Ana Sayfa Blog Sayfa 32

Çek Cumhuriyeti mini nükleer reaktörler için Rolls-Royce ile anlaştı

Çek Cumhuriyeti, küçük modüler reaktör programı için yedi potansiyel teknoloji tedarikçisini değerlendirdikten sonra, mini nükleer santraller inşa etmek üzere  İngiliz firması Rolls-Royce SMR‘yi seçti.

Ticaret Bakanlığı, başvuranlara “Çek Cumhuriyeti’nde yerleştirilmeye uygun olma potansiyelleri temelinde yaklaşıldığını … Rolls-Royce SMR’nin ČEZ‘in (Çek nükleer enerji şirketi) stratejik ortaklık kurmak istediği en iyi şirket olarak ortaya çıktığını” söyledi.

Hükümet şimdi, şirketin güvenlik değerlendirmesini yapacak ve devletin güvenlik gerekliliklerine uymasını sağlayacak.

2040’dan önce büyük bir santral daha yapılacak

Bakanlık, ilk küçük modüler reaktörün (SMR) 2040’tan önce planlanan yeni büyük Çek nükleer ünitesinin faaliyete geçmesinden önce inşa edileceğini duyururken, ČEZ de uygun sahalar için araştırma ve izleme çalışmaları yapıyor

Başbakan Petr Fiala anlaşma için şunları söyledi:

“Küçük modüler reaktörler gelecekte enerji güvenliğinin sağlanması için önemli bir teknoloji olabilir. Bu nedenle, en başından itibaren sadece bunları inşa etmeye değil, aynı zamanda küresel üretim ve geliştirmelerine de katılmaya çalışıyoruz. Ayrıca, ČEZ ile Rolls-Royce SMR arasında stratejik bir ortaklığın kurulması, nükleer endüstride uzun yıllara dayanan deneyime sahip Çek şirketleri için harika bir fırsat olacak.”

Sanayi ve Ticaret Bakanı Jozef Síkela ise nükleer teknolojinin yalnızca uygun fiyatlarla yeterli elektrik sağlamakla kalmadığını, aynı zamanda karbondan arındırma ve temiz enerji kaynaklarına güvenli bir şekilde geçiş yapma çabalarımızı da desteklediğini söyledi.

kararı memnuniyetle karşılayan Rolls-Royce SMR CEO’su Chris Cholerton da Çekya için temiz, uygun fiyatlı, güvenilir elektrik kaynağı olacağını iş yaratacağını, karbonsuzlaştırmayı mümkün kılacağını, ithal enerjiye olan bağımlılığı azaltacağını ve net sıfıra ulaşma yönündeki küresel çabayı destekleyeceğini öne sürdü.

Çek Cumhuriyeti elektriğin üçte birini nükleer enerjiden sağlıyor

Çek Cumhuriyeti şu anda elektriğinin yaklaşık üçte birini, 1985-1987 yıllarında faaliyete geçen Dukovany‘deki dört VVER-440 ünitesinden ve 2000 ve 2002 yıllarında faaliyete geçen Temelín‘deki iki VVER-1000 ünitesinden sağlıyor.

Temmuz ayında, Korea Hydro & Nuclear Power (KHNP), mevcut iki nükleer santralde dört yeni ünite için tercih edilen teklif sahibi olarak gösterilmişti ve ilk ünitenin 2038 yılında ticari faaliyete geçmesi hedeflendiği belirtilmişti.

Çek SMR yol haritası geçen yıl yayımlandı ve onaylandı. Buna göre, potansiyel sahaların bir yelpazesi için -toplamda 45- ve yatırımcı modellerini belirlendi. Vizyonları ise “SMR’lerin 2030’lardan 2040’lara kadar büyük nükleer üniteleri tamamlaması.”

Mini nükleer santraller: Daha fazla atık, daha yüksek maliyet

SMR’ler tipik olarak yüz megavat veya biraz daha fazlasını üretiyor. Kabaca geleneksel reaktörlerin onda biri büyüklüğünde SMR’ler,  olağan ısmarlama projeler yerine bir fabrikadaki bileşenler gibi seri olarak inşa edilebiliyor.

4’üncü nesil reaktör olarak tanımlanıyorlar mini santraller, şu anda Arjantin, Kanada, Çin, Fransa, Hindistan, Rusya, G.Kore, UK, ABD’de ya kurulu ya da inşaat halinde.

İşletim ömrü  30 yıl civarında olan SMR’lerin  yakıt değişiminin  3-7 yıl arasında yapılması avantaj gibi sunuluyor. Oysa bu durum daha yüksek dereceli plütonyumun yan ürün olarak ortaya çıkması demek. Yani yakıtı daha az zenginleştirilmiş uranyumun kullanılması daha az tehlikeli olduğu iddiasıyla pazarlanırken sıradan reaktörlere göre 20-30 kat daha yüksek atık üretimi söz konusu. Bilimsel çalışmalar SMR’lerin kullanılmasıyla 3’ncü nesil konvansiyonel tip  reaktörden elde edilen atığın 2-30 kat daha fazlasının oluşması, yani yüzde 50 daha fazla plütonyum elde edilebilmesi mümkün.

Üretimi de klasik nükleer santrallere göre iki kat daha maliyetli. Ancak risklere rağmen SMR pazarı her geçen gün büyüyor.

2022 yılında; Türkiye‘nin de Mersin’de Rus devlet şirketi Rosatom’un inşaatını sürdürdüğü Akkuyu NGS ve planlanan Sinop NGS‘nin yanı sıra ABD ile 35 tane küçük nükleer reaktör alma pazarlığı yaptığı basına yansımıştı.

Yeşil NoktaKüçük ölçekli nükleer santral almak mı? Hayır istemiyoruz
Yeşil NoktaTürkiye’ye küçük nükleer santral hevesinin maliyeti: Daha fazla atık, daha yüksek maliyet
Yeşil NoktaRapor: Küçük modüler reaktörler iklim kriziyle mücadelede güvenilir bir çözüm mü?
Yeşil NoktaNükleer Enerji Zirvesi: Avrupa’nın nükleer yanlısı liderleri, atom enerjisini canlandırma peşinde
Yeşil Noktaİlk Nükleer Enerji Zirvesi’ne sivil toplum tepkili: Pahalı, riskli, çözümden çok sorun getiriyor

Meta, Latin Amerika’dan 3.9 milyon karbon kredisi almak için anlaştı

Facebook ve Instagram‘ın sahibi Meta, Brezilyalı yatırım bankası BTG Pactual‘ın ormancılık kolundan 2038 yılına kadar 3,9 milyon adede kadar karbon dengeleme kredisi satın alma konusunda anlaştıklarını söyledi.

Anlaşmanın değerini açıklanmadı.

Veri sağlayıcısı Allied Offsets’e göre, geçen hafta ormancılık karbon dengelemelerinin ortalama fiyatı kredi başına 4,22 dolardı. Bu fiyatlandırmaya göre anlaşmanın değeri 16 milyon dolara kadar çıkabilir.

Karbon kredilerinin emisyon azaltımına katkısı var mı?

Karbon dengelemeleri, şirketlerin kurumsal iklim hedeflerine ulaşmak için başka yerlerde emisyonları azaltma eylemlerine ödeme yaparak sera gazı emisyonlarını dengelemelerine olanak tanıyor. Her kredi, bir metrik ton karbondioksit emisyonunun azaltılmasını temsil ediyor.

Meta ile BTG Pactual Timberland Investment Group (TIG) arasında imzalanan uzun vadeli sözleşme kapsamında, Facebook ve Instagram‘ın sahibi 1,3 milyon karbon kredisi satın almayı kabul ederken, ek 2,6 milyon kredi satın alma opsiyonuna da sahip.

Birçok araştırma, karbon kredilerinin emisyon azaltımında etkili olmadığı gibi, gerçek karbonsuzlaşma çalışmalarını olumsuz etkileyebileceği uyarısında bulunuyor. Bugünkü koşullarda şirketler, sebep oldukları emisyonları azaltmak için kapsamlı bir yol haritası geliştirmeden de karbon kredisi satın alarak emisyonlarını dengeleyebiliyor. Bu durum, daha kapsamlı sürdürülebilirlik çalışmalarının ve iklim değişikliğiyle etkin mücadelenin önünü tıkıyor.

Ayrıca gönüllü karbon piyasaları ciddi bir şeffaflık sorunundan mustarip olduğu için projelerin etkinliğini güvenilir şekilde ölçebilecek, herkes tarafından kabul gören yöntemlerin eksikliği devam ediyor.

Meta, anlaşmanın tek bir projeden elde edilen en büyük karbon giderme işlemi olduğunu ve 2030 yılında değer zincirinde net sıfır emisyona ulaşma taahhüdünün bir parçası olduğunu söyledi.

Kredilerin, BTG Pactual TIG’in Latin Amerika’daki orman restorasyon projelerinden elde edildiği ve bu projeler kapsamında yedi milyondan fazla fidan dikildiği belirtildi.

Internet ve sosyal medya toplam elektriğin yüzde 4’ünü tüketiyor

İnternet ve sosyal medya kullanımındaki artış, bu dijital faaliyetin ekosisteme olan maliyetini de artırıyor. Dünya genelinde tüketilen toplam elektriğin yüzde 4’ü bilişim teknolojileri ve onları bir araya getiren küresel veri ağı tarafından tüketiliyor.

Dünyada kullanılan 7 milyar cep telefonunu ve veri ağını birbirine bağlayan dijital sistemi işletmenin bir yılda 600 milyon ton karbon salımına neden olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam küresel karbon salımının yüzde 4’üne denk geliyor.

Dünyada internet ve sosyal medya kullanımı her geçen yıl artıyor. Son bir yılda 300 milyon kişi daha internet kullanmaya başladı ve toplam internet kullanıcısı sayısı dünyada 4.5 milyara, Türkiye’de ise 62 milyona ulaştı.

Benzer bir artış sosyal medya kullanımında da görülüyor. Dünya genelinde sosyal medya kullanıcısı 3.8 milyara, Türkiye’de ise 54 milyona ulaştı.

Sosyal ağ sitelerinde ne kadar çok zaman geçirilirse, dijital ayak izi o kadar büyüyor. Bir sayfayı veya bir Facebook gönderisini “beğenmek” bile, veriler Facebook’un sunucularına kaydedildiğinden dijital ayak izi hanesine ekleniyor.

Geçen haziran ayında TIG, Microsoft‘a  8 milyon karbon kredisi satışı duyurmuştu. Bu, dünya çapında bu tür kredilerin şimdiye kadarki en büyük işlemi.

Microsoft ve Meta’nın anlaşmaları, geçen yıl “telafi edici” taleplerin büyük ölçüde durmasının ardından yapıldı  Gıda devi Nestle ve moda evi Gucci, emisyonları azalttığı yönündeki yaygın şüpheler nedeniyle kredi alımlarını azaltmıştı.

Ödemiş’te köylülerin birliği maden şirketini yendi

İzmir‘in Ödemiş ilçesindeki Bozcayaka köyünde planlanan taş ocağına karşı bir araya gelen köylülerin mücadelesi kazanımla sonuçlandı.

Kararın ardından köylüler, ülke genelinde toprağını korumaya çalışanlara seslenerek, “Biz omuz omuza verince başardık, topraklarımızı koruduk. Umutsuzluğa kapılmayın ve yan yana gelin. Köylüler bir araya gelince başaramayacağı bir şey yok” dedi.

Yenigün Gazetesi‘nden Nurcan Etik‘in haberine göre, İzmir Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü; Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinin, “projenin gerçekleştirilmesinin ilgili mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti” gerekçesiyle iptal edildiğini duyurdu.

‘Mücadele sürecinde çok şey öğrendik’

Kendi köylerinde de çevrelerinde de ilk kez böyle bir girişimle karşılaştıklarını anlatan Bozcayaka Muhtarı Osman Can, “Ruhsat alınmasından kaynaklı, bu köyün tarihine topraklarını şirketlere peşkeş çeken ya da buna engel olamayan bir muhtar olarak geçmeyi asla istemedim. Burası benim doğup büyüdüğüm, tüm hayatımı geçirdiğim köy; yani hem geçmişim hem geleceğim” dedi.

Can taş ocağına karşı mücadele sürecinde de çok şey öğrendiklerini anlattı:

“Hem gazeteci hem de çevre mücadelesinde yer alan arkadaşlarımızla en başından beri nasıl yol izlenmesi gerektiği noktasında hep iletişimdeydik. Bu arkadaşlarımız hem köyümüzü ziyaret etti, köylüleri durum hakkında bilgilendirdi hem de yan köylerle ortak bir mücadelede buluşmamızı sağladı. ‘Hiçbir şey yapamayız’ deyip umutsuzluğa düşen köylülerimiz de bir araya gelince neler başarabileceğimizi gördü. Her şeye zamanında itiraz ettik. Karar da bize gösteriyor ki doğru işleri doğru zamanda yapmışız. Bu süreç bize birçok şey öğretti.”

Konaklı Mahallesi Muhtarı Ali Uludağ da “EEmeği geçen herkesle gurur duyuyoruz, onlara teşekkür ediyoruz. Bir felaketten kurtulduk. Birlikte başardık ve bir arada olunca neler yapabileceğimizi de görmüş olduk. Çok mutluyuz” diye konuştu.

‘Maden açılsaydı köyler bitmişti’

Balabanlı Muhtarı Gürol Bozkurt ise, bölgede iklim değişikliğinden kaynaklı tarım yapmanın giderek zorlaştığına dikkat çekti:

“Eğer bir de bu maden olsaydı biz bitmiştik. Osman ve Ali Muhtar’ım önceden imzaları toplamıştı. Biz de hâlâ imza toplamaya devam ediyorduk ancak bu süreçte bu haberi almak bizi çok mutlu etti. Tek bir köy olarak değil, komşu köylerle var olduğumuzu, bir araya gelirsek topraklarımızı, dağlarımızı, hayvanlarımızı, kendi yaşamımızı ve birbirimizi nasıl koruduğumuzu görmüş olduk.”

Birlikte mücadeleden GÖÇEP doğdu

Bozcayaka, Konaklı ve Balabanlı Muhtarları ile köylüler, bölge sakinlerine yaklaşık bir buçuk ay boyunca imza toplama, köylüleri durumdan haberdar etme ve madenin açılması durumunda bölgede neler yaşanacağı hakkında bilgi verdi.

Bozcayaka’da ilk kez köy kahvesinde bir araya gelen vatandaşlar, madene karşı neler yapabileceğini görüşmüş, planlamalar yapmış ve harekete geçmişti. Bu görüşmeye EGEÇEP Sözcüsü Baha Okar ve gazeteciler de katılmıştı. Bu görüşmede köylüler hem söz konusu madene hem de bundan sonra bölgelerinde yaşanacak bir çevre sorununa karşı birlikte ve hızlı mücadele etme kararı almış ve bu amaçla Güney Ödemiş Çevre Platformu’nun (GÖÇEP) kurulduğunu duyurmuştu.

Gediz Deltası’nda tepeli pelikanlara yuva için gönüllüler aranıyor

Doğa Derneği, ülkemizde yaşayan en büyük kuşlardan biri olan tepeli pelikanlar için İzmir’de yapay üreme platformu oluşturuyor.

Projeyle Türkiye’deki sulak alanların yok oluşu nedeniyle sayıları azalmış olan tepeli pelikanlar için güvenli yuvalama alanları oluşturulması hedefleniyor. Pelikanların ekolojisine ve uluslararası başarılı örneklere göre planlanan yuvanın başarılı olması için farklı uzmanlar bir arada çalışıyor. Yıl sonunda ilk aşaması tamamlanacak çalışma için gönüllüler ve destek olacak kişiler aranıyor.

Türkiye’de sadece 500 çift kaldı

Tüm dünyada yoğun koruma çalışmaları yürütülen tepeli pelikanların, dünya nüfusu 11 bin 400 ila 13 bin 400 birey olarak tahmin ediliyor. Kanat açıklığı üç metrenin üzerinde olan bu kuş, ismini başının tepesindeki kabarık tüylerden alıyor. Dünya Doğa Koruma Birliği (IUCN) Kırmızı Listesi‘nde 2017 yılına nesli “küresel ölçekte hassas” (VU-Vulnerable) yani tehdit altında olan tepeli pelikanlar, gerçekleştirilen yoğun koruma çabaları sayesinde o yıldan bu yana “nesli tehlike altına girmeye yakın” (NT-Near Threatened) olarak değerlendiriliyor.

Türkiye’de kayıt altına alınan üç pelikan türünden biri olan tepeli pelikan, 1950-1980’li yıllarda ülkemizde 17 farklı sulak alanda ürüyordu. Ancak sulak alanların kurutulması, su rejimine yapılan müdahaleler ve yuvalama alanlarında türün rahatsız edilmesi sonucu sayıları azaldı.

Tepeli pelikan günümüzde Türkiye’de düzenli olarak sadece beş  alanda ve yaklaşık 500 çift ürüyor. Bu alanlardan biri de İzmir’deki Gediz Deltası. Tepeli pelikanların dünya nüfusunun yüzde 3’üne ev sahipliği yapan bu delta, dünya çapında öneme sahip. Ancak pelikan üreme alanlarındaki insan baskısı, iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesi, dalga ve akıntıların aşındırması sonucunda yuvalama alanlarının su altında kalması, yapılan yapay adaların yetersiz oluşu bölgedeki tepeli pelikan nüfusunun azalmasına neden oluyor.

Tepeli pelikan popülasyonunu korumak için çalışan ve kaybedilen alanların etkilerini anlamak için araştırmalar yürüten Doğa Derneği, yeni yuvalarla pelikanların sayısını artırmayı hedefliyor.

Gönüllü ve sponsorlar aranıyor

Dernek, bu çalışmaya katılacak gönüllüler ve sponsorlar aradığını duyurdu.

Dernek uzmanları Ukrayna, Yunanistan, Rusya, Bulgaristan gibi ülkelerde denenen başarılı yapay yuva örneklerini inceledi. Türün ekolojisine ve Gediz Deltası’ndaki koşullara uygun bir yuva tasarladı. Ahşap yuva platformu, eylül ayı sonunda tamamlanacak. Sonra doğal materyallerden oluşan yuva malzemesi platformun yüzeyine yerleştirilecek. Yuvanın kuşlar tarafından kabul görmesi için pelikan maketleri de platformda yerini alacak.

Ocak-şubat aylarında ise pelikanların bu bölgeye gelip yuva oluşturmaları  ve tehlikelerden uzakta başarılı bir üreme dönemi geçirmeleri hedefleniyor. Çalışma Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve Binbir Gıda Çamaltı Tuz İşletmesi’nin izinleriyle ve İzmir Şube Müdürlüğü’nün destekleriyle gerçekleştiriliyor.

Güneş enerjisi bu yıl da rekora koşuyor

Enerji düşünce kuruluşu Ember‘ın hazırladığı yeni rapor, küresel güneş enerjisi kurulumlarının çoğu endüstri tahminini aşacağını ve 2024 yılı sonuna kadar 593 GW eklenmesi beklendiğini ortaya koyuyor.

Bu, bir önceki yıla kıyasla yüzde 29’luk bir artış anlamına geliyor ve 2023’teki tahmini yüzde 87’lik artışın ardından güçlü büyümeyi sürdürüyor.

Ember Elektrik Veri Analisti Euan Graham, güneş enerjisinin küresel çapta en ucuz elektrik kaynağı olarak kendini kanıtlarken beklenenden daha hızlı büyüdüğünü söyledi:

“Yerleşik pazarlardaki güçlü büyüme, başka yerlerdeki hızlı ivmeyle birleşerek güneş enerjisi eklemelerini her zamankinden daha yüksek hale getiriyor. Ülkelerin, bu teknolojinin sağlayabileceği ucuz güçten en iyi şekilde yararlanmak için güneş enerjisiyle çalışan bir gelecek planlamaları gerekiyor”.

Büyüme potansiyeli revize edildi

Bu yılın temmuz ayına kadar olan en son verilere dayanan Ember’in analizi, Bloomberg New Energy Finance (BNEF) tarafından yapılan tahminlerle uyumlu. Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) Ocak 2024’te yayınladığı yenilenebilir enerji görünümünden ise neredeyse 200 GW daha yüksek. SolarPower Europe‘un 2024 yılı için Haziran 2023’te 401 GW olan küresel tahminini Haziran 2024’te 544 GW’a çıkarmasıyla birlikte, güneş enerjisindeki kayda değer büyüme önde gelen kuruluşların tahminlerini revize etmesine yol açtı.

Analiz ayrıca, 2024 yılında güneş enerjisi kapasitesine yapılacak ilavelerin, 2010 yılından bu yana kömür enerjisi kapasitesindeki küresel artışın tamamını (540 GW) aşacağını ortaya koyuyor. Bu hızlanma iddialı iklim hedeflerini daha da yakınlaştırıyor, ancak 1,5 C hedefine ulaşmak için hızlı ilerlemenin devam etmesi gerekiyor.

Dünyanın en büyük pazarlarındaki büyüme etkileyici

Ember, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Almanya ve Brezilya’nın 2024 yılında küresel güneş enerjisi eklemelerinin yüzde 75’ini oluşturacağını tahmin ediyor:

  • Çin, yılın ilk yedi ayında Ocak-Temmuz 2023 dönemine kıyasla yüzde 28 oranında artan güneş enerjisi kapasitesi kurulumlarıyla dünyanın güneş enerjisi lideri olmaya devam etti. Bu hızla giderse ülkenin 2024 yılında 334 GW güneş enerjisi kapasitesi kurarak küresel kapasite artışının yüzde 56’sını oluşturması bekleniyor.

  • Hindistan’da 2024’ün ilk yedi ayındaki eklemeler, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 77 daha yüksekti. Mayıs 2024 itibariyle Hindistan, 2023 yılının tamamında gerçekleştirdiği toplam güneş enerjisi kurulumunu çoktan aştı. Mevcut ekleme hızıyla Hindistan bu yılın sonuna kadar 23 GW kurulum gerçekleştirme yolunda ilerliyor.
  • ABD’de de Ocak-Haziran 2024 döneminde güneş enerjisi kapasitesi 20 GW’a ulaşarak geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 55 artış gösterdi.
  • Almanya ise  2024 yılı için güneş enerjisi kapasitesi hedefini çoktan aştı ve mevcut ekleme hızıyla Ulusal Enerji ve İklim Planı’nda belirlenen 2026 yılı için yeni hedefini tutturma yolunda ilerliyor.

  • Ember’in Çin’in güneş enerjisi ihracatına ilişkin verileri, Pakistan ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra Filipinler, BAE, Tayland ve Umman gibi yeni pazarlarda da önemli bir büyüme yaşandığını ortaya koyuyor.

Güneş enerjisi daha uygun fiyatlı ve erişilebilir hale geldikçe, yeterli şebeke kapasitesinin sağlanması ve batarya depolamanın geliştirilmesi, güç dağıtımını idare etmek ve güneş ışığının en yoğun olduğu saatler dışında güneş enerjisini desteklemek için çok önemli. Bu zorlukların ele alınması ve büyümenin sürdürülmesi halinde, güneş enerjisi on yılın geri kalanında beklentileri aşmaya devam edebilir.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Savaşların neden olduğu karbon yükü birçok ülkenin emisyonunu geçiyor

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) verilerine göre küresel çapta yılda tutarı 2 trilyon doları aşan askeri yatırım ve faaliyet hayata geçiyor. Küresel karbon emisyonunun en az yüzde 5,5’i bu yatırım ve faaliyetlerden kaynaklanırken en fazla karbon emisyonuna yol açan kalemler arasında günlük askeri aktiviteler ve askeri operasyonlar ile araçların ve tesislerin enerji ihtiyaçları için kullanılan fosil yakıtlar öne çıkıyor.

ABD’deki Boston Üniversitesi tarafından yayımlanan “Pentagon’un yakıt kullanımı, iklim değişikliği ve savaşların maliyetleri” başlıklı araştırmaya göre ABD Savunma Bakanlığı dünyanın en fazla fosil yakıt kullanan kurumsal yapısı ve 1975-2018 arasında gerçekleştirdiği 3 milyar 685 milyon ton karbondioksit eş değeri emisyonla da sera gazı salımında ilk sırada yer alıyor.

Bir savaşın emisyonu 180 ülkeden daha fazla

Askeri faaliyetlerden kaynaklı 1 yıllık karbon salımı birçok ülkenin toplam emisyonuna denk olan ABD’nin bu alandaki emisyonları, özellikle 11 Eylül 2001’de gerçekleşen terör saldırıları sonrası devam etti. Bu tarihten sonra birçok denizaşırı ülkede askeri operasyonlar düzenleyen Pentagon’un bu faaliyetleri, 2001-2018 arasında 1 milyar 267 milyon ton karbondioksit eş değeri emisyona neden oldu.

ABD’nindeki askeri operasyonları sonucu toplam 440 milyon ton karbon salımı gerçekleşti, bunun 250 milyon tonu Irak’ın işgali sürecinde meydana geldi.

Çevrim içi istatistik portalı Worldometers‘a göre, 180 ülkenin 2022’deki yıllık emisyonu 250 milyon tonun altında bulunuyor.

Yeşil Noktaİç göç rekor kırdı: Savaş ve iklim krizi 71 milyon insanı evini terk etmeye zorladı
Yeşil Nokta27 ekoloji örgütünden savaş iklimine son verilmesi çağrısı: Doğa için barış istiyoruz!
Yeşil Nokta[COP28’e doğru] İsrail-Hamas savaşı iklim krizine karşı mücadeleyi nasıl etkiliyor?

Rusya-Ukrayna savaşının ilk yedi ayındaki saldırı ve çatışmaların karbon emisyon maliyeti en az 100 milyon ton olarak hesaplandı.

Londra’daki Queen Mary Üniversitesi’nin çalışmasına göre, İsrail saldırıları ise 2024 yılının şubat ayını da kapsayan ilk 120 günlük dönemde 420 bin ila 652 bin ton karbondioksit eş değeri emisyona neden oldu. Bu rakam 26 ülke ve bölgenin yıllık karbon emisyonundan daha fazlasına denk geliyor.

Bu emisyonların büyük bir kısmı, operasyon için gerekli olan uçuşlar, tanklar ve diğer askeri araçların kullanımda harcanan yakıtlar ve bombalardan kaynaklanıyor.

Bunun yanı sıra Gazze’de yıkılan 156 bin ile 200 bin arasında yapının yeniden inşa edilmesinin uzun vadede 46,8 milyon ila 60 milyon ton karbon salımına yol açması bekleniyor.

‘Savaşların getirdiği yıkımlar iklimi değişik yönlerden etkiliyor’

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Yerleşimleri Programı Profesyonel Forum Başkanı Mona Rady, savaşların dünyanın çözmesi gereken önemli bir çevre krizi olduğunu söyledi.

AA’ya konuşan Rady, iklim krizine karşı mücadelede olduğu gibi savaşların oluşturduğu çevresel yük konusunda da tüm paydaşların üzerine düşen ne varsa yapması gerektiğini belirtti.

Yeşil Nokta[6 Kasım Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevre İstismarını Önleme Uluslararası Günü] Savaşlar iklime de zarar!
Yeşil NoktaGazze Savaşı’ndan kaynaklanan emisyonlar ‘iklim felaketi’ni derinleştiriyor
Yeşil Nokta2024’ün küresel güvenlik algısında, iklim göçü ve savaş ön sırada

Özellikle COP Zirvelerinin tüm tarafları bir araya getirmesi dolayısıyla önemli bir fırsat olduğunu dile getiren Rady, bu yıl 11-24 Kasım tarihlerinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenecek olan COP29′dan en büyük beklentisinin savaşların neden olduğu yıkımlara bir çözüm bulunması olduğunu aktardı:

“Son birkaç yılda dünyanın çeşitli yerlerinde savaşlar artış gösterdiği. Bunlar büyük krizler oluşturuyor. Rusya-Ukrayna savaşı, Afrika’nın çeşitli yerlerinde devam eden çatışmalar, Güney Asya’daki anlaşmazlıklar vb. çeşitli krizler meydana getiriyor.”

İsrail’in Gazze topraklarına yaptığı saldırıların aynı zamanda bir çevre kıyımı olduğunu ifade eden Rady, “Gazze’de yaşananlar bir insanlık krizine dönüşmesinin yanı sıra bir şehir krizine, sağlık krizine dönüştü ve Gazze neredeyse tamamen yıkıldı. Gazze’yi yeniden inşa etmek istiyoruz ama orada tüm bu yıkımlar sonucu değişen iklimi nasıl yeniden inşa edeceğiz, oradaki iklimi nasıl normalleştireceğiz?” diye sordu.

Gençlerden 20 Eylül’deki iklim grevi için gazetecilere çağrı: Sesimize ses olun!

 

İklim için Gençlik (Youth for Climate) Türkiye platformunun çağrısıyla bir araya gelen genç iklim aktivistleri, 20 Eylül Cumartesi günü İstanbul Maçka Parkı’nda yapacakları iklim grevi için basın mensuplarına açık bir çağrı yaptı.

Dünyanın giderek yaşanamaz hâle gelmesinden dolayı endişeli olduklarını ve gelecekle ilgili hayal kuramadıklarını anlatan genç aktivistler, basın mensuplarından seslerini duyurmalarını, yanlarında olmalarını istedi.

Açık mektup şöyle:

“Sayın Basın Mensubu Büyüklerimiz,

Sizlerden yardım istiyoruz.

Bizler geleceğin iş insanlarıyız, karar vericileriyiz, bilim insanlarıyız.

Bizler geleceğin öğretmenleri, avukatları, çiftçileriyiz.

Bizler geleceğin yazarları, sanatkârları, müzisyenleriyiz.

Bizler geleceğin ebeveynleri, doktorları, emekçileriyiz.

Fakat geleceğimize odaklanmak yerine her gün iklim ve ekolojik krizin getirdiği endişelerle yaşıyoruz.

Dünyanın giderek yaşanamaz hâle gelmesinden dolayı endişeliyiz. Geleceğin gelmemesinden dolayı endişeliyiz. Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakamayacak olmaktan dolayı endişeliyiz.

Gelecek ile ilgili hayallerimizi kuramıyoruz çünkü dünyamız giderek ısınıyor, iklim krizi giderek şiddetleniyor ve tüm çağrılarımıza rağmen karar vericiler buna sessiz kalıyor.

Eğer ortada yaşanabilir bir dünya kalmaz ise geleceğe dair attığımız adımların hiçbir anlamı yok.

Bize bağ, bahçe, ev değil, yaşanabilir bir dünya bırakmanızı istiyoruz’

“Siz değerli basın mensubu büyüklerimiz,

Sizlerin de belki bizim yaşlarımızda çocuklarınız belki de torunlarınız var. Onların da bizim de geleceğimiz elimizden alınıyor. Hepimiz birlikte iklim krizinin sonuçlarını şimdiden hissediyoruz. Eğer çözümler alınmaz ise krizin etkilerini daha büyük oranda hissedeceğiz. Gıda bulmakta güçlük çekeceğiz, daha sık hastalanacağız, evlerimizi eller sular basacak, aşırı sıcaklara maruz kalacağız, belki de evlerimizi terk edip daha güvenli bölgelere göç etmek zorunda kalacağız.

Açıkçası, biz KORKUYORUZ. Bu, önümüzde bulunan krize karşı doğal, insani bir tepkidir.

Tüm bu endişelerimizi dile getirmek istiyoruz. Sizlerden de bizlerin sesine aracı olmanızı rica ediyoruz.

20 Eylül Cuma günü Maçka Parkı’nda 18.00’de bizim gibi KORKU duyanlar bir araya gelip İKLİM GREVİ yapacağız. Bu iklim grevinde kömürden çıkış talebimizi yineleyecek COP29’u göz önünde bulundurarak köklü iklim politikalarının önemini vurgulayacağız. Çözümler olduğunu biliyoruz. Siz büyüklerimizden bizlere bağ, bahçe, ev, araba değil yaşanabilir bir dünya bırakmanızı istiyoruz.

Yanımızda olur musunuz?”

Portekiz ormanları altı gündür yanıyor: En az yedi kişi yaşamını yitirdi

Portekiz genelinde cumartesi gününden beri devam eden orman yangınları nedeniyle üçü itfaiyeci biri de gönüllü olmak üzere yedi kişi hayatını kaybetti.

Yangınlardan en fazla ülkenin orta ve kuzey kesimleri etkilendi.

Yetkililer, ülkedeki bir dizi ölümcül orman yangınının acil durum hizmetlerini zorladığını ve çarşamba günü İspanya ve Fas’tan çok ihtiyaç duyduğu takviye kuvvetlerin geldiğini duyurdu; ayrıca serinleyen havanın da bir umut ışığı getirdiğini söyledi.

Yangınlardan en çok etkilenen kuzeybatıdaki Aveiro ve Viseu bölgelerinde düzinelerce ev kül oldu ve on binlerce hektar orman ve çalılık yok oldu.

5 binden fazla itfaiyeci günlerdir yangınları söndürmeye çalışırken Aveiro bölgesindeki yerel halk, bitkin düşen ekiplere yiyecek ve su dağıtıyor.

İspanya, İtalya, Fransa ve Fas’tan destek geldi

Sivil savunma şefi Duarte Costa, “Yeteneklerimizin sınırında, stresli bir durumdayız” dedi ve takviyelerin, yorgun Portekizli itfaiyecilerin ve uçak bakım personelinin rotasyonuna olanak sağlayacağını belirtti.

Sivil koruma otoritesi, Viseu bölgesinde buldozerlerle birlikte 270 kişilik bir İspanyol askeri acil durum ekibinin konuşlandırıldığını ve Fas’tan iki ağır su bombardımanı uçağının geldiğini, iki uçağın daha yolda olduğunu bildirdi.

Portekiz’de hâlihazırda 30 su bombardıman uçağı bulunuyor ve 1.500’den fazla itfaiye aracı konuşlandırılmış durumda ancak yetkililer, ek desteğe ihtiyaç duyulduğunu açıkladı.

Sivil Savunma Teşkilatı hafta sonu Aveiro bölgesindeki çok sayıda yangın nedeniyle yaklaşık 70 kişinin yerinden edildiğini açıkladı.

90 bin hektardan fazla ormanlık alan yandı

Avrupa Orman Yangını Bilgi Servisi’nin verilerine göre, cumartesi gününden bu yana çıkan büyük çaplı yangınlar 90 bin hektardan (347 mil kare) fazla ormanlık alanın kül olmasına neden oldu.

Ülkede bu yıl çıkan yangınlarda toplam 124 bin hektarlık alan yandı. Son seri yangınlar,  100’den fazla kişinin ölümüne yol açan iki yıkıcı orman yangını yaşanan 2017 yılından bu yana en geniş alanda çıkan yangınlar.

Ülkede, sonbahar gelmesine rağmen hafta sonundan bu yana sıcaklıklar 30C’nin üzerinde seyrediyor.

Polis, Portekiz’deki onlarca yangının en azından bir kısmının ticari çıkar, kin veya cezai ihmal nedeniyle kundakçılar tarafından çıkarıldığını belirtirken, Başbakan Luis Montenegro bu tür suçlara karşı “baskıcı eylemde hiçbir çabadan kaçınmayacağını” belirtti.

Cumartesi gününden bu yana Aveiro, Leiria, Castelo Branco, Porto ve Braga ilçelerinde kundaklama şüphesiyle 12 kişi tutuklandı.

Portekiz, sıcak ve kurak koşullardaki yangınlara karşı savunmasız

Portekiz ve komşusu İspanya, bu yıl yaz mevsimine büyük oranda yağışlı bir giriş yaptıkları için ​daha az orman yangını yaşadı. Ancak her iki ülke de sıcak ve kurak koşullarda yangınlara karşı savunmasız durumdalar.

İklim değişikliği, sıcak ve kuru hava riskini artırarak kontrol edilemeyen yangınların görülmesi olasılığını artırıyor.

Dünya, Sanayi Devrimi‘nden bu yana yaklaşık 1,1 derece ısındı ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için hızlı çaba gösterilmediği sürece sıcaklıklar artmaya devam edecek.

Üç kuşaktan İrlanda hükümetine ‘iklim eylemsizliği’ davası

‘En savunmasız topluluklar adına hükümeti dava ediyoruz’

Grup, İrlanda’nın 2024 İklim Eylem Planı‘nın ulusal iklim yasası ve karbon bütçelerine uymak için yeterince güçlü olmadığını savunuyor. İrlanda Çevre Koruma Ajansı’nın son rakamları, ulusal sera gazı emisyonlarının son üç on yılın en düşük seviyesinde olduğunu gösteriyor ancak bu yine de 2030 için öngörülen ulusal hedeflerin ve AB’nin iklim hedeflerinin çok altında.

Davada İrlanda hükümetinin üç bireysel başvurucunun yaşam, onur, sağlık, eşitlik ve mülkiyet hakları ile çocuk hakları da dahil olmak üzere temel haklarını ihlal ettiği savunuluyor.

‘Konuşmada iyiyiz ama sicilimiz zayıf’

İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg‘ten ilham aldığını söyleyen O’Connor, ülkesinde 2018’de Fridays for Future grevini başlatmış ve bir yıldan uzun bir süre boyunca her hafta Cork Belediye Binası‘nın dışında eylem yapmıştı. O zamandan beri uluslararası iklim müzakerelerinde aktivist olarak yer aldı ve geçen yıl Dubai‘de düzenlenen COP28 İklim Zirvesi’nde gençler adına katılımcılara hitap etti:

“Durum hala orada ve hala acil. 2019’da, kamu bilincimiz yüksekti ama şimdi değil. Kelimenin tam anlamıyla, onları bir şeyler yapmaya ikna etmek için her şeye açığım ve bu daha önce denemediğimiz bir şey.”

Diğer iki bireysel davacı ise emekli psikoterapist, iklim aktivisti ve büyükbaba Philip Kearney ile annesi tarafından temsil edilen ve ismi açıklanmayan 20 aylık bir bebek.

Bu, İrlanda’da temel hakları ele alan ilk iklim davası olsa da, İrlanda hükümetinin şu anda muhatap olduğu tek dava değil.

İrlanda Yüksek Mahkemesi, Temmuz 2020’de İrlanda’nın emisyon azaltma planlarının iklim taahhütlerini yerine getirmek için gerekenin “oldukça gerisinde” kaldığına ve daha iddialı bir stratejiyle değiştirilmesi gerektiğine dair çığır açıcı bir karar vermişti. Karar İrlanda’nın iklim yasasının revize edilmesiyle sonuçlansa da, kampanyacılar tatmin olmadı ve geçen yıl yine Community Law & Mediation tarafından temsil edilen ikinci bir dava açtı.

Wall, İrlanda Parlamentosu‘nun 2019’da iklim acil durumu ilan etmesini örnek göstererek, “Konuşma konusunda çok iyiydik. Ancak emisyonlar açısından Avrupa’da kişi başına en kötü ikinci ülkeyiz. Gerçek sicilimiz oldukça zayıf ve doğru yönde ilerlemiyoruz” değerlendirmesini yaptı.

Community Law & Mediation avukatı, mahkemenin hükümetin yeterince bir şey yapmadığını ve vatandaşlarının insan haklarını ihlal ettiğini beyan etmesinin “sadece kendileri açısından değil, aynı zamanda gelecekteki tüm iklim politikaları açısından” gerçekten güçlü bir adım olacağını belirtti.

 

Adanalı işçileri çalışmak değil, sıcak yoruyor

Türkiye’nin en sıcak illerinden olan Adana’da iklim krizi sebebiyle artan sıcaklıklar yaz aylarında etkisini daha şiddetli gösteriyor. Aşırı sıcakların etkilerini azaltmak amacıyla, Adana’da dışarıda çalışan personeller için daha iyi çalışma koşulları talep eden bir imza kampanyası başlatıldı.

Adana doğumlu ODTÜ öğrencisi Öykü Ardıç, change.org’da başlattığı kampanya ile sıcak hava dalgalarının özellikle açık havada çalışanların üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.

2024 yaz ayları, dünyada şimdiye kadar kaydedilen en sıcak yaz olarak tarihe geçti; Türkiye’de de yaz ayları, mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşti, birçok merkezde sıcaklık rekorları kırıldı. 2024 yılı haziran ve temmuz ayları son 53 yılın en sıcak haziran ve temmuz ayı olarak kayıtlara geçti.

Özellikle Adana gibi güneydeki ve nem oranı fazla bölgelerde, hissedilen sıcaklıklar daha yüksek oluyor ve açık havada çalışanların sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşıyor.

Güneş altında çalışan işçilerde çarpıntı, mide bulantısı görülüyor

25 yıldır şantiyelerde çalışan bir inşaat işçisi, aşırı sıcaklarda inşaatta çalışmanın zorluklarını şöyle ifade ediyor:

“Burada bol bol üzerinizi değiştiriyorsunuz; çift atlet, çift gömlekle geliyorsunuz. Yani günlük üç dört sefer ustalarımız elbise değiştiriyor. Tabii bu kadar sıcak olduğu zaman insanlar kendini yorgun argın, daha bitkin hissediyor. Çalışmaktan yorulmayan usta, en çok sıcaktan yoruluyor. Güneş altında kalan ustalarımız olduğu zaman bazen kalp çarpıntısı, mide bulantısı gibi rahatsızlıklar oluyor. Geçim derdi sıkıntı olunca mecburen herkes çalışmak zorunda.”

Esnaflık yapan bir vatandaş ise Esnafım, Yüreğir’den geliyorum. Bu yaşta gelip çalışıp da bu sıcaklarda ayılıp bayılmanın ekmeğini yemeye çalışıyoruz. Sıcak! Çok zor ama ekmeğimiz için mecbur geliyoruz. Bizim gibi garibanlar da burada sürünüyor” diyor. 

‘Güneş çarpıyor, çarpıyor, çarpıyor’

Başka bir şantiye işçisi ise çalışma koşullarını şöyle anlatıyor:

“Sürekli şantiyelerdeyim. Sıcakta, özellikle yazın insanlarımızın ne kadar çok sıkıntı çektiğini görüyoruz. Bayılan insanlar oluyor, başı dönen insanlar oluyor. Adam kalıp çakıyor mesela. Güneş çarpıyor, çarpıyor, çarpıyor; birden gölgeye indiği zaman da etkileyebiliyor insanları. Bu sene özellikle daha çok bir aşırı sıcak oldu. Hem işçi hızını etkiledi, insanların sağlığını etkiledi.”

Adanalı eski gazeteci Mehmet Acavit ise iklim değişikliğine ve ekolojik dengenin korunmasına dikkati çekiyor:

“İklim değişikliği söz konusu, biliyorsunuz değil mi? Bu gitgide daha da artacak. Sıcaklıktan korunmak için doğa çok önemli, doğa. Seni sıcaktan koruyan da gene bu güzel ağaçlar oluyor. Bir yerde biz de doğayla bilinçli bir şekilde kucaklaşmadığımız için ve bu rant dolayısıyla her taraf beton yığınına döndüğü için bunun çilesini de biz insanlar çekmeye devam ediyoruz. Çünkü biliyorsun bu binalar güneşin sıcağını akşama kadar alıp akşam da bize geri veriyorlar. Çevre konusunda bilinçli olmamız lazım. Doğayla barışık olmamız lazım. Bu iklim değişikliğine sebep olan insan kusurları var; kullandığımız yakıtlar atmosferdeki karbondioksit oranını artırıyor. Güneşin bize daha fazla yansımasını sağladığı için sıcaklar artıyor. Sıcaklar sıkıntılı ama burası da bizim doğduğumuz topraklar. Güneşin çocuklarıyız biz yani. Ama güneşe kurşun sıkıyoruz, değil mi?” 

‘Çalışma saatleri düzenlenip risk grupları korunmalı’

ODTÜ öğrencisi Öykü Ardıç, Change.org/AdanaSıcakları adresinde başlattığı kampanya ile yüksek nem sebebiyle hissedilen sıcaklıkların 52 dereceye kadar çıktığı Adana’daki aşırı sıcakların, dışarıda çalışanların üzerindeki olumsuz etkilerini vurguladı ve belediye personeli için bu şartların iyileştirilmesine yönelik somut taleplerde bulundu: 

  • Çalışma Saatlerinin Düzenlenmesi: Aşırı sıcak dönemlerde belediye personelinin çalışma saatlerinin daha serin saatlere kaydırılması.
  • Risk Gruplarının Korunması: Hamile, emziren ve kronik hastalığı olan personelin sıcak havalarda çalıştırılmaması.
  • Düzenli Dinlenme İmkânlarının Sağlanması: Çalışanlara düzenli dinlenme molaları verilmesi ve dinlenme alanlarının sıcak hava koşullarına uygun hale getirilmesi.

Adana’nın, iklim değişikliğinin etkilerini yoğun bir şekilde yaşayan bir şehir olduğunu vurgulayan Ardıç, Adana Büyükşehir Belediyesi’nin, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin uygulamalarını örnek alarak çalışanlarının sağlığını ve güvenliğini ön planda tutarak bu talepleri değerlendirmesini talep etti; bu düzenlemelerin hem çalışan memnuniyetini artıracağını hem de işgücü verimliliğini olumlu yönde etkileyeceğini vurguladı.