Ana Sayfa Blog Sayfa 47

Ülkelerin iklim yükümlülükleri Aralık ayında BM’nin üst mahkemesinde yasallaşabilir

Birleşmiş Milletler’in en üst düzey mahkemesi, iklim değişikliği konusunda devletlerin yükümlülükleri hakkında bağlayıcı olmayan bir danışma görüşü arayan dönüm noktası niteliğindeki davada kamuya açık duruşmaların 2 Aralık‘ta başlayacağını duyurdu. Bu davayı geçen yıl BM Genel Kurulu Uluslararası Adalet Divanı’na (ICJ) sevk etmişti.

BM Genel Sekreteri António Guterres, o dönemde yaptığı açıklamada, bu görüşün ülkeleri “dünyamızın acilen ihtiyaç duyduğu cesur ve güçlü iklim eylemlerini” almaya teşvik edeceğini umduğunu belirtmişti.

Mahkeme, davayla ilgili olarak AB, İngiltere, ABD ve Brezilya dahil 62 ülkeden ve organizasyondan yazılı görüş aldığını açıkladı.

Dönüm noktası niteliğindeki ‘İklim Davası’ nedir?

Euronews’un aktardığına göre, dünya genelinden 15 yargıçtan oluşan BM mahkemesi paneli, iki soruya yanıt arayacak:

  1. Ülkeler, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının iklim ve çevre üzerindeki etkilerini önlemek için uluslararası hukuka göre ne yapmalıdır?
  2. Hükümetlerin, iklim ve çevreye ciddi zarar veren eylem veya eylemsizliklerinin yasal sonuçları nelerdir?

İkinci soru, özellikle iklim değişikliğinden en çok etkilenecek olan “gelişmekte olan küçük ada devletleri” ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden etkilenen mevcut ve gelecek nesillere atıfta bulunuyor.

Fotoğraf: Alastair Grant

Kaç ülkenin ve organizasyonun kamuya açık duruşmalarda söz almak isteyeceği veya duruşmaların ne kadar süreceği henüz netleşmiş değil. Duruşmalar tamamlandıktan sonra, yargıçların tüm hukuki argümanları gözden geçirmesi muhtemelen aylar sürecek. Görüşlerin 2025‘te açıklanması bekleniyor.

Yeşil NoktaAvustralya ve Yeni Zelanda’dan, ada ülkelerine 28 milyon dolarlık iklim finansmanı
Yeşil NoktaKüçük ada ülkeleri, Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’ndeki tarihi iklim davasını kazandı
Yeşil NoktaKüçük ada ülkeleri adalet arıyor: Sular altında kalacağız, bu denli adaletsizliğe sessiz kalamayız

BM Mahkemesinden bu konuda neden karar isteniyor?

Mayıs ayında, bir BM deniz hukuku mahkemesi, karbon emisyonlarının deniz kirliliği olarak nitelendirildiğini ve ülkelerin bu olumsuz etkileri hafifletmek ve uyum sağlamak için adımlar atmaları gerektiğini belirtti.

Bu danışma görüşü, Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi‘nden (Itlos) gelen türünün ilk örneği bir belgeydi. Bu görüş, Antigua ve Barbuda ile Tuvalu‘nun önderliğinde Karayipler ve Pasifik‘ten dokuz ada ülkesinin oluşturduğu İklim Değişikliği ve Uluslararası Hukuk Komisyonu (Cosis) tarafından talep edildi.

Danışma görüşünde sera gazlarının deniz kirliliği olarak değerlendirildiğini ve ülkelerin okyanusları korumakla yükümlü olduğu belirtiliyordu. Bu, yakın zamanda dünyanın en yüksek mahkemelerinden beklenen üç büyük tanımlayıcı belgeden biri olup, diğerleri Uluslararası Adalet Divanı‘ndan ve inter-Amerikan insan hakları mahkemesinden bekleniyor. Itlos tarafından teslim edilen belge, bunlardan biridir.

Yasal olarak bağlayıcı olmamakla birlikte, bu belgeler son derece etkili olup, gelecekteki iklim davaları için bir çerçeve oluşturması muhtemeldir.

Mahkemeler hükümetleri sera gazı emisyonlarını azaltmaya çağırıyor

Dünya mahkemesindeki dava, aynı zamanda dünyanın dört bir yanındaki diğer yargıçlar ve mahkemeler tarafından hükümetlere sera gazı emisyonlarını azaltmaları konusunda daha fazla şey yapmaları gerektiğini belirten birçok kararın ardından geliyor.

Uluslararası Adalet Divanı Hollanda‘daki Lahey şehrinde yer alıyor. Yerel Hollanda mahkemeleri iklim değişikliğinin potansiyel yıkıcı etkilerinden korunmanın bir insan hakkı olduğunu ve hükümetin vatandaşlarını koruma yükümlülüğü bulunduğunu hükme bağlamıştı. Bu karar, 2019 yılında Hollanda Yüksek Mahkemesi tarafından onaylandı.

Azerbaycan, Hazar Denizi’nin ‘felaket’ küçülmesiyle ilgili alarm verdi

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Pazartesi günü (19 Ağustos) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmede, Hazar Denizi‘nin “felaket”küçülmesi konusundaki endişelerini dile getirdi ve iki liderin bu durumu analiz etmek üzere anlaştığını açıkladı.

Hazar Denizi, dünyanın en büyük iç su kütlesi olup, Azerbaycan ile Kazakistan arasında yer alırken, kuzeyde Rusya, güneyde ise İran ve Türkmenistan ile çevrilidir. Bilimsel araştırmalara göre, Hazar Denizi’nin su seviyeleri, geçen yüzyıl boyunca keskin dalgalanmalar gösterdi. Ve 1990’ların ortalarından beri düşüş eğiliminde.

Aliyev, Bakü‘de Putin ile yaptığı basın açıklamasında, “Görüşme yaptığımız odanın penceresinden, iki yıl önce su altında olan kayaları Vladimir Putin’e gösterdim” dedi ve ekledi:

“Bugün, bu kayalar su yüzeyinin bir metre üzerinde ortaya çıkmış durumda.”

Putin, bu konuda kamuya yönelik bir açıklama yapmadı. Aliyev, gelişen bu durumun ekolojik bir felakete dönüşmekte olduğunu ve Putin ile birlikte durumu analiz etme konusunda anlaştıklarını belirtti. 

27 Mayıs 2019’da Bakü Azerbaycan’da düzenlenen Avrupa Ligi Finali öncesinde Türk Hava Yolları uçağının penceresinden Bakü kenti yakınlarındaki Hazar Denizi’nin havadan görünümü. – Fotoğraf: Amr Abdallah Dalsh/ Reuters

Reuters’in aktardığına göre; Azerbaycan Ekoloji Bakanlığı‘na bağlı Ulusal Hidrometeoroloji Hizmeti Başkanı Nazim Mahmudov, su seviyelerindeki bu düşüşün iklim krizi ile ilişkili artan buharlaşma ve Volga Nehri sularının sulama amaçlı yönlendirilmesinden kaynaklandığını söyledi.

Mahmudov, Hazar Denizi seviyelerindeki değişikliklerin çevreyi ve özellikle deniz petrol ve gaz operasyonları gibi ekonomik sektörleri etkilediğini vurguladı ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için küresel çabalara ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Aliyev de Putin’le görüşmelerinde petrol, gaz ve elektrik enerjisi konularında koordineli çalışmaya devam edeceklerini vurguladı.

Kasım ayında Bakü, Birleşmiş Milletler Taraflar Konferansı (COP) iklim görüşmelerine ev sahipliği yapacak. 

Mahkeme İliç’teki madene Bakanlığın verdiği ÇED’i iptal etti: ‘Şirket kararı bildiği için işçileri çıkardı’

ERZİNCAN- Önce siyanür sızıntısı, ardından da 9 işçinin altında kaldığı siyanürlü ve ağır metalli liç yığınının kayması olayına ve çevre üzerinde olağanüstü zararlara neden olan Anagold Madencilik’e verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) onayı hukuka aykırı bulundu. Yıllardır madene karşı mücadele veren Sedat Cezayirlioğlu, şirketin kararı daha önceden bildiğini ve işçileri bu nedenle çıkardığını belirtti. Cezayirlioğlu’nun avukatı İsmail Hakkı Atal ise kararın ruhsat iptali şartlarını oluşturduğunu belirterek “Bu verilen mahkeme kararı ‘Türkiye’de hukuk var, mahkemeden karar çıkıyor’ diye kimseyi aldatmasın. Bu karar, 13 Şubat faciası nedeniyle AKP Genel Merkezi’nden verilen talimatla AKP’li bilirkişilerin verdiği rapora dayanılarak çıktı” dedi. Cezayirlioğlu kararı şöyle duyurdu:

“Danıştay’dan benim lehime dönen Erzincan İdare Mahkemesi’nde görülmekte olan davamda karar çıkmıştır. Erzincan İliç Çernobil Altın madeninin bütün ruhsatları, bütün ÇED izinleri bugün itibariyle iptal edilmiştir, madenin bütün faaliyetleri bugün itibariyle durdurulmuştur.”

Mahkeme kararında madenin Fırat Nehri’ne yakınlığına, çevreye verdiği zararlara, önlem alınmayan risklere ve bölgede yarattığı tahribatlara vurgu yapılırken şu ifadelere yer verildi:

“Çöpler Köyü Mevkiinde (müdahil) Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından yapılması planlanan 847, 49729 ve 20067313 ruhsat sayılı ‘Çöpler Kompleks Madeni 2. Kapasite Artışı ve Flatasyon Tesisi Projesi’ için Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından verilen 07.10.2021 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararında, hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

Yeşil Noktaİliç’te ‘kapasite artışı iznini’ de eski Çevre Bakanı Murat Kurum vermiş

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

‘Karar ruhsat iptali şartlarını da oluşturdu’

Cezayirlioğlu’nun avukatı İsmail Hakkı Atal ise kararın ruhsat iptali şartlarını oluşturduğunu belirterek şunları aktardı:

“Mahkeme kararında da artık yani özellikle işte 13 Şubat’taki faciaya da atıf yapıldı. Dolayısıyla bunlar burayı kapatmak zorunda kaldılar. 13 Şubat’taki facia olmasaydı bu hala işletilmeye devam edilecekti. Yani şu anda bu verilen mahkeme kararı ‘Türkiye’de hukuk var, mahkemeden karar çıkıyor’ falan diye kimseyi aldatmasın, tamam mı? Bu mahkeme kararı, 13 Şubat faciası nedeniyle AKP Genel Merkezi’nden verilen talimatla AKP’li bilirkişilerin verdiği rapora dayanılarak çıktı. 13 Şubat faciası olmasaydı burası hala işletilmeye devam edilecekti. Faciadan sonra zaten lisansını da iptal etmek zorunda kaldıkları için artık buranın ruhsat iptal şartları da oluştu. Ruhsatın mutlaka iptal edilmesi gerekiyor. Yani kapasite kapasite artırımının iptali ile ilgili davadaki gerekçe ve bilirkişi raporu aynı zamanda buranın tamamen kapatılması ve tümden ruhsatın da iptalini gerektirecek yönde.”

Anagold Madencilik, dün (19 Ağustos) işçi çıkardığını duyurmuştu. Eline Erzincan İdare Mahkemesi kararının bugün (20 Ağustos) ulaştığını belirten Sedat Cezayirlioğlu, şirketin dava kararı çıktığı zaman, yani 9 Ağustos’ta, karardan haberdar olduğunu ve bu nedenle de işçileri çıkardığını belirtti.

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
İliç’te işçiler tedirgin: Adı olacak Babagold, kişiler aynı, tabelalar farklı

‘Aslında bu kararı biliyorlardı, ben bugün öğrendim’

Yeşil Gazete’ye konuşan Cezayirlioğlu, mahkemenin kararı ve işçilerin çıkarılmasına ilişkin şunları aktardı:

“Mahkeme ayın 9’unda kararı vermiş. Onlar tabii ki Allah’ın gücünden başka bütün dünyanın gücünü ellerinde hissettikleri için, mahkemeden önce, davayı açmadan önce kararı öğrendikleri için dünden itibaren işçileri çıkarmaya başladılar. Aslında bunlar bu kararı biliyorlardı. Ben bugün öğrendim. Olay bu.”

Yeşil Noktaİliç’teki faciadan sorumlu şirket Anagold Madencilik, çalışanları işten çıkardı

Sedat Cezayirlioğlu, kararı öğrenen işçilerin kendisini aradıklarını ve ne yapacaklarına dair danıştıklarını da ifade etti:

“Bu haberi paylaştığımdan beri en az 100, 150 kişi aradı. Şu anda arıyorlar. O işçiler de onların derdi de, ‘burası Varlık Fonu’na devredilir mi? Bizim suçumuz değil bu felaketin yaşanması, bu madenin kapatılması. Ama faturayı bize kestiler. Bize yardımcı ol’ diyorlar.”

‘Çocuk gibi sevinçliyim’

Yıllardır karşısında mücadele verdiği altın madeni tesisiyle ilgili verilen bu kararı nasıl karşıladığını sorduğumuz Sedat Cezayirlioğlu, şunları söyledi:

“58 yaşına gireceğim 15 gün sonra. Şu an 23 Nisan’a çıkan bir çocuk düşün gözünün önünde nasıl sevinçliyse o şekildeyim.”

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

‘Fırat’ın ölümü gerçekleşti’

Mahkeme kararında Sabırlı Deresi ve Fırat Nehri‘ne ilişkin çok fazla vurgu yapılıyor. Maden, bu iki su varlığının hemen yanında yıllardır faaliyet gösteriyordu. 21 Haziran 2022’de siyanür sızıntısı ile gündeme gelen şirket daha sonrasında da Şubat 2024’te de 9 işçinin altında kaldığı liç yığını kayması felaketiyle gündeme gelmişti. Olayın ardından şirket çalışanlarını çıkarmaya başladı. Öte yandan bölgeden balık ölümleri olduğunu ilişkin çok fazla ihbar ve görüntü geliyordu. Cezayirlioğlu mahkemenin kararında da işaret edilen su varlıkları üzerindeki tehlikeye ilişkin şunları dile getirdi:

“40, 50 gün boyunca jandarma Fırat Nehri barajından binlerce ölü balık topladı. Jandarma,  barajın etrafını ablukaya aldı, insanlar video çekmesin diye. O Fırat Nehri ve barajı Harran’a kadar siyanürle sulandı. Zaten öldü bir kere o Fırat, öldü. 13 Şubat 2024 tarihinde [liç yığınının kaydığı gün] o Fırat’ın ölümü gerçekleşti.”

Yeşil NoktaTTB: İliç madeni kapatılsın, siyanürlü altın madenciliği yasaklansın
Yeşil Noktaİşçi sendikaları: İliç felaketinin sebebi üretim baskısı

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

‘Karar daha erken çıkabilirdi’

Cezayirlioğlu, daha önce daha güçlü tepki verilmiş olsaydı, madene karşı kendi yanında daha çok insan olsaydı bu madene karşı daha güçlü mücadele verilebileceğini ve bu kararın daha önceden gelebileceğini düşündüğünü belirtti ve ekledi:

“Benim gibi canı pahasına destek olup mücadeleme sahip çıkan olsaydı… Çünkü bir buçuk sene önce ben bunu Uluslararası Ceza Mahkemesi‘ne (UCM) taşımıştım. Oradan benden belge bekleniyordu. O belge de 13 Şubat 2024 tarihinde oluştu. Bana destek olan olsaydı; bir yandan da çalışmak zorunda kaldığım için zaman da ayıramıyorum bir senedir, şimdi bu dava UCM’de de bir ilk olacaktı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde, yani insanlığa karşı işlenen suçlar mahkemesinde.”

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

Öte yandan mahkeme kararında ayrıca şirket tarafından işletilen maden sahasında 13 Şubat 2024’te meydana gelen liç yığınına dikkat çekildi. Dokuz işçinin yığın altında kaldığı olayla ilgili olarak Mahkeme 20 Şubat 2024’te verdiği ara kararı hatırlattı:

“Tesisin yığın liç sahasında bulunan malzemenin liç sahası doğu yönünde mevsimsel akış gösteren Sabırlı Deresi tarafına ve liç sahası batı yönünde bulunan ocak sahası tarafına aktığının, depolama onay belgesi ve çevre izin ve lisans koşullarının ortadan kalktığının tespit edildiğinin” belirtildiği, yazı ekinde sunulan belgeler incelendiğinde ise ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün 16 Şubat 2024 tarih ve E.2538 sayılı işlemi ile; ‘Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatı personellerince 13.02.2024 – 15.02.2024 tarihleri arasında tesiste yapılan incelemeler sonucunda hazırlanan C 048465 numaralı tutanak ile yığın liç sahasında bulunan malzemenin liç sahasının doğu yönünde bulunan Sabırlı Deresi tarafına ve batısında bulunan ocak sahası tarafına doğru aktığı ve işletme adına düzenlenmiş 222533670.0.1 belge nolu Çevre İzin ve Lisans Belgesine esas koşulları ile Maden Atığı Depolama Tesisi/Yığın Liçi Onay Belgesi koşullarının ortadan kalktığı tespit edilmiş olup Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği’nin 14. maddesi hükümleri çerçevesinde bahse konu Çevre İzin ve Lisans Belgesi iptal edilmiştir.”

‘Yığın kaymasından sonra topraktaki siyanür oranı dikkat çekici nitelikte’

Son olarak mahkeme kararında bilirkişi raporunda yer alan şu görüşlere yer verildi:

  • Tesisin deprem performans raporunun olmadığı, ocakta gerçekleştirilecek patlatmaların neden olabileceği olası çevresel etkilerin ocak şevleri ile yığın liçi zonu üzerinde olacağı, keşif günü de manganez ocakta yer yer akmaların gözlendiği, tekrarlayan patlatma kaynaklı titreşimlerin dik/dike yakın ve yüksek şevlerde (yığın liçi şevleri de dahil) lokal akma/dökülme oluşturan kırık/çatlakların zamanla gelişmesine katkı yapabileceği, bu durumda lokal kırıkların çevrede yayılıp birbirleri ile ağ oluşturacak şekilde temas ederek geniş alanları etkileyebileceği,
  • Maden işletmesine ait ÇED Raporunda ocaklarda gerçekleştirilecek patlatmaların çevresel etkileri konusunda yapılan değerlendirmelerde işletme ÇED alanı dışında yer alan yerleşim birimlerinin esas alındığı,
  • Evaporatöre gönderilen suda çok ince katı mineral tanelerinin de bulunma olasılığı ile ortaya çıkabilecek hava kirliliği riski bakımından bilimsel ve teknik herhangi bir değerlendirme yapılmadığı
  • Tarımsal yönden yapılacak rehabilitasyon çalışmalarının neler olduğunun ÇED Raporunda detaylandırılmadığı,
  • İliç’in hemen batısında yer alan Divriği fayının Nihai ÇED Raporunda dikkate alınmadığı,
  • 2022-2023 yılları arasını kapsayan analiz sonuçlarında ise tüm toprak numunelerinde as, ni ve co parametrelerinin, bazı noktalarda ise cu ve pb parametrelerinin mevzuatta verilen sınır değerlerini aştığı, toprak kayması sonrası durumda, toprak analizlerindeki toplam siyanür değerinin dikkat çekici olduğu ve çevresel açıdan risk teşkil edeceğinin öngörüldüğü,
  • Bu olayın Nihai ÇED Raporunda böyle bir riskin öngörülemediğini ve gerekli tedbirlerin alınamadığını gösterdiği, projenin yer aldığı bölgenin jeolojik karakteristikleri, tektonik yapısı ve topoğrafik özellikleri dikkate alındığında, değişecek ortam şartlarına karşı yüksek hassasiyete sahip olduğu, proje alanında yer alan jeolojik birimlerin kaya türü özellikleri, tabakalanma yapıları ve süreksizlik düzlemleri kaya kütlelerinin dayanım özelliklerini zayıflattığı,
  • Mevcut durum ve kapasite artışının yeraltı suyunu, dolayısıyla Karasu Nehrini kirleteceği, yığın liçi tesisinin Fırat Nehri’ne ve Çöpler Köyü’ne çok yakın konumda bulunduğu ADT 1’in (Atık depolama tesisi) ve ADT 2’nin (atık depolama tesisi) proje alanının Sabırlı Deresi’nin dolayısıyla Fırat Nehri’ni besleyen dere yataklarının üzerinde yer aldığı, hava kalitesi etkileri için 10 km’lik bir çap içerisinde kalan tüm yerleşim birimlerinin etki alanı olarak değerlendirmeye tabi tutulduğu,
İliç Erzincan, çöpler altın madeni
Fotoğraf: Cansu Acar

‘Tehlikeli atıkların havaya karışması kaçınılmaz’

  • ADT’deki fazla suyun evaporatör yardımıyla havaya püskürtülmesi esnasında bu çok küçük taneli tehlikeli atıkların havaya karışmasının kaçınılmaz olduğu, dikkate alındığında,
  • Dava konusu Çöpler Köyü Mevkiinde (müdahil) Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından yapılması planlanan 847, 49729 ve 20067313 ruhsat sayılı “Çöpler Kompleks Madeni 2. Kapasite Artışı ve Flatasyon Tesisi Projesi” için Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından verilen 07.10.2021 tarihli “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararında, hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

Çin, İngiltere’nin toplam elektrik üretimine eşdeğer temiz enerji üretti

Yılın ilk yarısında, Çin‘in gerçekleştirdiği yeni temiz enerji üretim kapasitesi, geçen yılın aynı döneminde İngiltere‘nin tüm kaynaklardan ürettiği elektrik miktarına eşdeğer seviyede oldu. Dünyanın en büyük sera gazı emisyonuna sahip olan Çin’de, rüzgar ve güneş enerjisi üretimi hızla artmaya devam ediyor.

Yeşil NoktaKömürden vazgeçemeyen Çin, rüzgar ve güneş enerjisi yatırımlarında lider oldu

Çin’de kömür ve gazdan elde edilen elektrik üretimi Temmuz 2024’te geçen yıla göre yüzde 5 oranında düştü. Bu durum, Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’nin (CREA) Çin hükümetinin Perşembe günü (15 Ağustos) yayımladığı veriler temelinde yaptığı analize dayanıyor.

Bu veriler, Çin’in yenilenebilir enerji alanında hızla ilerlediğini ve dünya genelinde rekor düzeyde güneş ve rüzgar enerjisi üretimi eklediğini bir kez daha doğruluyor. Analistler, bu dönüşümün dünya genelinde iklim felaketini önleme konusunda en büyük umut olabileceğini belirtiyor.

Fotoğraf: Kola Sulaimon/AFP

Çin’in yenilikçi yeşil teknoloji alanında tüm rakiplerini geride bıraktığını söyleyen Asya Politika Enstitüsü‘nden Li Shuo, “Çin’in bu alanda gerçek bir avantajı var ve devasa bir yeşil sanayi kurdu” dedi.

Geçtiğimiz yıl, Çin 293GW’lık rekor bir rüzgar ve güneş enerjisi üretim kapasitesi kurdu. Geçtiğimiz ay ise güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesi, Çin’in kömürle çalışan elektrik üretim kapasitesini geride bıraktı. 2026’ya gelindiğinde, yalnızca güneş enerjisinin kapasitesinin 1.38TW’a ulaşarak, kömürden elde edilen enerjiyi geçeceği tahmin ediliyor.

Elektrikli araç üretimi de hızla ilerliyor; Temmuz ayında satılan yeni modellerin yarısından fazlasını hibrit ve tam elektrikli araçlar oluşturdu. Ayrıca, çelik endüstrisi de dönüşüm geçiriyor; bu yılın ilk yarısında kömürle çalışan tesisler için yeni izin verilmedi.

Guardian’dan Fiona Harvey’in aktardığına göre; bu temiz teknoloji patlaması, bazı analistlerin Çin’in sera gazı emisyonlarının zirveye ulaşmış olabileceğini öne sürmesine yol açtı. Bu, Çin’in on yıllardır süregelen hızlı büyümesinin tersine dönmesi anlamına da gelebilir ve bu ihtimalin küresel iklim krizine dair büyük etkileri olacaktır. 2000’de yaklaşık 3.6 milyar ton karbon salımı yapan Çin, 2022 yılına gelindiğinde bu miktarı 11.4 milyar tona kadar çıkardı.

Çin, dünya genelinde üretilen karbonun yaklaşık dörtte birinden sorumlu ve bu miktar, gelişmiş ülkelerin toplamıyla eşdeğer. Dolayısıyla, Çin olmadan etkili bir küresel iklim eylemi mümkün değil.

Çin, 2020 yılında emisyonlarının 2030’dan önce zirveye ulaşacağını taahhüt etti ve bu hala resmi hedefi olarak kalmaya devam ediyor. Ancak, analistler, hükümetin yeterli adımları atması durumunda, ülkenin emisyonlarının 2025’e kadar zirve yapabileceğini savunuyor. Bilim insanları, küresel ısınmayı sanayi öncesi seviyelere göre 1.5°C ile sınırlamanın hala teknik olarak mümkün olduğunu, ancak bunun Çin’in emisyonlarının bu on yılın ilk yarısında zirve yapmasını ve ikinci yarısında hızla düşmesini gerektirdiğini belirtiyor.

CREA‘ya göre, enerji kullanımı ve çimento üretiminden kaynaklanan karbondioksit emisyonları, Çin’in toplam karbon emisyonlarının yüzde 90’ından fazlasını oluşturuyor ve bu emisyonlar Mart ayında düşmeye başladı. Ülke ekonomisinin Covid-19 karantinalarından sonra yeniden açılmasından bu yana, bu yılın ikinci çeyreğinde CO2 salımı yaklaşık yüzde 1 oranında azaldı.

Eğer yenilenebilir enerji, kömürle çalışan enerji üretimini yerinden etmeye devam ederse, 2024 emisyonlarının düşmeye devam edebileceği ve 2023’ün Çin’in emisyonlarında zirve yılı olabileceği öngörülüyor.

Ancak Çin’in emisyonlarının zirve yaptığına dair kesin bir sonuca varmak şimdilik erken, çünkü bu değişimin arkasındaki bazı faktörler tersine dönebilir. Çin’in inşaat sektöründeki yavaşlama ve karbon yoğun demir ve çelik sektörlerinin zayıflaması, bu süreçte rol oynayan unsurlar arasında yer alıyor.

Mısır’da sıcaklık 31,96 dereceyi buldu: Bu Akdeniz için yeni bir sıcaklık rekoru

Akdeniz, 15 Ağustos Perşembe günü yeni bir sıcaklık rekoru kırarak, 2023 Temmuz ayında belirlenen rekoru geride bıraktı. İspanyol araştırmacılar, bu yeni rekoru Cuma günü AFP’ye bildirdi. İspanya’nın önde gelen deniz bilimleri enstitüsü, “Akdeniz’de dün maksimum yüzey sıcaklığı rekoru kırıldı… Günlük medyan (orta değer) sıcaklık 28,90ºC olarak ölçüldü,” dedi.

Bir önceki rekor, 24 Temmuz 2023’te, medyan değerin 28,71°C olarak ölçüldüğü tarihte gerçekleşmişti. Barselona’daki Deniz Bilimleri Enstitüsü ve Katalonya Deniz Yönetimi Araştırma Enstitüsü’nden araştırmacı Justino Martinez, “15 Ağustos’ta en yüksek sıcaklık Mısır’ın El-Ariş kıyısında 31,96°C olarak ölçüldü,” dedi. Ancak Martinez bu değerin nihai olabilmesi için insan denetimlerinin yapılması gerektiğini de ekledi.

Le Monde’nin aktardığına göre; 2024 yılına ait ön verilere, 1982’den beri kayıt tutan Avrupa Copernicus Gözlemevi’nin uydu verileri dayanak oluşturdu. Bu, iki yaz üst üste Akdeniz’in, 2003 yılındaki olağanüstü sıcak dalgası sırasında ölçülen 28,25°C’lik medyan değerden daha sıcak olduğu anlamına geliyor. 23 Ağustos 2003 tarihinde ölçülen medyan değer, 20 yıl boyunca rekor olarak kalmıştı.

Martinez, hafta başında AFP’ye verdiği demeçte, “Olağanüstü olan, belirli bir günde maksimuma ulaşmak değil, uzun süre boyunca yüksek sıcaklıkların gözlemlenmesi, hatta durumun rekor kırılmadan bile yaşanmasıdır” dedi ve ekledi:

“2022’den bu yana, yüzey sıcaklıkları uzun süre boyunca anormal derecede yüksek seyrediyor, bu da iklim değişikliği ortamında bile dikkat çekici.”

Akdeniz bölgesi, uzun süredir iklim değişikliği açısından bir sıcak nokta olarak sınıflandırılıyor. Bilim insanlarına göre, okyanuslar sanayi çağının başlangıcından bu yana insan faaliyetleri tarafından üretilen fazla ısının yüzde 90’ını emmiş durumda. Fazla ısı, ağırlıklı olarak petrol, gaz ve kömür yakılmasından kaynaklanan sera gazları olarak birikmeye devam ediyor.

Yeşil NoktaAkdeniz’te tropik geceler artıyor
Yeşil Nokta[İklim Masası] Akdeniz’de iklim değişikliğine bağlı kitlesel ölümler artıyor
Yeşil Noktaİklim krizi: Akdeniz’de deniz suyu ısınıyor, kasırga riski artıyor

Okyanusların aşırı ısınması, deniz bitki ve hayvan yaşamını, belirli türlerin göçünü ve istilacı türlerin yayılmasını etkileyebilir. Bu durum, balık stoklarını tehdit ederek dünyanın bazı bölgelerinde gıda güvenliğini riske atabilir. Ayrıca, daha sıcak okyanuslar karbondioksit (CO2) emme kapasitesini azaltarak küresel ısınmanın kısır döngüsünü daha da pekiştiriyor.

Karşıyaka Belediyesi’nden ‘hayvanları sahiplenin’ çağrısı

İzmir, Yamanlar Dağı’nda meydana gelen orman yangını sırasında Karşıyaka Belediyesi Örnekköy Geçici Köpek Bakımevi ile Celal Üner Bakımevi’nden tahliye edilen hayvanlar için Karşıyaka Belediyesi’nden çağrı yapıldı.

Yangından etkilenen hayvanların İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait tesislerde koruma altına alındığı belirtilirken Karşıya Belediye Başkanı Yıldız Ünsal “Bundan sonrası için en büyük dileğimiz, onları yeni aileler ile buluşturabilmek” dedi.

Köpeklerin rehabilitasyon süreçlerinin devam ettiğini belirten Yıldız Ünsal, “Can dostlarımızı güvenli ellere emanet ettik. Biz de yetkililer ile sürekli koordinasyon halindeyiz. Bakımevimizde ciddi bir zarar yok. Gerekli fiziki düzenlemeleri yapacağız ve rehabilitasyonları tamamlandıktan sonra köpeklerimizi buraya getireceğiz. Ancak her zaman olduğu gibi önceliğimiz onları yeni aileler ile buluşturabilmek” dedi. Ünsal şunları dile getirdi:

“Vatandaşlarımızdan satın almak yerine, bakımevlerindeki canlarımıza sahip çıkmalarını istiyoruz. Uygun durumdaki köpeklerimizi sahiplendirmeye başladık, dilerim hızla devam eder ve ciddi bir sonuca ulaşabiliriz.”

Belediye tarafından yapılan açıklamada, merkezden tahliye edilen köpeklerin, Pako Sokak Hayvanları Sosyal Köpek Yaşam Kampüsü ile Seyrek Hayvan Hastanesi ve Bakımevi Kompleksi’nde bakım ve rehabilitasyona alındığını bildirdi. Ek olarak Konak Belediyesi’nin bakımevine götürülen hayvanların ise Pako’ya nakledilirken, vatandaşların sağlıklı ve uygun durumda olan köpekleri sahiplenebileceği belirtildi.

 

CVK’nın Türkmen Dağı’ndaki altın madeni projesi Danıştay’dan döndü

BALIKESİR – İvrindi ve Altıeylül ilçelerinde CVK Madencilik tarafından yapılmak istenen altın-bakır madeni ve cevher zenginleştirme/atık depolama tesisi projesi Danıştay‘dan döndü.

Kararı Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği duyurdu:

Sarıalan Altın Madeni Projesi” hakkında 2022’de verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararı, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, TEMA Vakfı ve Gökçeyazı köylüleri tarafından dava edilmiş, yanlı bilirkişi raporları ile dava kaybettirilmiş ve karar Danıştay’a temyiz edilmişti. Danıştay, Balıkesir 2. İdare Mahkemesi’nin verdiği kararı bozdu ve yeniden bilirkişi keşfi yapılmasına karar verdi. Karardan dolayı tüm davacılar olarak çok sevinçliyiz! Diğer yandan şirketin işletme ruhsatı ve çalışma ruhsatı iptali için açtığımız davalardan da benzer sonuçlar almayı bekliyoruz.”

CVK Madencilik‘in 16’dan fazla köyü etkileyecek bu altın madeni projesi kapsamında iki açık ocak, dört yeraltı galeri ocağı, kırma tesisi, zenginleştirme tesisi, atık barajı, pasa depolama alanları, bitkisel toprak depolama alanları ve cevher stok alanları kurulması planlanıyordu. Ancak Danıştay proje için yeniden bilirkişi keşfi yapılması yönünde karar verdi.

Yurttaşlar, projenin gündeme geldiği ilk günden itibaren ‘Havama, suyuma, toprağıma dokunma’ diyerek madene karşı mücadele ediyorlar.

Yeşil NoktaTürkmen Dağı’nda altın madenine karşı valiliğe binlerce imzayla dilekçe verildi
Yeşil NoktaTürkmen Dağı, İliç olmasın diye dayanışma büyüyor: Siyanürlü sömürüye hayır!

Proje orman ve mera alanlarını kapsıyordu

Projenin 9 bin 133 dönümlük ÇED alanı içinde 6 bin 822 dönümlük bir orman alanı ile bin 615 dönümlük özel mülk arazisi, 676 dönümlük hazine arazisi ve 19,5 dönümlük bir mera alanı bulunuyordu.

Kurulması planlanan açık ocak alanlarından biri Sarıalan köyündeki evlere yalnızca 250 metrelik bir mesafede bulunurken atık barajı da Gökçeyazı köyü etrafındaki meraların üzerinde yer alıyordu.

Ne olmuştu?

CVK Madencilik Anonim Şirketi, Balıkesir ili İvrindi ve Altıeylül İlçelerinde en az 16 köyü yakından etkileyecek olan ‘200903319 Ruhsat Numaralı sahada IV. Grup (Altın-Bakır) Maden Ocağı ve Cevher Zenginleştirme/Atık Depolama Tesisi‘ projesi için ÇED Olumlu kararı verilmiş ve şirket faaliyetlerine başlamıştı.

Proje için verilen ‘ÇED Olumlu’ kararlarına çeşitli STK’lar tarafından iptal davaları açılmıştı. Davalar, Danıştay’a intikal etmişti.

Balıkesir Valiliği tarafından verilen ‘01.02.2024 tarih ve I/I324 sayılı l. Sınıf IV. grup Altın ocağı (Açık+Kapalı) Gayrisıhhi Müessese İzni/Çalışma Ruhsatına da ayrıca iptal davası açılmıştı.

Ek olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından verilmiş olan işletme ruhsatının iptali için de açılmış dava bulunuyor.

Yurttaşlar son eylemlerinde sağlıklı bir ortamda yaşama taleplerini dile getirerek dört küfe içinde, 11 bin 317 imzayı içeren 1200 dilekçeyi Balıkesir Valiliği’ne teslim etmişti.

Türkmen Dağı’nda altın madenine karşı valiliğe binlerce imzayla dilekçe verildi

[Bir konu/k] Aslı Alpar: Katliam yasasına karşı ilk adım, mahalle örgütlenmelerine katılmak

Sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili TBMM’den geçerek yasalaşan Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun‘una karşı verilen mücadelenin başından beri içerisinde bulunan çizer Aslı Alpar‘la söz konusu katliam yasasını konuştuk.

Alpar, ‘Toplumda böyle bir nefretin karşılığı yok’ olarak değerlendirdiği yasaya dair mahalle canlılarını korumak isteyen vatandaşların nasıl aktif rol alabileceğini Yeşil Gazete için cevaplandırdı.

Fotoğraf: Nazlı Yıldırım

‘Toplum barışını bozan ve şiddeti meşrulaştıran bir yasa çıktı Meclis’ten’

Kanun değişikliği oylamasında muhalefet partilerinden genel kurul oylamasına katılmayan milletvekillerinin olmasını ve tüm süreç boyunca muhalefet partilerinin tutumlarını değerlendiren çizer Alpar, yeterli olup olamadıklarını şu sözlerle değerlendirdi:

“Meclis aritmetiği değişmedikçe muhalefet vekillerinin ‘katliam yasası’nın oylandığı günler genel kurulda olması muhtemelen bir şeyi değiştirmeyecekti, ancak tarihi bir yasa oylandı; insan, hayvan, çevre sağlığı için yeni krizler ve çıkmazlar yaratacak, toplum barışını bozan ve şiddeti meşrulaştıran bir yasa çıktı Meclis’ten. Bu sebeple yasa oylanırken tüm muhalefet vekillerinin Meclis’te olması önemliydi.

Cumhur İttifakı içinde bir kırılma önemli olabilirdi. 323 milletvekili ile Meclis’te çoğunluğa sahip olan AKP-MHP vekillerinden fire verilmesi beklendi. Aslında bu beklenti AKP-MHP oylarıyla Meclis’ten geçen diğer yasaları düşündüğümüzde temelsizdi, öyle de oldu.”

Sosyal medyadaki trol hesaplar

Sosyal medyadaki söylemlerle güncel anketler arasındaki uyuşmazlığa ilişkin de trol hesaplara işaret eden Alpar, “Sosyal medyada bireysel silahlanmayı savunan, sadece hayvanlara değil insanların da çeşitliliklerini hedef alan sistematik nefret söylemi üreten trol hesaplar bu farkın sebebi. Toplumda böyle bir nefretin karşılığı yok. Elbette sokakta yaşayan hayvanlardan korkan, onlarla aynı sokağı paylaşmak istemeyen insanlar var ancak bu hepsinin toplatılıp öldürülmesini talep ettikleri anlamına gelmiyor” diyerek uyuşmazlığın sebebini açıkladı.

Fotoğraf: Milli İrade Gazetesi

‘Mahalle örgütlenmeleri varsa katılmak atılacak ilk adım’

Mahallesinin sokak canlarını korumak isteyen vatandaşların ne yapması ve nereye başvurması gerektiği sorusunu yönelttiğimizde Alpar, mahalle örgütlenmesinin ve iletişiminin önemini şu sözlerle vurguladı:

“Sokaklarındaki, mahallelerindeki hayvanseverlerle iletişime geçmek, mahalle örgütlenmeleri varsa katılmak atılacak ilk adım. Yaşadığınız şehrinde örgütlenmek için komsunumnobetteyim.org’da yer alan örgütlenmenin olduğu kent gönüllüsüyle iletişime geçmek iyi olabilir.

Yasa geri çekilene dek sokağınızda yaşayan köpeğin alınmasına engel olmak gerekiyor. Gönüllülerin engel olamadığı sokaktan alınan bir hayvan bilinmezliğe gidiyor, geri de gelmiyor bu sebeple toplamanın önüne geçmek ya da hayvanı ve toplamayı kayıt altına almak takibinin yapılması için elzem.”

‘Ayırt edici bilgilerini not edin’

Bir hayvanın bulunduğu noktadan alındığı ve/veya alınmaya çalışıldığı görüldüğünde ayırt edici bilgilerin not edilmesi gerektiğini ifade eden Alpar, o anda yapılabilecekleri şöyle anlattı:

“Semtinizdeki esnafla konuşmak, olası bir toplamada köpeği güvenli bir dükkana almaya çalışmak, yapılabilecekler arasında. Bunun dışında mahallenizdeki köpeklerin küpe numarasını, ayırt edici özelliklerini not edin, fotoğrafını çekin bu aksi bir durumda takip için size yardımcı olacaktır.

Diyelim ki özel ya da kamu aracıyla bir köpek toplamasına şahit oluyorsunuz. Öncelikle köpeğin neden alındığını sorun, ‘ısırma raporu’nu ve görevlinin belediye çalışanı olduğuna dair kimlik göstermesini isteyin.

Köpeği kurtaramazsanız ayırt edici bilgilerini not edin, küpe numarasına bakın, nereye götürüldüğünü sorun. Özellikle uyuşturucu madde kullanarak yapılan toplamalarda veteriner hekim olması zorunludur.”

Fotoğraf: Aslı Alpar/ X

‘Sokakta yaşayan hayvanlar için her ‘toplama’ bir işkencedir’

Sokakta yaşayan hayvanlar için her “toplama”nın bir işkence olduğunu ifade eden Aslı Alpar, “Hayvanlar çoğunlukla kovalanır, paniklettirilir bazen de uyuşturucu iğne atılarak yakalanır ve havasız araçlarla barınaklara götürülür. Mahallesine alışkın bir köpek için barınaklar hapishanedir. Bu sebeple her toplamayı kayda almanızı öneririz” dedi.

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu 28/A maddesine göre bir hayvana eziyetinin suç olduğunu belirten Alpar, suçu görüntüleyip adli makamlara bildirmenin de bir hak olduğunu belirtti.

Görüntülerin kent gruplarına, varsa kent baronuzun hayvan hakları merkezlerine, sosyal medya ve [email protected] adresine iletilmesini teşvik etti.

‘Kanun emretti, yaptık’… Sorun böyle bir kanunun olmaması gerektiği’

Veterinerlerin süreç başladığından itibaren tutumlarını da değerlendiren çizer Alpar, şu ifadeleri kullandı:

“İşimizi yapıyoruz’ diyorlar ve onların bu etik dışı tutumunun hukuki bir karşılığı yok… ‘Kanun emretti, yaptık’… Sorun böyle bir kanunun olmaması gerektiği. Görevi hayvanları yaşatmak olan bir mesleğe sahip kişilerin yasadan önce de katliamı desteklediği, hayvanların katledilmesinin yöntemlerini detaylıca anlattığını hatta benzer cinayetler işlediğini gördük…”

Fotoğraf: Yaşam İçin Yasa

‘Türcülük karşıtı bir alana taşıyabildiğimizi düşünmüyorum’

Sokak eylemlerinin ve hayvan aktivistlerinin güncel durumuna ve değişime dair de yorum yapan çizer, eylemlerin kapsayıcılığına dair gözlemlerini de paylaştı:

“Bu yasaya karşı olan herkesin mutsuzluk, öfke, çaresizlik ve harekete geçme arasında gidip geldiğini düşünüyorum. Tek tek kişiler için yorum yapamayız ancak sokak köpeklerini hedef alan bu şiddet karşıtlığını daha hak temelli ya da türcülük karşıtı bir alana taşıyabildiğimizi düşünmüyorum.

Bu iletişim daha çok, krize dönüşen bir mesele olmadığında sağlanabiliyor, böyle kriz anlarında daha çok ayrışmalar ortaya çıkıyor sanıyorum. Sokakta olmak tüm çelişkileri birdenbire ortadan kaldırmıyor ve farklı yerlerde konumlanan kişileri bir anda tek bir söylemde bir araya getirmiyor, bu bir süreç…

Hiçbir hayvanın öldürülmemesi, sömürülmemesi, esir tutulmaması gerektiğini düşünüyorum ve bunun için mücadele ediyorum. Sokaktaki hayvanların yaşam hakkı için de benzer bir mücadele vermeye çalışıyorum. Umuyorum ki yasayı geri çektireceğiz ve bu süreçte türcülüğe karşı güçlü alan kazanacağız.”

Yeşil NoktaCHP, katliam yasasını AYM’ye taşıdı
Yeşil NoktaBakan’dan katliam yasasını uygulamayan belediyelere kanuni yaptırım tehditi
Yeşil NoktaKatliam yasası, sosyal medya yasağı ve kötülüğün berraklığı

İliç’teki faciadan sorumlu şirket Anagold Madencilik, çalışanları işten çıkardı

Erzincan, İliç‘teki Çöpler Altın Madeni‘nin işletmecisi Anagold Madencilik, Şubat 2024’te 9 işçinin altında kaldığı siyanürlü liç yığını olayından aylar sonra 187 çalışanı işten çıkardığını duyurdu:

“Elim olayın ardından, yoğun ve zorlu bir çalışma süreci devam ederken, üretim faaliyetlerimizin durdurulması nedeniyle mevcut tüm kaynaklarımız öncelikle arama, sonrasında da çevresel iyileştirme, güvenlik artırıcı önlemler ve rehabilitasyon çalışmalarına aktarılmıştır. Olayın ardından 6 ay boyunca içinde bulunduğumuz zorlu ekonomik duruma ve hiçbir çalışanımızı mağdur etmeme çabamıza rağmen maalesef uzun bir zaman dilimine yayılacak olan bu çalışmaların uzun vadeli etkisi ve kapsamı göz önünde bulundurulduğunda, bazı operasyonel değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmiştir. Bu doğrultuda, 187 çalışma arkadaşımızla yollarımızı ayırmak zorunda kaldığımızı üzülerek belirtmek isteriz.”

Yeşil Noktaİliç’te işçiler tedirgin: Adı olacak Babagold, kişiler aynı, tabelalar farklı
Yeşil Noktaİliçli teyzeler anlatıyor: Kanadalı kim ki ben bir şey diyebileyim, Türkiye bile değil
Yeşil Noktaİliç, Anagold’un ‘nüfusuna kaydedilmiş’

Halk TV’den Ferit Demir ise İliç’te işçilerin bu sabah (19 Ağustos) saatlerinde işe gitmek için şirkete gittiklerinde kapıdan bile alınmadığını aktardı, toplamda 1800 kişinin işten çıkarıldığını söyledi:

“Bugün hiçbir çalışan sahaya, şantiye alanına alınmadı. Anagold’un 610 çalışanın 167’sinin işine son verildi. Taşeron işçilerle beraber 3 bin kişi çalışıyor. Toplamda 1800 işçi işten çıkarıldı.”

Öncelikli işten çıkarılanlar listesi

Anagold Madencilik, işçilere dün (18 Ağustos) bir bilgilendirme notu gönderdi. Notta “işten ayrılış paketleri“ne, “ücretsiz izin tercihi durumunda uygulanacak koşullara“, “kimlerin işten çıkarılmaya uygun görüldüğüne” ve “kimlerin yeniden iş alımı olunca öncelik konumunda olacağına” ilişkin ayrıntılı bilgi verildi:

“İş akdi sonlandırılacak çalışanlarımızın belirlenmesinde göz önünde bulundurduğumuz bazı kriterler aşağıda paylaşılmıştır. Buna göre:

  • Yığın liç operasyonu tamamıyla sonlandırılmıştır ve bu sebepten dolayı Oksit Proses bölümü kapatılmıştır. Bu kapsamda, şimdilik diğer bölümlere transfer edilemeyen oksit çalışanları,
  • Disiplin cezası alanlar, düşük performanslı veya emekli çalışanlar,
  • Çeşitli sebeplerle 45 günden fazla devamsızlık yapanlar,
  • Durdurulan faaliyetler nedeniyle mevcut durumda pozisyonuna ihtiyaç duyulmayan çalışanlar arasından seçim yapılmıştır. “

Ücretsiz izni onaylayanlar ve anlaşmaya varılanlara uygulanacak paket

Anagold Madencilik’in bilgi notunda ücretsiz izni kullanacak çalışanlar ve anlaşma yapılan çalışanlar için ayrı paketlere ilişkin bilgi verdi:

“Toplu işten çıkarma kapsamında değerlendirilen ve ücretsiz izne çıkmak yerine anlaşarak ayrılmayı tercih eden çalışanlarımız için ise planlanan ayrılış paketinin detayları aşağıda verilmiştir.

Yasal haklarına (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, biriken yıllık izin, hak edilmiş ücret) ek olarak;

  • Ek tazminat 4 net maaş,
  • Çocuk başına 15 bin TL eğitim yardımı (18 yaşından küçük ve eğitimine devam eden çocuklar için),
  • 35 bin TL kış yakacak yardımı,
  • Farklı şehirlere dönecek olan çalışanlarımızın taşınma masrafının Anagold tarafından karşılanması (02.09.2024 tarihine kadar geçerlidir).

Ücretsiz izne ayrıldıktan sonra kariyer hayatına farklı şekilde devam etme kararı alan çalışanlarımız için ise (2024 yılı ile sınırlı olmak kaydıyla) ayrıldıkları tarihte önerdiğimiz paket (kıdem ve ihbar tazminatı dahil) aynen geçerli olacak olup herhangi bir hak kaybı yaşanmayacaktır. Ayrıca, ücretsiz izne ayrılmayı tercih eden çalışanlarımız için 2024 yılı boyunca kendileri ve aileleri adına yaptırılan özel sağlık sigortası devam ettirilecektir.

Belirsiz konular aşılıp üretime yeniden başladığımızda her türlü öncelik bu yazının yayınlandığı tarihte toplu işten çıkarma kapsamına alınan ve ücretsiz izne ayrılmayı talep eden çalışanlarımızda olacaktır.”

Yeşil NoktaTTB: İliç madeni kapatılsın, siyanürlü altın madenciliği yasaklansın
Yeşil Noktaİşçi sendikaları: İliç felaketinin sebebi üretim baskısı
Yeşil Noktaİliç’te ‘kapasite artışı iznini’ de eski Çevre Bakanı Murat Kurum vermiş

 

Söğütlü’de su nöbetinde gözaltına alınan köylüler anlatıyor: ‘Gelsinler köyü de yerinden kaldırsınlar’

Fethiye‘deki Söğütlü mahallesinde yurttaşların, mahalledeki tek su varlığının Fethiye Sulama Birliği ve Akfen Holding’e ait Sekiyaka 2 Hidro Elektrik Santrali’ne (HES), HES’ten geçen suyun da Seydikemer’in mahallelerine yönlendirilmesi kararına karşı nöbete başlayan köylüler, kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesi ve gözaltıların ardından yaşadıklarını anlattı.

Gündem Fethiye’nin aktardığına göre; Söğütlü köylüleri suyun halihazırda geçtiği Söğütlü köyünde de Seydikemer köylerine ulaşabileceğini savunuyor. Söğütlü köyünden Songül Çelik, suyu paylaşmaktan çekinmediklerini ve paylaşmaya dair bir problemleri olmadığını, suyun Söğütlü’den geçtikten sonra da kanal sistemiyle Seydikemer’deki köylere ulaştırılabileceğini dile getiriyor.

Yeşil NoktaSöğütlü’de su mücadelesi, taşların üzerinde tutulan nöbetle sürüyor
Yeşil NoktaMuğla Su İnisiyatifi’nden Söğütlü’de yaşananlara tepki: Bu yaptığınız zulüm

‘Gelsinler köyü de yerinden kaldırsınlar’

15 Ağustos’ta konuşan ve gözaltına alınan köylülerden Gülen Çelik, sularının kesilmesinden sonra büyük sıkıntı yaşadıklarını söyledi. Arık suyunu kullanamadıklarını, çeşme suyuna aşırı yük bindiğini dile getirdi. Hizmet istediklerini söyleyen Çelik, istediklerinin suyun kanal aracılığıyla köyden geçirilebilmesi olduğuna, suyun fazlasının ise diğer köyler tarafından da kullanılabileceğine dikkat çekti.

Çelik, suyun kesilmesinin ardından kendilerine verilen suyun yetmediğini, köylünün sırayla bahçesini sulayabildiğini fakat suyun yetmediğini söyledi. Hem içme suyunun hem de sulama suyunun risk altında olduğuna işaret etti.

Mahsullerinin su olmayınca kuruduğunu ve köyde yaşayamayacaklarını söyleyen Çelik, su verilmeyecekse “Gelsinler köyü de yerinden kaldırsınlar” dedi.

Fotoğraf: Gündem Fethiye

Gözaltı sonrasında karakolda büyük bir sıkıntı yaşamadıklarını söyleyen Çelik, süreci şöyle anlattı:

“Aç mısınız, susuz musunuz diye sordular Allah var ama bu kadar büyük baskı neden yaşadık onu bilmiyorum. 50 yaşında gelmiş insanım. Sicili olan, devlete karşı gelmiş; tüfek, tabanca taşımış, olaya karışmış insanlar değiliz. Köyümüz komple böyle. Bu yaşa kadar ben karakolun kapısının nereden açıldığını bilmezdim. 50 yaşında onu da öğrendim.”

Söğütlü köyünde yaşayan Songül Çelik ise suları kesildikten sonra arıklarının boşaldığını anlatan Çelik, “Küçücük çocuklarımız bile ağladı o arıkları boş görünce” dedi.

Çocukların jandarma müdahalesinden de etkilendiğine değinen Çelik, “Kendi kızım da etkilendi ister istemez. Unutamıyor. Unutturmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. Çelik son olarak şu ifadeleri kullandı:

“Suyumuz gittikten sonra köyde, Yürek Mahallesi’nde kalmanın bir anlamı yok. Girişe çıkışa ‘Satılık köy’ diye ilan yazmayı düşünüyoruz. Düzgün bir yere gitmeyi düşünüyoruz köylü olarak komple. Su olmadığı zaman burada yaşam yok.”

Jandarmanın müdahalesi sırasında kafasında açılma meydana gelen, adli tıp raporuna ise “sıyrık” yazılan Recep Alkaya ise öncelikle atalarının bu köydeki arıkları kullandığına dikkat çekerek konuşmasına başladı. Geçmişte buradaki suyun bugüne göre daha fazla olduğunu fakat suyun azaldığını söyleyen Alkaya şöyle konuştu:

“Köyceğiz eski kaza iken Fethiye nahiyeymiş. Söğütlü köyünün ilk kuruluşunda Gürme ismini vermişler buraya. Bu zamandan beri bizim atalarımız bu arıkları işlemişler. O zamanlarda sular çokken, arığın aldığı kadar suyu salarlarmış fazlası çay evine akarmış. Böyle aşağılarda Çayan’a kadar gidermiş. Şimdi sular tamamen azaldı. Bizim eski arığa saldığımız sudan sonra taşan su kalmadı. Ancak çaldığımız su kadar bir su var arıkta. Buraya gelene kadar yüzde 50 azalıyor. Bu şekilde iken biz dedik ki gelin etmeyin eylemeyin bizim altyapımızı yapın, altyapımızı yapana kadar da suya dokunmayın. Çünkü su yeterli değil. ‘Hayır böleceğiz’ dediler. Biz halk olarak kendimizi kendi hakkımızı savunduğumuz halde bizi suçlu duruma düşürdüler.”

Alkaya, suyun bölünme bölgesinin Seydikemer ilçesinde kalması ve Seydikemer Kaymakamlığı’nın kararı ile suyu kendi köylerine yönlendiren Söğütlü Muhtarı ve azalarının “3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun” kapsamında zilyetlik hakkına tecavüz etmesine ilişkin şikâyete de değindi.

‘Fethiye’yi tehdit etti ‘suyunuzu keseriz’ diye’

Rencide edildiklerini söyleyen Alkaya, “Seydikemer Muhtarlar Derneği Başkanı da Fethiye’yi tehdit etti ‘suyunuzu keseriz’ diye. Yani böyle bir ‘Kemer Devleti’ varsa Türkiye’de devlet yok demektir” dedi.

Kararı tanımadığı yönündeki sözlerinin çarpıtıldığını dile getiren Alkaya bu süreci de şu şekilde anlattı:

“Ben şöyle bir söz kullandım: ‘Kaymakam kararını tanımıyoruz, mahkeme kararı gelsin’ dedim. Burada içinden cımbızlanmış ‘Kaymakamı tanımıyorum’ demişim. Ben benim sözüm ‘Kaymakamın kararını tanımıyoruz. Mahkeme kararı gelsin.’ Bunu dedik, el kaldırdık fakat cımbızlanmış. Ben kaymakamı görmedim ki tanısam tanımasam ne fark eder. Ben ‘Kararı tanımıyorum’ dedim.”

Alkaya, jandarma müdahalesine ilişkin konuşurken ise müdahale sırasında kendisine küfredildiğini söyledi. “Küfretme” diye bağırdığında ise sol şakağında bir darbe aldığını, darbenin devamında ise kendini kaybettiğini anlatan Alkaya, “Gözümü hastanede açtım desem olur” dedi.

“Buna ne gerek vardı? Küfretmeye ne gerek vardı?” diye soran Alkaya, müdahale öncesinde tuttukları nöbet sırasında söylediği bazı sözlerin de çarpıtıldığını anlattı:

“Orada bayrak astık. Bayrağı asarken iki tane sivil istihbaratı fotoğraf çekiyordu bayrağı açmadan önce. Bayrağı açtık ve dedim ki ‘Bayrağı da çekin.’ Bunu ‘Bayraktan kaçıyorlar’ sözüne çevirdiler. 10 kadar sivil üzerime saldırdı, neredeyse gırtlak gırtlağa geliyorduk. Söz söylememe fırsat vermediler. Ben ‘Bayraktan kaçıyorlar’ demedim, ‘Bayrağı da çekin’ dedim. Onların kendilerini kurtarmak maksadıyla bizim söylediklerimizi ters çeviriyorlar yapıştırıyorlar.”

Fotoğraf: Gündem Fethiye

Karakolda kaldıkları süre boyunca kötü muamele ile karşılaşmadıklarını dile getiren Alkaya, adli tıp raporu sırasında ise raporun yanlış ve eksik hazırlanmasından dolayı savcılığa itiraz ettiklerini, savcılığında itirazı kabul ettiğini ve yeniden rapor düzenlenmesine karar verdiğini hatırlattı. Raporun ise müdahaleden beş gün sonra yeniden düzenlendiği belirtti. Alkaya yaşananları şöyle anlattı:

“Cuma günkü olan olayda doktorun vermiş olduğu raporda doktor kırık yok, açık yara yok dedi gitti. Raporda ‘Darp izine rastlanmamıştır, herhangi bir şey yoktur’ diye rapor tutmuş. Savcılığa vardığımda savcı cumartesi günü tekrar rapor alınmasını yazı yazmış avukatımın söylediğine göre. Bana çarşamba günü saat 14.00’ten sonra telefon geldi. Beş gün sonra rapor aldırıyorlar. Beş güne kadar insan yara bere biraz azalıyor, gaye geciktirmek.” 

Alkaya son olarak köyün hala jandarma ekiplerinin müdahalesi altında olduğun söyledi. Alkaya, “Halen jandarma köyü muhafaza altına aldı. Biz ne yaptık da böyle oluyor? Ne yaptık? Bir yere giderken ille soruyor ‘Nereye gidiyorsunuz?’ diye. Bir insanın hastası olur; bir dost, akraba yanına gidiyor olur. Hala jandarma bizi muhafaza altına aldı. Biz bunu istemiyorduk” dedi.