Fethiye‘deki Söğütlü mahallesinde yurttaşların, mahalledeki tek su varlığının Fethiye Sulama Birliği ve Akfen Holding’e ait Sekiyaka 2 Hidro Elektrik Santrali’ne (HES), HES’ten geçen suyun da Seydikemer’in mahallelerine yönlendirilmesi kararına karşı nöbete başlayan köylüler, kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesi ve gözaltıların ardından yaşadıklarını anlattı.
Gündem Fethiye’nin aktardığına göre; Söğütlü köylüleri suyun halihazırda geçtiği Söğütlü köyünde de Seydikemer köylerine ulaşabileceğini savunuyor. Söğütlü köyünden Songül Çelik, suyu paylaşmaktan çekinmediklerini ve paylaşmaya dair bir problemleri olmadığını, suyun Söğütlü’den geçtikten sonra da kanal sistemiyle Seydikemer’deki köylere ulaştırılabileceğini dile getiriyor.
Söğütlü’de su mücadelesi, taşların üzerinde tutulan nöbetle sürüyor
Muğla Su İnisiyatifi’nden Söğütlü’de yaşananlara tepki: Bu yaptığınız zulüm
‘Gelsinler köyü de yerinden kaldırsınlar’
15 Ağustos’ta konuşan ve gözaltına alınan köylülerden Gülen Çelik, sularının kesilmesinden sonra büyük sıkıntı yaşadıklarını söyledi. Arık suyunu kullanamadıklarını, çeşme suyuna aşırı yük bindiğini dile getirdi. Hizmet istediklerini söyleyen Çelik, istediklerinin suyun kanal aracılığıyla köyden geçirilebilmesi olduğuna, suyun fazlasının ise diğer köyler tarafından da kullanılabileceğine dikkat çekti.
Çelik, suyun kesilmesinin ardından kendilerine verilen suyun yetmediğini, köylünün sırayla bahçesini sulayabildiğini fakat suyun yetmediğini söyledi. Hem içme suyunun hem de sulama suyunun risk altında olduğuna işaret etti.
Mahsullerinin su olmayınca kuruduğunu ve köyde yaşayamayacaklarını söyleyen Çelik, su verilmeyecekse “Gelsinler köyü de yerinden kaldırsınlar” dedi.
Gözaltı sonrasında karakolda büyük bir sıkıntı yaşamadıklarını söyleyen Çelik, süreci şöyle anlattı:
“Aç mısınız, susuz musunuz diye sordular Allah var ama bu kadar büyük baskı neden yaşadık onu bilmiyorum. 50 yaşında gelmiş insanım. Sicili olan, devlete karşı gelmiş; tüfek, tabanca taşımış, olaya karışmış insanlar değiliz. Köyümüz komple böyle. Bu yaşa kadar ben karakolun kapısının nereden açıldığını bilmezdim. 50 yaşında onu da öğrendim.”
Söğütlü köyünde yaşayan Songül Çelik ise suları kesildikten sonra arıklarının boşaldığını anlatan Çelik, “Küçücük çocuklarımız bile ağladı o arıkları boş görünce” dedi.
Çocukların jandarma müdahalesinden de etkilendiğine değinen Çelik, “Kendi kızım da etkilendi ister istemez. Unutamıyor. Unutturmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. Çelik son olarak şu ifadeleri kullandı:
“Suyumuz gittikten sonra köyde, Yürek Mahallesi’nde kalmanın bir anlamı yok. Girişe çıkışa ‘Satılık köy’ diye ilan yazmayı düşünüyoruz. Düzgün bir yere gitmeyi düşünüyoruz köylü olarak komple. Su olmadığı zaman burada yaşam yok.”
Jandarmanın müdahalesi sırasında kafasında açılma meydana gelen, adli tıp raporuna ise “sıyrık” yazılan Recep Alkaya ise öncelikle atalarının bu köydeki arıkları kullandığına dikkat çekerek konuşmasına başladı. Geçmişte buradaki suyun bugüne göre daha fazla olduğunu fakat suyun azaldığını söyleyen Alkaya şöyle konuştu:
“Köyceğiz eski kaza iken Fethiye nahiyeymiş. Söğütlü köyünün ilk kuruluşunda Gürme ismini vermişler buraya. Bu zamandan beri bizim atalarımız bu arıkları işlemişler. O zamanlarda sular çokken, arığın aldığı kadar suyu salarlarmış fazlası çay evine akarmış. Böyle aşağılarda Çayan’a kadar gidermiş. Şimdi sular tamamen azaldı. Bizim eski arığa saldığımız sudan sonra taşan su kalmadı. Ancak çaldığımız su kadar bir su var arıkta. Buraya gelene kadar yüzde 50 azalıyor. Bu şekilde iken biz dedik ki gelin etmeyin eylemeyin bizim altyapımızı yapın, altyapımızı yapana kadar da suya dokunmayın. Çünkü su yeterli değil. ‘Hayır böleceğiz’ dediler. Biz halk olarak kendimizi kendi hakkımızı savunduğumuz halde bizi suçlu duruma düşürdüler.”
Alkaya, suyun bölünme bölgesinin Seydikemer ilçesinde kalması ve Seydikemer Kaymakamlığı’nın kararı ile suyu kendi köylerine yönlendiren Söğütlü Muhtarı ve azalarının “3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun” kapsamında zilyetlik hakkına tecavüz etmesine ilişkin şikâyete de değindi.
‘Fethiye’yi tehdit etti ‘suyunuzu keseriz’ diye’
Rencide edildiklerini söyleyen Alkaya, “Seydikemer Muhtarlar Derneği Başkanı da Fethiye’yi tehdit etti ‘suyunuzu keseriz’ diye. Yani böyle bir ‘Kemer Devleti’ varsa Türkiye’de devlet yok demektir” dedi.
Kararı tanımadığı yönündeki sözlerinin çarpıtıldığını dile getiren Alkaya bu süreci de şu şekilde anlattı:
“Ben şöyle bir söz kullandım: ‘Kaymakam kararını tanımıyoruz, mahkeme kararı gelsin’ dedim. Burada içinden cımbızlanmış ‘Kaymakamı tanımıyorum’ demişim. Ben benim sözüm ‘Kaymakamın kararını tanımıyoruz. Mahkeme kararı gelsin.’ Bunu dedik, el kaldırdık fakat cımbızlanmış. Ben kaymakamı görmedim ki tanısam tanımasam ne fark eder. Ben ‘Kararı tanımıyorum’ dedim.”
Alkaya, jandarma müdahalesine ilişkin konuşurken ise müdahale sırasında kendisine küfredildiğini söyledi. “Küfretme” diye bağırdığında ise sol şakağında bir darbe aldığını, darbenin devamında ise kendini kaybettiğini anlatan Alkaya, “Gözümü hastanede açtım desem olur” dedi.
“Buna ne gerek vardı? Küfretmeye ne gerek vardı?” diye soran Alkaya, müdahale öncesinde tuttukları nöbet sırasında söylediği bazı sözlerin de çarpıtıldığını anlattı:
“Orada bayrak astık. Bayrağı asarken iki tane sivil istihbaratı fotoğraf çekiyordu bayrağı açmadan önce. Bayrağı açtık ve dedim ki ‘Bayrağı da çekin.’ Bunu ‘Bayraktan kaçıyorlar’ sözüne çevirdiler. 10 kadar sivil üzerime saldırdı, neredeyse gırtlak gırtlağa geliyorduk. Söz söylememe fırsat vermediler. Ben ‘Bayraktan kaçıyorlar’ demedim, ‘Bayrağı da çekin’ dedim. Onların kendilerini kurtarmak maksadıyla bizim söylediklerimizi ters çeviriyorlar yapıştırıyorlar.”
Karakolda kaldıkları süre boyunca kötü muamele ile karşılaşmadıklarını dile getiren Alkaya, adli tıp raporu sırasında ise raporun yanlış ve eksik hazırlanmasından dolayı savcılığa itiraz ettiklerini, savcılığında itirazı kabul ettiğini ve yeniden rapor düzenlenmesine karar verdiğini hatırlattı. Raporun ise müdahaleden beş gün sonra yeniden düzenlendiği belirtti. Alkaya yaşananları şöyle anlattı:
“Cuma günkü olan olayda doktorun vermiş olduğu raporda doktor kırık yok, açık yara yok dedi gitti. Raporda ‘Darp izine rastlanmamıştır, herhangi bir şey yoktur’ diye rapor tutmuş. Savcılığa vardığımda savcı cumartesi günü tekrar rapor alınmasını yazı yazmış avukatımın söylediğine göre. Bana çarşamba günü saat 14.00’ten sonra telefon geldi. Beş gün sonra rapor aldırıyorlar. Beş güne kadar insan yara bere biraz azalıyor, gaye geciktirmek.”
Alkaya son olarak köyün hala jandarma ekiplerinin müdahalesi altında olduğun söyledi. Alkaya, “Halen jandarma köyü muhafaza altına aldı. Biz ne yaptık da böyle oluyor? Ne yaptık? Bir yere giderken ille soruyor ‘Nereye gidiyorsunuz?’ diye. Bir insanın hastası olur; bir dost, akraba yanına gidiyor olur. Hala jandarma bizi muhafaza altına aldı. Biz bunu istemiyorduk” dedi.