Ana Sayfa Blog Sayfa 367

‘Av katliamı’ için liste açıklandı: Bir kızıl geyiğin ömrü 35 bin TL.

Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü‘nce, 2023-2024 av turizmi uygulama talimatı ek kararı kapsamında ülke genelinde 225 yaban keçisi, 57 kızıl geyik, 17 çengel boynuzlu dağ keçisi, 17 karaca ve 1 Anadolu yaban koyunu avlanmasına izin verildi.

Anadolu yaban koyununu avlama ücreti 675 bin lira olarak belirlendi.

225 yaban keçisi, 57 kızıl geyik, 17 çengel boynuzlu dağ keçisi, 17 karaca…

Karaman Karadağ bölgesinde avlanacak olan Anadolu yaban koyunu için 675 bin lira ücret belirlendi. 17 çengel boynuzlu dağ keçisi için toplam 963 bin, 57 kızıl geyik için 2 milyon 336 bin, 17 karaca için 10 bin, 225 yaban keçisi için toplam 10 milyon 512 bin lira ücret belirlendi.

 

İstilacı ateş karıncaları Avrupa’ya ulaştı: İklim ısındıkça yayılmaları bekleniyor

Dünyanın en zorlu istilacı türlerinden biri olan kırmızı ateş karıncaları İtalya‘yı kendilerine yurt edinmeye başladı.

Current Biology bilimsel dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, kırmızı ateş karıncası Sicilya kentinde olgun bir popülasyon oluşturdu. Euronews‘in aktardığı çalışma, küresel ısınmanın da etkisiyle karıncaların kıtaya yayılabileceği konusunda uyarıyor.

Avrupa’nın kentsel alanlarının yarısındaki iklim halihazırda bu türler için uygun türler için uygun bir ortam sunuyor. Bunun biyolojik çeşitlilik, mahsuller ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı ve maliyetli etkileri olabileceğine dikkat çekiliyor.

Kırmızı ateş karıncaları neden tehlikeli?

Agresif toplayıcılar olan ateş karıncaları, yeni bir bölgeye girdiklerinde genellikle baskın karınca türü haline geliyor. Bu, yerli karınca popülasyonlarını ve endemik bitkileri yok edebilecekleri anlamına geliyor. Ayrıca kurbağaları, kertenkeleleri ve küçük memelileri öldürebilen veya yaralayabilen zehirli bir iğneye sahipler.

Ateş karıncaları ayrıca parklar gibi halka açık alanları çocuklar için güvensiz hale getirebilir, çünkü insanları da sokabiliyorlar. Dolayısıyla zehirlerine tepki gösteren kişilerin küçük bir yüzdesinde ise yaşamı tehdit eden alerjik reaksiyona neden olabiliyorlar. Yırtıcılık, rekabet ve sokma yoluyla kuşları ve balıkları da etkiledikleri biliniyor .

Bu hayvanlar, yerel ekosistemlere ve biyolojik çeşitliliğe zarar vermenin yanı sıra , mahsullere de zarar verebiliyor ve elektrikli ekipmanları istila edebiliyor.

En maliyetli beşinci istilacı türü

Ateş karıncaları, Nature dergisinde 2021’de yayınlanan bir tahmine göre, 1970 ile 2017 yılları arasında hasar ve yönetim açısından neredeyse 20 milyar Euro’ya mal olan, dünyadaki en maliyetli beşinci istilacı türü.

Küresel İstilacı Türler veritabanına göre en kötü 100 istilacı yabancı tür arasında listeleniyorlar.

Nereden geliyorlar?

Kırmızı ateş karıncaları – veya Solenopsis invicta – Güney Amerika‘nın yerli türleri.

Bir yüzyıldan kısa bir süre içinde insan ticareti yoluyla Amerika Birleşik Devletleri, Meksika, Karayipler, Çin, Tayvan ve Avustralya’nın büyük bir kısmına yayıldılar. Genellikle istila edilmiş toprak, saman, malç, peyzaj ve inşaat malzemeleriyle seyahat ediyorlar.

“Solenopsis invicta” halihazırda AB’nin istilacı yabancı türler listesinde ‘endişe duyulan türler’ olarak listelenmiş durumda. Yalnızca ABD’de, bu türlerle ilgili yıllık maliyetin yaklaşık 1 milyar dolar (933 milyon Euro) olduğu tahmin ediliyor.

Ateş karıncalarının daha önce İspanya, Finlandiya ve Hollanda’daki ürünlerde olduğu belgelenmişti ancak 88 yuvanın bulunduğu Sicilya’da görüldüğü gibi vahşi yaşamda böyle bir durum söz konusu değildi .

Sicilya’nın Syracuse kenti yakınlarındaki yerel halk, 2019’dan bu yana sık sık ateş karıncaları tarafından sokulduğunu bildiriyor. Bölgede bulunan karıncaların genetik analizi, bunların güney ABD, anakara Çin veya Tayvan‘dan gelmiş olabileceğini gösteriyor. Türün bölgeye nasıl ve ne zaman ulaştığı belli değil ancak yakınlardaki Augusta kargo limanı aracılığıyla gelmiş olabileceği düşünülüyor.

Araştırmacılar, mevcut çevre koşulları altında karıncaların Avrupa’nın ve Akdeniz’in yüzde 7’sine yerleşebildiğini saptadı.  Tarım alanları en fazla risk altında olsa da incelenen kentsel alanların yarısının uygun koşullara sahip olduğu kaydediliyor.  En fazla risk altında olanlar ise önemli liman bağlantılarına sahip Akdeniz kıyı şehirleri.

Geleceğe yönelik tahminler, iklim ısındıkça Avrupa’daki ortamın karıncalar için daha uygun hale geleceğini gösteriyor . Araştırmacılar, erken tespit ve eylemin bu yeni tehdidi yönetmede anahtar rol oynayacağını belirtiliyor.

Akbelen abluka altında: Sizin evinizin tapusunun da garantisi yok

Limak, IC-İçtaş ortaklığındaki YK Enerji‘nin termik santraline linyit arzı oluşturmak için ağaçları bir bir kesilen Akbelen Ormanı‘nı korumaya çalışan direnişçilerin çadırlarına da el konuldu. Sabah saatlerinde alana adeta baskın yapan jandarmalar tarafından alanın elektriğini sağlayan güneş panelleri de alındı. Muğla Valiliği ise “ağaç kesilmeyecek” açıklaması yaptı. Ayrıca arazisine bu sabah jandarmaların girdiği Hasan Demir, özel eşyaların alındığını, alanın ablukaya alınarak girişlere engellendiğini belirterek bu alana giriş izninin hangi gerekçeyle verildiğini Milas Kaymakamlığına sordu.

Öte yandan üç kişinin Demir’in evine gelerek Hasan Demir’den alanı boşaltmaya dair imzalı yazı alındığı iddia edildi. Ancak Demir imzalamayı reddettiğini belirterek iddianın asılsız olduğunu bildirdi. İkizköylülerin avukatı İsmail Hakkı Atal ise şu ifadeleri kullandı:

“Okur yazar olmayan Hasan Demir’den Muğla Valiliği nasıl imza almış , bu imzayı kim almış, açıklasın. Muğla’dan gönderilen Eski Muğla Valisi Orhan Tavlı devlletin valisi olarak değil, LİMAK’ın valisi gibi hareket ettiği CİMER’e 1000’lerce şikayet başvurusunda bulunmuştuk. Valilerin isimleri değişiyor ama Muğla Valiliğindeki LIMAK sevgisi değişmiyor.”

İkizköylüler söz konusu yalan beyan üzerine jandarmanın alanı işgal ettiğini, özel eşyaları kaldırdığını aktardı.

‘O gölgeler haram size’

İkizköy Çevre Komitesi Başkanı Nejla Işık, bugün zorla alana girerek özel eşyalara Orman İşletme Müdürlüğünce el koyması üzerine jandarmalara şöyle seslendi:

“Limak için karakol yapılıyor Akbelen’e. Bizim iki seneyi aşkındır koruduğumuz alana şu anda şirketin kepçesi, mıcırı kamyonu buraya karakol kurmak için çalışıyor. Yazıklar olsun. Limak için de bunları yaptınız ya, yazıklar olsun. Gölgede beklemeyin gölgede; güneşe gelin. O gölgeler haram size. O ağaçların altında hiç durmayın. Seller olsun ondan sonra. Niye oluyor demeyin. Bir tane ağaç bırakmıyorsunuz kömür için… Yerin dibine batsın şu kömür.”

‘Hırsız var!’

Alandaki vatandaşlar 15 kişi olduklarını belirterek yüzlerce jandarmanın şirketin kendi mallarını çalarken hırsıza müdahale etmek yerine kendilerini abluka altına aldığını dile getirerek tepki gösterdi:

“Hırsız var!”

‘Limak’ın emrinde misiniz?’

Öte yandan söz konusu anlarda bazı jandarmaların güldüğünün görülmesi üzerine İkizköylüler “Niye gülüyorsun” diye sordu. Soruları yanıtsız kalan Akbelen direnişçileri “Utancağınız yere hala gülüyorsunuz. Canımız yanıyor bizim burada canımız. Çıkın araziden” dedi.

Arazinin sahibinin arazisine giremediğini belirten İkizköylüler, jandarmaya “Limak’ın emrinde misiniz?” diye sordu.

Valilikten açıklama: Ağaç kesilmeyecek

Muğla Valiliği ise tepkilerin ardından “ağaç kesmiyoruz” açıklaması yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İlimiz Milas ilçesi Akbelen Mevkiinde, Orman Bölge Müdürlüğü’nün sorumluluğunda bulunan sahada ve özel mülkiyete konu olan arazide izinsiz olarak kurulan konteyner ve çadırlar, 6831 sayılı Orman Kanunu ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu hükümleri çerçevesinde, özel mülkiyet sahibinin başvurusu üzerine Muğla Orman Bölge Müdürlüğü ve Milas Kaymakamlığı görevlileri tarafından güvenlik tedbirleri alınmak suretiyle kaldırılarak tahliye işlemleri gerçekleştirilmektedir.

Kamuoyunda ağaç kesileceğine yönelik iddialar ve haberler gerçeğini yansıtmamakta olup, yapılan çalışmalar izinsiz olarak kurulan yapıların kaldırılması ve tahliyesine yöneliktir. Ortaya atılan asılsız haber ve paylaşımlara itibar edilmemesi kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

‘Sizin evinizin tapusunun da garantisi yok’

Öte yandan alandaki jandarmalara tepki gösteren vatandaşlara jandarmanın “Özel mülke dokunmadık” dediği duyuldu. Açıklamanın üzerine vatandaşlar “Çadırı kim söktü?” diye sordu.

“Anayasaya aykırı yaptığınız her şey çete işidir” diyen vatandaşlar, jandarmaların terk etmesini rica ederek şu tepkiyi gösterdi:

“Köpeklerin mamasını bile aldınız. Eşyalarımızı çalamazsınız. Gir tapulu alana, sok iş makinalarını, soksun kepçelerini, herkes girsin, Limak girsin, sen de bekçiliğini yap, bize gelince abluka.”

Işık ise jandarmaya şöyle seslendi:

“Bu rezilliği görmesin değil mi kimse, görmesin değil mi Türkiye? Utanın, hepiniz utanın!”

Türkiye’de jandarma gözetiminde hırsızlık yapıldığını vurgulayan vatandaşlar şunları dile getirdi:

“Arkadaşlar konteyner kendimizin, içinde kendi suyumuz var, kendi malımızı ve suyumuzu almamıza bile izin vermiyorlar şu anda. İlkay orada, ablukanın içinde, konteyner bizim. Alan bizim, Haydar mal sahibi burada. Hırsız orada, Limak bizim eşyalarımıza, kamyonlarına izin veriyorlar. Bizim iki şişe su almamıza jandarma izin vermiyor. İçeride dolabımızda soğuk suyumuz var; şurada dilimiz kurudu köpeğe su vereceğiz, vermiyorlar. En insani ihtiyaç, suya bile izin vermiyorlar. Gurur duyun yaptığınız işle.”

“Hiçbirimiz güvende değiliz” diyen vatandaşlar, jandarmayı kendi sahip oldukları özel mülkün de kendilerine yapıldığı gibi ellerinden alınabileceğini belirterek şöyle uyardı:

“Sizin evinizin tapusunun da garantisi yok.”

Gediz Deltası’nda Türkiye’nin ilk Flamingo Festivali başlıyor

Doğa Derneği ve İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle 15-17 Eylül tarihlerinde Türkiye’de ilk kez Flamingo Festivali düzenlenecek. Festivalde, farklı ülkelerden uzmanların katılımıyla kuşlar ve yaşam alanları konuşulacak.

İzmir Gediz Deltası’nda yapılacak Flamingo Festivali, 20. Türkiye Kuş Konferansı ile birlikte düzenleniyor. Festivalde Slovenya, Kazakistan, Fransa, Bulgaristan ve Türkiye‘nin çeşitli illerinden kuş gözlemcileri, bilim insanları, doğa koruma mücadelesi veren ve kuşlara meraklı doğa severler bir araya gelecek.

Dünyadaki flamingo nüfusunun yaklaşık yüzde 10’una yaşam alanı sunan Gediz Deltası, bugüne kadar Türkiye’de kaydedilen yaklaşık 500 kuş türünden 300’üne ev sahipliği yapıyor.

‘Flamingo ve turnanın dansı bir arada’

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 15 Eylül saat 18.00’de Mavişehir Balıkçı Barınağı’nda açılış konuşması yapacak. Konuşmanın ardından flamingo ve turna kuşlarının dansları, flamenko ve semah gösterisiyle sergilenecek.  

Kuş gözlemi, araştırma, koruma ve alan savunma faaliyetlerine dair bilgi ve deneyimlerin paylaşılacağı festival, 20. Türkiye Kuş Konferansı ile başlayıp Mavişehir Balıkçı Barınağı’nda ve İzmir Gediz Deltası’nda etkinliklerle devam edecek. Flamingo Festivali kapsamında üç gün boyunca Flamingo Yolu tekne turu, Flamingo Yolu otobüs turu, Agora Minör konseri, dans gösterileri, gölge oyunu ve uçurtma şenliği gerçekleşecek.

Gediz Deltası UNESCO Dünya Doğa Mirası adayı

Festivalin gerçekleşeceği İzmir Gediz Deltası, nüfusu dört milyonu aşan İzmir metropolünün içinde yer alıyor. Delta, barındırdığı farklı habitatlar sayesinde binlerce canlıya yaşam ortamı sunduğu için uluslararası öneme sahip nadir sulak alanlardan biri olma özelliği taşıyor.

Doğa Derneği, 20 yılı aşkın süredir çeşitli kurumlarla birlikte deltada koruma ve bilimsel çalışmalar gerçekleştiriyor. 2020’den bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte çalışmalarını yürüten dernek, biyoçeşitlilik araştırmaları ve farkındalık çalışmalarına devam ediyor. Gediz Deltası’nın UNESCO Dünya Doğa Mirası olması için iki kurum birlikte çalışıyor.

‘Dünyadaki her 10 flamingodan biri Gediz Deltası’nda yaşıyor’

Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç, Flamingo Festivali ve 20. Türkiye Kuş Konferansı hakkında şu bilgileri verdi:

“İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle bu sene Flamingo Festivali kapsamında 20’ncisini düzenlediğimiz Türkiye Kuş Konferansı’nı İzmir’in Gediz Deltası’nda gerçekleştiriyoruz. 20. Türkiye Kuş Konferansı, 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi’nde yaşamını yitiren ve uzun yıllar doğanın korunması için çalışmış Önder Cırık’ın anısına gerçekleşiyor.”

Kılıç, dünyadaki flamingoların yüzde 10’unun Gediz Deltası’nda yaşadığını söyledi:  ‘Gediz Deltası uzun yıllardır yaşaması için çalıştığımız önemli sulak alanlardan biri. Alan, flamingoların dünya nüfusunun yüzde 10’una ev sahipliği yaptığı için bu yılki konferansı Flamingo Festivali ile birleştirdik. 20. Türkiye Kuş Konferansı’yla eş zamanlı olarak deltanın ve flamingoların tanıtıldığı etkinliklere herkes katılabiliyor. Bu etkinliklerin gerçekleşmesi için emek verecek tüm kişi ve kurumlara teşekkür ederiz.”

 

 

Orta Doğu ve Kuzey Afrika yenilenebilir enerji kapasitesini yüzde 57 artırdı

Yeni bir araştırma, Mayıs 2022’den bu yana Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin yenilenebilir enerji kapasitelerini yüzde 57 artırarak 19 GW’a çıkardığını ortaya koyuyor.

Dünya çapında temiz enerji hareketini güçlendirmek üzere çalışmalar yapan Global Energy Monitor‘ün yeni raporuna göre, bu ülkelerin kapasitelerini 2024’e dek yarı yarıya daha artırmaları bekleniyor. Ancak bölgenin mevcut gaz yakıtlı üretimin yerini alabilmesi için hala bu miktarın 20 katı yenilenebilir enerjiye ihtiyacı var.

Ekonomisini çeşitlendirmeye ve elektrik üretmek için güneş ve rüzgar enerji kapasitesini uygulamaya yönelik son çabalara rağmen, bölgenin fosil yakıt devleriyle olan güçlü bağları bölgenin enerji dönüşümüne tehdit oluşturmaya ve sanayisini karbonsuzlaştırma girişimini tehlikeye atmaya devam ediyor.

yenilenebilir enerji

‘Yaklaşık 500 GW’lık yenilenebilir enerji kapasitesine ihtiyaç var’

Global Energy Monitor, bölgede Mayıs 2022’den bu yana 6,9 gigawatt (GW) büyük ölçekli güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesinin eklendiğini, bu rakamın geçen yıla göre yüzde 57 artış göstermekte olduğunu belirtiyor.

Toplam 9 GW kapasiteli yenilenebilir enerji santrallerinin inşaatı devam ediyor ve 2024 yılı sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.

Bölgedeki 343 GW’lık gaz ve petrol santrallerinin yerini almak için yaklaşık 500 GW’lık güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesine ihtiyaç duyulacak.

Bölgenin dünyadaki fosil yakıt kaynaklarının dünyadaki merkezi konumunda olduğu göz önüne alındığında yenilenebilir enerji kapasitesinde görülen artış ileri bir adım olsa da, geçen yıl eklenen yenilenebilir enerji kapasitesi bölgenin emsallerine kıyasla nispeten iddiasız ve bölgedeki petrol ve gazın büyük rolü karşısında küçük kalıyor.

Aynı dönemde, benzer nüfus büyüklüğüne ve gayri safi yurtiçi hasılaya sahip bir bölge olan Güney Amerika‘da dört kat daha fazla yenilenebilir enerji (32 GW) devreye alındı. Sadece Brezilya 14 GW’ın üzerinde büyük ölçekli güneş ve rüzgâr enerjisini kapasitesine ekledi.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki 343 GW’lık gaz ve petrol santrallerinden elde edilen elektrik üretimini ikame etmek için yaklaşık 500 GW’lık güneş ve rüzgâr kapasitesi gerektiği düşünüldüğünde, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki yavaş ilerleme daha da endişe verici görünüyor.

yenilenebilir enerji

Bölgedeki kapasite, ABD ve Kanada’nın toplam potansiyelinden daha yüksek

Rapor, bölgedeki 23 ulus devletten ikisi hariç hepsinin geçtiğimiz yıl rüzgar ve güneş enerjisi planlarını artırdığını ve sekiz ülkenin 12 ay öncesine göre en az üç kat daha fazla potansiyel kapasiteye (ilan edilmiş, inşaat öncesi veya inşaat halindeki projeler) sahip olduğunu gösteriyor.

Bölgenin potansiyel kapasitesi geçtiğimiz yıl 292 GW artarak ABD ve Kanada‘daki toplam potansiyel kapasitenin toplamından daha fazla oldu.

Ancak Global Energy Monitor bu potansiyel kapasitenin yarısından fazlasının (yüzde 60) yeşil hidrojen üretimi veya doğrudan ihracat için ayrıldığını belirtti. Araştırma kuruluşuna göre yeşil hidrojen, petrol ve gaza bağımlı bu ülkeler için ekonomik çeşitlendirmeye yönelik araç sunabilir, ancak daha yüksek risk taşır ve yerel elektrik kullanımının karbonsuzlaştırılmasına katkıda bulunmaz.

Global Energy Monitor Küresel Güneş Enerjisi Takibi Proje Yöneticisi Kasandra O’Malia, raporun bulgularını şöyle değerlendiriyor:

“Geçen yılki rüzgâr ve güneş enerjisi ilaveleri bölge için doğru yönde atılmış bir adımdır ancak petrol ve gazı tahtından indirmekten hâlâ çok uzak. Sorun şu ki, bölgenin yeşil ekonomiye giden yolu büyük ölçüde hidrojen ihracatına dayanıyor ve bu da ne enerjiye erişim ne de karbonsuzlaştırma için tasarlanmamış, kanıtlanmamış bir teknoloji.”

Türk Eğitim-Sen’den ders programının iptali için dava

Türkiye Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Türk Eğitim-Sen),  Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu kararı ile haftalık ders çizelgelerinde değişiklik yapılmasının iptali istemiyle Danıştay‘da dava açtı.

Sendikadan yapılan açıklamada, Ağustos-2023 Tebliğler Dergisi’nde yayımlanan haftalık ders çizelgelerinde yapılan değişikliklerin telafisi güç bazı sorunları da beraberinde getireceği ifade edildi:

“Türk Eğitim-Sen olarak, Milli Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisinin Ağustos 2023-2789-Ek 2 sayısında, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının belirlenen haftalık ders çizelgeler konulu kararında, ‘seçmeli ders gruplarının en az ikisinden birer ders seçmelerinin zorunlu olması’ ve ortak dersler kısmında yer alan ‘İkinci Yabancı Dil dersi 2023-2024 eğitim öğretim yılından itibaren 9. sınıftan başlamak üzere kademeli olarak zorunlu dersler arasından kaldırılacağı’ şeklindeki düzenlemelerin yürütmesinin durdurulması ve devamında iptali talebiyle Danıştay nezdinde dava açtık.”

Din ve ahlak dersleri artırıldı, yabancı dil, sanat ve spor dersleri azaltıldı

Bakanlığın 2023-2024 eğitim öğretim yılı itibarıyla uygulanacak haftalık ders çizelgesini 29 Ağustos’ta MEB Tebliğler Dergisi’nde yayımlanmıştı.

Son olarak 2017’de yapılan değişiklikle ortaokullarda ve liselerde din kültürü ve ahlak bilgisi ders saatleri “iki ders saati” olarak belirlenmiş; bazı temel derslerin saatleri düşürülürken haftada en az iki saat din dersi verilmesi zorunlu tutulmuştu.

Yeni hazırlanan programda ise yabancı dillerle ilgili seçmeli dersler kaldırıldı, sanat ve sporla ilgili seçmeleri dersler daraltıldı. İlkokul ve ortaöğretimde din dersleri sayısı ise artırıldı.

İlk ve orta öğretimde din dersi 16 saate çıkarıldı, yabancı dil, spor ve sanat dersleri daraltıldı

Darbenin 43’ncü yılı: ‘12 Eylül devam ediyor’

Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin 43’üncü yıldönümü. İki milyona yakın insanın fişlendiği, 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 230 bin kişinin yargılandığı ve 517 kişiye idam cezasının verildiği darbenin üzerinden 43 yıl geçti.

Darbenin yıl dönümünde sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve darbe mağdurları, ülke genelinde darbe zihniyetine ve anti-demokratik hareketlere karşı açıklamalar yaptı.

‣12 Eylül’ün 42’inci yıldönümü: Aynı zihniyet hala iş başında
‣‘40 yıl geçti, 40 yıl daha geçse 12 Eylül’ün etkileri silinmez’

‘Darbe anayasası tüm kurumlarıyla kaldırılsın’

Diyarbakır’da toplanan dönemin tanıkları ve mağdurları yüzleşme çağrısı yaptı. Açıklamaya katılan CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 12 Eylül askeri darbesiyle insanlığa karşı suç işlediğini söyledi.

Dönemin sembolü mekanlardan bir olan cezaevinin önünde yapılan “36. Koğuş’un duvarları değil canlı şahitleri konuşsun” başlıklı basın açıklamasına, Yeşil Sol Parti ve CHP milletvekilleri de katıldı.

“Darbe anayasası tüm kurumlarıyla kaldırılsın, “Cezaevlerindeki idare ve gözlem kurulları iptal edilsin” dövizlerinin açıldığı açıklamada “Gün gelecek devran dönecek, darbeciler halka hesap verecek” sloganı atıldı.

‘İktidarını 12 Eylül’e borçlu olanlar, darbelerle hesaplaşamaz’

 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, X platformunda darbenin 43. yılına ilişkin mesaj yayımladı:

“İktidarını 12 Eylül’e borçlu olanlar, darbelerle hesaplaşamaz. Unutulmamalıdır ki, 12 Eylül zihniyeti de 15 Temmuz zihniyeti de 20 Temmuz zihniyeti de meşruiyeti olmayan sivil darbeci rejimler de elbet hesap vermeye mecburdur.”

Kılıçdaroğlu, ikinci paylaşımında ise şunları ekledi:

“Biz egemenliği halka veren bir siyasi geleneğin neferleri olarak; demokrasi ve hukuk mücadelesinden asla vazgeçmeden, bu karanlıkları elbet aydınlığa kavuşturacağız. Demokratik bir Türkiye’yi milletimizle birlikte kurana dek, bir milim dahi geri adım atmayacağız.”

‘Ne Darbe Ne Diktatörlük Acil Demokrasi, Acil İnsan Hakları’

 İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, eski TRT Radyosu binası önünde açıklama yaptı. Siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinin katıldığı açıklamada, “12 Eylül’ün 43’üncü yılında ne darbe ne diktatörlük acil demokrasi acil insan hakları” pankartı taşındı.

İHD’nin ülkenin pek çok kentinde eş zamanlı yaptığı basın açıklamalarında, “İnsan hakları savunucuları olarak her zaman demokratikleşme ve sivilleşmeyi savunuyoruz” ifadeleri kullanıldı.

‘12 Eylül devam ediyor’

Devrimci 78’liler Federasyonu da darbeyi kınamak adına bir basın açıklaması düzenledi.

Açıklamada, direnme ve dayanışma kültürüne yeniden yaşama dahil edilmesi çağsında bulunarak “Teslim olmak yok, kabullenmek yok, alışmak yok. Bu zorluğun üstesinden ancak böyle gelebiliriz” denildi.

12 Eylül darbesinin sürdüğü ifade edilen açıklamada, “Son 21 yılı darbe ürünü olan AKP’nin darbeyi tahkim ederek nimetlerinden faydalanması ile geçti. Sadece AKP değil şimdiye kadar yönetime gelen tüm hükümetler darbecilerle hesaplaşmak yerine darbenin nimetlerinden faydalanmayı seçtiler” ifadelerine yer verildi.

Demokrasiyle vurulan darbe: 12 Eylül

 12 Eylül darbesi, Türkiye’nin yakın tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olarak hafızalara kazındı. Darbenin üzerinden geçen 43 yıla rağmen, darbenin mağdurları ve yakınları, yaşadıkları acıları unutmadı. Darbe, Türkiye’de demokrasinin askıya alınmasına ve insan hakları ihlallerine neden oldu.

2010’da yapılan Anayasa referandumuyla darbecilerin yargılanmasının önü açıldı. Darbenin o tarihte yaşayan isimleri Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya‘ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Evren ve Şahinkaya’nın rütbeleri söküldü.

Davanın Yargıtay süreci devam ederken Kenan Evren 98, Şahinkaya ise 90 yaşında öldü. Yargıtay, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.

12 Eylül’ün hemen öncesinde uygulanan OHAL dönemi ve darbe süreciyle 1990’ların karanlık ortamında gözaltına alınıp kaybedilenlerin ailelerinin  1995 yılından beri  “Gözaltındaki kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın” talebiyle İstanbul Galatasaray’da sürdürdüğü oturma eylemi ise halen baskılar, yasaklamalar ve göz altılara rağmen devam ediyor.

 

 

Ceyport Limanı’nın kapasite artışı için ÇED başvurusu: İmara aykırı, sağlığa zararlı

Haber: Serap CÖMERTOĞLU İŞCAN

*

Yürütmeyi durdurma kararına uyulmadan gerçekleştirilen Tekirdağ Ceyport Limanı kapasite artış projesine ilişkin yeniden Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvurusunda bulunuldu. Yargı kararlarına uyulmadan bir kısmı tamamlanan projeye ait ÇED başvurusunun Çevre, Şehircilik ve İklim Değişiklik Bakanlığı tarafından değerlendirilmeye alınmasına ise STK’lar tepki gösterdi.

‘ÇED Olumlu’ kararı iptal edilen Tekirdağ Ceyport Limanı kapasite artışı için yeniden ÇED başvurusu yapılmasına yönelik basın açıklamasında bulunan TMMOB Tekirdağ İl Koordinasyon Kurulu,  çevre katliamına dur demek için mücadele edeceklerini bildirdi.

Beyrut Limanı‘ndaki patlamaya dikkat çekilen açıklamada, projenin Bakanlık tarafından yeniden değerlendirilmeye alınmasını anlamakta zorluk çekildiği kaydedildi.

Süleymanpaşa ilçesi Hasan Ali Yücel Meydanı‘nda gerçekleşen basın açıklamasını grup adına TMMOB Tekirdağ İl Koordinasyon Temsilcisi Cemal Polat yaptı.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ‘ÇED Olumlu’ kararına ilişkin, Tekirdağ İdare Mahkemesi’nin “Yürütmenin durdurulması” kararı verdiğini hatırlatan Polat, mahkeme kararına rağmen Bakanlığın ÇED’i nasıl yeniden değerlendirmeye aldığını anlamakta zorluk çektiklerini söyledi.

Liman kapasite artışı projesi kapsamında yapılması planlanan rıhtım alanı, kazıklı iskele, dolfen iskele ve dolgu alanı ile toplam 71 bin 200 m² denizden alan kazanılması ve 338 bin 929,49 m² alanda dip tarama yapılması planlandığını ifade eden Polat, “Ceyport Limanı’na yanaşacak olan gemilerden tahliye (boşaltım), kara tankerleri üzerinden de satış gerçekleştirilecek. Gemi tahliye sistemi, ilgili kimyasallara dayanıklı malzemeden imal edilmiş esnek hortumlar ile yapılacak. Kimyasalların satışı, kara dolum tesisi üzerinden olacak. Satış için ilk etapta tek ada 2 peron öngörülecek ve kara tankerlerine satış alttan/üstten dolum ile dolum kolları üzerinden yapılacak. Kara dolum tesisi için kolların ve pompaların çalışmasına yönelik minimal seviyede otomasyon sistemi kurulacak olup ürün bilgisine göre ilgili pompa çalışacak ve dolum gerçekleşecek” dedi.

‘200 bin ton dolgu malzemesi dökülecek’

Limanın genişletilmesi durumunda çevrenin katledileceğini aktaran Polat,  Ceyport Tekirdağ Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş. tarafından atık kabul tesisi için 4 adet 107 m³ kapasiteli, 4 adet 52 m³ kapasiteli olacak şekilde  toplam 636 m³ kapasiteli sekiz adet tank yapılması planlanlandığını kaydetti.

Atık kabul tesisinde yapılacak bu tanklarda sintine, slop, slaç, atık yağ alımı gerçekleştirilecek. Söz konusu atık kabul tesisi için 10 Eylül 2014 tarih 29115 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği kapsamında gerekli izinlerin alınacağı bilgisini paylaşan Polat, şunları aktardı:

“Proje kapsamında hammadde, arazi, enerji, su vb. gibi doğal kaynakların kullanımı söz konusu olacak. Proje kapsamında yapılacak olan 71 bin 200 m²’lik dolgu alanı için tahmini 200 bin ton dolgu malzemesinin kullanılacağı hesaplanmış. Dip taraması çalışması ile toplam 1.220.146,164 ton tarama malzemesi oluşacak ve bu malzemeler ‘Dip Tarama Malzemesinin Çevresel Yönetimi Yönetmeliği‘ gereğince Şarköy açıklarındaki alana dökülecek. Tesiste evsel ve endüstriyel amaçlı su kullanımı söz konusu olacaktır.

Evsel amaçlı su ihtiyacı; tesislerde çalışanların günlük ihtiyaçlarından kaynaklanacak. Projenin işletme aşamasında tanklarının temizliği için su kullanımı söz konusu olacak. Tank temizlikleri periyodu müşteri talebine bağlı olarak şekillenecek olup tank temizliğinde kimyasal madde kullanılması planlanmıyor, basınçlı su ile temizlik yapılması planlanıyor. Oluşacak atık suların ise kimyasal atık su arıtma tesisinde arıtılması sağlanacak. Limanda çalışan personellerden kaynaklı evsel atık sular Tekirdağ Su ve Kanalizasyon İdaresi (TESKİ) kanalizasyon sistemine verilecek.”

Endüstriyel atık sular TESKİ’de deşarj olacak

Tesiste işletme aşamasında tanklarının temizliğinde ise endüstriyel atık su oluşmasının söz konusu olacağını belirten Polat, oluşacak endüstriyel atık suların arıtma tesisi dengeleme tankına alınacağını ve kimyasal atık su arıtma tesisinde arıtımı sağlandıktan sonra TESKİ kanalizasyon sistemine deşarjının sağlanacağını dile getirdi.

Tehlikeli atıklara da dikkat çeken Polat, gemilerden alınan atıklar sintine suyu slaç atık yağ, zehirli sıvı madde atıkları, pis su, çöp, egzos gazı temizleme kalıntıları oluşmakta ve atıkların Süleymanpaşa Belediyesi ve TESKİ Kanalizasyon hattına verileceği belirtiliyor. Bunlarla ilgili herhangi bir sözleşme ya da anlaşma bulunmuyor.

Belirtilen alanın etki alanında; Yavuz mahallesi, 100. Yıl mahallesi, Namık Kemal Stadı, TMO Liman Silosu ve İskelesi, Tekirdağ Adalet Sarayı, Süleymanpaşa Kaymakamlık Binası, Tarım ve Orman İl Müdürlüğü Hizmet Binası, Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü Hizmet Binası, Meteroloji Müdürlüğü Hizmet Binası ve İstasyonu, Mutlukent Konut Sitesi, Tekirdağ Yelken İhtisas Kulübü, Turizm Otelcilik Lisesi, Tredaş Hizmet Binası, Tekirdağ Büyükşehir Balık Hali vb. yapılar yer alıyor” ifadelerini kullandı.

Polat, proje uygulandığı takdirde oluşabilecek ekolojik tahribatları ise şu şekilde sıraladı:

  • “Tesisin yapım aşamasında ve işletme aşamasında ekolojik etkilerin olacağı anlaşılmaktadır. 71 bin 200 m²’lik dolgu alanı yapım aşamasında bölgeden temini düşünülen dolgu malzemesi temini  ile dolgu alanı dışında da olumsuz etkilerin olacağı görülmektedir.
  • Kent yerleşim alanlarının yakınında planlanan bu proje aynı zamanda ‘kimyasal depolama’ amaçlı olması nedeni ile canlı yaşamını etkileyeceği kabul edilmelidir.
  • İşletme aşamasında kimyasal madde tanklarının temizliği işlemlerinden kaynaklanacak atık suların ‘Kimyasal Arıtma Sisteminde’ arıtılacağı ÇED raporunda belirtilmektedir. Kirlilik yükü değişken ve yüksek olan bu tesis atık suların arıtımı yüksek teknoloji gerektirirken, raporda bu konuda yeterli açıklama yapılmamış olup çözüm/çözümsüzlük işletmeye alma aşamasında belirleneceği anlaşılmaktadır.
  • Projenin gerçekleşmesi ile proje alanı ve çevresinde Deniz ekosistemi etkilenecek, deniz canlıları yok olacaktır.
  • Projenin inşaat aşamasında ve sonrasında alet ve ekipmanların oluşturduğu gürültü kirliği insan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olacaktır.
  • Kimyasal maddelerin koku etkisi yakın bölgede insan yaşamını olumsuz etkileyecek, Kimyasal madde gazlarının hava ile taşınması ile kent sağlığı her zaman tehdit altında olacaktır.
  • Denizde yapılacak dolgu ile Süleymanpaşa sahil alanı tamamen kapanacağından kentin silüeti ve panoramasının olumsuz etkilenmesine,
  • 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergen Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planına ve 1/25.000 ‘lik Tekirdağ Çevre Düzen Planına aykırılık oluşturması,
  • 3194 Sayılı İmar yasasına aykırılık göstermektedir.
  • Trakya Jeolojik olarak 1. Derece ‘Deprem Risk Alanı’ içinde olması nedeni ile söz konusu proje bölge için büyük risk oluşturmaktadır. Yaratacağı olumsuzluklar ile bölge ve deniz büyük bir felaketle karşı karşıya kalacağı muhtemeldir.
  • Herhangi bir teknik arıza ya da sabotaj durumunda patlamasıyla bir atom bombasının yaratacağı tehlike ve olumsuzluklar oluşturacağı bu yıl Beyrut Limanında Likit Depolama tanklarının patlamasıyla oluşan durum gayet açık bir şekilde tehlikeyi gözler önüne sermektedir.
  • ÇED Raporunda çok sayıda planlama ile ilgili aykırılıklarda söz konusudur.
  • Kent yaşam alanı içinde bulunan bu projenin iptal edilerek, kent halkının kullanabileceği sağlıklı yaşam alanına dönüştürülmelidir.”

Şafak vakti Akbelen nöbet alanına jandarma müdahalesi: Alan boşaltılıyor

Jandarma, Muğla’nın Milas ilçesindeki İkizköy mevkiinde bulunan Akbelen Ormanı’nı korumak için sürdürülen çadırlı nöbet alanına sabahın erken saatlerinden itibaren müdahalede bulunarak alanı boşaltmaya başladı.

Limak ve İçtaş Holding’in ortak iştiraki olan YK Enerji, İkizköy yakınında bulunan linyit madenini genişletmek amacıyla 24 Temmuz’da Akbelen Ormanı’nda izinsiz ve Anayasa’ya aykırı bir şekilde ağaç kıyımına başlamıştı. Orman ekosistemini ve ağaçları hukuksuz kesimden korumak isteyen İkizköylüler ve ekoloji savunucuları, nöbet alanını terk etmeyerek kalan ağaçları korumaya devam ediyordu.

Bugün (12 Eylül) sabah 6 sularında ise onlarca jandarma Akbelen Ormanı’nın girişine barikat kurarak nöbete alanının etrafını çevirdi.

Alana dışarıdan kimsenin girişine izin verilmezken bölgedeki insanların iletişim hakları sinyal bozucu (jammer) araçlarıyla gasp edildi. Nöbet alanındaki aktivist Bursa Su Kolektifi’nden Ahmet Tatar’la iletişim sağlanamadığı belirtildi.

Avukat İsmail Hakkı Atal‘ın bildirdiğine göre Tatar, gözaltına alındı.
İkizköylülerden Nejla Işık, Aytaç Yakar ve Güler Döşeme, barikatı aşarak nöbet alanına girmeye çalıştığında kolluk güçleri tarafından engellendi. Kolluk güçlerinin topraklarına girmek için izin isteyen köylülerin görüntülerini kaydettiği Işık’ın kamerasına yansıdı.

Öte yandan Limak, IC-İçtaş ortaklığındaki YK Enerji‘nin termik santraline linyit arzı oluşturmak için ağaçları bir bir kesilen Akbelen Ormanı‘ndan jandarmanın çekilmesi ve Anayasaya aykırı emirlerin yerine getirilmemesi adına emir verilmesi için jandarma Jandarma Genel Komutanlığına başvuruda bulunulmuştu. Ancak konuyla ilgili herhangi bir gelişme yaşanmazken jandarmalara verilen yeni emirle alandaki eşyalar bir bir alındı.
Nöbet alanındaki aktivistlere jammer araçları nedeniyle ulaşılamıyor. İkizköylüler ve çevredeki aktivistler ise iki senedir çadırlı nöbeti sürdürdükleri alanda konaklama, barınma ve beslenme ihtiyaçları için kullanılan eşyaların alandan çıkarılmaya başladığını bildirdi.

Tüm malzemeler bir kamyona yüklenirken yetkililer, bunların Orman Genel Müdürlüğüne teslim edileceğini söyledi.

‘Darbenin yıldönümünde, 12 Eylül’e yakışan bir müdahalede’

Nejla Işık, Milas Kaymakamlığı’na giderek tapulu arazi olan nöbet alanına giriş izninin hangi gerekçeyle ve kimler tarafından verildiğini öğrenmeye çalışıyor.

Avukat Arif Ali Cangı, yaptığı açıklamada yapılan müdahalenin tamamen hukuksuz olduğuna vurgu yaptı 12 Eylül 1980’de yaşanan darbeye atıfta bulundu:

12 Eylül’ün yıldönümünde 12 Eylül’e yakışan bir müdahale yaptılar. Bunu da ifşa etmek, topluma şikayet etmek bizim görevimiz.”

Ağaç kesimi endişesi

Aktivistler, nöbet alanının boşaltılmasının ardından burada bulunan ağaçların da katledilebileceğinden endişeleniyor.

31 Temmuz’da Muğla Valiliği tarafından yapılan açıklamada artık alandaki ağaçların kesilmeyeceği belirtilmişti.

Libya’da sel: En az üç bin kişi yaşamını yitirdi, binlerce insan kayıp

Libya’nın doğusunda etkili olan Daniel Kasırgası nedeniyle meydana gelen sel felaketinde en az üç bin kişi hayatını kaybetti. Libya’nın doğusunu kontrol eden Libya Ulusal Ordusu’nun (LNA) sözcüsü Ahmed Mismari, kayıpların beş ile altı bin arasında olduğunu açıkladı.

Mismari, televizyonda yayınlanan bir basın toplantısında, felaketin Derna’daki barajların yıkılması sonrasında geldiğini ve “tüm insanların ve binaların denize sürüklenmesi” ile sonuçlandığını söyledi.

Libya, doğu-batı olarak ikiye bölünmüş durumda ve 2011 yılından beri NATO destekli bu çatışmadan dolayı kamu hizmetleri çökmüş halde. Başkent Trablus’u kontrol eden ve uluslararası mecrada tanınan hükümet, Libya’nın doğusunu kontrol etmiyor.

Trablus’ta bulunan Başkanlık Konseyi, dost ülkelerden ve uluslararası organizasyonlara yardım çağrısında bulundu.

‣ Araştırma: İklim değiştikçe sel ve kuraklıklar daha sık olacak, daha uzun sürecek
‣ İklim Bilimci Prof. Kurnaz: Şiddetli yağışlar iklim değişikliğinin beklenen, doğal sonuçları
‣ Yanlış kent politikaları iklim krizinin sonucu olan aşırı yağışları sele dönüştürdü

‘Kasırgayı iklim krizi tetikledi’

Geçen hafta Yunanistan‘ı vuran Daniel Kasırgası, pazar günü (10 Eylül 2023) Akdeniz‘i geçerek Derna’daki yolları sular altında bıraktı, binaları yıktı ve aralarında Libya’nın ikinci büyük şehri Bingazi‘nin de bulunduğu kıyıdaki diğer yerleşim bölgelerini de vurdu.

Fotoğraf: AFP

Bilim insanları, oluşan bu kasırganın nedenini Akdeniz’in su sıcaklığının yükselmesine bağlıyor ve bunun sebebinin iklim değişikliği olduğunu belirtiyor. Böylesi kasırgaların Akdeniz’de pek rastlanmadığını bildiren uzmanlar, bu fırtınanın en fazla ‘Kategori 1 veya 2’ olabileceğini, okyanuslarda bu kategorilerin en yüksek olduğu Kategori 5’e kadar çıkabileceğini söylüyor.

Dünyadaki kasırgalar, oluşturdukları rüzgar hızına bağlı olarak kategorilendiriliyor ve Kategori 1-5 arasında sınıflandırılıyor.

‣ Yunanistan’da sel devam ediyor: Burası deniz gibi

‘Mahalleler sakinleriyle beraber kayboldu’

Doğudaki hükümetin eşbaşkanlarından Osama Hamad, dün al-Masar TV‘ye “Kayıplar binlerce, ölü sayısı ise 2.000’i aşıyor. Derna’daki tüm mahalleler sakinleriyle birlikte ortadan kayboldu, sular altında kaldı” dedi. Mismari de yaptığı açtıklamada, LNA’nın yedi üyesinin selde öldüğünü bildirdi.

Doğu Hükümeti yardımları reddediyor

Derna’daki felaketten kaçabilen insanlar, selin gece gerçekleştiğini ve uyandıklarında evlerinin sularla çevrili olduğunu söyledi.

Üç metreye kadar çıkan suların Derna’nın batısındaki liman kenti Sousse ile UNESCO listesindeki Cyrene arkeolojik bölgesine ev sahipliği yapan Shahat’ı kapladığı bildirildi.

Libya’nın hem doğu hem de batı hükümetleri, ülkede üç günlük yas ilan etti. Bu süre içerisinde Libya’daki dört büyük petrol limanının (Ras Lanuf, Zueitina, Brega ve Es Sidra) çalışmayacağı açıklandı.

Fotoğraf: Reuters

Selden etkilenen bölgelerde arama-kurtarma çalışmaları sürdüğü belirtildi. Yetkililer, acil durum çağrısında bulundu; okullar ve mağazalar kapatıldı.

Trablus’taki hükümetin başbakanı Abdulhamid al-Dbeibah da etkilenen tüm şehirlerde üç günlük yas ilan ederek buraları “felaket bölgeleri” olarak nitelendirdi.  Dbeibah, tüm devlet kurumlarına doğu şehirlerindeki hasar ve sellerle “derhal ilgilenmeleri” talimatını verdi ancak doğudaki hükümet bu yardımı reddetti.

Fotoğraf: AP

Akdeniz’de iklim krizi ve kasırga

Islak ve nemli hava kasırgaları besliyor. Kasırgaların şiddetinin ve sıklığının artmasındaki bir diğer etken de sıcak deniz suyu. İklim bilimciler, son yıllarda Akdeniz’in 3°C ısındığı uyarısında bulunuyor. Deniz sularının ısınması da kasırgaları yoğunlaştırıp ortaya çıkan rüzgarları hızlandırıyor.

“Akdeniz’de oluşan kasırgaların en yoğun olduğu dönem, Akdeniz’in güney sularının en sıcak olduğu eylül ayının sonundan yıl sonuna kadar olan dönemdir” diyen bilim insanları, Atlantik ve Pasifik bölgelerindeki kasırgalarda en az 27°C su sıcaklığının ideal olduğunu ancak Akdeniz’deki kasırgaların daha soğuk sularda oluşabildiğini vurguluyor. Meteorologlar ise Akdeniz’deki su sıcaklığının halihazırda yaklaşık 28°C olduğunu belirtiyor.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?