz çiçekleri, iklim krizi yüzünden artık daha erken açıyor

Japonya’nın dünyaca ünlü kiraz çiçeklerinin (sakura) açma tarihi, iklim değişikliği ve şehirleşme nedeniyle değişti.

Met Office ve Osaka Metropolitan Üniversitesi’nin yaptığı çalışma, sakuraların tam çiçeklenme tarihinin, insan kaynaklı iklim değişikliği ve kentsel ısınma etkisiyle göre 11 gün daha erken olduğunu buldu.

Gözlemler, Kyoto şehir merkezinde ortalama mart sıcaklığının, hem iklim değişikliği hem de kentsel ısınmanın etkisiyle sanayi öncesi dönemden bu yana birkaç derece arttığını gösteriyor.

Sakura çiçekleri Japon kültüründe önemli bir figür olmanın yanında, açma döneminde artan turizm faaliyetleri ve sakura festivalleri, yerel ekonomiye büyük katkı sağlıyor.

Şehir ısınıyor

İnsan etkisinin tam çiçeklenme tarihlerini hangi düzeyde etkilediğini belirlemek için, bilgisayar modellerinin insan kaynaklı sera gazı emisyonlarını ortadan kaldırdığı bir senaryoyla mevcut iklim karşılaştırıldı.

Karşılaştırma, Kyoto şehir merkezi ve Kameoka‘nın kırsal bölgesindeki değerler arasında yapıldı.

İki lokasyondaki sıcaklıklar, 1940’lardan itibaren farklılaşmaya başladı. Kyoto’daki kiraz çiçeklerinin tam çiçeklenme tarihlerindeki  değişimin neredeyse yarısının kentsel ısınmadan kaynaklandığı tespit edildi.

İki istasyon arasındaki fark, 20’inci yüzyılın sonlarında ise dengelendi ve Kyoto’nun merkezindeki kentsel ısınma zirveye ulaştı. Şu an her iki bölgede de, iklim değişikliğinin süregelen etkisiyle sıcaklık farkı azalarak,  giderek daha erken çiçeklenme yaşandı.

Geçen yıl Kyoto’daki kiraz çiçekleri 1200 yıldır en erken tarih olan 26 Mart’ta açtı. Bu yılın tam çiçeklenme tarihi 1 Nisan oldu.

Kyoto’daki ortalama mart sıcaklığı ve sakuraların tam çiçek açma tarihlerini gösteren grafik.

Emisyonlar durmazsa bir hafta daha geriye kayabilir

Bilim insanları ayrıca, sera gazı emisyonları olduğu gibi devam ederse, yüzyılın sonuna kadar çiçek açma tarihinin bir hafta daha erkene kayacağını tahmin ediyor.

Çalışmanın baş yazarı Met Office iklim bilimcisi Dr. Nikos Christidis, 2021’de yaşanan erken çiçeklenme tarihinin, yüzyıl içinde görülmesi olasılığının 15 kat daha olası olduğunu belirtti:

“Bu tür olayların, 2100 yılından sonra birkaç yılda bir meydana geleceği ve bu noktadan sonra artık aşırı olarak kabul bile edilmeyecekleri tahmin ediliyor.”

Neden önemli?

Baharın habercisi olarak kutlanan kiraz çiçeklerinin açma zamanlamasını anlamak ülke açısından oldukça önemli.

Daha erken çiçeklenme zamanı, öngörülebilirlik ve plan yapma becerisini kısıtlıyor. Turizm ve festivallerin yanı sıra, ağaç fenolojisinin artan sıcaklıklara duyarlılığı da ülkedeki tarım ve arazi yönetimi uygulamaları üzerinde zincirleme etkilere sahip.

Japonya’da çarpıcı kiraz çiçekleri ile dikkat çeken birkaç şehirden biri olan Kyoto, aynı zamanda iklim değişikliği biliminde önemli bir sembol. Ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltılmasını zorunlu kılan ilk anlaşma olan Kyoto Protokolü, Aralık 1997’de kabul edildi.

Kadıköy’ün ardından Maltepe Belediyesi’ne de operasyon

Kadıköy Belediyesi‘nin ardından CHP’li Maltepe Belediyesi’ne de bugün sabah saatlerinde operasyon düzenlendi.

Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada, aralarında Maltepe Belediyesi’nde üst yönetimde görevli kişilerin de olduğu 10’u kamu görevlisi 18 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.

DHA’nın aktardığına göre; Maltepe Belediyesi’nin üst yönetiminde görevli kişiler ile zabıta personelinin de aralarında yer aldığı 10’u kamu görevlisi toplam 18 şüpheliye “örgütlü olarak rüşvet almak, vermek“, “aracılık etmek” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından operasyon düzenlendi.

Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince yürütülen soruşturma kapsamında bugün sabah saatlerinde eş zamanlı operasyon düzenlendi.

Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, belediyeye yapılan operasyonun ardından sosyal medya hesabı üzerinden açıklamalarda bulunmuş, “Bugün, mevcut iktidarın yeni bir ayak oyununa, algı operasyonuna tanıklık ediyoruz. Basına, ‘Kadıköy Belediyesi’ne rüşvet operasyonu’ olarak yansıyan ‘haber’ apaçık ki Kadıköy Belediyesi’ne karşı yapılan siyasi bir operasyonun parçasıdır” demişti.

Aydın Germencik’te vatandaşlar toprakları için mücadele ediyor: Şirket adeta ilçemize çöktü

Aydın’ın Germencik ilçesinde dokuz tane jeotermal santral ve yaklaşık 100’e yakın sondaj kuyusu bulunan Maren Maraş Elektrik Üretim şirketinin, yeni projeler için bakanlığa başvuruda bulunduğu ortaya çıktı.

Germencik Çevre Platformu’nun aktardığı bilgilere göre; kentte 32 tane jeotermal santralı bulunuyor. Santralların 19’u ise Germencik’te faaliyet gösteriyor. Maren Maraş şirketinin ilçede dokuz tane jeotermal santralı ve yaklaşık 100’e yakın sondaj kuyusu bulunuyor. Şirket 12 Mayıs tarihinde ilçede dokuz ayrı sondaj kuyusu açmak ve ‘Melih JES Yardımcı Kaynak Güneş Enerji Santralı’ projesi için bakanlığa başvuruda bulunduğu ortaya çıktı.

BirGün‘den Aycan Karadağ‘ın aktardığına göre; Germencik’te kurulan jeotermal faaliyetler, inciri ve zeytin üretimini adeta bitirme noktasına getirdi. Buna rağmen Maren Maraş Elektrik Üretim şirketi, Bozköy Mahallesi’nde 3,79 hektarlık tarım arazisinde dokuz tane jeotermal sondaj çalışması yapmak istiyor. Yapılmak istenen proje alanı incir bahçelerinin içinde kalıyor. Ayrıca sondaj alanlarının yakınından dere yatakları geçiyor.

İlgili haber: JES, hava ve su kirliliği, maden kıskacında can çekişen bir tarım kenti: Aydın  

Şirket, Kızılcagedik ve Dağkaraağaç mahallerinde 10,22 hektarlık tarım arazisinde ‘Melih JES Yardımcı Kaynak Güneş Enerji Santralı’ projesi için de başvurdu. Proje alanı yine tarım arazileri içinde kalıyor. Proje alanına en yakın konut ise sadece bin 800 metre mesafede bulunuyor.

‘Şirket adeta ilçemize çöktü’

Germencik Çevre Platformu Başkanı Halil Çetinkaya, “Şirket adeta ilçemize çöktü. Her gün yeni proje yapıyor. Ovaları bitirdiler şimdi de dağlarımızda çalışmalara başladı. Aydın çok verimli topraklara sahip. Bu topraklarda üretim yapıyoruz. Enerji için topraklarımızdan, üretimimizden vazgeçmek zorunda kalıyoruz. Birileri zengin olacak diye topraklarımız yok oluyor. Bunu kabul etmiyoruz. Davalar açıyoruz, kazanıyoruz ama şirket bir şekilde devam ediyor. Germencik’te artık nefes alamıyoruz. Artık bunun durması gerekiyor. Sonumuz hiç iyi değil” diye konuştu.

İlgili haber: Germencik’teki siyanürle altın arama iddiaları Meclis gündeminde

İlçede geçen aylarda arazilerde oluşan dev çatlakların ilçe halkını korkuttuğu bildirildi. Aydın Büyükşehir Belediyesi tarafından kurulan heyetin yaptığı araştırmada, ‘çatlağın su çekilmesinden kaynaklı kuraklık nedeniyle olduğu belirlenmişti.

İzmir’in Çernobil’indeki nükleer çöplerin temizlenmesi başvurusuna umursamaz yanıt

İzmir’in Gaziemir ilçesinde Emrez Mahallesi‘nde onlarca yıldır eski bir kurşun fabrikasının altında gömülü olan nükleer çöplerin temizlenmesi için Belediye, Nükleer Düzenleme Kurumu’na başvuruda bulunmuştu.

Son Kale İzmir’in özel haberine göre Kurum Belediye’nin 25 Nisan’da yaptığı başvuruya, hiçbir somut gerekçe göstermeden “İlgili kurumlarla çalışmalar yürütülmektedir” yanıtını verdi.

İlgili haber: Yeşil Gazete’nin haberleştirdiği Gaziemir’deki nükleer atıklar Meclis gündeminde

Radyasyondan Korunma Dairesi Başkanı Sabri Hızarcı imzasıyla gönderilen yazıda, “İlgi yazınız incelenmiştir. İlgili yazınızda belirtilen Aslan Avcı Döküm Sanayi ve Ticaret A.Ş.‘ne ait İzmir ili, Gaziemir ilçesi, Emrez Mahallesi’nde bulunan fabrika sahasının çevresel iyileştirme faaliyetleri kapsamında ilgili kurumlarla çalışmalar yürütülmektedir. Konuya ilişkin gelişmelerin ilgili kurumlarca bildirileceği değerlendirilmektedir” denildi.

İlgili haber: ‘Gaziemir sorunu çözülmeden, nükleer atık sözleşmeleri kağıt üzerinde kalmaya mahkum’

Laf ebeliği değil görevlerini yapsınlar

Son Kale İzmir’e konuşan Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda, açıklamaya, “Hala tek satırlık bir şey yazıyorlar.İlgili kurumlar gerekli çalışmayı yürütüyor’ diye. Hangi adımları attınız? Cevaplar gayri ciddi. Ciddiyete davet ediyorum. Temizleyecek olanlar hedef saptırıyor” sözleriyle tepki gösterdi.

Resmi yazıya bölgedeki çalışmalara dair ciddi bir cevap alacağını umduğunu belirten Arda,  “Laf ebeliği yapmasınlar. Görevlerini yapsınlar. İnsanların kafasını bulandırmak istiyorlar” dedi.

Kurşun çubuklar ve nükleer atıkların ülkeye nasıl sokulduğunun araştırılmadığını üstüne gidilmediğini aktaran Arda, daha önce bu konuda verilen cezaların akıbetini sordu:

“Her şeyin altında kaldılar. Kestikleri ceza tahsil edildi mi? Nükleer atıklar nereden geldi? Bu iki meseleye cevap versinler. Temizlemenin maliyet bahanesi var, ama bunların yok. Anlaşıldı, buranın temizliğini CHP iktidarında biz yapacağız.”

İlgili haber: Gaziemir’deki radyoaktif atıklarla ilgili arazi sahiplerinin açtığı davada bilirkişi raporu açıklandı

Kontamine alan, 15 yıldır temizlenmeyi bekliyor. Radyasyon kirliliği bulunan 70 dönümlük arazinin yanında bir okul da bulunuyor. Yıllardır süren  soruna karşı Halil Arda, daha önce de alanda haftalarca süren bir  ‘duran adam’ eylemi yapmıştı.

İlgili haber: İzmir’in Çernobil’i Gaziemir’de ‘durma eylemi’ başladı

Şirkete açılan dava kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda, ağır kimyasal ve radyoaktif kirleticilerin bölgede hala yer aldığına ve bu maddelerin doğayı ve insan sağlığını olumsuz etkilediğine işaret edilmişti.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından 2007 yılında yapılan araştırma sonucunda 100 bin ton radyoaktif atık gömülü olduğu rapor edilmişti.

Remziye Apaydın da erkek şiddetine kurban gitti: Kadınlar her gün katlediliyor!

Haber: Fırat BULUT

*

Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde yaşayan ve altı aydır kendisinden haber alınamayan Remziye Apaydın’ın korucubaşı Nihat Cav tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı.

Karakoçan dernekleri yaptıkları ortak açıklama ile üç çocuk annesi Remziye Apaydın’ın öldürülmesine tepki göstererek yasal sürecin takipçisi olacaklarını belirtti.

Aralarında Karakoçan Alevi Kültür ve Dayanışma Derneği, Karakoçan Esnaf ve Sanatkarlar Odası ve Karakoçan köy derneklerinin de bulunduğu 19 STK’nin yazılı açıklamasında, Karakoçan’ın kadın cinayetleriyle anılması ve Apaydın’ın öldürülmesinden duyulan üzüntü ifade edildi.

Remziye Apaydın’dan Kasım 2021’den beri haber alınamaması üzerine ailesinin kayıp başvurusunda bulunduğunu ve yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan korucubaşı Nihat Cav’ın cinayeti itiraf ettiği bilgisine de yer verilen yazılı açıklamada ilçede daha önce yaşanan kadın cinayetleri de hatırlatıldı.

‘Kadınlar her gün toplumsal tanıklığımız huzurunda katlediliyor’

“2022’nin beşinci ayında öldürülen kadın sayısına Remziye Apaydın da eklendi; kadınlar her gün toplumsal tanıklığımız huzurunda katlediliyorlar” denilen açıklamada Karakoça’nın kadın cinayetleriyle anılmasının istenmediğine şu ifadelerle değinildi:

“Karakoça’nın kadın cinayetleriyle değil, Karakoçan’da bütün renkleriyle farklı düşüncelere sahip olan bizler, Karakoçan’a iyi hizmetlerin gelmesi ve gelişmesine katkı sağlayacak projelerimizle birbirimizle rekabet ederek anılmak istiyoruz. Biz Karakoçan’da kadın cinayetlerini sayılar ve listeler üzerinden okumak da istemiyoruz.”

‘Duyarlılık birkaç gün sürüyor’

Kadın cinayetlerinde oluşan duyarlılığın birkaç gün sürdüğü eleştirisine yer verilen açıklamada kadına yönelik şiddetin toplumsal travmaya yol açtığına dikkat çekildi.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önemine değinilen açıklamada “Bizler, bir kez daha kadınların yaşam hakkına yönelik sistematik hal alan kadın cinayetlerinin önlenmesi için yasaların eksiksiz uygulanmasını; önleyici, koruyucu tedbirlerin alınmasını, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak politikaların bir an önce hayata geçirilmesini talep ediyoruz. Kadınların yaşam hakkının korunmasının devletin görevi olduğunu vurgulayarak, bu sorumluluğun yerine getirilmesini istiyoruz” denildi.

‘Devlet İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekerek kadınları daha da korumasız bıraktı’

Açıklamada İstanbul Sözleşmesi‘ne de değinilerek şu ifadelere yer verildi:

“Ancak iktidar kadına yönelik şiddetle samimi ve etkin bir mücadele yerine, tam tersi kadınların yaşam ve özgürlüklerinin güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden imzayı çekerek kadınları daha da korumasız bırakmıştır. Bu nedenle öncelikle iktidarı İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar imza vermeye çağırıyoruz.”

‘Devlet kadını her alanda güçlendirmekle görevli’

Kadın cinayetlerinde ceza indirimi yapılmamasını istediklerinin belirtildiği açıklama Karakoçan Dayanışma İnsiyatifi bu konuda yasal düzenleme yapılması talebinde bulundu. Açıklamanın devamında şu taleplere yer verildi:

“Kadının insan hakları için mücadele eden biz Karakoçanlılar olarak bir kez daha kadınların yanında mücadelemizi sürdüreceğimizi vurguluyor, Remziye Apaydın’ı katleden zanlının en ağır cezayı alması için yasal sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Açıkça ve yüksek sesle ‘Artık yeter!’ diyoruz:

  • Kadınların hayatı ölüme değil, yaşama adanmıştır.
  • Remziye Apaydın için çok üzgünüz. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
  • Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerini lanetliyor ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine son verilmesi için sonuna kadar mücadele edeceğimizi bir kez daha kamuoyuna duyuruyoruz.

Karakoçan dayanışma inisiyatifi

İmzacılar;

  1. Pamuklu – Seymamudan Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kültür Derneği
  2. Keklik Köyü Dayanışma ve Kültür Derneği
  3. Kocadayı (Köçet) Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği
  4. Çakan Köyü Dayanışma Derneği
  5. Çelebi Köyü Kültür ve Yardımlaşma Derneği
  6. Kavalcık (Arpesi) Köyü Sos. Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
  7. Koçyiğitler Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği
  8. Alabal Köyü (Beroj) Dayanışma Derneği
  9. Akpınar (Kanisipi) Köyü Derneği
  10. Yıldız (Norput) Köyü Sosyal Yardımlaşma Kültür Derneği
  11. Gümüşakar (Şamani) Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği
  12. Kuşbayırı Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği
  13. Bazlama (Karsini) Köyü Sosyal Yardımlaşma, Kalkındırma ve Kültür Derneği
  14.  Karakoçan Alevi Kültür ve Dayanışma Derneği
  15. Sarpuca (hamur kesen) Derneği
  16. Karakoçan Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatifi
  17. Karakoçan Esnaf ve Sanatkarlar Odası
  18. Ankara/Karakoçan ve Yöresi Dayanışma ve Kültür Derneği
  19. Avrupa Beydere Dostluk ve Dayanışma Derneği

Son dört ayda en az 99 kadın erkekler tarafından öldürüldü

Türkiye’de son dört ayda erkekler en az 99 kadını öldürdü. Geçen ay en az 52 kadın erkek şiddetine maruz kaldı. 38 kadın erkekler tarafından seks işçiliğine zorlandı. Rakamlar bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği Erkek Şiddeti Çetelesi’nden: