Ana Sayfa Blog Sayfa 1766

CİSST: 15 günde 127 farklı hapishaneden koronavirüs kaynaklı şikayet aldık

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) 1 Aralık-15 Aralık 2020 arasında hapishanelerden gelen Covid-19 kaynaklı şikayetlere ilişkin raporunu kamuoyuyla paylaştı.

15 gün için 127 farklı hapishaneden başvuru alındığını açıklayan CİSST, bunlardan 80’inin kapalı ceza infaz kurumu, 47’sinin açık ceza infaz kurumu olduğunu belirtti.

Hapishanelerde kapasite sorunununa dikkat çekilen raporda, kapasite aşımından kaynaklı birçok ihlal başvurusunun öne çıktığı ifade edildi.

Hapishanelerin genel durumu ve hijyen önlemleri

  • Salgın başlangıcında hapishaneler belli aralıklarla ve düzenli şekilde dezenfekte edilirken son dönemde bu sıklığın azaltılması,
  • Bazı hapishanelerde bazı koğuşların karantina koğuşuna çevrilmesi sebebiyle diğer koğuşların kalabalıklaşması, kalabalık sebebiyle koğuşlarda temiz hava akışının sağlanamaması,
  • Bazı kapalı hapishanelerde koğuş pencerelerinin küçük olması sebebiyle yeterince havalandırılamaması,
  • Bazı hapishanelerde havalandırmaların keyfi olarak geç açılması ve erken kapatılması, havalandırmanın kapatılmasının temiz hava imkanlarını asgariye indirmesi,
  • Bazı hapishanelerde kaloriferlerin yeterince yanmaması,
  • Bazı hapishanelerde infaz koruma memurlarının sosyal mesafe kurallarına uymadan üst araması ve koğuş araması yapmaları, sayım sırasında sosyal mesafeye uymamaları ve maske takmamaları,
  • Bazı açık hapishanelerde infaz koruma memurları dışında çalışan kişilerin önlemlere uymaması.

Hijyen ürünleri ücretsiz dağıtılmıyor

  • Bazı hapishane idareleri koğuşlara sabun, çamaşır suyu ve dezenfektanı ücretsiz dağıtırken bazı hapishanelerde bu malzemelerin ücretsiz dağıtılmaması,
  • Ücretsiz dağıtılan malzemelerin sınırlı ve ihtiyacı karşılama konusunda yetersiz olması,
  • Bazı hapishanelerde telefon görüşmesi yapan mahpuslara maske verilirken, bazı hapishanelerde mahpuslar talep etmelerine rağmen telefon görüşmesi veya koğuştan çıktıkları diğer alanlarda maske verilmemesi, bazı hapishanelerde de infaz koruma memurlarının maskeyi tehdit aracı olarak kullanması, bu nedenle mahpusların maskeye erişirken sorun yaşaması,
  • Bazı hapishanelerde ücretsiz temizlik malzemesi sağlanmaması, ücretini ödeyemeyen, maddi durumu iyi olmayan mahpuslara da malzeme sağlanmaması,
  • Birçok hapishanede tuvaletlere temizlik ve hijyen malzemelerinin konulmaması,
  • Banyoların kirli olması ve kalabalık koğuşlarda banyo kullanımı ve saatlerin kısıtlanması,
  • Tuvalet ve lavabo sayısının az olması,
  • Bazı hapishanelerde suların kirli ve kullanılamaz olması, suların sık sık kesilmesi, sıcak suyun sınırlı ve belirli zamanlarda verilmesi,
  • Kişisel hijyenin sağlanmasında sorunlar yaşanması.

Beslenme

  • Bazı kapalı hapishanelerde verilen yemeklerin kalitesiz olması, hijyenik olmaması ve yemeklerin soğuk verilmesi,
  • Yemeklerin tüm mahpusların ihtiyacını karşılamada yetersiz olması,
  • Tüm bu sorunlar sebebiyle hapishanelerde dağıtılan yemekleri yiyemeyen mahpusların beslenme ihtiyaçlarını kantinden karşılamak zorunda bırakılmaları,
  • Yemeklerle birlikte dağıtılan ekmeklerin sayısının azalması, gramajı ve kalitesinin düşmesi,
  • Hapishanelerde dağıtılan yemeklerde et ve karbonhidrat dengesi sağlanırken artık ağırlıklı olarak pilav ve makarna verilmesi,
  • Bazı hapishanelerde üç çeşit verilen yemeğin iki çeşide düşürülmesi,
  • Kantindeki ürünlerin pahalı ve ürün çeşitliliğinin az olması,
  • Bazı hapishanelerde 15 kişilik koğuşlara 10 adet meyve dağıtılması, ücret ödeyerek kantinden meyve ve sebze almak istediklerinde de yetersiz ürün olması,
  • Diyet yemek verilmemesi, diyet yemek veren hapishanelerde ise hastalıklar dikkate alınmadan tek tip diyet yemek verilmesi,
  • Vitamin ve bağışıklık güçlendirici takviyelerin sağlanmaması.

Sağlık hakkına erişim

  • Hasta, yaşlı ve risk grubuna giren mahpuslar için önlemler alınmaması, temizlik malzemesinin dağıtılmaması, mahpusların önlemlerini kendilerinin alması,
  • Bazı hapishanelerde doktorun revire gelmemesi veya düzenli gelmemesi, mahpusların İl Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı’na revir talepleri için dilekçe yazdıkları halde cevap alamamaları,
  • Bazı mahpusların revire çıksalar da tüm ilaçlara erişememeleri, raporlu ilaçlarını alamamaları ve tahlillerinin yapılmaması,
  • Bazı hapishanelerde hasta mahpuslara ilaçlarının zamanında verilmemesi,
  • Bazı mahpusların kendilerinde Covid-19 belirtileri olduğunu düşündükleri, bu sebeple test olmayı talep ettikleri ve test taleplerinin karşılanmaması,
  • Birçok hapishanede hastane sevklerinin ve düzenli tedavi görme olanaklarının olmaması,
  • Bazı hapishanelerde sınırlı sayıda hastane sevki yapılması, bazı hapishanelerde hastane randevularının iptal edilmesi, ameliyat tarihi gelen mahpusların randevularının da hastane sevklerinin yapılmaması sebebiyle ertelenmesi,
  • Birden çok hastalığı olan mahpusların sadece bir hastalığı için hastaneye sevk edilmesi, diğer hastalıkları için sevk edilmemeleri, tedavi olamamaları ve diğer hastalıkları için tekrar sevk edilmeyi beklemeleri,
  • Birçok hapishanede diş ünitelerinin hizmet vermemesi, hapishanelerdeki diş hekimlerinden hizmet alınamaması, yalnızca antibiyotik ve ağrı kesicilerle tedavilerinin yapılması, mahpusların hastane sevkleri yapılamadığı için dişten kaynaklı şikayetlerinin artması,
  • Revir doktorlarının mahpusların sağlık durumları sebebiyle hastaneye sevk edilmesinin gerekli olduğunu ifade ettikleri hallerde dahi hapishane idarelerinin hastane sevklerini gerçekleştirmemesi, uzun zamandır hastane sevki yapılmayan durumu ağırlaşan hasta mahpuslar olması,
  • Hastaneye sevk edilen ağır hasta mahpusların hastanede yer yok denilerek hapishaneye geri gönderilmesi,
  • Bazı mahpusların acile kaldırıldığı, hastane doktorlarının yatırılması gerektiğini söylediği halde hapishaneye geri götürülmesi,
  • Kronik hasta mahpusların hastane sevklerinin uzun zamandır yapılmamasının sağlık sorunlarının artmasına neden olması ve bunun durumlarını kritik aşamalara getirmesi,
  • Birden fazla mahpusun ringlerde taşınmasının bulaş riskini artırması,
  • Mahpusların götürüldükleri hastanelerin bulundukları hapishanelerden uzak olması sebebiyle ringlerde kalma sürelerinin ve hastalık riskinin artması.
Fotoğraf: AA

Karantina koğuşları

  • Hastaneden dönüşte 14 gün boyunca karantinada kalarak virüs kapma riskinin artacağı endişesiyle genel olarak tüm mahpusların hastaneye sevk konusundaki endişelerinin artması, hayatlarını tek başına idame ettiremeyen mahpusların da karantinada ihtiyaçlarını nasıl gidereceklerini bilemedikleri için hastaneye sevk olmak istememeleri,
  • Hastaneye gitmek zorunda kalan ağır hasta mahpusların hastaneden döndükten sonra karantinada tutulmaları ve ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayan mahpusların birçok problem yaşamaları,
  • Gözlem altında tutulmaları ve tek başına kalamayacaklarına dair doktor raporları bulunan hasta mahpusların, karantina koğuşlarında tek tutulmaya devam edilmesi, kendilerine hiçbir sağlık hizmetinin verilmemesi ve düzenli olarak kontrollerinin yapılmaması,
  • Bazı karantina koğuşunda kalan hasta mahpusların gerekli sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanamamaları,
  • Bazı hapishanelerde karantina koğuşunda kalan mahpusların bu koğuşlara yeni alınan mahpuslar sebebiyle karantina sürelerinin artması, 15 günden çok daha uzun süreler boyunca karantina koğuşunda kalmak zorunda olan mahpuslar bulunması,
  • Bazı hapishanelerdeki karantina koğuşlarının hijyenik olmaması ve yeterince havalandırılmaması,
  • Bazı hapishanelerde karantinada tek tutulan mahpusların havalandırmaya çıkarılmamaları veya havalandırma olmayan alanlarda tutulmaları, bu nedenle karantina koşullarının tecrit şeklinde uygulanması,
  • Bazı hapishanelerde karantina olarak kullanılan alanların koğuş şeklinde olması, mahpusların kalabalık gruplar halinde kalmaları,
  • Bazı açık hapishanelerde karantina koğuşları ile diğer koğuşların aynı tuvalet ve banyoyu kullanmaları,
  • Bazı hapishanelerdeki karantina koğuşlarının kapasitesinin üstünde mahpus barınması, mahpusların yerde yatması,
  • Bazı hapishanelerin karantina bölümlerinde kalan mahpusların gazete, radyo, TV, kitap, semaver gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmaması,
  • Bazı hapishanelerde mahpusların kurum kantininden ücret ödeyerek aldıkları radyolara el konulması, AM bandına erişimin engellenmesinin haber alma hakkını asgariye indirmesi,
  • Bazı hapishanelerde Covid-19 şüphesi veya önlemleri sebebiyle karantinada tutulan mahpusların diğer mahpuslara göre telefon hakları ve açık havaya erişimlerinin sağlanmaması,
  • Covid-19 teşhisi konulan mahpusların durumlarına ilişkin ailelere yeterince bilgi verilmemesi, düzenli bilginin sağlanmaması,
  • Bazı ağır hasta mahpusların karantina koşullarının olumsuz etkileri sebebiyle sağlık durumlarının daha da kötüleşmesi.
  • Özel ihtiyacı olan mahpusların karşılaştıkları sorunlar
  • Ağırlaştırılmış müebbet mahpusların aileleriyle görüş gerçekleştirememesi, diğer mahpuslardan farklı olarak telefon haklarının bu süreçte artırılmaması,
  • Ağırlaştırılmış müebbet mahpusların havalandırma saatlerinin azaltılması, günde bir saat havalandırmaya çıkarılan mahpusların yeterli temiz hava alamamaları,
  • Tek başına tutulan ve ortak alanlardan diğer mahpuslar gibi faydalanamayan, sosyalleşme imkânı olmayan mahpusların aileleriyle görüşmelerinin de asgariye inmesinin tecrit koşullarını artırması,
  • Yabancı uyruklu mahpusların, sınırların kapalı olması sebebiyle para ve kargo alamaması, yurtdışına telefon görüşlerinin de aksaması,
  • Bazı hapishanelerde radyolarda bulunan AM bandının yasaklanması sebebiyle yabancı uyruklu mahpusların yabancı dilde radyo kanallarına erişememeleri,
  • Yabancı uyruklu mahpusların, haklarına erişememeleri, kötü muamele, aşağılama ve ayrımcılığa maruz kalmaları,
  • Bazı yabancı uyruklu mahpusların infaz yasasından faydalanabilmelerine rağmen denetimli haklarını kullanamamaları,
  • Cinsiyet geçiş sürecinde olan trans mahpusların hastane sevklerinin durması sebebiyle cinsiyet geçiş süreçlerine devam edememeleri, farklı gerekçelerle hormon ilaçlarına erişememeleri,
  • Risk grubunda olan 65 yaş üstü mahpuslar için hiçbir ek önlem alınmaması,
  • Engelli mahpusların salgından kaynaklı farklılaşan ihtiyaçlarını karşılamak için özel bir çalışma veya planlama yapılmaması,
  • Bazı kadın mahpusların koronavirüs önlemleriyle birlikte hapishanede beraber kaldıkları 0-6 yaş arası çocuklarını dışarıdaki diğer ebeveynlerine teslim etmeleri ve aylardır yanlarına alamamaları, bu nedenle hem kadın mahpusların hem de çocuklarının olumsuz etkilenmesi,
  • Mahpus öğrencilerin okulların uzaktan eğitime geçmesi sebebiyle eğitim materyallerine ve hapishanelerdeki bilgisayarlara erişememeleri, fotokopi çekememeleri, dışarıdan gönderilen fotokopileri alamamaları ve eğitimlerine devam edememeleri.

Diğer şikayetler

  • Alınan yeni önlemlerle birlikte ziyaret hakkı yerine geçen telefon görüşünün haftada bir veya iki kere olmak üzere toplamda 20 dakika yapılması, bu görüşmede tek bir kişiyle konuşmak zorunda kalınması,
  • Salgın sürecinde mahpusların aileleriyle diyalog kurdukları araçların sınırlandırılması,
  • Salgın sürecinde iletişim cezalarının ertelenmemesi ve uygulanması; iletişim cezası sebebiyle mahpusların ailelerini arayamamaları ve bu durumun mahpusları ve aileleri psikolojik olarak olumsuz etkilemesi,
  • Bazı hapishanelerde görüş kabinin görüşten önce ve sonra dezenfekte edileceğinin söylenmesi, bu nedenle bir saat sürmesi beklenen kapalı görüşlerin farklı gerekçelerle 35-40 dakika yapılması, bu durumun uzak şehirlerden gelen mahpus yakınlarını psikolojik olarak zorlaması,
  • Bazı hapishanelerde mahpus yakınlarının havasız, kalabalık salonlarda bekletilmesi, görüş süresine kadar dışarıda beklemek isteyen mahpus yakınlarına dışarıda beklemelerine izin verilmemesi, bekleme alanlarında suların kesik olması,
  • Mahpusların aileleriyle açık görüşler yapmak istediği halde açık görüşlerin sağlanmaması,
  • Mahpusların kaldıkları hapishanelerin, ailelerinin ikamet ettiği şehirlerden uzak olması sebebiyle ailelerin görüşe gelememesi, üç kişilik arkadaş görüş haklarını kullanamamaları ve bu durumun mahpusların görüş hakkını engellemesi,
  • Görüşe gelemeyen ailelerin mahpuslara gönderdiği kolilerin mahpuslara teslim edilmemesi,
  • Bazı kapalı hapishanelerde mahpusların kullandıkları ortak alanların tamamen kapatılması ve mahpusların kullanımına izin verilmemesi,
  • Aynı koğuşta kalan ve temas halinde olan mahpuslar risk altında olmamalarına rağmen açık spor salonlarına çıkarılmaması,
  • Hapishanelerde sosyal etkinliklerin yapılmaması,
  • Mahpusların kütüphaneye çıkarılmaması, bazı mahpusların kitaba erişememesi ve fotokopi haklarından faydalandırılmamaması,
  • Mahpusların farklı talepleri salgın koşulları gerekçe gösterilerek reddedilmesi,
  • Bazı hapishanelerde Covid-19 vakası olmamasına rağmen koğuş değişikliği taleplerinin reddedilmesi,
  • Telefon hakkı sağlanan mahpusların telefon üzerinden şikayetlerini anlatamamaları,
  • Bazı hapishanelerde mahpusların yasal hakları olmasına rağmen dilekçe numaralarının kendilerine verilmemesi ve başvurularının sonuçlarını alamamaları, bu nedenle dilekçelerinin işleme alınmadığını düşünmeleri,
  • Mahpusların AYM’ye yaptıkları başvuruların işleme alınmaması,
  • Mahpusların hapishanelerdeki hak ihlalleri ve şikayetleriyle ilgili idari kurumlara yaptıkları başvurulara cevap alamamaları,
  • Şikayetlerini hapishane idaresine iletmek isteyen mahpusların salgın gerekçe gösterilerek görüşmelerinin gerçekleştirilmemesi,
  • Mahpuslar yaşadıkları sorunlara itiraz ettiklerinde infaz koruma memurları tarafından disiplin cezası ile tehdit edilmeleri,
  • Bazı hapishanelerde mahpusların şikayetlerini yalnızca infaz koruma memurlarına aktarabilmesi, koronavirüs önlemleri gerekçesiyle kurum idaresi ile görüşme taleplerinin kabul edilmemesi,
  • Açık hapishanede kalan mahpusların herhangi bir konuda rahatsızlıklarını dile getirdiklerinde kapalı hapishaneye gönderilmekle tehdit edilmesi,
  • Bazı hapishanelerde mektupların geç dağıtılması,
  • Salgınla ilgili şikayetlerini mahpusların mektuplar üzerinden aktaramamaları, mektuplarının sansürlenmesi,
  • Bazı hapishanelerde gazetelerin mahpuslara verilmemesi veya sınırlı şekilde verilmesi,
  • Bazı hapishanelerde salgın sürecinde kitaba erişim konusunda sorunlar yaşanması,
  • Bazı hapishanelerde depolarda bulunan kitapların değişiminde uzun gecikmeler yaşanması,
  • Bazı hapishanelerde kitap sınırlaması getirilmesi,
  • Mahpuslara yeni yasal değişiklikleri ilgili bilgi verilmemesi, iletişim sınırlılığı nedeniyle mahpusların bu değişiklikleri takip edememesi, bu sorunu gidermek amacıyla CİSST’in hazırlamış olduğu Mahpus Hakları El Kitabı’nın bazı hapishanelerde mahpuslara verilmemesi,
  • Bazı mahpusların dış kantinden ürün temin edememeleri ve bu taleplerinin karşılanmaması,
  • Mektup ve faks gibi iletişim araçlarının ücretlerinin artması, maddi imkanları olmayan mahpusların bu zamlardan etkilenmesi,
  • Bazı hapishanelerde mahpuslara dışarıdan gönderilen kıyafetlerin kendilerine haber verilmeden ailelerine geri gönderilmesi veya depodaki kıyafetlerinin verilmemesi,
  • Bazı hapishanelerde farklı gerekçelerle avukat görüşlerinin engellenmesi,
    Bazı hapishanelerde mahpusların altı aydır berbere çıkarılmalarına izin verilmemesi, erkek mahpusların makas ve tıraş makinelerine el konulması ve taleplerinin karşılanmaması,
  • Hapishanelerde karantina kaynaklı vardiyalı çalışma sistemi sebebiyle mahpuslara yönelik kötü muamelenin, psikolojik baskının, sözlü ve fiziksel şiddetin artması,
  • İnfaz koruma memurlarının sayım sırasında mahpuslara psikolojik baskı yapması,
  • Koronavirüs önlemleri sebebiyle tüm sevklerin durdurulması fakat bazı mahpusların talepleri dışında zorunlu olarak farklı hapishanelere sevk edilmeleri,
  • Açık hapishanelerde kalan mahpusların üç-yedi gün arasında değişen izinleri koronavirüs salgını sebebiyle uzatıldığı, mahpusların bu süreçte çalışma izinleri ve farklı sosyal güvenceleri olmaması sebebiyle hastalanmaları durumunda sağlık hizmetlerinden faydalanamamaları,
  • Devlet hastanelerinden hizmet alamamaları ve özel hastanelere gitmek zorunda kalmaları, bu durumun maddi olarak mahpusları fazlasıyla zorlaması,
  • İzne çıkan ve ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan mahpusların bu süreçte Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından destek alamamaları.

Denizli’de maden şirketinin genişleme isteğine Danıştay’dan engel

Denizli’nin Acıpayam ilçesinde faaliyet yürüten şirketin “ÇED gerekli değildir” kararı ile başlattığı madencilik faaliyetini genişletmesine Danıştay engel oldu. 

Evrensel’in aktardığına göre Danıştay, bilirkişi incelemesinin detaylı yapılmadığı kanaatine vararak madenin genişletilmesi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “ÇED olumlu” kararını bozdu.

Acıpayam ilçesi Alaattin ve Yassıhöyük mahallelerindeki maden faaliyeti yürüten Yapıyol İnşaat Madencilik Turizm A.Ş. maden alanını beş kat büyütmek istemişti. Bunun üzerine bölge halkı mahkemeye başvurmuş, Denizli İdare Mahkemesi ise 6 Haziran 2020 tarihinde davayı reddetmişti.  Köylüler ise kararı bir üst mahkemeye taşımıştı.

‘Bilirkişi heyeti yetersiz’

Açılan davada proje dosyasında kesilecek ağaçların yanlış hesaplandığı, toz emisyonu ve benzeri tahribatların tarımı ve yerleşim alanlarını olumsuz etkileyeceği görüşleri öne sürüldü.

Dosyayı inceleyen Danıştay, bilirkişi kadrosunda bu detayları inceleyecek Orman Mühendisi ve meteoroloji mühendisinin bulunmadığını ifade ederek köylülerin itirazını haklı buldu.

Yargıtay, Ceren Özdemir’in katiline verilen müebbet hapis cezasının onanmasını istiyor

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, üniversite öğrencisi Ceren Özdemir‘i bıçaklayarak öldüren Özgür Arduç için ‘canavarca histen kasten öldürme’ suçundan verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının onanmasını talep etti.

Ordu Cumhuriyet Başsavcılığı, evinin önünde 20 yaşındaki Ceren Özdemir’i öldüren Özgür Arduç’un yakalanma sürecindeki ihmal iddialarıyla ilgili soruşturma başlatmıştı. Ancak ihmal suçlamalarıyla ilgili takipsizlik kararı verilmişti.

Ne olmuştu?

Ordu‘nun Altınordu ilçesi Zaferi Milli Mahallesi‘nde, 3 Aralık 2019 akşamı Ordu Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Bölümü üçüncü sınıf öğrencisi balerin Ceren Özdemir, bale kursundan çıkıp evinin önüne geldiği sırada, kendisini takip eden cezaevi firarisi Özgür Arduç tarafından bıçaklı saldırısına uğradı. Özdemir, Ordu Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi‘ne kaldırıldı fakat hastanede hayatını kaybetti.

Olayla ilgili soruşturma başlatan polis, çevredeki iş yerlerinin güvenlik kameralarını incelemeye aldı. Özdemir’in kurstan eve kadar olan iki buçuk kilometrelik mesafeyi yürüyerek geldiği ve bu sırada Özgür Arduç tarafından takip edildiği belirlendi.

Arduç, bir gün sonra kent merkezinde esnaf tarafından yakalanıp, polise teslim edildi. Katil Arduç, bindirildiği polis aracında da iki polis memurunu bıçaklayarak yaraladı.

Tutuklanan Özgür Arduç, cinayet suçundan yargılandığı Ordu Birinci Ağır Ceza Mahkemesi‘nce yapılan yargılama sonunda, ‘canavarca hisle kasten öldürme’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çaptırıldı.

Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, tebliğname hazırladı. Başsavcılık, temyiz başvurusunda kararı verecek olan Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’ne gönderdiği tebliğnamede, Arduç’a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının onanması istedi.

Koruma altındaki dağ keçisini öldürdüler: 83 bin 331 TL ceza ödeyecekler

Tunceli‘de koruma altında olan ve avlanması yasak olan yaban keçisini öldüren üç kişiye 83 bin 331 lira ceza kesildi.

AA‘nın haberine göre, Şehrin Pülümür ilçesinde bağlı Süleyman Uşağı köyüne gelen avcılar, çiftleşme döneminde olduğu için vadi tabanına inen koruma altındaki bir dağ keçisini vurdu.

Köylüler, avcıları fark edince hemen jandarmaya haber verdi. Olay yerine gelen jandarma ekipleri, yaban keçisini vuran üç kişiyi yakaladı. Jandarma tarafından ifadeleri alınan üç kişiye Doğa Koruma ve Milli Parklar Tunceli Şubesi tarafından toplam 83 bin 331 lira para cezası verildi.

Daha önce de dağ keçileri avlanmak istendi

Geçtiğimiz günlerde yine Tunceli’de, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Antalya merkezli Caprinae Travel isimli firmanın başvurusu üzerine bölgedeki dağ keçilerini avlayabilmesi için iş insanı Bradley Garrett Van Hoose’a avcılık belgesi temin etmişti. Ancak, olayın kamuoyuna yansıması ve gelen tepkiler üzerine avcılık belgesi iptal edilmişti.

Youtube Türkiye’de temsilcilik açacağını duyurdu

Youtube Türkiye’de temsilcilik açma kararı aldı. Türkiye’deki kullanıcılar, içerik üreticileri ve iş partnerlerine karşı bağlılığının devam ettiğini belirten YouTube, platformun heyecanını ve açıklığını koruyacağını vurguladı.

Yapılan açıklamada “Geçtiğimiz birkaç ay boyunca, Türkiye’nin yeni çıkan ve içerik kaldırma isteklerine cevap verebilecek ve 6 aylık şeffaflık raporları yayımlayabilecek bir yerel temsilcik açılmasını öngören, 5651 numaralı İnternet Kanunu’nu dikkatli bir şekilde inceliyorduk” denildi.

‘Ülkelerin düzenlemelerine saygı duyuyoruz’

Platformun ifade özgürlüğü, bilgiye erişim ve şeffaflığa olan bağlılığını devam ettirirken bulunduğu ülkelerin yasalarına ve düzenlemelerine de saygı duyduğu belirtilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:

Böylece bir çözüm yolu bulmayı başardık ve değerlerimize sadık kalarak, kanuna uygun tüzel kişiliğe sahip bir yerel temsilcilik açma sürecini başlattık Youtube, Türkiye için hükümete yerel temas noktası sağlayan tüzel kişiliğe sahip bir yerel temsilcilik açacak.

‘Politikalarımızda değişiklik olmayacak’

Youtube, bu adımın platformdan video kaldırma isteklerindeki şartları ya da şirketin istekleri nasıl değerlendirdiğini etkilemeyeceğini belirtti.

Açıklamada “Yasalara ve bizim politikalarımıza uygun olmayan içerikleri, daha önceki süreçlerimiz doğrultusunda değerlendirmeye devam edeceğiz” ifadeleri yer aldı.

Sosyal medya hükümet kıskacında

Amazon Prime Video ile Netflix mecraları geçtiğimiz yıl RTÜK yasasında yapılan değişiklik kapsamında 2020 Kasım ayında yayın lisansı aldıklarını duyurmuşlardı.

1 milyondan fazla kullanıcısı olan Twitter, Facebook, Instagram gibi şirketlerin Türkiye’de temsilcilik açmasını zorunlu kılan sosyal medya düzenlemesi ise Meclis’ten 29 Temmuz tarihinde geçmişti. Meclis, sosyal medya düzenlemesini kabulünün ardından 1 Ekim’e kadar tatile girmiş, yasa ise 1 Ekim’de yürürlüğe girmişti.

Temsilcilik açmayı reddeden Facebook, Instagram, Twitter, Periscope, YouTube ve TikTok’a ise 10’ar milyon lira ceza kesilmişti.

Zorunlu askerlik görevini yaparken öldürülen askerin cesedine 19 yıl sonra ulaşıldı

İstanbul’daki Hasdal Kışlası’nda 2001 yılında zorunlu askerlik görevini yaptığı sırada kaybolan ve kayıtlara firari olarak geçen ancak cinayete kurban gittiği 2012 yılında anlaşılan İsmet Işık‘ın cenazesine 19 yıl sonra cinayeti işleyenlerden birinin yer göstermesi üzerine ulaşıldı.

AA‘nın haberine göre, Işık’ı para için öldüren ve İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamanın ardından müebbet hapis cezasına çarptırılan cinayet hükümlülerinden O.D, 19 yıl sonra Işık’ın cesedini gömdükleri yeri söyledi. O.D’nin gösterdiği kışla içindeki yerde kemik parçalarına ulaşıldı.

DNA örneği alındı

İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderilen kemiklerin İsmet Işık’a ait olup olmadığının öğrenilmesi için kardeşi Erol Işık ve babası Durmuş Işık‘ın DNA örnekleri alındı. DNA örneklerinin aile üyeleriyle uyuştuğu belirlendi.

Bot bağcığıyla öldürüldü

İsmet Işık’ın ailesi oğullarının cenazesini İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan alıp Konya‘ya defnedeceklerini söyledi. Işık’ın kardeşi Erol Işık ise yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Babamdan ve benden alınan DNA örnekleri Adli Tıp’a gönderildi. Sonuçlanan Adli Tıp raporunda, ağabeyimin bot bağcığı ile boğularak öldürüldüğü ve cenazenin bize ait olduğu belirlendi.”

Ne olmuştu?

İsmet Işık, zorunda askerliğini yaptığı sırada kantin görevlisiyken ikisi de asker olan B.Ş. ve O.D. tarafından para için öldürülmüştü. Olayın 11 yıl sonra aydınlatılmasının ardından mahkeme süreci başlamış ve yapılan yargılamalar sonucunda sanıklar B.Ş. ve O.D ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almıştı.

Macaristan eşcinsel çiftlerin evlat edinebilmesini yasakladı

Macaristan Parlamentosu, anayasadaki “aile” konseptinin tanımını değiştirerek eşcinsel çiftlerin çocuk evlat edinmesini yasakladı.

Salı günü Meclis’te onaylanan değişiklikle beraber anayasada artık, “Ailenin temelinde evlilik ve ebeveyn-çocuk ilişkisi yatar. Anne kadın, baba erkektir” ifadeleri yer alacak.

‘LGBTİ+’ler için kara bir gün’

Yasalara göre Macaristan’da sadece evli çiftler çocuk evlat edinebilse de, geçmişte evli olmayan insanlar için bazı istisnalar yapılabiliyordu. Eşcinsel çiftler bu sayede çocuk evlat edinebiliyordu.

İnsan hakları grupları kararlara tepki gösterdi. Uluslararası Af Örgütü’nün Macarisan kolunun direktörü David Vig, “Bugün Macaristan’daki LGBT’ler ve insan hakları için kara bir gün” dedi.

Szajer eşcinsel seks partisinde yakalanmıştı

Tasarı, Macaristan Başbakanı Viktor Orban‘ın liderliğindeki Fidezs Partisi tarafından sunuldu. Geçtiğimiz haftalarda tasarının mimarlarından olan ve homofobik söylemleriyle bilinen partinin milletvekili Jozsef Szajer, koronavirüs kısıtlamaları sırasında eşcinsel bir seks partisinde yakalanmış ve sonrasında istifa etmişti.

Szajer, hükümetin muhafazakar uygulamalarında katkısı olduğunu ve anayasa değişikliği önerisini kendisinin yazdığını da her fırsatta dile getiriyordu.

Diyanet’in bütçesinde 81 milyon TL tarikatlara ayrıldı

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2021 Yılı Bütçesi üzerine TBMM Genel Kurulu’nda konuşan CHP Muğla Milletvekili Avukat Burak Erbay, tarikat ve cemaatlere 81 milyon 893 bin TL bütçe ayrıldığını açıkladı.

Salgın koşullarında esnafın, çiftçinin, işçinin can çekiştiğini, yoksulluk nedeniyle vatandaşın yol ortasında kendini astığını söyleyen Erbay, “Vatandaş bu kadar zor durumdayken Diyanet İşleri Başkanlığı 2021 yılı bütçesinde çocuklarımızın taciz edildiği, yurtlarında diri diri yandığı tarikat dernek ve vakıflarına 81 milyon 893 bin TL ödenek ayrılıyor. Bu parayla 1 milyon 637 bin esnafa 50’şer bin lira karşılıksız destek verilebilecekken bu para tarikatlara aktarılmaktadır.” dedi.

‘Biontech firmasının 100 katı personeli var’

Diyanet bütçesinden tarikat ve cemaatlere her yıl artan bir şekilde bütçe verildiğine dikkat çeken Erbay, son beş yılda bu tarikatlara toplam 379 milyon TL bütçe ayrıldığını söyledi. Diyanet’te çalışan personel sayısını da eleştiren Erbay şunları söyledi:

Pfizer ve Biontech adlı iki şirket, insanlık için umut olan aşıyı buldu. Pfizer, 175 ülkede faaliyet gösteriyor. 7 milyar dolar bütçesi var. Bu şirkette 96 bin kişi çalışıyor. Yine aşıyı bulan ve iki Türk doktorun sahibi olduğu Biontech firmasında ise sadece bin 300 kişi çalışıyor. Peki diyanette kaç kişi çalışıyor biliyor musunuz? 131 bin 789 kişi çalışıyor. Yani aşıyı bularak insanlığa umut olan Biontech firmasının yüz katı personeli var diyanetin. Şu pandemi koşullarında en çok ihtiyaç duyulan tıbbi laboratuvar teknikerleri ve sağlıkçılar atama beklerken diyanete 5 bin yeni atama yapılıyor.

Belarus nükleer santraliyle alarm veriyor: Akkuyu potansiyel bir felaket!

Belarusun Ostravets Nükleer Santrali‘nde meydana gelen arıza 50 kilometre mesafedeki komşusu Litvanya‘da hükümet yetkililerince halka acil gıda, su ve şeker stoğu yapmasına neden oldu. Uzmanlara göre bu arızanın Türkiye’de Rosatom tarafından inşasına devam edilen Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nde kullanılacak olan VVER1200 reaktör tipinde meydana gelmesi ihtimali de yüksek.

Litvanya’dan stok çağrısı

Belarus’ta 4 Kasım 2020 tarihinde  operasyona başlatılmış olan Ostravets Nükleer Santrali’nin birinci reaktörü elektrik iletim hatlarında oluşan bir problem nedeniyle devreden çıkarılmış tekrar devreye alındıktan bir ay sonra ise bu kez soğutma suyu sistemde bir arıza meydana gelmişti.

Konuyu takip eden nukleersiz.org koordinatörü ve Yeşil Gazete yazarı Pınar Demircan‘a göre bu olay nükleer santrallerin kaza boyutundaki riskinin bir kez daha düşünülmesi için önemli bir fırsat sunuyor.

Meseleyi “Olayın Akkuyu’da altyapı ekipman çalışmalarına devam edilmekte olan reaktör tipinde meydana gelmiş olması Türkiye’de de teknik aksaklıklar yaşanacağını gösteriyor” şeklinde değerlendiren Demircan, bu reaktör tipinde yaşanan diğer sorunlara da dikkat çekti.

Ostravets Nükleer Santrali

‘330 Tonluk Reaktör basınç kabını düşürdüler’

Operasyona geçirildiğinden beri bir ay içinde toplam iki defa arıza nedeniyle devreden çıkarılan Ostravetz Nükleer Santrali’nin VVER1200 tipindeki bu reaktörünün inşa süreci de önemli sorunlara işaret ediyor. 

330 tonluk basınç kabı taşınması sırasında dört buçuk metreden yere düşürüldüğünü ve Belarus’taki yetkililerin yere düşürülen ekipmanın iadesini talep ederek  yenisini istediğini hatırlatan Demircan şunları ifade etti:

Belarus’un Ostravetz Nükleer Santrali’nde meydana gelen son arızalar dünya genelinde nükleer karşıtlarının küresel bir değerlendirme yapmasını gerektirdi. Anladığım o ki  2016 yılında Belarus’taki montaj esnasında düşürülen bu reaktör basınç kabını da Akkuyu özelinde ayrıca dert edinmeliyiz.”

 ‘Rus ruletinden farksız

‘Rosatom’un VVER1200 tipi reaktörünün müşterileri arasında Finlandiya, Macaristan, Bulgaristan, Mısır varken uluslarası nükleer karşıtları arasında yere düşürülen bu basınç kabının hangi ülkede kullanılacağı sorusu ortada duruyor’ diyerek durumun Rus ruletinden farksız olduğunu söyleyen Demircan, Akkuyu’daki ikinci reaktöre yönelik kor tutucunun montajının yapıldığının ve süreçte hızla ilerlendiğinin altını çizdi.

Devletler olayları gizleme eğiliminde

Demircan, yaşanan bu olayın Belarus Enerji Bakanlığı tarafından uzunca bir sürece reddedildiğini fakat Belarus’ta güçlü bir nükleer karşıtı kampanya yürüten Rusya’daki Toplumsal Ekoloji Birliği‘nin haklı baskısına dayanamayarak kabul edildiğini belirtti:

Burada şunu görüyoruz. Gerek devlet olsun gerekse devletle işbirliği içindeki şirket yetkilileri olsun, nükleer santralde meydana gelen kaza haberlerini her türlü olumsuzlukları gizleme eğilimine kaçınılmaz şekilde girmekteler. Aksi halde bu şekilde bir güvenlik açığının oluşması tüm iktidarlar için tehdite dönüşebilir.”

‘Kurulduğunda çok geç olacak’

Demircan, Akkuyu nükleer güç santralinde de bulunan bu reaktör tipinde yaşanan olayın bizleri daha da ilgilendirmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi:

Nükleer santraller söz konusuysa dünya genelinde bir mücadele kuşkusuz şart. Ne var ki bir ülke sınırları dahilinde belli yasaların çatısı altında kurulmakta olan nükleer santrallere karşı önce o ülkenin yurttaşlarının karşıtlığı sergilemesi gerekiyor. Bu açıdan ülkemizde inşasına devam edilen bir reaktör varken bu sorumluluk da hepimizin diyebiliriz. Çünkü yarın o yağmurdan hepimiz kaçacak, o toprakta o ekosistemde yetişen gıdayı tüketmekten hepimiz korkacağız. Bugün pandemi şartlarında öngöremeyeceğimiz şekilde eve kapanmak zorunda kalabiliyoruz ancak bir nükleer felaket halinde yıllarca bu korkunun katmerlisini  yaşayacağız. Özetle, Türkiye’de inşa edilen ve edilmesi planlanan nükleer santrallerle ilgili olarak hareketli gündemimiz içinde özel bir alan açarak bununla ilgilenmemiz şart. Zira iklim krizi çağında dünya genelinde nükleer santrallerden vazgeçilmesi elzemken tersine bir de başka yeni nükleer santrallerin kurulmasının da önünün açılması anlamına gelecek.”

2023’te operasyona başlayacak

2010 yılında Rusya ile imzalanan hükümetlerarası anlaşmaya göre Mersin Akkuyu’da Rusya devlet şirketi olan Rosatom tarafından inşasına devam edilen nükleer santralin ilk reaktörünün 2023 yılında operasyona başlatılması planlanıyor.

Akkuyu sahası Rusya’yla imzalanan hükümetlerarası anlaşma sonucu Rosatom‘a bağlı Atomstroyexport‘a teslim edilmişti. 

Buğday Derneği: Trans yağ ibaresinin kaldırılması tüketici için sakıncalı

Buğday Derneği, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çikolata, bisküvi, cips gibi pek çok gıda maddesinin ambalajında yer alan “trans yağ yoktur” ibaresini etiketlerden çıkarma isteğine karşı bir açıklama yayınladı.

Bakanlık tarafından hazırlanan taslak kabul edilirse trans yağının kullanılmadığı veya yüzde 1’in altında kullanıldığı ürün etiketlerinde yer alan “trans yağ yoktur” logosu kaldırılacak.

‘Son derece sakıncalı’

Sektör görüşüne açılan “Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” kabul edilirse 1 Temmuz 2021’den itibaren uygulanmaya başlanacak.

Bakanlığın bu yeni yasa tasarısına gerekçe olarak yüzde 2’nin üzerindeki oranlara artık izin verilmeyeceği gerekçesini sunduğunu belirten Buğday Derneği, “Ancak bu tüketici sağlığı ve hakları açısından son derece sakıncalı” uyarısında bulunuldu.

‘Bilgi edinme hakkı korunmalı’

Kanada ve bazı Avrupa Birliği ülkelerinde tamamen yasaklanan yağın Türkiye’de hala bir miktar izin verildiği hatırlatılan açıklamada “Özellikle paketli ve hazır gıdaların çabuk bozulmasını engelleyerek raf ömrünü uzatmak için tercih edilen bu yağın aşırı tüketilmesi kalp damar hastalıkları ve kanser gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açtığı biliniyor” denildi.  Açıklamada şu taleplerde bulunuldu:

  • Tarım ve Orman Bakanlığı sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşmak isteyen tüketicilerin bilgi edinme hakkını elinden alan, toplumun sağlığını riske atan; trans yağ kullanımını sonlandırmak için yatırım yapan ve kullanmayan üreticiler ile kullananlar arasında haksız rekabete yol açacak bu değişiklikten vazgeçmelidir.
  • Tüketicilerin sağlık açısından kritik konularda bilgi edinme ve tercih yapma hakkı koruma altına alınmalıdır.
  • Trans yağının kullanılıp kullanılmadığı; kullanıldıysa hangi oranda kullanıldığına dair bilgilerin gıda etiketlerinde belirtilme zorunluluğu devam etmelidir. Trans yağı kullanmayan firmaların ise bunu açık bir şekilde beyan etme hakları teslim edilmelidir.
  • Gıda ürünlerine yönelik denetimler artırılmalı ve elde edilen sonuçlar şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Trans yağ nedir, hangi ürünlerde bulunuyor?

Trans yağlar ya da trans yağ asitleri, doymamış yağ grubunda yer alır. Trans yağlar hayvan vücudunda doğal olarak üretilebileceği gibi endüstriyel yollarla da üretilebilir. Doğal yolla üretilen trans yağlar, bazı hayvanların sindirim sistemindeki bakterilerce sentezlenir ve bu hayvanlardan yapılan hayvansal gıdalarda az miktarda trans yağ bulunabilir.

Süt ürünlerde bulunan toplam yağın yaklaşık yüzde 2-8’ini trans yağlar oluştururken et çeşitlerinde bu oran yüzde 3-9 arasında. Doğal yollarla üretilen ve hayvansal gıdalardan alınan trans yağ az miktardadır ve sağlık açısından ciddi bir risk oluşturmaz. Yapay yolla üretilen trans yağlar, sıvı haldeki bitkisel yağların hidrojenle doyurularak daha katı hale gelmesiyle elde edilir. Endüstriyel trans yağlar sağlık için oldukça zararlıdır. Pek çok farklı amaçla paketlenmiş ürünlerde, hazır gıdalarda bulunan bu yağın aşırı tüketiminin, ciddi sonuçları olabilecek hastalıklara yol açabileceği biliniyor.

Trans yağlar, ucuz, kullanımı kolay ve uzun süre bozulmadan bekleyebilen bir yağ çeşidi olduğu için üreticiler tarafından tercih ediliyor. Restoranlarda da özellikle kızartma yağı olarak sıklıkla ve tekrar tekrar kullanılıyor.

Gıda sektöründe trans yağ içeriği en yüksek besinler, margarin, ekmek, pasta gibi unlu mamuller, patlamış mısır, dondurma atıştırmalıklar, patates kızartması, çıtır tavuk gibi fast foodlar, kahve kreması…

Zararları neler?

Trans yağların, günlük alınan toplam yağ miktarı içindeki oranının fazla olması pek çok farklı hastalık açısından risk oluşturuyor. Aşırı trans yağ tüketimi kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırıyor. Diyabete yakalanmada da artmış trans yağ tüketimi önemli bir etken.

Damarların en iç tabakasında hasara neden olarak damar yapısını bozabilen trans yağların bazı kanserlerin gelişimine neden olduğuna dair çalışmalar da mevcut.