Ana Sayfa Blog Sayfa 125

İtirazlar ve tepkiler görmezden gelindi, Madam Martha Koyu’nun ihalesi yapıldı

Bugün saat 10.00’da, Burgazada Martha Koyu ve sebze bahçesi, iki parsel olarak ihaleye çıkarıldı. İhaleyi Arge Yapı Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi aldı.

İhaleden önce Adalılar çağrıda bulunarak “Selamiali Mahallesi Cumhuriyet Caddesi. No:10 adresindeki İstanbul Vakıflar 2. Bölge Müdürlüğü Hizmet Binasının -1. Kat İhale Salonunda ihaleye katılacaklara kişi ve şirketlere duyurulur” demiş ve ihaleye şu nedenlerden dolayı katılmamalarını talep etmişti:

  • Martha koyu ve deniz çayırları tüm Marmara Denizi‘ne oksijen sağlayan deniz çayırlarının yaşadığı özel ve korunması gereken bir ekosistemdir. Dolayısıyla tüm canlılığa ve bizlere nefes sağlayan bu alanda ihale yapılamaz.
  • Adalar Belediyesi, Burgazada’da 1. Derece Doğal Sit Alanı olan Martha Koyu için ‘Doğal yapıya zarar verecek her türlü girişim’in karşısında olduğunu belirterek, söz konusu ihale işlemine ilişkin idari karara karşı yürütmeyi durdurma talepli bir iptal davası açmıştır.
  • İhaleye girecek firmalara uyarı!
  • Adalar Belediyesi, bu ihaleyi alacak firmaya hiçbir şekilde ruhsat vermeyeceğini ve buranın koruma bölgesi olması içinde çalışmalara başladığını sivil toplum örgütleri ile yaptığı görüşmede açıklamıştır.
  • Biz siviller ve sivil toplum örgütleri de Doğal Karakteri Korunacak Alan statüsünde bulunan Martha koyu ile ilgili davalar açmış bulunmaktayız.
Marta Koyu Dayanışması: Ücretli plaj, restoran, konser ve düğün organizasyonları yapılması planlanıyor
Burgazada Martha Koyu’ndaki “Martha’nın Evi” boşaltıldı
Madam Marta Koyu için kiralama ihalesi açıldı
Prens Adaları’nda ‘rant’ operasyonu hız kazandı
Adalar Belediyesi’nden Çam Limanı ve Martha Koyu açıklaması: Tutumumuz halktan yana!

Madam Martha Koyu neden önemli?

Madam Martha Koyu’nun ve Akdeniz çayırlarının ekosistem için önemlerine de değinilen çağrıda şunlara yer verildi:

“İstanbul yakınındaki en önemli deniz çayırlarına sahip, doğal zenginliğe sahip bu alan, deniz ekosistemi için büyük önem taşır: Oksijen üretir, kıyı erozyonunu engeller, suda askıda bulunan partikülleri önler, suyun ışık geçirgenliğini artırır, gıda güvenliğinin desteklenmesinde, iklim değişikliğinin hafifletilmesinde, biyolojik çeşitliliğin zenginleştirilmesinde, suyun arıtılmasında, kıyı şeritlerinin korunmasında ve hastalıkların kontrol edilmesinde önemli bir küresel role sahip oldukları için önemlidirler.

  • Üretken ve biyolojik açıdan zengin yaşam alanları yaratırlar.
  • Yüksek verimli karbon yutaklarıdır.
  • Ekosistemlerin ve türlerin dayanıklılığına katkıda bulunurlar.
  • Deniz ekosistemlerinin ve biyolojik çeşitliliğin bütünlüğünün korunması açısından da kritik öneme sahiptir.
  • Bütün bunlar; karbon tutulması ve depolanması yoluyla yaşamsal öneme sahip olduklarından toplum refahı için önemlidirler.
  • Hassas ve Nesli Tükenmekte Olan Türler olarak sınıflandırıldıkları için, değil ihaleye çıkarmak gözümüz gibi bakmamız gerekir.”

Martha Koyu’nun özel bir şirkete kiraya verilmesine yıllardır karşı çıkan Burgazada Mahalle Meclisi, Martha Dayanışması, Adalı sivil inisiyatifleri ve Adalılar vakıflara, Av. Can Bıçakçı tarafından hazırlanan itiraz dilekçelerini yollamış ve yine Bıçakçı tarafından yürütmeyi durdurma davası açılmıştı. Ancak dava sürerken ihale gerçekleştirildi.

Kamu yararı bu ihalenin neresinde?

Burgazada Mahalle Meclisi ve Marta Koyu Dayanışması tarafından da ihaleye tepki gösterilerek açıklama yapıldı.

Ekosistemin önemli bir parçası olan Martha koyunun bugünkü haliyle kıyı çizgisi, sahil yapısı ve parseli belirleyen geniş yamacının henüz bozulmamış bitki örtüsü ve faunasıyla doğal halini koruduğunun belirtildiği açıklamada şunlara dikkat çekildi:

“Özellikle kıyı kesiminden 200 metreye kadarki deniz şeridi endemik deniz canlıları, balık türleri, deniz çayırları titizlikle korunması gereken özel bir alandır. Aynı şekilde parselin yamaçlarındaki Adalara özgü çalıları, ağaçları, makileri, alanda yaşayan hayvan türleri, göçmen kuşların konaklama alanı hiç müdahale edilmeden korunmalıdır.”

Ayrıca Anayasa‘daki “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir” ifadelerinin yer aldığı 43. Maddesine ve 3621 Sayılı Kıyı Kanununda yer alan “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır. Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir” ifadelerine vurgu yapıldı.

Son olarak “Adalarda yaşayanlar olarak, Marta koyunun işletmelere açılmasına doğal yapısının bozulmasına, adaların çeşitli yerlerinde olduğu gibi ekokırıma uğratılmasına karşı durmaya devam edeceğiz” mesajı paylaşıldı.

İstanbul’un ısı adaları: Maslak ile Belgrad Ormanı arasındaki sıcaklık farkı 10 derece

İstanbul‘un Maslak bölgesi ve Belgrad Ormanı arasındaki sıcaklık farkı, kentleşmenin çevresel etkilerini açıkça ortaya koyuyor. Meteoroloji Mühendisleri Odası 2. Başkanı Ahmet Köse‘nin belirttiğine göre, bu iki bölge arasında sıcaklık farkı zaman zaman 10 dereceye kadar çıkabiliyor. Bu durum, kentleşmenin doğal alanlar üzerindeki olumsuz etkilerinin somut bir göstergesi.

İstanbul gibi büyük şehirlerde yüksek binalar, asfalt yollar ve betonlaşma, doğal yeşil alanların azalmasına ve şehir içinde ısı adalarının oluşmasına neden oluyor. DHA’nın aktardığına göre Ahmet Köse, yapılan bilimsel çalışmaların, cam giydirme binaların çevre sıcaklığını 3 derece kadar arttırdığını ve asfalt yüzeylerin sıcaklığını 54 dereceye kadar çıkardığını belirtiyor. Bu yapıların şehir sıcaklıklarını önemli ölçüde arttırdığı ve Maslak ile Belgrad Ormanı arasındaki sıcaklık farkının bu yüksek oranlarda olmasına katkı sağladığı vurgulanıyor.

Sessiz tehdit: Yeraltı ısı adaları kentlerin altyapısını riske sokuyor
Kentsel soğutma için çatıları ‘soğuk boyayla’ boyamak 1.5C daha serin hissettiriyor
İstanbul’da Belgrad Ormanı yakınına beton santrali inşaatı: Ne ruhsat, ne izin, ne ÇED var

Şehirleşme ve imar planlamalarında meteoroloji uzmanlarının dinlenmesi gerektiğini savunan Ahmet Köse, “Şehirleşmeyi yeniden bizim tasarlamamız gerekiyor. Artık günümüzde sürdürülebilir şehircilik kavramı hat safhada ön plana çıkmış durumda. Çünkü biz gelecek nesillere artık yaşanabilir şehirler bırakabilmemiz için meteoroloji mühendislerinin sözlerine dikkat ederek, imar planlarında onlara yer vererek imar planlarını yeniden revize etmemiz gerekiyor. Çatı eğiminden, binaların yön seçimine kadar mesela biz kuzey-güney cepheler yapıyoruz. Binalara kuzey-güney istikamette yerleştiriyoruz, batı-doğu istikamette yerleştiriyoruz. Bunlar hakikaten o yöresel şartlara uygun mu? Mesela İstanbul’da hakim rüzgar yönü poyraz olduğu için güneşi maksimum alacak şekilde şehirleri planlamamız gerekiyor. Binaları planlamamız gerekiyor. Zira mimar arsaya bakıyor. Şehre en fazla kaç metrekare alan çıkıyorsa ona göre binayı tasarlıyor ki şu an iyi günlerimiz” diyerek açıkladı.

Belgrad Ormanı

Gökdelenlerin plansız şekilde yapılması durumunda yaşanacakları değerlendiren Köse, “Her geçen gün, iddia ediyorum her sene sel olayları katlanarak devam edecek, çatı uçmaları katlanarak devam edecek ve orman yangınları katlanarak devam edecek. Bunu önlemenin yolu sürdürebilir şehirleşme ve ulaşım. Orta çağdaki ahşap binaların ısı yalıtımı ile mevcut cam giydirme binaların ısı yalıtımı eşdeğer. Dolayısıyla biz bu evleri karşılamak için kışın sürekli buraları ısıtmak yazın ise soğutmak ile uğraşıyoruz. Bu da hava kirliliğine neden oluyor çünkü sürekli sera gazı salmak zorunda kalıyoruz. Bu kısır döngü devam ettiği sürece bizim sorunlarımız katlanarak devam edecek” dedi.

Yenilenebilir enerji küresel elektrik üretiminin üçte birini geçti

Düşünce kuruluşu Ember tarafından yayımlanan 2024 Küresel Elektrik İncelemesi Raporu, yenilenebilir enerji kaynaklarının artık küresel elektrik üretiminin üçte birinden fazlasını sağladığını gösteriyor.

2023’te küresel elektrik üretiminin yüzde otuzu yenilenebilir enerjiden sağlandı. Raporun ortaya koyduğu bulgulara göre, güneş ve rüzgar enerjisi gibi temiz enerji kaynaklarındaki büyüme, fosil yakıtların yerini alıyor ve küresel enerji dönüşümünü hızlandırıyor.

yenilenebilir enerji

Ember’in raporunda özellikle güneş enerjisi olmak üzere, yenilenebilir enerji kaynaklarının son on yılda fosil yakıtların büyümesini neredeyse üçte iki oranında yavaşlattığı belirtiliyor. 2023’te güneş enerjisi, yeni enerji üretiminin en büyük kaynağı oldu ve kömürden iki kat daha fazla yeni enerji sağladı. Bu süreç, fosil yakıtların küresel enerji üretimindeki payının azalmasına ve karbon emisyonlarının düşmesine önemli katkılarda bulunuyor.

Avrupa Birliği (AB), yenilenebilir enerji kullanımında küresel ortalamadan daha ileri bir seviyede. 2023 itibarıyla AB, elektrik üretiminin yüzde kırk dörtünü yenilenebilir kaynaklardan sağladı. Bu oran, AB’nin enerji politikaları ve erken dönemdeki kabulleri sayesinde mümkün oldu. Özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın, yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmak için kritik politikaların ve yatırımların önünü açtığı belirtiliyor.

yenilenebilir enerji

Yenilenebilir enerji kaynaklarının artan payı, küresel elektrik üretiminde yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor. Ember raporu, 2024 ve sonrasında fosil yakıt üretiminin düşüşünü ve yenilenebilir enerjinin daha da artışını öngörüyor. Bu dönüşüm, küresel karbon emisyonlarının azalması ve daha sürdürülebilir bir enerji geleceğine geçiş için kritik öneme sahip.

Raporun öne çıkan bulguları şu şekilde:

Yenilenebilir enerji ilk kez küresel elektriğinin yüzde 30’unu sağladı

Güneş ve rüzgardan elde edilen elektrik üretimindeki artış, 2023’ün dünyada yenilenebilir elektriğin ilk kez yüzde 30’u aştığı bir yıl olmasını sağladı. Güneş ve rüzgar enerjisinden elde edilen elektriğin oranının 2000 yılındaki yüzde 0,2’den 2023 yılında rekor bir seviye olan yüzde 13,4’e çıkmasının etkisiyle yenilenebilir enerjinin küresel elektrik üretimindeki payı artarak yüzde 19’dan bu değere ulaştı.

Çin 2023’te bu sonuca esas katkı sağlayan ülke oldu ve küresel düzeyde ilave güneşten elektrik üretiminin yüzde 51’ini, rüzgardan yeni elektrik üretiminin yüzde 60’ını karşıladı. Nükleer ile birlikte 2023 yılında dünya, elektriğinin neredeyse yüzde 40’ını düşük karbonlu kaynaklardan üretti. Bunun sonucunda küresel elektrik üretiminin CO2 yoğunluğu, yeniden rekor seviyede düşerek 2007’deki zirve değerinden yüzde 12 daha düşük bir noktaya ulaştı.

Yenilenebilir enerji hedefi için 2 trilyon dolarlık yatırım gerekiyor
İskoçya, elektrik talebinin tamamını yenilenebilir enerjiden karşılama kapasitesine ulaştı

Güneş 2023’te elektrik üretimindeki artışın ana kaynağı oldu

Güneş, enerji devrimine öncülük ediyor. Aralıksız on dokuz yıldır en hızlı büyüyen elektrik üretim kaynağı olan güneş, rüzgarı geçerek üst üste ikinci yıldır en büyük yeni elektrik kaynağı haline geldi. Öyle ki güneş enerjisi 2023 yılında kömürden iki kat daha fazla yeni elektrik üretimi sağladı. 2023’ün en sonunda kurulumlarda yaşanan rekor sıçrama, 2024’ün güneşten elektrik üretiminde daha da büyük bir artışa aday olduğunu gösteriyor.

Hidroelektrik üretiminde görülen beş yılın en düşük rakamları, 2023’te emisyonların düşmesine engel oldu

Kuraklık koşulları nedeniyle hidroelektrik üretimi rekor düşüş yaşayarak son beş yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti. Normal koşullarda 2023’te eklenen temiz enerji kapasitesi, fosil yakıtlardan elektrik üretiminde yüzde 1,1’lik düşüş sağlamaya yeterli olacaktı. Ancak hidroelektrik üretimindeki açık, kömürden elektrik üretiminde artış yapılarak kapatıldı. Bu da küresel elektrik sektörü emisyonlarında yüzde 1 artışa neden oldu. 2023’te kömürden elektrik üretimindeki artışın yüzde 95’i, kuraklıktan ciddi biçimde etkilenen Çin, Hindistan, Vietnam ve Meksika’da meydana geldi.

yenilenebilir enerji

Talep artışı 2023’te yavaşlasa da gelecekte hızlanması bekleniyor

Küresel elektrik talebi 2023’te 627 TWh artışla rekor düzeye çıktı. Bu artış Kanada’nın tüm talebine (+607 TWh) yakın. Bununla birlikte yüzde 2,2’lik 2023 yılı artışı, özellikle ABD (-yüzde 1,4) ve AB (-yüzde 3,4) olmak üzere OECD ülkelerinde talepte görülen bariz düşük seviyeler nedeniyle son yılların ortalamasının altında kaldı. Buna karşın Çin’deki hızlı talep artışı (+yüzde 6,9) 2023’teki toplam küresel artışa denk geldi. 2023’te elektrik talebindeki artışın yarısından fazlası beş teknolojiden kaynaklandı: elektrikli araçlar, ısı pompaları, elektrolizörler, klimalar ve veri merkezleri. Bu teknolojilerin yayılması, elektrik talebindeki artışı hızlandıracak, ancak elektrifikasyon fosil yakıtlardan çok daha verimli olduğundan toplam enerji talebi düşecek.

Elektrik sektörü emisyonlarında düşüşü içeren yeni bir çağ başlamak üzere

Ember, fosil yakıtlardan elektrik üretiminin 2024’te bir miktar düşeceğini, takip eden yıllarda daha fazla düşüşlerin yolunu açacağını tahmin ediyor. 2024’teki talep artışının, 2023’ten daha fazla olması bekleniyor (+968 TWh) ancak temiz elektrik üretimi artışının daha da fazla olacağı (+1300 TWh), bunun da küresel fosil yakıtlardan elektrik üretiminde yüzde 2 düşüş (-333 TWh) sağlayacağı tahmin ediliyor. Güneş ve rüzgarın öncülük ettiği temiz elektrik üretimindeki artış daha şimdiden, fosil yakıt üretim artışının son on yılda neredeyse üçte iki oranında yavaşlamasına yardımcı oldu. Dolayısıyla dünya ekonomilerinin yarısı için, fosil yakıtlardan elektrik üretimde tepe noktasının görülmesinin üzerinden en az beş yıl geçti. Toplu olarak, elektrik sektörü emisyonlarında zirveyi 2007’de gören ve o tarihten bu yana yüzde 28 düşüşe şahitlik eden OECD ülkeleri bu konuda öncülük ediyor.

Adalar Sivil İnisiyatifi’nden minibüs tepkisi: ‘Yürünebilir Adalar istiyoruz’

Adalar Sivil İnisiyatifi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İETT Genel Müdürlüğü‘nün Adalar için tasarladığı minibüs projesine karşı çıkarak bugün (8 Mayıs’ta) Büyükada‘da basın açıklaması yaptı ve minibüs uygulamasının iptal edilmesi çağrısında bulunarak, Adalar’ın yürünebilir olması gerektiğini vurguladı.

İnisiyatife göre, İBB ve Aselsan-Karsan işbirliği ile üretilen elektrikli minibüsler, Adalar’a uygun olmayan bir şekilde planlanmış durumda ve Adalar’da minibüslerin kullanımı, adaların tarihi, kültürel ve doğal dokusuna zarar verecek. İETT Genel Müdürü İrfan Demet‘in Kasım 2023’te sosyal medya üzerinden minibüsleri duyurmasının ardından Adalılar, bu projenin detayları hakkında bilgilendirilmediklerini ve İBB Çözüm Merkezi‘ne yaptıkları başvuruların yanıtsız kaldığını belirtiyor.

Adalar
İETT Genel Müdürü İrfan Demet’in duyurduğu minibüsleri Adalılar istemiyor.

Adalar Sivil İnisiyatifi, minibüs projesinin iptal edilerek, “Yavaş ve Araçsız Şehir” prensiplerine uygun, insan ve yürüme odaklı bir ulaşım planı yapılmasını talep ediyor. İnisiyatif ayrıca, minibüslerin adalara getirilmesine yönelik herhangi bir açıklama veya yalanlama yapılmadığını da ifade etti. İnisiyatif, adalarda yapılan durak ve yol genişletme çalışmalarının da endişelerini artırdığını belirtiyor.

Açıklamada, Adalar’ın koruma-kullanma dengesinin gözetilerek planlanması gerektiği ve tarihi, doğal ve kültürel mirasın korunması gerektiği vurgulanıyor. İnisiyatif, adalarda motorlu taşıt kullanımının çok sınırlı olduğunu, ancak mevcut uygulamalarla bu durumun ihlal edildiğini belirtiyor.

Adalar Belediyesi’nden Çam Limanı ve Martha Koyu açıklaması: Tutumumuz halktan yana!
Prens Adaları’nda ‘rant’ operasyonu hız kazandı
Burgazada’da iki endemik bitki türü keşfedildi: Adalar ormanlarının korunması gerek

Adalar Sivil İnisiyatifi, bu durumun adaların doğal yaşamını ve sokak hayvanlarını da olumsuz etkilediğini, adaların yürünebilir ve yaşanabilir alanlar olması gerektiğini savunuyor. Adalarda yürüyüş ve bisiklet rotalarının güvenli ve erişilebilir olması, kültürel varlıkların korunarak ekosistemin gözetilmesi önemsenirken, tüm ilgili tarafların katılımıyla adalara özgü bir ulaşım master planı hazırlanması ve adalardaki kaosa son verilmesi talep ediliyor.

Nisan’da yine ‘en sıcak Nisan’ rekoru kırıldı

Copernicus İklim Değişikliği Servisi tarafından yayınlanan verilere göre, Nisan 2024, dünya çapında kaydedilen en sıcak Nisan ayı oldu.

Geçen ay, ERA5 yüzey hava sıcaklığı veri serisi tarihindeki en sıcak Nisan ayını işaret etti; ortalama sıcaklık 15,03°C ile 1991-2020 yılları arası Nisan ayı ortalamasının 0,67°C üzerine çıktı. Bu, 2016 yılında kırılan önceki rekorun 0,14°C üzerinde bir değer. Böylece, ERA5 veri kaydında, ardı ardına on birinci ay, kendi ayı için tarihte en sıcak ay olarak kayıtlara geçmiş oldu.

ERA5 yüzey hava sıcaklığı, Avrupa Orta Vadeli Hava Tahminleri Merkezi (ECMWF) tarafından sağlanan ve saatlik çözünürlükte küresel iklim verilerini içeren bir yeniden analiz sistemi olarak, geçmiş ve mevcut hava durumu verilerinin bir araya getirilerek detaylı bir iklim modeli oluşturulmasını sağlıyor. Bu son sıcaklık rekorları, küresel ısınmanın devam eden etkilerini ve iklim değişikliğiyle mücadelede alınması gereken önlemlerin aciliyetini bir kez daha vurguluyor.

En sıcak Nisan

Karada ve denizde rekor sıcaklıklar

2024 Nisan ayı, sanayi öncesi referans dönemi olan 1850-1900 yılları arası Nisan ortalamasından 1,58°C daha sıcak geçti. Avrupa için ortalama sıcaklık, 1991-2020 Nisan ortalamasının 1,49°C üzerinde gerçekleşti ve kıta için kaydedilen ikinci en sıcak Nisan ayı oldu.

Sıcaklıklar, özellikle Doğu Avrupa bölgelerinde ortalamanın çok üzerinde seyretti. Batı Avrupa’da ayın başlarında ve sonlarında yaşanan sıcak ve soğuk hava dalgaları ise sıcaklık kontrastlarını daha da belirginleştirdi.

En sıcak Nisan

Deniz yüzeyi sıcaklıkları da rekor seviyelere ulaştı. Nisan 2024 boyunca 60°G-60°K enlemleri arasında ölçülen global deniz yüzeyi sıcaklığı (SST) ortalama 21,04°C ile Nisan ayı için kaydedilen en yüksek değer oldu ve bu değer Mart 2024’te kaydedilen 21,07°C’lik rekorun hemen altında yer aldı. Bu, SST’nin ardışık olarak on üçüncü ay boyunca ilgili ay için kayıtlara geçen en yüksek sıcaklık olduğu anlamına geliyor.

El Niño olayının zayıflamaya devam etmesine rağmen, özellikle doğu ekvatoral Pasifik‘te deniz yüzeyi sıcaklıkları genel olarak yüksek seviyelerde kalmaya devam etti. Küresel ısınmanın etkileri, Kuzey ve Kuzeydoğu Amerika, Grönland ve Doğu Asya gibi bölgelerde sıcaklık anomalileriyle kendini gösterdi.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin bu verileri, dünya genelinde sıcaklıkların artmaya devam ettiğini ve iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla eylem gerektiğini bir kez daha ön plana çıkarıyor. Özellikle Avrupa‘da sıcaklık artışlarının daha belirgin ve değişken olduğu, ancak yoğun gözlem kapsamı sayesinde verilerin güvenilirliğinin yüksek olduğu belirtiliyor. 2023 yılının, kaydedilen en sıcak takvim yılı olarak tarihe geçtiği ve bu eğilimin yakın gelecekte de devam etmesinin muhtemel olduğu vurgulanıyor.

Geçtiğimiz Nisan ayı insanlık tarihinde kaydedilen en sıcak ikinci nisan oldu
İklim krizi ve El Nino etkisiyle ‘Sıcaklığa bağlı can kayıplarında artış yaşanabilir’
Asya’da El Niño etkisiyle sıcaklık rekorları kırılıyor

En sıcak Nisan’da deniz buzulları erimeye devam etti

Nisan 2024, Arktik ve Antarktik deniz buzulları için zorlu bir ay oldu. Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin yayınladığı verilere göre, bu bölgelerdeki deniz buzulları, tarihsel ortalamaların altında seyrederek küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en görünür yüzü olmaya devam etti.

Arktik bölgesinde, deniz buzu genişliği Nisan ayında ortalama 14.1 milyon kilometrekare ile 1991-2020 ortalamasının yaklaşık yüzde 2 altında gerçekleşti. Bu durum, 2014 yılından bu yana Nisan aylarında gözlenen negatif anomali serisinin devamı niteliğindeydi. Ancak 2024 Nisan ayı, son on yılın en küçük negatif anomalilerinden biri olarak kaydedildi. Buzul konsantrasyonları, özellikle Grönland Denizi‘nde Ekim ayından bu yana gözlemlenen üst düzeyde seyretmeye devam ederken, Kuzey Barents Denizi ve Kuzey Bering Denizi‘nde de yüksek konsantrasyonlar dikkat çekti.

En sıcak Nisan

Antarktik’te ise durum daha da kritikti. Nisan 2024’te deniz buzu genişliği, 6,6 milyon kilometrekare ile 1991-2020 Nisan ortalamasının yüzde 9 altında gerçekleşti. Bu, uydu verilerinin kaydedildiği son 46 yıl içinde Nisan ayı için en düşük onuncu genişlik olarak kayıtlara geçti. 2017’de kaydedilen yüzde 21’lik negatif anomaliyle karşılaştırıldığında, 2024 yılında yaşanan erime, son yıllardaki büyük negatif anomali kalıbının devam ettiğini gösteriyor.

Özellikle Kuzey Weddell Denizi ve Ross-Amundsen Denizi sektörlerinde deniz buzu konsantrasyonları düşük seviyelerdeyken, Bellingshausen Denizi ve batı Pasifik sektörü (90°–180°E) yüksek konsantrasyonlarla dikkat çekti.

Hava kirliliğine ‘başka’ bakış: Havaya Dair sergisi Beyoğlu’nda

Milano merkezli disiplinlerarası tasarım stüdyosu 2050+ tarafından tasarlanan ve hava kirliliği olgusuna farklı bir bakış sunan “Havaya Dair” (Notes on Air) sergisi, İstanbul Salt Beyoğlu‘nun Forum alanında gösterilmeye başlandı.

Sergide, hava kirliliği konusu çeşitli maddi, işitsel ve görsel deneylerle ziyaretçilere somut bir şekilde sunuluyor. İstanbul’un gökyüzü fotogrametri teknikleriyle animasyona dökülürken, hava kimyasının renklerle ifade edildiği perdeler, ziyaretçilere havanın maddeselliğiyle etkileşim kurma imkanı tanıyor. Ayrıca, sergi boyunca havada gerçekleşen çeşitli kimyasal reaksiyonlar da, ses enstalasyonları olarak sunuluyor.

Havaya Dair
Fotoğraf: Duygu İslamoğlu

“Havaya Dair”, solunan havanın karmaşıklıklarını ortaya koyarken, zehirliliğin toplumsal ve politik sonuçlarına, yerel ve küresel ölçekteki izleklerine de dikkat çekiyor. Sergi, temiz ve solunabilir havanın herkes için evrensel bir hak olduğu fikrini güçlendiriyor ve bu uğurda kolektif eylemlerin önemini vurguluyor.

‘Hayatımızı her gün etkileyen ve görülmeyen havayı resmetmeye çalıştık’

Sergi açılışında konuşan 2050+ ekibinden Kamil Dalkir, hava kirliliğinin dünya genelinde artan bir sorun olduğuna dikkat çekerek, serginin görüp dokunamadığımız havayı görsel, dokunsal ve işitsel olarak deneyimlemeye davet ettiğini anlattı. Tasarımcılardan Erico Petrillo ise, serginin önemli bir kısmını oluşturan perde tasarımlarındaki işlemelerin İstanbul’da kadınlar tarafından yapıldığını vurgulayarak, sunulan eserin kapsayıcılığından söz etti.

Serginin açılış gününde, 8 Mayıs Çarşamba saat 18.30’da, 2050+ ekibinden Ippolito Pestellini Laparelli ve Kamil Dalkir’in konuşmalarıyla başlayacak bir panel düzenlenecek. Eylül Şenses‘in moderatörlüğünde gerçekleşecek panelde, Erica Petrillo (2050+), Melek Türker Saçan (Boğaziçi Üniversitesi) ve Melike Yavuz (Temiz Hava Hakkı Platformu) bilim, aktivizm ve sanatın kesişiminde serginin ele aldığı konuları tartışacak.

Sergi ve eşlik eden etkinlikler, Salt Beyoğlu‘nda 18 Ağustos’a kadar devam edecek; herkese açık ve ücretsiz olacak. Detaylı bilgi ve program için Salt’ın web sitesi ziyaret edilebilir.

Faciadan 3 ay sonra Araştırma Komisyonu İliç’te: Yeraltı sularımızı etkiliyor mu, etkilemiyor mu?

TBMM İliç Maden Kazasını Araştırma Komisyonu üyeleri, dokuz kişinin liç kayması sonucu toprak altında kaldığı İliç’te incelemelerini sürdürürken İstanbul Teknik Üniversitesi‘nden gelen uzmanlardan bilgi aldı. Anagold maden ocağındaki kriz koordinasyon merkezinde yapılan toplantıda, uzmanlar liç yığının incelmesi nedeniyle siyanür borularında tıkanıklığın faciaya sebep olmuş olabileceğini kaydetti.

ANKA’dan Dilan Kutlu’nun aktardığına göre; İTÜ Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Hüseyin Baştürkcü, “Damlama boşlukları üzerinde muhtemelen bir tıkanma olmuş, mıcır bile olsa üstten su verseniz süzüle süzüle iner aşağıya… İçeride bir göllenme dediğimiz solüsyonun gelip aşağıya akamadığı tıkanma söz konusu. Olası sebeplerden bir tanesi olarak bunu düşünüyoruz” dedi.

İTÜ Maden Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cüneyt Atilla Öztürk, liç yığının hareketliliğine dikkat çekerek, “Ciddi anlamda deformasyonların arttığını görüyoruz. İlk gün 160 milimetre olan hareketlilikte üç gün içerisinde neredeyse 3-5 katlık bir artış söz konusu” dedi.

İliç’le ilgili komisyon görüşmeleri başladı: ‘Çok büyük ve hayati eksiklikler var’
Çevre Bakanlığı’ndan İliç itirafı: Denetim boşluğunu yeni fark ettik, şirket kendini denetlemeli!
İliç’te liç yığını altında kalan dokuz işçiyi arayan taşeron işçiler ‘Allah’a emanet’

‘Facia tıkanıklık nedeniyle yaşanmış olabilir’

Komisyon, facianın yaşandığı liç alanını, toprağın bir kısmının kaydığı mangan ocağını ve liç yığının Bağıştaş Barajı’na karışmaması kurulan sedde çalışmalarını yerinde inceledi. İncelemenin ardından, uzmanlar komisyon üyelerine sunum yaptı. Toplantıya Anagold Madencilik‘in yetkilileri de katıldı.

AKP Antalya Milletvekili ve komisyon başkanı Atay Uslu, basın mensuplarına görüntü çekmemeleri konusunda uyarıda bulundu. Yaklaşık iki saat süren toplantıda, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Mühendisliği Bölümü Dekanı Prof. Dr. Mustafa Kumral, İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi İrfan Yolcubal, İTÜ Maden Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cüneyt Atilla Öztürk ve Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Hüseyin Baştürkcü sunum yaptı.

Facianın sebebine ilişkin daha önce belirtilmeyen bir soruna da dikkat çekildi. Uzmanlar, liç yığınına verilen siyanür borularında tıkanıklık nedeniyle facianın yaşanmış olabileceğini kaydetti.

Komisyon Başkanı Uslu, sunum yapan akademisyenleri TBMM iliç komisyonunun toplantılarına da davet edeceklerini ifade etti. Yığın liç sahasının projesi de incelenmek üzere komisyon üyesi milletvekilleri tarafından istendi.

Aktif fay hattı konusu

Prof. Dr. Mustafa Kumral, İliç’te meydana gelen kazanın ardından 10 kişilik uzman akademisyenle bölgeye geldiklerini ifade etti. Kumral, “Bizim amacımız durum tespiti yapmak ve ivedi alınacak tedbirler konusunda nasıl rehabilite edilebilir bununla ilgili çalışmalar yürüttük” dedi.

İTÜ Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. İrfan Yolcubal ise, liç yığının aktif fay hattı üzerinde bulunmadığını söyledi.

CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, Maden Teknik Arama (MTA) verilerine göre buranın aktif fay hattı üzerinde olduğunu dikkat çekti.

Komisyon Başkanı Uslu, fayın aktif olup olmadığı ile ilgili MTA’dan bilgi alacaklarını kaydetti.

‘Yeraltı sularımızı etkiliyor mu, etkilemiyor mu?’

Yolcubal sunumunun devamında, “Burada hepimizin merak ettiği olay yığın liçinde meydana gelen durum yeraltı sularımızı etkiliyor mu, etkilemiyor mu? Bu bilimsel olarak da bizim merak ettiğimiz bir soru. Burada birkaç gözlem kuyusu toprak altında kaldı. Aslında bu sahayı izlemek için iyi bir nokta olabilirdi. Şu aşamada bilmiyoruz çünkü yığının olduğu yerde bir arama kurtarma faaliyeti söz konusu. Sonuçta şöyle düşünmemiz lazım, bu malzeme içerisinde siyanür var, o oraya temas etti. Orayı kontamine etti mi, etmiştir. Etmedi, diyemeyiz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan şu ana kadar çıkan analizlerde bu izleme noktalarında yeraltı sularında limitlerin altında” diye konuştu.

‘Liç yığını çok hızlı kayıyor’

İTÜ Maden Mühendisi Doç. Dr. Cüneyt Atilla Öztürk, liç yığınının çok hızlı kaydığını 5 bin 900 milyon metreküplük bir malzemenin aktığını tespit ettiklerini söyledi. Öztürk, “Olay zaten bunun akış olması. 12 saniyelik bir süre içerisinde akış başlıyor ve vadiye doğru hızlı bir şekilde hareket ediyor. Bu şu demek, yaklaşık 10-12 buçuk saniyelik bir hızla malzemenin aktığını düşünüyoruz. 40-45 kilometrelik bir aracın hızına tekabül ediyor. 800 metre bir etki mesafesi var. Heyelanın, toplamda iki kilometre kadar alan kapsadığını görüyoruz” dedi.

‘Yığın liçinin tasarımında bir sorun olduğu aşikar’

Kaymanın nedenine ilişkin olası sebepleri de sıralayan Öztürk, “Birçok farklı unsurun bir araya gelerek” faciaya sebep olacağının altını çizdi.

Öztürk, “Yer seçimiyle ilgili bir sorun var gibi gözüküyor. Burada bir akma meydana geldi mi, geldi. Demek ki burada tasarımsal ve yer seçimiyle ilgili bir problem var. Eğer siz burayı seçtiyseniz, burada yapılacak olan tasarım demek ki bu kadar fazla olmamalıydı. Yığın liçinin tasarımında bir sorun olduğu aşikardır” diye konuştu.

Liç yığınındaki öğütülmüş kayaçların boyutuna da dikkat çeken Öztürk, “Yukarıdan verdiğimiz kimyasalların en aşağıya kadar girmesi gerekiyor. Bu da yığının belli boyut dağılımında olması gerekiyor. Eğer boyut dağılımında incelme söz konusu olursa, boruların tıkanması söz konusudur. Boru tıkanırsa ne olur? Malzeme yukarıya doğru daha çok ıslanır bu da nemlenmeyi arttırır. Malzemenin akmasına sebebiyet vermiş olabilir” dedi.

Liç yığının yer seçimini de eleştiren Öztürk, “Burada da toplanan veriler var mı, var ama bu veriler yeterince kullanılmış mıdır? Mutlaka bir soru işareti” dedi.

‘Liç yığını dar bir bölgede yapılmış gibi duruyor’

Öztürk, liç yığının vadi ve manganez ocağı arasında dar bir bölgede “inşaat yapılmış” gibi durduğuna dikkat çekerek vadi ve mangan ocağının yüksekliğiyle beraber yığının “çok daha büyük bir yapı” olacağına dikkat çekerek, “Bu hesaplara dahil edilmiş midir, edilmemiş midir, bunlar net bir şekilde ortaya çıkarılıp belirlenmelidir” ifadesini kullandı.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı‘nın açıkladığı jeoradar verilerindeki liç yığının hareketliliğine dikkat çeken Öztürk, “Ciddi anlamda deformasyonların arttığını görüyoruz. ilk gün 160 milimetre olan hareketlilikte üç gün içerisinde neredeyse 3-5 katlık bir artış söz konusu” dedi.

İliç

‘Biz buna mecbur kaldık’

Heyelan sonrası yığın liçinde yaklaşık 34 milyon metreküplük malzeme olduğunu kaydeden Öztürk, “5 bin 900 milyon metreküpü aktı ve gitti. Yığın liçten 13,5 milyon metreküplük bir malzemeyi taşımamız gerektiğini düşünüyoruz. Yaklaşık 20 milyon metreküplük malzemenin birtakım alanlara taşınması gerektiğini düşünüyorum. Ben bilmiyorum ama herhalde dünyada ‘geçici atık depo sahası’ diye bir kavram yoktur. Biz buna mecbur kaldık ve geçici depolama arayışı içerisine girdik. Nedeni atığın içerisinde bulunan işçi kardeşlerimiz ve o atıkların doğayla iletişimini kesmek. Bu aslında atık değil içerisinde altın olan cevherli malzeme” diye konuştu.

‘Damlama boşlukları üzerinde muhtemelen bir tıkanma olmuş’

İTÜ Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümünden Baştürkcü ise liç yığının daha ince şekilde öğütüldüğüne dikkat çekerek şunları söyledi:

“olası sebepler kısmında muhtemelen üstten siyanür veriliyor… Yığınlar üst üste bindiriliyor ama biraz incemsi, ufalanmış, toprağımsı bir malzeme gözleniyor. Bu da yıllar içerisinde kendini bıraktığını ya da ince malzeme serildiğini gösteriyor. Damlama boşlukları üzerinde muhtemelen bir tıkanma olmuş, mıcır bile olsa üstten su verseniz süzüle süzüle iner aşağıya… Zaman içerisinde tıkanmalar olmalı ve yukarıdan verilen solüsyon içeride bir göllenme dediğimiz solüsyonun gelip aşağıya akamadığı, tıkanma söz konusu. Muhtemelen olası sebeplerden bir tanesi olarak bunu düşünüyoruz.”

‘Aşırı yükleme yapılmış’

Komisyon üyelerinden CHP Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin ve CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, görüşmelere ve incelemelere dair izlenimlerini de dile getirdi.

Deniz Yavuzyılmaz “Sahada ve bize yapılan bilgilerden anladığımız Anagold’un işlettiği altın maden sahasının yığın liçi kısmında aşırı yükleme yapılmış durumda” dedi.

ÇED raporuna göre yığın liç fazlarının kapasitesinin 58 milyon ton olduğuna dikkat çeken Yavuzyılmaz, “Ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yaptığı sunum ve verdiği resmi bilgiye göre bu yığın liç sahasının yüklenen liç miktarı 68 milyon ton yani 10 milyon ton fazla yükleme yapılmış durumda” ifadelerini kullandı.

‘Dünyanın en tehlikeli ve en yüksek yığın liç sahası’

Yavuzyılmaz, yığın liç fazlarının yüksekliğini aştığını belirterek, “Burada dört faza yığın liçi serilmiş, her biz fazda sekiz basamak var. Her basamak sekiz metreden oluşuyor. Yani bir faz 64 metre, dört fazın yüksekliği de 256 metreye ulaşmış durumda. Bu bakımdan da dünyanın en tehlikeli ve en yüksek yığın liç sahasından bahsediyoruz. 32 basamak olması gereken dört fazda 33. basamakta işlem yapılırken bu kayma felaketi yaşanmış durumda” diye konuştu.

TTB’den İliç faciasında sorumlu olan tüm yetkililer hakkında suç duyurusu
İliç’te çöken liç yığınına Çakmaktepe’den de yığın taşınmış
İliç’te işçiler tedirgin: Adı olacak Babagold, kişiler aynı, tabelalar farklı

‘Burada kar hırsını görüyoruz, açgözlülük görüyoruz’

ÇED raporlarında şirketin 5 ve 6 fazla ek kapasite artışına gideceğinin ifade edildiğine de dikkat çeken Yavuzyılmaz, şunları aktardı:

“5 ve 6. fazların sahada yapılmadığını yerinde tespit ettik. Dolayısıyla burada aşırı yükleme olduğu bir üretim baskısı olduğu net bir şekilde tespit edilmiş oldu. Burada kar hırsını görüyoruz, açgözlülük görüyoruz. Üretim zorlaması görüyoruz. Maalesef şirket adeta altın yumurtlayan bir tesisi, ‘daha fazla altın çıkaracağım’ diyerek kendi elleriyle imha etmiş, 9 işçimizden enkaz altında kalmasına sebebiyet verilmiş durumda.”

 

Küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak için karbondioksit giderme çalışmaları yetersiz

Atmosferden karbondioksit giderme (CDR) olarak bilinen uygulamalar, küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 1,5°C ile sınırlamak için gerekli olan miktarlara ulaşmada yetersiz kalıyor. Yapılan yeni bir araştırma, iklim değişikliğiyle mücadelede 2015 Paris Anlaşması‘nda belirlenen hedeflere ulaşabilmek için, sera gazı emisyonlarında acil ve keskin düşüşler gerektiğini ortaya koyuyor.

Çalışma, çeşitli ülkelerin karbondioksit giderme (CDR) hedefleri ve stratejilerini değerlendirerek, bu hedeflerin küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 1,5°C ile sınırlama amacına ulaşıp ulaşmadığını analiz ediyor. Araştırmacılar, ülkelerin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında sunulan Ulusal Belirlenmiş Katkıları (NDC’ler) ve diğer ilgili belgeleri inceledi ve küresel çapta bir değerlendirme yapıldı. Analiz sonuçları, dünya genelinde CDR uygulamalarının genişletilmesi ve mevcut hedeflere ulaşmada yaşanan eksiklikleri ortaya koydu.

Nature Climate Change dergisinde yayımlanan bu yeni çalışma, ulusal iklim planlarına dahil edilen karbondioksit giderme miktarı ile 1,5°C sıcaklık artışını sınırlamak için gerekli olan miktar arasındaki farkı, yani “CDR açığını” inceliyor. Şu anki CDR uygulamaları, her yıl yaklaşık 3 milyar ton CO2’yi atmosferden çekiyor. Bu çekimin neredeyse tamamı, ağaçlandırma ve yeniden ormanlandırma gibi kara tabanlı yöntemlerle gerçekleşiyor.

karbondioksit giderme

Araştırmacılara göre, ülkeler ulusal hedeflerini yerine getirdiğinde, 2050 yılına kadar yıllık CDR miktarının 1,9 milyar ton CO2 artması bekleniyor. Ancak, ısınmayı 1,5°C ile sınırlamayı hedefleyen senaryolarda, 2050 yılı için tahmin edilen “CDR açığı” 0,4 milyar ile 5,5 milyar ton CO2 arasında değişiyor.

Bazı bilim insanları, kara tabanlı CDR yöntemlerinin ekolojik ve toplumsal açıdan önemli riskler taşıdığını, bu nedenle bu yöntemlere bağımlı olunmaması gerektiğini savunuyor. Ayrıca, gelecekte CDR kullanımı vaadinin, bugünkü fosil yakıt tüketimini azaltma çabalarını zayıflatabileceği endişesi de mevcut. Çalışmanın baş yazarı bu endişeleri kabul ettiğini ve makalesinde bu konulara değindiğini belirtiyor.

IPCC Raporu: Mevcut planlar insanlığı tehlikeli bir geleceğe götürüyor, ısınmanın 2 dereceyle sınırlanması zor
[COP28] Zirveye en az 475 ‘karbon yakalama lobicisi’ katılıyor

Karbondioksit giderme (CDR) nedir?

Karbondioksit giderme (CDR), karbondioksiti atmosferden çekerek onu süresiz olarak karada, okyanuslarda, jeolojik formasyonlarda veya ürünlerde depolayan yöntemleri ifade ediyor.

Bu yöntemlerin tümü, insan eliyle gerçekleştirilen faaliyetleri kapsıyor ve doğal olarak mevcut olan bazı karbon giderme işlemlerini yoğunlaştırmak, hızlandırmak veya taklit etmek amacıyla tasarlanıyor. Ağaç dikimi (ağaçlandırma), mevcut orman alanlarını genişletme (yeniden ormanlandırma), biyokömür gibi karbonu toprakta depolama yöntemleri veya doğrudan hava yakalama teknolojileri, bu süreçlere dahil.

karbondioksit giderme
Ormanlar ve su kaynakları, doğal olarak atmosferdeki karbondioksiti gideren yapılara dahil olduklarından, sera gazı dengesinde önemli yere sahip. Sadece Amazon Ormanları tek başına, İngiltere’nin yıllık fosil yakıt emisyonuna eşdeğer miktarda (yıllık 340 milyon ton) karbondioksiti atmosferden gideriyor. Fotoğraf: Ivars Utināns / Unsplash

Bununla birlikte, CDR kapsamına girmeyen doğal süreçler de mevcut. Bu süreçler, insan faaliyetleri tarafından direkt olarak teşvik edilmeyen, doğal dünya tarafından bağımsız olarak gerçekleştirilen karbon alımlarını içeriyor. Örneğin, ormanların ve okyanusların doğal yollarla atmosferden CO2 çekmesi ve bu karbonu organik materyal olarak depolaması bu kategoriye giriyor.

Özetle, CDR insanların karbondioksit seviyelerini bilinçli olarak yönetme çabalarını ifade ediyor ve doğal karbon döngüsü, ekosistemlerin kendi iç dinamikleri tarafından yönetilen bir süreç olarak ayrılıyor. Bu ayrım, CDR stratejilerinin tasarımı ve değerlendirilmesinde önemli bir rol oynuyor.

Karbon giderme çalışmalarının hızlanması gerek

Araştırmanın açıkladığına göre, insan kaynaklı sera gazı emisyonları yıllık 60 milyar tonu buluyor. Mevcut karbon giderme çabaları ise bu miktarın sadece 3 milyar tonunu giderebiliyor.

2015’te ülkeler, Paris Anlaşması altında, ısınmayı sanayi öncesi sıcaklıkların “2°C altında” tutma konusunda anlaşmıştı ve küresel ısınmayı, 1,5°C ile sınırlama hedefi belirlenmişti. Bu hedefe ulaşabilmek için, ülkelerden emisyonlarını azaltma planlarını sunmaları ve düzenli olarak güncellemeleri isteniyor.

karbondioksit giderme

Ancak yapılan değerlendirmeler, mevcut hükümet planlarının, 2050 yılına kadar yılda ek olarak 1,5 ila 1,9 milyar ton karbondioksit giderme kapasitesi sağlama hedefinin, gerekli olan 1,5°C sıcaklık artışı sınırlamasını desteklemek için yetersiz olduğunu ortaya koyuyor.

Dünya Bankası: Tarımda dönüşüm sera gazı emisyonlarını üçte bir azaltabilir
ABD Demokratları’ndan rapor: ‘Big Oil’ iklim inkarından aldatma ve dezenformasyona geçti

Araştırmaya göre, dünya genelindeki insan kaynaklı sera gazı emisyonları yıllık olarak 60 milyar tonu buluyor. Buna karşın, mevcut karbondioksit giderme çabaları bu miktarın sadece 3 milyar tonunu giderebiliyor.

Araştırma sonuçları, talep azaltma senaryosunda 2050 yılında karbondioksit giderme açığının yalnızca 0,4 milyar ton olacağını gösterirken, karbon çıkarma senaryosunda bu açığın on katına çıkarak 5,5 milyar ton karbondioksit gidermeye ulaşacağını belirtiyor. Bu bulgular, karbondioksit giderme çabalarının acilen hızlandırılmasının elzem olduğunu ve iklim değişikliğiyle mücadelede bu teknolojilerin kritik bir rol oynadığını vurguluyor.

NewsLabTurkey’nin Dijital Akademi’si kapılarını tüm medya meraklılarına açıyor

Her yıl yüzlerce medya çalışanına atölyeler ve mentorluklar yoluyla destek sağlayan NewsLabTurkey’in medya girişimcileri, çalışanları ve gazeteciler için başlattığı Dijital Akademi yayına alındı. Akademi, alanında uzman eğitmenler tarafından çeşitli başlıklarda sunulan ücretsiz derslerden oluşuyor.

NewsLabTurkey’nin başlattığı akademide, mevcut programlarıyla ulaşamadığı gazetecilere ve medya girişimcilerine ulaşarak onlara fayda sağlamak amaçlanıyor.

Ücretsiz dersleri izleyenler, ders videolarının ardından bir mini sınavla karşılaşıyor. Kısa soruların sorulduğu bu mini sınavda yeterli doğru yanıt oranına ulaşanlar katılım belgesi de alabiliyor.

Bu katılım belgesi, medya alanında ya da medyayla ilişkili bir alanda uzman akademisyenler ve girişimciler tarafından alınan derslerin başarıyla tamamlandığını belgeliyor. Böylelikle tamamen ücretsiz olan dijital akademiye katılanlar, mesleki yaşamlarına katkı sağlıyor.

Dijital Akademi’de neler var?

Dr. Sarphan Uzunoğlu tarafından verilen Hibe Başvuruları konulu derste hibe türleri inceleniyor, kimler için hangi hibe türünün uygun olduğu tartışılıyor ve hibe başvurularında yapılan hatalar masaya yatırılıyor.

Yine Dr. Sarphan Uzunoğlu tarafından verilen bir diğer ders olan Proje Fikri Tasarlamak, projelerin temelinde yatan sorunlara ve bu sorunlara nasıl yaratıcı çözümler sunulabileceğine dair derinlemesine bilgiler sunuyor.

Ahmet Alphan Sabancı, Dijital Güvenliğe Giriş dersinde dijital güvenlik konusunda temel bilgileri ve yaklaşımları ele alıyor. Dijital güvenlik konusunda aşırı teknik bilgi gerektirdiğine yönelik önyargıları aşmanızı amaçlayan bu derste Sabancı, dijital güvenliği herkes için erişilebilir bir dille ele alıyor.

Ahmet Alphan Sabancı tarafından verilen bir diğer ders ise Parolalar ve Şifreleme. Bu dersin içeriğinde cihazlarımızın güvenliğini sağlamanın temel yolları ve sık yapılan hatalar ele alınıyor. Bu ders, dijital varlıklarımızı korumak için ihtiyacımız olan bilgi ve araçları sunarken, güvenli bir dijital yaşam sürdürmenin kapılarını aralıyor.

Ahmet Alphan Sabancı’nın diğer iki dersini tamamlayan bir üçüncü ders olan Dijital Tehditlerden Korunma Yöntemleri, internette hesaplarınızı güvende tutmak ve karşınıza çıkabilecek potansiyel saldırılardan korunmak için yapmanız gerekenleri anlatıyor. Bu derste anlatılan kolay adımlar ve hızla hayata geçirebileceğiniz önlemler ile karşınıza çıkabilecek birçok güvenlik tehdidine karşı korunmanız mümkün.

Podcast Mecraları dersini veren NewsLabTurkey Podcast Eğitmeni ve yayıncı Tansel Erdem Yılmaz, bu derste podcast’inizi yüklediğiniz hosting servislerini ve dinleyicilerin ulaştığı platformları detaylı bir biçimde ele alıyor, podcastiniz yayına alma sürecini mümkün olduğunca sorunsuz ve etkili bir şekilde nasıl yönetebileceğinizi ortaya koyuyor.

Tansel Erdem Yılmaz’ın sunduğu bir başka ders, Podcast Üretiminde Ekipman ve Kayıt. Bu eğitimde Yılmaz mikrofon seçiminden ses yalıtımına, kayıt yazılımlarından ses kalitesi ayarlarına kadar geniş bir yelpazede ipuçları paylaşıyor. Bu dersin içeriği podcast yayıncılarının en iyi ses kalitesine ulaşmasını sağlayacak pratik bilgilerle dolu.

Doç. Dr. Suncem Koçer, Medya Üreticileri İçin Kitlesel Fonlama konusunu ele alıyor. Kitlesel fonlamanın ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve gazetecilikte nasıl kullanılabileceğini öğreneceğiniz bu eğitimde başarılı bir kitlesel fonlama kampanyası oluşturmanın temel ilkeleri ve etik ve yasal sorumlulukları ele alınıyor.

Doç. Dr. Suncem Koçer’in sunduğu bir diğer ders olan Yanlış Bilgi Karşısında Yılmazlık, günümüzde medya ve bilgi ekosisteminin karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan biri olan yanlış bilgi (fake news) sorununa odaklanıyor.

Profesyonel koç ve danışman olan Hande Arıkan, Psikolojik Sermaye ve Medya konulu dersiyle Akademi’de yer alıyor. Bu derste Arıkan, bireylerin medya sektöründe daha etkili ve mutlu bir şekilde yer alabilmeleri için psikolojik sermayenin önemini ve nasıl geliştirilebileceğini irdeliyor.

Teknoloji haberciliği konusunda uzman serbest gazeteci Çağla Üren’in sunduğu Bilim Gazeteciliği dersi bilim haberlerini yazarken karşılaşılabilecek zorluklara, teyit mekanizmalarının önemine ve haberin içeriğini zenginleştirmek için kullanılabilecek yöntemlere değiniyor.

Akademiye dair tüm bilgilere Dijital Akademi’nin internet sitesi üzerinden ulaşılabilir.

Alaska’da petrol sondajları kutup ayılarını tehdit ediyor

Alaska‘nın Arctic National Wildlife Refuge (ANWR) bölgesinde fosil yakıt sondajı, kutup ayıları için “ölümcül” petrol sızıntıları riskini beraberinde getirebilir. 2017’de eski ABD başkan Donald Trump tarafından kabul edilen bir yasa ile bu bölgede sondaj yapılmasının önü açılmıştı. Ancak bu karar, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında on yıllardır süregelen şiddetli tartışmaların bir sonucuydu. Bu bölge, tahminen 11 milyar varil petrol barındırıyor ve aynı zamanda, yaban hayatı için bir cennet olarak biliniyor.

ABD Başkanı Joe Biden göreve başladığı ilk gün, ANWR içindeki sondaj faaliyetlerini gözden geçirilmek üzere askıya aldı. 2023 yılında ise, Trump döneminde bölge için verilen yedi petrol ve gaz lisansını iptal etti.

Ancak Biden yönetimi yasal olarak, eğer Kongre Trump’ın vergi yasasında belirlenen hükümleri değiştirecek bir yasayı geçiremezse, 2024 Aralık ayına kadar ANWR için ikinci bir kiralama satışı yapmak zorunda.

Yeni yapılan bir araştırma, “en kötü senaryo” petrol sızıntılarının bölgede yavru yetiştiren ve mors balinası leşleriyle beslenen kutup ayılarını nasıl etkileyebileceğini modellemek için kullanıldı. Araştırma, ANWR içinde meydana gelebilecek ciddi bir petrol sızıntısının 38 kadar kutup ayısını ölümcül düzeyde petrole maruz bırakabileceğini ve onlarca ayıyı daha zararlı düzeyde etkileyebileceğini buldu.

alaska

Kutup ayılarına yönelik petrol sızıntısı tehdidi, iklim değişikliği nedeniyle artan bir risk. İklim değişikliği deniz buzullarının da erimesine neden olduğu için, kutup ayılarının yaz aylarında daha fazla zamanlarını karada geçirmeleri gerekiyor.

Beyaz Saray: Alaska’daki dev ‘karbon bombası’ projesine onay verilmedi
NASA: Batı Alaska’daki metan sızıntıları, tundra yangınlarından kaynaklanıyor

Petrol sızıntıları Alaska’daki tüm canlılar için risk

Cumhuriyetçiler ve Demokratlar, 1970’lerden beri ANWR’da petrol sondajı yapılmasını tartışıyor. Bölge, Alaska’nın kuzey yamacında, petrol ve gaz faaliyetlerinin yoğun olduğu geniş bir araziye komşu durumda. Biden yönetimi 2023’te Willow petrol projesi gibi tartışmalı projelere nihai onay verdi.

Alaska’da halihazırda yılda yaklaşık 2 bin petrol ve tehlikeli madde sızıntısı meydana geliyor. 1989 yılında Exxon Valdez petrol tankeri karaya oturmuş ve 11 milyon galon petrolden fazla sızıntı yaparak ABD tarihindeki en kötü çevre felaketlerinden birine neden olmuştu. Bu nedenle çevreciler; göçmen karibu, kurtlar, Kuzey Amerika’nın üç ayı türü ve yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan ANWR’yi korumak için mücadele ediyor. Ayrıca, bölge Gwich ve Iñupiat yerlilerinin de yuvası.

ANWR kıyı düzlüğü, kutup ayılarının en yoğun kış uykusu alanlarından birine sahip ve sonbaharda deniz buzu seviyesinin en düşük olduğu zamanlarda önemli bir dinlenme ve hareket koridoru sağlıyor. Bu dönemde kutup ayıları, yerli toplulukların avladığı mors balinalarının artıklarını yiyerek beslenirler. Araştırma sonuçları, petrol sızıntısına hazırlıklı olmanın ve olası çevresel etkilere karşı önlem almanın önemini vurguluyor.