Ana Sayfa Blog Sayfa 182

Havadaki kirleticiler, tozlaştırıcı hayvanların çiçeklere ulaşmasını engelliyor

Washington Üniversitesi akademisyenlerince yapılan bir araştırma, havadaki kirleticilerin çiçek kokularındaki bileşenleri olumsuz etkilemesi sonucu tozlaştırıcı hayvanların çiçekleri bulmakta zorlandığını gösterdi.

Ulaşım, enerji, sanayi ve tarım gibi sektörlerdeki faaliyetler sonucu hidroksil, nitrat ve ozon barındıran kirleticiler atmosfere salınırken bu kirleticilerin doğal yaşam üzerine etkisiyle ilgili yürütülen araştırmanın sonuçları,  Science Dergisi’nde yayımlandı. 

Gürültü, yapay ışıklar ve insan kaynaklı faaliyetler sonucu ortaya çıkan kimyasalların, doğal uyaranların yanı sıra, hayvanlar için yeni uyaranlar oluşturduğu aktarılan makalede bunların hayvanların davranışlarında çeşitli değişimlere yol açabileceği vurgulandı.

Araştırmada doğal koşullarda, tozlaşma yapan hayvanların, çiçeklerdeki kokuları çok uzak mesafeden algılayarak çiçeklere yöneldikleri ancak başta ulaştırma kaynaklı emisyonlar olmak üzere insan kaynaklı faaliyetler sonucu ortaya çıkan hidroksil, nitrat ve ozon barındıran kirleticilerin havaya karışmasının çiçeklerde koku oluşturan bileşenleri olumsuz etkilediği ve bu çiçeklerden yayılan kokuların zayıflaması sonucu hayvanların çiçekleri bulmada zorlandıkları belirtildi.

300 çiçek 200 saat gözlemlendi

Çalışmalarını çuha çiçeği ve gece güveleri başta olmak üzere çeşitli çiçek ve hayvan grupları üzerinden gerçekleştiren araştırmacılar 300 çiçeği 110 saat gece 90 saat de gündüz olmak üzere toplam 200 saat gözlemledi. Sahada yapılan gözlemler sonrasında benzer koşulları laboratuvarda oluşturup çeşitli deneyler gerçekleştiren akademisyenler, nitrat konsantrasyonu sebebiyle bazı güve çeşitlerinin çiçek kokularını algılamalarının neredeyse yok olduğunu bazılarında ise yüzde 50 oranında düşüş yaşandığını tespit etti. Çalışmada güvelerin sensörlerinde herhangi bir bozulma olmadığı, bu düşüşün nedeninin çiçek kokularındaki bileşenlerin zarar görmesi olduğu anlaşıldı.

Tozlaştırıcı hayvanların çiçekleri ziyaret etme sıklığı üzerine gerçekleştirdikleri çalışmalarda bilim insanları, kirlilik nedeniyle güvelerin gece ziyaretlerinde yüzde 70 oranında bir düşüş gerçekleştiğini gözlemledi. Bu düşüşün, çiçeklerin meyveleşme oranında da yüzde 28’lik bir azalmaya yol açtığı, ayrıca çiçek kokularını kilometrelerce öteden tanıyabilen güvelerin koku tanıma mesafesinin 400 metreye kadar gerilediği görüldü.

Fotoğraf: Hakan Sarı /AA. 

Nitratın, çiçeklerin koku bileşenleri üzerinde ozondan daha ciddi etkileri olduğunu saptayan uzmanlar, nitrat ve ozonun küresel dağılım modellerini de inceledi. Buna göre, yoğun nitrat konsantrasyonu barındıran Kuzey Amerika, Avrupa, Orta Asya, Orta Doğu ve Güney Afrika gibi bölgelerin bu tarz olumsuzluklardan daha çok etkilenebilecekleri işaret edildi.

Bu konsantrasyonların Sanayi devrimi öncesiyle karşılaştırılmasıyla, dünyanın en kalabalık bölgelerindeki tozlaştırıcı hayvanların koku tanıma yetilerinde en az yüzde 75 oranında bir azalma olabileceği saptandı.

‘Gıda güvenliğini etkileyebilir’

Araştırmanın yazarlarından Washington Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Jeff Riffell, kirleticiler sonucu ortaya çıkan bu durumun hem uzun hem de kısa vadede sonuçları olabileceğini söyledi:

“Tozlaştırıcı hayvanlar kendilerine yiyecek sağlamak için çiçeklere, onların polen ve özlerine ihtiyaç duyarlar. Buna karşılık bitkilerin de üremeleri için tozlaştırıcı hayvanların ziyaretlerine ihtiyacı var. Bu çalışma kısa vadede bu hayvanların çiçekleri bulma yetilerinin azalacağını gösterdi. Tozlaştırma yapan hayvanlar zaten halihazırda habitat kaybı gibi çeşitli zorluklarla mücadele ederken bir de insan kaynaklı kirleticiler sonucu yiyecek bulma yetilerinin azalması, üzerlerindeki baskıyı daha da artırıyor. Sahip olduğumuz yiyeceklerin üçte ikisinin bu hayvanların tozlaştırma yapmalarına bağlı olduğu düşünüldüğünde gıda tedarikinin ek baskılar altında olduğunu söylememiz mümkün.”

Fotoğraf: Özgün Tiran/AA. 

Çalışmalarında koku alma yetileri çok güçlü olduğu için güvelere odaklandıklarını kaydeden Riffell, “Güveler genelde gece uçar ve koku alma yetenekleri köpekler gibi çok kuvvetlidir. Bu hayvanlar kilometrelerce öteden çiçeklerin kokularını algılayabilirler. Nitrat’ı seçmemizin sebebi ise gece saatlerinde çiçekler üzerinde en etkili olan kirleticilerden biri olması.” diye konuştu.

Riffell, gündüz saatlerinde ise ozon içeren kirleticilerin daha aktif olduğunu; hava kirliliğinin arılar gibi gündüz saatlerinde tozlaştırma yapan hayvanlar için de bir tehdit olduğunu vurguladı.

 

Exxon CEO’su: İklim başarısızlıklarının sorumlusu halk!

Petrol devi ExxonMobil‘in CEO’su Darren Woods‘un, dünyanın iklim hedeflerine ulaşma yolundan saptığını ve bunun sorumlusunun halk olduğunu iddia etti.

Woods’un sözleri iklim uzmanlarının tepkisine yol açtı.

Dünyanın en büyük yatırımcı mülkiyetindeki petrol şirketi olan Exxon, küresel gezegeni ısıtan sera gazı emisyonlarına en çok katkıda bulunanlar arasında yer alıyor. Ancak salı günü yayınlanan bir röportajda Woods, iklim krizinden birincil olarak büyük petrol şirketlerinin sorumlu olmadığını savundu. Ona göre, asıl sorun temiz enerjiye geçişin tüketiciler tarafından “çok pahalı” bulunması.

Fortune dergisine geçen hafta konuşan ExxonMobil yöneticisi, “Kimsenin bahsetmediği kirli sır, tüm bunların ne kadara mal olacağı ve kimin bunu ödemeye hazır olduğudur. Emisyonları üreten insanların yaptıklarının farkında olması ve bunun bedelini ödemesi gerekiyor. Sonuçta sorunu bu şekilde çözersiniz” dedi.

Dünyanın, bilim insanlarının küresel ısınmanın yıkıcı etkilerinden kaçınmak için  zorunlu olduğunu söylediği; emisyonları 2050 yılına kadar net sıfıra indirme yolunda olmadığını hatırlatan Woods, “İnsanlar ne zaman karbon azaltımı için ödeme yapmaya istekli olacak? İçinde daha düşük karbon bulunan yakıtlar yapma fırsatlarımız var ancak insanlar bunu yapmak için para harcamaya istekli değil” diye konuştu.

‘Uyuşturucu baronu’ benzetmesi

Uzmanlar, Woods’un söyleminin iklim sorumluluğunu ortadan kaldırmaya yönelik daha büyük bir girişimin parçası olduğunu söylüyor. Dünyanın üzerinde anlaşılan sıcaklık sınırlarında kalabilmesi için yeni büyük petrol ve gaz altyapılarının inşa edilmemesi gerekiyor, ancak Exxon, şu anda rekor kâr elde eden diğer büyük petrol şirketleriyle birlikte agresif bir şekilde fosil yakıtlar için  genişletme planlarını sürdürüyor .

Guardian‘a konuşan Columbia İşletme Fakültesi’nden iklim ekonomisti Gernot Wagner, “Bu, uyuşturucu sorunlarından kendisi dışında herkesi suçlayan bir uyuşturucu baronuna benziyor” dedi:

“Bunu söylemekten nefret ediyorum, ama siz halka açık en büyük petrol şirketinin CEO’susunuz, nüfuzunuz var, önemli kararlar veriyorsunuz. Exxon piyasaların insafına kalmış durumda ama aynı zamanda onları şekillendiriyorlar, politikayı da şekillendiriyorlar. Yani hayır, iklim değişikliğini düzeltmedeki başarısızlıktan dolayı halkı suçlayamazsınız.”

Son on yılda ortaya çıkan çok sayıda iç belge ve analiz, Exxon’un küresel ısınmanın tehlikelerini 1970’lerden beri bildiğini, ancak iklim krizi hakkında şüphe uyandırmak ve fosil yakıt kullanımını artırmak için güçlü ve başarılı bir şekilde çalıştığını ortaya koymuştu. Bu belgeler üzerine ABD geelide Exxon’a karşı çok sayıda davalar açılmıştı.

Fosil yakıt endüstrisinin yaydığı iklim dezenformasyonunu araştıran Brown Üniversitesi‘nden çevre politikası uzmanı Robert Brulle, “Aslında yapmaya çalıştıkları şey, kendi tarihlerini örtbas etmek, onu görünmez kılmak” dedi.

Başucu kitabı: Yap, inkar et, küçümse, sorumluluğu reddet, tüketiciyi suçla

2021’de yapılan bir analize göre, Exxon’un halka açık çok sayıda mesajında iklim krizindeki kendi rolünü küçümsediğini de gösteriyor. Harward bilim tarihçisi ve 2021 tarihli makalenin ortak yazarı Noami Oreskes, şunlara işaret ediyor:

“Başucu kitabı şudur: Tüketicilere tehlikeli olduğunu bildiğiniz bir ürünü satarken, bu tehlikeleri kamuoyu önünde inkar edin veya küçümseyin. Ardından, tehlikeler artık inkar edilemez hale geldiğinde sorumluluğu reddedin ve tüketiciyi suçlayın.”

Woods ise dünyanın karbonsuz teknolojiler geliştirmek için “çok beklediği” kanısında. Röportajında Exxon’un “karbondan arındırma ihtiyacının farkına vardığını” ve bir karbon vergisinin bunu başarmaya yardımcı olacağını, aynı zamanda petrol devinin yenilenebilir enerjiye nispeten yetersiz yatırımını savunduğunu ve karbon yakalama ve hidrojen yakıtları gibi daha yeni ortaya çıkan teknolojilere odaklanıldığını belirtti.

Yatırımcıların, “rüzgar ve güneş gibi yerleşik temiz enerji üretiminde ortalamanın üzerinde getiri elde etme kapasitesi görmediğini” öne süre Woords, “Buna ihtiyaç olduğunu biliyoruz. Ancak ExxonMobil’in yeteneklerinin uygun bir kullanımı olarak görmüyoruz” diye ekledi.

On yıllar boyunca bilimin, eylemi haklı çıkarmayacak kadar belirsiz olduğunu, harekete geçmek için henüz erken olduğunu ve bekleyip işlerin nasıl gelişeceğini görmemiz gerektiğini söyleyen fosil yakıt devlerinin şimdi “Aman tanrım, çok bekledik” dediğine dikkat çeken Oraskes ise ” Eğer bu gaz yakma değilse ne olduğunu bilmiyorum” değerledirmesini yaptı.

Röportajın yapıldığı tarih, şirketin daha katı çevre standartları benimsemeye zorlamayı amaçlayan aktivist hissedarlara karşı bir dava açtığı bir döneme denk geliyor. Woods’a göre bu hissedarlar, Exxon’un kabul etmeyeceği, petrol ve gaz satışına ilişkin merkezi iş modelini durdurmaya çalışıyor: ” Bu süreci gasp eden ve açıkçası bunu bir ideolojiyi ilerletmek için kötüye kullanan aktivistlere karşı bir sorumluluk hissetmiyoruz.”

Fortune’un baş yöneticisi Alan Murray da röportajda Exxon’un temiz enerji işini kurmak için 2022 Enflasyonu Azaltma Yasası’ndan sübvansiyon aldığını hatırlattı. Ancak şirketin yatırımlarının büyük çoğunluğu hala fosil yakıtları genişletilmesine yönelik.

 

Zambiya’da kuraklık sonucu ulusal afet ilan edildi

Güney Afrika ülkesi Zambiya’da, çiftçilerin yağışa en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde beş hafta boyunca yağmur yağmadı; El Nino’nun etkisiyle başlayan kuraklık, ülke çapında felakete neden oldu. Zambiya Cumhurbaşkanı Hakainde Hichilema, başkent Lusaka‘dan yaptığı konuşmasında, ülkenin 116 ilçesinden 84’ünün bu kuraklıktan etkilendiğini açıklayarak “ulusal afet” ilan etti.

2023’te Zambiya’yı vuran başka bir kuraklık ve sel felaketinin de etkileri artırdığını ifade eden Hichilema, “Uzun süreli kuraklığın yol açtığı yıkım çok büyük” dedi. Hidroelektrik enerjiye büyük ölçüde bağımlı olan Zambiya, su kıtlığıyla ciddi bir ulusal gıda güvenliğinin yanı sıra, enerji arzı tehdidi de yaşıyor.

Al Jazeera‘nın aktardığına göre Hichilema, “Bu zorluklar göz önüne alındığında, uzun süreli kuraklığı ulusal bir afet olarak ilan ediyoruz” açıklamasını yaptı. Mart ayına kadar sürmesi beklenen afet tedbiri, krizin çözümü için daha fazla kaynağı erişilebilir hale getirecek.

Zambiya’nın ekili alanlarının yarısı yok oldu

El Nino’nun 2023-2024 yağışlı sezonundaki etkisi nedeniyle Zambiya, 2,2 milyon hektar ekili üründen bir milyon hektar (2,5 milyon dönüm) kaybetti. Hichilema, ülkenin ekili alanlarının neredeyse yarısının yok edildiğini söyledi.

İnsanların aç kalmaması için insani yardım sağlanacağı açıklandı ve işbirliği yapan ortaklar, tahılın ötesinde yardım sağlamaya çağrıldı. Mevcut tahminlere göre, bir milyondan fazla çiftçi hanesi, kuraklıktan etkilenecek.

Başkan, Zambiya’nın ekonomiyi ve endüstrileri, özellikle de büyük ölçüde elektriğe bağımlı madenleri çalışır durumda tutmak için elektrik ithal etme ve karneye bağlama planları hazırlandığını açıkladı.

El Niño yüzünden ‘kasırga rotası’ aşırı ısınan Atlantik’te 2024 zor geçecek
Amazon havzasındaki aşırı kuraklığın nedeni El Niño değil, iklim değişikliği
El Niño etkisiyle sıcaklık rekorları 2024’ün yarısına kadar sürebilir
Gezi’den Madagaskar’a Hindistan’dan Zambiya’ya Çevre Adaleti Atlası

Afrika’nın ikinci büyük bakır üreticisi olan Zambiya’da bu yıl enerji sektörünün 500 megawatt’ın üzerinde açık vermesinin beklendiğini söyledi. 2024 ulusal bütçesinin, kuraklığın etkilerini gidermeye daha fazla kaynağın yönlendirilebilmesi için yeniden düzenleneceği de ifade edildi.

El Nino hava olayının Zambiya üzerindeki etkileri, 2019 yılında yapılan bir çalışmada da öngörülmüştü. Bu zorlu koşulların ışığında, Zambiya’daki 2015-2016 El Niño’nun mısır verimliliği ve kırsal gelir üzerindeki etkisine odaklanan rapor, sürdürülebilir arazi yönetimi uygulamaları ve geçim kaynaklarını çeşitlendirme stratejilerinin bu iklim olayının olumsuz etkilerini hafifletmede ne kadar etkili olabileceğini değerlendirmişti.

pandemi
İklim krizi gıda güvenliğini tehdit eden bitki pandemilerinin yayılımını kolaylaştırıyor

İliç’te işçiler tedirgin: Adı olacak Babagold, kişiler aynı, tabelalar farklı

ERZİNCAN- İliç sokakları… Milyonlarca metreküp liç yığını altında kalan dokuz işçiye rağmen madeni savunanlarla karşılaşıyor, şaşkınlığımızı gizlemiyoruz. Henüz ilçeye girerken, her yerde rastladığımız Anagold ya da Gold tabelalarının gölgesinde, pek çok kişi konuşmaktan kaçınıyor. Ancak distopik atmosferinin dışında bölgede yaşayıp madende çalışan, içerideki ihmallere şahitlik etmiş kişilere sayıları az da olsa ulaşabiliyoruz.

Halen madende çalışan ve ismini paylaşmak istemeyen yurttaşlardan biri,  facianın ilk gününden bu yana şirketin işleyiş süreçlerini gözlemleyebilmiş. Elindeki fotoğrafı göstererek,  basın olduğumuz için özellikle alınmadığımız sahayı gören alana ilişkin konuşuyor.

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

Elindeki fotoğraf, liç yığının kaydığı alana ait ve 23 Şubat’ta, yani olaydan tam olarak 10 gün sonra çekilmiş. Olayın yaşandığı ilk gün yığın kaymasının olduğu noktaya gittiğini belirten çalışan, iş makinalarının indirildiği noktada bulunan dereye siyanür aktığını ve bu akışı durdurmak için bu noktanın doldurulduğunu anlatıyor. “Gelen siyanür geçti, aşağı gitti” diyerek yapılan çalışmanın beyhude olduğunu söyleyen çalışan, şunları dile getiriyor:

“Arkadaşlar diyorlar; iki kepçeyle çalıştık, toprak kaymaya başladı, geri çekildik.”

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

‘Mesela benim kemiğimi sana verirler’

Basının alınmadığı maden tesisinin içerisinde neler yaşandığını sorduğumuzda ise şunları anlatıyor:

“İçeride şu var: Her şey bitti. Yani bıraktılar. Ölüleri bıraktılar. Kemik de bulamazlar. Mesela benim kemiğimi sana verirler, seni Ayşe yaparlar.”

Çalışanların yaşadığı bölgenin de boşaltıldığını belirten işçi, “UMKE’ciler, AFAD’cılar geldi. ‘Ne yapıyorsunuz’ diye sordum, ‘Gidip geliyoruz’ dediler. Hiçbir şey yapamıyorlar” diyor.

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

İçeride çalışmayı sürdüren kişilerin sağlığı ve iş güvenliği konusunda nasıl önlemler alındığını soruyoruz:

“Şu anda onların ekipmanlarıyla hiçbir şey yapamazlar. Kullandıkları maskeler… Baş ağrısı ve mide bulantısı… Baş ağrısı çekmişler, adamlar ‘bu işleri yaptığım zaman başım ağrıyor, çatlıyor başım’ diyorlar. Kepçelerle dere yatağının yolunu değiştiriyorlar. Başka bir şey yapmıyorlar. Çalışma yok…”

‘Maske falan yok’

“Maske falan yok. Arkadaşla konuştum, normal nükleer santrallerde verilen maskelerden vermişler, ‘sakın onu da her zaman açmayın’ demişler; ‘açtığınız zaman özelliği kayboluyor’. ‘Ne zaman ki risk altına girerseniz açın kullanın’. “Başka maske yok ki” diyen çalışan, “Büyük ihtimal patlak verecek, ama ne zaman… Köylüler tepki gösterecek” diyor.

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

Bölgedeki işçi sayısı epey azalmış. Kalanlar da zarar görmemek için yığına yaklaşmaktan çekiniyormuş:

“Kendileri çıkıyor. Yanaşamıyorlar. Kimileri razı oluyor, kimileri razı olmuyor. Diyor ki ‘Rapor alırım, giderim iki üç gün kalırım. Bir daha rapor alırım’ diyorlar. Ne olacağı belli değil, önü karanlık.”

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

Yığın kayması olayının öncesinde de işçiler arasında tehlikeli bir yerde çalışma konusunda bir rahatsızlık olduğunu ve yığın kaymasının ardından çalışanların ücretsiz izne ayrılmak istediğini belirten işçi, “O [Şirket] da diyor ki ‘Gitmek istiyorsan sana ücretsiz izin, gideceksen git’. Sahada çalışan insanlar siyanürden haberdar, mecburiyetten çalışıyorlar” diyor ve ekliyor: 

“Şu anda aşiretten olup da madende çalışan herkesi ücretli izne çıkardılar. 40-45 bin lira aylık alıyorlar. Şirkette ortalama 1500 kişi çalışan varsa şimdi 80-90 kişiye düştü gelen yemek sayısı”

Maden işçisi, delici olarak görev alan kişilerin de ücretli izne çıkarıldığını anlatıyor:

“İliçlileri de ücretli gönderdiler. Patlatma olayı falan bitti. Sadece orada kayan yığına odaklanıyorlar. Odaklanacakları şey, hafriyatı (kayan yığını) nasıl kaldırırız… Fabrikaya en yakın nereye götürürüz… Kalanlar [için] Anagold ya da taşıyıcı kayyım atandı, iki sene vermişler, Çiftay da 15 ayda bitiririm, demiş. 1,5-2 sene çalışma olmaz burada. Yapılacak tek çalışma, kayan madenin başka bir yere taşınması. Çünkü orada altın var. İçerisinde cevher var. Direkt fabrikaya gidecek madde o.”

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

Anlattığına göre, köylüler çeşmeden akan suyu içmeyi bırakmış. Sadece İliç merkezde yüksek bir noktada bulunan çeşmeden su içiyorlarmış:

“Siyanürün aşırısını kullanmışlar. Mesela 40 tona 2 kg kullanacağına, 4 kg/3,5 kg kullanmışlar. Ahmet Çalık, Erdoğan’ın hısmı, kim cesaret edip denetleyebilir.”

“Şimdi cenaze ailelerine verecekler bir miktar para ve millet kaderine razı olacak” diyen işçi, son olarak şunları dile getiriyor:

“Üst düzey yetkililer kimsenin suratına bakmıyorlar burada. Belli oluyor. Anagold’a olacağı şu: Adı olacak Babagold. Kişiler aynı, tabelalar farklı.”

Şubat 2024, İliç, Erzincan - Fotoğraf: Cansu Acar
Şubat 2024, İliç, Erzincan – Fotoğraf: Cansu Acar

Yeşil Gazete’nin notu: Bu konuşma yapıldıktan bir hafta sonra Anagold, 1 Nisan’a kadar izne çıkardıkları işçilerin 27’sini işten çıkardı. Şirket gerekçe olarak “madencilik faaliyetlerinin durdurulmasını” gösterdi.

İşçilerin ve sendikanın itirazları, kamuoyunun tepkisi üzerine Anagold, sözleşmeleri bittiği gerekçesiyle çıkardığı 27 işçinin durumunu nisan ayında değerlendireceğini bildirdi.

Saldırı sonucu Kızıldeniz’de batan gemi çevre felaketi yaratabilir

İran destekli Husiler tarafından 18 Şubat’ta anti-balistik füze ile vurulan ve çevre için riskli madde taşıyan Rubymar gemisi, saldırıdan bu yana yavaşça su almaya başlamıştı ve gemi, geçen Cumartesi günü (2 Mart’ta) tamamen battı.

ABD Merkez Komutanlığı tarafından sosyal medyada yapılan açıklamaya göre, Rubymar gemisinin taşıdığı yaklaşık 21 bin metrik ton amonyum fosfat sülfat gübresi, Kızıldeniz için önemli bir çevresel risk teşkil ediyor. Yetkililer aynı zamanda yoğun bir deniz trafiğine sahip su yolunda batan geminin diğer gemilere alttan çarpma riski de oluşturduğunu belirtti.

Yemen hükümeti de yaptığı açıklamada geminin batışının “çevresel felakete yol açacağını” ifade etti.

Husiler Gazze’ye dikkat çekmek için Kızıldeniz’deki gemilere saldırıyor

Husiler, Yemen’de İran destekli bir grup olarak, son yıllarda Kızıldeniz üzerindeki gemilere yönelik saldırılarıyla dikkat çekiyor. Bu saldırıların, İsrail‘in Gazze‘de yürüttüğü askeri operasyonlara tepki olarak ve bölgedeki siyasi dengeler üzerinde baskı oluşturmak amacıyla gerçekleştirildiği bildiriliyor. Husiler, bu stratejik su yolunu kullanarak İsrail ile ilişkilendirilen veya İsrail limanlarına giden gemileri meşru hedef olarak görüyor.

Kızıldeniz, dünya ticaretinin büyük bir kısmını taşıyan kritik bir geçiş noktası ve Husilerin buradaki saldırıları, uluslararası ticaret yollarını tehdit ediyor. Bu saldırılar, Husilerin Yemen’deki çatışmanın uluslararası boyutunu vurgulama ve bölgesel güç dengelerini etkileme çabasının da bir parçası olarak görülüyor.

Husilerin bu saldırıları aracılığıyla Yemen’deki insani duruma uluslararası dikkat çekme ve Gazze’deki durumla dayanışma gösterme amacı taşıdığı düşünülüyor. Bu saldırılar, gemi sahiplerini ve operatörlerini daha uzun ve maliyetli alternatif rotaları kullanmaya zorluyor, böylece uluslararası ticareti olumsuz yönde etkilenebiliyor.

Kızıldeniz
Rubymar gemisinin bıraktığı kilometrelerce uzunluğunda petrol sızıntısı böyle görüntülendi. Fotoğraf: AFP

Rubymar gemisi ‘çok tehlikeli’ kategorisinde

Washington Post’un aktardığına göre, Husilerin 18 Şubat’ta gerçekleştirdiği saldırı, denizde yaklaşık 29 kilometre uzunluğunda bir petrol sızıntısına neden oldu ve mürettebatı gemiyi terk etmeye zorladı. Rubymar’ın mürettebatının kurtarılmasını koordine eden Cibuti Limanları ve Serbest Bölgeler Otoritesi, gemideki gübrenin “çok tehlikeli” olarak sınıflandırıldığını söyledi.

Birleşik Krallık Dışişleri, Milletler Topluluğu ve Kalkınma Ofisi’nden bir sözcü, Rubymar’ın İngiliz bir gemi olmadığını, Lübnanlı bir şirket tarafından işletildiğini, Belize bayrağı taşıdığını ve Marshall Adaları‘nda kayıtlı bir şirkete ait olduğunu belirtti.

Greenpeace Orta Doğu ve Kuzey Afrika program direktörü Julien Jreissati, acil müdahale ekiplerinin olay yerine “derhal erişim” sağlanması çağrısında bulundu ve “Motorlardan sızan yakıt yağı da dahil olmak üzere, geminin batması, gövdenin daha fazla hasar görmesine neden olacak ve binlerce ton gübre Kızıldeniz’e sızarak deniz ekosistemlerinin dengesini bozacak” dedi.

Deniz güvenliği firması I.R. Consilium‘un kurucusu Ian Ralby ise, geminin batmasının Kızıldeniz’e birçok şekilde zarar verebileceğini ve eğer gemi su altında bütün halde kalırsa, etkinin yavaş bir sızıntı yerine büyük bir salım şeklinde gerçekleşeceğini belirtti.

Rubymar, Birleşik Arap Emirlikleri‘nden Belarus‘a giderken hedef alınmıştı. İngiliz askeri Birleşik Krallık Deniz Ticareti Operasyonları, Cumartesi günü bir güncellemede “geminin demir attığı ve kıç tarafından battığı” bilgisini doğruladı.

Kızıldeniz
Kaynak: The Washington Institute

Kızıldeniz’de batan geminin ekolojik faturası

Uzmanların aktardığına göre, Kızıldeniz’deki benzersiz dairesel su hareketleri, bölgede dökülen maddelerin uzun süreler boyunca bu sınırlı alanda kalmasına neden oluyor. Bu su yolu, Avrupa’ya yönelik önemli kargo ve enerji sevkiyatlarının ana arterlerinden biri olduğundan, her türlü kirlilik olayı geniş çaplı ekolojik ve ekonomik sonuçlar doğurabilir.

Özellikle, petrol sızıntıları ve suda çözünen gübreler gibi zararlı maddelerin denize karışması, su yüzeyindeki ve altındaki ekosistemler üzerinde çeşitli zararlı etkiler yaratabilir.

Petrol sızıntıları, su yüzeyini kaplayarak güneş ışığının su altı bitki örtüsüne ulaşmasını engeller ve bu da fotosentez sürecini olumsuz etkiler. Ayrıca, petrol, deniz suyu arıtma tesislerinin giriş sistemlerini tıkayabilir, bu da tuzdan arındırma işlemlerinde aksamalara ve içme suyu temininde ciddi sorunlara yol açabilir.

Kızıldeniz’de, özellikle Suudi Arabistan gibi ülkeler, büyük ölçüde bu desalasyon tesislerine bağımlı olduğundan petrol sızıntıları, milyonlarca insanın içme suyu kaynağını tehlikeye atabiliyor.

Kızıldeniz’in mercan resiflerine 15 milyon dolarlık ek fon
Akdeniz’in ısınan suları istilacı türlerin artmasına neden oluyor

Kızıldeniz’in mercan resifleri tehlikede

Gübre sızıntıları ise su ekosistemlerinde aşırı besin yüklenmesine (ötrofikasyon) neden olur. Bu durum, su yüzeyinde aşırı alg büyümesine (alg patlaması) ve bu alglerin aşırı çoğalması sonucu suyun oksijen seviyesinin düşmesine (hipoksi) yol açar.

Oksijen seviyesinin düşmesi, deniz yaşamı için zorlayıcı koşullar oluşturur ve bu durum, balıkların ve diğer deniz canlılarının ölümüne neden olabilir. Oksijen seviyesi düşük “ölü bölgeler”, deniz ekosistemlerinin sağlığını bozar ve balıkçılık gibi ekonomik faaliyetleri olumsuz etkiler.

Kızıldeniz’deki mercan resifleri, dünyanın en renkli ve geniş resif sistemlerinden bazılarını içerir ve küresel ısınmaya karşı gösterdikleri dayanıklılıkla bilinir. Ancak, petrol ve gübre sızıntıları gibi kirlilik olayları, bu hassas ekosistemlerin sağlığını tehdit eder ve hem iklim krizi, hem de bilimsel araştırma açısından önemli olan bu doğal kaynaklara zarar verebilir.

İsrail gece boyunca Gazze’yi bombaladı, yardım bekleyen sivilleri vurdu

İsrail ordusunun 7 Ekim 2023’ten bu yana işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs‘te de Filistinlilere yönelik sürdürdüğü gözaltı, baskın ve saldırılarında artış yaşanıyor. İsrail ordusunun 4 Mart sabahının erken saatlerine kadar Batı Şeria’nın Ramallah, Kalkilya, Tulkerim, Nablus ve El Halil kentlerine baskınlar düzenlediği öğrenildi.

Ayrıca dün (3 Mart’ta) İsrail ordusu, bir kez daha Gazze’de insani yardım bekleyenlere saldırdı. Gazze Sağlık Bakanlığı, saldırıda onlarca kişinin öldüğünü ve yaralandığını açıkladı.

Al Jazeera’nın aktardığına göre İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılarda 7 Ekim’den bu yana en az 30 bin 410 Filistinli öldü, 71 bin 700 kişi yaralandı. İsrail’de ise ölü sayısı bin 139.

İsrail Gazze’yi mahalle mahalle yok ediyor
Birleşmiş Milletler: İsrail Gazze’de savaş suçu işliyor
Filistinliler endişeli: Gazze’de atık suların karıştığı gölet, evleri su altında bırakabilir

İsrail Gazze’deki yardım bekleyen sivillere saldırdı

Hamas ve Tel Aviv arasındaki barış görüşmeleri devam ederken, İsrail ordusu Gazze’de insani yardım bekleyen sivillere yönelik yeni bir saldırı gerçekleştirdi. Gazze’nin kuzeyindeki yüz binlerce aç insanın maruz kaldığı bu durum, Bakanlık Sözcüsü Eşref el-Kudra tarafından “sistematik bir soykırım savaşı” olarak tanımlandı. Özellikle Gazze’nin güneyindeki El-Kuveyti kavşağında gerçekleşen katliam çok sayıda ölüm ve yaralanmaya neden oldu.

Gazze

Gazze Şeridi’nin ortasındaki Deyr Belah bölgesinde bir insani yardım aracını hedef alan saldırıda, 9 kişi öldü ve onlarca kişi yaralandı. Bu, İsrail’in daha önce de, Gazze’nin güneyindeki Reşid Caddesi üzerindeki Nablusi Kavşağında insani yardım bekleyen Filistinlilere bombalı ve ateşli saldırı düzenlediği bir olayı takip ediyor. Bu önceki saldırıda da 118 kişi hayatını kaybetmiş, 760 kişi yaralanmıştı.

BBC‘nin haberine göre ise, Gazzelilerin kuzeyden güneye doğru hareketi ve ardından Gazze güneyindeki Han Yunus ve Refah’a yönelik hava saldırılarının başlaması, insani felaketin boyutunu artırdı.

UNICEF, Gazze Şehri’ndeki Kamal Adwan Hastanesi‘nde 15 çocuğun yetersiz beslenmeden öldüğünü ve diğer hastanelerde bu sayının daha yüksek olabileceğinden endişe ettiğini söyledi.

Üst düzey bir BM yardım yetkilisi BM Güvenlik Konseyi’ne yaptığı uyarıda, Gazze’de en az 576 bin kişinin “kıtlıktan bir adım uzakta” olduğunu ve harekete geçilmezse kıtlığın yaygın bir şekilde görülmesinin “kaçınılmaz” olabileceğini söylemişti.

BM’ye göre Gazze’nin kuzeyinde 300 binden fazla kişi gıda ve temiz içme suyu sıkıntısı yaşıyor, nüfusun dörtte biri de “kıtlığın eşiğinde.”

İliç’teki faciadan sonra 27 kişiyi işten çıkaran Anagold geri adım attı

Erzincan İliç’teki Anagold Madencilik’in Çöpler Altın Madeni’nde meydana gelen yığın kayması gerekçe gösterilerek 27 işçi işten atıldı. Olayın ardından Bağımsız Maden İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu, “Müdahale ettik işçilerle birlikte Nisan’da değerlendirmek üzere işçileri geri almak zorunda kaldılar” dedi.

Şirket, işçilere gönderdiği belgede “Şirketimiz bünyesinde, belirli süreli iş sözleşmesi kapsamında eğitim işçisi pozisyonunda değerli katkılar sunmuş olmanızdan dolayı teşekkür ederiz. Sözleşmenizde belirtilen süre 1 Mart 2023 itibariyle sona ermiştir” denildi.

Gazeteci İsmail Saymaz’ın kamuoyuna duyurduğu belgede işten atılma nedeni olarak ise madencilik faaliyetlerinin durdurulmasını gösterdi.

Saymaz, “İliç’te 9 işçinin göçük altında kaldığı altın madeninde bugün 27 işçi sözleşmesi uzatılmayarak işten atıldı. Gerekçe olarak maden faciası gösterildi.
Diğer işçiler 1 Nisan’a kadar izinli olacak. Seçimden sonra durum değerlendirilecek.
İşçiler İliç Meydanı’nda toplanıyor” ifadelerini kullandı.

Anagold Madencilik’in İliç’teki hemen her sokakta bir tabelası, hemen her evde bir çalışanı bulunuyor. Dokuz işçinin hala yığının altında olduğu madenin sahibi şirketle beraber bölgede hayvancılık da bitme noktasına geldi. Bölgedeki nadir geçim kaynaklarından biri olan madenin doğaya verdiği zararlar ise devam ediyor.

Kadınlar 8 Mart öncesi Kadıköy’deydi

İstanbul Kadıköy’ün çeşitli noktalarında bir araya gelip İskele Meydanı’na yürüyen kadın örgütleri, 8 Mart Platformu’nun çağrısıyla bir miting düzenledi.

DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adayı Meral Danış Beştaş’ın da katıldığı mitingde, “Unutmak yok, affetmek yok”, “Adalet biziz susmayacağız”, “Jin Jiyan Azadi”, “Erkek adalet değil gerçek adalet”  sloganları atıldı, halaylar çekildi.

8 Mart

Mitingde, Barış Annesi Rewşan, Sputnik grevcisi Günce Nur İnce ve Afetlere Dayanışma Platformu’ndan Selin Top, Cumartesi Annesi/İnsanları’ndan Besna Tosun konuştu.

8 Mart

İstanbul 8 Mart Kadın Platformu adına ortak açıklamayı Şenay Kumuz okudu:

“Kadınların, çocukların yaşama hakkını dahi göz ardı ederek aileyi kutsallaştırıyorlar. En çok da kadınlar, o ailelerin içerisinde en yakınları tarafından öldürülüyor.

Gerici politikalarıyla kazanılmış tüm haklarımızı elimizden almak için tüm mekanizmalarını devreye sokuyorlar. Boşanma hakkımıza, nafaka hakkımıza gözlerini dikiyorlar. Bunları, ‘kadınlar için’ yaptıklarını iddia ediyorlar. Gerçeği biliyoruz. Kadın düşmanı politikalarıyla hayatlarımızı karartmaya devam ediyorlar.

8 Mart

6284 tartışmaya açıldıkça failler cesaret buluyor, kadın cinayetleri artıyor. Mücadele eden kadınları ise cezalarla yıldırmaya çalışıyorlar. 2 günde 8 kadın; boşandığı erkek, babası ve de boşanmak istediği erkekler tarafından öldürüldü.

Haklarımıza saldıranlar bu cinayetlere sus pus! Erkek şiddetine karşı sokakları, alanları terk etmeyeceğiz! Diğer yandan kadınlar, esnek ve güvencesiz işlerde çalışmaya mahkum ediliyor. AKP-MHP iktidarı, kadınları daha da ucuz iş gücü haline getiriyor. 10 milyon kadın işgücünden dahi sayılmıyor.

Bu ekonomik planları ise “aile ve iş yaşantısının uyumlu hale getirilmesi” olarak meşrulaştırmaya çalışıyor.  AKP-MHP iktidarı “kutsal aile”sini kadınların ekonomik sömürüsü için de kullanıyor. Ancak işçi ve emekçi kadınlar bütün bu emek sömürüsüne karşılık; Özak’tan Agrobay’a, Corning’ten Burda Bebek’e, Sputnik’e eşit işe eşit ücret ve sendikalaşma hakları için direnişi örgütlüyor. Kadın emekçiler mücadeleleriyle yanındaki işçileri, emekçileri, ailelerini değiştirip dönüştürüyor. Kadınlar, sömürü çarklarını kırabilmek için en önde, mücadeleyi yükseltiyor.

8 Mart

Devlet yurtlarında kalan üniversiteli kadınlar ve LGBTİ’ler parasız ve bilimsel eğitim talepleri ile birlikte erkek şiddetine ve eşitsizliğe karşı da mücadele etmek zorunda kaldığına dikkat çeken Kumuz, “Geçtiğimiz aylarda KYK yurdundaki asansörün düşmesi sonucu Zeren Ertaş ve tarikat-cemaat yurtlarındaki sistematik şiddet nedeniyle Enes Kara yaşamını yitirdi. Niteliksiz eğitimi, gelecek kaygısı, geçim sorunları sebebiyle intihar eden üniversite öğrencilerini görmezden gelen AKP-MHP iktidarı; gençlerin temel ihtiyaçları için bütçe ayırmak yerine Diyanet Başkanlığı’nın bütçesini arttırıyor, ÇEDES protokolü ile okullara din görevlileri atıyorlar!

Ancak üniversiteli kadınlar ve LGBTİ+’lar bu düzene yeter diyor! Üniversiteli kadınlar ve LGBTİ+’lar, güvenli kampüsler, eşit haklara sahip olacağı yurtlar ve bilimsel bir eğitim istiyor.

Biz üniversiteli kadınlar ve LGBTİ+’lar, yurtlarda yalnızca niteliksiz barınma koşullarıyla değil, hayatlarımız üzerinde kurulmaya çalışan tahakkümle de mücadele ediyoruz. Kampüslerimizi bizler için güvensiz alanlar haline getirmeye çalışan kayyumlara karşı mücadeleyi büyütmekten ise bir an olsun geri durmuyoruz.

Disiplin soruşturmalarıyla, üniversite içerisindeki sivil polis güvenlikle işbirliği sindirilmek isteniyoruz. Ancak üniversiteli kadınların ve LGBTİ+’ların isyanı, disiplin soruşturmalarıyla engellemelerle ve baskılarla dindirilemez.”

Hükümetin, İliç’le ilgili X’e erişim engeli kararı yargıdan döndü

Elon Musk‘ın sahibi olduğu sosyal medya platformu X, Erzincan- İliç’te meydana gelen Çöpler Altın Madeni faciası hakkındaki paylaşımlarla ilgili mahkeme kararına yaptıkları itirazın kabul edildiğini ifade etti.

Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği, daha önce hakkında erişim engeli çıkarılan paylaşımların “haber ve yorum niteliği taşıdığını ve yazıların basın ve ifade özgürlüğü kapsamında girdiğine” karar verdi. Erişim engeli kararı çıkan paylaşımlar arasında Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın paylaşımları da vardı.

X’in Küresel Hükümet İlişkileri Departmanı, geçen cuma günü yaptığı paylaşımda, Ankara 9. Sulh Ceza Hakimliği’nin itirazı kabul ettiğine dair kararı paylaşarak, “X düzenli olarak hükümet sansürüyle mücadele etmek için yasal itirazlarda bulunuyor. Bu hafta Türkiye’de alınan önemli bir karar, bu itirazların önemini gözler önüne serdi” dedi.

45 paylaşımın kaldırılması istendi

“Türkiye hükümeti, hükümetin trajik toprak kayması olayındaki rolünü de eleştiren ve üçü bir muhalefet lideri tarafından yapılmış yaklaşık 45 paylaşımın kaldırılmasını talep etmişti” denilen açıklamada, “Hükümet, X’i eğer içerikleri kaldırmazsa para cezası uygulamakla tehdit etti” ifadeleri kullanıldı.

X, paylaşımların ifade özgürlüğü kapsamına girdiği konusunda yaptıkları itirazların hükümetin taleplerini geçersiz kıldığını ifade etti.

Açıklamada, “Bu sonuç, X’in küresel olarak kullanıcılarının ifade özgürlüğünü korumaya bağlılığını gösteriyor. Kullanıcılarımızın ifade özgürlüğünü korumak için tüm yasal kanalları kullanacağız” denildi.

[Yeşil Tarifler] Çocuklar için doğal oyun hamuru

Yeşil Tarifler‘de bugünün tarifi, bir yandan çocukları kimyasallardan uzak tutmak, bir yandan da fiziksel ve zihinsel gelişimlerini destekleyebilecek oyun hamuru tarifi.

Bu tarifle birlikte, çocuğunuzun hayal gücünü oyun hamuruyla güçlendirirken, hem kimyasal ve zararlı hamurlardan uzak tutabilecek, hem de bütçenizi sarsmadan ona her hafta taze ve rengarenk oyuncaklar sunabileceksiniz.

Kimyasallardan uzak durmayı, ve kendinize dikkat etmeyi unutmayın!