Ana Sayfa Blog Sayfa 1023

Kanal İstanbul’da rant, sanayi bölgeleriyle büyüyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ülkemizin en önemli değerlerinden biri olarak tarihteki yerini alacaktır” dediği henüz ihalesi yapılmayan Kanal İstanbul’un çevresine organize sanayi bölgesi (OSB) kuruluyor.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, Kanal İstanbul’daki OSB projesinin başında AKP’li isimler olduğunu söyledi.

İstanbul’a paralel bir kent

“Kanal İstanbul projesiyle milyarlarca dolarlık rant elde etmeyi planlayan AKP, aynı zamanda seçimlerde kaybettiği İstanbul’a paralel bir kent yaratma çabasındadır” ifadelerini kullanan Karabat, OSB gibi projelerin de bunun açık göstergesi olduğunu söyledi.

Karabat, AKP’nin organize biçimde hareket ettiğini belirterek Arnavutköy Yassıören’de 500 bin metrekarelik OSB yapılacağını duyurdu. Arazinin TOKİ ihalesinde 2.7 milyar TL Kuzey Marmara Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi’nin aldığını aktaran Karabat, “Bu denli büyük bütçe ile arazi alan kooperatifin bir internet sitesi dahi yok! Yönetiminde de AKP’ye yakın iş insanlarını görüyoruz. Kooperatifin Yönetim Kurulu Başkanı Reha Yeltekin, 2011’de İstanbul 3. Bölgede AKP milletvekili aday adayı oldu” dedi.

‘Ne bu OSB ısrarı?’

Stratejik yatırımların AKP’li yandaşların menfaatleri çerçevesinde belirlendiğini ekleyen Karabat, “16 milyon nüfusun sıkıştığı bir şehirde hava, tarım ve temiz su havzaları ihtiyacı varken neden bu OSB ısrarı?  İTO neden ülkenin makroekonomik sorunlarını düşünmez ve İstanbul’un ekolojisine zarar veren bu projeleri destekler?” diye sordu.

Karabat, karbon salımını artıracak ve su kaynaklarını tüketecek Kanal İstanbul projesinin istihdam yaratacağını ancak AKP’nin asıl derdinin yaratılacak ‘büyük ranta konmak’ olduğunu söyledi.

’15 Temmuz’dan ders almadıklarını görüyoruz’

CHP Milletvekili Karabat, Kuzey Marmara Kooperatifi dışında bir diğer OSB projesinin de Avrasya İş Yeri Yapı Kooperatifi ve MÜSİAD’ın HİTAM ortak girişimi ile yürütüldüğünü bildirdi. Özgür Karabat, şu ifadeleri kullandı:

“Görüldüğü üzere AKP hükümeti, Kanal İstanbul çevresindeki sanayileşme rantını MÜSİAD öncülüğünde yürütüyor. Bakın Avrasya Kooperatif sitesinde, ‘Amacımız, MÜSİAD öncülüğünde, yerli ve milli sermaye ile KOBİ’lere destek vermek’ diyor.”

Son olarak Karabat, sermaye gruplarının siyasileşmesine ilişkin olarak “Bu noktada da 15 Temmuz’dan ders almadıklarını görüyoruz. FETÖ’nün kendisine bağlı iş insanları ile ülkeye ne zararlar verdiğini hatırlayın. MÜSİAD da AKP’nin kutuplaşma siyasetine ve İstanbul’u talan eden politikalarına uygun hareket ediyor”ifadelerini kullandı.

Kanal İstanbul’da malikler gizlenmişti

Kanal İstanbul manzaralı Yenişehir Rezerv Yapı Alanı ilk üç etap planlama sahası imar uygulaması askı tutanağı, 17 Ocak’ta İstanbul Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından yayımlanmıştı. 3194 sayılı İmar Yasası’nın 18. maddesi yoluyla imar uygulaması yapılmasına Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden itiraz gelmişti.

İmar uygulamasına alınan parsellerden yüzde 45’e kadar “Düzenleme Ortaklık Payı” (DOP) kesilebileceğini belirten TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Kanal İstanbul projesi için hazırlanan askı tutanağına ‘Tapuda hisseli yaptığınız kişilerin kimliklerini diğer maliklerden neden saklıyorsunuz? Kimlere özel imar verilecek?’ diyerek itiraz etmişti.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu da Kanal İstanbul projesi için, “Bu, bir emlak projesidir. ‘Araziyi tanıdıklarına sat, sonra burayı imara aç, birileri para kazansın’ projesidir. Ama İstanbul’a büyük bir külfettir, büyük bir zarardır. En az 2,5-3 milyon daha ilave nüfus demektir. Böylesi bir nüfusu, böyle bir yapıyı İstanbul’un kaldırma şansı yoktur” demişti.

Kanal İstanbul’dan 44 dönümlük arazi

Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed El Sani’nin annesi Şeyha Moza’nın, talan ve ranta sebep olacağı gerekçesiyle tepki çeken Kanal İstanbul güzergâhından 44 dönüm arazi satın aldığı ortaya çıkmıştı.  Erdoğan da Katar emirinin annesinin arsa almasıyla ilgili, “Katar Emiri’nin annesinin ülkemizden gayrimenkul satın almasına mani yasal olarak herhangi bir şey söz konusu mu” demişti.

Arazi satışları, imar planı değişikliği gibi birçok tartışmaya neden olan Kanal İstanbul projesinde askıya çıkan imar planlarına göre bazı bölgelerden arsa alan “şanslı” kişilere 15 kat imar izni çıkmıştı. Söz konusu azınlık dışında kalanlara ise 3 kat imar izni verilmişti. Bu değişiklik sonrası “15 kat izin çıkan yerleri Katarlılar mı aldı” sorusu gündeme gelmişti.

Kanal İstanbul güzergâhında arsa alan isimler arasında Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imam hatip lisesinden arkadaşı Aziz Torun, 17/25 Aralık operasyonlarında tartışılan eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Erdoğan Bayraktar gibi isimler bulunuyor.

Akkuyu Nükleer Santrali işçilerini taşıyan otobüs kaza yaptı, 40 işçi yaralı

Mersin’in Silifke ilçesinde, Akkuyu Nükleer Güç Santrali işçilerini taşıyan otobüsün şarampole devrilmesi sonucu 40 kişi yaralanırken 19’unun durumunun ağır olduğu bildirildi.

İş kazaları, patlamalar, çatlaklar ve su sızıntılarıyla gündeme gelen Akkuyu Nükleer Santral inşaatında yağışın olduğu Mersin Gülnar Sipahili’de yolun kayganlaşması nedeniyle Akkuyu Nükleer Santrali’ne işçi taşıyan servis kaza yaptı.

DHA’nın aktardığına göre; kaza, sabah saatlerinde Sipahili Mahallesi’nde meydana geldi. Murat Çakmak yönetimindeki otobüs, kontrolden çıkarak şarampole devrildi. İhbarla bölgeye jandarma ve sağlık ekipleri sevk edildi.

Kazada Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde çalışan sürücünün de aralarında bulunduğu 40 işçi yaralandı. TELE1’in aktardığına göre; işçilerden 19’unun durumu ağır.Yaralılar, sağlık görevlilerince ambulanslarla Silifke, Anamur, Bozyazı ve Aydıncık’taki hastanelere kaldırılarak tedaviye alındı. Kazayla ilgili soruşturma başlatıldı. Yeşil Gazete Nükleer editörü ve Nukleersiz.org Koordinatörü Pınar Demircan sosyal medya hesabında olayla ilgili şu paylaşımı yaptı:

Akkuyu’da bugüne kadar neler yaşandı?

Mersin’in Gülnar ilçesinde inşasına devam edilen  Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) 19 Ocak’ta da bir patlama gerçekleşmişti.
Projenin başından itibaren sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmediğini belirten Pınar Demircan, “Akkuyu’da bilgiler toplumla şeffaf bir şekilde paylaşılmıyor. Esasen nükleer santrallerle ilgili süreçlerde genel manada ‘güvenlik’ gerekçesi öne sürülerek şeffaflıktan imtina edilir. Ne var ki, inşasına başlandığı tarih  itibariyle Akkuyu NGS’deki iş yapma biçimlerinin kendisi güvenlik tehlikesinin kaynağı” demişti. 2019’un yaz aylarında da  inşaat temelinde oluşan çatlakların üstüne 2020’de inşaat alanında su sızıntısı tespit edilmişti.

Kasım 2021’de de Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nde aylardır maaşlarını alamayan işçiler eylem gerçekleştirmişti. Taşeron şirketlerde görevli yaklaşık 10 bin işçiden büyük bölümü hafta içinde toplu olarak iş bırakmıştı.

İşçilerin çalışma koşullarının oldukça kötü şartlarda olduğu da Pınar Demircan tarafından gündeme getirilmişti.

Arjantin’de orman yangınları vahşi yaşamı yok ediyor

Arjantin‘in kuzeyinde Ocak ayının ortalarından bu yana kontrol altına alınamayan yangın, bölgenin ekosistemini yok ediyor. Arjantin Ulusal Tarım Teknolojileri Enstitüsü‘nün (INTA) aktardığına göre, bölgede önemli bir kısmı tarım arazisi veya vahşi yaşam alanı olan 800 bin hektarlık alan yok oldu.

Yangının en büyük sebebinin iklim krizi kaynaklı kuraklık, yüksek sıcaklıklar ve düşük nem olduğu düşünülüyor. Özellikle Arjantin ve Güney Brezilya‘daki kuruluğu artırmakta olan La Nina etkisi de yangınların söndürülmesini zorlaştırıyor.

Fauna ve flora yok oluyor

Bölgenin en büyük sulak alanı olan ve çok büyük bir ekosistemi barındıran Ibera Ulusal Parkı, yangının en çok etkilediği yerlerden. Bu bölgedeki pek çok vahşi hayvan yangın sebebiyle, dumandan zehirlenerek veya kaçmaya çalışırken ezilerek öldü.

Bölgeyi işsizlik bekliyor

Reuters’a konuşan itfaiye gönüllülerinden bir vatandaş, durumu ‘felaket’ olarak nitelendiriyor ve bölgede büyük bir hayvan nüfusu olduğunu da ekleyerek büyük ölçüde tarım yapılan bölgede arazilerinin de yok olduğunu söyledi. Açıklamalara göre bölgenin yüzde 10’luk kısmı yok oldu.

Fotoğraf: AP

Yangından çıkan duman ve kirlilik çevre bölgeleri de etkiliyor. Yangını söndürmek için verilen uğraş devam ederken ekiplere Brezilya, Bolivya gibi ülkelerden de gönüllüler katılıyor.

Direnen 250 işçi

[email protected]

Onca incinmiş onurumuz/ insanlık onurumuz, iyi bir insan olabilmek için gösterdiğimiz çaba… En azından diğer insanlara düzgün davranmaya, zorbalık etmemeye, adil olmaya ve yapılan işlerde küçücük bir anlayış/ empati olduğunu sezebilme beklentisine duyduğumuz açlık…

Beri yandan, tepeden bakarak “kovun topunu gitsin” anlayışıyla patronluk etmek, sadece satabileceği bir işgücü olan insanları ve ailelerini açlıkla/ işsizlikle ve yoklukla terbiye edeceği bir pozisyonda olduğunu düşünerek, insanlara-insanlık dışı davranmak, halden ve yokluktan, zor yaşamlardan anlamamak… Ve bunun gibi her gün binlercesiyle karşılaştığımız despotluklar, kaba ve gaddarca, acımasız ve insanlık dışı bir kendini beğenmişlikle yapılan patronluklar…

Her şey, ama her şey, boğazımıza oturmuş demir yumruk gibi bizi yutkunamaz, hatta nefes alamaz hale getirmişti. Migros’un deposundan günde bir ekmek parası kadar bir zamda direttiği için yüzlerce işçinin, işlerinden kovulması içimize oturdu. Yüreğimizi tüketti. Hepimizi yaraladı. Nasıl isyan edeceğimizi bilemeyecek kadar, hepimizi deli edecek kadar içimizi kararttı.

Ama bugün…

Bu sabah…

Büyük bir ilkbahar havası doğdu bağrımızda, küçücük bir kazanım, ama aynı zamanda direnişe katılan işçilerin yüreğindeki yanardağın sıcaklığındaki müjde, bir anda Tarkan şarkısı gibi geldi kulağımıza.

İşçilerin direnişi öylesine içten ve nereden kaynaklandığı öylesine açık ki: Çocuğunun defterinin sayfasına, pazar torbasına ve faturalara/ kiraya/ kredi kartlarına öylesine bağlıydı ki herkes anladı neden olduğunu. Aslında kapısına gittikleri villada oturan ve yüzlercesini kelepçeleterek nezarete gönderen patron da/ Migros da bu açık insafsızlığın, bu insanlık dışı patronluk etme tarzının nedenlerini biliyor olmalı…

Bayram gibi geldi bu haber: Direnen işçiler, işlerine geri döndüler ve istedikleri (zaten şimdiden erimiş olan) artışı da aldılar… Dağılmayan, korkmayan, geri çekilecek bir yeri kalmadığı için geri çekilmeyen işçilerin dayanışması ve direnişi, sermaye gücünü/ bu zorba kibri çökertti. Migros işçilerinin kazandığı haberi, içinde bulunduğumuz bunca yıkıntının ortasına, diri ve canlı, ezilmemiş ve dimdik ayakta, insanlık onurunun ışığı gibi parlak ve parıltılı bir biçimde geldi. Canımıza okuyan her şeyin üstesinden gelip bizleri/ hepimizi uçurdu…

Belki sessiz ve suskun ama kararlı, direnen ve yılmayan insanlara, direnişe, daha çok direnişe, her şeyden çok ihtiyacımızın olduğu günlerdeyiz… Bu insanlık dışı/ doğa düşmanı ve bir bataklık gibi iyi olan her şeyi içine çekerek yok eden despotluklara daha çok karşı duruş/ direnişin güçlenmesi… Daha çok kazanım ve daha çok iyilik, sadelik ve eşitlik…

Bu sabah, cemre ile birlikte daha iyi bir geleceğe bir pencere açıldı sanki…

Direnen işçileri/ emekçileri/ zorbalığın karşısında duranları selamlıyoruz. Onlar gibi hora tepiyoruz/ halaya duruyoruz bizler de…

Kuşadası’ndaki rant projeleri ekokırıma davetiye çıkarıyor

Aydın Kuşadası’na bağlı Güzelçamlı Mahallesi sınırlarında Dilek Yarımadası Milli Parkı ve bölgedeki yeşil alana da dahil olan Kocagöl sulak alanının geleceği tehlike altında. Mahalle sınırlarında bir de yat limanı ve balıkçı barınağında kapasite artırımı için proje yapılması planlanıyor. Doğa mücadelecileri ise mahalleye yapılması istenen ‘Güzelçamlı Yat Limanı, Feribot Yanaşma Yerleri Yapımı ile Balıkçı Barınağı Kapasite Artırımı Projesi’ ve yine Güzelçamlı sınırları içerisinde bulunan Kocagöl sulak alanının ‘turizm, ticaret ve konut alanı’ olarak değiştirilmesine karşı çıkıyor.

Güzelçamlı Yat Limanı projesine verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunda canlılar görmezden gelinirken; Kocagöl, çevresindeki yazlık sitelerin arasında kalan yeşil bir bölge olmasına rağmen turizm, ticaret ve konut alanına dönüştürülmeye çalışılıyor.

Güzelçamlı Yat Limanı’na ‘ÇED olumlu’ kararı

Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin sahibi olduğu ‘Güzelçamlı Yat Limanı, Feribot Yanaşma Yerleri Yapımı ile Balıkçı Barınağı Kapasite Artırımı Projesi’ne Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Nisan 2019’da ‘ÇED olumlu’ kararı verildi. Aktivistler söz konusu ÇED raporunda Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın sahillerini olumsuz etkileyeceği, hafriyat atıklarının meydana gelebileceği, deniz çayırlarının doğrudan etkileneceği ve habitata bağlı tüm denizel canlıların yok olacağı gibi tehditlerin göz önünde bulundurulmaması nedeniyle karara karşı çıktı.

Yeşil Gazete’ye konuşan Avukat Mehmet Bülent Tokuçoğlu, Bakanlığın ‘ÇED olumlu’ kararının iptali için Mayıs 2019’da Bakanlığa ve Aydın Büyükşehir Belediyesi’ne dava açtıklarını bildirerek “Dava ile ilgili mahkeme keşif ve bilirkişi incelemesi yaptı. 20 Haziran 2019’da, ivedi yargılama gerektiği için hızlı davrandılar. Burada davanın konusu olan yük limanında 60, 90 ve 125 metre boyunda üç adet iskele yapılacaktı. Bunlar feribotların yanaşması için istenmişti” diyor.

Deniz içerisinde 86 bin metrekarelik inşaat

Söz konusu alanda bulunan 100 teknelik balıkçı barınağının da iyileştirilerek 200 tekneye çıkarılmasının hedeflendiğini belirten Avukat Tokuçoğlu, “Bu projede deniz 600 bin metreküp dolgu alanıyla doldurulacak ve deniz alanı içerisinde de yaklaşık 86 bin metrekarelik inşaat yapılacak. Bu ‘yap-işlet-devret’ modeliyle yapılacak bir proje” ifadelerini kullanıyor.

Danıştay bilirkişi incelemesini yetersiz buldu

Halkın katılımı sürecinde halkın konuyla ilgili fazla bilgilendirilmediğine değinen Tokuçoğlu, eksikliklerle birlikte yapılan keşif sırasında, yedi kişilik bilirkişi heyeti oluşturulduğunu ve sonrasında 71 sayfalık bir rapor verildiğini belirtiyor.

Bülent Tokuçoğlu, Haziran 2020’de ek raporla birlikte 88 sayfalık bir bilirkişi inceleme raporunun ortaya koyulduğunu aktararak inceleme sonucunda Aydın 2. İdare Mahkemesi’nin 26 Şubat 2021’de ÇED olumlu kararına karşı yapılan itiraz talebi için iptal kararı verdiğini belirtiyor. Bu noktada dosya Danıştay 6. Dairesi’ne intikal ediyor. Danıştay’ın verdiği karar ise ‘ÇED olumlu’ kararının verildiği raporda göz ardı edilen nesli tehlike altındaki bazı canlıların yok olması tehdidine varan çevre sorunlarını ortaya koyuyor.

‘Canlıların yaşamı söz konusu’

Danıştay Ekim 2021’de İl 2. İdaresi tarafından verilen iptal kararını bozdu. Danıştay’ın bozma kararı kapsamında çevre mühendisi, oşinografi alanında uzman jeoloji veya jeofizik mühendisi, su ürünleri uzmanı, flora ve fauna uzmanlarından oluşan yedi kişilik keşif ve bilirkişi incelemesi isteniyor. Halkın katılımcı bir bütçeyle yargılama masraflarını ödediğini belirten Tokuçoğlu, inceleme için tayin edilecek günü beklediklerini söyleyerek şu ifadeleri kullanıyor:

“Biz burada bir çevre felaketi olacağı düşüncesiyle itiraz etmiştik. Danıştay kararıyla ilk bilirkişi incelemesindeki heyette olmayan kıyı liman mühendisi ve deniz metodolojisi alanında uzman birisi istendi. Ama daha evvel verilen keşifte hem esas hem ek rapor çerçevesinde bilimsel olguların değişmeyeceği kanaatindeyiz. Çünkü burası milli parka komşu konumunda, bir kilometre mesafede bir alan. Oradaki ekosistemin, denizsel ve karasal habitatların, canlıların yaşamı söz konusu.”

Fotoğraf: Milli Park Müdürlüğü Koruma Ekibi- Milli Park/Nisan 2020

Projenin çevreye vereceği zararlar ÇED’de yok

Danıştay tarafından verilen kararda önemli bir biyorezerv alanı olan Dilek Yarımadası Büyük Menderes Milli Parkı’na yaklaşık bir kilometre mesafede yer alan büyük ölçekte bir tesis inşa edilecek olmasının gerek tür, gerekse habitat çeşitliliğini tehdit edeceği ancak ÇED raporunda bunun göz ardı edildiği belirtiliyor.

Kararda ayrıca denize inşa edilecek tesisin yaratacağı akıntı perdelemesinin tesisin batısında kalan milli park bölgesini olumsuz etkileyeceği, milli parkta yer alan koyların hızla kirlenmesine yol açacağı, tesisin faaliyete geçmesi ile oluşacak deniz trafiğinin ekosistem üzerinde olumsuz etkiye sahip olacağına yer veriliyor.

Danıştay: ‘ÇED olumlu’ kararı uygun değil

Ek olarak Danıştay kararında projenin Akdeniz’de endemik nadir habitatlarından deniz çayırlarının yok olmasına neden olacağı, hafriyat taşıma sırasında oluşacak trafik ve buna bağlı kirleticiler, toz ve havaya salınacak partiküllerin bitki örtüsüne zarar vereceğinin tespit edildiğine de değinilerek ‘ÇED olumlu’ kararının uygun olmadığı belirtiliyor.

Raporda nesli tehlike altındaki türlere değinilmiyor bile

Söz konusu ÇED raporunun uygun görülmediği kararda faunaya ilişkin olarak yapılan akıntı hızı ve ölçüm süresinin yetersiz olduğu, rüzgarların liman kıyısı boyunca milli parka akıntı yaratmasının beklendiği, bunun da park kıyılarını olumsuz etkileyeceği ifade ediliyor.

Ayrıca ÇED raporunda çevrede yaşayan canlıların tamamına yer verilmediği belirtilerek bilgilerin birbirleriyle çeliştiği bildiriliyor. Yarımadada ala geyik ve karakulak gibi nesli tehlike altındaki memelilerin yaşamasına karşın raporda bunlardan hiç bahsedilmiyor. Buna ek olarak ÇED raporunda su ürünlerinin değerlendirmesinin yetersiz olduğu da tespit edilmiş durumda.

Özelleştirme öncesi planlarda değişiklik

440 ada dört parselde bulunan Güzelçamlı Mahallesi’yle ilgili 1/100000’lik çevre düzeni plan değişikliği, 1/5000’lik nazım imar planı değişikliği ve 1/1000 ölçekli uygulama imar plan değişikliği gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı, ve Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen değişikliklere ilişkin konuşan Avukat Mehmet Bülent Tokuçoğlu, değişikliklere Kuşadası Belediye Başkanlığı ile TMMOB Şehir Plancıları Odası’nın itiraz ettiklerini belirtiyor.

‘Ayrıcalıklı imar hakkı oluşturuluyor’

Bir yıl içerisinde mülkiyeti hazineye ait olan bu alanın özelleştirilmek istendiğini söyleyen Tokuçoğlu, “Esas mesele buranın özelleştirilerek satılması. Burada üst ölçekli plan kararları yön bozacak nitelikte. Tek bir parsele yönelik parçacıl şekilde bir imar plan değişikliği gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla ayrıcalıklı bir imar hakkı oluşturuluyor” diyor.

TMMOB Şehir Plancıları Odası ve Mimarlar Odası İzmir şubelerinin yanı sıra itirazlar üzerine Kuşadası Belediye Başkanlığının da dava açtığını söyleyen ve Danıştay 6. Dairesi’nde görülen davalara ilişkin konuşan Avukat Bülent Tokuçoğlu, “Biz de Kuşadası’ndaki 18 kişinin vekili sıfatıyla açılan her iki davaya da müdahale talebinde bulunduk. Büyük olasılıkla birleştirme kararı verilecek. Bu taşınmazın denizle bağlantısının olduğu alan tek bir göl. Hemen onun kenarında ve çevresinde konut yapılaşması öngörülüyor. Yeşil alan park niteliği tamamen ortadan kaldırılıyor ve o gölde barınan kanatlı hayvanlara, özel bitki örtüsüne zarar verecek nitelikte bir imar plan değişikliği yapılıyor” ifadelerini kullanıyor.

Özelleştirme furyasına halkın tepkisi

Aynı zamanda bölgede yapılması planlanan özelleştirmeyle ek nüfus oluşturulacağını aktaran Tokuçoğlu, “Mülkiyeti kamuya ait olan alan aslında satılmak amacıyla kamusal kullanım kararı değiştiriliyor. Bu ‘özelleştirme furyasına karşı neler yaşanıyor, ne bitiyor’ pek açıklanmadığı için ve devlet özelleştirmeyi bir kaynak olarak gördüğü için bu kararın yanında yer alanlar da var maalesef. Ama karşı çıkanlar da var. O karşı çıkanların sayısı maalesef az ama yine de nitelik olarak karşı duruşlarını sergileyen çevre bilinci açısından iyi bir örgütlenme de var” şeklinde konuşuyor.

“Çünkü kamusal kullanım kararlarının değiştirildiği ve özelleştirmenin yapıldığı yerlerde kamu kaynakları yağmalanıyor” diyen Bülent Tokuçoğlu şu ifadeleri kullanıyor:

“Bu bir siyasi tercih. Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi mülkiyeti kamuya ait olan alanları satarak kamusal kullanım kararlarını ortadan kaldırıp özelleştiriyor ve kamu kaynakları peşkeş çekiliyor.”

İklim Şurası başladı: Bakandan ‘İklim Kanunu’ mesajı

Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma hedefi konusunda atılacak adımların ve hazırlanan İklim Kanunu‘nun altyapısını oluşturacak olan İklim Şurası, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum‘un üniversite gençlerinin sorularını yanıtladığı Gençlik Oturumu ile başladı.

25 Şubat’a kadar devam edecek olan Şura’da Kurum, “Buradan çıkacak kararlarla 50 yılımızın, 100 yılımızın, geleceğimizin yol haritasını belirleyeceğiz” dedi.

Şurada, Türkiye’nin hedeflerinin ve yeni İklim Kanunu‘nun, sera gazı azaltımında yeşil finansman ve karbon fiyatlama, iklim değişikliğine uyum, yerel yönetimler, göç, adil geçiş ve sosyal politikalar, bilim ve teknoloji gibi 7 başlık altında tartışılması bekleniyor.

Bakan Kurum, açıklamasında 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi‘ne dair, “1,5 derece hedefi için küresel emisyonların 2030’da yüzde 45 azaltılması, 2050’de ise net sıfıra ulaşması gerektiğini hatırlattı ve “Çözüm, güçlü, adalete dayalı bir işbirliğini tesis etmek, seferberlik ruhuyla hareket etmektir” ifadelerini kullandı.

AA’nın aktardığına göre, Türkiye’nin, enerji politikasında ithalat bağımlılığını azaltmak ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanmak konusunda dünyanın en başarılı ülkelerinden olduğunu söyledi.

İklim örgütleri taleplerini yineledi

İklim ve çevre alanında çalışan kurumların temsilcileri Türkiye’nin net sıfır hedefine ulaşması için gerekli politika önerilerini 10 madde halinde sunmuştu.

‘Halkı kanser edenler İklim Şurası düzenliyorlar’

Çeşitli sivil toplum kuruluşları, sosyal medyada #İklimŞurası etiketiyle itirazlarını iletti. Örgütlerden “Halkı kanser edenler İklim Şurası düzenliyorlar”, “İkizköy, Kirazlıyayla, İkizdereliler Şura’da yoklar, onlar size karşı doğa savunusunda” şeklinde eleştiriler geldi.

 

 

IPM raporu ‘2050 Net Sıfır’ hedefi için Türkiye’nin yol haritasını çizdi

Türkiye’nin, Paris Anlaşması‘na uygun olarak küresel sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak amacıyla ekonomisini 2050’ye kadar karbonsuzlaştırmak için nasıl bir dönüşümden geçmesi gerektiğini ortaya koyan “Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası: 2050’de Net Sıfır” başlıklı rapor yayımlandı.

İstanbul Politikalar Merkezi (IPM) tarafından yayımlanan rapor, Dr. Ümit Şahin, Doç. Dr. Osman Bülent Tör, Dr. Bora Kat, Dr. Saeed Teimourzadeh, GTE Carbon Yönetici Ortağı Kemal Demirkol
Venesco Yönetim Kurulu Başkanı Arif Küna, Prof. Dr. Ebru Voyvoda ve Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın katılımlarıyla hazırlandı.

‘2050’de Net Sıfır hedefine yaklaşmak mümkün’

Türkiye’nin mevcut Net Sıfır hedefine nasıl ulaşacağına ve güncellenmesi beklenen Ulusal Katkı Beyanı’nın içeriğine dair yayımlanmış ilk çalışma olan bu raporun sonuçlarına göre; Türkiye ekonomisinin fosil yakıtlar terk edilerek, yenilenebilir enerjiye geçilerek, enerji verimliliği ve ilgili sektörlerde elektrifikasyon yoluyla 30 yıl içinde büyük ölçüde karbonsuzlaştırılması ve 2050’lerin başında Net Sıfır hedefine yaklaşılması mümkün.

‘Net ve ölçülebilir hedefler konulmalı’

Raporda kullanılan varsayımlarda mevcut ekonomik yapının temel nitelikleri korunmakta, ağırlıklı olarak enerji dönüşümü ve karbonsuz teknolojilere yapılacak yatırımlara dayanan politika değişikliklerinin sonuçları gösteriliyor. IPM’in raporunda bunun için orta ve uzun vadede net ve ölçülebilir hedeflerin konulması gerektiği belirtiliyor.

Çalışmada yapılan incelemeler sonucunda Türkiye’nin 1990’dan itibaren yaklaşık yüzde 130 artan emisyonlarının 2018’de tepe noktasına çıktıktan sonra azalmaya başladığı ve 2050’de Baz Senaryo’da öngörüldüğü gibi 700 milyon ton yerine Net Sıfır Senaryosu’nda 2018’e göre yüzde 70 azaltımla 130 milyon tona düştüğü ve 1990 seviyesinin yüzde 13 altına indiği ifade ediliyor.

2050’de kalan artık emisyon düzeyinin sanayi prosesleri dahil edilmediğinde 2018 seviyesine göre yüzde 80 azalarak 74 milyon tona düştüğü belirtilen raporda, 1990 seviyesinin yüzde 43 altına indiği aktarılıyor.

‘2030’de yüzde 32 azaltım sağlanabilir’

IPM’in raporunda tüm sektörlerde enerjiden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının 2030’da 2018 seviyesine göre yüzde 37, bütün karbondioksit emisyonları ise 2030’da 2018 seviyesine göre yüzde 32 azaltılabileceğine dikkat çekiliyor.

Raporda ayrıca elektrik üretiminin en hızlı azaltım sağlanacak sektör olmasından hareketle elektrik sektöründen kaynaklanan emisyonların 2030’da yarıya indirilmesinin hedeflenebileceği belirtiliyor.

Kömürden çıkış

Enerji üretiminde kömürün 2035’te tamamen terk edilmesinin hedeflenebileceğinin belirtildiği raporda, elektrik üretiminde doğal gazın, şebeke esnekliğiyle ilgili daha iddialı çözümler üretmek yoluyla 2050’den önce tamamen terk edilebileceği söyleniyor.

Yenilenebilir enerjilere geçiş

Modern yenilenebilir enerjilere de değinilen raporda, rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyokütle enerjilerinin kurulu gücünün elektrik kurulu gücündeki payının 2030’da yüzde 50’ye çıkarılabileceği ifade ediliyor.

2030’a kadar her yıl ortalama 3 GW güneş ve 2,5 GW rüzgâr enerjisi santrali yapılarak 2030’da her iki yenilenebilir enerji kurulu gücünün yaklaşık 35 GW’ye ulaştırılmasının hedefler dahilinde olabileceğine değinilen çalışmada, “Elektrikli araçların toplam binek araçları arasındaki oranının 2030’da en az yüzde 20’ye, toplu taşımada ve yük taşımada kullanılan araçlar arasındaki oranının en az yüzde 10’a çıkarılması hedeflenebilir” ifadeleri kullanılıyor.

Sanayi emisyonları

Binalarda kömür kullanımının en kısa zamanda sonlandırılması, doğal gazdan elektriğe geçilmesi ve ısı pompalarının kullanımının hızlandırılması yoluyla 2030’da 2018 seviyesine göre yüzde 50 emisyon azaltımının hedeflenebileceğinin belirtildiği raporda “Sanayi ve diğer üretici sektörlerin enerji tüketiminden kaynaklanan emisyonları 2018 seviyesine göre 2030’da yüzde 26, 2050’de yüzde 67 azaltılabilir, ancak sanayi proseslerinden kaynaklanan emisyonların azaltılabilmesi ve tüm sanayi emisyonlarının daha hızlı düşürülmesi için enerji verimliliği, elektrifikasyon, yeni teknolojiler, yeşil hidrojen ve CCSU konusunda araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılması gerekmektedir” sözlerine yer veriliyor.

Tarımdan kaynaklı emisyonların azaltımı ve atık kontrolü politikası

Çalışmanın en önemli kısıtlarından birinin bütün sera gazlarını kapsamaması ve ekonomi genelinde emisyon azaltımını öngörmemesi olduğunun belirtildiği raporda “Sera gazları içinde CO2 dışındaki en önemli paya sahip olan CH4 ve N2O emisyonlarının azaltılması için sadece fosil yakıt kullanımında ve sanayide alınacak önlemler yeterli değildir. Özelikle tarımdan kaynaklanan emisyonların azaltılması ve atıkların kontrolü için politikalar geliştirilmelidir” sözlerine yer veriliyor.

Ayrıca raporda Türkiye’nin ekonomi genelinde sera gazı emisyonları azaltım hedefini belirlemek ve 2050’lerde net sıfır sera gazı emisyonu hedefini yakalayabilmek için CO2 dışındaki sera gazlarının nasıl azaltılacağını da modelleyen çalışmalara ihtiyaç olduğu vurgulanıyor.

Türkiye’nin iklim politikaları nasıl iyileştirilebilir?

Son olarak söz konusu çalışmanın içerdiği azaltım patikasını da kapsayan senaryoları da farklı metodoloji ve varsayımlarla tekrar tekrar çalışılması, dönüşümün maliyet ve yan faydalarını belirleyen araştırmaların da yapılması ve çalışma sonuçlarının şeffaf biçimde kamuoyuyla paylaşılmasının önemli olduğuna değiniliyor. IPM’in raporunda “Türkiye’nin iklim politikaları ancak bilimsel çalışmalara dayalı olarak ve müzakereci bir politika yapım süreciyle iyileştirilebilir” önerisinde bulunuluyor.

Migros depo işçileri zaferlerini kutladı

Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD-SEN) öncülüğünde iş koşullarının iyileştirilmesi için başladıkları direniş dün Haluk Levent‘in arabuluculuğuyla sonuçlanan Migros işçileri, Esenyurt‘taki deponun önünde kutlama açıklaması yaptı. İşçiler, devam etmekte olan Farplas, Yemeksepeti, Aliağa gemi döküm gibi onlarca işçi direnişine selam yolladı, “Direne direne kazanacağız” sloganlarıyla halay çekti.

DGD-SEN Genel Başkanı Neslihan Acar, yaptığı açıklamada “Türkiye’nin her yerinde direnen işçiler burayı duydular. Biliyoruz ki bugünkü kazanımlar kıymetlidir ama yan yana geldiğimizde, birleştiğimizde, birlikte kavga ettiğimizde kazanacaklarımız çok daha kıymetlidir” dedi.

 

“Bugün devam eden tüm direnişlerin ana talebi, yasal hakkımız olan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasıdır” diyen Acar, “Kavgamıza devam edeceğiz, ta ki bu ücretli kölelik düzeni son bulana kadar” şeklinde konuştu.

Direnişin kazanımları

Haluk Levent’in arabulucucluğu ve Migros garantörlüğünde oluşan mutabakatın detaylarını paylaşan DGD-SEN Avukatı Mürsel Ünder konuşmasında direnişe destek verenlere teşekkür etti.

Ünder, ücret zammı, prim sistemlerindeki aksaklıklar ve iş güvenliği sorunlarının çözülmesi şeklindeki talepleriyle başlayan eylem yüzünden 257 işçinin işten çıkarılmasıyla, en temel taleplerinin arkadaşların tamamının işe dönmesi şeklinde değiştiğini anlattı:

“En büyük kazanımımız tüm arkadaşlarımızın hak kaybına uğramadan işe geri dönmesi. Geri dönecek arkadaşların kıdemleri saklı kalacak. İşten ayrılmak isteyen arkadaşlar da ek iki ay ödeme, ihbar ve kıdem tazminatlarını alacaklar, işsizlik maaşından da yararlanabilecekler.”

Migros’un, iş güvenliği ve sağlığının geliştirilmesi yönündeki tüm sıkıntıları gidereceğini de taahhüt ettiğini ekleyen Ünder, prim sistemiyle ilgili sorun olan ve geçimlerine etki edecek sorunlarda büyük ölçüde mutabakata vardık. Ayrıntıları ilerleyen günlerde devam eden görüşmelerde belirlenecek” dedi.

Ünder’in aktardığına göre, her her işçiye aylık 325 lira yapılacak ve işçinin primi dışında alacağı en düşük ücret 5 bin 125 lira olacak.

Ne olmuştu?

İşçiler 257 kişinin işten çıkarılmasının ardından Migros Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’ı protesto etmiş, yüze yakın işçi gözaltına alınmıştı. Olayın ardından Haluk Levent, dün akşam işçiler ile yönetim arasında anlaşmanın sağlandığını duyurdu.

Japonya’da hidrojenle çalışan, karbon salmayan ilk tren martta test sürüşlerine başlıyor

Japonya’nın sıfır karbondioksit emisyonuna sahip hidrojenle çalışan ilk treninin tanıtımı yapıldı.

East Japan Railway (JR East) firması, Toyota ve Hitachi işbirliğiyle üretilen Hybari treni, çatısındaki tanklarda muhafaza ettiği hidrojenin havadaki oksijenle reaksiyona girmesi sonucu elektrik üretiyor. Saatte 100 kilometre hıza ulaşabilen trenin marttan itibaren test sürüşlerine girmesi, 2030’da piyasaya sürülmesi hedefleniyor.

Japon firma, sıfır karbondioksit emisyonlu yeni modeli, halihazırda kullandığı dizel taşıtların yerine kullanmayı planlıyor.

Yaklaşık 4 milyar yen (34.8 milyon $) maliyetle geliştirilen Hybari, 100 km/s azami hıza sahip ve tek bir yüksek basınçlı hidrojen dolumu ile 140 km’ye kadar seyahat edebiliyor.

Yolcu taşıtları ve otobüsler kullanımda

Kamyonlar ve diğer ulaşım türleri ile karşılaştırıldığında, demiryolları büyük bir kirlilik kaynağı değil ve Japonya’daki ulaşım sektörünün emisyonlarının sadece yaklaşık %4’ünü oluşturuyor. Ancak JR East, yaklaşık 440 dizel otomobille birlikte onların de değiştirilmesinin gerekli olduğunu düşünüyor.

Ülkede hidrojenle çalışan yolcu taşıt ve otobüsleri hizmet verebilirken, ilgili kanun, trenlerin bu yakıtı kullanabilmesine izin vermiyor. Firma, üretilen prototipe yönelik gerekli kanuni muafiyetlerin sağlanması için çaba sarf edecek.

Dünyada ilk hidrojen yakıt hücreli tren hizmetini ise 2018’de Almanya başlatmıştı. Alman Siemens firması, Deutsche Bahn ile birlikte 2024’te hidrojenle çalışan treni test etmeyi planlıyor.

Köpeğe cinsel saldırı davasında ikinci duruşma

Bartın’da bir köpeğe cinsel saldırıda bulunan şahısla ilgili görülen davanın ikinci duruşması Çarşamba günü 10.00’da görülecek. Temmuz 2021’de Bartın Kayadibi Çavuş Köyü’nde meydana gelen olayın kamera görüntüleri de bulunuyor.

Bartın Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği, Bartın Çevre Kültür ve Doğal Varlıkları Koruma Derneği, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, BurHak Çalışma Merkezi, Hayvan Hakları ve Etiği Derneği, Hayvan Hakları İzleme Komitesi, Hayvanları Koruma Kurtarma ve Yaşatma Derneği, Hayvanlara Adalet Derneği ve Ankara, İstanbul, Gaziantep Baroları Hayvan Hakları Merkezleri olarak davayı takip edecek.

Bartın 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan duruşmaya ilişkin açıklamada bulunan Hayvan Hakları İzleme Komitesi tarafından şu ifadeler kullanıldı:

“Hayvana yönelik işlenen çoğu suç açığa dahi çıkmıyor, delil yokluğu ve yargı makamlarının görevini yerine getirmemesi sebebiyle kamu davası açılması aşamasına gelinemiyor.”

‘Kamuoyu oluşturmak cezaların önüne geçebilmek için çok önemli’

Her ne kadar Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan mevcut değişiklikler faillere yatarı olmayan cezalar öngörse de süren yargılamaları takip etmenin, duyurmanın ve kamuoyu oluşturmanın cezasızlığın önüne geçebilmek için çok önemli olduğunun belirtildiği açıklamada “Bu sebeple, her gün işkence ve cinsel şiddete maruz bırakılan tüm hayvanlar için bir kez daha adalet talep edeceğimiz davayı duyurmanızı, takip etmenizi ve duruşma sonunda yapacağımız basın açıklamamıza katılımınızı rica ederiz” ifadeleri kullanıldı.

Ne olmuştu?

Kamera görüntüleri ile köpeğe cinsel istismarda bulunduğu görüntülenen şahıs, ilk duruşmada “yuvarlanıp köpeğin üstüne düştüm” ve “iktidarsızım” gibi savunmalar yapmıştı. Kamuoyu tepkisi üzerine tutuklanan ancak yedi gün içinde salıverilen failin konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri de Aralık 2021’de kaldırıldı.