Ana Sayfa Blog Sayfa 282

[COP28] 130’un üzerinde devlet başkanı Gıda Sistemleri Deklarasyonu’nu imzaladı

COP28’de tarım sektöründeki 150’den fazla kuruluştan oluşan bir koalisyon, gıda sistemlerinin insanlar, doğa ve iklim için dönüştürülmesi çağrısında bulundu. 130’dan fazla başbakan ve devlet başkanı Sürdürülebilir Tarım, Dayanıklı Gıda Sistemleri ve İklim Eylemine ilişkin Cop28 BAE Deklarasyonu’nu imzaladı.

Bugün (1 Aralık) 130’dan fazla başbakan ve başkanın imzaladığı deklarasyon, daha geniş iklim eyleminin bir parçası olarak gıda sistemlerini uyarlama ve “dönüştürme” konusundaki türünün ilk taahhüdü.

[COP28’e doğru] Zirvede eti ‘sürdürülebilir beslenme’ olarak sunma planları açığa çıktı 
‣ Araştırma: Sadece et, süt ürünleri ve pirinç, 1,5 derece iklim eşiğinin aşılmasına neden olacak

cop28, gıda deklerasyonu

‘Bariz bir şekilde eksik’

Ancak sürdürülebilir gıda sistemleri konusunda bağımsız, uzman bir panel olan Sürdürülebilir Gıda Sistemleri Uluslararası Uzmanlar Paneli (Ipes-Food), beyanın yasal olarak bağlayıcı hiçbir taahhüt içermediğine dikkat çekti: Bazı ülkelerde aşırı miktardaki gıda israfı, endüstriyel olarak üretilen et ve işlenmiş gıdaların aşırı tüketimi ve gıda endüstrisinin devasa fosil yakıt ayak izi gibi iklimle ilgili temel sorunların üstesinden gelmeye yönelik hiçbir hedef veya net adım yok.

Guardian’ın aktardığına göre; Ipes-Food eş başkanı ve Üçüncü Dünya Ağı kıdemli araştırmacısı Lim Li Ching şunları söyledi:

“Gıda sistemlerinin nihayet iklim müzakerelerinin merkezinde ve hükümetin en üst düzeylerinde yerini aldığını görmek cesaret verici. Sera gazı emisyonlarının üçte birinden ve fosil yakıt kullanımının yüzde 15’inden sorumlu olan endüstriyel gıda sistemini dönüştürmek için acil eyleme geçmeden küresel iklim hedeflerimize ulaşamayız. Ancak bu önemli bir ilk adım olsa da kullanılan dil oldukça belirsiz kalıyor ve belirli eylemler ile ölçülebilir hedefler bariz bir şekilde eksik.”

AFP’nin aktardığına göre; bildirgeyi imzalayan ülkeler arasında ABD, Avrupa Birliği, Çin ve Brezilya da yer aldı. COP28 bildirisine göre, 134 ülke 5,7 milyar insana ev sahipliği yapıyor ve küresel gıda sisteminden kaynaklanan tüm sera gazı emisyonlarının dörtte üçünden fazlasını, yani dünya çapındaki toplam emisyonların yüzde 25’ini temsil ediyor.

Deklerasyonu hangi ülkeler imzaladı?

Deklerasyonun 134 imzacısı bulunuyor. Aralarında Türkiye‘nin bulunmadığı imzacı ülkeler şunlar:

cop28, gıda deklerasyonu

Gıdanın Geleceği için Küresel İttifak’tan Patty Fong, fosil yakıtlara doğrudan atıfta bulunulmayan deklarasyonun “göze çarpan bir ihmal” olduğunu söyledi. Fong, şunları aktardı:

“Gıda sistemleri her yıl yakılan fosil yakıtların en az yüzde 15’ini oluşturmasına rağmen -ki bu oran tüm AB ülkeleri ve Rusya’nın emisyonlarının toplamına eşittir- bildirge hükümetlerin gıda emisyonlarıyla nasıl mücadele edeceğini ortaya koymuyor ve fosil yakıtlara hiç atıfta bulunmuyor.”

Gıda için atılan imzalar neden önemli?

The Guardian kısa bir süre önce sektörden gelen baskıların Gıda ve Tarım Örgütü‘nün sığırların sera gazı emisyonlarını arttırmadaki rolüne ilişkin raporlarının sansürlenmesine yol açtığını ortaya çıkarmıştı.

Bilim insanları, hızlı bir şekilde harekete geçilmediği takdirde, sadece tarımdan kaynaklanan metan salımı bile dünyayı sanayi öncesi seviyelerin 1.5C üzerine çıkaracağını ve bunun da dünyayı geri dönüşü olmayan bir iklim çöküşüne sürükleme riski taşıdığını belirtiyor.

Küresel olarak sığır eti üretiminden kaynaklanan emisyonların kabaca tüm Hindistan ulusunun emisyonlarına eşit olmasına ve bilimin emisyonları azaltmanın tek kesin yolu olarak beslenme şeklinde bir değişime işaret etmesine rağmen sızdırılan belgelere göre şirketlerin metan gazının azaltılmasının tartışıldığı etkinliklere katılımı teşvik ediliyor.

Bu nedenle söz konusu deklerasyon oldukça önem teşkil ediyor.

‣ [COP28’e doğru] Belgeler sızdırıldı: Ev sahibi BAE iklim görüşmeleri sırasında petrol anlaşmalarını teşvik etmiş
‣ [COP28’e doğru] Dünya fosil yakıtlardan vazgeçme konusunda anlaşabilir mi?
‣ [COP28’e doğru] COP28 sponsorlarının çoğu net sıfır hedeflerine imza atmamış

Gıda için eylem çağrısı 

Öte yandan COP28’de çiftçiler ve gıda sistemi aktörleri, işletmeler, yerel yönetimler, tüketiciler, sivil toplum ve birçok kuruluştan oluşan geniş bir koalisyon, zorlayıcı ve iddialı bir Devlet Dışı Aktörler Eylem Çağrısı yayınladı.

Eylem Çağrısı, gıda ve tarım alanında çalışan çok sayıda farklı aktörü, gıda sistemlerinin dönüştürülmesine yönelik ortak bir vizyon ve öncelikli eylemler etrafında birleştiriyor.

cop28, gıda deklerasyonu

Böylece en geç COP29’a kadar uyumlu, bütüncül ve küresel hedefin yanı sıra hükümetlerin, iş dünyasının ve finans aktörlerinin daha fazla eylemde bulunmasını ve hesap verebilirliğini sağlamak için eyleme geçirilebilir, kanıta dayalı, yerel olarak uygun gıda sistemleri geçiş yolları çağrısında bulunulmuş oldu.

Eylem Çağrısı halihazırda 150’den fazla kuruluş tarafından onaylandı ve COP’ta gıdanın ilk kez tematik bir gün olarak gündeme geleceği 10 Aralık Gıda, Tarım ve Su Günü’ne kadar imzacılara açık kalacak.

Öte yandan COP28’de gıda sistemlerine ilişkin ek duyurular, girişimler ve eylemler bekleniyor. Bunların Brezilya’daki COP30’a kadar önümüzdeki iki yıl içinde ölçülebilir ilerleme sağlaması amaçlanıyor.

Bu eylem çağrısını destekleyen Devlet Dışı Aktörler koalisyonu şunları kapsıyor:

Çiftçi grupları – Dünya Çiftçiler Örgütü, Doğu Afrika Çiftçiler Federasyonu, Jamaika Kırsal Kadın Üreticiler Ağı, Avrupa Karbon Çiftçileri ve diğer küçük ve orta ölçekli çiftçi grupları dahil olmak üzere Avrupa, Asya, Okyanusya, Afrika, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’dan çiftçi örgütleri,

Yerli topluluklar – Küresel Bölgesel Topluluklar İttifakı ve Tarımsal Biyoçeşitlilik ve Gıda Egemenliği için Yerli Ortaklığı (TIP),

Ticari kuruluşlar – Danone, Unilever ve Nestlé gibi işletmeler ile WBCSD ve KOBİ’ler gibi iş örgütleri;

Sivil toplum grupları – Consumers International, The Nature Conservancy, Rainforest Alliance, Conservation International, WWF, Global Alliance for Improved Nutrition, Access to Nutrition Initiative, Food and Land Use Coalition, Waste Resources and Action Programme (WRAP), Compassion in World Farming ve World Animal Welfare dahil olmak üzere iklim, beslenme, doğa/biyoçeşitlilik, hayvan hakları, tüketici grupları ve diğerleri,

Yerel yönetimler – C40 ve ICLEI ve NYC Belediye Başkanlığı Gıda Ofisi,

Yatırımcı ağları – Rockefeller Foundation, Bezos Earth Fund, IKEA Foundation, Walton Family Foundation, Mo Ibrahim Foundation, ClimateWorks Foundation ve Global Alliance for the Future of Food,

Finansal kuruluşlar – GAWA Capital, Pegasus Capital ve Clarmondial gibi finans kuruluşları ile Good Food Finance Network ve Asia Investor Group on Climate Change,

Araştırma enstitüleri – CGIAR, Simon Fraser Üniversitesi, Stanford Okyanus Çözümleri Merkezi ve Abdul Latif Jameel Su ve Gıda Sistemleri Laboratuvarı (J-WAFS), Massachusetts Teknoloji Enstitüsü,

Eylem Çağrısını imzalayan tüm kuruluşların tam listesine buradan ulaşabilirsiniz.

 

Rusya Yüksek Mahkemesi LGBTİ+ hareketini ‘aşırılıkçı örgüt’ kabul etti

Rusya Yüksek Mahkemesi, “uluslararası LGBTİ+ (lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüel) hareketi”ni aşırılıkçı bir örgüt olarak kabul etti ve ülke genelindeki faaliyetlerini yasakladı.

BBC’nin aktardığına göre, mahkeme, Rusya Adalet Bakanlığı’nın başvurusu üzerine toplandı. Kamuya kapalı yapılan toplantı sonunda yapılan açıklamada “davalı tarafından kimsenin toplantıda bulunmadığı” belirtildi.

Mahkemenin tanımladığı şekilde dünyada resmi bir “uluslararası LGBTİ+ örgütü” bulunmuyor. Bu da kararın nasıl uygulanacağı ve kimleri kapsayacağı konusunda büyük belirsizlik yaratıyor.

Bizi ‘tahliye etmek’ istiyorlar

Rusya’da son yıllarda LGBTİ+’lara yönelik ciddi baskılar söz konusu. Rus anayasasında üçyıl önce değişiklik yapılarak evliliğin yalnızca “kadın ve erkek arasında” gerçekleşebileceği açık bir şekilde belirtilmişti.

Kararın açıklanması öncesi, geçen yıl eşcinsel olduğunu açıklayan St Petersburg yerel meclis vekili Sergei Troshin, olası kararın “uzun hapis cezaları” anlamına gelebileceğini söylemiş, “Bence bu, devletin LGBTİ+ aktivisti olarak gördüğü herhangi birinin ‘aşırıcı bir oluşuma dahil olma’ suçundan uzun hapis cezaları alabileceği anlamına gelecektir. Bu oluşumun içinde organizatör olarak yer alanlar çok daha uzun cezalarla karşılaşacaktır” demişti.

Rusya’daki LGBTİ+ toplumunda panik olduğunu da belirten Troshin insanlar acilen göç etmeye çalıştığını, kendilerinin bunula ilgili ‘tahliye etmek’ terimini kullandıklarını belirtmişti: ” Kendi ülkemizden ayrılmak zorunda kalıyoruz. Bu korkunç.”

Muhafazakarlar ve kilise memnun

LGBTİ+ hakları üzerine çalışan Rus sivil toplum örgütü Sphere Foundation’dan Noel Shaida,da “Mahkemenin kararı büyük bir paniğe neden oldu çünkü bu yasakla kimlerin yargılanacağı tamamen belirsiz” diye konuştu.

Birleşmiş Milletler kararı “çok talihsiz” olarak yorumlarken, İnsan Hakları İzleme Örgütü de tüm LGBT hakları hareketlerini tehlikeye attığını vurguladı.

Muhafazakar siyasiler ve Rus Ortodoks Kilisesi ise kararı memnuniyetle karşıladı.

Son yıllarda yetkililer Rusya’daki LGBTi+ toplumu üzerinde giderek artan bir baskı kuruyor. 2013’te “18 yaş altına ‘geleneksel olmayan cinsel ilişkilerin’ propagandasının yapılması” yasaklanmıştı. Geçen yıl da bu yasak tüm yaş gruplarını kapsayacak şekilde genişletildi. Kitaplardan, filmlerden, reklam ve televizyon programlarından LGBTİ+ içerikler kaldırıldı.

Bu ay başında bir Rus televizyonu, “eşcinsellik propagandası yasağını” çiğnemekle suçlanmamak için, Güney Koreli bir müzik grubunun videosundaki gökkuşağı bayrağını sansürleyerek siyah-beyaz yaptı.

Rusya parlamentosunun alt kanadı olan Duma’da, homofobik olmasıyla bilinen hükümet milletvekili Vitaly Milonov, BBC’ye LGBTİ+ gruplara yönelik yasakların “cinsel azınlıklar ya da bireylerin özel yaşamlarıyla ilgili olmadığını” söyledi: “Bu daha çok uluslararası LGBTİ+ hareketinin siyasi ajandasıyla ilgili. Kendi görevleri, hedefleri var. Siyasi bir güç, siyasi bir yapı gibi hareket ediyorlar ve bu yapının hedefleri Rusya anayasasıyla çatışıyor.”

Milonov, gökkuşağı bayrağını da yasaklamak gerektiğini söyledi.

Yerel seçimlere hazırlık mı?

Sergei Troshin “Bence mahkemenin kararı gelecek Mart ayında yapılacak başkanlık seçimleriyle de bağlantılı. Yapay bir düşman oluşturmaya çalışıyorlar” diyor.

LGBTİ+ toplumu üzerinden “Batı’yla savaş veriliyormuş” gibi bir izlenim yaratılmaya çalışıldığını belirten Troshin, “LGBTİ+ toplumla mücadele Batı karşıtı retoriğe uyuyor. Bu muhafazakar ve Batı karşıtı seçmende karşılığı olan bir konu ve seçimlere kadar daha çok üstüne gidilecektir” diyor.

Rusya’da trans ve non-binary (kendini ikili cinsiyet anlayışının dışında tanımlayan) kişilere yardım eden bir dernekte çalışan Maxim Goldman‘a göre ise bu, “dikkati daha önemli konulardan uzaklaştırmak” üzere izlenen bir strateji.

Goldman ise “Yüksek Mahkeme’nin kararı açıklandığı anda ülkeyi en kısa sürede terk etmemiz gerektiğini fark ettik. Bu bir acil durum” diyor. Kendisini non-binary olarak tanımlayan Goldman “Ülkem tarafından tamamen reddedildiğimi hissediyorum. Gücü elinde tutan insanlar, bizi korumak yerine, bizi cezalandırıyorlar. Buradan gitmek zorunda bırakıldım” diye konuşuyor. (Goldman BBC’ye konuştuktan sonra ülkeyi terk etti.)

 

Antarktika’daki ozon deliği aralık ayı için şaşırtıcı derecede büyük

İklim bilimciler, her yıl Antarktika üzerindeki ozon tabakasında oluşan ozon deliğinin kapanmasının bu yıl beklenenden uzun sürdüğünü belirtiyor.

Tipik olarak Antartika ozon deliği ağustos ortasında oluşmaya ve kasım ayında kademeli olarak kapanmaya başlar.

Ancak bu yıl ozon deliği alanı normalden birkaç gün önce oluştu ve ekim sonundan bu yana 15 milyon kilometrekarenin biraz üzerinde bir alanı kapladı. Endişe verici haber, deliği yakından takip eden Copernicus Atmosfer İzleme Servisi‘nden (CAMS) geldi.

CAMS: İklim değişikliği bu durumun potansiyel sorumlusu

1987 yılında bazı kimyasalların ozon tabakasını incelttiğinin fark edilmesinden yedi yıl sonra imzalanan Montreal Protokolü, atmosferdeki ozon moleküllerini tüketen insan yapımı kimyasalları aşamalı olarak azaltılmasını öngörüyor.

Euronews‘ün aktardığına göre, son üç yıldır, ozon tabakaları normalden çok daha geç kapanıyor. CAMS’e göre iklim değişikliği bu durumun potansiyel nedenlerinden biri.

Ozon deliği, ozon tabakasını incelten maddelerin Güney Kutbu üzerindeki stratosferde toplanmaya başlaması ile genişliyor. Güneş radyasyonu, aşırı soğuklar ve kutupsal stratosferik bulutların yanı sıra bu durum stratosferdeki ozon konsantrasyonunda ciddi bir düşüşe neden oluyor.

Antarktika üzerindeki ozon tabakasında oluşan ozon deliğinin beklenmedik şekilde uzun ömürlü olması son zamanlardaki eğilimin bir parçası. Ozon delikleri 2020'den bu yana eskisinden çok daha geç, aralık ortası ila sonu civarında kapanıyor. CAMS'e göre iklim değişikliği bu durumun potansiyel sorumlusu.

Ozon deliği 2020’den beri daha geç kapanıyor

Bu yılki ozon deliğinin beklenmedik şekilde uzun ömürlü olması son zamanlardaki eğilimin bir parçası. Ozon delikleri 2020’den bu yana eskisinden çok daha geç, aralık ortası ila sonu civarında kapanıyor.

CAMS bunun sebebinin stratosferik sıcaklıkların ortalamadan daha soğuk olması ve Antarktika üzerinde atmosferin yükseklerinde dolaşan şiddetli rüzgarlar olduğunu söylüyor.

CAMS Direktörü Vincent-Henri Peuch, “Montreal Protokolü’nün imzalanmasından bu yana ozon tabakasını incelten maddelerin salımını büyük ölçüde azaltarak atmosfere kendini toparlaması için alan açtık” diyor.

Avrupa Komisyonu adına Avrupa Orta Menzilli Hava Tahminleri Merkezi tarafından sağlanan izleme hizmetine göre daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.

Peuch, Montreal Protokolü’nün küresel iklimi korumaya yönelik eylemlerin ne kadar etkili olabileceğini gösterdiğini söyleyerek araştırmanın “ozon tabakasının nasıl geliştiğini doğru bir şekilde anlamak için izlenmesi gereken birçok değişken faktörü içeren uzun bir süreç” olduğunu belirtiyor.

[COP28] Liderler sahneye çıktı: Herkes her şeyin farkında!

BM 28. İklim Değişikliği Konferansı (COP28), dün Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde başladı. Bu yıl 28’incisi düzenlenen konferansta iklim değişikliği karşısında alınabilecek önlemler değerlendirilecek.

COP28‘in ikinci günü, liderlerin konuşmalarıyla başladı. Konferansın açılışında konuşan COP28 Başkanı Sultan Ahmet El Caber, ülkelerin kalkınma ve iklim eylemleri arasında seçim yapmak zorunda kalmaması gerektiğini söyledi. Gelecek iki haftanın son derece önemli olduğunu belirten El Caber, “Dünyaya güzel haberler verelim” dedi.

Lula da Silva: İnsanlık kuraklıktan acı çekiyor

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, konferanstaki konuşmasında dünyanın somut eylemlere ihtiyacı olduğunu vurguladı. “İnsanlık kuraklıktan acı çekiyor” ifadelerini kullanan Lula da Silva, “Gezegeni düzeltmeye kararlı kaç dünya lideri var?” sorusunu yöneltti.

İklim hedefleri konusunda birçok gelişmiş ülkeden daha iddialı olduklarını belirten Lula, “Amazon’daki ormansızlaşmayı büyük ölçüde azalttık ve bunu 2030 yılına kadar sıfıra indireceğiz” dedi;  gelişmiş ülkelere sera gazı emisyonlarını azaltmak için daha fazla yatırım yapmaları ve iklim etkilerinden musdarip gelişmekte olan ülkeleri desteklemeleri çağrısında bulundu:

“Gezegen, yerine getirilmemiş iklim anlaşmalarından bıktı. Hükümetler sorumluluklarından kaçamazlar. Hiçbir ülke sorunlarını tek başına çözemez. Hepimiz sınırlarımızın ötesinde birlikte hareket etmek zorundayız.”

Silva ayrıca, silahlara harcanan trilyonlarca doların açlığa, eşitsizliğe ve iklim değişikliğine karşı kullanılması gerektiğini de vurguladı: “Dünya, gelir, cinsiyet ve ırktaki kabul edilemez eşitsizlikleri doğallaştırdı. Eşitsizlikle mücadele etmeden iklim değişikliğiyle yüzleşmenin mümkün olmadığını bilmemiz gerekiyor.”

Kral Charles: Olması gerekenden çok uzağız, endişe verici

Kral Charles, konferanstaki konuşmasında hayatının büyük bölümünü küresel ısınma, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybı nedeniyle dünyanın karşı karşıya olduğu tehditleri anlatmaya çalışarak geçirdiğini söyledi: “Bazı önemli ilerlemeler kaydedildi, ancak olması gerekenden çok uzaktayız. Endişe verici. ” Charles III, doğanın onarılmasının insanlığın hayatta kalması açısından önem taşıdığını belirtti.

“Rekorlar artık o kadar sık kırılıyor ki, belki de bunların bize söylediklerine karşı bağışıklık kazanıyoruz” diyen Kral Charles, iklim değişikliğiyle mücadelenin herkesin işi olduğunu belirterek konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Dünya bize ait değil, biz Dünya’ya aitiz”

30 milyar dolarlık fon

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid, “Küresel iklim çözümleri” için 30 milyar dolarlık bir fon oluşturduklarını açıkladı. Zayid, fonun özellikle iklim finansmanı açığını kapatmak üzere tasarlandığını vurguladı.

Dün ülkeler, yoksul ülkelerin iklim değişikliğiyle başa çıkmalarına yardımcı olacak kayıp ve zarar fonunun faaliyete geçirilmesi konusunda anlaşmaya varılmıştı.  Anlaşma konferansın son gününe kadar onaylanmayacak, ancak birçok delege fonu olumlu karşıladı. Bu fon, iklim felaketlerinden en kötü etkilenen ülkelere maddi yardım aktarımı sağlayacak.

[COP28] Gelişmekte olan ülkeler için kayıp-hasar fonunda uzlaşma sağlandı

Guterres: Gerçek zamanlı iklim yıkımı  yaşıyoruz

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, açılış konuşmasında dünya liderlerini “adım atmaya” çağırdı, “İklim yıkımını gerçek zamanlı olarak yaşıyoruz” dedi. Guterres ayrıca deniz seviyelerindeki yükseliş ve deniz yüzeyi sıcaklıklarının da rekor seviyelere ulaştığını ekledi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, dün zirvenin ilk gününde de bir konuşma yapmış; “Daha birkaç gün önce Antarktika’nın eriyen buzları üzerindeydim. Bir süre önce de Nepal‘in eriyen buzulları arasındaydım. Bu iki nokta birbirinden çok uzakta ama krizde birleşiyor” demişti.  Bunun iklimin yenildiği bir hastalık olduğunu söyleyen Guterres, dünya liderlerine “Sadece sizin iyileştirebileceğiniz bir hastalık” diye seslenmiş;   “İnsanlığın kaderi tehlikede” vurgusunu da tekrarlamıştı.

von Der Leyen: Kayıp ve zarar fonunu çalışır hâle getirmeliyiz

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von Der Leyen,  zirvedeki konuşmasında dünyaya karbon fiyatlandırmasında AB’yi takip etme çağrısında bulundu. Kayıp ve zarar fonuna odaklanan von Der Leyen, “Bu COP’ta dünyadaki en savunmasız insanları korumak için kararlı bir adım atacağız. Kayıp ve zararlar konusunda yanlarında olacağız” dedi.

“Fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmalıyız ve metan emisyonlarını azaltmalıyız” diyen Komisyonu Başkanı, kayıp ve zarar fonunun çalışır hâle getirilmesi gerektiğini ve AB’nin de katkıda bulunacağını vurguladı: “Uluslararası finans sisteminde reform yapmamız gerekiyor, daha fazla karbon fiyatlandırmasına ihtiyacımız var.”

Kenya lideri Ruto: Kuraklık olasılığı 100 kat daha fazla

Kenya Devlet Başkanı William Ruto ise bölgesinin halihazırda iklim çöküşünün korkunç etkileriyle karşı karşıya olduğunu söyledi: “Doğu Afrika’da, bölgenin 40 yılı aşkın bir süredir gördüğü en şiddetli kuraklığın ardından yıkıcı sel felaketi meydana geldi.”

Araştırmaların Afrika’nın bazı bölgelerinde kuraklık olasılığının sanayi öncesi çağa göre 100 kat daha fazla olduğunu gösterdiğini belirten Ruto, dünyanın Afrika’daki yeşil enerjiye ve diğer altyapılara yatırım yapması gerektiğini belirtti: “Afrika’yı yeşil bir güç merkezine dönüştürmek sadece kıta için gerekli değil, aynı zamanda küresel sanayileşme ve karbondan arınma için de hayati derecede önemli.”

Tonga Kralı: Paris Anlaşması’ndaki ilerlemenin bu kadar yavaş olması acı verici

Tonga Kralı Tupou da gelişmekte olan küçük ada devletleri için COP28’in “hepimizin umduğu dönüm noktası olmayabileceğini” ve Paris anlaşmasındaki ilerlemenin çok yavaş olduğunu görmenin “acı verici” olduğunu ifade etti:  “Biz okyanus insanlarıyız, okyanus bizim can damarımızdır, bizi besler, ulaşım aracımızdır ve kültürümüzün derin bir parçasıdır.”

Tonga Kralı ayrıca her yıl 50 binden fazla insanın iklim değişikliği nedeniyle evlerini kaybettiğini ve yerinden edildiğini vurguladı.

Ürdün Kralı Abdullah: Savaş, tehditleri daha şiddetli hâle getiriyor 

Ürdün Kralı Abdullah bin El Hüseyin, konferanstaki konuşmasında savaşın su ve gıda kıtlığı tehdidini daha şiddetli hâle getirdiğini söyledi. “İklim değişikliği hakkında, çevremizde yaşanan insani trajedilerden ayrı olarak konuşamayız” diyen Abdullah, İsrail- Hamas savaşını hatırlatarak, “Hâlihazırda iklim değişikliğinin ön saflarında yer alan bir bölgede, savaş, su kıtlığı ve gıda güvensizliği gibi tehditleri daha da şiddetli hâle getiriyor” diye konuştu.

Modi’den 2070’e kadar net sıfır hedefi

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Hindistan’ın “ekoloji ve ekonomi arasında bir denge kurarak dünyaya bir kalkınma modeli sunduğunu” kaydetti.  Hindistan’ın dünya nüfusunun %17’sine ev sahipliği yapmasına rağmen, küresel karbon emisyonlarındaki payının %4’ten az olduğunu vurgulayan Modi, ülkesinin fosil olmayan yakıtların ekonomideki payını %50’ye çıkarmayı ve 2070 yılına kadar net sıfır hedefine ulaşmayı hedeflediğini vurguladı:

“Geçtiğimiz yüzyılda, insanlığın küçük bir kısmı, ayrım gözetmeksizin doğayı sömürdü. Ancak bunun bedelini başta güneyde yaşayanlar olmak üzere tüm insanlık ödüyor.”

Kazakistan, Sırbistan, Irak ve Paraguay liderleri de konuştu

Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, küresel metan taahhüdüne katılma sözü verdi. Önemli bir petrol ihracatçısı olan ülkesinde rüzgar ve güneş enerjisi konusunda olağanüstü bir potansiyel bulunduğunu belirten Tokayev, gelecek yıl BM öncülüğünde bölgesel bir iklim zirvesi düzenlemeyi planladıklarını söyledi.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, ülkesinde sıcaklıkların şimdiden 1,8 santigrat derece arttığını belirtti, bunun son derece rahatsız edici boyutlarda, bölgede benzeri görülmemiş bir durum olduğunu anlattı.

Irak Cumhurbaşkanı Abdul Latif Rashid ise zirvede Irak’ın meşhur nehirlerinin artık su altında olduğu söyledi. İklim değişikliğine bağlı kuraklık nedeniyle bölgede yaşananları Rashid şöyle anlattı:

“Irak’ın güneyindeki kuraklık, rekor düzeydeki sıcaklıklar, çölleşme ve kum fırtınaları, daha büyük düzeyde yoksulluk ve ülke içinde yerinden edilmeyle sonuçlanan ekonomik zorluklara yol açtı.”

Paraguay Başkanı Santiago Peña da Ülkem Paraguay’da tüm enerji temiz ve yenilenebilir. Evet, doğru duydunuz, hepsi temiz ve yenilenebilir” dedi. Ayrıca topraklarının %44’ünün orman olduğuna dikkat çeken Peña, Çin‘den Tayvan‘ın COP sürecine dahil edilmesine izin vermesini istedi.

COP28 Başkanı: Kutup yıldızımızı asla gözden kaçırmayın

COP28 Başkanı Sultan Ahmet El Jaber ise  açılış konuşmasında birçok ulusal petrol şirketinin 2050 yılı için net sıfır hedeflerini benimsediğini kaydederek Ezber bozan bu yolculuğa katılmaya yönelik adım attıkları için minnettarım. Ancak bunun yeterli olmadığını söylemeliyim ve daha fazlasını yapabileceklerini biliyorum” dedi. El Caber, “Kutup yıldızımız olan 1,5 dereceyi asla gözden kaçırmayın” diye konuştu.

Erdoğan da BAE’de

Cumhurbaşkanı Erdoğan da zirveye katılmak için BAE’ye gitti. Erdoğan’ın zirvede bazı liderlerle ikili görüşmeler yapması bekleniyor.

 

 

 

 

 

Ateşkes bitti, Gazze’ye İsrail saldırıları yeniden başladı: Han Yunus da savaş alanı

Bir haftalık ateşkes ve rehin takasının ardından bugün İsrail‘in Gazze’ye yönelik bombardımanı yeniden başladı. İsrail’de bulunan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, geçici ateşkesin uzatılmaması ve saldırılarını yeniden başlatmasının ardından bugün ülkeden ayrıldı.

İsrail ordusu X’ten yaptığı açıklamada Hamas‘ı insani ateşkesi ihlal etmekle suçladı. İsrail hava savunma sisteminin Gazze sınırı yakınında bir Hamas roketini havada etkisiz hale getirdiği, buna karşılık olarak İsrail ordusunun “Hamas’a karşı savaşa” devam ettiği belirtildi.

Hamas’tan henüz bir açıklama gelmedi.

Geçici ateşkese Katar arabuluculuk etmiş, ateşkes süresince 80’i İsrailli olmak üzere 110 rehine serbest bırakılmış, İsrail de karşılığında çoğu çocuk ve kadın 240 Filistinli tutukluyu serbest bırakılmıştı.

Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’deki saldırılarında 1200 kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Ardından İsrail’in Gazze’ye başlattığı saldırılardaysa Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre yaklaşık 6 bini çocuk olmak üzere en az 14 bin 800 kişi öldürüldü.

Blinken: Siviller için güvenli alanlar oluşturulmalı

İsrail devlet televizyonu KAN‘ın aktardığına göre, Gazze’de ‘çatışmaların yeniden başlamasından dakikalar sonra İsrail ziyaretini sonlandıran’ Blinken, COP28’in yapıldığı Birleşik Arap Emirlikleri‘ne doğru yola çıktı. Ülkeden ayrılmadan önce Tel Aviv’de bir basın toplantısı yapan Blinken, bölgede siviller için güvenli alanlar oluşturması gerektiğini söyledi; Gazze’nin kuzeyinde yaşanan büyük sivil kaybı ve sivillerin yerlerinden edilmesi güneyde tekrarlanmamalı” dedi.

İsrail ile Hamas arasında varılan geçici ateşkes ve rehine takasının uzatılması için çalışmalar yürüttüklerini belirten ABD Dışişleri Bakanı, İsrailli rehinelerin tamamının serbest bırakılması amacıyla çalışmayı sürdüreceklerini ifade etti; Gazze’nin merkezinde ve güneyinde güvenli bölgelerin oluşturulması, bölgedeki Filistinlilerin zorla göç ettirilmesinin önlenmesi, hastaneler, su arıtma gibi insan canını yakından ilgilendiren kritik yapıların hedef alınmaması ve sonunda yerlerinden edilmiş Filistinlilerin evlerine dönmesine olanak sağlanması gibi uyarılarını İsrail yetkililere ilettiğini kaydetti.

Güvenli Han Yunus ‘savaş alanı’

Öte yandan İsrail ordusu, daha önceki açıklamalarında güvenli bölge olacağını iddia ettiği Gazze Şeridi’nin güneyindeki en büyük yerleşim yeri Han Yunus’u savaş alanı ilan etti.

Ordu, 24 Kasım’da ilan edilen ve bu sabah itibarıyla sona eren geçici ateşkesin bitmesiyle yeniden saldırılara başladığı Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta bazı bölgelerin boşaltılmasını istedi. İsrail güçleri, Gazze’nin güneyindeki Han Yunus’un dört bölgesine havadan broşürler atarak halka tahliye uyarısında bulundu.

Broşürlerde, “El Karara, El Huzaa, Absan ve Beni Suheyle sakinlerine: Bölgeyi acilen boşaltıp Refah bölgesindeki barınaklara gitmeniz gerekmektedir. Han Yunus kenti tehlikeli savaş bölgesidir” ifadeleri kullanıldı.

İsrail ordusunun boşaltılmasını istediği Huzaa ve Absan, Han Yunus’un doğusunda İsrail sınırı yakınlarında, El Karara ise Selahaddin Caddesi yakınında yer alıyor. İsrail ordusu, ayrıca, 1,7 milyon kişinin göçe zorlandığı bölgeye yeniden başlayan saldırıları sırasında Filistinlilerin sığınabileceğini iddia ettiği yerleri göstermek için tüm Gazze Şeridi’nin 2 bin 300’den fazla bloğa bölündüğü bir harita da yayımladı.

 

[COP28] Sunak, iklim krizi konusunda yanlış sinyaller göndermekle suçlanıyor

Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak, revize edilmiş net sıfır hedeflerinin “bağnazlara borçlu olmadığını” gösterdiğini söyledikten sonra Dubai‘deki COP28 zirvesine gitti. Sunak, iklim acil durumuyla mücadele konusunda yanlış sinyaller göndermekle suçlandı.

Rishi Sunak’ın zirve sırasında yaklaşık 1.6 milyar sterlin iklim finansmanı tahsis edeceği ve Birleşik Krallık’ın 2026’ya kadar, beş yıl içinde, 11.6 milyar sterlin sağlama hedefini aşacağını iddia edeceği belirtiliyor.

Ancak Sunak, yardım kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin, Birleşik Krallık’ın iklim yardımlarını hesaplama şeklini değiştirerek hedefe ulaşma yolunda ilerlediği, aksi takdirde sağlaması gereken miktarın çok altında kalacağı yönündeki eleştirileriyle karşı karşıya.

Sunak, iklim aktivistlerine ‘savaş açtı’: Sert cezalar tamamen haklı
‣ Birleşik Krallık’ta yeni ‘protesto karşıtı yasaları’ yürürlükte: İklim aktivistleri 10 dakikada tutuklandı
‣ İklim aktivistlerinin provokatif eylemleri işe yarıyor mu?
Rishi Sunak, 1 Aralık'ta Dubai'deki COP28 zirvesine katılmak üzere iniş yaptı- Fotoğraf: Stefan Rousseau/PA Wire
Rishi Sunak, 1 Aralık’ta Dubai’deki COP28 zirvesine katılmak üzere iniş yaptı- Fotoğraf: Stefan Rousseau/PA Wire

Zirveden iki ay önce Rishi Sunak, Kuzey Denizi’nde petrol ve gaz arama için 100 yeni lisans vereceğini açıklamıştı. Sunak’ın muhafazakar hükümeti, yeni lisanslar yoluyla ‘ülkenin enerji güvenliğinin güçlendirileceğini, yeni karbon yakalama ve depolama projelerinin on binlerce iş yaratacağını ve İngiliz binalarına daha uygun fiyatlı ve temiz enerji getireceklerini’ öne sürmüştü. İklim ve çevre aktivistleri ile muhalif siyasetçiler bunu bencillik olarak nitelendirmişti.

Guardian’ın aktardığına göre; Sunak, dün (30 Kasım) yaptığı açıklamada ise “Net sıfıra geçiş hepimizi daha güvenli ve daha iyi duruma getirmeli” dedi ve ekledi:

“Sıradan ailelere yük değil, fayda sağlamalıdır. Birleşik Krallık kendi ülkesinde pragmatik ve uzun vadeli kararlar alma konusunda öncülük etmiştir; COP28’de de dünya ormanlarının korunması, yenilenebilir enerjinin güçlendirilmesi ve özel finansmanın tüm ağırlığından yararlanılması yönündeki uluslararası çabalara öncülük edeceğiz.”

Birleşik Krallık Kuzey Denizi’nde petrol ve gaz arama için 100 yeni lisans verecek 
‣ İngiltere’de Just Stop Oil aktivistlerinden ragbi sahasında fosil yakıt protestosu

sunak, cop28

Sunak: Elbette net sıfıra ulaşacağız ancak bunu mantıklı bir şekilde yapabiliriz

Rishi Sunak ayrıca küresel ısınmayı 1.5 derece ile sınırlandırmaya yönelik iddialı taahhütlerin yeterli olduğunu ve “artık taahhütlerin zamanının geçtiğini – bu dönemin eylem dönemi olduğunu” iddia etti. Sunak şunları söyledi:

“Bu konuda ideolojik bağnazlara borçlu değilim. Elbette net sıfıra ulaşacağız, elbette bu önemli, ancak bunu insanlara para kazandıracak ve onlara ekstra maliyetler yüklemeyecek mantıklı bir şekilde yapabiliriz.”

‘Sunak yanlış sinyaller gönderiyor’

Sunak’ın yaklaşımı, zirveye katılacak olan Keir Starmer tarafından da eleştirildi.

Birleşik Krallık İşçi Partisi lideri Starmer, dün yatırımcılara yaptığı açıklamada Sunak hükümetinin net sıfır konusunda yanlış sinyaller gönderdiğini söyleyerek şunları dile getirdi:

“Muhafazakarlar bunu kendi partilerini yatıştırmak ve siyasi bölünme yaratmak için kullanırken, benim İşçi Partisi yönetimim bunu ulusal çıkarlar doğrultusunda, büyümeyi hızlandırmak için kullanacak.”

Ayrıca Rishi Sunak’ın iklim hedeflerini revize etme kararı kısmen, yeşil bir sanayi devrimini başlatmak için yılda 28 milyar sterlin harcama sözü veren İşçi Partisi ile araya sınır çekmeyi amaçlıyordu.

İşçi Partisi ayrıca, emisyonları azaltma yollarını desteklemek için özel finansmanı harekete geçirmek amacıyla şirketlerin yeşil önlemleri hakkında rapor verme gerekliliklerini güçlendireceğini söyledi.

Starmer, gelecek yıl yapılması beklenen genel seçimler öncesinde uluslararası profilini yükseltmek için Dubai’deki zirvede finansörlerle bir araya gelirken Sunak da dünya sahnesinde dikkat çekme çabasında.

Zirveden önce Rishi Sunak, Birleşik Krallık’ın “iklim konusunda dünya lideri” olduğunu söyledi ve istatistiklerin taahhütlerini yerine getirme konusunda diğer ülkelerin önünde olduğunu kanıtladığını iddia etti.

Öte yandan Sunak’ın projeler için 1.6 milyar sterlinlik iklim finansmanı açıkladığı, bunun 465 milyon sterlininin ormanlar için olmak üzere yaklaşık 900 milyon sterlininin 2022-2026 yılları için 11.6 milyar sterlinlik harcama hedefinden ayrı olarak yeni finansman olduğu bildirildi.

Fotoğraf: PA

Birleşik Krallık ayrıca Dubai’de açıklanan ve ActionAid‘in “iklim felaketi ile karşı karşıya olan milyonlarca insana yapılan küçümseyici bir teklif” olarak eleştirdiği kayıp ve zarar fonuna yaklaşık 60 milyon Sterlin katkıda bulundu.

[COP28] Gelişmekte olan ülkeler için kayıp-hasar fonunda uzlaşma sağlandı

Hükümet halihazırda 11.6 milyar sterlinlik hedefine ulaşmak için uluslararası iklim finansmanının tanımını değiştirdiği iddialarıyla karşı karşıya. Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren 70’ten fazla sivil toplum kuruluşu Ekim ayında Sunak’a bir mektup yazarak yeni tanıma itiraz etmiş ve Climate Action Network UK “hedefleri değiştirmek Birleşik Krallık’ın uluslararası taahhütlerini yerine getirmesi için güvenilir ya da uygun bir yol değildir” demişti.

Zengin ülkeler uzun zamandır yoksul ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltmalarına ve iklim krizinin etkileriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için kredi ya da nakit şeklinde finansman sağlamayı vaat ediyor.

Ancak yaz aylarında sızdırılan belgeler, İngiliz bakanların hedeflerini tutturma konusunda büyük ölçüde başarısız oldukları ve bunu ancak yardım bütçesini yağmalayarak yapabilecekleri konusunda uyarıldıklarını gösterdi. Hükümet, tanımda yaptığı değişikliğin rakamlarla oynamaktan ziyade paranın nasıl harcandığına dair bir “açıklama” olduğunda ısrar ediyor.

Sunak’ın COP28’de Kral Charles‘ın konuşacağı açılış töreninin yanı sıra iklim finansmanı, iklim adaptasyonu ve Vietnam ile yeni bir Adil Enerji Dönüşümü Ortaklığı konulu etkinliklere katılması bekleniyor. Sunak ayrıca dünya liderleriyle Gazze ve Orta Doğu‘nun gündemde olduğu ikili görüşmeler de gerçekleştirecek.

‘Yağmur hasadı yapılsaydı, İstanbul’un bir günlük yağışı 100 günlük suya dönüşebilirdi’

Akdeniz üzerinden gelen sistem çarşamba günü İstanbul‘da metrekareye ortalama 58,9 kilogram yağış bıraktı. Yağışlar sonucunda yüzde 25,63 olan barajların doluluk oranı, bir gün içinde yüzde 31,03’e yükseldi.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, kentte 2021’de barajlara düşen yağış miktarının 901 kilogram, 2022’de 777 kilogram olduğunu, 2023’ün başından bu yana ise çarşamba itibarıyla 650 kilograma ulaştığını belirtti.

Marmara’da kentler sağanak yağışa yenik düştü

İstanbul barajlarının doluluk oranlarının ortalamaların altında, son 10 yılın aynı tarihli doluluk oranıyla kıyasladığında ise en düşük ikinci değerde olduğu bilgisini paylaşan Toros, en düşük değerin yüzde 24,76 ile 2020 yılı 30 Kasım tarihine ait olduğunu, ortalamalara ulaşmak için bir müddet bu mevsimde benzer yağışların alınması gerektiğini anlattı.

Son yağışlarla birlikte yağmur suyu hasadının gerekliliğinin yeniden gündeme geldiğine değinen Toros, “Kentin yüzölçümüne bakarak yaptığımız hesaplamayla 322 milyon metreküp yağış almışız. Günlük ortalama 3 milyon metreküp su kullanıyoruz, yağmur suyu hasadı yapsaydık yaklaşık 100 günlük suyumuzu elde etmiş olacaktı” dedi.

Türkiye‘nin Karadeniz ve Batı Akdeniz gibi belli bölgeler haricinde yağış yönünden zengin olmadığından bahseden Toros, “Türkiye’nin yıllık su potansiyeli ortalama 450 milyar metreküp. Bu değer zaman zaman 350 milyar metreküpe kadar düşebiliyor, 550 milyar metreküpe kadar da yükselebiliyor. Biz bunun sadece 60 milyar metreküpünü kullanıyoruz, geri kalan suyumuz akıp gidiyor.” ifadelerini kullandı.

‘En az üç yıllık su bütçesi hesabı yapılmalı’

Toros, Türkiye’nin yağışlarındaki dengesizliği göz önüne alarak 25 havza bazında en az üç yıllık su bütçesi hesabı yapması gerektiğini, böylece ilerleyen yıllarda kurak geçebilecek dönemlerde, hem şehir suyu hem tarımda sulama hem de sanayi suyu anlamında yağışsızlıktan en az seviyede etkileneceğini dile getirdi:

“Son yağışlarla birlikte en azından 15 gün öncesine göre daha rahat uyuyabiliyoruz. Her ne kadar barajlardaki su seviyesi hızla yükselse de İstanbul su zengini bir şehir değil, suya her zaman ihtiyacımız var. Suyun her damlasını sayarak, her damlasının değerini bilerek kullanmamız gerekiyor. İstanbul’da günlük kişi başı su kullanımı 200 litre civarında, bunu 100 litrelere düşürmenin yollarını aramamız gerekiyor. Bunu yapmadığımız sürece bu yılı belki atlarız ama önümüzdeki başka bir yılda yine rahatsızlık yaşarız.”

2021 yılında yayımlanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz kuşağında yağışlarda, toprak neminde azalma öngörülüyor. İklim krizinin olumsuz etkilerinden dünyada en çok etkilenen bölgelerin başında da yine Akdeniz kuşağı bulunuyor. Bu nedenle uzun kuraklık dönemleri ve ardından ani ve aşırı yağışlar düzenini daha sık görmeye başlayacağız.

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş de kasım ayındaki yağışların kuraklığı kısmen durdurduğunu belirtti, “Ancak uzun süreli hidrolojik kuraklık yani baraj, göl, toprak nemi ve yer altı sularında hala risk var. Şu anda yani kasım ayında pek çok ilde meteorolojik kuraklık etkisini yitirdi. Öte yandan hala Toroslar‘da yeterli kar yağışı yok” dedi.

Süleymanpaşa Belediyesi kamu alanlarını ihaleyle satışa mı çıkarıyor?

Haber: Serap CÖMERTOĞLU İŞCAN

*

TEKİRDAĞ – Süleymanpaşa Belediyesi tarafından Kumbağ mahallesinde parselasyon çalışması yapılarak oluşturulan arsanın ihaleyle satışa çıkarılmasına tedbir kararı getirildi. Yeşil alan, yol, sosyal tesis gibi kamu alanlarının oluşturulmasında kullanılmak üzere İmar Kanununun 18. Maddesi kapsamında bedelsiz olarak özel mülklerden kesinti yapılan alanın, kamu ihtiyacı dışında kullanılarak, konut imarıyla satışa çıkarıldığı iddiası ile Süleymanpaşa Belediyesi’ne dava açıldı.

Süleymanpaşa ilçesi Kumbağ mahallesinde belediyeye ait 2 bin 371 metrekare arsa vasfındaki taşınmazın 28 Kasım’da gerçekleşecek olan ihaleyle satışına tedbir kararı getirildi.

Süleymanpaşa Belediyesi’ne ve özel bir şirkete ait arsaların bulunduğu alanda, İmar Kanununun 18. Maddesi ve düzenleme ortaklık payı ile parsalizasyon çalışması yapılarak oluşturulan yerlerin, kamu yararı için kullanılmadığını ileri süren Avukat Barış Bilge, mülk sahibi şirket adına dava açtı.

‘Mülkiyet hakkı açıkça ihlal ediliyor’

Kamu yararı için alınan yerlerin amaç dışı kullanımının hukuka aykırı olduğunu aktaran Bilge, “İmar kanunun 18 maddesi uyarınca, düzenleme ortaklık payıyla ayrılan yerlerin başka amaçlarla kullanılması ve daraltılmasının yasak olduğuna değindi.

Süleymanpaşa BelediyesiÖzel mülkten kesilmiş olan kısımların, kamu yararı için kullanılmadığını belirten Bilge, şunları paylaştı:

“Süleymanpaşa Belediyesi, kendi mülkiyetinde olan iki parseli de imar planına katarak müvekkil davacı şirketten düzenleme ortaklık payı ve 18 uygulaması kapsamında kesmiş olduğu, 2 bin 371 metrekarelik alanı, Süleymanpaşa Belediyesi adına, 457/2 parsel olarak tescil ettirmiş ve parselin imar durumu, konut alanı olarak değiştirilmiştir. İmar Kanununun 18. maddesi kapsamında terkin etmiş olunan ve ortaklık payı ile ayrılmış olan alanın, kamu hizmeti dışında, konut alanı olarak kullanılması hukuka aykırıdır. Bu taşınmazın, kamu yararına kullanılmak yerine satılacak olması, mülkiyet hakkının da açıkça ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.”

Süleymanpaşa Belediyesi tarafından yapılan açıklamada ise söz konusu özel mülk alanında tarla vasfından arsa vasfına geçiş yapılırken bırakılması gerekilen terkinlerin mülk sahibi tarafından bırakılmadığı, 18. Madde kapsamında gerekli düzenlemelerin oluşturulduğu belirtilerek şu ifadelere yer verildi:

“Bölgede, Süleymanpaşa Belediyesi’ne ait iki taşınmazın ve özel mülke ait olan iki taşınmazın yer aldığı alanda dört parsellik bir 18. Madde uygulaması gerçekleştirilmiştir. Uygulama sonucu dört parsellik alandan iki parsel ortaya çıkmıştır. Bir tanesi Süleymanpaşa Belediyesi’ne diğeri ise sahiplerine teslim edilmiştir.

Söz konusu şirkete ait parsellerde daha önce tarla vasfında olan alanın arsa vasfına çevrilirken arazi üzerinde kesintiler yapılarak park ve oyun alanları planlanmış. Tapuya kaydedilirken ise yüzde 7 oranında kesinti yapılmış ve mülk sahibi tarafından oyun ve park alanı terk edilmemiş.

Söz konusu şirkete ait parsellerde tarla vasfından arsaya geçerken yapılan kesinti yüzde 7 oranındadır. Düzenleme ortaklık payı (DOP) kesintisi ise yüzde 31 oranındadır. Yapılan 18. Madde uygulamasında güncel DOP oranlarına ek olarak alınabiliyor. Yüzde 31’den yüzde 7 çıkarılarak, yüzde 24 kesinti yapılıyor. Bölgedeki güncel DOP oranı ise yüzde 45’e dayanıyor. Burada ise kesinti yüzde 30’larda kaldığı ve güncel kesintilere uyulmadığı görülüyor. Özel mülke sahip bir parsel yüzde 7 kesinti ile arsa vasfına geçiyor, diğer parsel yüzde 45 kesinti ile arsa vasfına geçmiş oluyor. Aynı yerde yeşil donatı alanında kalan belediyenin iki taşınmazı mevcut. Bu parseller de 18. Madde kapsamına alındığı için belediyenin alanda parselleri oluşuyor. Belediyeye ait park alanı ile söz konusu alan birleştirilmiş arka tarafta yer alan belediyeye ait olan alan park alanı olarak belirlenerek, diğer bölüm satışa çıkarılmıştır.”

Panama Ticaret Bakanı halkın maden sözleşmesine tepkisi sonrası istifa etti

Panama Ticaret Bakanı Federico Alfaro, ülkenin en üst mahkemesinin hükümet ile Kanadalı maden şirketi First Quantum arasında imzalanan maden sözleşmesinin anayasaya aykırı olduğuna karar vermesinden günler sonra dün (30 Kasım) istifa ettiğini açıkladı.

Söz konusu sözleşmenin imzalandığı Kanadalı First Quantum Minerals şirketinin iştiraki olan Minera Panamá‘ya ait açık ocak bakır madenine karşı ülkede geniş çaplı protestolar gerçekleştirilmişti. Eylemlerde iki aktivist öldürülmüştü.

Reuters’dan Elida Moreno’nun aktardığına göre; Orta Amerika ülkesinin ticaret bakanlığı, hükümet ile First Quantum arasında oldukça büyük olan bu bakır madeninin işletilmesi için yapılan ve muhaliflerin şirkete fazla cömert davranıldığı yönünde eleştirilerinin odağındaki sözleşme müzakerelerini yürütüyordu.

Fotoğraf, 23 Ekim 2023’te, maden ocağının hayata geçirilmesi için şirket ve hükümetin imza attığı sözleşmenin ardından protesto gerçekleştiren aktivistleri gösteriyor. – Fotoğraf: Arnulco Franco / AP Photo
Fotoğraf, 23 Ekim 2023’te, maden ocağının hayata geçirilmesi için şirket ve hükümetin imza attığı sözleşmenin ardından protesto gerçekleştiren aktivistleri gösteriyor. – Fotoğraf: Arnulco Franco / AP Photo

Alfaro, Devlet Başkanı Laurentino Cortizo‘ya hitaben yazdığı ve sosyal medyada paylaştığı istifa mektubunda, Panama’da aylarca süren protestolara neden olan sözleşmeden ve mahkeme kararından bahsetti.

Federico Alfaro, mahkemenin kararının “ülke için iş kaybı ve ekonomik istikrarsızlık, yatırımcılardan gelen uluslararası talepler, derecelendirme kuruluşları tarafından halihazırda açıklanan yatırım seviyesi üzerindeki etki gibi ciddi sonuçları olabileceğini” yazdı.

Başkanlık ofisinden yapılan açıklamaya göre, Başkan Laurentino Cortizo, Alfaro’nun yerine Jorge Rivera‘yı getirdi.

Cortizo 28 Kasım’da yaptığı açıklamada First Quantum’un madeni kapatma kararını, mahkeme kararının ülkenin resmi gazetesinde yayınlandıktan sonra uygulayacağını duyurdu. Ancak bu henüz gerçekleşmedi.

Yeni Ticaret Bakanı Rivera, kamuoyuna yaptığı açıklamada bakanlığın mahkeme kararına uymak için atılacak adımları değerlendirdiğini ve çalışma ve çevre yetkilileriyle koordinasyon görüşmelerine başlayacağını söyledi.

Seçimin etkisi

Öte yandan Panama’da başkanlık seçimleri yaklaşıyor. Anlaşmaya yönelik şiddetli muhalefet, ülkenin Mayıs 2024’te yapılacak başkanlık seçimlerinde önemli bir faktör haline geldi. Bu süreçte adaylar madenin daha fazla devlet kontrolünde olması için tepkilerini dile getirdi.

Panama’da iki çevre aktivisti bakır madenine karşı direnirken öldürüldü

Ne olmuştu?

24 Ekim’de ülkedeki eğitim ve inşaat sendikaları, söz konusu madenin 75 mil (120 kilometre) batısındaki Colon eyaletindeki ormanlık arazileri ve önemli yeraltı sularını tehdit ettiğini söyleyerek çevrecilerle birlikte eylemlere öncülük etti.

Kanadalı First Quantum Minerals şirketinin iştiraki olan Minera Panamá‘ya ait açık ocak bakır madenine karşı yapılan protestolarda iki aktivist öldürüldü.

Meydana gelen cinayetlerin öncesinde, 24 Ekim’de Panama Şehri genelinde barışçıl protestocular el ilanları dağıtmıştı, ancak başkentin yakınlarındaki bazı bölgelerde polis protestoculara göz yaşartıcı gazla karşılık verdi.

Hükümet, bu süreçte Panama’nın şimdiye kadarki en büyük özel yatırımı olan madenin ülke ekonomisine yaptığı “muazzam katkıyı” vurgulamak için sosyal medyayı kullandı.

Bakanlıkla şirketin Deştin’teki çimento ısrarına karşı yine doğa kazandı

Muğla‘nın Yatağan ilçesindeki Deştin ile, Menteşe ilçesindeki Bayır köyleri yakınlarına yapılması istenen entegre çimento fabrikasına verilen yürütmeyi durdurma kararının iptalini isteyen Bakanlık ve şirketin talebini mahkeme kabul etmedi.

Danıştay Dördüncü Dairesi tarafından verilen kararda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Muğla Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin talebinin aksi yönde görüş bildirildi; yürütmenin durdurulması kararının iptalini gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığı belirtildi. 

destin

Daha önce de bu çimento fabrikası için ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu’ kararı verilmiş, ardından bu rapor iptal edilmişti. Gerekçe ise bilirkişi raporuydu. Bilirkişi raporunda çimento fabrikasının doğada oluşturacağı geri dönüşü olmayan tahribat şöyle sıralanmıştı:

  • “Sahaya 3 kilometre mesafede 12 adet zeytinlik vasıflı alan bulunması,
  • Proje tanıtım dosyasında hammadde ocaklarının jeolojik ve hidrojeolojik özellikleriyle çevreye olası etkilerine dair açıklamaların çok yüzeysel ve yetersiz olması,
  • Yürütülecek faaliyetin Kazan Göletine zarar verme potansiyeli bulunması,
  • Yüzey ve yeraltı sularının olumsuz etkilenme potansiyeli taşıması,
  • Kil ve kalker ocakları için şev duraylılık analizleri yapılmadan ocak geometrileri ve planlaması yapılması,
  • Ocak şevlerinin duraylılığı açısından risklerin ortaya konmaması,
  • Üretim faaliyeti ile ilişkili emisyon debilerine yönelik detay verilmemesi,
  • Nakliye sürecinde meydana gelecek emisyon değerinin dahi ÇED raporunda belirtilen değerlerin çok üstünde bulunması, bu çerçevede ÇED raporunda yer alan açık ocak madenciliği sürecinde oluşacak emisyon değerlerinin denetime açık olmaması,
  • Maden ocaklarından kaynaklı oluşacak PM10 ve çöken toz emisyonlarının ÇED raporuna doğru yansıtılmaması,
  • Gürültü seviyesinin tespitine tesiste kullanılacak makinenin/ekipmanın tamamının dikkate alınmaması,
  • Meteorolojik verilerin güncel olmaması,
  • Esas alınan verilerin yağışlar dışında tesisin yapılacağı rakım seviyesine çıkartılmaması,
  • Nem oranı hatalı alınması,
  • Hakim rüzgar yönüne dair çalışmaların hatalı bulunması,
  • ÇED raporunda son derece düşük sayıda türe yer verilirken bazı taksonların ise sadece cins düzeyinde listede yer olması, literatür çalışmalarına alan ve yakın çevresinden yürütülen çalışmalara yer verilmemesi, güncel verileri içermemesi,
  • Bitki listesi uygun bilimsel yöntemle hazırlanmaması,
  • Toz ve gaz emisyonundan kaynaklı ağaçların fotosentez yeteneğinin zarar görecek olması,
  • Tozlaşmanın devamlılığını sağlayan arı ve diğer böceklerin uğrayacağı zarar neticesinde arıcılık ve çam balı faaliyetlerinin sekteye uğrayacak olması,
  • Verimli devlet ormanı statüsünde 3 kapalı tam kapalılığa sahip alanda çok sayıda ağaç kesimi yapılacak olması,
  • Kesilecek ağaçların orman ekosistemine olası etkilerinin göz ardı edilmesi,
  • Bitkisel toprak sıyrılması ve depolanması işleminin usulünde rüzgar ve su erozyonu riski için tedbir öngörülmemesi,
  • Sahanın orman sınırları içerisinde, bitişiğinde olmasına, orman yangını riski bulunan ve yangına 1. derecede hassas bir alanda yer almasına rağmen orman yangınlarıyla mücadele eylem planı olmaması,
  • 13 ruhsat sahası içinde nerede üretim yapılacağı veya ruhsat sahalarının ne kadarlık alanlarında işletme yapılacağının belirtilmemesi,
  • Çimento fabrikası dışında çok büyük bir alanda nispeten toz oluşumu açısından açık şartlarda nispeten kontrolsüz durumda 13 maden alanında oluşacak toz oluşumuna ilişkin açıklamanın ve kümülatif etkinin detaylı olarak açıklanmaması,
  • Oluşacak tozun tarımsal alanlara ve bitkilere olan etkileri ile alınacak önlemler ile ilgili detaylı bir çalışmanın olmaması,
  • Uyuşmazlık konusu sahaya 90 metre mesafeden başlamak üzere çok sayıda zeytinlik alan ile tarım arazisi olması,
  • Hammadde sahalarının işletilmesi ile oluşacak toz 3 km sınır içinde bulunan zeytin ağaçlarının yapraklarındaki stomaları kapatarak zeytin ağaçlarının vejetatif (yaprak dal ve gövde oluşumu) ve generatif (çiçeklenme, meyve oluşumu) gelişimini doğrudan olumsuz olarak etkileyecek olması,
  • Bu etkinin hammadde ocakları ve çimento fabrikasının uzun süreli işletme ömrü dikkate alındığında katlanarak artacak olması, bu bağlamda uyuşmazlık konusu tesis ve maden ocaklarında yürütülecek faaliyetin 3573 sayılı Yasa’nın 20. maddesine uygun bulunmaması,
  • Projenin tarımsal alanlara olası etkilerinin ve alınacak önlemlerin de ayrıntılı biçimde değerlendirilmemesi, dolayısıyla çevresel etki değerlendirmesi sürecinde anılan projenin çevresel etkilerinin yukarıda zikredilen hususlarda yeterince irdelenmemiş olması, eksiklikler içermesi,
  • Çevresel etki değerlendirmesi raporunda getirilen çözümlerin yeterli olmaması,
  • Ayrıca yürütülecek faaliyetin niteliği itibariyle 3573 sayılı Yasa’nın 20. maddesine aykırılık içermesi…”
deştin
Deştin’de doğa kazandı: Mahkeme, entegre çimento tesisinin ÇED raporunu iptal etti

Ne olmuştu?

Muğla Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin Muğla’nin Menteşe ilçesindeki Tekağaçsırtı mevkiinde kurulması planlanan Entegre Çimento Fabrikası ve Hammadde Ocakları projesine 2014’te verilen ÇED Olumlu Kararı’nın iptali istenmişti.

Muğla 2. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararda dava süre aşımından dolayı reddedilmişti.

‣Muğla’daki çimento fabrikasına ruhsat tepkisi sürüyor: Yeni dava açıldı

Reddin ardından ekoloji aktivistleri davayı Danıştay’a taşımıştı. Karar Danıştay’da temyiz edilmiş, yerel mahkemede verilen karar Danıştay 6. Dairesince bozulmuştu. Davanın esastan görüşülmesi için Danıştay, dosyayı yerel idare mahkemesine göndermiş, söz konusu karara itiraz yolu da kapanmıştı.

‣ Mahkemenin Deştin’de çimento fabrikasına verdiği kararı Danıştay bozdu

Başta Deştin olmak üzere Muğla’nın çeşitli bölgelerinden vatandaşlar, 3 Nisan’da Bayır köyünde yapılan protestoda Menteşe Belediyesi tarafından onay verilen entegre çimento fabrikası alanına malzeme taşıyan kamyonların yolunu keserek oturma eylemi gerçekleştirmişti.

Deştin, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Muğla Çimento Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin ekokırıma neden olacak çimento fabrikası ısrarına karşı yine doğa kazandı.

Beş gün devam eden eylem, 8 Nisan Cumartesi günü 04.30’da jandarmanın müdahalesiyle 11 kişinin gözaltına alınmasıyla son bulmuştu.

Gözaltına alınan vatandaşlar aynı gün saat 21.30’da adli kontrol şartı ile serbest bırakılmıştı.

‣ Deştinliler çimento fabrikasına karşı direniyor: Sahuru da gece nöbetinde yaptılar

Baskında gözaltına alınanların yanı sıra eyleme destek veren toplam 110 kişi hakkında “Kanuna Aykırı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Düzenleme, Yönetme, Bunların Hareketlerine Katılma” suçlamasıyla soruşturma açılmıştı.