Ana Sayfa Blog Sayfa 237

Kemerköy Termik Santrali için yaklaşık 100 milyon TL devlet desteği

Muğla‘nın Milas ilçesine bağlı İkizköy‘deki Akbelen Ormanı‘nı tarumar eden YK Enerji‘nin Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri için yaklaşık 173 milyon TL devlet desteği yapıldı.

Yeni Arayış‘tan Pelin Cengiz‘in haberine göre; 2023’ün 11 ayında kapasite mekanizmasından Akbelen’in canına okuyan Yeniköy Termik Santrali için yaklaşık 73 milyon TL ve Kemerköy Termik Santrali için yaklaşık 100 milyon TL ödeme yapıldı.

AKP iktidarları döneminde en az inşaat ve altyapı projeleri kadar gündemde olan yatırım alanı enerjide kömürlü termik santraller oldu. Her ne kadar kamuoyunda bu santrallere yönelik tepki yükselmiş olsa da, devlet bu santrallerin sahiplerine her yıl adeta teşvik yağdırıyor.

Yeniköy’e 73 milyon TL, Kemerköy’e 100 milyon TL

2023 yılının 11 ayında kapasite mekanizmasından Yeniköy Termik Santrali için yaklaşık 73 milyon TL ve Kemerköy Termik Santrali için yaklaşık 100 milyon TL ödeme yapıldı. İki santral için yıl genelinde tahmini ödeme 200 milyon TL’yi bulacak gibi görünüyor.

2023 yılında 14 yerli kömür yakıtlı santral, 9 ithal ve yerli kömür yakan elektrik santrali, 15 ithal doğal gaz yakıtlı santral, 2 ithal ve yerli doğal gaz yakıtlı santral ve 10’u hidroelektrik santralleri olmak üzere toplamda 50 santral, TEİAŞ’ın kapasite mekanizmasından yararlandırıldı.

2024 yılına girmemizle birlikte Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Elektrik Piyasası Kapasite Mekanizması Yönetmeliği’nde değişikliğe gitti. Buna göre, HES’ler kapasite mekanizması kapsamından çıkarıldı. Yerli kömür ve doğalgaz kullanımına yapılan kapasite mekanizması ödemeleri de 2 katına yükseltildi.

Değişiklikle birlikte, ithal kömür veya ithal doğalgaz yakıtlı santrallerde, bir fatura dönemi içerisinde yerli kömür veya yerli doğal gaz kullanılarak elektrik üretimi yapılması halinde yerli kömür veya yerli doğal gaz kullanılarak yapılan üretim miktarının 2 katı oranında yerli kaynak kapsamında kapasite ödemesi yapılacak.

devlet desteği, yeniköy, kemerköy, termik santral, kapasite mekanizması
Kaynak: Yeni Arayış

Kapasite mekanizması uygulaması nedir?

Ocak 2018’de başlatılmış olan kapasite mekanizması uygulaması yerli kömür, doğal gaz ve bazı hidroelektrik santralleri için kurulu güç başına sabit bir destek sağlıyor.

Mekanizmanın temel amacı, elektrik sisteminde bulunan bazı santrallerin herhangi bir arz sıkıntısı durumuna karşı hazır bulunmasını güvence altına almak. Kapasite mekanizması kapsamında son yıllarda yerli kömürle çalışan termik santrallere herhangi bir yaş sınırı olmaksızın destek sağlanıyor.

Devlet, kapsama aldığı santrallara, birim elektrik üretim maliyetlerinin piyasa fiyatının altında kalması halinde “kapasite mekanizması” üzerinden belli bir tutarda destek oluyor.

Ayrıca, mekanizma kapsamında ithal kömür ve yerli kömür karışımı kullanan santrallere de yerli kömür kullanım oranları derecesinde bir destek sağlıyor.

İlgili santrallere, piyasa şartlarında maliyetleri tutturup üretim yapamasalar bile, aylık olarak belli miktarda kapasite mekanizması ödemesi yapılıyor.

Aslında sistem, kapasite mekanizmasından çıkıp tamamen teşvik mekanizmasına dönmüş durumda. Şirketlerin üretmediği, yurttaşın kullanmadığı elektriğin parası şirketlere aktarılmak suretiyle büyük bir rant sistemi sürdürülüyor.

Sistemde mevcut olan toplam kurulu güç ve bu gücün üretim kapasitesi ihtiyacın çok üzerinde. Bazı santraller ekonomik ömrünü tamamlamış ya da tamamlamak üzere ve çok eski. Ancak, bu santraller özelleştirilmiş olduğu için yakın zamanda devre dışı olmaları beklenmiyor.

Ne ilginçtir ki, kapasite mekanizması aslında kapasite eksikliğine önlem olarak uygulanması gerekirken, Türkiye’de bu tam tersine kapasite fazlası olduğu dönemde uygulanıyor.

Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) eliyle bu şirketlere her yıl milyarlarca lira kaynak aktarılıyor.

Bu durum nispeten eski ve yüksek emisyon oranlarına sahip yerli kömür santrallerinin sistemde kalmasına yol açarken, TEİAŞ’ın bütçesi üzerinde bir yük oluşturuyor. Kömür santrallerine ödenen bu bedeller, TEİAŞ’ın iletim tarifeleri yoluyla yenilenebilir enerji santralleri dahil olmak üzere elektrik sektöründeki tüm üretici ve tüketicilere fatura ediliyor.

Geçtiğimiz yıllarda banka batık kredilerine enerji sektörü şirketinin inşaat şirketlerinden sonra ikinci sırada, artış hızı bakımından da ilk sıralarda yer aldığını hatırlatalım. Bu şirketlerin yüksek döviz borçlarının bulunduğu piyasayı bilenlerin malumu.

Bu nasıl bir kaynak aktarımı?

Burada, Limak Holding ve IC Holding’in ortak iştiraki YK Enerji için ayrı bir başlık açalım.

Muğla’daki Akbelen Ormanı’nın katili YK Enerji’nin bu bölgede 2014 yılından bu yana işlettiği Yeniköy ve Kemerköy olmak üzere iki kömürlü termik santrali var. Bu santrallerin kömür sahasını genişletmek amacıyla aylardır köylülerin direnişine rağmen orman katlediliyor.

TEİAŞ tarafından aylık olarak açıklanan verileri alt alta koyduğumuzda, 2023 yılının 11 ayında kapasite mekanizmasından Yeniköy Termik Santrali için yaklaşık 73 milyon TL ve Kemerköy Termik Santrali için yaklaşık 100 milyon TL ödeme yapıldı.

İki santral için yıl genelinde tahmini ödeme 200 milyon TL’yi bulacak gibi görünüyor.

Bu veriler sadece 2023 yılına ait. 2018’den bu yana yapılan ödemelerin tamamı düşünüldüğünde bu nasıl bir kaynak aktarımı, bu nasıl bir ekonomik gereklilik ya da nasıl bir piyasa düzeni anlamlı bir açıklama bulmak gerçekten çok zor.

Geçtiğimiz günlerde TEİAŞ, 2024 yılında kapasite mekanizmasından yararlanacak santrallerin listesini açıkladı. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, son alınan kararla mekanizmada yer alan 10 HES devre dışı bırakılırken, 2 kömürlü santral eklenerek 43 adet kömür ve doğalgaz santrallerine verilecek desteğin ikiye katlanacağı duyuruldu. Dolayısıyla fosil yakıt teşvikleri bu yıl katlanacak.

2023 yılında kapasite mekanizmasından yerli kömürle çalışan Enerjisa’nın Tufanbeyli Termik Santrali, Diler Holding’in sahip olduğu İskenderun İthal Kömür Santrali, Aydem Enerji’nin sahip olduğu Muğla’daki Yatağan Termik Santrali ile Zonguldak’taki Çatalağzı Termik Santrali, Konya Şeker’in sahip olduğu Soma Termik Santrali ve Kangal Termik Santrali, Çelikler Holding’e ait Tunçbilek, Seyitömer ve Orhaneli kömürlü termik santralleri ve daha pek çok şirket teşvik aldı.

Yani, aynı mekanizma 2024 yılında da tıkır tıkır işlemeye devam edecek.

Yurttaş, esnaf, küçük işletmeler elektrik faturalarının altında ezilirken, Hatay’da depremzedelere utanmadan fahiş elektrik faturaları gönderilirken, vergilerle oluşturulan kamu kaynaklarının şirketlere aktarılması sürecek.

Cumhur İttifakı’nda Kanal İstanbul çatlağı: Yeniden Refah Partisi, Kurum’u desteklemeyecek

AKP‘nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi‘ne (İBB) başkan adayı olarak duyurduğu eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a ittifak içinden de  itiraz geldi.

Kurum’un adaylığıyla ilgili Halk TV canlı yayında konuşan Yeniden Refah Partisi (YRP) Genel Başkanvekili Doğan Aydal, “Kanal İstanbul beka sorunumuzdur bizim. Bu sebep bile Murat Kurum’un İBB Başkanı olmaması için yeterlidir” dedi.

Partinin genel başkanı Fatih Erbakan da “Kanal İstanbul Asla Yapılmamalı” başlıklı bir bildiriye imza atmış; deprem riski, kirlilik ve su kaynaklarının olumsuz etkileneceğine dikkat çekmişti.

‘Tabanımız onları istemiyor’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın partilerini “arka bahçesi” olarak gördüğünü ve ortada bir uzlaşma niyeti olmadığını söyleyen Aydal, “Bizim bir partiye güç verişimizi ciddiye almadıklarını gördüm. Onların bizimle yaptığı toplantıları havanda su dövme toplantıları olduğunu fark ettik. Bizim tabanımız da onları istemiyor” diye konuştu.

Aydal, Kurum’un adaylığında Emine Erdoğan‘ın etkisi olduğunu belirtti:

“AKP’li arkadaşlar diyorlar ki ‘bizi desteklemezseniz CHP kazanacak.’ Biz AKP’ye kazandırmak için var olan bir parti değiliz. Anlaşamayabiliriz, öyle de gözüküyor. Bizimle İstanbul adaylarını da paylaşmadılar.

AKP aday bulamıyor

Murat Kurum isminde Emine Erdoğan’ın etkisi olduğunu düşünüyorum. Murat Kurum beyefendiyle tanışıyorum, gayet beyefendi biri. Ama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yaptığı dönemde poşetten başka bir şey var mı aklınızda kalan? 25 kuruşluk poşet… Onda bile mantık hatası var. Cumhurbaşkanının eşi önem veriyor diye bunun peşine düşüldü. ”

Murat Kurum’un deprem döneminde algı yönetimi ile kurulmuş bir söylem geliştirdiğini kaydeden RP’li siyasetçi, “AKP hiç olmadığı kadar sıkıntıda, aday bile bulamıyor” dedi:

“Dikkatinizi çekmiştir, en sıkıntılı şehirlerde bile eski adaylarını yeniden gösterdi. Bunlardan en dikkat çekenlerinden biri Kocaeli. Tahir Büyükakın iki metro vadetmiş ikisi de yok. Temiz hava demiş her gün zehir soluyoruz. Temiz su vadetmiş, sular pis. Tramvay yapacağım demiş, bir tanesi bile bitmemiş. Bütün bu olmazlar içinde bile aynı kişiyi aday yapıyorsa AKP çok çaresiz demektir. Ankara, İstanbul ve İzmir‘i kaybedince de kendisini yenilmiş sayacak.”

Murat Kurum, Kanal İstanbul projesini en çok sahiplenen ve savunan AKP’li siyasetçi. Sivil toplum, uzmanlar ve halkın tüm itirazlarına, açılan davalara rağmen “Cumhurbaşkanı ve milletin bunu istediği” gerekçesiyle projeyi savunan ve mutlaka hayata geçireceğini defalarca dile getiren eski bakan, İBB adaylığı için yaptığı açıklamalarda ise Kanal İstanbul’la ilgili herhangi bir bilgi paylaşmadı.

Bu arada, Aydal’ın tv kanalında söylediklerine ilişkin istifasının istendiği de iddia edildi. Aydal, istifa ya da görevden almanın söz konusu olmadığını belirtti.

Davos 2024’ten Küresel Risk Raporu: En büyük tehditler iklim krizi ve yanlış bilgi

  • ÇEVRESEL RİSKLER: Bütün zaman dilimlerinde risk ortamına hakim olmaya devam ediyor. GRPS katılımcılarının üçte ikisi, El Niño-Güney Salınımı (ENSO) döngüsünün ısınma aşamasının bu yılın mayıs ayına kadar yoğunlaşmasını ve devam etmesini öngörüyor. 2024’te küresel ölçekte maddi bir kriz yaratma olasılığı en yüksek olan risk ise aşırı hava olayları olarak belirtiliyor.  İki yıllık zaman diliminde de ikinci en ciddi risk olarak yine iklim değişikliği. Geçen yılın sıralamasına benzer şekilde, on yıllık bir zaman diliminde ciddiyet açısından ilk dört küresel risk arasında çevresel riskler ve küresel ısınma birinci sırada yer alıyor.
  • YANLIŞ BİLGİLENDİRME VE DEZENFORMASYON: Önümüzdeki 2 yıl içinde beklenen en ciddi küresel risk (ve on yıl içinde en etkili beşince risk) olarak yerli ve yabancı aktörlerin yanlış bilgilendirme ve dezenformasyondan yararlanarak toplumsal ve siyasi ayrımları daha da genişletmesi görülüyor.  2024’te 3 milyar insan seçim sandıklarına gidecek. Endişe yanlış bilgi ve dezenformasyonun yaygın kullanımı ve bunları yaymaya yönelik araçların, yeni seçilen hükümetlerin gerçek ve algılanan meşruiyetini zayıflatma olasılığı. Üretken yapay zeka gibi son teknolojik gelişmelerin sahte bilgilerin hacmini, erişimini ve etkinliğini artırdığına işaret edilen raporda olası riskler kapsamında demokratik süreçlerin uzun vadeli erozyonu, şiddet içeren protestolardan nefret suçlarına, sivil çatışmalardan terörizme kadar uzanan huzursuzluklara dikkat çekiliyor.

  • TOPLUMSAL KUTUPLAŞMA: Hem mevcut zaman diliminde hem de önümüzdeki iki yıllık süreçte ilk üç risk arasında yer alan toplumsal kutuplaşma, uzun vadede 9’uncu sırada yer alıyor. Kutuplaşma arttıkça ve teknolojik riskler kontrol edilmedikçe ‘gerçeğin’ yeniden baskı altına gireceği belirtilen çalışmada, ayrıca, toplumsal kutuplaşma ve ekonomik gerilemenin, küresel risk ağındaki birbiriyle en bağlantılı ve dolayısıyla etkili riskler olarak, çok sayıda riskin itici gücü ve olası sonuçları olduğu vurgulanıyor.
  • YAŞAM PAHALILIĞI KRİZİ: 2024 görünümünde önemli bir endişe kaynağı.  Enflasyon ( 7’nci sarada. sırada) ve ekonomik gerileme (9’uncu sırada) ekonomik riskleri de iki yıllık dönemde ilk 10 risk sıralamasına giren dikkate değer yeni endişeler.  Raporda şimdilik “daha ​​yumuşak bir iniş” hakim gibi görünse de yakın vadedeki görünümün belirsizliği koruduğu, ekonomik belirsizliğin çoğu piyasada ağır bir etki yaramakla birlikte en savunmasız ülkeler için sermayenin en maliyetli kalem olacağı kaydediliyor. İklime karşı savunmasız veya çatışmalara yatkın ülkeler ise  çok ihtiyaç duyulan dijital ve fiziksel altyapıdan, ticaretten, yeşil yatırımlardan ve ilgili ekonomik fırsatlardan giderek daha fazla mahrum kalabilir.
  • TEKNOLOJİK İLERLEMELER VE JEOPOLİTİK DİNAMİKLER: Bu iki dinamiğin yakınlaşmasının gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde yeni bir “kazananlar ve kaybedenler” yaratabileceği öngörülüyor. Buna göre, savunmasız ülkeler ve topluluklar, ekonomik üretkenliği, finansı, iklimi, eğitimi ve sağlık hizmetini ve bununla ilgili iş yaratmayı etkileyen yapay zeka buluşlarından dijital olarak izole edilerek daha da geride bırakılabilir.
  • İNSANİ GELİŞME: Raporda, ekonomik, çevresel ve teknolojik eğilimlerin uzun vadede, işgücü ve sosyal hareketlilik konusundaki mevcut zorlukları güçlendirebileceği; bireylerin gelir ve beceri fırsatlarından ve dolayısıyla ekonomik statüyü iyileştirme yeteneğinden mahrum kalmasına neden olabileceğine dikkat çekiliyor.
  • ÇATIŞMALAR: Çalışmaya göre, artan jeopolitik gerilimler teknolojiyle birleşince yeni güvenlik risklerine yol açacak. Devletin kırılganlığının hem ürünü hem de itici gücü olan silahlı çatışmalar ve savaşlar, iki yıllık ufukta en yüksek risk sıralamasına yeni giren maddelerden biri. Bu, son teknolojik gelişmeler bağlamında ele alındığında daha da endişe verici bir risk haline geliyor.
  • İDEOLOJİK VE JEOEKONOMİK BÖLÜNMELER: Uluslararası sahnede birden fazla güç kutbu ve Küresel Kuzey ile Güney arasında daha derin bir bölünmenin, uluslararası yönetişim mekanizmalarını felce uğratabileceğine, işbirliğini aşındırabileceğine ve büyük güçlerin dikkatini ve kaynaklarını acil küresel risklerden uzaklaştırabileceğine dikkat çekiliyor.

Davos 2024 Küresel Risk Raporu’na göre, önümüzdeki 10 yıl , jeopolitik, iklim, demografik ve teknolojik değişimlere doğru geçiş yaparken, yoğun dalgalanmalarla karakterize edilecek, işbirliği baskı altına girecek. Bununla birlikte, küresel risklerin etkisini önemli ölçüde azaltabilecek, yerel veya uluslararası, bireysel veya işbirlikçi olarak gerçekleştirilebilecek önemli eylem fırsatlarının hala mevcut olduğu belirtilen çalışmada, yerelleştirilmiş stratejilerin, hazırlanabileceğimiz kaçınılmaz risklerin etkisini azaltabileceği ve hem kamu hem de özel sektörün, bu faydaların herkese yayılmasında önemli bir rol oynayabileceği belirtiliyor.

 

Avustralya’da aşırı sıcaklıklara karşı yeni strateji: ‘Sıcak dalgalarını isimlendirelim’

Avustralya, iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele ederken aşırı sıcaklık olaylarına karşı yeni bir strateji benimseme yolunda ilerliyor. İspanya‘nın güneyindeki Sevilla şehrinin öncülük ettiği bir uygulamadan ilham alarak, ülkede sıcak  dalgalarını isimlendirme fikri üzerinde duruluyor. 

Guardian‘ın aktardığı yeni bir çalışmaya göre, bu uygulama, halkın aşırı sıcaklıkların getirdiği tehlikelere karşı daha bilinçli ve hazırlıklı olmasını sağlayabilir. 

Rapor, ABD’deki kasırgaların isimlendirilmesini örnek göstererek, sıcak dalgalarına isim verilmesinin halkın aşırı sıcaklık olaylarına da aynı ciddiyetle yaklaşmalarına yardımcı olacağını öne sürüyor. Avustralya’daki bu yeni yaklaşım, küresel ısınmanın artan etkileriyle birlikte, ülkenin sıcak dalgalarına karşı nasıl bir strateji izleyeceğinin de bir göstergesi olacak.

Sevilla dört sıcak dalgası isimlendirmişti

Avustralyalı kar amacı gütmeyen kuruluş Renew‘un politika yöneticisi ve raporun yazarı Rob McLeod, sıcak dalgalarının ciddiyetine dikkat çekmek için Sevilla’nın izlediği yolu araştırmak üzere İspanya’ya yaptığı seyahatte edindiği tecrübeleri paylaştı. 

sıcak hava
İspanyayı etkisi altına alan sıcak hava dalgası yaşamı olumsuz etkilemişti. Bazı kentlerde sıcaklıklar 40 derecenin üzerinde seyrederken, halka zorunlu olmadıkça sokağa çıkmamaları yönünde uyarılar yapılmıştı. (© Agostime/Contacto via ZUMA Press – Depo Photos )

Sevilla, 2022 yılında, halkın yüksek sıcaklıkların risklerine karşı daha fazla farkındalık kazanması için sıcak dalgalarına isim vermeye başlamıştı. 2023 yılının Haziran ve Ağustos ayları arasında Sevilla, Yago, Xenia, Wenceslao ve Vera adında dört sıcak dalgasını isimlendirdi.

McLeod, “Bunlar en az üç gün boyunca 45°C’nin üzerinde sıcaklıklara ulaşan dalgalar. Sıcak dalgalarını isimlendirmek, insanlara bu durumun ciddiyetini anlatmamızı da kolaylaştırıyor” dedi. 

İspanyol şehirlerinde geliştirilen “sıcak kültürü”, insanların evlerini sabahın erken saatlerinde soğutma, günün en sıcak saatlerinde dışarıda iş yapmama, bolca sıvı tüketme ve yaşlılar, hastalar ve çocuklar gibi savunmasız vatandaşları kontrol etme gibi adımları içeriyor.

Rapor: Avrupa geçen yıl iklim krizinden en fazla etkilenen kıta oldu
Yüzyıl sonunda sıcaklık stresi 1.2 milyar kişiyi etkileyebilir

Hükümet kurumları da ‘sıcak kültürü’nü benimsemeye teşvik ediliyor

Sıcak dalgalarını isimlendirmek, küresel ısınmanın artan tehdidi karşısında toplulukların ve hükümet kurumlarının alması gereken eylemler konusunda da bir sorumluluk yaratıyor. 

İspanya’daki şehir planlamacıları, kentsel ısı adası etkisini azaltma yönünde çalışmalar yaparak, beton ve tuğla gibi geçirimsiz sert yüzeylerin ısıyı depolayıp yansıtmasını engellemeye çalışıyor. Ayrıca, evlerin daha serin tutulması için dönüşüm programları ve aşırı sıcaklık olayları sırasında sağlık ekipleri ile birlikte “serinleme merkezleri” kurma gibi önlemler de alınıyor.

McLeod, “Sıcak dalgaları, Avustralya’da diğer doğal tehlikelerden daha fazla insanın ölümüne neden olmuştur” diyerek, sıcak hava dalgalarının ciddiyetine vurgu yapıyor. Avustralya Meteoroloji Bürosu da zaten şiddetli ve aşırı sıcak  dalgaları için bir uyarı sistemi oluşturmuş durumda. Bu sistem, bir bölgede o mevsim için beklenenden çok daha yüksek gündüz ve gece sıcaklıklarının en az üç gün sürdüğü dönemler için tasarlanmış.

Aşırı sıcak dalgaları, hava kirliliğiyle birleştiğinde ölüm riski önemli ölçüde artıyor
Bilim insanları açıkladı: İklim krizi yaşanmasaydı, aşırı sıcaklar neredeyse imkansızdı

‘Enerji yoksulluğu konusu da gündeme gelmeli’

McLeod ayrıca, Avustralya’nın sıcak dalgalarından etkilenen kişiler arasındaki eşitsizliğe de dikkat çekti.

Daha yoksul hanelerin, klima ya da izolasyon için daha az para harcayabildiği için sıcak dalgalarından orantısız bir şekilde etkilendiğini belirtti: “Enerji yoksulluğu ve aşırı sıcağa karşı savunmasızlık, Avustralya’nın iklim adaptasyon politikasının merkezinde olmalı.” 

Danıştay Erdoğan’ın acele kamulaştırma kararını iptal etti: Köyümüzü savunduk ve kazandık

Aydın’ın Köşk ilçesindeki mahallelere verilen Efendi Jeotermal Tarım Oto Kiralama A.Ş. tarafından yapılmak istenen jeotermal elektrik santrali (JES) için çıkarılan acele kamulaştırma kararı iptal edildi.

14 Nisan 2022’de Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla Aydın’ın iki mahallesinde yapılacağı duyurulan acele kamulaştırma, Danıştay 6. Dairesi kararıyla engellendi. Danıştay kararında şu ifadelere yer verildi:

  • TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası yönünden davanın ehliyet yönünden reddine,
  • Dava konusu Cumhurbaşkanlığı kararının uyuşmazlığa konu taşınmaza ilişkin kısmının ise iptaline […] karar verildi.
‣JES, hava ve su kirliliği, maden kıskacında can çekişen bir tarım kenti: Aydın

‘Tüm adaletsizliğe karşı köyümüzü savunduk ve kazandık’

Karar yıllardır mücadele veren köylüler için bir müjde niteliğindeydi. Mezeköy’ün X hesabından yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Tüm hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı köyümüzü, toprağımızı savunduk ve kazandık! Bizimle beraber mücadele eden, herkese teşekkür ediyoruz.!”

‣Jeotermal nedir ve Mezeköylüler neden buna karşı çıkıyor  
‣Mezeköy’de direnen kadın: Bizi insandan saymadan çiğnediler
‣Mezeköylülere jandarma saldırısı gece boyunca devam etti: Köye giriş çıkışlar bir hafta kapatıldı

Jeotermal nedir?

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın yaptığı açıklamaya göre jeotermal, “yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısı ve basıncın oluşturduğu sıcaklıkların, bölgesel atmosferik ortalama sıcaklığın üzerinde olan ve çevresindeki yeraltı ve yerüstü sularına göre daha fazla çözülmüş mineraller, çeşitli tuzlar ve gazlar içerebilen sıcak su, buhar ve gazlar ile yüzeye taşınan ısı enerjisi.”

Isı üretimi, elektrik üretimi, turizm ve sağlık gibi birçok alanda kullanılabiliyor. Hal böyleyken dünyanın birçok yerinde de alternatif enerji kaynağı olarak tercih edilen ve doğal bir kaynak olan jeotermale karşı Aydın’da giderek yükselen tepkinin sebebi ne?

Bunun birçok sebebi var: Birinci sınıf tarım alanlarının üzerine ve hatta yerleşim yerlerine kurulmaları, çok küçük bir alanda çok fazla santralin bulunması ve yeraltından çekilen kaynak suların çekildiği mesafeye değil, tarım alanlarına ya da onlara yakın su kaynaklarına bırakılması, yani reenjeksiyon bunlardan bazıları.

Bir doğa talanı belgeseli: Jeotermal Yetti Gari

Yönetmen Murat Yüksel’in bölgedeki mağdurların anlatımlarını ve uzman görüşlerini içeren, “Jeotermal Yetti Gari” isimli 20 dakikalık belgesel filmi, Aydınlı köylülerin JESlere karşı yürüttükleri çevre mücadelesini konu alıyor. Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı kapsamında Avrupa Birliği desteğiyle hazırlanan belgesel filmin nasıl ortaya çıktığını Yeşil Gazete’ye anlatan Yüksel, tarım alanlarının tahribatına karşı ses çıkarmak ve bir hafıza oluşturmayı amaçladıklarını belirtmişti.

Acele kamulaştırma nedir?

Acele kamulaştırma hali, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında madde 27’de şöyle açıklanıyor:

“3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.) 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına (Değişik ibare: 24/4/2001 – 4650/15 md.) 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.”

Acele kamulaştırmada olağanüstü şartlar işaret edilerek olağan kamulaştırma işleminde geçmesi gereken sürenin ve yapılması gereken işlemlerin önüne geçiliyor. 

Zamanı aşan sansür: 25 yıl önce yayımlanan bazı haberlere erişim engeli getirildi

Dijital ortamdaki sansür vakalarını izleyen Free Web Turkey topluluğu, X hesabından yaptığı duyuruda 1998’de yayımlanmış olan haberler için erişim engeli getirildiğini bildirdi.

Haberlerin İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğinin 27 Aralık 2023 tarihli kararıyla erişime engellendiği öğrenildi.

Yapılan açıklamada, “Sabah gazetesi ile NTV‘nin arşivlerinde yer alanlar da dahil olmak üzere 1998 tarihli bazı haberler, İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğinin 27 Aralık 2023 tarihli kararıyla erişime engellendi” denildi.

Öte yandan yine Free Web Turkey’in dün (11 Ocak’ta) açıkladığına göre Anayasa Mahkemesi (AYM), sansür uygulamalarına “ifade özgürlüğü ihlali” kararı verdi.

‣ Ekşi Sözlük’e erişim yine engellendi
BİA Medya Gözlem Raporu: 200 gazeteci yargılandı, 449 haber sansürlendi

AYM, “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle internet sitelerine ve haber içeriklerine getirilen erişim engellemelerinin ifade özgürlüğü hakkının ihlali olduğuna hükmetti. Bu kararla, aralarında Diken, ETHA, Jin News, Cumhuriyet Gazetesi, Independent Türkçe, Mezopotamya Ajansı, Oda TV, Twitter, Ekşi Sözlük ve Wikipedia‘nın da bulunduğu 62 başvurucuya uygulanan erişim engellerinin kaldırılmasına karar verildi. Ayrıca, başvuruculara manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.

Bu karar, özellikle Kürt basınına yönelik sansür uygulamalarına dikkat çekiyor. Jin News, Mezopotamya Ajansı, DİHA ve Yeni Yaşam Gazetesi gibi Kürt basınından yayımcılar, AYM tarafından hak ihlaline maruz kaldığı belirtilenler arasında yer alıyor. Bireysel başvurucular arasında Kürt basınında faaliyet gösteren gazeteciler de bulunuyor.

sansür

Sosyal medya platformlarına sansür kararlarına da itiraz

AYM ayrıca, Ekşi Sözlük, Twitter ve Wikipedia gibi sosyal medya platformlarına yönelik erişim engellerinin de ifade özgürlüğü hakkının ihlali olduğuna karar verdi. Ekşi Sözlük’ün ana alan adı, 22 Şubat 2023 tarihinde erişime engellenmişti.

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) tarafından yapılan Podcast Kurdî ve Haber Erciş başvuruları da AYM tarafından kabul edildi. Bu başvurular, bilgiye erişim hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle yapılmıştı.

Muğlalılardan belediyelere su çağrısı: Geyik Barajı kamunundur, kamuya iade edilmelidir

Muğla Büyükşehir Belediyesi‘nin Geyik Barajı‘nı satın alarak Bodrum‘un su sorununu çözmek istediğine ilişkin haberler üzerine Muğla Su İnisiyatifi (MSİ) açıklamada bulunarak “Geyik Barajı kamunundur, bedelsiz olarak kamuya iade edilmelidir” dedi.

1986-1988 yılları arasında Sarıçay üzerinde içme suyu temini için devlet tarafından inşa edilen Geyik Barajı’na dair MSİ, bölgede yaşanılan susuzluğu şu sözlerle anlattı:

“Barajda toplanan sular DSİ [Devlet Su İşleri] tarafından Yeniköy TSE‘ye [Yeniköy Termik Santrali] türbinlerini soğutması için tahsis edilmiştir. Bu santral hakkında Kemerköy ve Yatağan termik santralleri ile birlikte 1996 yılında İdare Mahkemesi tarafından kapatma kararı verildi ve bu karar 2005 yılında AİHM tarafından da onaylandı. Yani yirmi sekiz yıldır yasaya aykırı olarak işletilen bir termik santrale su sağlanması nedeni ile yaşadığımız susuzluktan söz ediyoruz.”

Su yaşamdır, kömürlü termik santral ölüm!
Fotoğraf: Muğla Su İnisiyatifi
Fotoğraf: Muğla Su İnisiyatifi

‘DSİ’nin kararı mevzuata aykırı’

Su Tahsisleri Hakkındaki Yönetmeliğinin suyun miktarı kalitesi, havzanın özelliği, zorunlu ihtiyaçlar ve şartlar başka türlü bir çözüm yolu gerektirmedikçe, su kaynaklarının kullanımında içme ve kullanma suyuna ve çevresel su ihtiyacına öncelik verilen 7. Maddesi de ayrıca hatırlatıldı.

Suyun kullanımında halkın içme ve kullanma suyu ihtiyacının en başa koyulduğuna dikkat çekilen açıklamada “Yani mevzuat açık bir şekilde yurttaşların su ihtiyacının öncelikle karşılanması gerektiğini söylerken DSİ suyu yönetmeliğe aykırı olarak Yeniköy TSE’ye vermektedir. Yasadışı işletilen bir termik santrale yine yasaya aykırı olarak su tahsisi yapılıyor. Anayasa’nın ayaklar altına alındığı bir süreçten geçerken bu hukuksuzlukları adeta ‘normal’ kabul etmemiz isteniyor” denildi.

Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne ise şu soru yöneltildi:

“Doğanın, insanların yaşam hakkı olan su, hukuksuz bir şekilde özel şirketlere verilirken, halkın temsilcisi olarak seçtiğimiz Muğla BŞB yönetimi bu sorunun neresinde durmaktadır?”

‘Peki kimin parasıyla? Elbette Muğlalıların’

Belediyenin Bodrum’da yaşanan su sıkıntısını çözmek için barajın satın alınmasına ilişkin açıklamasına dikkat çeken İnisiyatif sözcüleri “Peki kimin parası ile? Elbette ki Muğlalıların… Suyun on yıllardır bölge halkını susuzluğa mahkum ederek hukuksuzca çalıştırılan termik santrallere peşkeş çekilmesine ses çıkarmayan BŞB Yönetimi davacı olmak yerine adaletsizlik kervanına katılarak bizlere yeni bir bedel ödetmeye hazırlanıyor” dedi.

Termik santral tarafından suları kesilen İkizköylülerden açıklama: Korkuyoruz
Kervan son gününde termik santral önünden seslendi

‘Su yaşam hakkımızdır, ticaret konusu olamaz’

Muğla Su İnisiyatifi, belediyeye şöyle seslendi:

“Su yaşam hakkımızdır, ticaret konusu olamaz. Geyik Barajı zaten kamunundur ve daha fazla bedel ödemek istemiyoruz. Paramızın nereye harcanacağına biz karar veririz, halk adına böyle bir kirli ticarete girmenize onay vermiyoruz!”

Muğlalılar büyükşehir belediyesini ve ilçe belediyelerini Muğla halkı ile birlikte ortak tavır almaya çağırdı. Son olarak açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Gelin hep birlikte suyun ticarileştirilmesine hayır diyelim. Suyun tüm canlıların yaşam hakkı olduğu ilkesi temelinde halktan ve yaşamdan yana yer alın; Anayasayı, yasayı yok sayanlarla aynı safta yer almayın!”

AYM’den Ekşi Sözlük dahil 62 siteye ‘ifade özgürlüğü’ kararı 

Anayasa Mahkemesi (AYM), ‘milli güvenlik’ gerekçesiyle internet sitelerine ve haberlere erişim engeli getirilmesinin “ifade özgürlüğü hakkının ihlali” olduğuna hükmetti.

11 Ocak 2024 tarihinde alınan bu toplu kararda, aralarında Diken, ETHA, Jin News, Cumhuriyet Gazetesi, Independent Türkçe, Mezopotamya Ajansı, Oda TV, Twitter, Ekşi Sözlük ve Wikipedia‘nın da yer aldığı 62 başvurucuya uygulanan erişim engelinin kaldırılmasına karar verildiği belirtildi.

Free Web Turkey‘in aktardığına göre, 5651 sayılı kanunun 8/A maddesi gereğince “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle verilen erişim engellerine yönelik yapılan ifade özgürlüğü ihlali başvuruları, AYM tarafından haklı bulundu. Mahkeme, 21 Kasım 2023’te verdiği ancak dün duyurduğu kararında, bu tür erişim engellemelerinin ifade özgürlüğü başta olmak üzere çeşitli Anayasal hakları ihlal ettiğine karar verdi ve başvuruculara manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

Zamanı aşan sansür: 25 yıl önce yayımlanan bazı haberlere erişim engeli getirildi
AYM, internet medyasında erişim engeli kararlarına ilişkin maddenin iptaline hükmetti

AYM’nin hak ihlali tespit ettiği 62 başvurucu arasında, Etkin Haber Ajansı (ETHA), Diken, Cumhuriyet Gazetesi, Mezopotamya Ajansı, Artı Tv, 216’da KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA), Yeni Yaşam Gazetesi, Jin News, KHK Tv, Haber Erciş, Podcast Kurdî, Independent Türkçe ve Oda TV gibi yayımcılar bulunuyor. Ayrıca, Twitter, Wikipedia ve Ekşi Sözlük gibi sosyal medya platformları da bu karar kapsamında yer alıyor.

Ankara 4. Sulh Ceza Hakimliği‘nin 22 Şubat tarihli kararında, toplam 344 URL için erişim engeli emri verilmişti ve bu URL’ler arasında Kürt gazeteci, yazar ve sanatçıların çalışmaları da bulunuyordu. Bu karar, AYM tarafından ifade özgürlüğü hakkının ihlali olarak değerlendirildi.

Ekşi Sözlük, alınan kararı kullanıcılarına duyurdu:

ifade özgürlüğü

‘Dünyanın en büyük maymununun nesli iklim değişikliği yüzünden tükendi’

Yeni bir araştırmaya göre, dünyanın en büyük maymununun neslinin, iklim değişikliği sebebiyle en besleyici meyvelere ulaşamadığından dolayı yaklaşık 300 bin yıl önce tükenmiş olması büyük olasılık.

Nature 1’de bugün yayımlanan araştırmada, bir zamanlar Çin‘in güneyinde yaşamış olan Gigantopithecus blacki türü, 3 metre boyu ve 295 kilogram ağırlığıyla bilim insanları tarafından bilinen en büyük maymun olduğuna dikkat çekiliyor.

Ancak araştırmada boyutunun aynı zamanda bir zayıf noktası alabileceği belirtiliyor.

Avustralya‘nın Southern Cross Üniversitesi‘nde araştırmacı olan çalışmanın ortak yazarı Renaud Joannes-Boyau, “Bu çok büyük bir hayvan, gerçekten çok büyük. Yiyecek kıtlaşmaya başladığında, çok büyük olduğu için yeni yiyecek kaynakları keşfetmek için ağaçlara tırmanamamış olmalı” diyor.

İklim değişimi yiyecek sıkıntısına sebep oldu

Muhtemelen modern orangutanlara benzeyen dev maymunlar, Çin’in Guangşi bölgesindeki ormanlık düzlüklerde yaklaşık 2 milyon yıl boyunca hayatta kaldı.

Çevre değişmeye başlayana kadar tropik ormanlardaki meyve ve çiçekleri yiyerek vejetaryen bir beslenme tarzı sürdürdüler.

Araştırmacılar, Guangşi mağaralarında korunan polen ve tortu örneklerinin yanı sıra fosil dişleri de analiz ederek, yaklaşık 600 bin yıl öncesinden başlayarak bölgenin daha kurak mevsimler yaşamasıyla birlikte ormanların nasıl daha az meyve verdiğini ortaya çıkardı.

Gigantopithecus blacki, bilim insanlarınca şimdiye kadar yaşamış en büyük maymun olarak tespit edildi. Fotoğraf:  Garcia/Joannes-Boyau- Southern Cross Üniversitesi.

Çalışmada, dev maymunların hızlı bir şekilde yok olmadığını, ancak muhtemelen 215 bin ila 295 bin yıl önce neslinin tükendiğini tespit edildi.

Daha küçük maymunlar farklı yiyecekler aramak için ağaçlara tırmanabilirken, araştırmacıların analizi dev maymunların daha fazla ağaç kabuğu, sazlık ve diğer besleyici olmayan yiyecekleri yediğini gösteriyor.

Çin Omurgalı Paleontolojisi ve Paleoantropolojisi Enstitüsü‘nden ortak yazar Zhang Yingqi, “Orman değiştiğinde, türlerin tercih ettiği yeterli yiyecek yoktu” diyor.

Bilim insanlarının soyu tükenmiş büyük maymunlar hakkında bildiklerinin çoğu, tamamı güney Çin’de bulunan fosil dişler ve dört büyük alt çene kemiği üzerinde yapılan çalışmalardan geliyor. Tam iskelet ise bulunamadı.

Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi‘nde İnsan Kökenleri Programı‘nı yöneten ve araştırmada yer almayan Rick Potts, ilk insanlar Afrika‘da ortaya çıkmış olsa da bilim insanlarının büyük maymun ailesinin ilk olarak hangi kıtada ortaya çıktığını bilmediğini ifade ediyor.

Fosil kayıtları, yaklaşık 2 milyon ila 22 milyon yıl önce Afrika, Avrupa ve Asya‘da birkaç düzine büyük maymun türünün yaşadığını gösteriyor.

Günümüzde ise sadece goriller, şempanzeler, bonobolar, orangutanlar ve insanlar kaldı.

Ahmet Yıldız davasında 15 yıl oldu, dava hala başlanılan noktada

Ahmet Yıldız’ın eşcinsel olduğu için babası tarafından 2008’de öldürülmesinin ardından açılan davanın 39. duruşması bugün 14.05’te İstanbul Anadolu Adliyesi Kartal 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme basının duruşmayı izlemesini salonun kapısını kilitleyerek engelledi.

2008 yılında babası tarafından eşcinsel olduğu için katledilen Marmara Üniversitesi öğrencisi Ahmet Yıldız için adalet arayışı 15. yılında başladığı yerde. 8 Eylül 2009’da ilk duruşması görülen davada firari katil baba Yahya Yıldız’ın bulunması bekleniyor.

Davayı HEVİ LGBTİ+ Derneği, Ankara Barosu LGBTI+ Hakları Merkezi, İstanbul Trans Onur Haftası, Ankara İHD LGBTİ+ Hakları Komisyonu, SPoD, Kaos GL ve Bianet takip etti.

‘Basının ne işi var? Zaten beş dakika sürecek’

Kaos GL‘den Gözde Demirbilek‘in aktardığına göre; Mahkeme hiçbir gerekçe göstermeden basını ve izleyicileri duruşmaya almadı. Basından davayı izleme talebinin gelmesinin ardından mübaşir duruşma salonunun kapısı kilitledi.

Mahkeme başkanı, avukat beyan verirken “Basının ne işi var? Duruşma zaten 5 dakika sürecek” dedi.

Hevi LGBTİ+ Derneği’nin katılma talebi kabul edilmedi. Dava avukatları emsal karar göstererek ailenin dinlenmesi talebinde bulundu.

Hakim talebi reddederek davayı 26 Haziran 2024 tarihine 13.35 saatine erteledi. Avukatlar, zapt tutulmadan duruşma salonun dışına çıkarıldı.

Ne olmuştu?

Ahmet Yıldız, babası tarafından öldürülmeden iki ay önce Beargi dergisi için kaleme aldığı yazısında yaşadıklarını şöyle anlatıyordu:

“Görüşmemizden sonra da silahlar doğrultuldu. SMS’ler geldi, aramaların ardı arkası kesilmedi. Ben ailemi kazanmak istiyordum. Dostum olarak yaşamımda olmalarını istiyordum. Ama sanırım vazgeçmek daha doğru. Onların bu konudaki düşüncelerini değiştirmek istemem ne kadar haklı bir istekti ki onlar da aynısını benden isterken? Bir taraf vazgeçmeyecek, vazgeçmemelerimiz ise sadece huzursuz görüşmeler yaşatacak bize. Sanırım yine zamanın gücüne inanmak ve görüştükçe ağlatan iletişimlerimizi azaltmak zorundayım. Evet, inanıyorum zaman halledecek. Bir süre daha AİLESİZ kalmalıyım.”

Bu yazısında tehditler üzerine Üsküdar Savcılığına başvurduğunu da yazan Ahmet Yıldız, 15 Temmuz 2008 tarihinde Üsküdar’da öldürüldü. Ahmet için adalet arayışı, cinayetten bir yıl sonra başladı. Davanın Uluslararası Af Örgütü, Lambdaistanbul, Kaos GL, BiaNet ve Alman Konsolosluğundan temsilcilerin takip ettiği ilk duruşması 8 Eylül 2009’da görüldü.

Savcılık ve mahkeme heyeti bu duruşmada Lambdaistanbul’un Ahmet Yıldız’ın eşcinsel olduğu için öldürülmesi nedeniyle davaya müdahil olma talebini “olaydan doğrudan etkilenmediği” gerekçesiyle reddetti. Sanığın yakalanmasına ve tanıkların çağrılmasına karar verildi.

Ancak katil baba Yahya Yıldız, bu Eylül ayında 15. yılını dolduran davada henüz sanık sandalyesine oturmadı.